ÜNİTE 1
KOMPOZİSYONLA İLGİLİ GENEL BİLGİLER Dilimize Fransızcadan geçen kompozisyon sözünün kökeni Latinceye dayanır. Latincede “bir araya getirmek, birleştirmek, inşa etmek” anlamında componere sözünden gelişen composittio(n-) eski Fransızcaya geçmiştir. Composition sözü Fransızcada “bileşim, beste” gibi anlamlarda kullanılırken Türkçede geniş anlamda “ayrı ayrı parçaları bir araya getirerek bir bütün oluşturma biçimi ve işi”, dar anlamda ise “öğrencilere duygu ve düşüncelerini etkili ve düzgün bir biçimde anlatmaları için yaptırılan yazılı veya sözlü çalışma” karşılıklarındadır
* Geniş anlamda kompozisyon hayatın her anı ve alanında kullandığımız araçların, aygıtların, taşıtların; paylaştığımız mekânların, üzerinden geçtiğimiz yolların, köprülerin; hatta yediğimiz yemeklerin, içtiğimiz içeceklerin yapılışında uygulanan ana yöntemdir. Örnek bir cep telefonu yüzlerce parçadan oluşur. Birbirinden farklı yapıda ve işlevde yüzlerce parçanın bir araya getirilerek, birbiriyle uyum içinde, verimli ve yararlı bir biçimde çalışması sağlanarak bütünleştirilmesi ve bir iletişim aygıtına dönüştürülmesi bir kompozisyon örneğidir. Bir bina; özelliğine göre kum, taş, çimento, demir, ahşap, cam gibi çeşitli malzemelerden oluşur. Ama bütün bu yapı malzemesini bir araya getirip üst üste yığmakla bina yapılamayacağı gibi dört duvar örüp kapısını, çatısını kapatmakla da işlevsel bir yapı ortaya konmaz. Binayı kullanacak kişilere konforlu bir hayat sağlayacak, bunların arzu ve isteklerini karşılamalarına imkân verecek, işlevsel bir yapı ortaya çıkarabilmek için mimarından mühendisine, ustasından işçisine bütün görevlilerin çaba harcaması gerekir. Bütün bunlar bir amaç gözetilerek, bir planlama ve iş bölümü yapılarak malzemeyi en iyi bir biçimde değerlendirmekle mümkündür.
* Kompozisyonun iki türü vardır: Yazılı kompozisyon ve sözlü kompozisyon.
* Yazılı kompozisyon yazılı anlatım içinde bir bütünlük gerektirirken sözlü kom- pozisyon konuşma içinde bütünlüğü gerektirir.
* Kompozisyon; resim, müzik, heykel gibi sanat dalları ile çeşitli bilim dallarında parçaların bütünü oluşturacak bir düzende bir araya getirilmesi anlamına da gelir.
* Kompozisyonun bütününde bir düzen olması gerekir. Biçim açısından kullanılan kâğıdın kompozisyon yazmaya uygunluğu, yaklaşık olarak üstten 6 cm, alttan 2 cm, soldan 3 cm, sağdan 1 cm boşluk bırakılması, yazım kurallarına uyulması, noktalama işaretlerinin yerli yerinde kullanılması gerekir.
Dil Becerileri ve Bilgi Donanımı Dil becerisini geliştiren en önemli etkinlik okumadır. Yazma yeteneğinin geliştirilmesine okuma etkinliği büyük katkıda bulunur. Okunan her eser, dilin nasıl kullanılması gerektiğini somut bir biçimde ortaya koyan canlı bir örnektir. Kişiler okudukça başarılı örnekleri diğerlerinden ayırt etme yeteneğini de kazanır.
* Okul öncesinde ilk gelişen dil becerisi dinlemedir, daha sonra dinleme ile birlikte konuşma becerisi gelişir.
* İyi bir dinleyici bir yandan sözcüklerin kurallı söylenişleriyle kulak yeteneğini geliştirirken diğer yandan da tonlama ve vurgu ile sözcüklerin konuşmada etkili kullanımına tanık olur. Sözlü kompozisyon için en iyi eğitim dinleme ile başlar. Konuşmacının dili kullanma becerisini gözlemlemenin yanı sıra etkili konuşma yöntemleri, dinleyicinin ilgisini sürekli kılma, anlatım tarzı vb. özellikler dinleme etkinliği sırasında da kazanılır.
* Konuya eskiden mevzu denilirdi. Konu olmadan yazı olmaz. Her şey yazma konusu olabilir.
* Araştırma, bilgiye ulaşmanın bir başka yoludur. Gözlemlerle, deneylerle, sormacalarla (anket) gerçekleştirilse de okuma, araştırmanın da temel etkinliklerinden biridir.
YAZILI KOMPOZİSYON Kompozisyon yazmada izlenecek adımlar; konunun seçilmesi, konunun sınırlarının çizilmesi ve konuyla ilgili ana düşünce ile yardımcı düşüncelerin belirlenmesi olarak sıralanabilir.
Konu Kompozisyonda üzerinde yazı yazılan her şey konudur. Bir özdeyiş, bir atasözü, bir deyim, birkaç dize, bir olay hatta bir sözcük konuyu oluşturabilir.
* Ana düşünce, yazarın iletmek istediği temel düşüncedir. Yazar, yazıyı ana düşünceye ulaşmakta araç olarak kullanır.
* Yardımcı düşünce, yazarın iletmek istediği temel düşünceyi destekleyen yan düşüncelerdir. Ana düşünce tek iken yardımcı düşünce birden çoktur. Yardımcı düşünceler, ana düşünceyi desteklediği oranda değerlidir.
Konunun Sınırlandırılması Sınırlandırılan konunun hangi temeller üzerinde yükseleceği, dayanacağı görüşler ve düşüncelerle bu düşüncelerin hangi temel düşünce etrafında yoğunlaşacağı kompozisyonun buluş aşamasını oluşturur.
Ana ve Yardımcı Düşüncelerin Belirlenmesi Konunun belirlenmesinden sonra yazımızın ana düşüncesini ve bu düşünceyi destekleyecek, açıklayacak, geliştirecek yardımcı düşünceleri bulma adımının atılması gerekir.
* Ana düşünceyi ve yardımcı düşünceyi belirleme işi, yazmaya başlamadan önce düşünce, görüş ve duygu üretme aşamasıdır. Kişinin kazandığı bilgi donanımı temelinde gözlemleme,yorumlama ve araştırmaya dayalı olarak konuyla ilgili özgün düşünceler üretmesidir.
* Konu ortak olduğu hâlde ana ve yardımcı düşünceler bireyseldir. Bu bakımdan konu ile ana düşüncenin birbiriyle karıştırılmaması gerekir. Kompozisyon yazılması istenilen konuda herkes farklı bakış açısına ve düşünceye sahip olabilir.
* Örnekgörgülü kuşlar gördüğünü işler, görmedik kuşlar ne görsün ki ne işler atasözü üzerine bir kompozisyon yazmaya girişmiş olalım. Önce, bu atasözünün konu- sunun eğittim olduğunu belirleriz. Ama atasözünde işlenen düşüncede, genç kuşakları eğitirken örnek olmanın önemi vurgulanır. Bu düşünce çevresinde konuya bakış açımızı şöyle belirleyebiliriz: Çocuğumuzun nasıl bir insan olmasını istiyorsak biz de öyle davranmalıyız. Bu bakış açısı bizim konu ile ilgili ana düşüncemizi oluşturur. Konuyla ilgili aklımıza gelen düşünceleri bu bakış açısı çerçevesinde artık sıralayabiliriz:
1.Eğittim öncelikle ailede başlar.
2.Bebek dünyaya geldiği andan ittibaren ana babasını kendisine rol modeli olarak seçer.
3.Bebek ana babasını ttaklitt ederek konuşmaya başlar.
4.Çocuğun davranışlarının oluşmasında ana babasının davranışları belirleyicidir.
5.Ana baba, olaylar karşısında nasıl tepki veriyorsa çocuk da aynı tepkileri verir.
6.Ana babanın alışkanlıkları, çocuğun bu alışkanlıkları edinmesinde ve içselleşttirmesinde etkendir.
7.Ana babanın aile bireylerine, komşularına, iş arkadaşlarına gösterdikleri saygı, sevgi ve ilgi, çocuğun kendi arkadaşlarına, büyüklerine gösttereceği saygı, sevgi ve ilgiyi belirler.
8.Ana babanın veya diğer aile bireylerinin kötü alışkanlıkları varsa bu durum çocuğun da benzer kötü alışkanlıkları edinmesine yol açabilir.
9.Ana babanın, diğer aile bireylerinin kullandığı kaba sözler çocuğun diline de yerleşir.
Kuşkusuz, yukarıda sıraladığımız düşüncelere eklenecek başka düşünceler de bulunabilir. Sıralanan bütün bu düşünceleri dikkatlice gözden geçirmeli, benzer olanları bir araya getirerek tekrarlardan kaçınmalıyız. Buna göre yukarıda sıraladığımız düşüncelerden 4 ve 5, 6 ve 8, 3 ve 9 birbiriyle az çok benzerlikler göstermektedir. Bu yardımcı düşünceleri bir araya getirerek bir düzenleme yapabiliriz:
1.Eğittim öncelikle ailede başlar.
2.Bebek dünyaya geldiği andan itibaren ana babasını kendisine rol modeli olarak seçer.
3.Bebek ana babasını taklit ederek konuşmaya başlar; ana babanın ve diğer aile bireylerinin kullandığı kaba sözler çocuğun diline de yerleşir.
4.Çocuğun davranışlarının oluşmasında ana babasının davranışları belirleyicidir.
5.Ana babanın iyi veya kötü alışkanlıkları, çocuğun bu alışkanlıkları edinmesinde ve içselleştirmesinde etkendir.
6.Ana babanın aile bireylerine, komşularına, iş arkadaşlarına gösterdikleri saygı, sevgi ve ilgi, çocuğun kendi arkadaşlarına, büyüklerine, içinde bulunduğu çevreye göstereceği saygı, sevgi ve ilgiyi belirler.
* Kompozisyona başlarken ana düşünce ile yardımcı düşünceleri belirlemek, konu ile ilgili buluşlar yapmak,kompozisyonun planı ile ilgili verileri ortaya koymaktır.
* Plan, yazar için yazmayı kolaylaştırdığı gibi, okur için de okumayı kolaylaştırır ve okur ile düşünce bağının tez kurulmasını sağlar.
Kompozisyonda Plan Fransızcadan alıntı olan plan “bir işin, bir eserin gerçekleştirilmesi için uyulması tasarlanan düzen”dir. Kompozisyonda plan, konunun nasıl ve ne ölçüde işleneceğinin; görüşlerin, düşüncelerin hangi sırayla ele alınacağının adımlarıdır.
Plan Türleri Konunun özelliğine, işlenecek ana düşünce ve yardımcı düşüncelerin niteliğine, kullanılacak örneklere, anlatım biçimine göre kompozisyon yazma- da üç tür plan uygulanabilir: •Olaya dayalı plan •Düşünceye dayalı plan •Duyguya dayalı plan
•Olaya dayalı plan Bir veya birkaç olayı konu edinen yazılı anlatımda olaya dayalı plan uygulanır. Bu tür planlarda olaylar, gerçekleşme anına ve sebep sonuç iliş- kisine göre yazı içerisinde değerlendirilir.
* Ancak olaylarla anlatılanlar arasında bir bağ kurulmalı, ana ve yardımcı düşün- celerle olaylar bütünlük göstermeli, birbirini desteklemelidir.
* Bu tür planlarda genellikle kişi, yer, zaman, olay ve bir ileti aranır. Sanatsal yazıların yanı sıra anı, gezi, günlük gibi düşünce yazılarında uygulanan bu plan, herhangi bir soruna veya olguya değinirken de kullanılabilir.
* Özellikle yaşanmış, tanık olunmuş olaylardan düşüncelerin desteklenmesinde yararlanılabilir. Ancak bu durumda düşüncelerle olayların bütünleşmesi gerekir.
•Düşünceye dayalı plan Bakış açısının egemen olduğu, düşüncelerin işlendiği, kavramların ve sorunların tartışıldığı yazılarda düşünceye dayalı plan uygulanır. Konunun ele alınışında esas düşüncedir. Bir sav, çeşitli düşüncelerle desteklene- rek açıklanmaya çalışılır. Düşüncelerin birbirini destekleyecek ve birbiriyle çeliş- meyecek nitelikte olması, bir bütünün parçalarını oluşturması gerekir.
* Düşüncelerin ele alınışında tümevarım yöntemi uygulanabileceği gibi tümden- gelim yöntemine de başvurulabilir. Bu tür planlarda konu, ana düşünce, yardımcı düşünceler, bakış açısı gibi ögelere yer verilir.
* Tümevarım, özel olay ve durumlardan genel yargılar elde etme yöntemi olarak ifade edilebilir.
* Tümdengelim, genel yargılardan, ilkelerden özel yargılara, ilkelere ulaşmaktır. Tümdengelimde benzer olaylardan, benzer bilimsel gerçeklerden hareket edilerek yeni gerçeklere, sonuçlara ulaşılır.
