Uluslararası Örgütlere Giriş Ünite 1
Uluslararası örgütler, ulus-devletin ortaya çıkışı ve uluslararası siteme hakim olmasıyla görünmeye başlamıştır. Bu yönüyle modern bir siyasal sitemin önemli bir unsuru olan uluslararası örgütlere daha çok 19. yüzyılda rastlıyoruz.
Uluslararası Örgütlerin Tarihsel Gelişimi
1648 yılında Avrupa’da 30 Yıl Savaşlarını sona erdiren Westphalia Antlaşması bir yönüyle dünyanın en kanlı savaşlarından birini bitirirken, diğer yandan uluslararası sistemi kökünden değiştiren bir egemenlik anlayışını da dünya sisteminde hakim kılmıştır.
19. yüzyılda Napolyon Savaşları sonrasında 1815 Viyana Kongresi ile ortaya çıkan “Avrupa Uyumu” düzeni içinde artan işbirliği ortamı uluslararası örgütlerin kurulması için uygun bir iklim yaratmıştır. 1815 yılında Ren Nehri’nde Seyrüsefer için kurulan “Merkezi Komisyon” bu anlamda hem ilk kurulan uluslararası örgüttür hem de çağdaş uluslararası örgütlerin öncülü niteliği taşımıştır.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında savaşı bitiren 1919 Paris Barış Konferansı sonrasında 1920 yılında kurulan Milletler Cemiyeti çok önemli bir girişimdir. Bu girişimin arkasında dönemin ABD Başkanı Woodrow Wilson’ın liberal görüşleri ve daha sonra idealizm olarak adlandırılacak bir uluslararası politika yaklaşımı vardır.
NATO, soğuk savaş döneminde kurulmuştur. Realist anlayışa uygun bir Kolektif Güvenlik Örgütü işlevi kazanmıştır.
Uluslararası Sistemde etkili olan aktörler ; Devletler, çok uluslu şirketler, hükümet dışı örgütler ( sivil toplum örgütleri ), çeşitli uluslararası baskı grupları ve küresel elitler dir.
Karşılıklı Bağımlılık ; Uluslararası işbirliğinin geliştiği durumlarda devletlerin bu iş bilirliği sürecinde birbirlerine bağımlı hale gelmeye başlamaları durumudur.
İşlevselcilik ve Uluslararası Örgütler
Bir uluslararası bütünleşme teorisi olarak işlevselciliğin en önemli yazarı David Mitrany’dir. Mitrany eserlerinin çoğunu iki savaş arası dönem ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında yazmıştır. Mitrany, “ulusötesi (transnational) bağların”, uluslararası bütünleşme üzerindeki etkisini incelemiş ve uluslararası örgütleri bu çerçevede incelemiştir.
Mitrany’nin fonksiyonel işbirliği ve örgütlenme konusundaki tespitleri daha sonra uluslararası rejim teorisyenleri tarafından da kullanılmıştır.Mitrany bu şekilde, Birleşmiş Milletler (BM) örgütü ve bu örgüt çatısı altında ortaya çıkmakta olan yeni örgütsel ağı işaret etmiştir.
Güvenlik Toplumu Ve Uluslararası Örgütler
İşlevselcilik uluslararası örgütlerin ortaya çıkış ve gelişiminde daha çok teknik ihtiyaçların belirleyiciliğini ön plana çıkarırken uluslararası sistemde güvenlik ile barışın korunması yönündeki kaygıların da uluslararası örgütlerin ortaya çıkışında etkili olduğunu gözlemlenmektedir. “Güvenlik toplumu” modeli bu kaygıların ışığında ortaya konan önemli bir model olmuştur. Kari Deutsch savaşın imkânsız hâle geldiği bir uluslararası toplum modeli olarak “güvenlik toplumu” modelini ileri sürmüştür. Deutch’un güvenlik toplumu yaklaşımı geleneksel güvenlik yaklaşımının oldukça dışında yer alır. Deutch, bir bakıma liberal varsayımlar üzerinden bir güvenlik örgütü önerir.
Deutsch’un hareket noktasını siyasal toplum kavramı oluşturmaktadır.
Deutsch bu bağlamda güvenlik toplumunun varlığı için üç önemli koşul saymıştır. Bunlar:
- Güvenlik toplumunun parçası olan toplumların ortak değer yargılarına sahip olması ve özellikle de hükümetlerinin olaylar karşısında tutum alışlarını belirleyen değerlerin birbiriyle uyumlu olması,
- Güvenlik toplumu üyelerinin birbirlerinin bir konu karşısındaki olası tavırlarını öngörme kapasitesine sahip olması,
- Güvenlik toplumunun parçası olan hükümetlerin birbirlerinin ihtiyaçlarına cevap verebilme kapasitesine sahip olmalarıdır.
Yeni işlevselcilere (neofonksiyonalistler) göre “bir alanda oluşturulan uluslarüstü kurumların avantajlarından yararlananlar diğer alanlarda da benzer oluşumları destekleyeceklerdir.”
Avrupa Birliği ve onu var eden uluslarüstülük anlayışı uluslararası bütünleşme sürecinde ulus-devleti aşan yeni bir tip siyasal varlığın doğuşunu işaret etmektedir. Bu yönüyle de uluslarüstülük ve Avrupa Birliği hem uluslararası örgütler alanının içindedir hem de dışında kabul edilebilir.
Uluslarüstülük anlayışı Ernest B. Haas tarafından neofonksiyonalizm (Yeniişlevselcilik) olarak adlandırılan bir teori içinde ve özelde Avrupa Birliği’nin gelişimini açıklayacak şekilde ortaya konmuştur. Haas söz konusu teoriyi, Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan kömür-çelik sektörlerindeki bütünleşme hareketinden (Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu: AKÇT) tüm ekonomiyi kapsayan global ekonomik bir bütünleşme modeline geçiş örneğini gözlemleyerek oluşturmuştur.
Uluslarüstülük Ve Avrupa Birliği
Schuman Deklarasyonu, Fransa ve Federal Almanya Cumhuriyeti başta olmak üzere isteyen diğer Avrupa devletlerine, kömür ve çelik üretimlerini ortak bir yönetim altına koymayı teklif ediyordu.
Schuman Deklarasyonu ile çizilen çerçevede görüşmeler yapmak üzere, 20 Haziran 1950’de Paris’de toplanan bir konferansta bir araya gelmiştir. 19 Mayıs 1951’de Avrupa Kömür Çelik Topluluğu (AKÇT) nun temelini oluşturacak metin parafe edilmiştir. Antlaşma gerekli onay süreçleri sonrasında 23 Temmuz 1952 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Söz konusu antlaşma ile kurulan bir organ olan Yüksek Otorite ilk toplantısını 10 Ağustos 1952’de Lüksemburg’da yapmıştır.
Bu bağlamda Avrupa Ekonomik Topluluğunu Kuran Antlaşma ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğunu Kuran Antlaşma 25 Mart 1957’de Roma’da, Fransa, İtalya, Federal Almanya, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg tarafından imzalanmıştır.
Reform Antlaşması adıyla yeni bir antlaşma hazırlamışlar ve bu antlaşma 2007 yılında Lizbon’da imzalanmıştır. Lizbon Antlaşması adını alan bu antlaşmanın 2009’da yürürlüğe girmesiyle Avrupa Birliği köklü bir yapısal değişime uğramıştır.
Birleşmiş Milletler Ünite 2
Birleşmiş Milletler (BM) Antlaşması, 26 Haziran 1945’te San Francisco Konferansının genel oturumunda oy birliği ile kabul edilmiş ve 24 Ekim 1945’te yürürlüğe girmiştir. Konferansa katılan 50 devletin yanı sıra Polonya da kurucu üye olarak kabul edilmiştir. Genel Kurul ilk toplantısını 10 Ocak 1946’da Londra’da yapmıştır. Örgütün sürekli organlarının üyeleri seçildikten sonra, 14 Aralık 1946’da genel merkez olarak New York belirlenmiştir.
Milletler Cemiyeti (MC) ile BM karşılaştırıldığında, hem benzerlikler hem de farklılıklar görülür. Her ikisi de savaşı kazanan devletler tarafından kurulmuştur. Barışı korumak ikisinde de temel amaçtır. Yapı ve ana organlar açısından da benzemektedirler.
