TÜRKİYE EKONOMİSİ 1-4 ÜNİTE KISA NOTLAR
Türkiye 35 derece – 42 derece kuzey paralelleri (enlemleri) ile 25 derece – 44 derece doğu meridyenleri (boylamları) arasında yer alır.
Türkiye Yarı kurak bir iklim özelliğine sahiptir.
Türkiye dünya toplamında maden üretiminde 28’inci ,
üretilen maden çeşitliliği açısından da 10’uncusırada yer almaktadır
Türkiye dünya linyit rezervlerinin yaklaşık % 1,6 sına sahiptir.(Türkiyedeki linyit rezervlerinin yaklaşık % 46 sı Afşin-Elbistanda bulunmaktadır.)
Dünya bor rezervinin % 72 si (3 milyar ton ), doğal taş rezervinin % 40 ı ülkemizde bulunmaktadır. 2010 yılında 629 milyon dolar ihracat geliri sağlanmıştır.
Ülkemizde kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı 1.519 m küp civarında olup su azlığı yaşayan bir ülke konumundadır
Yurt içinden denize dökülen en uzun nehir Kızılırmak tır.
Karadenize dökülen akarsular : Sakarya, filyos,Kızılırmak,Yeşilırmak,Çoruh
Akdenize dökülen akarsular: asi,Ceyhan,Tarsus,dalaman,
Ege denizine dökülen akarsular: b.menderes, küçük menderes, Gediz,Meriç
Marmaraya dökülen akarsular;sususrluk çayı, Simav çayı,biga çayı ve gönen
Osmanlı döneminde ilk nüfus sayımı 2.Mahmut döneminde 1830-1831 de yapılmıştır. (sayımın amacı devletin asker potansiyelini ve vergi kaynaklarını tespit etmektedir. Bir diğer amaç, ülkede yaşayan Müslüman ve Müslüman olmayan nüfusu ortaya çıkarmaktır).
Osmanlıda modern anlamda ilk nüfus sayımı 1882-1890 döneminde yapılmıştır.Bu sayımla ülkedeki kadın nüfusu da tespit edilmiştir.
Osmanlıda son nüfus sayımı1903-1907 de yapılmıştır.(20,8 milyon kişi)
Türkiye Cumhuriyetinde ilk sayım 1927 de yapılmıştır.(13,7 milyon)
1990 yılından sonra nüfus sayımları 10 yılda bir yapılmıştır.
25 Nisan 2006 da çıkarılan ADNKS (Adrese dayalı nüfus kayıt sistemi) geçildi
Nüfus artışı 2.dünya savaşından sonra hızlanmıştır. Hızlanmasında teşvikler etkili olmuştur. En az 5 çocuk yapandan yol vergisi alınmaması gibi
1927 nüfus sayımına göre nüfusun % 10,6 sı okuryazar olmasına karşı 1928 de yapılan harf devrimi ile % 10’luk kısım yeni sisteme göre okur yazar olmayan nüfusa dahil edilmiş ve 1928 de okur yazar oranı % sıfır olmuştur.
2011 verilerine göre ülkemizde 17 milyon kişi okula gitmemiş veya zorunlu eğitimini tamamlayamamıştır.
Türkiye İnsani Gelişme raporunda 187 ülke arasında 92.sıradadır.
İnsani Gelişmişlik Raporunun diğer bir adı Beşeri Kalkınma Raporudur.
2011 yılı İnsani Gelişme Raporunda Türkiye İGE değeri 0,699 dur.
2011 yılı İnsani Gelişme Raporunda ilk 5 deki ülkeler: Norveç , Avusturalya, Hollanda, ABD, Yeni Zellanda
Aktif Nüfus : ülke nüfusunun üretici konumunda olan kesimi , 15-64 yaş arası bireylerden oluşmaktadır. Hastalar, yaşlılar, sakatlar, askerler ve mahkumların yanı sıra üniversite yurtları ve yetiştirme yurtlarında kalanlar, üretim sürecine katılma imkanı olmadıklar için aktif nüfus içinde yer almazlar.
İşgücüne Katılma Oranı : Nüfusun işgücü olan kısmının kurumsal olmaya çalışma çağındaki nüfusa ( 15 ve üstü yaş grubuna) oranıdır.
Sosyal Güvenlik kavramı ilk olarak 1935 te ABD’ de görülmüştür.
TC nde modern anlamda sosyal güvenlik sistemi II.Dünya savaşı’ndan sonra oluşturulmuştur. Savaştan sonra sosyal sigorta kolları ile ilgili ilk kanun, 4772 sayılı iş kazaları, meslek hastalıkları ve analık sigortaları kanunudur(1945) . 4772 sayılı kanuna paralel olarak 4792 sayılı İşçi Sigortaları Kurumu Kanunu (1945) çıkarılmıştır
8 Haziran 1949 ‘da kabul edilen ve 1 ocak 1950’de yürürlüğe Emekli Sandığı kurulmuştur.
Mayıs 2006’da SSK , emekli sandığı ve bağ-kur tek çatı altında toplanarak Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) oluşturmuştur.
Genel Sağlık Sigortası 31 Mayıs 2006 tarihinde kabul edildi (5510 sy sosyal sigortalar ve genel sağlık sigortası kanunu ile 1 Ekim 2008 de yürürlüğe girdi
Bu kanun ile Bağkur, SSK, Emekli sandığıSGK’nın çatısı altında toplanmıştır.
Mart 2012 itibariyle nüfüsun % 86 sı sigortalıdır.
2011verilerine göre nüfusun % 12 si yeşil kartlıdır.
1942 de hazırlanan Beverdge Raporu yoksulluğu ‘ çağdaş toplumun yüz karası’ olarak nitelemekte.
Türkiyede 1923-1950 döneminde ülke çapında kalkınmaya ağırlık verilmiştir.
Bölgesel kalkınmada Devlet Planlama Teşkilatına önemli görevler verilmiştir.
Türkiyedeki en önemli bölge planı GÜNEYDOĞU ANADOLU PROJESİDİR. (GAP)
GAP dışındaki bölge planları : Bartın-Karabük (ZBK),Doğu Karadeniz Projesi (DOKAP), Doğu Anadolu Projesi (DAP), Yeşilırmak havzası projesi (YHGP)
Hızlı ekonomik büyüme (geniş anlamda kalkınma) için ülkeni daha fazla yatırım dolayısıyla tasarrufa ihtiyacı vardır.
Türkiyede ekonomik büyümeyi hızlandırabilmek için gerekli olan yatırımların arttırılmasında en önemli sıkıntı tasarrufların (yurt içi) arttırılamamasıdır.
Türkiye ekonomisi Şubat 2011 krizinden sonra 2002-2011 döneminde ortalama % 6,5 oranına büyümüştür.
2011 verilerine göre Türkiye nüfus bakımından dünyanın en kalabalık 19. Ülkesidir
Kişi başına düşen su miktarı 2.0 m3 den az ise SU AZDIR.
2011 yılında Türkiye G-20 ülkeleri arasında en hızlı büyüyen üçüncü ülkedir
İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırılması’nda bölgeler 3 e ayrılır
Sosyal Güvenlik” kavramı ilk olarak 1935’te Amerika Sosyal Güvenlik Kanununda yer almıştır.
Doğal, beşeri ve ekonomik özellikleriyle diğer yerlerden ayrılan ve kendi içinde nispeten benzerlik gösteren alanlara COĞRAFİ BÖLGE denir.
Halkın hastalık, işsizlik, yaşlılık, ölüm sebebiyle geçici veya sürekli olarak kazançtan mahrum kalması durumunda düşeceği fakirliğe karşı tibbi bakımdan dolayı, çocuk sayısının artması ve analık halinde korunmasına yönelik genel tedbirler sistemine Sosyal güvenlik sistemi denir
Ekonomide yatırımlar tasarrufa eşit olmalıdır
Türkiye’nin AB Müktesebatı’na uyum kapsamında birliğin bölgesel politikasının önemli bir unsuru olarak geçtiği bölgesel tanımlama İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırmasıdır
İşçi Sigortalar Kurumu, Sosyal Sigortalar Kurumu’na 1965 de dönüştürülmüştür
Mayıs 2012 itibariyle işsizlik oranı yüzde 8,2 dir
Türkiye Cumhuriyeti’nde modern anlamda sosyal güvenlik sistemi 2.dünya savaşı sonrasında oluşturulmuştur.
Yüzölçümü büyüklüğüne göre yapılan sıralamada Türkiye dünyanın 34. büyük ülkesidir
“Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar” ifadesi 1961 anayasasında yer alır
Türkiye’nin en güney uç noktası Hatay-Yayladağ-Beysun Köyü
TÜRKİYE EKONOMİSİ 2.ÜNİTE KISA NOTLAR
Makro ekonomik göstergeler
Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYH) ,
Gayri Safi Milli Hasıla(GSMH)
Kişi başına GSYH’dır.
Bir ülke ekonomisi hakkında fikir veren temel ekonomik gösterge o ülkenin mal ve hizmet üretimini gösteren milli gelir hesaplarıdır
Bu göstergeler, ‘’ülkenin mevcut üretim faktörü stokuyla belirli bir dönemde ne kadar mal ve hizmet üretebilmektedir? Sorusuna cevap vermemizi sağlar.