•Duyguya dayalı plan Belirli nesne, olay veya bireylerin iç dünyamızda uyandırdı- ğı izlenimlerin, heyecanların egemen olduğu, betimlemelerimizin yer aldığı yazılar duyguya dayalı plan ile yazılır.
* Duyguların egemen olduğu yazılarda, karşılaştığımız olayların hayal dünyamız- da bıraktığı izler, bizde uyandırdığı düşünceler egemendir. Olaylar karşısında in- sanların tavırları, tepkileri farklı olduğu gibi duyguları da farklıdır. Bir olay kimilerini duygulandırırken kimilerinde hiçbir iz bırakmaz.
* Önemli olan kompozisyonda bu duyguların okuyucuda iz bırakacak bir biçimde işlenmesidir. Yazının sonuna doğru duyguların yoğunluğunun artırılarak okuyucu- nun etkili bir sona hazırlanması, kompozisyonun başarıya ulaşmasını sağlar.
Planın Bölümleri Bir düzen içerisinde tasarlanan ve planlanan yazılar giriş, geliş- me ve sonuç bölümlerinden oluşur. Bu bölümler kompozisyonda başlıklarla ifade edilmez, ancak uygulanan plan ile okuyucu konunun sunuluşundan tartışılmasına ve ana düşünceye ulaştırılmasına kadar âdeta bir yolculuğa çıkarılır.
1.Giriş, yazının başlangıç bölümüdür. Konunun ana hatlarıyla ele alındığı bu bö- lüm, özellikle düşünceye dayalı yazılarda kısa tutulur. Sorunun ortaya konuluşun- da, belirlenen yardımcı düşüncelerden okuyucunun ilgisini çekecek olanı burada ele alınır. Giriş bölümünün olabildiğince etkili yazılması, okuyucuyu yazıya bağlar. Bu nedenle, kompozisyonun başarısında giriş bölümünün payı büyüktür.
2.Gelişme bölümü, okurun merakını ve okuma isteğini artıracak biçimde yazılır.
* Gelişme, konunun türlü yönlerden açılıp genişlediği, zenginleşip olgunlaştığı bölümdür. Yardımcı düşünceler bu bölümde ele alınır. Konuyu açık ve anlaşılır bir biçimde çeşitli yönleriyle ortaya koyacak yardımcı düşünceler, okuyucuyu ana dü- şünceye adım adım ulaştıracak birer basamak niteliğindedir. Bu bakımdan her kompozisyonda gelişme bölümünün uzunluğu değişir.
* Yardımcı düşüncelerin sayıca fazla olduğu konularda gelişme bölümü de buna göre uzun olur. Yardımcı düşüncelerin ayrı ayrı paragraflarda işlenmesi uygun bir yöntemdir. Konuyla ilgili örnek verilecekse yeri gelişme bölümüdür.
3.Sonuç, yazının bitiş bölümüdür. Giriş bölümünde ortaya konulan, gelişme bölü- münde çeşitli düşüncelerle açıklanan konuda son söz, bu bölümde söylenir. Hiçbir yoruma meydan vermeyecek biçimde açık ve anlaşılır yazılır. Düşünceye dayalı anlatımlarda bu bölüm, ana düşüncenin ifade edildiği yerdir.
* Okuyucunun üzerinde en çok etki bırakan bölüm sonuçtur. Yazımızda son sö- zümüzü söyleyeceğimiz bu bölümü elden geldiğince etkili bir anlatımla yazmak, sözcükleri yerli yerinde kullanarak ana düşüncemizi ifade etmek gerekir.
Konunun Başlığı Bir yazının, bir kitabın bölümlerinin başına konulan ve konuyu kısaca tanıtan ibaredir başlık. Kompozisyonun bölümlerinden biri olan başlık, yazıda düzeni sağlayan ögelerden biridir. Başlıktan başlayarak sonuç cümlesine kadar yazılanlar bir düzen ve bütünlük göstermelidir.
* Başarılı bir kompozisyon yazarı hiçbir zaman başlığı koyarak yazmaya başla- maz. Kompozisyon yazılıp, birkaç kez okunup gerekli düzeltmeler yapıldıktan sonra konu, ana düşünce ve varılan sonuç göz önünde bulundurularak yazının başlığı belirlenir. Konu ile başlık arasında bir bağlantı bulunmalıdır. Başlık, ana düşünce ile çelişmemelidir.
PARAGRAF VE PARAGRAFTA ANLATIM BİÇİMLERİ
Paragraf Yazının giriş, gelişme ve sonuç bölümleri paragraflardan oluşur. Kom- pozisyon planının başarıya ulaşabilmesi için paragrafların kurallarına ve yazının amacına uygun düzenlenmesi gerekir.
* Paragraf satır başı yapılarak belirtilir ancak paragraflandırma yalnızca biçimsel bir düzenleme değil anlamsal bir bütünleştirmedir. Her paragraf bir düşünce kü- mesi biçiminde kendi içinde bir bütünlük ifade eder. Bu anlam kümeleri birbirini bütünleyerek yazıyı oluşturur.
* Her paragraf bir düşüncenin ele alındığı, işlendiği, örneklendirildiği, geliştirildiği ve sonuca bağlandığı bir bütünlüktür.
* Paragrafın düzeni kompozisyonun düzeninden farksızdır. İlk cümle, paragrafa giriş cümlesidir. Bu cümle, aynı zamanda paragrafın da konusunu belirler. İzleyen cümleler paragrafın gelişme bölümünü oluşturur. Bu bölümde konu, örneklerle açılabilir. Paragrafın son cümlesi ise sonucu belirler.
* Parafta genellikle konu ilk cümlede, ana düşünce son cümlede, yardımcı düşün- celer gelişme cümlelerinde bulunur. Bu genellemenin dışında kalan paragraflarda konu, ana düşünce, yardımcı düşünceler paragrafın değişik cümlelerinde de bulunabilir.
Tanımlama Bir kavramın niteliklerini eksiksiz olarak belirtmek, açıklamak onu tanımlamaktır. Yazıda savunduğumuz düşünceyi çeşitli özellikleriyle tanımla- yarak ilgili düşüncenin kavranmasına yardımcı oluruz.
Örneklendirme Örnekler vermek konuyu daha anlaşılır duruma getireceği gibi düşünceye açıklık ve somutluk kazandırır. Ama örnek olarak verilen şey, anlatımı somutlaştıracak nitelikte genel ve bilinir bir şey olmazsa anlatım bütünüyle belir- sizleşebilir. Örnekleme, uzun açıklamaların da önüne geçeceğinden birkaç sayfa- da anlatılacak düşünceyi birkaç örnekle ifade etme kolaylığı sağlar.
KarşılaştırmaDüşünce öbeği olan paragrafta okuyucunun zihninde karşılaştırma yapmasını sağlayıp konunun kavranmasına yardımcı olmak mümkündür. Karşı- laştırma kişilerin, nesnelerin, olayların ve olguların benzer veya ayrı yanlarını incelemek için yapılan kıyaslamadır
* Karşılaştırma, daha çok gelişme bölümünde yararlanılan anlatım biçimlerinden biridir. Ak-kara, iyi-kötü, güzel-çirkin gibi karşılaştırma amacı gütmeyen karşıt an- lamlı kavramların bir paragrafta yer alması karşılaştırma değildir.
* Örnekte Doğan Aksan, Türkçedeki akrabalık adlarının zenginliğini diğer dillerle karşılaştırma yaparak vermiştir: Hint-Avrupa ailesindeki dillerden başkalık gös- teren niteliğiyle Türkçe, akrabalık bağlarını anlatan sözcüklere geldiğimizde yine ayrınttılı anlattımla kendine özgü bir gö- rünümle karşımıza çıkar. Örn Türkçede “baldız”, “elti”, “görümce” ve “yenge” ayrı ayrı kavramlar oluştururken Hint-Avrupa dil ailesinde tek bir göstergeyle dile getirilir. Sırasıyla,Fransızcada belle-soeur, İn- gilizcede sister-in-law, Almancada Schwägerin.Bu durumun başka örneklerini gösterebiliriz.
Tanıklama Paragrafta verilen bilginin tanınmış bir kaynağa dayandırılarak yazıya giriş yapılması, konunun açılımında tutulan bir başka yoldur. Böylece tanık göste- rerek bilginin sağlam bir kaynağa dayandığını göstermiş oluruz. Yöntem olarak önce alıntı yapılacak kişinin adı anılır sonra da sözleri aktarılır.
* Tanıklama, anlatılanlara somutluk kazandırmak için başkalarının düşüncelerin- den, sözlerinden yararlanmadır. Tanık göstermek olarak da adlandırılır.
* Ünlü Osmanlı tarihçisi Peçevi İbrahim Efendi, bizde ilk kahvenin 1554’te İstan- bul’da açıldığını yazar: “Keyiflerine düşkün bazı safa ehli insanlar ile kişiler, okur- yazar makulesinden (soyundan) arif kimseler orada toplanmaya başlamıştır... Kimi kitap ve güzel şeyler okur, kimi tavla ve satranç oynar, kimi yeni söylenmiş gazeller getirerek şiirden ve edebiyattan bahsederdi.” Bizden esinlenen İngiliz tacirleri ilk kahvehaneyi 1650’de Oxford’da açmışlar. Kahvehaneler İngiltere’de de o kadar rağbet görmüş ki birkaç yıl içinde sayıları iki bini aşmış
* Yukarıdaki örnekte yazar, kahvenin Türkler tarafından ilk kez kullanılışı ve dün- yaya yayılışı ile ilgili bilgiler vererek başladığı yazısında bizde ilk kez kahvenin ne zaman kullanıldığı konusundaki bilgiyi Peçevi İbrahim Efendi’den bir alıntı yapa- rak tanıklamıştır.
Tanıtlamak, Bir düşüncenin gerçekliğini yadsınamayacak bir kesinlikle göster- mek anlamında olan tanıtlama, yazıda sayısal verilerin, istatistiklerin, gösterge- lerin, tahminlerin tanıt olarak kullanılmasıdır. İleri sürdüğümüz düşüncelerin birtakım verilerle tanıtlanması gerekebilir. Bu durumda istatistiklere, deney sonuçlarına yer verilebilir. Yapılmış araştırmaların sonuçlarından yararlanılabilir.
ÜNİTE 2
NOKTALAMA İŞARETLERİ Konuşmanın inceliklerini yazıya aktarmak ve verilen iletiyi eksiksiz ve doğru olarak okura ulaştırabilmek için yazılı anlatımda birtakım işaretlere gereksinim duyulur. Yazılı anlatımda okumayı ve anlamayı kolaylaş- tıran, yazarın okura aktarmak istediği düşünce ya da duygunun doğru ulaşma- sına yardımcı olan, sözün vurgu ve ton gibi özelliklerini belirten bu işaretlere noktalama işaretleri denir.
* İlk yazılı eserlerimizden itibaren, Türkçenin yazıldığı alfabelerde birtakım nok- talama işaretlerinin kullanıldığı görülmektedir. Ancak bunların hiçbirisi Batı’dan al- dığımız sistem kadar kapsamlı değildi.
* Göktürk alfabesinde kelimeler, bir diğerinden yalnızca üst üste iki nokta ile ayrılır. Budist ve Mani metinlerinde sayıları 6 ile 9 arasında değişen birtakım işaretler bu- lunur. Arap alfabesindeki Kur’an’da ayetlerin bittiğini gösteren vakfe işareti, kimi zaman, Türkler tarafından cümlenin bittiğini göstermek için kullanılır
* Günümüzde kullandığımız noktalama işaretlerinin çoğu, yazı dilimize Batı’dan, Tanzimat döneminde geçmiştir. Bu işaretleri ilk olarak Şinasi, Şair Evlenmesi (1859) adlı tiyatro eserinde kullanmıştır. Bu eser, aynı zamanda basılı ilk Türkçe tiyatro eseri olma özelliği taşır.
Nokta (.)
1.Cümlenin bittiğini göstermek amacıyla cümle sonuna konur.
2.Rakamlardan sonra konursa sıra sayı sıfatlarını türetir; -nci eki yerine geçer.
3.Kimi kısaltmalarda kullanılır. Prof., Dr., sok., cad., A. (Arapça) vs.
4.Tarih yazarken gün, ay ve yıl rakamla yazılıyorsa bunların arasına nokta konur.
5.Saat yazımında saat ile dakika arasına nokta konur.
6. Dünyada konuşulan ve konuşulmuş olan dillerin genellikle iki açıdan, iki yönden sınıflandırılması gelenek olmuştur:
1.Biçim açısından (morphologique, morphologic, morphologisch)
2.Kaynak (akrabalık ilişkileri) bakımından (généalogique, genetic, genealogisch)
7.Bilimsel yazılarda kaynakça yazımında kullanılır. Tekin, Talat (2000). Orhon Türkçesi Grameri. Ankara: TDK
8.Büyük rakamların okunuşunu kolaylaştırmak için rakamlar basamaklara ayrıla- rak aralarına nokta konulmaktadır.