Birleşmiş Milletlerin Kuruluşu Ve Üyeleri
BM’nin kuruluşu yolundaki ilk adım, 14 Ağustos 1941 Atlantik Bildirisi’dir. Bu bildiride, ABD Başkanı ve Ingiltere Başbakanı “daha geniş ve sürekli bir genel güvenlik sistemi kurulması” gereğine duydukları inancı dile getiriyorlardı. 24 Eylül 1941’de Müttefikler arası bir toplantıda 8 devlet daha bu bildiride açıklanan genel ilkelere katıldılar. 1 Ocak 1942’de ise 26 Müttefik devlet Washington’da Birleşmiş Milletler Bildirisi’ni imzaladı.
BM Antlaşması’nda üyelikten çekilme konusunda bir düzenleme bulunmamaktadır. Örneği sadece bir kez, 1965’te Endonezya’da görülmüştür. Ama burada Endonezya çekilmek istediğini bildirmesine karşın, 1.5 yıl kadar sonra geri dönmek istediğinde tekrar üyelik başvurusu yapmamıştır. Dolayısıyla bunu tam bir çekilme örneği saymak doğru değildir.
Üyelikten çıkarma ise 6. maddeye göre mümkündür. Antlaşma’da belirlenen ilkeleri sürekli şekilde ihlal etmekte ısrar eden devletler, Konsey’in tavsiyesi ve Genel Kurul’un kararıyla üyelikten çıkarılabilir. Bu zamana kadar BM’den çıkarılan üye bulunmamaktadır.
5. madde de üyelikten doğan hak ve yükümlülüklerin askıya alınmasına ilişkindir. Konsey’in zorlama önlemi uyguladığı devletler yine onun tavsiyesi ve Genel Kurul kararıyla hak ve ayrıcalıklarını kullanmaktan men edilebilir.
Birleşmiş Milletlerin Temel Amaçları Ve İlkeleri
Örgütün amaçları oldukça geniş tanımlanmıştır. Örgütün en başta gelen amacının, 1. maddenin 1. paragrafında belirtildiği gibi uluslararası barış ve güvenliği korumak olduğuna kuşku yoktur.
İkinci olarak, ulusların hak eşitliği ilkesine ve self-determinasyon hakkına saygı üzerine kurulmuş dostça ilişkiler geliştirmek ve dünya barışının sağlamlaştırılması için elverişli her türlü önlemi almak gelmektedir. Burada geçen en önemli kavram self-determinasyon hakkıdır (halkların kendi kaderini/geleceğini tayin etme hakkı).
Dördüncü ve son paragrafta ise ulusların ortak amaçlara doğru harcadıkları çabaların uyumlaştığı bir merkez olmak gelmektedir.
BM’nin ve üye devletlerin uyacağı ilkeleri belirleyen 2. madde ise 7 temel ilke ortaya koymaktadır. Bu ilkeler, sadece örgüt olarak BM’nin değil, tüm devletlerin uyması gereken temel ilkeler niteliğindedir.
- Üyelerin egemen eşitliği birinci ilkeyi oluşturur.
- Üyeler BM Antlaşmasından doğan yükümlülüklerini iyi niyetle yerine getireceklerdir.
- Üyelerin uluslararası uyuşmazlıklarını barışçı yollarla çözeceklerini belirtmektedir.
- Kuvvet kullanmanın yasaklanması ilkesidir. Buna göre, üye devletler, uluslararası ilişkilerinde, gerek başka bir devletin toprak bütünlüğüne veya siyasi bağımsızlığına karşı gerekse BM amaçlarıyla bağdaşmayacak herhangi bir şekilde kuvvet kullanmaktan ya da kuvvet kullanma tehdidinden kaçınırlar.
- İkinci ilkeyi destekler niteliktedir. Buna göre, üyeler örgütün girişimlerine her türlü yardımı yapacak, aleyhine yaptırım ya da zorlama önlemi alınan devlete yardım etmekten kaçınacaklardır.
- Üye olmayan devletlerin de uluslararası barış ve güvenliğin korunmasının gerektirdiği ölçüde bu ilkelere uygun hareket etmesinin sağlanmasını öngörmektedir. Bu tartışılan bir ilkedir. Çünkü bir uluslararası antlaşma, taraf olanlar dışındaki devletleri bağlamaz. Bu durumda, üye devletlerin üye olmayanların BM Antlaşması’na uymasını nasıl sağlayacakları, buna hakları olup olmadığı gibi sorular gündeme gelmektedir.
- Antlaşma’nın hiçbir hükmünün, özü bakımından bir devletin ulusal yetkisinde bulunan işlere örgütün karışmasına izin vermediğini belirtir. Ama zorlama önlemlerinin uygulanması bu ilkenin istisnası olarak belirlenmiştir.
Birleşmiş Milletlerin Yapısı Ve Yönetimi
(Önemli Konu kesin Soru Geliyor )
BM Antlaşması’mn 7. maddesine göre örgütün altı ana organı vardır:
- Genel Kurul,
- Güvenlik Konseyi,
- Ekonomik ve Sosyal Konsey,
- Vesayet Konseyi,
- Uluslararası Adalet Divanı ve Sekreterlik.
- Ayrıca her bir ana organ, gerekli gördüğü yardımcı organları kurabilmektedir.
Genel Kurul, BM üyesi olan tüm devletlerin katıldığı, en geniş kapsamlı ana organdır. Her üye devleti temsilen en fazla beş kişi Genel Kurul çalışmalarına katılır ve her devlet bir oya sahiptir.
Çalışmaların büyük kısmı, tüm üyelerin temsil hakkına sahip olduğu yedi ana komitede gerçekleştirilir. Bu komiteler şunlardır:
- Siyasi İşler ve Güvenlik Komitesi
- Ekonomik ve Mali İşler Komitesi
- Toplumsal, İnsancıl ve Kültürel İşler Komitesi
- Vesayet İşleri Komitesi (Özerk olmayan ülkeler dahil)
- İdari İşler ve Bütçe Komitesi
- Hukuk İşleri Komitesi
- Özel Siyasi Komite.
Güvenlik Konseyi
Güvenlik Konseyi 1965 yılına kadar 11 üyeden oluşuyordu. Ancak özellikle 1955’ten sonra yeni bağımsız olan devletlerin BM’ye üye olmaları sonucunda hem üye sayısı artmış hem de Asya ve Afrika devletlerinin kendilerinin yeteri ölçüde temsil edilmediklerini savunmuşlardır. Böylece Genel Kurul, 1963’te Güvenlik Konseyi üye sayısını 11’den 15’e yükselten değişikliği kabul etmiştir. Konsey hâlen 15 üyeden oluşmaktadır.
Bu 15 üyeden beşi (sürekli üyeler), 23. maddede ismen verilmiş olan ABD, Sovyetler Birliği, Çin, Ingiltere ve Fransa’dır. 1991 yılından itibaren Sovyetler Birli- ği’nin sandalyesini Rusya Federasyonu devralmıştır. Geri kalan on üye, Genel Kurul tarafından üçte iki oy çokluğu ile ve iki yıl için seçilir. Süresi dolan devlet bir dönem geçmeden tekrar seçilemez.
Eğer 5 sürekli üyeden biri olumsuz oy kullanırsa, geri kalan 14 devletin tamamı olumlu oy vermiş olsa dahi karar alınamaz. Buna veto sistemi adı verilir ve Yalta Konferansı’nda son şekli verilmiştir. Uygulamada, beş sürekli üyeden birinin oylamaya katılmaması veya çekimser kalması veto olarak değerlendirilmemektedir.
Çifte Veto: Konsey’de usule ilişkin konularda veto hakkı yoktur. Ancak bir konunun usule mi yoksa öze mi ilişkin olduğu konusunda anlaşmazlık doğarsa, bu sorun yine bir oylamayla çözülür. Bu oylamada da veto hakkı vardır. Sürekli üyelerden birinin önce konuyu usule ilişkin olmaktan çıkararak vetoya tabi bir karar hâline getirmesine, sonrada öze ilişkin kararda veto kullanmasına “çifte veto” denmektedir.