Dünya Bankası tarafından kişi başı gelir esas alınarak yapılan sınıflandırmada Türkiye üst-orta gelir grubunda yer alan ülkelerden birisidir
Kayıt dışı ekonomi 3 temel başlıkta incelenmektedir.
-Yasadışı Üretim
-Yeraltı Ekonomisi
-Enformel sektör ve hane halkının kendi nihai kullanımı için gerçekleştirdiği
Üretim
Türkiyedeki bir Türk firmasının yurt dışında gerçekleştirdiği üretim Türkiyenin GSMH içinde yer alır
GSYH : Üretim – Girdi + Ürünler üzerindeki vergi –sübvansiyon (1)
GSYH : Gayri safi katma değer+ürünler üzerindeki vergi –sübvansiyon(2)
Harcama yönünden GSYH : yerleşik kurumsal birimlerin nihai mal ve hizmet kullanımları ( fiili nihai tüketim ve gayri safi sermaye oluşumu) ve ihracat – ithalat değeri toplamına eşittir.
Gelir yönünden GSYH : toplam ekonomide gelirin yaratılması hesabının kullanımları (çalışanlara yapılan ödemeler, üretim üzerindeki vergiler eksi (-) sübvansiyon, gayri safi işletme artığı ve karma gelir) toplamına eşittir.
Türkiye’nin GSYH’sı yıl ortası nüfusa bölünerek Kişi başına GSYH ulaşılır
Satın Alma Gücü Paritesi (SGP) : belirli bir mal ve hizmet sepetinin satın alınması için gereken ulusal para tutarlarının birbirine oranı şeklinde hesaplanmaktadır.
Gerçek kişisel tüketim göstergesi, tüketicilerin göreli refah düzeylerini karşılaştırmakta kullanılan bir göstergedir. Avrupa Birliği için 100 kabul edilen gösterge 2010 yılında Türkiye için 58’ dir.
Büyüme: Genel olarak bir ülkenin üretim kapasitesinin artışıdır
2012 yılındaki büyüme 2011 yılına göre hesaplanır
G (2012) : GSYH (2012) –GSYH(2011) X 100
GSYH(2011)
Sermaye birikimi, teknolojik gelişme ve istihdam artışı ekonomik büyümenin temel belirleyicileridir.
Büyüme : pozitif (+) büyümenin nüfus artış hızından fazla olması istenir
Durgunluk : sermayenin yatay seyretmesidir. Büyüme hızı birkaç çeyrek dönem veya birkaç yıl üst üste % 1 ile 3 arası gerçekleşmişse ekonomi durgundur
Resesyon : sıfır (0) veya negatif (-) büyümedir
Stagflasyon : durgunluk + enflasyon + işsizlik oranlarında yükselme
Kriz : büyüme hızında ani düşüş
1923-1929 yılları arasında yapılan sanayileşme hamleleri
İlki tarıma yönelik 1925 Aşar vergisinin kaldırılması
2.si sanayi sektörüne yönelik 1927 yılında Teşviki Sanayi Kanununun yeniden düzenlenerek yürürlüğe konması
1930-1939 dönemini Türkiyenin ilk sanayileşme dönemidir. (Sanayinin toplam ulusal gelir içindeki payı 1929 yılında % 9,9 iken 1939 yılında % 18,3 e çıkmıştır.)
1934 yılında 1. Beş yıllık sanayi planı uygulamaya konulmuştur. Bu dönemde sanayinin yakaladığı % 11,6 lık büyüme hızı Cumhuriyet tarihinde rekordur.
Tarım sektöründeki büyüme ise bu dönemde % 5,8 dir.
1946-1953 döneminde özel girişim desteklenmiş, yönetim güvenlik ve kamu hizmetlerinden başka ekonominin planlı kalkınması için önlemler alınması ve yabancı sermaye yatırımlarının özendirilmesi söz konusudur. Bu dönemde tarım sektöründe büyüme yaşanmıştır. Tarımın yıllık ortalama büyüme oranı % 14,2, sanayinin %9,8 olmuştur.
1960 yılından sonra başlatılan planlı kalkınma hareketi ile devletin geniş ölçüde denetim önlemleri aldığı müdahaleci bir politika dönemi başlamıştır. Bu dönemde sanayinin lokomotif sektör olduğu saptanmıştır.
Türkiye 24 Ocak 1980 de alınan istikrar kararları ile ithal ikameci sanayileşme stratejisinden vazgeçmiş, dışa açık, ihracata yönelik ve özel sektöre dayalı strateji izlemiştir. Bu politika sonucunda yüksek enflasyona rağmen ekonominin % 5 büyüdüğü gözlenmiştir.
1980-1988 döneminde yıllık ortalama % 4,3 lük ekonomik büyüme sanayi sektöründeki üretim artışına bağlı olarak gelişmiştir.
1989 yılında alınan Türk Parasının kıymetini koruma hakkında 32 sy karar ile finansal serbestleşme sürecinde önemli bir adım atılmıştır.
1989-2001 döneminde Türkiye istikrarsız bir şekilde ortalama % 3,2 büyüme olmuştur.
2011 yılı itibarıyla Türkiye’de hizmetler sektörünün GSYH payı % 65 dir.
Gelir dağılımı: Bir ekonomide belli bir dönemde yaratılan gelirin kişiler, toplumsal gruplar (kesimler) ve üretim faktörleri arasında bölüşülmesiyle ifade etmektedir
Bir ülkede gelir dağılımının adaletsiz olması, o ülkenin refahını, ekonominin istikrarlı bir şekilde büyümesini önler
Türkiyede gelir dağılımı istatistiklerinin veri kaynağı 2005 yılına kadar eski adıyla Hanehalkı Gelir ve Tüketim Harcamaları Anketi yeni adıyla Hanehalkı Bütçe Araştırmasıdır.
Gini katsayısı sıfıra yaklaştıkça gelir dağılımında eşitliği, 1 e yaklaştıkça gelir dağılımındaki bozulmayı ifade eder.
Lorenz Eğrisi: Milli gelirin nüfusa dağılımındaki eşitsizliği göstermekte kullanılan grafiktir
Genel olarak yoksulluk, insanların temel gereksinimlerini karşılayamama durumudur.
dar anlamda yoksulluk Açlıktan ölme ve barınacak yeri olmama durumu
geniş anlamda yoksulluk, gıda giyim ve barınma gibi olanakları yaşamlarını devam ettirmeye yettiği halde toplumun genel düzeyinin gerisinde kalmaktır
Nispi Yoksulluk: bireylerin, toplumun ortalama refah düzeyinin belli bir oranının altında olması durumudur.
Mutlak Yoksulluk: Hane halkı veya bireyin yaşamını sürdürebilecek asgari refah düzeyini yakalayamaması durumudur
1923-1929 döneminde ekonomideki temel sektör tarımdır
Büyümenin yatay seyretmesi durgunluktur
Dünya Bankası mutlak yoksulluk sınırı gelişmekte olan ülkeler için kişi başına günde 4 sud
Dünya Bankası mutlak yoksulluk sınırı az gelişmiş ülkeler için kişi başına günde 1 usd dır
Lorenz eğrisinde yer alan, yaratılan milli gelirin fertler arasında eşit dağılımını gösteren 45°’Iik doğru Mutlak eşitlik doğrusudur
Durgunluk, enflasyon ve işsizlik oranlarında yükselme stagflasyondur
2009 yılı rakamları ile 6 yaşından küçük çocuklarda yoksulluk riski % 24,04 dür
Bir ekonomide belli bir dönemde yaratılan gelirin kişiler, toplumsal gruplar ve üretim faktörleri arasında bölüşülmesine gelir dağılımı denir
Milli gelirin nüfusa dağılımındaki eşitsizliği göstermekte kullanılan grafik LORENZ EĞRİSİDİR
Ulusal gelir istatistikleri Üretim, harcama, gelir ile tespit edilir
Belirli bir dönemde üretilen tüm mal ve hizmetlerin piyasa değerinin toplamı milli gelirdir
1930-1939 döneminde ortalama büyüme hızı % 6 dır
Türkiye’de I. Beş Yıllık Sanayi Planı’nın 1934 de uygulanmıştır.
1923-2011 periyodunda Türkiye ekonomisinin büyüme hızının en yüksek olduğu dönem 1946-1953 dür
Fonksiyonel gelir dağılımına göre 2011 yılında gelirden en çok pay alan kesim Maaş ve ücretlerdir
TÜRKİYE EKONOMİSİ 3.ÜNİTE KISA NOTLAR
Tam Kamusal Mal: Bireylerden herhangi birisinin tüketimi nedeniyle, diğerlerinin aynı malı tüketme olanağında herhangi bir azalışın olmadığı, birlikte ve eşit biçimde tüketilen mal ve hizmetlerdir.
Yarı Kamusal Mal: Tüketimleri sonucu topluma yoğun dışsal faydalar sağlarken, kişilere de ayrıca özel fayda sağlayan mal ve hizmetlerdir.
Dar anlamda kamu gelirleri; vergi gelirleri, vergi dışı normal gelirler, özel gelirler ve fon gelirleri, diğer gelirler ve katma bütçe gelirleri olarak sınıflandırılmaktadır.