* Kıymetli evrak adı verilen ve üzerinde oynanarak sahtecilik yapılması olasılığı olan değerli kâğıtların (çek, senet, kira ya da satış sözleşmesi vb.) üzerindeki sayılar yazı ile ve bitiştirilerek yazılmaktadır.
9.Matematikte çarpma işlemi işareti olarak kullanılır. 2 . 3 = 6
Virgül (,)
1.Öznenin yüklemden uzak düştüğü cümlelerde, özneden sonra virgül konur.
2.Cümlede kelime öbeklerini belirginleştirmek için kullanılır.
Sanıyoruz ki öğretmenler ve eğitim sistemine egemen olunca, gelecek kuşakları istediğimiz kalıpta yetiştirebiliriz. Bu çok kolaycı bir kuruntu. Çocuğun ruh yapısını, toplum yapısını, bunların birbirleriyle içiçe ilişkisini, doğumdan önce, doğumdan sonra, okuldan önce, okulun yanı sıra; evde, şehirde çocuk denilen fenomenin hangi öğelerden oluşttuğunu ve eğitim biliminin yeni verilerini bilmeyişten ya da iyi bilmeyişten gelen bir yanılgı...
3.Cümlede benzer veya eş değer öğeler, art arda sıralanıyorsa bunların arasına konur.
* Yemektten sonra sofrayı evin hanımıyla hizmettçiler yardımlaşa kaldırırlar,sonra sıra kuru üzüm, incir, ceviz içi, incir pesttiline gelirdi.
4.Sıralı cümleleri birbirinden ayırmak için konur.
5.Bu, şu, o zamirleri özne olarak kullandığında bunları işaret sıfatlarıyla karıştır- mamak ve anlam karışıklığına yol açmamak için konur.
* Bu, çeşittli çağlardan kalma, çeşitli sonuçlar için yapılmış içinden çıkılmaz kar- maşıklıklar bırakılıp yürünürse özel banyolara yaklaşılır.
6.Çünkü, ama, fakat, ancak gibi bağlaçlar cümleleri birbirine bağlıyorsa bu bağlaçlardan önce virgül konabilir.
* Metin içinde ve, veya, yahut bağlaçlarından; hem... hem, ne... ne gibi tekrarlı bağlaçlardan; pekiştirme ve bağlama görevindeki de da bağlacından önce ya da sonra da virgül kullanılmaz. Ancak özellikle ve bağlacından sonra bir ara söz getirilecekse virgül kullanılabilmektedir.
7.Alıntı cümleler tırnak içi yerine virgüllerle de verilebilir.
8.Konuşma çizgisiyle verilen alıntıların bitiminde kullanılır.
9.Kelimeler pekiştirme amacıyla tekrarlanıyorsa birbirinden virgülle ayrılır.
Annemin, “Tamam, tamam. Parçalama kendini, haber etmem.” diyen sesi... Ve sonrası karanlık... Derin bir kuyudaydım. (Ayşe Kulin, Geniş Zamanlar)
10.Hitap (seslenme) kelimelerinden sonra kullanılır. Kübrâ, kızım, Muazzez senin kardeşindir.
11.Onaylama veya ret bildiren kelimelerden sonra kullanılır. Evet, Türkçe hâlâ ço- ğumuzun şuur altında farklı medeniyet projelerinin bayrağı olmaya devam eder.
12.Bilimsel çalışmalarda kaynakça yazımında kullanılır. Ayvazoğlu, Beşir (1999). Kuğunun Son Şarkısı, Öttüken Yayınları.
13.Rakamların yazımında kesirleri göstermek için kullanılır.13,8 (on üç tam onda sekiz)
Noktalı Virgül (
1.Sıralı cümleyi oluşturan cümleler, virgülle ayrılıyor ve kendi aralarında gruplanabiliyorsa bu gruplar birbirinden noktalı virgülle ayrılır. Niyazi’yle iş bölümü yapmıştık. Sabahtan öğleye kadar bulaşıkları o yıkar, garsonluğu ben yapardım; öğleden sonra bulaşıkları bende, garsonluk onda. (Orhan Kemal, Baba Evi)
2.Bir cümlede virgüllerle ayrılan kelimeler veya kelime öbekleri kendi içinde gruplanabiliyorsa bunlar da birbirinden noktalı virgülle ayrılır. Sosyal hayattaki çeşitli olaylar; doğal değişmeler, insanoğlunun durumu, meslek, umutt, halk hayattı gibi konular; insanlık davranış, karaktter, eğittim ve öğrettim gibi çeşittli konular büttünüyle atasözlerinin kapsamı içindedir.
3.Bağlaçlı cümleleri birbirine bağlamak için hatta, yoksa, oysa, hâlbuki, ne var ki, bundan dolayı, bu nedenle, öyleyse,çünkü, sonra, ancak, lakin, fakat, meğer, me- ğerse, yalnız, yani gibi bağlaçlar kullanılıyorsa bu bağlaçlardan önce kullanılır.
4.Sıralı, bağlaçlı, girişik gibi birden çok cümlenin birlikte kullanıldığı yapıların öznesi ortak ise bu durumda noktalı virgül özneden sonra konur. Apaçık ortadadır ki papazlar; tapınağı, içindeki hazineleri elde ettmek için yakmışlar ve masum bir deliyi, tapınağı yakıp içindekileri çalmakla suçlamışlardı.
5.Aynı eki alan kelimeler virgülle art arda sıralandığında oluşabilecek anlam karı- şıklığını önlemek için kullanılır. Ayşe’nin; Murat’ın, Selma’nın, Ali’nin okumadığı kitapları okuması şaşırtıcıydı.
İki Nokta ) Göktürk ve Yenisey yazıtlarında kullanılan tek noktalama işareti, iki noktadır. İşaret, kendinden sonra bir açıklama ya da birkaç örnek geldiğini bildirir. Bunun dışında söyleyişi etkili kılmak için de kullanılır.
1.Cümleyle ilgili verilecek örneklerden önce kullanılır.
2.Cümleden sonra, cümle ilgili yapılacak açıklamadan önce kullanılır. Düşümde gördüm: Ne kadar uygarlık varsa hepsinde birden yaşıyorum.
İki noktadan sonraki kısımda örnekler veriliyorsa ve bunlar özel isimse büyük, cins isimse küçük harfle yazılır; eğer iki noktadan sonraki kısım açıklama cümlesi ise diğer cümlelerde olduğu gibi büyük harfle başlar.
3.Karşılıklı konuşma bölümlerinde konuşucuyu bildiren kelimenin sonunda kullanılır. Çakırcalı: “Gelme Hüsnü Efendi. Yazık olur sana. Aramızda tuz ekmek var. Gelme!”
4.Ses bilgisiyle ilgili çalışmalarda ünlünün uzun olduğunu göstermek için ünlüden sonra konur. ha:la:, ca:mi, şa:ir vd.
5.Matematikte bölme işlemi işareti olarak kullanılır. 18 : 2 = 9
6.Genel ağ adreslerinde kullanılmaktadır. Anadolu Üniversittesinin genel ağdaki adresi: httttp://anadolu.edu.ttr/, Türk Dil Kuru- munun hazırladığı Büyük Türkçe Sözlüğün genel ağ adresi: httttp://ttdktterim.gov.ttr/btts/
Üç Nokta (...)
1.Yazarın söyleyeceklerinin tam olarak bitmediği ya da devamını okuyucuların hayal gücüne bıraktığı izlenimini uyandıran cümlelerin sonuna konur.
2.Konuyla ilgili örneklerin devam ettiğini bildirmek için üç noktadan yararlanılır.
3.Alıntı yapıldığında atlanan yeri belirtmek için kullanılır.
Sözün istenmeyen şekilde bittiğini, kesik cümlelerde okuyana bırakılan parçayı göstermede, ayıp karşılanan kelimelerin yerine, metinlerin okunamayan yerlerini göstermede kullanılan yardımcı işarettir.
4.Konuşma bölümlerinde, duraksama veya kekelemeyi göstermek için kullanılır
Annem inledi: Fakat... Ben... Ben bilmiyorum ki, ne duydunuz?
5.Karşılıklı konuşmalarda cevap verilmediğini, sessiz kalındığını belirtir.
6.Devam eden bir dizinin tamamını, uzun uzun yazmamak için üç noktadan yararlanılır.
7.Açıkça ne olduğunu yazmak istemediğimiz kişi, yer, kurum vb. adı yeri- ne üç nokta konur. Aynı şey genel ahlaka aykırı, argo, küfür sözlerini yazarken de söz konusudur.
8.Ünlem ve soru işaretinden sonra anlatımı pekiştirmek için konur.
Soru İşareti (?)Eklendiği sese, heceye, kelimeye, söze ya da cümleye soru anlamı yükleyen işarettir. Türkçede soru işareti yoluyla cümleye şaşma, çıkışma, rica, beğenme gibi birbirinden değişik anlamlar da yüklenir.
1.Türkçede soru cümleleri, ya mX soru eki yahut da kim, ne, neden, niçin, hani, nere, nasıl, nice, niçin gibi soru bildiren kelimelerle kurulur. Bun- ların bulunduğu cümlelerin sonuna soru işareti konur.
2.Konuşma dilinde, hiçbir soru eki veya kelimesi kullanılmadan vurguyla cümleye soru ifadesi katılabilir. Bu durum, konuşma metinleri yoluyla yazıya da aktarılır.
3.Bir yazıda yer, tarih vb. verilen bilgilerle ilgili olarak tereddütler varsa bu durum, ayraç içinde soru işareti kullanılarak belirtilir.
4.Soruyu pekiştirmek için soru işaretinden sonra iki nokta konabilir. Hiç düşündü- nüz mü; deniz kızı var da, neden deniz erkeği yok?..
Ayraç/Parantez ( ) Parantez olarak da bilinen bu işaret için, köşeli ayraçla karış- tırılmasın diye yay ayraç terimi de kullanılmaktadır. Cümlenin anlamına hizmet eden ayırıcı işaretlerdendir.
1.Cümleyle doğrudan ilgisi olmayan açıklamalar ayraç içinde verilebilir.
2.Bilinmediği düşünülen veya başka dillerdeki karşılığı verilmek istenen bir keli- menin yabancı dildeki veya Türkçedeki karşılığı ayraç içinde verilebilir.
3.Örnekler ayraç içinde gösterilebilir. Zaten iki tür eşkıya vardır romanda: soylu ve soysuz. Soysuz olanlar (Deli Durdu, Kalaycı, Kara İbrahim) köylüleri yıldırmak için Ali Ağa ve Safa Bey tarafından bes- lenen kanlı kattillerdir.
4.Bilimsel yazılarda, önemli kişilerin doğum ve ölüm tarihleri; aynı şekilde devlet- ler, kurumlar veya kuruluşların kurulma ve yıkılma tarihleri; eserlerin üretilmesinin başlama ve bitiş tarihleri ayraç içinde gösterilir.
5.Olayların yaşandığı,eserlerin yazıldığı,basıldığı tarih veya yer ayraç içinde verilir Profesör Halil İnalcık’ın son eseri “Parttimonyal Devlett Üzerine Sosyolojik Bir İnceleme” (Doğu-Batı Yayınları, 90 sayfa) ttarihçinin edebiyatt alanında yettkin ve bilgili olmasının gereğini orttaya koyuyor.
6.Soyadı Kanunu çıkmadan önce tanınmış olup da kanunla birlikte soyadı alan kişilerin soyadları ayraç içinde yazılabilir.
7.Alıntılarda atlamalar yapılıyorsa bu kısım ayraç içinde üç nokta ile gösterilebilir.
8.Konuşma dilinde kimi zaman olumlu görüş belirtir; ancak aslında görüşün olum- suz olduğu jest ve mimiklerle ifade edilebilir.Yazı dilinde bunu belirtmek için ayraç içinde ünlem işareti kullanılır.Hani çok akıllıyım (!) ve çok bilimselim (!) ya, bu işi de gayett bilimsel olarak vücudu- mu yavaş yavaş alışttırmak surettiyle eski deyimle ttedricen yapmaya başladım. (Emre Kongar, Kızlarıma Mektuplar)
9.Bilimsel yazılarda verilen bilgilerle ilgili olarak tereddütler varsa ayraç içinde soru işareti kullanılarak bu durum belirtilir. Önce Aslı sonra da Tahir Nil kenarın- daki Karaman (?) şehrinde Zühre Han ile kar- şılaşmışlar ve birbirlerine türküler söylemişlerdir. (Şkret Türkmen, Kerem ile Aslı)
10.Bilimsel yazılarda alıntının veya bilginin kaynağı ayraç içinde gösterilebilir.Ünlü Türk bilgin ve düşünürü Farabi şiirde iki ttemel öge görmektte bunların “1)Sözcük- ler, 2) Onların bir araya getirilişindeki esaslar” olduğunu ileri sürmekteydi
11.Tiyatro eserlerinde oyuncunun konuştuğu sıradaki davranışları veya o sırada sahnede gelişen diğer olaylar ayraç içinde verilir.