Ekonomik Ve Sosyal Konsey
Ekonomik ve Sosyal Konsey (ECOSOC) örgütün ekonomik, toplumsal ve kültürel konulardaki çalışmasını yürütmek üzere düşünülmüş ve küçük devletlerin isteği üzerine kurulmuş bir organdır. Hâlen 3 yıl için seçilen 54 üye devletten oluşmaktadır. Türkiye 2012’ye kadar üye olarak seçilmiştir.
BM’nin kaynaklarının %70 kadarını ECOSOC kullanmaktadır. Çalışma alanında incelemeler yapmak, raporlar hazırlamak, antlaşmalar hazırlamak, Genel Kurul’a tavsiyelerde bulunmak ana görevleri arasındadır.
Bunun dışında ECOSOC’un iki çok önemli görevi daha vardır. Birincisi, uzmanlık kuruluşları denilen örgütlerle işbirliği anlaşmaları yapmak ve ilişkileri sürdürmektir.
Bu örgütler 2010 itibariyle şunlardır: Kesin Soru Geliyor
- BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO),
- Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü (TC AO),
- Tarımsal Kalkınma Uluslararası Fonu (IFAD),
- Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO),
- Uluslararası Para Fonu (IMF),
- Dünya Denizcilik Örgütü (IMO),
- Uluslararası Telekomünikasyon Örgütü (ITO),
- Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO),
- BM Endüstriyel Kalkınma Örgütü (UNIDO),
- Evrensel Posta Birliği (UPU),
- Dünya Sağlık Örgütü (WHO),
- Dünya Entelektüel Mülkiyet Örgütü (WIPO),
- Dünya Bankası Grubu,
- Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO),
- Dünya Turizm Örgütü (WTO).
Antlaşma ile insan haklan konusunda görevlendirilen ECOSOC bu görevi insan Hakları Komisyonu’nu kurarak yerine getirmiştir. 1948 İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’ni hazırlayan bu Komisyon, 1966 Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi ve Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Haklar Sözleşmesi olmak üzere bu alanda birçok önemli belgeye imza atmıştır. Ama özellikle 1990’ların ikinci yarısında Komisyona yönelik eleştiriler de artmıştır. Komisyona seçilen devletlerin bu konumlarını kötüye kullandıkları, insan haklan yönünden incelenmekten böylece kurtuldukları, rakiplerinin incelenmesi için bu üyeliği kullandıkları gibi birçok eleştiri dile getirilmiştir.
Vesayet Konseyi
BM Antlaşması 77. Maddesi’ne göre;
- Eski manda rejimi altındaki ülkeler,
- Dünya Savaşı’nı kaybeden devletlerin sömürgeleri
- Rejime bağlanmak isteyen ülkeler
Antlaşma’da tanımlanan Uluslararası Vesayet Sistemi’nde kendisine verilen görevleri yerine getirmek üzere kurulmuştur. Sistemin ana amacı, vesayet altındaki topraklarda yaşayanların geliştirilmesi ve özellikle özerklik ya da bağımsızlık elde etmek üzere ilerlemelerinin sağlanmasıdır. Ama uygulamada self-determinasyona ilişkin sorunları Genel Kurul kendisi ele almayı yeğlemiş ve bu topraklar için asıl hedefin bağımsızlık olduğunu belirtmiştir.
1 Ekim 1994’te geriye kalan son BM vesayeti altındaki toprak olan Palau’nun da bağımsızlığını alması üzerine Vesayet Konseyi 1 Kasım 1994’te çalışmalarını askıya almıştır.
Uluslararası Adalet Divanı
BM’nin ana yargı organıdır. 92. maddede açıkça söylendiği gibi, büyük ölçüde MC’nin ana yargı organı olan Uluslararası Sürekli Adalet Divanı (USAD) model alınarak düzenlenmiştir. Merkezi de onun merkezi olan Lahey’dedir.
Uluslararası Adalet Divanı (UAD) nın iki görevi vardır:
- Devletler tarafından kendisine sunulan hukuksal uyuşmazlıkları uluslararası hukuka göre çözüme kavuşturmak.
- Yetkili BM organlarına gerekli durumlarda danışma görüşü vermek.
Sekreterlik örgütün yönetsel organıdır. Başında Genel Sekreter bulunur. Genel Sekreter, Güvenlik Konseyi’nin tavsiyesi üzerine Genel Kurul tarafından seçilir. Bu zamana kadar Konsey’in aday gösterdiği kişinin Genel Kurul’da seçilmediği olmamıştır. Ama Antlaşma’da bir aday gösterme prosedürü ve göreve aday olanların sahip olması gereken en az şartlar gibi bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle, Genel Sekreter seçimi zamanla oluşan kural ve geleneklere göre yapılır. 5 yıllık en fazla iki dönem kuralı bile uygulamada ortaya çıkmış ve Genel Kurul tarafından kural olarak kabul edilmiştir.
99. maddeye göre, Genel Sekreter uluslararası barış ve güvenliği tehlikeye sokacağına inandığı her konuda Güvenlik Konseyi’nin dikkatini çekebilir. Bu yetki MC’de bulunmayan çok önemli bir yetkidir.
Ortak Güvenlik Sistemi
51.madde ile getirilen meşru savunma hakkı. Üye devletlerden birine başka bir devletten bir silahlı saldırı gerçekleşmesi durumunda, Güvenlik Konseyi harekete geçene kadar, bu saldırıya uğrayan devletin doğal olan tek başına ya da başka devletlerle birlikte kendini koruma hakkı zarar görmez. Ama devletin bu iddiasını Güvenlik Konseyi’ne başvurarak bildirmesi gerekir.
Son olarak ise 51. maddede yazmayan bazı kısıtlamalar vardır. Meşru savunma hakkını kullanan devlet, başka türlü uzaklaştırılamayan, yakın ve ağır bir tehdit varsa ve ancak onu uzaklaştıracak ölçüde kuvvete başvurarak bu hakkını kullanır. Doğal olarak tehdidi uzaklaştıracak miktarda kuvveti tam olarak belirlemek mümkün değildir. Ama örneğin sınırlı bir sınır çatışmasına, karşı tarafın tüm ülkesini işgal ederek yanıt vermenin böyle bir orantılılık koşuluna uymayacağı açıktır.
Barış Güçleri (Çok Aşırı Önemli Soru Kesin Geliyor)
Barış güçleri uygulaması BM Antlaşmasında yazılı olmayan bir yöntemdir. Hemen II. Dünya Savaşı’ndan sonra küçük gözlemci gruplarla başladı. İlki, 1949’da İsrail ile komşuları arasındaki ateşkesi gözetmek üzere kurulan BM Ateşkes Gözetim Örgütü’dür. Onu Endonezya ve Keşmir izledi. İlk asker içeren barış gücü ise yine Orta Doğu’da, 1956 Süveyş krizinden sonra ateşkesi gözetmek üzere Genel Kurul tarafından oluşturulan BM Acil Durum Gücü (UNEF) olmuştur. Amaçları, silahlı çatışma olan bir bölgede daha fazla çatışmayı önlemek, ateşkes varsa bunu gözetmek, askerden arındırılmış bir bölgeyi tutmak, dış müdahaleyi önlemek vb. amaçlardır.
BM Barış gücü 1988 yılında Nobel Barış Ödülü’nü almıştır.
Barış güçleri bir zorlama yolu değildir. Kurucu kararlar, belli bir maddeye gönderme yapmadan yalnızca Antlaşma hüküm ve ilkelerine genel bir atıf yapmaktadır. Uluslararası barış ve güvenliğin korunması amacına dayanan üstü kapalı yetkiler temelinde kurulduğunu söylemek en doğrusu görünmektedir.
Barış güçleri ilke olarak yerleştirileceği devletten izin alınarak yerleştirilir. Bu rıza geri alınırsa barış gücü de geri çekilir. îlke olarak Konsey’in 5 sürekli üyesinden asker alınmaz.
- Barış gücü meşru savunma dışında kuvvet kullanmaz.
- Tarafları belli bir çözümü kabul etmeye zorlamaz.
- Misyonun görev tanımını yapmak, süre dolunca gözden geçirmek, değiştirmek veya misyona son vermek, kurucu organın yetkisindedir.