Geniş anlamda kamu gelirleri ise devlet, il özel idareleri, belediyeler ve sosyal güvenlik kuruluşlarının gelirlerinden oluşur.
Kamu açığı: Toplam kamu harcamalarının toplam kamu gelirlerini aşan kısmıdır
AB üyesi ülkeler İngiltere ve Yunanistanda kamu harcamalarının GSYH içindeki payı oldukça yüksektir.
Kriz yılı olan 2001 de kamu harcamaları ile gelir arasındaki fark en yüksek seviyeye ulaşmıştır.
idari (kurumsal) sınıflama ekonomik analizlere uygun bir sınıflama değildir. Bu sınıflama harcamayı yapan yönetim birimlerini esas almaktadır.
fonksiyonel (işlevsel) sınıflama ekonomik kaynakların kullanımını belirlemek açısından daha belirleyicidir. Harcamalarla ulaşılmak istenen hedefler birleştirilmektedir.
İşlevsel sınıflandırma savunma, sağlık, eğitim gibi hizmetler, o hizmetleri hangi kuruluşların yaptığı dikkate alınmaksızın harcamaların hangi amaçları gerçekleştirdiğine bakılır.
Cari harcamalar: Kısa dönemde doğrudan üretim artırıcı etkisi olmayan ve faydası bir dönemle sınırlı olan harcamalardır.
Kamu bütçesinde harcamaların finansmanında kullanılan kamu gelirlerinin en önemlisi vergi geliridir. Bu dar anlamda kamu gelirlerini oluşturur. Geniş anlamda kamu gelirleri ise devlet , il özel idareleri , belediyeler ve sosyal güvenlik kuruluşlarının gelirlerinden oluşur.
Gelir vergileri dolaysız vergilerin en önemli bölümünü oluşturmaktadır
Devletin dolaylı vergilere yönelmesinin en önemli sebepleri bu vergilere karşı tepkinin düşük olması, vergi maliyetinin düşük olmasından kaynaklanmaktadır.
Vergi sisteminin 4 temel ayağı
1-Gelir Vergisi, 2-Kurumlar Vergisi, 3-Katma Değer Vergisi (KDV) ve
4-Özel Tüketim Vergisi (ÖTV)
Kişisel gelir vergisi artan oranlı tarifeye tabi iken,
harcamalar üzerinden alınan vergiler sabit oranlı tarifeye göre alınmaktadır. Kişisel gelir vergisi hem artan oranlı olma hem de gelir üzerinden alınma özellikleri nedeniyle gelire karşı esnek bir vergidir. Kişisel gelir vergisi, gelir adaletini sağlamada daha etkin bir vergidir.
KDV ve ÖTV ise gerek harcamalar üzerinden alınması gerekse sabit oranlı olması nedeniyle esnekliği düşük vergilerdir.
Bireysel Vergi Yükümlülüğü: Bireyin ödediği tüm vergilerin bireyin gelirine oranıdır.
Net Vergi Yükü: (Ödenen tüm vergiler kamu hizmetlerinden sağlanan yarar) /
Gelir.
Toplam Vergi Yükü: Ödenen vergilerin toplum gelirine (milli gelire) oranıdır.
(Ödenen vergiler / milli gelir).
Türkiye’de dolaylı vergilerin dolaysız vergiler aleyhine gelişmesi ekonomik etkinliğin, gelir dağılımından daha öncelikli olduğunu gösterir.
Kamu ihtiyacı olan kaynakları ya borçlanma yada vergi gelirleri yoluyla elde eder. kamunun borçlanmasını vergilerden ayıran en önemli özellik ise borçlanmanın kişinin (veya tüzel kişinin) oluruyla yapılmasıdır
1950-1960 arasında iç borçlanmanın önemli sebebi bütçe açıklarıdır
Borç yönetimi mali istikrarı etkilediği gibi faiz oranlar› vb. parametreler üzerindeki etkisi nedeniyle para politikalarını da etkilemektedir
Borç yönetiminde temel amaç faiz oranları, döviz kurları ve likidite dalgalanmalarını minimum düzeyde etkileyecek borç yüküne sahip olmak ve bunu sürdürebilmektir.
Borç yönetiminin birincil amacı borç yükünün azaltılmasıdır.
2001-2010 döneminde borç yükündeki azalmanın en önemli nedeni faiz harcamalarındaki düşüştür.
Türkiye’de kamu mali yönetimine ilişkin ilk düzenleme 1927 yılında çıkarılan 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu’dur ve 2006 yılına kadar uygulanmıştır
2006 yılından itibaren bütçeler 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’na göre hazırlanmıştır
Kamuda mali saydamlık : Kamu sektörünün mali görünümü hakkında kamuya açık olma yada kamu kesimi ile halkın arasındaki asimetrik bilginin azaltılmasıdır.
5018 sy kamu mali yönetimi ve kontrol kanunu ile kamu harcamalarında mali saydamlık ve hesap verme sorumluluğu getirilmiştir.
Özelleşmede ilk şart mülkiyet devrinin gerçekleşmesidir. Yönetim devride özelleştirmenin ikinci koşuludur
2005 yılı en fazla özelleştirme gelirinin sağlandığı yıl olmuştur
Kamu İktisadi Teşebbüsü ( KİT): İDT ile KİK verilen ortak addır.
İktisadi Devlet Teşekkülü (İDT): Sermayesinin tamamı devlete ait olup ticari esaslara göre mal ve hizmet üreten kamu iktisadi teşebbüsüdür.
Kamu İktisadi Kuruluşu (KİK): Sermayesinin tamamı devlete ait olup, tekel niteliğindeki mal ve hizmetleri kamu yararı gözeterek üretmek ve pazarlamak üzere kurulan ve bu nedenle imtiyazlı sayılan kamu iktisadi teşebbüsüdür.
Özelleştirme çalışmaları 1983 seçimleri sonrasında ANAP ‘ın iktidara gelmesi ile başlamıştır.
Özelleştirme ile devletin ekonomideki ticari faaliyetlerinin en aza indirilmesi hedeflenmektedir.
Türkiyede özelleştirme işlemlerini yürüten kuruluş Özelleştirme İdaresi Başkanlığıdır.(ÖİB). Özelleştirme Yüksek Kurulu ise (ÖYK) özelleştirmenin stratejisini belirlemekte , hangi kuruluşların özelleştirme kapsamına alınacağına karar verir.
1985-2000 döneminde 4,6 milyar dolar
1986-2004 de ise 9,5 milyar dolar özelleştirme geliri elde edilmiştir.
2009 yılında Türkiye’de kamu gelirlerinin GSYH’ye oranı % 21,83 dür
1980 yılında mahalli idarelerin gelirlerinin oranı %1 civarında iken 2010 yılında yüzde 3,55 dir
Kısa dönemde doğrudan üretimi artırıcı etkisi olmayan ve faydası bir dönemle sınırlı olan harcamalara cari harcamalar denir
2001-2010 döneminde borç yükündeki azalmada birincil etken faiz harcamalarındaki düşüştür
Türkiye’de kamu borçlanmasından sorumlu kurum Hazine Müsteşarlığıdır
Devletin özel sektörün karar alanını daraltan regülasyonları azaltması veya kaldırması, kamu gücünün özel sektöre ve sermayeye devredilmesi yönünde yapmış olduğu yasal düzenlemeler DEREGÜLASYON dur
Borç yönetiminde temel amaç faiz oranları, döviz kurları ve likidite dalgalanmalarını minimum düzeyde tutmaktır
5018 sayılı Kanun’da I sayılı cetvelde Genel bütçe ,
III sayılı cetvelde Düzenleyici denetleyici kurum bütçeleri yer alır
Ekonomide etkinlik açısından Harcamalar üzerinden alınan vergiler avantajlıdır
Vergilemede temel vergi prensipleri adalet ve eşitliktir.
1962 yılından sonra Türkiye’de zorunlu borçlanmaya örnek tasarruf bonolarıdır
Ödenen vergilerin toplum gelirine oranı toplam vergi yüküdür
Devletin ekonomik faaliyetlerinin azaltılması amacıyla kamu sektörünün denetimi altındaki kuruluşlarının özel sektöre devredilmesi Geniş anlamda özeleştirmedir
Türkiye ekonomisinde yaşanan krizlerle birlikte iç borçlanmada vade kısalmıştır.
Belediyelere Emlak vergisi toplama yetkisi 1980 sonrasında verilmiştir.
İkinci Dünya Savaşı döneminde ilk defa bütçe açıklarının finansmanı için borçlanmaya gidilmiştir
TÜRKİYE EKONOMİSİ 4.ÜNİTE KISA NOTLAR
Tarımsal faaliyet, ana yapı olarak bitkisel ve hayvansal üretimle balıkçılık faaliyetlerinden ibarettir.
İktisat literatüründe 3 temel sektör vardır
1-tarım birincil
2-sanayi ikincil
3-hizmetler ise üçüncül sektör olarak tanımlanır
Az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde tarım öncelikli sektör konumundadır
İktisadi gelişme sürecinde tarım sektörünün önemine ilk kez sistematik olarak değinen iktisat ekolü fizyokrasidir kurucusu Quesnay dır Quesnay’e göre , bir ekonomide tarım sektörü gelişmeden diğer üretim unsurlarının gelişmesi mümkün değildir.