12.Maddeleri belirtmek için kullanılan rakam veya harflerden sonra konur. Her dilde birçok ağız, bu ağızların içinde de altt ağız grupları bulunur. Mesela Tür- kiye Türkçesi üç ana ağız grubuna ayrılmışttır: 1) Battı grubu 2) Kuzeydoğu grubu
3) Doğu grubu. (Hayati Develi, Dil Doktoru)
13.Bilimsel yazılarda kaynakça yazımında kullanılır. Tekin, Talatt. (2000). Orhon Türkçesi Grameri. Ankara: TDK
Köşeli Ayraç [ ] Bu işaret için köşeli parantez terimi de kullanılır. Metin içinde vurgulama amaçlı kullanılan ayırıcı işaretlerdendir.
1.Ayraç içinde ayraç açılacağı zaman, yay ayraçtan önce köşeli ayraç kullanılır.
2.Eski dillere ait metinleri inceleyen bilimsel çalışmalarda, metinde okunamayan yerler hakkında yazarın bir tahmini varsa bunlar köşeli ayraç içinde gösterilir.
ä_ ilki tadıkı_ çorı_ boz [atıg binip tägdi] “İlk olarak Tadık Çor’un boz (atına binip hücum etti)”. (Talat Tekin, Orhon Türkçesi Grameri)
Tırnak İşareti (“ ”) (« »)
1.Aynen aktarmalar, kelime, kelime öbeği ya da cümle olsun tırnak içinde verilir.
* Tırnak işareti kullanıldığında, tırnak içindeki kısım özel isim olmayan bir kelime veya kelime öbeği ise küçük harfle; cümle ise tıpkı tırnak dışındaki bir cümlede olduğu gibi büyük harfle başlar ve cümle hangi noktalama işaretiyle bitecekse onunla bitecek şekilde yazılır.
2.Cümlede özellikle vurgulanan unsurlar tırnak içinde verilebilir.
3.Vurgulanmak istenen özel adlar, bölüm başlıkları veya kitap, makale, köşe yazısı başlıkları vb. tırnak içinde verilebilir.
4.Bilimsel yazıların kaynakçalarında makale adları tırnak içinde verilir. Marcel Erdal, “Irk Bittig Üzerine Yeni Nottlar”, TDAY-Belletten 1977, 87-119.
5. Açılan tırnak içinde ikinci bir tırnak açma ihtiyacı duyulursa tek tırnak Işareti kullanılır. Paşa amca (...) bağırır, “Güneş doğarken yatmak yakışık alır mı? Allah, rızkı sabah erkenden dağıtır, hiçbir şey yapmasanız da elinizi açıp ‘Allah’ deyip rızkınızı alın yine yattın...”derdi.
* Tek tırnak işareti, çift tırnak işareti ile aynı köktendir; ancak tek tırnak işareti içine alınan kelime, söz ya da cümle ile etraŞndakilerden ayrıldığı vurgulanır.
Eğik Çizgi (/)
1.Düz yazıda yapılan şiir alıntılarında mısraları birbirinden ayırmak için kullanılır.
2.Özellikle bilimsel yazılarda veya, hem o hem bu bağlaçlarının yerine kullanılır.
Günlük dilde, (...) yepyeni ve özgün benzettmelere gidilerek okuyan/dinleyende yepyeni tasarımların, duyguların, imgelerin doğması sağlanmaktadır.
* Eğik çizgi işareti için Türkçede bölü veya taksim işareti terimleri de kullanılır.
3.Dil bilgisi çalışmalarında eklerin farklı biçimlerini gösterirken kullanılır.Soru eki, çekimli Şillerde kipleri şahıslara soru yoluyla bağlayan ekttir. Adlarda olduğu gibi yine mI? / mU? ekiyle karşılanır. (Zeynep Korkmaz, Türkiye Türkçesi Grameri)
4.Matematikte bölme işareti olarak da kullanılır. 12 / 3 = 4
Kesme İşareti (’) Kesme işareti Türkçede Latin harflerinin kabulü (1928) ile kullanılmaya başlanmıştır. İşaretin kullanım alanı zamanla genişlemiştir.
1.Özel isme gelen iyelik, hal ve bildirme eklerinden önce araya kesme işareti konur. Çağdaş Türk Edebiyattı’nda meselâ Osmanlı devlettinin kuruluş konusunu işleyen iki roman var: Kemal Tahir’in Devlet Ana’sı ile Tarık Buğra’nın Osmancık’ı. Bu iki romandan bilindiği gibi eskisi Devlett Ana’dır.
2.Kesme işareti kullanılması gerekmeyen kimi cins isimler vurgulanmak istendi- ğinde ve bunların ardına ek getirildiğinde kesme işareti konabilmektedir. Öte yandan insan zihninde birbirine zıt kavramlar arasında da bir ilişki bulunduğunu görüyoruz. Biz güzel’i düşünürken çirkin’i, küçük’le büyük’ü, az’la çok’u, dar’la geniş’i kolaylıkla ilişkiye sokarız; bunları bir arada düşünürüz.
3.Türkçeye Arapçadan giren ve kelimenin aslında, bu dile özgü ayın sesi olan kelimelerde, bu ses için kesme işareti kullanılmaktadır. Bir dakikada kat’i bir karar vermiştti. (Halid Ziya Uşaklıgil, Mai ve Siyah)
4.Türkçede n’olmak(< ne olmak), n’etmek (< ne etmek), n’eylemek (< ne eylemek) gibi birleşik yapıların yazımında kullanılır. Bu durum, daha çok, ölçü gereği, şiir dilinde görülür.
5.Harflere veya rakamla yazılmış sayılara ek getirildiğinde konur. Hayatımız ne- redeyse onar yıllık bölümlere ayrılabilecek sıçramalarla değişiyor. 60’ların, 70’lerin ... 90’ların Türkiyesi farklı farklı. (Hayati Develi, Dil Doktoru)
6.Kısaltmalara durum eki getirildiğinde bunlar, kesme işaretiyle ayrılır.
1960’larda Türkiye’de değişen ttoplumsal ilişkileri açıklayan yeni bir bilgi gerek- sinimi ortaya çıktı. Değişme sürecini yönlendirecek ve konttrol edecek güvenilir bilgi önem kazandı. Bunun ilk somutt sonucu DPT’nin kurulmasıydı.
Kısa Çizgi (-) Tire olarak da adlandırılan işaret, kelimeleri bölmek için ya da birleştirmek için kullanılır.
1.Satır sonuna sığmayan kelimeleri bölerken konur.
2.Cümledeki kelime öbekleri veya ara cümleleri belirginleştirmek için başlarına ve sonlarına konur.
3.Türkçeye yerleşen ve yer, kurum, eser veya önemli bir olay adı vb. biçimde kul- lanılan Farsça ve Arapça asıllı tamlamalarda kullanılır.
4.İki rakamın arasına konduğunda yaklaşıklık, aşağı yukarılık anlamı katar. 6-7 saatlik güzel bir uyku çektikten sonra, saat 23-24 dolaylarında uyanıyor ve sabah işe gidermiş gibi tıraşımı olup, banyomu yapıp, giyinip kuşanıp, çalışma masamın (yani o sırada, salondaki yemek masasının) başına geçiyor ve başlıyordum oku- yup-yazmaya. (Emre Kongar, Kızlarıma Mektuplar)
5.Tarih bildiren iki rakamın arasına konunca arasında, ve, ile, ilâ, ...den...e anlamı katar. Hunların Battı kolundan olan Bulgarların bir kısmı MS. V.-IX. yüzyıllarda Tuna civarında, Macaristtan’ın güneyinden Trakya’ya kadar olan bölgede yaşa- dılar; güçlü bir devlett kurdular. (Hayati Develi, Dil Doktoru)
6.Birbiriyle ilişkili kavramlar birlikte yazıldığında araya kısa çizgi konabilir. Çünkü ağabeyim onun sadece oğlu değil, aynı zamanda felsefe-manttık-sosyoloji ko- nularında yettişttirdiği bir öğrencisiydi ve babam her zaman, onun, gördüğü en iyi öğrenci olduğunu söylerdi. (Emre Kongar, Kızlarıma Mektuplar)
7.Karşıtlık ilişkisi belirtmek amacıyla ilgili kelimelerin arasına konur. Avrupa dedi- ğin: çıkardan, ilişkilerden, mal alış-verişinden, doğal komşuluklarından fazla bir şey. Avrupa: eski-yeni, köklü-çelimsiz, bilinçli-bilinçsiz, önemli-önemsiz, (...) ben- zerlikler, dayanışmalar... (Nermi Uygur, İçi Dışıyla Batı’nın Kültür Dünyası)
8.Bilimsel yazılarda, önemli kişilerin doğum ve ölüm, olayların başlangıç ve bitiş, aynı şekilde devletler, kurumlar veya kuruluşların kurulma ve yıkılma, eserlerin üretilmesinin başlama ve bitiş tarihleri ayraç içinde aralarına kısa çizgi konarak gösterilir. Büyük, çaplı, entellektüel düzeyi ile ulusal edebiyatın bütün meselelerini kavrayan yettkinlikte yazarlardan biri Ahmet Hamdi Tanpınar’dır
9.Dil bilgisi çalışmalarında kelimelerin köklerini, gövdelerini ve eklerini belirtmek için kullanılır. yağ-mur-luk, iş-le-t-me
10.Dil bilgisiyle ilgili çalışmalarda eklerden önce konur.
11.Fiil kök ve gövdelerini göstermek için kullanılır.
12.Kelimeleri hecelerine ayırırken kullanılır.
13.Matematikte çıkarma işleminde eksi işareti olarak kullanılır. 189-11= 178 gibi
14.Sıfırın altındaki dereceleri göstermek için rakamın başına konur. -5°C, -15 gibi
Uzun Çizgi (–) 42,3 mm’dir. Uzun çizgi için konuşma çiz- gisi, büyük çizgi, tire gibi farklı kavramlar da kullanılmaktadır.
1. Roman,hikâye,masal,tiyatro gibi türlerde kişi konuşmaları verilirken kullanılır.
Ünlem İşareti (!) Eklendiği cümlede üzüntü, sevinç, kızma, korku gibi anlamları pekiştiren bu işaret okura yazıda yanında bulunduğu yazı biriminin yüksek sesle anlama uygun bir tonda okunması gerektiğini gösterir.
1.Acıma, üzüntü, sevinç, kızma, korku, şaşırma, coşma gibi her türlü duy- guyu ifade eden kelime, kelime öbeği veya cümlelerden sonra konur. Yazık oldu aslan gibi delikanlıya, billâhi... Çok yazık oldu!.. (Sabahattin Ali, Kuyu- caklı Yusuf)
2.Hitap, çağrı, seslenme, uyarı vb. bildiren kelime, kelime öbekleri veya cümlelerden sonra konur. Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri! (Atatürk)
3.Onay veya ret bildiren kelimelerden sonra konabilir. Doğru! Bence de halkın dili yazarlarımızın dilinden daha zengindir, hele edebiyatt ttürüne giren eserler için.
Tersine Dönen Şemsiye
Türkiye( )de artık kent nüfusunun köy nüfusunu aştığı biliniyor() Yine biliniyor ki( ) kentlerde toplanan nüfus esasen ülkemizin on iki büyük yerleşim biriminde yo-
ğunlaşmıştır( )
Son nüfus sayımında Doğu Anadolu( )da bazı kentlerin( ) çevrelerinde vuku bu- lan nüfus hareketini çekemedikleri( ) bu bir yana kendi öz nüfuslarından kaybettik- lerini gördük( ) Kars ilimiz bunun en çarpıcı örneğini teşkil ediyor( )
Kentlere akan kalabalıklar köyün alışkanlıklarını( ) âdet ve davranışlarını da birlikte getirmişlerdi( ) Oysa kent( ) kurallarını koyan bir yapı arz ediyordu( ) Kırsal alanların alabildiğine hür havasını tatmış olan köylü( ) hareketlerinde tabiata uyum hariç fazla bir kısıtlamayı tanımamıştı henüz( ) Bunlar hep bildiğimiz şeyler( )
Belki şu da ilave edilmelidir( )
Kente inen köylü( ) şehirlinin yoğun yerleşimi içinde onlara ayak uydurmakta zorluk çektiği gibi( ) kentlinin hayatını da zora koşmuştu( ) Nerede durulacak( ) ne- rede yürünecek( ) nerede bağırılacak( ) nerede susulacak( ) çöpler nereye atılacak( ) halı ne zaman pencereden silkilecek( ) apartman komşuluğu nasıl yürütülecek( ) bü- tün bunlar ve beraberinde yüzlerce davranış biçimi onu bunaltıyordu( )
( )
Şimdi moda( ) yayla turizmine( ) köylere( ) kırlara( ) çiftlik evlerine doğru yönel- mişti( )
Kentli nüfusun varlıklı kesimi ( )artık buralarda yaşanmaz( ) diyerek( ) büsbü- tün kenti terk etmeye hazırlanıyordu( ) Serin dağ başları( ) buz gibi suların aktığı yaylalar( ) bakir orman alanları( ) sessiz mıntıkalar( ) bilhassa antik özelliği bulu- nan yöreler( ) terk edilmiş eski köyler seçiliyordu( ) Buralarda yıkılmaya yüz tutmuş bir köy evi satın alınarak restore ediliyor( ) ( )çılgın kalabalıktan uzakta( ) ( ) doğa ile baş başa bir yaşam tahayyül ediliyordu( )
Bu moda henüz uç vermiştir( ) Yakında köylere doğru yoğun bir göç başlarsa şaş- mayalım( ) Şemsiye tersine dönüyor gibi( )
Ama şehrin konforuna alışmış( ) elleri kürek sapı tutmamış insanlar( ) tabiatın istediği uyumu nasıl gerçekleştirecek( ) Yoksa yerleştikleri evlerin bakımı için yine şehirden birer ( ) temizlikçi kadın( ) mı getirecekler( )
Bütün bunları zaman gösterecek( )
(Mustafa Kutlu, Şehir Mektupları)
ÜNİTE 3
YAZIM KURALLARI Türkçenin yazım kurallarının oluşması süreci, Türk Yazı Devrimi ile başlar. 12 Aralık 1928 yılında basılan İmla Lügatı, Türkçedeki sözcük- lerin yeni Türk harfleriyle nasıl yazılacağını göstermiştir.