- Tarafsızlığı genel kabul gören tek silahlı güçtür denebilir.
Türkiye 18 Mayıs 2011’de 2015-16 dönemi için Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine bir kez daha aday olmuştur.
BM bünyesinde insan haklarının korunması için başlatılan sözleşme dışı yöntemler nelerdir?
Bugün BM sisteminde insan haklarına ilişkin toplam 16, “çekirdek” insan hakları sözleşmeleri denilen 8 sözleşme vardır. Bunların ikisi 1966 sözleşmeleridir. Diğerleri ise şunlardır:
- 1965 Irk Ayrımının Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi,
- 1979 Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi,
- 1984 İşkence ve diğer İnsanlık dışı Muamelenin Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi,
- 1989 Çocuk Hakları Sözleşmesi,
- 1990 Göçmen İşçiler ve Ailelerinin Haklarının Korunması Sözleşmesi,
- 2006 Engellilerin Hakları Sözleşmesi.
Türkiye’nin BM içindeki tutumu üç döneme ayrılabilir:
- Kuruluştan 1960’larm başına kadar kayıtsız şartsız bir biçimde Batı’yla birlikte hareket etmiştir.
- Kıbrıs Sorunu’nda müttefiklerinin tutumundan dolayı hayal kırıklığına uğramış ve kayıtsız şartsız Batı’yla birlikte hareket etmeyi bırakmıştır. Bunda, o dönemde BM’nin özellikle uluslararası barış ve güvenliğin korunmasında yetersiz ve etkisiz kalmasının da önemli etkisi vardır.
- 1990 sonrasında, BM’nin tekrar canlanmaya başlamasıyla birlikte Türkiye de daha faal bir üye olmuştur. Batı Avrupa ve Diğerleri (WEOG) coğrafi grubuna dahildir. Diğer yandan, İslam Konferansı Örgütü üyesidir. Bu konumlarıyla, tarihiyle ve coğrafyasıyla, BM’ye o sırada yeni üye olan devletlere yakın bir konumda bulunuyordu.
Türkiye’nin 1966 sözleşmelerini ancak 2003’te onaylaması yorum gerektirmektedir. Bunun nedenleri hazırlık çalışmalarına kadar gider. Türkiye, self-determinas- yon hakkının her iki sözleşmeye de konulmasına karşıydı ve bu tekliflere ret oyu vermişti. Ama çoğunluk karşı görüşte olduğundan, Genel Kurul kararıyla bu hak sözleşmelerde yer almıştır. İkincisi, Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesinde isteğe bağlı bir bildirimle olsa dahi bireysel başvuruya izin verilmesine Türkiye karşıydı. Yalnızca devletler arası başvuru olmasını istiyordu. Ayrıca azınlıklara ilişkin 27. maddeye de karşıydı. Temelde bu üç nedenle Türkiye sözleşmelere uzun süre taraf olmamıştır.
- 3.ÜNİTE Kolektif Güvenlik Örgütleri ; Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü, Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü
Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (North Atlantic Treaty Organization: NATO) bir Soğuk Savaş ittifakı olarak doğmuş, 40 yıl boyunca ABD ve SSCB arasındaki ideolojik bölünmenin ve bu çerçevede ortaya çıkan “dehşet dengesi” olgusunun sembollerinden biri olmuştur. Soğuk Savaş’m bitiminden sonra, SSCB’nin ve Varşova Paktı’nın olmadığı bir dünyada “düşman”sız kalan NATO, kendisini “yeni dünya düzeni” olarak adlandırılan Soğuk Savaş sonrası uluslararası ortama adapte etmeye çalışmıştır.
NATO 1991 ve 1999’da kabul ettiği stratejik konseptlerle yeni görev alanları benimsemiş ve evvelce Kuzey Atlantik bölgesi olarak tanımlanan coğrafi alanın dışında da hareket etmeye başlamıştır.
ABD’nin küresel yayılmasıyla doğal bir karşıtlık yaratmıştır. Bu karşıtlığın sonucu ise iki devletin kendi
ekonomik, siyasal, askerî ve ideolojik alt-sistemlerini yaratarak Soğuk Savaş’ı başlatmaları olmuştur. İşte NATO bu mücadele ortamının doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Yalta ve Postdam Konferansları
Bu konferanslarda iki ülke arasında beliren anlaşmazlıklar ve bu anlaşmazlıkların en önemlisini oluşturan “işgalden kurtarılan ülkelerin nasıl yönetileceği sorunu’’ Savaş ertesinde ilişkilerin bozulmasında çok önemli bir rol oynamıştır.
Yalta Konferansı 4-11 Şubat 1945 tarihleri arasında Stalin, Roosevelt ve Churchill’in katılımıyla gerçekleştirildi. Konferansta ele alman konuların özellikle üçü önemlidir.
- Birincisi, daha önce yapılan Dumbarton Oaks Konferansı ’nda ele alınan Birleşmiş Milletler örgütü konusu görüşülerek, büyük devletlere Güvenlik Konseyi’nde sürekli üyelik ve veto yetkisi verilmesi kararlaştırılmıştır.
- İkincisi, Almanya’nın 4 işgal bölgesine ayrılması kararlaştırılmıştır.
- Üçüncüsü, Polonya hükümeti sorunuydu.
Berlin Bunalımı SSCB ile ABD’nin çok açık bir biçimde karşı karşıya geldikleri bir olay olmuş, bir anlamda Soğuk Savaş’m başlangıcını teşkil etmiştir.
Berlin Bunalımı kadar, 1947’de yaşan iki önemli olay daha Soğuk Savaş’m artık tüm boyutlarıyla ortaya çıktığının göstergesiydi. Bunlardan ilki, 12 Mart 1947’de ABD Başkanı Harry Truman’ın ilan ettiği Truman Doktrini’dir.
Diğer bir gelişme ise ekonomik sorunlarının ortadan kalkmaması durumunda Sovyet etkinliğinin Batı Avrupa’ya yayılmasından endişe eden ABD’nin, 5 Haziran 1947’de, daha sonra Marshall Planı adıyla anılacak olan Avrupa’nın Yeniden İmarı Planı’nı ilan etmesidir.
NATO’nun Yapısı Ve Yönetimi
NATO’nun en yetkili karar organı Kuzey Atlantik Konseyidir.
Sivil Yapısı
Savunma Planlama Komitesi (Defence Planning Committee), Daimi Temsilci- ler’den oluşur. NATO Genel Sekreteri, bu toplantılara da başkanlık eder. Ancak yılda iki kez Savunma Bakanları düzeyinde toplanarak ortak savunmayla ilgili en önemli konuları görüşür. Komite, kendi alanıyla ilgili olarak NATO’nun askerî yetkililerine görüş ve öneriler sunmaktadır. Komiteye kurmaylık hizmeti veren başlıca alt birim Savunma İnceleme Komitesi (Defence Review Committee)’dir.
Nükleer Planlama Grubu (Nuclear Planning Group), Savunma Planlama Komi- tesi’nde yer alan NATO üyelerinin Savunma Bakanları’ndan oluşmakta olup, nükleer silahlar ve maddelerle ilgili konuları ele almaktadır. NATO Genel Sekreteri başkanlığında toplanan grubun çalışmaları için ön hazırlığı, kendisine bağlı bir alt komite olan Kurmay Grubu (Staff Group) yapar.
Askeri Yapısı
Askerî yapının en üstünde Askerî Komite (Military Committee) yer almaktadır.Bu nedenle özel bir statüsü bulunmakla birlikte Askerî Komite, Konsey ve Savunma Planlama Komitesi’ne bağlı çalışmaktadır. Temel işlevi, her türlü askerî konuda yardım ve tavsiyelerde bulunmaktır. Burada, üye ülkelerin üst düzey askerî temsilcileri görev alır. Komite’ye, kendi içinden seçilen bir temsilci başkanlık eder. Askerî konularla ilgili çalışan birçok alt komite de Askerî Komite’ye kurmay hizmeti vermektedir. Komiteye bağlı olan Uluslararası Askerî Personel ise Haberalma, Harekât, Plan ve Politika, İşbirliği ve Bölgesel Güvenlik ile Lojistik gibi alt birimlerden oluşmaktadır.