Fizyokrasiye göre malın malla değişimi söz konusudur, kıymetli madenler ve ticaret iktisadi gelişme için önemli değildir
Dar anlamda tarım, ekim, dikim, bakım ve yetiştirme yoluyla bitki ve bitkisel ürünler , hayvan ve hayvansal ürünler üretilmesi veya bunların üreticileri tarafından işlenip değerlendirilmesi faaliyetlerini kapsar.
Geniş anlamda tarım ise bitkisel ve hayvansal ürün üretiminin yanı sıra, bu ürünlerin yetiştiricileri tarafından işlenmesini ormancılık ve balıkçılık faaliyetlerini, tarımsal ürünlerin taşınmasını ve saklanmasını, üreticiler tarafından satılmasını ve tarım alet ve makinelerinin üretim faaliyetlerinde bir bedel karşılığında kullandırılmasını kapsar.
Tarım Sektörünün İşlevleri:
• İnsanların besin gereksinimlerini karşılamak:
• Sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasına yardımcı olmak:
• Sanayi sektörüne hammadde sağlamak:.
• Tarım dışı sektörlere istihdam sağlamak:.
• Tarım dışı sektörlerde üretilen mal ve hizmetlere talep yaratmak:
• Çevre sağlığı ve toplumun ruhsal dengesini korumak
Tarım Sektörünün Genel Özellikleri:
• Tarımsal üretim iklim şartlarına bağlıdır:
• Tarımsal üretim mevsimlerin ritmine bağlıdır:
• Tarım kesiminde üretim tekniklerini geliştirebilme imkânları sınırlıdır:
• Tarımsal mallar talebinin gelir esnekliği düşüktür:
• Tarım sektöründe üretim alanları dağınıktır:
• Tarımsal işletmelerin içerisinde bulundukları piyasa koşulları farklılık arz eder:
• Tarım sektöründe “azalan verimler kanunu” geçerlidir:
• Tarımsal ürün fiyatları istikrarsızdır:
Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) : tahıl ürünleri piyasasında alıcı pozisyonunda
Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM ): tohumculuk ve damızlık sektörlerine kaliteli girdi temini için
Et Balık Kurumu (EBK) : canlı hayvan ve et piyasasında üretici ve düzenleyici olarak
Çaykur: üretici ve yönlendirici
Tarımsal üretim bitkisel ve hayvansal sektör olarak 2 alt sektörden oluşur.
Bitkisel Üretim içerisinde, tahıllar, baklagiller, tohumlar, tekstil, hammaddeleri, sebzeler, meyveler ve içecek bitkileri yer alır
Hayvansal üretim canlı hayvanlar, süt , et, yumurta, bal ve deri ürünleri kapsar.
Ekilen toplam tarım arazilerinin her yıl yaklaşık dörtte biri nadasa bırakılır.
Türkiye’de tarım arazileriyle ilgili en önemli sorun, çoğunlukla arazilerin oldukça küçük birimlerden oluşması ve aşırı parçalılık durumudur
Türk tarım sektörünün en büyük sorunlarından biri tarım işletmelerinin küçük geleneksel aile işletmeleri şeklinde olmasıdır.
Türkiye’de toplam tarımsal üretim değerinin %48 i bitkisel üretime, kalan %52’si ise hayvansal üretime aittir.
Bitkisel üretim faaliyeti de temel alt üretim alanları itibarıyla 3 grupta toplanabilir.
1-Tahıllar ve diğer bitkisel ürünler 2-Sebzeler 3-*Meyveler, içecek ve baharat bitkileri.
Türkiyede en fazla ekili alanı bulunan bitkisel ürünler: buğday,mısır, arpa, çavdar, çeltik
Üretim açısından en büyük pay : tahıllar, kuru baklagil, patates, yenilebilir kök ve yumrular ve yağlı tohumlar dışında kalan diğer bitkisel ürünler ve tahıllardır
Patates ağırlıklı olarak Nevşehir ve Niğdede üretilmektedir.
Yağlı tohumlar olarak bilinen ayçiçeği, soya, yer fıstığı,pamuk tohumu (çiğit) ve haşhaş üretimi toplamda 3 milyon tondur
Türkiye dünya şekerpancarı üretiminde % 7,5 ile 5.ülke konumundadır.
Türkiyede yıllık toplam tütün üretimi 53 bin tondur.
Tütün Yasası 2001 yılında çıkarılmıştır. Tütün üretimindeki gerilemenin sebebi bu yasadır.
Türkiyede 2010 itibariyle sebze üretimine uygun 8 milyon dekarlık tarım alanı vardır. (Bu alanda 26 milyon ton sebze üretimi yapılmaktadır.)
Ülkemizde en fazla üretilen sebzeler domates, karpuz, biber, soğan, hıyar, kavun, patlıcan, lahana, fasülye, maruldur
Tarımsal ihracatın en fazla yapıldığı ülke IRAK tır
Mercimekte dünyanın en büyük ikinci üreticisi TÜRKİYE dir
Türkiye’nin dünya üretiminde üçüncü sırada yer aldığı ürünler NOHUT ve KURU FASÜLYE dir
Türkiye’de toplam tarımsal üretim değerinin 52 si hayvansal üretime aittir
Tarımsal malların talebinin gelir esnekliği düşüktür
Denizlere göre üretilen ürünlere bakıldığında, en fazla üretim HAMSİ dir
Türkiye mandalina ve ceviz üretiminde dünyada 4.sıradadır
Türkiye Antep fıstığı, kestane ve elma üretiminde dünyada 3.sıradadır
Türkiye’de hem koyun etinin hem de keçi etinin üretiminin oldukça istikrarsız olmasının nedenleri
-Türkiye’de koyun ve keçi üretiminin genellikle modern işletmecilik usullerine
uygun yapılmaması
-Mera arazilerin giderek azalması ve kalitenin zayıflaması; buna karşılık ciddi
bir ıslah politikasının devreye sokulamamış olması
-Hastalıkların yıldan yıla hayvan sayılarını ve üretimlerini sık sık değiştirmesi
-Tarımsal nüfusun hızla şehre göç etmesinden dolayı, köyde yetiştirici nüfusun
Azalması
Türk tarım politikasının amaçları
-Tarım sektörünün gelişme hızını, ekonomik gelişmeyi yavaşlatmayacak, ekonomide darboğaz ve enflasyona yol açmayacak seviyede tutmak
-Tarıma dayalı sanayinin, tarımsal hammadde ihtiyacını yurt içi üretimle karşılamak
-Tarımsal işsizliği önlemek ve tarım sektöründen başka sektörlere olan işgücünü denetlemek
-Tarımsal üretim seviyesi ve verimliliği artırmak
dar anlamda tarım kapsamına giren faaliyetler
Arazide ekim
Arazide bakım
Arazide yetiştirme
Arazide dikim
Türk tarım sektörünün temel sorunları
-Haksız rekabet
-Göç ve tarımsal istihdam
-Tarımsal verimin düşüklüğü
-Kayıt dışılık
Türkiye kavun ve karpuz üretiminde dünyada 2.sıradadır
Türkiye zeytin üretiminde dünyada 5.sıradadır
Tarım sektöründe aynı miktar girdi ile daha fazla çıktı alınmak isteniyorsa Sertifikalı tohumluk kullanılmalıdır
Türkiye’de 2010 yılında sebze üretiminde meyvesi için yetiştirilen sebzeler en fazla üretilmiştir
Türkiye’de toplam tarımsal üretim değerinin 48 i bitkisel üretime aittir
Tarımsal ürün fiyatlarının istikrarsız olmasının temel sebebi Depolama sonucu yaratılan karaborsadır
Türkiyede toplam hayvansal ürünlerin % 55 i canlı hayvan üretimi, % 45 i hayvansal ürünlerden oluşur
Türkiyede üretilen toplam süt miktarının % 92 si inek sütü % 6 koyun% 2 keçi
Gizli işsizlik : Bir ekonomik faaliyette çalışanların sayısı azaldığı halde üretimde belirgin bir düşüş olmuyorsa bu faaliyet kolunda gizli işsizlik söz konusudur.
Tarım sektörüne uygulanan destekler fiyat destekleri ( teşvikler, primler, kota tarife ve vergiler ve ihracat iadeleri ), gelir destekleri ve diğer desteklerdir.(eğitim, araştırma ve geliştirme (ar-ge) , pazarlama ,dağıtım ve yayım )
Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası (OTP) 3 temel ilke üzerine kurulmuştur
1-Tek tarım Pazar ilkesi
2-Topluluk tercihi ilkesi
3-Ortak mali sorumluluk ilkesi
Tahıllar arasında en yüksek pazarlanabilirlik mısır (%80) ve buğdaya (%70) aittir.
Türkiye’nin dünya birincisi olduğu 6 adet ürün vardır. Bunlar; Fındık, haşhaş, incir, kiraz, vişne ve kayısıdır
Türkiye’nin en fazla deniz ürünü ihracatı yaptığı ülke İtalya, en faz deniz ürünü ithalatı yaptığı ülke ise Norveç’tir.