* Bu yazım kılavuzu 1941 yılına kadar basın-yayın ve eğitim kurumlarında kulla- nılmıştır. Bu 13 yıl içerisinde ‘söyleyişe göre yazım’ öncelik taşımıştır. Uygulama- da ortaya çıkan yazım sorunlarına, Türk Dil Kurumu’nca 1941’de İmla Kılavuzu adıyla yeniden basılan yazım kılavuzu ile çözüm aranmıştır.
* İmla Kılavuzu 1962’ye kadar 7 kez; 1965’te Yeni İmla Kılavuzu adıyla içeriği ye- niden düzenlenerek 4 kez (1965-1968); 1970’te Yeni Yazım (İmla) Kılavuzu ola- rak iki kez; 1973’ten 1981 yılına değin de Yeni Yazım Kılavuzu adıyla 5 kez basıl- mıştır. Türk Dil Kurumu’nun on bir baskı yapan yazım kılavuzu ile Türkçenin yazı- mı büyük ölçüde geleneksel bir yapıya kavuşmuştur.
* Bu tarihten sonra kurumun yayımladığı kılavuzlar ile özel kuruluşların ve yayı- nevlerinin yayımladıkları arasında bir örneklik sağlanamamış, yazımla ilgili sorun- lar artmıştır. TDK tarafından 1985’te İmla Kılavuzu, 2005’ten itibaren de Yazım Kılavuzu adıyla yeni baskılar yapılmıştır. Günümüzde basılı yazım kılavuzlarıyla birlikte genel ağda, farklı kurum ve kuruluşlar taraŞndan hazırlanan yazım kıla- vuzlarının yanı sıra Türk Dil Kurumu’nun resmi sitesi Türk Dil Kurumu Ana Sayfası de ya- zım kılavuzu bulunur.
* Aynı dili kullanan farklı topluluklarda farklı uygulamalar olabilir. Örn, Latin alfa- besi kullanan Azerbaycan, Türkmen ve Özbek lehçelerinde, bizden farklı olarak, özel isimlere hangi ek gelirse gelsin kesme işareti kullanılmaz.
Büyük Harf Kullanımı
1.Bütün özel isimler;kişi adları ve soyadları, ülke, millet, dil, din, mezhep, gezegen, yer, bölge, yerleşim birimleri, kurum, kuruluş,eser,gazete, dergi, kanun, tüzük, dö- nem, mevsim, (belirli bir tarih bildi- ren) ay ve gün, bayram, toplantı vb. isimleri büyük harfle başlatılır.
2.Birtakım kısaltmaların tamamı veya ilk harfleri büyük harfle yazılır.
3.Bütün cümleler ile şiirlerde dizeler büyük harfle başlar.
4.İki noktadan sonra veya tırnak içinde verilen cümlelerin ilk kelimesi büyük harfle başlar ve sonuna ilgili noktalama işareti konur.
5.Unvanlar ve lakap gibi kullanılan akrabalık sözleri büyük harfle yazılır.
6.Hitap sonrası kullanılan unvanlar büyük harfle yazılır. Sayın Başkan
7.Kitap, dergi, bildiri vb. gibi çalışmalarda, yazı başlıkları ve çizelge, şema vb. ile ilgili açıklamaların ilk harfleri büyük yazılır. Yazım Kuralları, Büyük Harf Kullanımı
8.Tabela, levha gibi yazılarda sözcüklerin ilk harfi büyük yazılır.Yasak Bölge.
9.Özel adlardan türetilen bütün sözcüklerin ilk harfleri büyük yazılır. Türkçülük
Yabancı Özel İsimlerin Yazımı
1.Türkçeye eskiden yerleşen yabancı isimler söylendiği gibi yazılır. Çaykovski, Aristo, Dante, Şarlo, Tokyo, Kolombiya, Çar Nikola, Paris, Nis vb.
2.Latin alfabesi kullanan ülke ve toplumlara ait özel isimler aynen yazılır.
Rio de Janeiro, Margarett Thattcher, Noam Chomsky, Nattional Geographic vb. Amerika’nın en köklü dergilerinden Attlanttic, dünyanın en iyi oyuncuları ola-
rak görülen isimlerin en köttü performanslarını bir araya gettirdi. Listtede Robertt De Niro’dan Hellen Mirren’e kadar birçok ünlü isim var. (Milliyet, 20.07.2012)
3.Latin alfabesi kullanılmayan ülke ve toplumlara ait özel isimler söylendiği gibi yazılır. Yeltsin, Nikolas Papadopulos, Benazir Butttto, Faysal, Dubai, Tiananmen
Özel İsimler Dışındaki Yabancı Sözcüklerin Yazımı Türkçeye hem Doğu hem de Batı dillerinden pek çok yabancı sözcük girmiştir. Dilimize yüzyıllar öncesinden Arapça, Farsça, Yunanca, Ermenice, Çince, Moğolca gibi dillerden giren sözcük- ler, okunduğu biçimde yazılır. Batı dillerinden eskiden giren sözcüklerinde önemli bir kısmı okunduğu gibi yazılmaktadır:romatizma, aktör, makine, trakttör, tren,oto- büs, bilet, gardırop, liman, gazette, tiyatro, balerin, futbol, opera, trajedi, roman vb
* Ancak günümüzde Türkçeye, Batı dille- rinden, özellikle de İngilizceden pek çok sözcük girmekte ve bunlar alındıkları dildeki özgün yazımı ile yazılmaktadır: check-up, e-mail, scanner, cafe, cd player, cd writter, check in, x-ray cihazı, cool, ambulance, emergency, wc, full-ttime, partt- ttime, wireless, mause, shopping
* Türkçede sözcük başında çift ünsüz bulunmaz. Batı dillerinden giren bu tip söz- cükler genellikle aslına uygun biçimde yazılır: gramer, stop, kral, kritik, plan, tren, slogan, psikoloji, staj, spor, program, propaganda, kriz, trakttör, graŞk, stateji vb.
* Bu tür sözcüklerin çok azında sözcüğün başına ünlü veya baştaki çift ünsüz ara- sına bir ünlü getirilerek yazılır: İslav, isttep, iskele, iskelet, islim, istasyon; kulüp
* Dilimizde sözcük sonunda bulunabilecek ünsüz çiftleri bellidir: Türk, kürk, bark, sarp, art, kart, alt, ant, ters, arş, ahenk gibi. Batı dillerinden giren ve son hecesin- de bu yapılara uymayan çift ünsüzlerin bulunduğu sözcükler, özgün biçimiyle ya- zılır: tteyp, Şlm, norm, form, modern, Frank, org, morg, romanttizm, attlettizm vb. Ancak az da olsa bu tip sözcüklerin yazımında, sondaki çift ünsüzünün arasına ünlü türetildiği görülmektedir: term > terim gibi.
* Günümüzde, özellikle de basın yayın organlarında, dilimize yerleşen ve yazıl- dığı gibi oku- nan IMF, kulüp, top, enternasyonal gibi birtakım Batılı sözcükleri, İngilizcedeki yazılış ve okunuş biçimleri ile kullanma eğilimi, yazım birliğini bozar.
Birleşik Sözcüklerin Yazımı
Bitişik Yazılan Sözcükler
1.İki sözcük birlikte kullanıldığında ses düşmesi, türemesi veya değiş- mesi oluyorsa bitişik yazılır. his etmek > hissetmek, şükür etmek > şükretmek, kayıt ol- mak > kaydolmak, pazar ertesi > pazartesi, kahve altı > kahvaltı, kaplu bağa > kaplumbağa, kayın ana > kaynana, sütlü aş > sütlaç, ne için > niçin vb.
2.Birleşik sözcüğü oluşturan sözcüklerin biri ya da ikisi de artık asıl an- lamlarını yitirmiş, yeni bir anlam kazanmışlarsa bitişik yazılır.hanımeli (çiçek adı), kalbura- bastı (tatlı adı), imambayıldı (yemek adı), üçayak (bir halay türü), danaburnu (bö- cek adı), suçiçeği (hastalık), dilberdudağı (tatlı adı), kargaburnu (alet), demirbaş (dayanıklı veya temel eşya) vb.
* Birleşik sözcükler, iki ya da daha çok sözcüğün birlikte kullanılmasıyla oluşan ve anlamlı tek bir sözcük işlevi gören ögelerdir. Belirtisiz ad tamlamaları, sıfat tamlamaları, sıfatların addan sonra gelmesiyle oluşan ve genellikle deyim olarak kullanılan yükleme grupları, birleşik fiiller, ikilemeler, kısaltma grupları ve kalıp- laşmış çekimli fiillerden oluşan ifadeler, yeni bir kavramı karşıladıklarında birleşik sözcük olurlar.
3.Gerçek anlamı dışında, yardımcı fiil olarak kullanılan, vermek, durmak, yazmak, kalmak, bilmek ve gelmek Şilleri, kendisinden önceki Şile -A, -U, -I zarf-fiil ekleri yardımıyla bağlandığında bitişik yazılır. uyuyakalmak, düşeyazmak, bilebilmek, bekleyedurmak, düşüvermek, okuya- gelmek vb.
4.Fiil çekim eklerinin ve Şilimsilerin kalıplaşmasıyla ortaya çıkan ve yeni anlam taşıyan sözcükler bitişik yazılır. yapboz, gelgitt, çekyatt, kadirbilmez, barışsever, çıttkırıldım, gecekondu, dedikodu, kaptıkaçtı, biçerdöver, uyurgezer vb.
5.Birleşik yapıdaki kişi ad ve soyadları, yer adları, kurum adları bitişik yazılır.
Gülenay, Alper, Songül, Birol, Erttan, Erttürk, Türker, Akbay, Erdemir; Kırklareli, İçel, Çanakkale, Kırıkkale, Karadeniz, Kocattepe, Uludağ, Yenişehir, Yeşilırmak, Osmaneli; Yükseköğretim Kurumu, Açıköğretim Fakültesi, Genelkurmay,Osman- gazi Üniversitesi vb.
6.Ara yönleri bildiren sözcükler ile artık somut yer bildirmeyen alt, üst, üzeri söz- cükleriyle kurulan birleşik sözcükler bitişik yazılır. kuzeydoğu, güneybatı; gözaltı, suçüstü, ayaküzeri vb.
7.Dilimize Arapça ve Farsçadan geçen, tek sözcük gibi düşünülen tam- lamalar bitişik yazılır. fevkalade, suikastt; ehlibeytt, cihanşümul, hüsnüniyett, gayrimenkul
Ayrı Yazılan Sözcükler
1.İsim + Şil tarzında kurulan yapılarda eğer ses düşmesi veya değişme- si yoksa bu tip birleşik sözcükler ayrı yazılır. kabul etmek, namaz kılmak, yok olmak,
2.Hayvan veya bitki, eşya veya alet, durum, yer, bilim ve bilgi, yiyecek, gök cisim- leri, organ, zaman, renk, yön, yol ve ulaşım vb. bildiren sözcüklerden birisi ile olu- şan ve bunlardan birisinin anlamını koru- duğu birleşik sözcükler ayrı yazılır. Kö- pek balığı, muhabbet kuşu, hamam böceği, deniz yılanı, küpe çiçeği, yer elması, şeker kamışı, kuru incir, tuz ruhu, sirke ruhu; boy aynası, çakmak taşı, masa örtü- sü, ay tutulması, baş dönmesi, kalp çarpıntısı, gece yarısı, hafta başı; gül rengi, gece mavisi, açık sarı, koyu yeşil, ses bilgisi, halk bilimi, Çoban Yıldızı, Kutup Yıl- dızı, Kuyruklu Yıldız, gök taşı, Doğu Anadolu, Kuzey kutbu, Kemalpaşa tatlısı
3.İç, dış, alt, üst, ön, art, büyük, küçük, orta, karşı, sağ, sol, bir, iki, tek, çift, sıra, gibi sözcüklerin başta olduğu birleşik sözcükler ayrı yazılır. iç savaş, dış borç, altt kurul, artt niyett, arka plan, karşı oy, büyük harf, ortta oyu- nu, sağ açık, tek hüc- reli, çift kanatlı, ardı sıra, yasa dışı, yurt içi, Fizik ötesi, alt yazı vb.