Türkiye’nin NATO Üyeliği
1949’dan üyeliğin sağlandığı 1953’e kadar geçen dönem Türkiye’nin bu yöndeki bitmez tükenmez çabalarına sahne olmuştur. Türkiye’nin NATO üyesi olma çabasının temel nedenleri ise şu şekilde özetlenebilir:
- 1945 Sovyet notalarının da büyük etkisiyle SSCB’den tehdit algılanması sonucu NATO üyeliğiyle ulusal güvenliğin sağlanabileceği düşüncesi.
- Türk egemen elitinin NATO üyeliğini cumhuriyetin ilanından beri benimsenen Batıcı dış politikanın doğal bir sonucu olarak görmesi.
- Türkiye’nin Truman Doktrini ve Marshall Planı çerçevesinde ABD’den almaya başladığı ekonomik ve askerî yardımların NATO’ya üye olunması halinde devam edeceği hatta daha da artacağı inancı.
- II. Dünya Savaşı sonrasında liberal fikirlerin Türk aydınları arasında kök salması sonucunda kamuoyunda NATO üyeliğinin bu ideolojik değişimin doğal bir uzantısı olarak görülmesi.
- Türkiye’nin sosyo-ekonomik gelişimine paralel bir biçimde oluşan ulusal burjuvazinin Batı ile bütünleşmeyi ve bu bağlamda NATO üyeliğini desteklemesi.
Not: NATO’nun 4. maddesi sorulursa aklınıza Kıbrıs Barış Harekatı gelsin arkadaşlar
Rogers Planı ve Yunanistan ‘ın NATO ya dönüşü
Kitap da baya bir uzun anlatmışlar hiç gerek yok kısaca özetliyim ben size. Kıbrıs barış harekatı yapınca biz Yunanistan Natoya küstü ve askeri kanadından tirip atarak ayrıldı. ABD’li General Rogers Türkiye ye gelerek Kenan Evrenle konuştu ikna etti sonrada Yunanistan Tekrar Askeri Kanada geri döndü THE AND
NATO’nun Genişlemesi
4 Nisan 1949’da Washington’da imzalanan Kuzey Atlantik Antlaşması ile kurulan NATO’nun 12 kurucu üyesi bulunmaktaydı. Bu ülkeler; ABD, Kanada, Ingiltere, Hollanda, Belçika, Lüksemburg, Fransa, Norveç, Danimarka, Portekiz, İzlanda ve İtalya idi. 1951 yılında imzalanan protokol sonucunda Türkiye ve Yunanistan 1952 yılında NATO’ya katıldılar.
Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü
Yakın çevre: SSCB’nin yıkılmasının ardından Rusya Federasyonu (Baltık devletleri dışındaki) eski Sovyet coğrafyasını yaşamsal çıkar alanı ilan etmiştir. Zira, bu coğrafyadaki gelişmeler RF’nu ekonomik, askerî ve toplumsal açılardan doğrudan etkilemektedir. Söz konusu gelişmeleri denetlemek amacını güden dış politikaya “yakın çevre” (near abroad) adı verilmiştir.
Önce Rusya: RF’nin yakın çevre politikasına ABD 1990’ların başında tepki göstermemiş ve Yeltsin Yönetimi’ni desteklemiştir. RF’nun istikrarını öncelikli olarak gözeten bu politikaya “önce Rusya” adı verilir. ABD bu politikasını Yeltsin’in 1996’da yeniden seçilmesinin ardından aşamalı olarak terk etmiştir.
Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü, 7 Ekim 2002 tarihinde altı Bağımsız Devletler Topluluğu ülkesi (Rusya Federasyonu, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Beyaz Rusya ve Ermenistan) tarafından kurulan askeri ittifaktır. ittifaka 2006’da Özbekistan’da katılmıştır.
Örgütün izlediği politikalar değerlendirildiğinde özellikle başka iki uluslararası örgütle işbirliğine önem verdiği göze çarpmaktadır. Bunlardan biri NATO, diğeri de Şanghay İşbirliği Örgütü’dür.
3. Ünitenin Önemli Bazı Notları
Müşterek Meşru Savunma; NATO’nun kurulmasındaki Birleşmiş Milletler Antlaşmasın’da ki dayanaktır.
NATO’nun görev alanı Üye devletlerin ülkeleri ve Kuzey Atlantik alanı dır.
Barış İçin Ortaklık; Soğuk savaş sonrasında, NATO’nun eski Doğu Bloku ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmek için başlattığı programdır.
NATO’nun Stratejik Konseptlerinin yürürlüğe girebilmesi için Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesinin onayı gerekir.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin yetkilendirmesi olmadan NATO Kosava Askeri Harekatı gerçekleştirmiştir.
KGAÖ organları karar alırken oydaşma yöntemi kullanır.
KGAÖ’nün en üst düzey organı Kolektif Güvenlik Konseyi dir.
Küresel Ekonomik Örgütler Ünite 4
Komşuyu zarara sok politikası (beggar thy neighbor): Ülkelerin kendi üretim ve istihdam seviyesini korumak veya artırmak için ithalatı kısıtlayıcı önlemler ve devalüasyon uygulamalarıyla bir yandan toplam talebi ithal mallardan yurt içi üretime doğru kaydırması diğer yandan ihracatı artırması sonucu ticaret ortaklarında dış ticaret açığına ve işsizliğe yol açan politikadır.
Uluslararası Para Fonu IMF
II. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulacak, uluslararası ekonomik sistemin temelini oluşturan Bretton Woods Anlaşması’nm 22 Temmuz 1944 tarihinde imzalanmasının ardından 27 Aralık 1945 tarihinde Uluslararası Para Fonu (IMF) faaliyetlerine başlamıştır.
IMF’nin temel görevleri arasında yer alan “ödeme güçlüğü çeken ülkelere yardım etme fonksiyonunu”
Buna göre uluslararası ekonomik sistemle entegre olan ülkelerde:
- Mali disiplin sağlamalı,
- Özel mülkiyet korunmalı,
- Kamu harcamaları azaltılmalı,
- Kamu teşebbüsleri özelleştirilmeli,
- Vergi reformu gerçekleştirilmeli,
- Ticaret serbestleştirilmeli,
- Finansal reform gerçekleştirmeli,
- Uluslararası ticaretin önündeki engeller kaldırılmalı,
- Sermaye hareketleri serbest bırakılmalı,
- Yoksul ülkelere yardımcı olmalıdır
1989 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılışı ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla IMF artık küresel bir örgüt hâline gelmiştir. Bu süreç geçiş ekonomilerinin 2004 yılında AB üyeliğini elde etmeleriyle başarıya ulaşmıştır.
BM üyesi ülkelerin 2015’e kadar ulaşmayı taahhüt ettikleri hedefler Bin Yıl Kalkıma Hedefleri olarak anılır. Bu sekiz hedef:
- Aşırı yoksulluğun ve açlığın yok edilmesi,
- Evrensel ilköğretimin sağlanması,
- Cinsiyet eşitliğinin teşvik edilmesi ve kadınların güçlendirilmesi,
- Bebek ölüm oranının azaltılması,
- Anne sağlığının iyileştirilmesi,
- HIV/AIDS, sıtma ve diğer hastalıklarla mücadele edilmesi,
- Çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması,
- Kalkınmaya yönelik küresel işbirliğinin geliştirilmesidir.
Amaçları Ve Fonksiyonları
Anasözleşme’nin 1’nci maddesinde;
- Uluslararası parasal işbirliğini teşvik etmek,
- Uluslararası ticaretin dengeli büyümesini ve yaygınlaşmasını kolaylaştırmak,
- Kur istikrarını desteklemek,
- Çok taraflı bir ödemeler sistemi kurulmasına yardım etmek,
- Ödemeler dengesi güçlükleri yaşayan üyelere yeterli koruma önlemleriyle beraber kaynaklar sunmak olarak belirtilmiştir.
- Para ve maliye politikaları, para politikası araçları, bankacılık sisteminin denetim ve yeniden yapılandırılması ve merkez bankalarının yapısal gelişimi,
- Maliye politikası ve yönetimi (vergi ve gümrük politikaları ve yönetimi, bütçe hazırlama, harcama yönetimi, sosyal güvenlik ağlarının tasarımı, iç ve dış borç yönetimi vb.)