Türkiye 35 derece – 42 derece kuzey paralelleri (enlemleri) ile 25 derece – 44 derece doğu meridyenleri (boylamları) arasında yer alır.
Türkiye Yarı kurak bir iklim özelliğine sahiptir.
Türkiye dünya toplamında maden üretiminde 28’inci ,
üretilen maden çeşitliliği açısından da 10’uncusırada yer almaktadır
Türkiye dünya linyit rezervlerinin yaklaşık % 1,6 sına sahiptir.(Türkiyedeki linyit rezervlerinin yaklaşık % 46 sı Afşin-Elbistanda bulunmaktadır.)
Dünya bor rezervinin % 72 si (3 milyar ton ), doğal taş rezervinin % 40 ı ülkemizde bulunmaktadır. 2010 yılında 629 milyon dolar ihracat geliri sağlanmıştır.
Ülkemizde kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı 1.519 m küp civarında olup su azlığı yaşayan bir ülke konumundadır
Yurt içinden denize dökülen en uzun nehir Kızılırmak tır.
Karadenize dökülen akarsular : Sakarya, filyos,Kızılırmak,Yeşilırmak,Çoruh
Akdenize dökülen akarsular: asi,Ceyhan,Tarsus,dalaman,
Ege denizine dökülen akarsular: b.menderes, küçük menderes, Gediz,Meriç
Marmaraya dökülen akarsular;sususrluk çayı, Simav çayı,biga çayı ve gönen
Osmanlı döneminde ilk nüfus sayımı 2.Mahmut döneminde 1830-1831 de yapılmıştır. (sayımın amacı devletin asker potansiyelini ve vergi kaynaklarını tespit etmektedir. Bir diğer amaç, ülkede yaşayan Müslüman ve Müslüman olmayan nüfusu ortaya çıkarmaktır).
Osmanlıda modern anlamda ilk nüfus sayımı 1882-1890 döneminde yapılmıştır.Bu sayımla ülkedeki kadın nüfusu da tespit edilmiştir.
Osmanlıda son nüfus sayımı1903-1907 de yapılmıştır.(20,8 milyon kişi)
Türkiye Cumhuriyetinde ilk sayım 1927 de yapılmıştır.(13,7 milyon)
1990 yılından sonra nüfus sayımları 10 yılda bir yapılmıştır.
25 Nisan 2006 da çıkarılan ADNKS (Adrese dayalı nüfus kayıt sistemi) geçildi
Nüfus artışı 2.dünya savaşından sonra hızlanmıştır. Hızlanmasında teşvikler etkili olmuştur. En az 5 çocuk yapandan yol vergisi alınmaması gibi
1927 nüfus sayımına göre nüfusun % 10,6 sı okuryazar olmasına karşı 1928 de yapılan harf devrimi ile % 10’luk kısım yeni sisteme göre okur yazar olmayan nüfusa dahil edilmiş ve 1928 de okur yazar oranı % sıfır olmuştur.
2011 verilerine göre ülkemizde 17 milyon kişi okula gitmemiş veya zorunlu eğitimini tamamlayamamıştır.
Türkiye İnsani Gelişme raporunda 187 ülke arasında 92.sıradadır.
İnsani Gelişmişlik Raporunun diğer bir adı Beşeri Kalkınma Raporudur.
2011 yılı İnsani Gelişme Raporunda Türkiye İGE değeri 0,699 dur.
2011 yılı İnsani Gelişme Raporunda ilk 5 deki ülkeler: Norveç , Avusturalya, Hollanda, ABD, Yeni Zellanda
Aktif Nüfus : ülke nüfusunun üretici konumunda olan kesimi , 15-64 yaş arası bireylerden oluşmaktadır. Hastalar, yaşlılar, sakatlar, askerler ve mahkumların yanı sıra üniversite yurtları ve yetiştirme yurtlarında kalanlar, üretim sürecine katılma imkanı olmadıklar için aktif nüfus içinde yer almazlar.
İşgücüne Katılma Oranı : Nüfusun işgücü olan kısmının kurumsal olmaya çalışma çağındaki nüfusa ( 15 ve üstü yaş grubuna) oranıdır.
Sosyal Güvenlik kavramı ilk olarak 1935 te ABD’ de görülmüştür.
TC nde modern anlamda sosyal güvenlik sistemi II.Dünya savaşı’ndan sonra oluşturulmuştur. Savaştan sonra sosyal sigorta kolları ile ilgili ilk kanun, 4772 sayılı iş kazaları, meslek hastalıkları ve analık sigortaları kanunudur(1945) . 4772 sayılı kanuna paralel olarak 4792 sayılı İşçi Sigortaları Kurumu Kanunu (1945) çıkarılmıştır
8 Haziran 1949 ‘da kabul edilen ve 1 ocak 1950’de yürürlüğe Emekli Sandığı kurulmuştur.
Mayıs 2006’da SSK , emekli sandığı ve bağ-kur tek çatı altında toplanarak Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) oluşturmuştur.
Genel Sağlık Sigortası 31 Mayıs 2006 tarihinde kabul edildi (5510 sy sosyal sigortalar ve genel sağlık sigortası kanunu ile 1 Ekim 2008 de yürürlüğe girdi
Bu kanun ile Bağkur, SSK, Emekli sandığıSGK’nın çatısı altında toplanmıştır.
Mart 2012 itibariyle nüfüsun % 86 sı sigortalıdır.
2011verilerine göre nüfusun % 12 si yeşil kartlıdır.
1942 de hazırlanan Beverdge Raporu yoksulluğu ‘ çağdaş toplumun yüz karası’ olarak nitelemekte.
Türkiyede 1923-1950 döneminde ülke çapında kalkınmaya ağırlık verilmiştir.
Bölgesel kalkınmada Devlet Planlama Teşkilatına önemli görevler verilmiştir.
Türkiyedeki en önemli bölge planı GÜNEYDOĞU ANADOLU PROJESİDİR. (GAP)
GAP dışındaki bölge planları : Bartın-Karabük (ZBK),Doğu Karadeniz Projesi (DOKAP), Doğu Anadolu Projesi (DAP), Yeşilırmak havzası projesi (YHGP)
Hızlı ekonomik büyüme (geniş anlamda kalkınma) için ülkeni daha fazla yatırım dolayısıyla tasarrufa ihtiyacı vardır.
Türkiyede ekonomik büyümeyi hızlandırabilmek için gerekli olan yatırımların arttırılmasında en önemli sıkıntı tasarrufların (yurt içi) arttırılamamasıdır.
Türkiye ekonomisi Şubat 2011 krizinden sonra 2002-2011 döneminde ortalama % 6,5 oranına büyümüştür.
2011 verilerine göre Türkiye nüfus bakımından dünyanın en kalabalık 19. Ülkesidir
Kişi başına düşen su miktarı 2.0 m3 den az ise SU AZDIR.
2011 yılında Türkiye G-20 ülkeleri arasında en hızlı büyüyen üçüncü ülkedir
İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırılması’nda bölgeler 3 e ayrılır
Sosyal Güvenlik” kavramı ilk olarak 1935’te Amerika Sosyal Güvenlik Kanununda yer almıştır.
Doğal, beşeri ve ekonomik özellikleriyle diğer yerlerden ayrılan ve kendi içinde nispeten benzerlik gösteren alanlara COĞRAFİ BÖLGE denir.
Halkın hastalık, işsizlik, yaşlılık, ölüm sebebiyle geçici veya sürekli olarak kazançtan mahrum kalması durumunda düşeceği fakirliğe karşı tibbi bakımdan dolayı, çocuk sayısının artması ve analık halinde korunmasına yönelik genel tedbirler sistemine Sosyal güvenlik sistemi denir
Ekonomide yatırımlar tasarrufa eşit olmalıdır
Türkiye’nin AB Müktesebatı’na uyum kapsamında birliğin bölgesel politikasının önemli bir unsuru olarak geçtiği bölgesel tanımlama İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırmasıdır
İşçi Sigortalar Kurumu, Sosyal Sigortalar Kurumu’na 1965 de dönüştürülmüştür
Mayıs 2012 itibariyle işsizlik oranı yüzde 8,2 dir
Türkiye Cumhuriyeti’nde modern anlamda sosyal güvenlik sistemi 2.dünya savaşı sonrasında oluşturulmuştur.
Yüzölçümü büyüklüğüne göre yapılan sıralamada Türkiye dünyanın 34. büyük ülkesidir
“Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar” ifadesi 1961 anayasasında yer alır
Türkiye’nin en güney uç noktası Hatay-Yayladağ-Beysun Köyü
TÜRKİYE EKONOMİSİ 2.ÜNİTE KISA NOTLAR
Makro ekonomik göstergeler
Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYH) ,
Gayri Safi Milli Hasıla(GSMH)
Kişi başına GSYH’dır.
Bir ülke ekonomisi hakkında fikir veren temel ekonomik gösterge o ülkenin mal ve hizmet üretimini gösteren milli gelir hesaplarıdır
Bu göstergeler, ‘’ülkenin mevcut üretim faktörü stokuyla belirli bir dönemde ne kadar mal ve hizmet üretebilmektedir? Sorusuna cevap vermemizi sağlar.