İkilemelerin Yazımı
1.Bütün ikilemeler ayrı ve araya herhangi bir noktalama işareti konul- madan yazılır. renk renk, hızlı hızlı, düşe kalka, koşa koşa, açık seçik, büyük büyük, çarşı pa- zar, eğri büğrü, çoluk çocuk, ttek ttük, patt kütt, gümbür gümbür, masa Şlan, falan falan, falan Şlan, deftter meftter, yol mol vb.
Pekiştirme Sıfatlarının Yazımı
1. Pekiştirme sıfatları, sözcüğün ilk hecesinin ünlüyle biten kısmı alına- rak bunlara p, r, s, m seslerinin getirilmesiyle türetilir ve bunlar bir- leşik yazılır. Bu yapıların daha da pekiştirildiği veya bu yapılarda ün- lü türemelerinin ortaya çıktığı görülür. yemyeşil, gömgök, kopkoyu, pespembe, yusyuvarlak, kapkaranlık, sır- sıklam, çarçabuk, çırılçıplak, güpegündüz, çepeçevre, sırılsıklam, paramparça vb
Ek Filin Yazımı
1.İsim veya fiil soylu yüklemlere, ek Şilin çekimli idi, imiş veya ise biçimleri getiril- diğinde bunlar ayrı veya bitişik yazılabilir. Aynı durum ek fiilin zarf-fiil biçimi olan iken için de söz konusudur.
* Sözcük ünsüzle bitterse başttaki /i/ sesi düşer ve ttıpkı bir ek gibi ses uyumlarına girer: öğrettmen idi / öğrettmendi; gelmiş idi / gelmiştti; dokttor imiş / dokttormuş, oku- yacak imiş / okuyacakmış; çocuk ise / çocuksa, yapıyor ise / yapıyorsa; genç iken / gençken, bilmez iken / bilmezken vb.
2.Sözcük ünlüyle bitiyorsa, ek Şilin başındaki /i/ ünlüsü yarı ünlü /y/ sesine dönüşür.başarılı idi / başarılıydı, gelmeli idi / gelmeliydi; hastta imiş / hasttaymış; almalı imiş / almalıymış; yolcu iken / yolcuyken, okumalı iken / okumalıyken vb.
Geniş Zaman Çekimli Fiillerin Yazımı
1. Türkçede tek heceli olumlu Şil köklerine, geniş zaman ekinin ne şe- kilde geleceği sorunludur. Hangi Şilde ekin -Ar, hangisinde -(X)r ge- leceği konusunda kesin bir kural yoktur. koy-ar, sor-ar,yat-ar, sat-ar, at-ar, bak-ar, yut-ar, an-ar, çöz-er, ör-er, tut-ar, dol-ar, er-er; ancak ol-ur, gel-ir, bul-ur, kal-ır, var-ır.
-mAk Mastar Ekinin Yazımı
1. -mAk mastar eki; iyelik veya yönelme (+a), belirtme (+i), tamlayan (+in) hali ile çokluk (+lAr) ekleriyle kullanıldığında -mA olmaktadır.
görmek ancak görmem, görmen, görmesi; görmeye, görmeleri, görmenin vb. “Gitmek lazım!” ancak “Gitmem lazım!”
Sayıların Yazımı
1.Ondan itibaren birleşik rakamlar yazıyla verildiğinde bunlar ayrı ayrı yazılır.
on beş kitap, beş yüz bin lira, bir milyon iki yüz bin vb.
2.Büyük sayılar yazılırken okumayı kolaylaştırmak için farklı yöntemler kullanılır.
•Sondan başlayarak her üç basamakta bir nokta konur: 120.745.355.780
•Üçlü basamakların arası yazıyla yazılır: 120 milyar 745 milyon 355 bin 780.
3.Eğer sayılar rakamla yazılıyor ve sonrasında ek geliyorsa bu eklerin yazımında ünlü ve ünsüz uyumlarına uyulur ve bunlar kesme işareti kullanılarak yazılır.
4.Romen rakamları; yüzyıllarda,hükümdar adlarında,tarihlerde, ayların yazımında, kitap ve dergi ciltlerinde,kitapların ön bölümlerindeki sayfaların numaralandırılma- sında ayrı yazılır. XXI. yüzyıl, IV. Murat vb.
Karıştırılması Olası Eklerle Bağlaç ve Edatların Yazımı Bilindiği gibi Türkçede soru eki dışındaki ekler, getirildikleri sözcüğe bitişik; söz- cükler ise - bitişik yazıl- ması gerekenlerin dışındakiler - ayrı yazılır. Ancak dilimiz- de +ki aitlik eki ile bağ- laç ve edat olarak kullanılan ki sözcüğü; yine +DA bulun- ma hali eki ile dA bağ- lacının yazıda karıştırıldığı görülmektedir.
+ki Aitlik Eki, ki Bağlacı ile ki Pekiştirme ve Şüphe Edatının Yazımı
Türkçede sesteş olan üç ayrı ki vardır:
1.Aitlik bildiren +ki ekinin yazımı: Bir ek olduğu için sözcüğe bitişik yazılır.
Elimizdeki imkânları kullanmamaktta neden direniyoruz?
2.Bağlama işlevindeki ki sözcüğünün yazımı: İki cümleyi bağlayan yani bağlaç olan ki ayrı yazılır. Bizim de işimiz bu! Onlar unuttacak, biz söyleyeceğiz ki cümle âlem duysun.
3.Pekiştirme veya şüphe görevinde kullanılan ki sözcüğünün yazımıekiştirme görevindeki ki sözü yüklemlerden sonra kullanılır ve ayrı yazılır.Sen zaten evde çalışıyorsun, senden önce gelebilmem mümkün değil ki! (Ayşe Kulin, Türkan)
*Türkçede özellikle ilk iki maddedekilerin karıştırıldığı, çok defa ayrı yazılacakken bitişik yazıldığı görülmektedir.
* Bunu ayırt etmenin iki basit çözümü vardır:
•Üzerine hâl eki getirmek mümkünse bitişik, değilse ayrı yazılmalıdır: Evdekine, yoldakinden, seninkini vb.
•ki cümleden çıkarıldığında anlam bozuluyorsa bitişik; bozulmuyorsa ayrı yazılır.
Derler ki binlerce işçi çalışmış bu köşkü yapmak için; şimdi hiçbirinin adı bilinmez.
+DA Hâl Eki ile dA Bağlacının Yazımı Türkçede bağlaç olarak kullanılan dA ile bulunma hâli (+DA) eki zaman zaman karışmaktadır. Bunları ayırmanın en kolay yolu, cümleden çıkardığımızda anlam bozuluyorsa bu ektir ve birleşik yazılmalıdır; anlam bozulmuyorsa bağlaçtır, ayrı yazılmalıdır.
ile Bağlacının / Edatının Yazımı Hem bağlaç hem de edat olarak kullanılan ile, bağımsız veya ekleştirilerek kullanılır.Fıkraları, romanları, öyküleri ile tanıdığımız Oktay Akbal’ın özgün yanlarından biri de denemeciliğidir.
Soru Ekinin Yazımı Soru eki, ayrı yazılır ve sonuna “?” işareti konur. Kimi du- rumlarda soru ekinin üzerine kişi ekleri de getirilebilir, ancak bu durum ayrı yazıl- ma kuralını değiştirmez.
* Soru eki şu durumlarda soru anlamı taşımaz: 1) -DI mI zarf-fiil yapısında 2) İyisi mi gibi kalıp ifadelerde 3) İkilemelerde pekiştirme amacıyla kullanıldığında soru işareti kullanılmaz.
1.Hayat pahalılaştı mı dostluklar ucuzlar. (Haldun Taner, Koyma Akıl Oyma Akıl)
2.İyisi mi, yarından tezi yok, keşişin izini tutup gidelim; kader, kısmetse bir gün olur arkalarından yetişiriz.
3.Öyle ki, Yorgi bir gün: - Yahu çocuklar, demişti, ay ışığında futbol oynamak kıyak mı kıyak olacak! (Orhan Kemal, Baba Evi)
* Kitap, makale, köşe yazısı veya bildiri gibi yazıların başlıklarının ilk harfleri bü- yük yazıldığında soru eki tıpkı ve, veya, ile gibi küçük harşe yazılır. Ancak bütün sözcükler büyük harfle yazılırsa bunlar da büyük yazılır.
Düzeltme İşaretinin (^) Kullanımı Düzeltme işareti anlamında dilimizde şapka işareti de yaygın biçimde kullanılır.
* Düzeltme işareti, yazı dilimizde iki nedenle kullanılır.
1.Türkçede k, g, l, gibi ünsüzlerin art damak mı yoksa ön damak mı olduğu esas olarak birlikte kullanıldığı ünlüye bağlıdır: kara, garip, alın, koku, gurbet, kol vb. sözcüklerde bu sesler art damak; kürek, gülücük, el, yelek gibi sözcüklerde ise ön damak ünsüzüdür. Ancak yazı dilinde kimi alıntı sözcüklerde, bu sesi gösteren harflerden önce veya sonra art damak ünlüleri - a ve u - geldiği halde, söz konusu ün- süzler ön damak ünsüzü olarak söylenir. Bu durumu yazıda belirtmek için, bu ünlülerin üzerine düzeltme işareti konur: â ve û. kâr, kâğıtt, kâfir, bekâr, Hak- kâri, Kâmil, dükkân, mezkûr, sükûn, mahkûm; karargâh, dergâh, rüzgâr; lâle, lâ- zım, İslâm, hilâl, Halûk vb.
2.Bazı alıntı sözcüklerde, uzun ünlünün gösterilmediği durumlarda anlam karı- şıklığını gidermek için uzun ünlünün üzerine “^” işaretini konur.
3.Arapçadan dilimize geçen +î nispet ekinin belirtme (+i) hâl eki ve 3. tekil şahıs iyelik ekiyle karışmasını önlemek için düzeltme işareti kullanılır.
Kısaltmaların Yazımı Bir yazıda çok sık geçen isimler, yazar tarafından belli bi- çimlerde kısaltılabilir. Bunun dışında toplumun değişik kesimlerince çok kullanılan kısaltmalar da bulun- maktadır. Bu kısaltmalar değişik biçimlerde yapılabilir.
* Eğer tek sözcük kısaltılacaksa bu durumda bazen büyük harf, bazen de küçük harf kullanılır: N (Azot), Ü (üniversite), M (milâdî); m (metre), g (gram), l (litre) vb. Örneklerde (M ve m) görüldüğü gibi kısaltmanın büyük veya küçük harfle yapıl- ması anlamı değiştirmektedir.
* Tek sözcüklük kısaltmalarda bazen sözcüğün ilk hecesi veya üç harfi; bazen de ilk iki veya üç ünsüzü kullanılır ve sonuna nokta konur: Prof. (profesör), Bul. (bul- var), Sok. (sokak), haz. (hazırlayan), nö. (nöbetçi), Dr. (doktor), kr. (kuruş)
* Birden çok sözcükten oluşan ülke, devlet, eser, kurum, varlık, kişi, hastalık vb. adların kısaltması, bu sözcüklerin ilk harflerin bir araya getirilmesiyle oluşturulabi- lir. Noktalama işaretleri ünitesinde de belirtildiği gibi, bu şekilde tamamı büyük harşerden oluşan kısaltmalarda esasen nokta kullanılmaz. TBMM, AGİK, BM, OTDÜ, ASELSAN, DDY, THY, TDK vb. Ancak nadir de olsa T.C., T. gibi kısaltmalarda nokta işareti bulunmaktadır.
* Bilimsel bir yazıda, çok başvurulan bazı kaynak veya kişiler ile çok sık geçecek olan terimler, yazının başında “Bundan sonra bu eser için şu kısaltma kullanılır.” tarzında bir açıklama yapılarak veya doğrudan ayraç içinde yazarak o eseri bağ- layan kısaltmalar yapılmakta, aynı şe- kilde yazının başında veya sonunda, o yazıda kullanılan kısaltmalar dizisi verilmektedir.
Ses Uyumları ve Yazım Kuralları Türkçede seslerin dizilişi, özellikle eklerin kullanılışı belli bir düzen içerisinde gerçekleşir. Bu da ünlü ve ünsüz uyumlarının doğmasına yol açmıştır. Türkçede iki ünlü uyumu (büyük ve küçük ünlü uyumları), bir de ünsüz uyumu vardır.
* Türkçede asıl olan büyük ünlü uyumudur.Bilinen ilk metinlerde günümüze kadar bir iki istisna dışında hemen bütün Türk dil ve lehçelerinde büyük ünlü uyumu gö- rülür. Bu uyum, ekler geldiği zaman da değişmez, yani ekler de bu kurala uyar.
* Zaman zaman uyuma girseler de alıntı ve birleşik sözcüklerde ünlü uyumları aranmaz: F. çep rast > çapraz, F. hurdevat > hırdavat, A. mithare > matara, kahve altı > kahvaltı, bu ile > böyle, ne asıl > nasıl vb.
* İsimlere gelen +DAş ekinin de uyuma girmediği görülür: yoldaş, arkadaş, türdeş, işteş, evdeş sözcüklerinde uyuma girer; ancak meslektaş, kardeş, ülküdaş sözcüklerinde uyuma girmez.