- İstatistiksel verilerin gerçeği yansıtması,
- Ekonomik ve mali mevzuat.
IMF, üyelerine sunduğu kaynaklar:
- IMF üyelerinin kota ödemelerinden,
- Altın varlıklarının satışından,
- Verilen kredilerden elde edilen faiz gelirlerinden oluşmaktadır.
Özel Çekme Hakları (Special Drawings Rights: SDR) Bretton Woods sabit kur sistemi desteklemek için 1969 yılında IMF tarafından oluşturulmuştur.
IMF’nin Stand-by Düzenlemesi (SBA) gelişmekte olan ülkeler için temel kredi aracıdır.
Dünya Bankası Grubu
Bretton Woods Konferansı’nda belirlenen amaçlardan birisi de savaş sonrası tahrip olmuş ekonomileri yeniden inşa etmektir. Uluslararası Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Bankası (IBRD) bu amaçla kurulmuştur. İlk defa Economist dergisinde IBRD’ye atfen Dünya Bankası ifadesinin kullanılmasıyla bu kavram yerleşmiştir.
Uluslararası Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Bankası
IBRD’nin temel faaliyet alanları:
- Özel yatırımcıların kârlı bulmadıkları uzun vadeli insani ve sosyal kalkınma ihtiyaçlarını destekleyen alanlara kredi sağlamak,
- Kriz dönemlerinde, krizden en çok etkilenen yoksul kesimlere destek sağlamak,
- Yapısal uyum politikaları ve kurumsal reformları (sosyal güvenlik, yolsuzlukla mücadele vb.) desteklemek,
- Özel sermaye yatırımları için elverişli ortam oluşturmak,
- Yoksul ülkelere hibe sağlamaktır.
Uluslar Arası Finans Kurumu ; İFC gelişmekte olan ülkelerde özel sektöre destek vermeyi amaçlamaktadır.
Yatırım Anlaşmazlıklarının Çözümü İçin Uluslararası Merkez
“Devletler ile Diğer Devlet Vatandaşları Arasındaki Yatırım Uyuşmazlıklarının Çözümüne Dair Anlaşma’’ adlı uluslararası anlaşma ile Yatırım Anlaşmazlıklarının Çözümü İçin Uluslararası Merkez (ICSID) oluşturulmuştur. ICSID’ın merkezi de Dünya Bankasınınki gibi Washington’dadır.
Dünya Ticaret Örgütü
Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması 1947, genel ve özel nitelikteki amaçlara ulaşabilmek için başlıca dört temel ilkeden (kuraldan) hareket etmiştir. Bunlar:
- En Çok Kayrılan Ülke İlkesi: Üye ülkeler arasındaki dış ticaret ayırımcı olmayan bazda yapılmalıdır. Bu ilke, GATT’ın 1’nci maddesinde yer alan ve kuruluşun özünü oluşturan en çok kayrılan ülke kuralına (the most favoured nation treatment principle: MFN) dayanır. îlke, her GATT üyesinin tüm taraflara, aynı gümrük tarife oranının uygulamasını ve ayırımcı işlemde bulunulmamasını öngörür. Bölgesel birleşmeler ve ticaret anlaşmaları en çok kayrılan ülke ilkesine getirilen bir istisnadır.
- Tarifeler Yoluyla Koruma İlkesi: İlkeye göre GATT’a taraf ülkeler, sanayilerini sadece gümrük tarifeleri ile koruyacaklar ve bu amaçla diğer önlemlere başvurmayacaklardır. Dolayısıyla ithal kotalarının yerli sanayinin korunması amacıyla kullanılması yasaklanmıştır.
- Ulusal İşlem İlkesi: Bu ilke, iç pazara ilişkin düzenleme ve uygulamalar yönünden ithal ve yerli mallar arasında ayrım yapılmamasını öngörür.
- Gümrük Vergilerinin İndirilerek Konsolide Edilmesi İlkesi: GATT, öncelikle gümrük tarifelerinin indirilmesi üzerinde yoğunlaşmıştır. Her üye ülkenin taviz listesinde yer alan oranlar bağlı oranlar (bound rates) olarak tanımlanmıştır. Bu oranların üzerine ülkeler çıkamaz, üye ülkeler bakımından bağlayıcıdır. Oranlar önemli ticaret ortaklarıyla telafi amacıyla müzakere edilmeksizin arttırılamaz.
16 ülkenin temsilcileri tarafından Marshall Yardımı’nm koordinasyonunu yürütecek daimi bir kuruluşun oluşturulması için hazırlanan Avrupa Ekonomik İşbirliği Sözleşmesi, 16 Nisan 1948 tarihinde imzalanmıştır. Böylece, Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütü (Organization for European Economic Cooperation: OEEC) kurulmuştur.
Bölgesel Uluslararası Örgütler ; Avrupa konseyi, Avrupa Güvenlik ve işbirliği Teşkilatı Ünite 5
5 Mayıs 1949’da Belçika, Danimarka, Fransa, İrlanda, İtalya, Lüksemburg, Hollanda, Norveç, İsveç ve Britanya Londra Antlaşması’na imza atarak Avrupa Konseyini kurdular.
Avrupa Konseyinde gözlemci statüsüne sahip beş ülke şunlardır: Vatikan, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Japonya, Meksika
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
Bu haklar yaşama hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı, adil yargılanma hakkı, cezaların yasallığı, özel hayatın ve aile hayatının korunması, düşünce, vicdan ve din özgürlüğü, ifade özgürlüğü, dernek kurma ve toplanma özgürlüğü, evlenme hakkı olarak kısaca sayılabilir. Yine Sözleşme’ye göre işkence, kölelik ve zorla çalıştırma yasaktır. Sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanmanın cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir azınlığa mensupluk, servet, doğum veya herhangi başka bir durum bakımından hiçbir ayırımcılık yapılmadan sağlanması gerekir; yani ayrımcılık yasaktır. Sözleşme’de tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, ulusal bir makama etkili bir başvuru yapma hakkına sahiptir.
Avrupa Konseyi ve Türkiye
Türkiye, AlHS’yi 1950’de imzalamış, 1954’te onaylamıştır. AlHM’ye bireysel başvuru hakkı ise 1987’de tanınmıştır. 2010 itibariyle Türkiye Avrupa Konseyi bünyesindeki 210 antlaşmanın 71 tanesine taraf değildir. Taraf olmadığı antlaşmalar arasında Ulusal Azınlıkların Korunması Çerçeve Sözleşmesi ile Avrupa Bölgesel veya Azınlık Dilleri Şartı da vardır.
Avrupa Güvenlik Ve İş Birliği Teşkilatı
1994’te gerçekleştirilen Budapeşte Zirvesi’nde örgütün adının değişmesine yönelik alman kararla birlikte bu yeni kurumsallaşma süreci tamamlanacaktı. 1995’te AGİK yerini Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatına (AGİT) bıraktı. Budapeşte Zirvesi aynı zamanda AGİT’in etnik ve bölgesel çatışmalarla daha yakından ilgileneceğinin de ilanı oldu.
***Önemli Notlar***
*Avrupa Konseyi Londra Antlaşmasıyla 1949 yılında kurulmuştur.
*Avrupa Konseyinin karar verme organı Bakanlar Komitesi dir.
*Avrupa Birliğine üye olmak için Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini imzalayıp onaylaması gerekir.
*Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı ilk olarak 1973 yılında Helsinki de toplanmıştır.
Bölgesel Ekonomik Bütünleşmeler Ünite 6
Latin Amerikan Entegrasyon Birliği
Aslında ALADI, Latin Amerika’da bir ortak pazar oluşturulmasını amaçlayan ve 1960 yılında kurulan Latin Amerika Serbest Ticaret Alanı’nın (Latin American Free Trade Area: LAFTA) yerini alan bir örgüttür. Latin Amerika’da, 1950’lerden itibaren başlayan bölgesel ekonomik bütünleşme girişimleri, 1957’de toplanan Amerikan Devletleri Ekonomik Konferansı’nın ardından imzalanan Montevideo Antlaşması ve Latin Amerika Serbest Ticaret Alanı (LAFTA) ile sonuçlanmıştı. Ancak LAFTA deneyimi, üye ülkeler olan Arjantin, Brezilya, fiili, Uruguay, Meksika, Paraguay ve Peru arasında, tam bir ticaret serbestisine ulaşılmasını sağlayamadı ve başarısız bir girişim olarak kaldı.