Dünya Bankası tarafından kişi başı gelir esas alınarak yapılan sınıflandırmada Türkiye üst-orta gelir grubunda yer alan ülkelerden birisidir
Kayıt dışı ekonomi 3 temel başlıkta incelenmektedir.
-Yasadışı Üretim
-Yeraltı Ekonomisi
-Enformel sektör ve hane halkının kendi nihai kullanımı için gerçekleştirdiği
Üretim
Türkiyedeki bir Türk firmasının yurt dışında gerçekleştirdiği üretim Türkiyenin GSMH içinde yer alır
GSYH : Üretim – Girdi + Ürünler üzerindeki vergi –sübvansiyon (1)
GSYH : Gayri safi katma değer+ürünler üzerindeki vergi –sübvansiyon(2)
Harcama yönünden GSYH : yerleşik kurumsal birimlerin nihai mal ve hizmet kullanımları ( fiili nihai tüketim ve gayri safi sermaye oluşumu) ve ihracat – ithalat değeri toplamına eşittir.
Gelir yönünden GSYH : toplam ekonomide gelirin yaratılması hesabının kullanımları (çalışanlara yapılan ödemeler, üretim üzerindeki vergiler eksi (-) sübvansiyon, gayri safi işletme artığı ve karma gelir) toplamına eşittir.
Türkiye’nin GSYH’sı yıl ortası nüfusa bölünerek Kişi başına GSYH ulaşılır
Satın Alma Gücü Paritesi (SGP) : belirli bir mal ve hizmet sepetinin satın alınması için gereken ulusal para tutarlarının birbirine oranı şeklinde hesaplanmaktadır.
Gerçek kişisel tüketim göstergesi, tüketicilerin göreli refah düzeylerini karşılaştırmakta kullanılan bir göstergedir. Avrupa Birliği için 100 kabul edilen gösterge 2010 yılında Türkiye için 58’ dir.
Büyüme: Genel olarak bir ülkenin üretim kapasitesinin artışıdır
2012 yılındaki büyüme 2011 yılına göre hesaplanır
G (2012) : GSYH (2012) –GSYH(2011) X 100
GSYH(2011)
Sermaye birikimi, teknolojik gelişme ve istihdam artışı ekonomik büyümenin temel belirleyicileridir.
Büyüme : pozitif (+) büyümenin nüfus artış hızından fazla olması istenir
Durgunluk : sermayenin yatay seyretmesidir. Büyüme hızı birkaç çeyrek dönem veya birkaç yıl üst üste % 1 ile 3 arası gerçekleşmişse ekonomi durgundur
Resesyon : sıfır (0) veya negatif (-) büyümedir
Stagflasyon : durgunluk + enflasyon + işsizlik oranlarında yükselme
Kriz : büyüme hızında ani düşüş
1923-1929 yılları arasında yapılan sanayileşme hamleleri
İlki tarıma yönelik 1925 Aşar vergisinin kaldırılması
2.si sanayi sektörüne yönelik 1927 yılında Teşviki Sanayi Kanununun yeniden düzenlenerek yürürlüğe konması
1930-1939 dönemini Türkiyenin ilk sanayileşme dönemidir. (Sanayinin toplam ulusal gelir içindeki payı 1929 yılında % 9,9 iken 1939 yılında % 18,3 e çıkmıştır.)
1934 yılında 1. Beş yıllık sanayi planı uygulamaya konulmuştur. Bu dönemde sanayinin yakaladığı % 11,6 lık büyüme hızı Cumhuriyet tarihinde rekordur.
Tarım sektöründeki büyüme ise bu dönemde % 5,8 dir.
1946-1953 döneminde özel girişim desteklenmiş, yönetim güvenlik ve kamu hizmetlerinden başka ekonominin planlı kalkınması için önlemler alınması ve yabancı sermaye yatırımlarının özendirilmesi söz konusudur. Bu dönemde tarım sektöründe büyüme yaşanmıştır. Tarımın yıllık ortalama büyüme oranı % 14,2, sanayinin %9,8 olmuştur.
1960 yılından sonra başlatılan planlı kalkınma hareketi ile devletin geniş ölçüde denetim önlemleri aldığı müdahaleci bir politika dönemi başlamıştır. Bu dönemde sanayinin lokomotif sektör olduğu saptanmıştır.
Türkiye 24 Ocak 1980 de alınan istikrar kararları ile ithal ikameci sanayileşme stratejisinden vazgeçmiş, dışa açık, ihracata yönelik ve özel sektöre dayalı strateji izlemiştir. Bu politika sonucunda yüksek enflasyona rağmen ekonominin % 5 büyüdüğü gözlenmiştir.
1980-1988 döneminde yıllık ortalama % 4,3 lük ekonomik büyüme sanayi sektöründeki üretim artışına bağlı olarak gelişmiştir.
1989 yılında alınan Türk Parasının kıymetini koruma hakkında 32 sy karar ile finansal serbestleşme sürecinde önemli bir adım atılmıştır.
1989-2001 döneminde Türkiye istikrarsız bir şekilde ortalama % 3,2 büyüme olmuştur.
2011 yılı itibarıyla Türkiye’de hizmetler sektörünün GSYH payı % 65 dir.
Gelir dağılımı: Bir ekonomide belli bir dönemde yaratılan gelirin kişiler, toplumsal gruplar (kesimler) ve üretim faktörleri arasında bölüşülmesiyle ifade etmektedir
Bir ülkede gelir dağılımının adaletsiz olması, o ülkenin refahını, ekonominin istikrarlı bir şekilde büyümesini önler
Türkiyede gelir dağılımı istatistiklerinin veri kaynağı 2005 yılına kadar eski adıyla Hanehalkı Gelir ve Tüketim Harcamaları Anketi yeni adıyla Hanehalkı Bütçe Araştırmasıdır.
Gini katsayısı sıfıra yaklaştıkça gelir dağılımında eşitliği, 1 e yaklaştıkça gelir dağılımındaki bozulmayı ifade eder.
Lorenz Eğrisi: Milli gelirin nüfusa dağılımındaki eşitsizliği göstermekte kullanılan grafiktir
Genel olarak yoksulluk, insanların temel gereksinimlerini karşılayamama durumudur.
dar anlamda yoksulluk Açlıktan ölme ve barınacak yeri olmama durumu
geniş anlamda yoksulluk, gıda giyim ve barınma gibi olanakları yaşamlarını devam ettirmeye yettiği halde toplumun genel düzeyinin gerisinde kalmaktır
Nispi Yoksulluk: bireylerin, toplumun ortalama refah düzeyinin belli bir oranının altında olması durumudur.
Mutlak Yoksulluk: Hane halkı veya bireyin yaşamını sürdürebilecek asgari refah düzeyini yakalayamaması durumudur
1923-1929 döneminde ekonomideki temel sektör tarımdır
Büyümenin yatay seyretmesi durgunluktur
Dünya Bankası mutlak yoksulluk sınırı gelişmekte olan ülkeler için kişi başına günde 4 sud
Dünya Bankası mutlak yoksulluk sınırı az gelişmiş ülkeler için kişi başına günde 1 usd dır
Lorenz eğrisinde yer alan, yaratılan milli gelirin fertler arasında eşit dağılımını gösteren 45°’Iik doğru Mutlak eşitlik doğrusudur
Durgunluk, enflasyon ve işsizlik oranlarında yükselme stagflasyondur
2009 yılı rakamları ile 6 yaşından küçük çocuklarda yoksulluk riski % 24,04 dür
Bir ekonomide belli bir dönemde yaratılan gelirin kişiler, toplumsal gruplar ve üretim faktörleri arasında bölüşülmesine gelir dağılımı denir
Milli gelirin nüfusa dağılımındaki eşitsizliği göstermekte kullanılan grafik LORENZ EĞRİSİDİR
Ulusal gelir istatistikleri Üretim, harcama, gelir ile tespit edilir
Belirli bir dönemde üretilen tüm mal ve hizmetlerin piyasa değerinin toplamı milli gelirdir
1930-1939 döneminde ortalama büyüme hızı % 6 dır
Türkiye’de I. Beş Yıllık Sanayi Planı’nın 1934 de uygulanmıştır.
1923-2011 periyodunda Türkiye ekonomisinin büyüme hızının en yüksek olduğu dönem 1946-1953 dür
Fonksiyonel gelir dağılımına göre 2011 yılında gelirden en çok pay alan kesim Maaş ve ücretlerdir
TÜRKİYE EKONOMİSİ 3.ÜNİTE KISA NOTLAR
Tam Kamusal Mal: Bireylerden herhangi birisinin tüketimi nedeniyle, diğerlerinin aynı malı tüketme olanağında herhangi bir azalışın olmadığı, birlikte ve eşit biçimde tüketilen mal ve hizmetlerdir.
Yarı Kamusal Mal: Tüketimleri sonucu topluma yoğun dışsal faydalar sağlarken, kişilere de ayrıca özel fayda sağlayan mal ve hizmetlerdir.
Dar anlamda kamu gelirleri; vergi gelirleri, vergi dışı normal gelirler, özel gelirler ve fon gelirleri, diğer gelirler ve katma bütçe gelirleri olarak sınıflandırılmaktadır.