* Küçük ünlü uyumunun tarihi geçmişine baktığımızda, Türkçede büyük ünlü uyu- mu kadar yaygın olmadığı görülür. Ancak bugün Türkçede eklerin ünlüsü, sözcü- ğünün son hecesinin ünlüsü dikkate alınarak ve küçük ünlü uyumuna göre gelir.
el+ler+i+n+de+ki+ler+den > ellerindekilerden;
* Türkçede bir de ünsüz uyumu bulunmaktadır. Ünsüzler ötümlü ve ötümsüz diye ikiye ayrılırlar. Bu ünsüzlerin bir kısmı, ünsüz uyumu dediğimiz kural gereği birbi- riyle nöbetleşen çiftleri teşkil ederler: c ~ ç, d ~ tt, k ~ g.
* Bu durum, yazımda aşağıdaki uygulamalara yol açar:
•Sözcük ötümsüz ünsüzle bitiyorsa ötümsüz ünsüzle başlayan ek gelir:
Türk+çe > Türkçe, kayık+çık > kayıkçık, saç+tan > saçtan, iş+te > işte; bit-kin > bitkin, at-kı > atkı, kaç-tı > kaçtı, bak-tık+ça > baktıkça, iç+tik+i > içttği vb.
•Sözcüğün sonu ötümlü ünsüz veya ünlü ile bitiyorsa ekin ötümlü ünsüzle başlayan biçimi getirilir:yol+cu > yolcu, güzel+ce > güzelce, yavru+cak > yavrucak, yol+da > yolda, yer+den > yerden, yor-gun > yorgun, dal-gıç > dalgıç, del-gi > delgi, sol-du > sol- du, al-dık+ça > aldıkça, bekle-dik+i+m > beklediğim, yüz-dük+ü > yüzdüğü vb.
* Yansıma isimlerden isim yapan +tX eki ile dönüşlü Şillerden isim türeten -tX eki benzeş- me kuralına uymaz: kıpır+tı > kıpırtı, gürül+tü > gürültü, görün-tü > görüntü, tiksin- ti > tiksinti, alın-tı > alıntı, dökün-tü > döküntü vd.
Sözcük Sonunda ç / c, t /d, p / b ve k / g Nöbetleşmesi Dilimizde sonu /ç/, /t/, /p/ veya /k/ ile biten birtakım sözcükler, ünlüyle başla- yan ek aldığında veya ünlüyle başlayan sözcüklerle kullanıldığında, bu seslerin geçici olarak, sırasıyla /c/, /d/, /b/ ve /g/ olduğu görülür. Bu bölümde bu tür ses olayları yazım kuralları bağlamında ele alınacaktır.
Sözcük Sonunda /ç/ > /c/ Nöbetleşmesi Türkçede hac, sac gibi birkaç sözcük dı- şında esas olarak sözcük sonunda /c/ sesi bulunmaz. İki veya daha fazla heceli sözcüklerin sonundaki /ç/ sesleri ise, ünlüy- le başlayan ekle kullanıldığında /ç/ > /c/ olur: kıvanç+ı+m > kıvancım; avuç+a > avuca; sevinç+i > sevinci, kırlangıç+a > kırlangıca vb.
Nöbetleşme kavramı ile sözcükte görülen geçici ses değişmesi kastedilmektedir: avuç+u > avucu sözcüğünde /ç/ > /c/ değişimi anlıktır. Sözcüğün temelinde değişme söz konusu değildir.
Sözcük Sonunda /t/ > /d/ Nöbetleşmesi Türkçede ad, öd, yâd, şad gibi birkaç sözcük dışında esasen sözcük sonunda /d/ se- si bulunmaz. Bunların dışındaki kimi sözcüklerin sonundaki /t/ sesi, üzerine ek geti- rildiğinde /d/ olur. Bu durum hem tek hem de çok heceli sözcüklerde görülür. Üstelik Türkçe ve alıntı sözcük- lerde farklı gerekçelerle benzer durum söz konusudur.
Tek heceli sözcüklerde:kurt+u > kurdu, art+ı+n+a > ardına, dört+üncü >dördüncü, but+u > budu;ancak sırt+ı+n+a > sırtına, at+ı+m > atım, it+e > ite.
İki veya daha fazla heceden oluşan sözcüklerde:kanat+ı > kanadı, geçit+e > geçide, tokat+ı+n+ı > tokadını; ancak kanıt+ı > ka- nıtı, bulut+a > bulutta, yanıt+ı > yanıtı vb.
Türkçede Arapça veya Farsçadan giren sözcüklerin sonundaki /d/ sesleri /t/ olarak yazılır ve okunur:kâğıd > kâğıt, Ahmed > Ahmet, mes’ûd > mesut, umîd > ümit, derd > dert, milâd > milat vd. Ancak bu sözcüklere ünlüyle başlayan bir ek geldiği zaman tekrar t > d olur: kâğıt+a > kâğıda, ümit+i > ümidi, dert+i > derdi vb.
* Sonu /t/ ile biten alıntı sözcükler, geldiği dilde zaten böyleyse bunlarda bir deği- şiklik görülmez: hizmet+i > hizmeti; zahmet+i > zahmeti, millet+e > millete, musi- bet+e > musi- bete vb. Ancak her sözcüğün aslının nasıl olduğunu her zaman bilemeyebiliriz. Bu durum- da sözlüğe ve/ya yazım kılavuzuna bakılmalıdır.
Sözcük Sonunda /p/ > /b/ NöbetleşmesiSözcük sonunda /p/ > /b/ nöbetleşmesi, tek heceli sözcüklerin bir kısmı için söz konusudur: ip+i > ipi, sap+ı > sapı ancak dip+i >dibi. Aynı durum alıntı sözcükler- de de görülür.
* Türkiye Türkçesinde sözcük sonunda /b/ sesi bulunmaz. Bundan dolayı alıntı sözcüklerin sonundaki /b/ > /p/ olur: A. ta’kîb > ttakip, A. kitâb > kitap, A. şurûb
> şurup vb. İşte bu gibi sözcüklere ünlüyle başlayan bir ek geldiğinde tekrar eski haline dönerler: ttakip+e > takibe, kitap+ı+m > kittabım, şurup+u > şurubu vd.
Sözcük Sonunda /k/ > /ğ/ Nöbetleşmesi Türkçede iki ve daha fazla heceli isim- lerin sonu /k/ ile bittiğinde ve isme ünlüyle baş- layan bir ek getirildiğinde /k/ > /ğ/ olur: bilek+i+m > bileğim; ayak+a > ayağa vb.
* tek+i > teki; ok+a > oka; ek+i > eki örneklerinde görüldüğü gibi tek heceli söz- cükler bu kurala uymaz. Ak sözcüğü, istisna olarak ağarmak fiillinde değişir; an- cak “gözümün akı karası” dediğimizde söz konusu kurala uyduğu görülür.
* Doğu dillerinden Türkçeye giren sonu ünsüz+/g/ biçimindeki sözcüklerde /g/
> /k/ olur: reng > renk, âheng > ahenk, ceng > cenk. Ancak bunlara da ünlüyle başlayan bir ek geldiğinde tekrar eski hallerine dönerler: renk+i > rengi, ahenk+e
> ahenge vb.
Ünlü DaralmasıTürkçede Şillere bir ek geldiği zaman temel olarak kök değişmez. Ancak birtakım ek- lerde geçici ünlü daralması görülür. Sonu /a/ veya /e/ ünlüsüy- le biten fiillere -(I)yor eki geldiğinde bu ünlüler daralır: başla-yor > başlıyor, okuma-yor > okumuyor.
* Sözlü dilde, -An, -ArAk, -AcAk, -AsI, AlIm gibi ekler, /a/ veya /e/ ünlüsüyle biten fiillerle kullanıldığında araya gelen yardımcı /y/ sesinden ötürü başlıyacak (< başla-y-acak), yol- luyarak (<yolla-y-arak), tarıyalım (< tara-y-alım), gelmiyen (< gel-me-y-en) gibi geniş ün- lüsü daraltılarak telaffuz edilebilmektedir. Ancak bu durum yazıda gösterilmez.
* Dilimizde istisna olarak de- ve ye- Şillerinin ünlüleri, yukarıdaki gibi eklerle kulla- nıldığında daralır. Bu durum yazıda gösterilir: de-yor > diyor, ye-y-ecek > yiyecek, de-y-esi > diyesi, ye-y-elim > yiyelim, ye-y-ip > yiyip, ye-y-ince > yiyince vb.
Tek Heceli Sözcüklere Ek Geldiğinde Ünsüz Türemesi Türkçede, Arapça hiss veya İngilizce full sözcüklerinde olduğu gibi ikiz ünsüz yoktur. Bu yüzden dilimize Arapçadan giren ve aslında sonunda ikiz ünsüz bulunan his, af, hak, hatt, had, zan gibi sözcükler tek ünsüzle yazılır. Ancak bu tip söz- cükler ünlüyle başlayan ek veya Şille kullanıldıklarında sondaki ünsüz ikizleşir.
his ettmek > hissettmek; af+a uğramak > affa uğramak; hak+ı > hakkı; tren hat+ı
> ttren hattı vb.
İkinci Hecelerdeki Ünlülerin Düşmesi Türkçede kurallı olmamakla birlikte gönül, beyin, koyun (göğüs), göğüs, burun, alın, oğul, ağız, bağır gibi sözcüklere ünlüyle başlayan ek geldiğinde ikinci hece- deki dar ünlüler (yani /ı/, /i/, /u/, /ü/) düşer:
gönül+ü+m > gönlüm, koyun+u+n+a > koynuna, burun+u > burnu vb.
* Dilimizde çevir- ve devir-fiillerinin edilgen biçimlerinde de aynı olay görülür:
devir- / devril-, çevir- / çevril-. Ancak bu durum, avuç, büyük, küçük, yanıtt, çözüm, kömür, düğüm, geyik, buçuk, açık, soluk vb. birçok sözcükte görülmez: geyik+e > geyiğe, kanıtt+a > kanıtta, düğüm+ü > düğümü, soluk+u+m > soluğum vb.
* ora+da > orda, şura+dan > şurdan vb. Ancak yazı dilinde bu durum kesinlikle gösterilmez. Bunlardan yalnızca ileri+le- > ilerle- Şili istisna olarak yazı dilinde kullanılır.
* Türkçeye Arapçadan giren ve geldiği dilde ikinci hecesinde ünlü bulunmayan, ancak Türkçede telaffuz güçlüğünden dolayı ünlü türemesi görülen ömür (< A. ömr), şükür (< A. şükr), akıl (< A. akl), kayıtt (< A. kayd), devir (< A. devr), nakil (< A. nakl), seyir (< A. seyr) vb. sözcükler ünlüyle başlayan ek veya ünlüyle baş- layan bir yardımcı Şille kullanıldığında ikinci hecelerindeki türeme ünlüler düşer:
akıl+a > akla; ömür+ü+m > ömrüm, şükür ettmek > şükrettmek, kayıtt olmak > kaydolmak; devir ettmek > devrettmek, nakil+i > nakli vd.
Ömür sözcüğü “ömür+ü tükendi > ömrü tükendi” olur; ancak “Ömür’ü gördüm.” örneğindeki gibi özel isim olarak kullanılırsa /ü/ sesi düşmez.
(< F. umîd), takip (< A. ta’kîb), kabul (< A. kabûl) gibi sözcükler ünlüyle başlayan bir ek veya bir yardımcı Şille kullanıldığında ikinci hecedeki ünlüler düşmez:
hukuk+a > hukuka; takdim etmek; takdir olunmak; sükûn+a ermek > sükûna er- mek; ümit etmek; kabul olmak, takip+e başladı > takibe başladı vd.
ÜNİTE 4
DÜŞÜNCE YAZILARI İnsanları, bir konu üzerinde düşündürmeyi, tartıştırmayı, bu yolla gerçeklere ulaştırmayı amaçlayan yazı türlerine düşünce yazıları denir.
* Yazar, ya okuru ele aldığı konu hakkında bilgilendirmek ister ya da o konuya ilişkin düşüncelerini paylaş- mak ister. Düşünce yazıları sanatsal boyutlu yazılar değildir; bir gözlem, deneyim ya da araştırmaya dayalı yazılardır. Yazarın sanatlı anlatım kaygısı yoktur.
* Düşünce yazılarının yazılış amacı ile okura sezdirilen anlam arasında bir ilişki söz konusudur. Genelde sözcüklerin ilk anlamlarıyla oluşturulan düşünce yazıla- rında, okurda bıraktığı izlenimin kişiden kişiye değişmeyeceği varsayılır. Düşünce yazılarının bazı türlerinde bilimsel kavramlara ve terimlere yer verilir
* Türk edebiyatında Batılı anlamda düşünce yazılarının ortaya çıkışı Tanzimat’la birliktedir.