Kısacası LAFTA nın başarısız olmasının ardından ALADI kurulmuştur.
ALADI içinde ekonomik düzeylerine göre üye ülkeler üçe ayrılmıştır.
- Brezilya, Arjantin ve Meksika çok gelişmiş ülkeler;
- Şili, Kolombiya, Peru, Uruguay ve Venezüella orta gelişmişlikte ülkeler;
- Bolivya, Ekvator ve Paraguay ise az gelişmiş ülkeler olarak sınıflandırılmıştır.
Güney Ortak Pazarı
AB ve NAFTA’dan sonra dünyanın üçüncü büyük ortak pazarı olarak kabul edilen Güney Ortak Pazarı – MERCOSUR, Arjantin, Brezilya, Uruguay ve Paraguay tarafından imzalanan 26 Mart 1991 tarihli Asuncion Antlaşması ile kuruldu. Örgütün Genel Sekreterliği Uruguay’ın başkenti Montevideo’dadır.
Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması
NAFTA, taraf üç ülke ABD, Kanada ve Meksika arasında belirli malların ve hizmetlerin serbest dolaşımının sağlanması amacıyla tarife ve tarife dışı düzenlemelerin 15 yıl içerisinde ortadan kaldırılmasına dayanan bir anlaşmadır. Nitekim 1 Ocak 2008’den itibaren anlaşmada belirlenen mal ve hizmetlerle ilgili tüm kısıtlamalar tamamen kaldırılmıştır.
Avrupa Serbest Ticaret Birliği
AET’yi kuran Roma Antlaşması 1957’de imzalandığında kurucu ülkeler diğer Avrupa ülkelerine de çağrı da bulunarak topluluğa katılmalarını istediler. Fakat o dönemde bu davete başta İngiltere olmak üzere diğer Avrupa ülkeleri icap etmediler.
EFTA’nın temel fonksiyonu, üye ülkeler arasındaki ticareti serbestleştirerek rekabeti sağlamaktır. AET’den farklı olarak serbestleştirme hizmet ve sermaye alanlarını içermediği gibi tarımsal mallar da kapsamda yer almamaktadır. Bu çerçevede, EFTA’nın bir gümrük birliği olarak üçüncü taraflara karşı ortak ticaret politikası izlemek, ekonomi politikalarının eşgüdümünün sağlanması gibi bir hedefi bulunmamaktadır.
Bütün bu gelişmelere rağmen, 1980’lerde EFTA ile AET arasında başlayan ortak bir Avrupa ekonomik alanı yaratma yönündeki görüşmelerin, 1 Temmuz 1994’te imzalanan Avrupa Ekonomik Alanı Antlaşmasıyla sonuçlandırıldı.
Örgütün, temel organları şunlardır:
- Konsey: Temel görevi Stockholm Konvansiyonu’nun uygulanmasını gözetmek, sorunların çözümünü sağlamak ve diğer ülkeler ve uluslararası kuruluşlarla ilişkilerin yürütülmesidir.
- Komiteler: Parlamenterler Komitesi: EFTA üyesi ülkelerin parlamenterlerinden oluşan bu organın temel işlevi, üye ülke halklarının örgütle daha doğrudan bir bağ kurabilmesini sağlamaktır.
- Danışma Komitesi: Üye ülkelerin işçi ve işveren sendikalarının temsil edildiği sosyal bir forum işlevini görmektedir.
- Sekreterya: Genel Ofisi Cenevre’de bulunan genel sekreter, örgütün aktivitelerini koordine etmek ve örgütün tüm kaynaklarının kullanımından sorumludur.
- Gözetim Otoritesi: Organ, kişilerin ve piyasada yer alan tüm kesimlerin haklarını kullanırken karşı karşıya kalabilecekleri ihlalleri engellemeyi amaçlamaktadır.
- Mahkeme: Mahkeme, Avrupa Ekonomik Alanı kurallarının uygulanması amacıyla EFTA üyesi (İsviçre dışında) ülke mahkemelerine tavsiye görüşleri sunmak, herhangi bir Avrupa Ekonomik Alanı kuralının uygulanması ya da yorumlanması, EFTA üyesi ülkeler arasındaki uyuşmazlıkların çözüme bağlanması gibi görevlere sahiptir.
Örgütün kurucu üyeleri; Avustralya, Brunei, Kanada, Endonezya, Japonya, Güney Kore, Malezya, Yeni Zelanda, Filipinler, Singapur, Tayland ve ABD idi. Örgüte daha sonra sırasıyla 1991’de Çin, Honkong, Tayvan, 1993’te Meksika ve Papua Yeni Gine, 1994’te fiili, 1998’de ise Peru, Rusya ve Vietnam katıldı.
Avrasya Ekonomik Topluluğu
Avrasya Ekonomik Topluluğuna Belarus, Kazakistan, Kırgızistan, Rusya, Tacikistan ve Özbekistan üyedir. Örgütün faaliyete geçemeyen organı Topluluk Mahkemesidir.
Sui Generis Örgütleri Ünite 7
Bu ünitede, ders kitabımızın genelinde yapmış olduğumuz sınıflandırmaya uymayan, kendine özgü uluslararası örgütler tanıtılmaya çalışılacaktır. Bu örgütler Bağımsız Devletler Topluluğu, Şangay İşbirliği Örgütü, İslam İşbirliği Örgütü ve Arap Ligi olarak belirlenmiştir.
Bağımsız Devletler Topluluğu
Bağımsız Devletler Topluluğu 8 Aralık 1991 tarihinde Rusya Federasyonu, Ukrayna ve Belarus‘un Bağımsız Devletler Topluluğunu kuran anlaşmayı imzalayarak Sovyetler Birliği’ne son vermesiyle kurulmuştur.
2008 Güney Osetya Savaşı ile başlayan ve Rusya ile aralarında çıkan savaş sonrası Gürcistan BDT’den ayrılmaya karar vermiştir. 15 Ağustos 2008 tarihinde Gürcistan Meclisi, BDT’den ayrılma kararını onaylamış ve üyelik resmen 17 Ağustos 2009 tarihinde sona ermiştir.
Şangay İşbirliği Örgütü
Kurucuları Çin ve Rusyadır. Amacı NATO’yu politik ve askeri yeteneklerle Orta Asyada dengelemek amacındadır. İkilinin devlet başkanlarına Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan liderlerinin de katılmasıyla 26 Nisan 1996’da Şangay’da imzalanan Sınır Bölgelerinde Askeri Güveni Derinleştirme Antlaşması’yla “Şangay Beşlisi (Shanghai Five)’’ olarak anılan yapı kuruldu.
ABD’nin Şangay işbirliği Örgütü’ne gözlemci üye olma başvurusu 2005’te reddedilmiştir.
İslam İşbirliği Örgütü
Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasının ardın¬dan İslam ülkeleri arasında dayanışmayı sağlaya¬cak konferans ve diğer etkinliklere genelde Suudi Arabistan’ın öncülük ettiği görülmektedir. 1926’da toplanan ilk konferansa Türkiye, Rusya, İran ve Afganistan gibi önemli Müslüman nüfusun yaşadı¬ğı ülkeler delege göndermemiştir. Takip eden kon-feranslarda da tüm İslam dünyasını temsil edecek katılım olmamıştır. Bu nedenle İslam ülkelerini tek çatı altında toplamaya yönelik girişimler başa¬rısız kalmıştır.
2011’de Astana’da toplanan Zirvede İslam Konferansı Örgütü İslam işbirliği Örgütü’ne dönüşmüştür.
İslam Zirvesi: İslam Ülkeleri Devlet ve Hükümet Başkanları Konferansımın kısa adıdır. İİÖ’nün en yüksek yönetim organı olup üç yılda bir toplanmaktadır. Zirve’de Genel Sekreterlik ve Dışişleri Bakanları Konferansının hazırladığı gündem ve anlaşmalar ele alınmaktadır. İslam Zirvesi olağanüstü hâllerde üyelerin basit çoğunluğunun desteğiyle toplanabilmektedir.