Geniş anlamda kamu gelirleri ise devlet, il özel idareleri, belediyeler ve sosyal güvenlik kuruluşlarının gelirlerinden oluşur.
Kamu açığı: Toplam kamu harcamalarının toplam kamu gelirlerini aşan kısmıdır
AB üyesi ülkeler İngiltere ve Yunanistanda kamu harcamalarının GSYH içindeki payı oldukça yüksektir.
Kriz yılı olan 2001 de kamu harcamaları ile gelir arasındaki fark en yüksek seviyeye ulaşmıştır.
idari (kurumsal) sınıflama ekonomik analizlere uygun bir sınıflama değildir. Bu sınıflama harcamayı yapan yönetim birimlerini esas almaktadır.
fonksiyonel (işlevsel) sınıflama ekonomik kaynakların kullanımını belirlemek açısından daha belirleyicidir. Harcamalarla ulaşılmak istenen hedefler birleştirilmektedir.
İşlevsel sınıflandırma savunma, sağlık, eğitim gibi hizmetler, o hizmetleri hangi kuruluşların yaptığı dikkate alınmaksızın harcamaların hangi amaçları gerçekleştirdiğine bakılır.
Cari harcamalar: Kısa dönemde doğrudan üretim artırıcı etkisi olmayan ve faydası bir dönemle sınırlı olan harcamalardır.
Kamu bütçesinde harcamaların finansmanında kullanılan kamu gelirlerinin en önemlisi vergi geliridir. Bu dar anlamda kamu gelirlerini oluşturur. Geniş anlamda kamu gelirleri ise devlet , il özel idareleri , belediyeler ve sosyal güvenlik kuruluşlarının gelirlerinden oluşur.
Gelir vergileri dolaysız vergilerin en önemli bölümünü oluşturmaktadır
Devletin dolaylı vergilere yönelmesinin en önemli sebepleri bu vergilere karşı tepkinin düşük olması, vergi maliyetinin düşük olmasından kaynaklanmaktadır.
Vergi sisteminin 4 temel ayağı
1-Gelir Vergisi, 2-Kurumlar Vergisi, 3-Katma Değer Vergisi (KDV) ve
4-Özel Tüketim Vergisi (ÖTV)
Kişisel gelir vergisi artan oranlı tarifeye tabi iken,
harcamalar üzerinden alınan vergiler sabit oranlı tarifeye göre alınmaktadır. Kişisel gelir vergisi hem artan oranlı olma hem de gelir üzerinden alınma özellikleri nedeniyle gelire karşı esnek bir vergidir. Kişisel gelir vergisi, gelir adaletini sağlamada daha etkin bir vergidir.
KDV ve ÖTV ise gerek harcamalar üzerinden alınması gerekse sabit oranlı olması nedeniyle esnekliği düşük vergilerdir.
Bireysel Vergi Yükümlülüğü: Bireyin ödediği tüm vergilerin bireyin gelirine oranıdır.
Net Vergi Yükü: (Ödenen tüm vergiler kamu hizmetlerinden sağlanan yarar) /
Gelir.
Toplam Vergi Yükü: Ödenen vergilerin toplum gelirine (milli gelire) oranıdır.
(Ödenen vergiler / milli gelir).
Türkiye’de dolaylı vergilerin dolaysız vergiler aleyhine gelişmesi ekonomik etkinliğin, gelir dağılımından daha öncelikli olduğunu gösterir.
Kamu ihtiyacı olan kaynakları ya borçlanma yada vergi gelirleri yoluyla elde eder. kamunun borçlanmasını vergilerden ayıran en önemli özellik ise borçlanmanın kişinin (veya tüzel kişinin) oluruyla yapılmasıdır
1950-1960 arasında iç borçlanmanın önemli sebebi bütçe açıklarıdır
Borç yönetimi mali istikrarı etkilediği gibi faiz oranlar› vb. parametreler üzerindeki etkisi nedeniyle para politikalarını da etkilemektedir
Borç yönetiminde temel amaç faiz oranları, döviz kurları ve likidite dalgalanmalarını minimum düzeyde etkileyecek borç yüküne sahip olmak ve bunu sürdürebilmektir.
Borç yönetiminin birincil amacı borç yükünün azaltılmasıdır.
2001-2010 döneminde borç yükündeki azalmanın en önemli nedeni faiz harcamalarındaki düşüştür.
Türkiye’de kamu mali yönetimine ilişkin ilk düzenleme 1927 yılında çıkarılan 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu’dur ve 2006 yılına kadar uygulanmıştır
2006 yılından itibaren bütçeler 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’na göre hazırlanmıştır
Kamuda mali saydamlık : Kamu sektörünün mali görünümü hakkında kamuya açık olma yada kamu kesimi ile halkın arasındaki asimetrik bilginin azaltılmasıdır.
5018 sy kamu mali yönetimi ve kontrol kanunu ile kamu harcamalarında mali saydamlık ve hesap verme sorumluluğu getirilmiştir.
Özelleşmede ilk şart mülkiyet devrinin gerçekleşmesidir. Yönetim devride özelleştirmenin ikinci koşuludur
2005 yılı en fazla özelleştirme gelirinin sağlandığı yıl olmuştur
Kamu İktisadi Teşebbüsü ( KİT): İDT ile KİK verilen ortak addır.
İktisadi Devlet Teşekkülü (İDT): Sermayesinin tamamı devlete ait olup ticari esaslara göre mal ve hizmet üreten kamu iktisadi teşebbüsüdür.
Kamu İktisadi Kuruluşu (KİK): Sermayesinin tamamı devlete ait olup, tekel niteliğindeki mal ve hizmetleri kamu yararı gözeterek üretmek ve pazarlamak üzere kurulan ve bu nedenle imtiyazlı sayılan kamu iktisadi teşebbüsüdür.
Özelleştirme çalışmaları 1983 seçimleri sonrasında ANAP ‘ın iktidara gelmesi ile başlamıştır.
Özelleştirme ile devletin ekonomideki ticari faaliyetlerinin en aza indirilmesi hedeflenmektedir.
Türkiyede özelleştirme işlemlerini yürüten kuruluş Özelleştirme İdaresi Başkanlığıdır.(ÖİB). Özelleştirme Yüksek Kurulu ise (ÖYK) özelleştirmenin stratejisini belirlemekte , hangi kuruluşların özelleştirme kapsamına alınacağına karar verir.
1985-2000 döneminde 4,6 milyar dolar
1986-2004 de ise 9,5 milyar dolar özelleştirme geliri elde edilmiştir.
2009 yılında Türkiye’de kamu gelirlerinin GSYH’ye oranı % 21,83 dür
1980 yılında mahalli idarelerin gelirlerinin oranı %1 civarında iken 2010 yılında yüzde 3,55 dir
Kısa dönemde doğrudan üretimi artırıcı etkisi olmayan ve faydası bir dönemle sınırlı olan harcamalara cari harcamalar denir
2001-2010 döneminde borç yükündeki azalmada birincil etken faiz harcamalarındaki düşüştür
Türkiye’de kamu borçlanmasından sorumlu kurum Hazine Müsteşarlığıdır
Devletin özel sektörün karar alanını daraltan regülasyonları azaltması veya kaldırması, kamu gücünün özel sektöre ve sermayeye devredilmesi yönünde yapmış olduğu yasal düzenlemeler DEREGÜLASYON dur
Borç yönetiminde temel amaç faiz oranları, döviz kurları ve likidite dalgalanmalarını minimum düzeyde tutmaktır
5018 sayılı Kanun’da I sayılı cetvelde Genel bütçe ,
III sayılı cetvelde Düzenleyici denetleyici kurum bütçeleri yer alır
Ekonomide etkinlik açısından Harcamalar üzerinden alınan vergiler avantajlıdır
Vergilemede temel vergi prensipleri adalet ve eşitliktir.
1962 yılından sonra Türkiye’de zorunlu borçlanmaya örnek tasarruf bonolarıdır
Ödenen vergilerin toplum gelirine oranı toplam vergi yüküdür
Devletin ekonomik faaliyetlerinin azaltılması amacıyla kamu sektörünün denetimi altındaki kuruluşlarının özel sektöre devredilmesi Geniş anlamda özeleştirmedir
Türkiye ekonomisinde yaşanan krizlerle birlikte iç borçlanmada vade kısalmıştır.
Belediyelere Emlak vergisi toplama yetkisi 1980 sonrasında verilmiştir.
İkinci Dünya Savaşı döneminde ilk defa bütçe açıklarının finansmanı için borçlanmaya gidilmiştir
TÜRKİYE EKONOMİSİ 4.ÜNİTE KISA NOTLAR
Tarımsal faaliyet, ana yapı olarak bitkisel ve hayvansal üretimle balıkçılık faaliyetlerinden ibarettir.
İktisat literatüründe 3 temel sektör vardır
1-tarım birincil
2-sanayi ikincil
3-hizmetler ise üçüncül sektör olarak tanımlanır
Az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde tarım öncelikli sektör konumundadır
İktisadi gelişme sürecinde tarım sektörünün önemine ilk kez sistematik olarak değinen iktisat ekolü fizyokrasidir kurucusu Quesnay dır Quesnay’e göre , bir ekonomide tarım sektörü gelişmeden diğer üretim unsurlarının gelişmesi mümkün değildir.