İslam Dışişleri Bakanları Konferansı: Her yıl Aralık ayında toplanmaktadır. Konferans İslam Zirvesinde alman kararların uygulanmasında önemli role sahiptir. İslam Dışişleri Bakanları Konferansı, İİÖ Genel Sekreterliğinin ve yan organlarının bütçelerini onaylamak, gerekirse yeni organ ve komite tesis edilmesi için tavsiyede bulunmak gibi görevleri bulunmaktadır.
Genel Sekreterlik: İslam Zirvesi ve Dışişleri Bakanları Konferansımda alman kararların uygulanmasından sorumludur. Söz konusu organ, çeşitli zirvelerde alman kararların uygulama sonuçlarını raporlayarak tekrar ilgili organlara iletmekte, çalışmaları ile ilgili olarak yıllık raporlar hazırlamakta ve bunları üst organlara sunmaktadır. Bunların dışında Genel Sekreterlik, İİÖ’nün bütçe ve programını hazırlar, Örgüt organlarının çalışmalarını uyumlaştırır ve üye ülkeler arasında iletişimi güçlendirerek görüş farklılıklarının azaltılmasına katkıda bulunur.
İslam Kalkınma Bankası: Banka faaliyetlerine resmî olarak Ekim 1975’te başlamıştır. Banka’nın amacı, üye ülkelerin yanı sıra üye olmayan ülkelerdeki Müslüman toplulukların ekonomik ve sosyal açıdan kalkınmalarına katkıda bulunmaktır. 56 üyeli Banka faaliyetlerini sermayeye en fazla katkıyı sağlayan S. Arabistan’nın Cidde şehrinde yürütmektedir. İslam Kalkınma Bankası, Dünya Bankası modelinde örgütlenmiş, gruba bağlı olarak 8 uluslararası kuruluş faaliyet göstermektedir.
Banka, amaçlarını gerçekleştirmek için aşağıdaki fonksiyonları yerine getirmektedir. Bunlar;
- Üye ülkelerdeki kuruluşlara veya verimli projelere sermaye iştirakinde bulunmak,
- Üye ülkelerdeki kamu ve özel sektör projelerine kredi sağlamak,
- Üye ülkeler arasındaki ticaretin geliştirilmesine yardımcı olmak ve bu doğrultuda çalışmalar yapmak,
- Üye ülkeler arasında teknik işbirliğini geliştirmek ve teknik yardım sağlamak,
- Eğitim faaliyetlerinin yanı sıra ekonomik konularda araştırma yapmak özetlenebilir.
Diğer adı Arap Birliği olan kuruluşun temeli, 1944’teki İskenderiye Protokolü ile atılmıştır. Örgüt, 1945’te Kahire’de 6 ülkenin imzaladığı anlaşma ile kurulmuştur. Günümüzde 22 üyesi bulunan Örgütün amacı, üye ülkeler arasında işbirliğini geliştirmek, üyelerin politikalarını koordine etmek, üye ülkelerin bağımsızlık ve egemenliklerini korumaktır.Arap Ligi’nin bölgesel sorunlar karşısında belki de tek başarısı, kısa vadeli de olsa, 1973’teki Petrol Savaşı’dır.
Hükümet Dışı Uluslararası Örgütler Ünite 8
BM kurucu antlaşmasının 71. maddesinde hükümet dışı örgütler sadece “sivil toplum kuruluşları” şeklinde ismen geçmektedir. BM’ye göre devletlerarası anlaşmalarla kurulmamış, bütün uluslararası örgütler “hükümet dışı örgüt” olarak kabul edilir.
Sivil toplum kuruluşlarının, mevcut düzenin açıklarını kapatarak kendisini idame ettirmesi için yönlendiren, bu anlamda da toplumun “gazını alma” işlevi gören ve “halka dayalı alternatifler” olmaktan ziyade “neo-liberalizmin araçları” olarak faaliyet gösteren yapılanmalar olduğu yönünde eleştiriler getirilmektedir.
Uluslararası Af Örgütü
28 Mayıs 1961’de The Observer’da Peter Benenson imzasıyla yayınlanan “The Forgotten Prisoners” makalesiyle başladığı kabul edilen bir süreçle kurulan Uluslararası Af Örgütü (UAÖ) (Amnesty International), bugün hem ulaştığı kapsama alanı, hem etkinliği hem de tanınırlığı ve bilinirliği açısından en önde gelen hükümet dışı örgütlerdendir.
UAÖ, günümüzde kendi temel misyonunu şöyle sıralamaktadır:
- Kadınların, çocukların, azınlıkların ve yerel halkların hakları,
- İşkenceye son verme,
- İdam cezasının kaldırılması,
- Fikir mahkûmlarının, sığınmacıların ve göçmenlerin sorunları ve hakları,
- Siyasi suçluların hakları,
- İnsan onurunun korunması
İnsan Hakları İzleme Örgütü
İnsan Haklan İzleme Örgütü (Human Rights Watch: HRW), 1978’den itibaren kurulan bir dizi insan hakları örgütünün 1988’de tek bir şemsiye altında toplanmasıyla oluşturulmuştur. Helsinki Nihai Senedi’nin 1975’te yayınlanmasını takiben özellikle Doğu Bloku devletlerindeki insan hakları ihlallerini gündeme getirmek, bu devletlerin Helsinki’de uzlaşılan ilke ve kurallara ne ölçüde uyduğunu izlemek ve bu çerçevede onlar üzerinde siyasi baskı oluşturmak amacıyla 1978’de kurulan Helsinki Watch, örgütün ilk nüvesini oluşturmaktadır.
Yumuşama (detant) döneminde, sosyalist bloğa karşı, özellikle insan hakları alanında önemli eleştiriler yönelmiştir. Bu eleştirilere aracılık eden hükümet dışı örgütlerin başında da insan Hakları izleme Örgütü gelmektedir.
Her yıl bir de İnsan Hakları Savunucusu Ödülü veren HRW, insan hakları örgütlerinin çalıştığı genel insan hakları konularının yanı sıra çocuk askerlerin durumu, kara mayınlarının ve misket bombalarının yasaklanması, sansürün önlenmesi vb. konularda yaptığı çalışmaları da özellikle vurgulamaktadır.
Greenpeace Yeşil Barış
Yeşil Barış, 1971 yılından itibaren küresel düzeyde çevre sorunlarına karşı mücadele veren en önemli hükümet dışı uluslararası örgüttür. 1972 tarihli Birleşmiş Milletler insan ve Çevre Konferansı neticesinde imzalanmış olan Stockholm Deklarasyonu, “çevre hakkı”konusunda uluslararası düzeydeki ilk ve en önemli belgedir.
Greenpeace’in, çalışmalar yürüttüğü temel konular şunlardır:
- Okyanuslar ve yaşlı ormanların korunması,
- İklim değişikliğini durdurabilmek için fosil yakıtların kademeli olarak sonlandırılması ve yenilenebilir enerjilerin teşvik edilmesi,
- Nükleer silahlanma ve nükleer kirliliğe son verilmesi,
- Zehirli kimyasalların ortadan kaldırılması,
- Genleri ile oynanmış organizmaların doğaya bırakılmasının önlenmesi
****Önemli Notlar****
Kızılhaç’ın kurucusu Hanry Dunant dır.
2007’de yürürlüğe giren Cenevre Sözleşmeleri’ne III no’lu Ek Protokol ile bir şekilde giderilmiştir. Buna göre, “Kızıl Kristal” (The Red Crystal) olarak adlandırılan seküler/nötr amblemi de kullanmak kaydıyla diğer amblemlerin çatışma alanında aynı hak ve dokunulmazlıklardan yararlanacak şekilde kullanılmasına onay verilmiştir.
11 Haziran 1868 tarihinde “Osmanlı Yaralı ve Hasta Askerlere Yardım Cemiyeti” adıyla kurulan Kızılay, 1947’de “Türkiye Kızılay Derneği” adını almıştır. Kuruluşa “KIZILAY” adını Atatürk vermiştir.