Fizyokrasiye göre malın malla değişimi söz konusudur, kıymetli madenler ve ticaret iktisadi gelişme için önemli değildir
Dar anlamda tarım, ekim, dikim, bakım ve yetiştirme yoluyla bitki ve bitkisel ürünler , hayvan ve hayvansal ürünler üretilmesi veya bunların üreticileri tarafından işlenip değerlendirilmesi faaliyetlerini kapsar.
Geniş anlamda tarım ise bitkisel ve hayvansal ürün üretiminin yanı sıra, bu ürünlerin yetiştiricileri tarafından işlenmesini ormancılık ve balıkçılık faaliyetlerini, tarımsal ürünlerin taşınmasını ve saklanmasını, üreticiler tarafından satılmasını ve tarım alet ve makinelerinin üretim faaliyetlerinde bir bedel karşılığında kullandırılmasını kapsar.
Tarım Sektörünün İşlevleri:
• İnsanların besin gereksinimlerini karşılamak:
• Sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasına yardımcı olmak:
• Sanayi sektörüne hammadde sağlamak:.
• Tarım dışı sektörlere istihdam sağlamak:.
• Tarım dışı sektörlerde üretilen mal ve hizmetlere talep yaratmak:
• Çevre sağlığı ve toplumun ruhsal dengesini korumak
Tarım Sektörünün Genel Özellikleri:
• Tarımsal üretim iklim şartlarına bağlıdır:
• Tarımsal üretim mevsimlerin ritmine bağlıdır:
• Tarım kesiminde üretim tekniklerini geliştirebilme imkânları sınırlıdır:
• Tarımsal mallar talebinin gelir esnekliği düşüktür:
• Tarım sektöründe üretim alanları dağınıktır:
• Tarımsal işletmelerin içerisinde bulundukları piyasa koşulları farklılık arz eder:
• Tarım sektöründe “azalan verimler kanunu” geçerlidir:
• Tarımsal ürün fiyatları istikrarsızdır:
Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) : tahıl ürünleri piyasasında alıcı pozisyonunda
Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM ): tohumculuk ve damızlık sektörlerine kaliteli girdi temini için
Et Balık Kurumu (EBK) : canlı hayvan ve et piyasasında üretici ve düzenleyici olarak
Çaykur: üretici ve yönlendirici
Tarımsal üretim bitkisel ve hayvansal sektör olarak 2 alt sektörden oluşur.
Bitkisel Üretim içerisinde, tahıllar, baklagiller, tohumlar, tekstil, hammaddeleri, sebzeler, meyveler ve içecek bitkileri yer alır
Hayvansal üretim canlı hayvanlar, süt , et, yumurta, bal ve deri ürünleri kapsar.
Ekilen toplam tarım arazilerinin her yıl yaklaşık dörtte biri nadasa bırakılır.
Türkiye’de tarım arazileriyle ilgili en önemli sorun, çoğunlukla arazilerin oldukça küçük birimlerden oluşması ve aşırı parçalılık durumudur
Türk tarım sektörünün en büyük sorunlarından biri tarım işletmelerinin küçük geleneksel aile işletmeleri şeklinde olmasıdır.
Türkiye’de toplam tarımsal üretim değerinin %48 i bitkisel üretime, kalan %52’si ise hayvansal üretime aittir.
Bitkisel üretim faaliyeti de temel alt üretim alanları itibarıyla 3 grupta toplanabilir.
1-Tahıllar ve diğer bitkisel ürünler 2-Sebzeler 3-*Meyveler, içecek ve baharat bitkileri.
Türkiyede en fazla ekili alanı bulunan bitkisel ürünler: buğday,mısır, arpa, çavdar, çeltik
Üretim açısından en büyük pay : tahıllar, kuru baklagil, patates, yenilebilir kök ve yumrular ve yağlı tohumlar dışında kalan diğer bitkisel ürünler ve tahıllardır
Patates ağırlıklı olarak Nevşehir ve Niğdede üretilmektedir.
Yağlı tohumlar olarak bilinen ayçiçeği, soya, yer fıstığı,pamuk tohumu (çiğit) ve haşhaş üretimi toplamda 3 milyon tondur
Türkiye dünya şekerpancarı üretiminde % 7,5 ile 5.ülke konumundadır.
Türkiyede yıllık toplam tütün üretimi 53 bin tondur.
Tütün Yasası 2001 yılında çıkarılmıştır. Tütün üretimindeki gerilemenin sebebi bu yasadır.
Türkiyede 2010 itibariyle sebze üretimine uygun 8 milyon dekarlık tarım alanı vardır. (Bu alanda 26 milyon ton sebze üretimi yapılmaktadır.)
Ülkemizde en fazla üretilen sebzeler domates, karpuz, biber, soğan, hıyar, kavun, patlıcan, lahana, fasülye, maruldur
Tarımsal ihracatın en fazla yapıldığı ülke IRAK tır
Mercimekte dünyanın en büyük ikinci üreticisi TÜRKİYE dir
Türkiye’nin dünya üretiminde üçüncü sırada yer aldığı ürünler NOHUT ve KURU FASÜLYE dir
Türkiye’de toplam tarımsal üretim değerinin 52 si hayvansal üretime aittir
Tarımsal malların talebinin gelir esnekliği düşüktür
Denizlere göre üretilen ürünlere bakıldığında, en fazla üretim HAMSİ dir
Türkiye mandalina ve ceviz üretiminde dünyada 4.sıradadır
Türkiye Antep fıstığı, kestane ve elma üretiminde dünyada 3.sıradadır
Türkiye’de hem koyun etinin hem de keçi etinin üretiminin oldukça istikrarsız olmasının nedenleri
-Türkiye’de koyun ve keçi üretiminin genellikle modern işletmecilik usullerine
uygun yapılmaması
-Mera arazilerin giderek azalması ve kalitenin zayıflaması; buna karşılık ciddi
bir ıslah politikasının devreye sokulamamış olması
-Hastalıkların yıldan yıla hayvan sayılarını ve üretimlerini sık sık değiştirmesi
-Tarımsal nüfusun hızla şehre göç etmesinden dolayı, köyde yetiştirici nüfusun
Azalması
Türk tarım politikasının amaçları
-Tarım sektörünün gelişme hızını, ekonomik gelişmeyi yavaşlatmayacak, ekonomide darboğaz ve enflasyona yol açmayacak seviyede tutmak
-Tarıma dayalı sanayinin, tarımsal hammadde ihtiyacını yurt içi üretimle karşılamak
-Tarımsal işsizliği önlemek ve tarım sektöründen başka sektörlere olan işgücünü denetlemek
-Tarımsal üretim seviyesi ve verimliliği artırmak
dar anlamda tarım kapsamına giren faaliyetler
Arazide ekim
Arazide bakım
Arazide yetiştirme
Arazide dikim
Türk tarım sektörünün temel sorunları
-Haksız rekabet
-Göç ve tarımsal istihdam
-Tarımsal verimin düşüklüğü
-Kayıt dışılık
Türkiye kavun ve karpuz üretiminde dünyada 2.sıradadır
Türkiye zeytin üretiminde dünyada 5.sıradadır
Tarım sektöründe aynı miktar girdi ile daha fazla çıktı alınmak isteniyorsa Sertifikalı tohumluk kullanılmalıdır
Türkiye’de 2010 yılında sebze üretiminde meyvesi için yetiştirilen sebzeler en fazla üretilmiştir
Türkiye’de toplam tarımsal üretim değerinin 48 i bitkisel üretime aittir
Tarımsal ürün fiyatlarının istikrarsız olmasının temel sebebi Depolama sonucu yaratılan karaborsadır
Türkiyede toplam hayvansal ürünlerin % 55 i canlı hayvan üretimi, % 45 i hayvansal ürünlerden oluşur
Türkiyede üretilen toplam süt miktarının % 92 si inek sütü % 6 koyun% 2 keçi
Gizli işsizlik : Bir ekonomik faaliyette çalışanların sayısı azaldığı halde üretimde belirgin bir düşüş olmuyorsa bu faaliyet kolunda gizli işsizlik söz konusudur.
Tarım sektörüne uygulanan destekler fiyat destekleri ( teşvikler, primler, kota tarife ve vergiler ve ihracat iadeleri ), gelir destekleri ve diğer desteklerdir.(eğitim, araştırma ve geliştirme (ar-ge) , pazarlama ,dağıtım ve yayım )
Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası (OTP) 3 temel ilke üzerine kurulmuştur
1-Tek tarım Pazar ilkesi
2-Topluluk tercihi ilkesi
3-Ortak mali sorumluluk ilkesi
Tahıllar arasında en yüksek pazarlanabilirlik mısır (%80) ve buğdaya (%70) aittir.
Türkiye’nin dünya birincisi olduğu 6 adet ürün vardır. Bunlar; Fındık, haşhaş, incir, kiraz, vişne ve kayısıdır
Türkiye’nin en fazla deniz ürünü ihracatı yaptığı ülke İtalya, en faz deniz ürünü ithalatı yaptığı ülke ise Norveç’tir.