* Düşünce yazılarının da kendi içinde çeşitlendiği görülür. Araştırmaya dayalı dü- şünce yazıları bilimsel yazılar içinde de ele alınacağı gibi deneme, Fıkra, eleştiri gibi düşünce yazıları öznel yanı bulunan ve genellikle gazete çevresinde oluşan yazılar olarak değerlendirilir. Anı, günlük, gezi, öz yaşam öyküsü gibi türler ise kişisel hayatı konu edinen düşünce yazıları olarak kabul edilmektedir.
Makale, herhangi bir konuda bilgi vermek, bir düşünce ya da konuya açıklık ge- tirmek, yeni bir görüş ve düşünceyi ileri sürmek, ele alınan konu üzerinde yapılan inceleme ve araştırma sonuçlarına göre kanıtlar sunarak bu yeni görüş ve düşün- celeri desteklemek ve doğruluğunu kanıtlamak amacıyla kaleme alınan bilimsel ağırlıklı gazete ve dergi yazılarıdır
* Bilimsel yanı ağır basan ve bilimsel çalışmaların raporlaştırılmasını içeren bilim- sel makaleler, çeşitli uzmanlık dallarının sorunlarıyla ilgili olup genellikle ayrıntılı bir araştırmaya dayanır. Bu tür makaleler gazetelerde yayımlanan güncel konulu makalelerden farklıdır.
* Açıklamaya ve bilgi vermeye dayalı anlatım türlerinden biri olan makalenin konu sınırlaması yoktur. Toplumun genelini ya da bir bölümünü ilgilendiren bilimsel ve sanatsal her konuda yazılabilir. Yazar dilediği konuyu seçer.
* Bir düşünce yazısı olan makale, genellikle canlılığını anlatımın yalınlığından, yoğunluğundan alır. Düşünceyi gölgeleyen anlatım oyunları, diğer bir deyişle sa- natsal bir anlatım kaygısı taşımaz. Sözcüklerin mecaz anlamlarından çok gerçek anlamları tercih edilir. Makalede önemli olan, düşüncelerin birbirini bütünleyen ve örüntüleyen bir düzen içinde verilmesidir
* Makale yazarı hangi konuda yazarsa yazsın okurlarının düzeyine uygun yazma- lıdır. Makalesini okunabilir ve inandırıcı kılmanın yollarını düşünmelidir. Bu amaç- la makalesinde öne sürdüğü görüş ve düşüncesini kanıtlamak için karşılaştırma- lardan, sayısal verilerden, farklı örneklerden, alıntılardan yararlanabilir.
* Makale giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşan bir plan içinde yazılır. Bu bölümler arasında kesin bir çizgi olmamakla beraber bölümler arasında geçişlerin birbiri ile ilgili ve aşamalı olması beklenir. Yazının girişinde, öne sürülen düşünce açık ve okurun ilgisini çekecek biçimde ortaya konmalıdır.
* Dili anlaşılır nitelikte, ele aldığı görüş ya da düşünce güçlü ve ilgi çekici olmalıdır. Gelişme bölümü makalede ele alınan görüş ya da düşüncenin açıklandığı, ayrın- tılı olarak ele alındığı bölümdür. Bu bölüm- de yazar, düşünceyi geliştirme yolla- rından, konunun niteliğine uygun örneklerden, karşılaştırmalardan, alıntılardan yararlanarak makaleye nesnellik kazandırabilir.
* Sonuç bölümünde de gelişme bölümünde yapılan ayrıntılı açıklamaların ışığın- da bir yargıya varılır. Makale türünde yazarken şu noktalara dikkat edilmelidir:
•Makalede ele alınan konu bilimsel bir tarzda işlenmelidir.
•Yazar savunduğu düşünceyi açık olarak yazmalı, dolaylı anlatımlara ve söz oyunlarına yer vermemelidir.
•Yazar savunduğu düşünceyi kanıtlayıcı belgelerden, örneklerden yarar- lanmalıdır.
•Makalede yazar, konuya tarafsız bir gözle yaklaşmalı, öznel görüşlerden sa- kınılmalı ve nesnellik ön planda olmalıdır.
•Makalede üçüncü tekil anlatım kullanılmalıdır.
•Makalede düşünceler planlı olarak sunulmalı ve sonuç bölümünde bir yar- gıya varılmalıdır.
* Makale, gazetecilikle doğmuş, gazetecilikle birlikte gelişmiş bir yazı türüdür. Ma- kale türü, ilk özel gazete olan Tercüman-ı Ahval’de Şinasi’nin yazmaya başladığı makalelerle Türk basınına girmiştir. Edebiyatımızda makale yazmayı uğraş edi- nen yazarlar arasında Şinasi’den başka yazarlar da bulunmaktadır: Ziya Paşa, Namık Kemal, Ali Sua- vi, Ahmet Mithat, Ziya Gökalp, Yakup Kadri, ReŞk Halid Karay, Falih Rıfkı Atay, Nadir Nadi, Erol Güngör, Zekeriya Sertel, Şükrü Kaya, Vedat Nedim, Hıfsı Topuz, Doğan Hızlan, Emre Kongar, Füsun Akatlı, Berna Moran, Cevat Çapan, Hüseyin Hatemi, Nev- zat Yalçıntaş gazete makaleleriyle dikkat çeken isimler arasında sayılabilir.
* İlk özel gazete olan Tercüman-ı Ahvâl’i 22 Ekim 1860 tarihinde, İstanbul telgraf müdürü Agah Efendi ile Şinasi birlikte çıkarmışlardır.
FıkraFıkra sözcüğü, Türkçede iki tür anlatıyı karşılar. Bunlardan ilki ince anlamlı, güldürme amacı güden kısa öykülerdir. Küçük öykü biçimindeki bu tür, halk öykü- cülüğü geleneğinin uzantısıdır. Bu tür Fıkralarda, gerek kahramanların davranış- ları ve düşüncelerinde gerekse taşıdıkları mizah ögeleri ve dilde ulusal kültürü yansıtan izler vardır. Edebiyatımızda bu tip Fıkraların en bilinenleri Nasrettin Hoca, Bektaşi, Bekri Mustafa ve İncili Çavuş Fıkralarıdır.
* Fıkra sözcüğünün bir anlatı türü olarak ikinci anlamı, gazete ya da dergilerde yayımlanan, belgelendirme ve kanıtlama gereği duyulmadan günlük olayları, ülke sorunlarını veya yazarın bir konu hakkındaki görüşlerini çeşitli yönlerden incele- yen ve yorumlayan kısa yazılardır. Bu tür Fıkralar günümüzde köşe yazısı olarak da tanımlanmaktadır.
* Fıkralar yapı bakımından makalelere benzer. Bu tür yazılar da üç bölümden oluşur: Konunun ya da bir görüşün ortaya konulduğu giriş bölümü, girişte ele alı- nan konunun ya da görüşün düşünceyi geliştirme yollarından yararlanarak ilgi çe- kici biçimde ele alındığı gelişme bölümü ve yazarın konuyu etkileyici bir biçimde bir sonuca ya da yargıya bağladığı sonuç bölümü.
* Fıkra türünde yazarken şu nok- talara dikkat edilmelidir:
•Güncel bir konu seçilmelidir.
•Seçilen konu ilgi çekici olmalıdır.
•Yazar düşüncelerini çok ayrıntıya inmeden yalın ve etkil dille kaleme almalıdır.
* Türk edebiyatında gazete Fıkracılığı,19. yüzyılda gazetenin ortaya çıkışıyla baş- lamıştır. 20. yüzyılın başlarında özellikle gazeteciliğin gelişmesiyle, gazete yazıla- rının çeşitlenmesi ve batı edebiyatının da etkileriyle Fıkra, bir yazılı anlatım türü olarak yaygınlık kazanmış ve belirginleşmiştir. Türk edebiyatında, Ahmet Rasim, Refik Halit Karay, Ahmet Haşim, Falih Rıfkı Atay, Yaşar Nabi Nayır, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Burhan Felek, Hasan Ali Yücel diğer yazı türlerinin yanı sıra Fıkraları ile de tanınmış isimlerdir. Günümüzde Can Dündar, Yılmaz Özdil, Ülkü Tamer, Fehmi Koru, Taha Akyol, Yavuz Gökmen, Oktay Ekşi, Emre Kongar gibi isimler farklı gazetelerde bu türde yazılar yazmaktadırlar.
Eleştiri Eleştiri sözcüğü, tenkit ile eş anlamlıdır ve Fransızcadaki yargılamak an- lamına gelen “critique” teriminin karşılığıdır.Eleştiri terimi kimi zaman sanatın ya- hut edebiyatın incelenmesi, tartışılması, değerlendirilmesi, yargılanması olarak kullanılırken kimi zaman da edebî bir eser ya da sanat eseri üzerine hükümdür.
* Yazılı anlatım türü olarak eleştiri, bir sanat eserini çeşitli yönleri ile inceleyip açıklamak, anlaşılmasını sağla- mak ve değerlendirmek amacıyla yazılan yazı- lardır. Eleştiri bir düşünceyi destekleyerek olumlu yanlarını ortaya koyması ya da bir sanat eserini geniş okur kitlesine tanıtması bakımından sıkça başvurulan bir yazılı anlatım türüdür.
* Eleştirinin temel sorumluluğu eser hakkında bilgilendirmektir. Ancak eleştirmen- ler, bir eser hakkında bilgi verirken zaman zaman eseri yargılamak ya da açıkla- mak amacı güderler. Bir eleştirmenden beklenen, bir eseri eleştirirken olabildi-
ğince öznellikten uzak durması ve eseri belirli ölçütlere göre bir amaç doğrultu- sunda değerlendirip yazmasıdır.
* Eleştirmen kendi beğenisini, izlenim ve düşünce- lerini tek ölçüt olarak almama- lıdır. Eleştirmenlerin yaklaşımına, eseri değerlendir- me yöntemlerine göre deği- şik eleştiri türleri vardır. Eleştiri türlerinin çeşitliliği, düşünce sistemlerinin çeşitliliği ile doğrudan ilişkilidir.
* Özdemir genel olarak eleştiri türlerini şöyle sınıflandırmaktadır:
•Sanattçıya dönük eleştiri; eleştirmenin değerlendirmek için ele aldığı yapıtı özel- likle sanatçının varlığını ölçü alarak yapmasıdır. Eleştirmen, yapıtı açıklamak için yazarı ile ilgi kurar. Sanatçının hayatını ve kişiliğini inceler. Elde ettiklerini belge olarak kullanır. Ruhbilimsel eleştiri ve yaşam öyküsel eleş- tiri biçimleri bu tür içinde düşünülür.
•Yapıta dönük eleştiri; eleştirmenin bakış açısının sanatçıya değil de yapıtına yö- nelik olduğu eleştiridir. Bu tür eleştiride tek ölçüt okura sunulmuş yapıttır. Eleştir- men, konunun ele alınış biçimi, yapıttaki anlatım biçimi, dilin kullanımı gibi nokta- ların işlenişi üzerinde durur. Nesnel eleştiri ve dil bilimsel eleştiri bu tür eleştirinin çeşitleridir.
•Okura dönük eleşttiri; eleştirmenin yapıtı değerlendirmekten çok, yapıtın bir okur olarak kendisi üzerindeki etkilerini değerlendirdiği eleştiridir. Bu tür eleştiri belli öl- çütlere göre yapılmadığı için deneme havasındadır ve özneldir. İzlenimci eleştiri bu tür içindedir.
•Topluma dönük eleşttiri; eleştirmenin değerlendirme yapacağı yapıtın ortaya konduğu dönemdeki toplumsal ve tarihsel özelliklerin yapıta etkileri gözlenir. Yapıt, toplumsal bir belge olarak görülür. Bu tür eleştiride yapıt, estetik yönden çok; yapıtı etkileyen toplumsal ve tarihsel koşullar belirlenerek değerlendirilir. Tarihsel eleştiri ve toplum bilimsel eleştiri bu tür içinde ele alınır.
•Çözümleyici eleştiri; yukarıda açıklanan eleştiri türlerinin yetersiz görülmesi üze- rine kimi eleştirmenler,yapıtı çok yönlü inceleme yoluna gitmişlerdir.Bu türde eleş- tirmen, gerektiğinde öznel, nesnel ya da toplumcu bir bakışla yapıta yaklaşılabi- leceğini savunur. Türü ne olursa olsun her eleştiri, yazarın ne yaptığını, ne yap- mak istediğini bulmaya yöneliktir.
* Eleştiri türünde yazarken şu noktalara dikkat edilmelidir:
•Düşünsel bir plan hazırlanmalıdır.
•Yapıt ile ilgili yargılar, yapıttan örneklere dayandırılarak sunulmalıdır.
•Eleştiride öznellikten kaçınılmalı, peşin yargılara yer verilmemelidir.
•Yargılar, kırıcı ve yıkıcı değil; yapıcı ve yol gösterici olmalıdır.
•Eleştiri yazılarında düşünceyi geliştirme yollarından uygun olan kullanılabilir.
•Temel anlatım biçimlerinden açıklayıcı ve tartışmacı anlatım kullanılabilir.
•Eleştirmen düşüncelerini yalın, duru ve anlaşılır bir biçimde ifade etmelidir.
* Türk edebiyatının klasik dönemi olarak adlandırılan 15. yüzyıldan 19. yüzyıla kadarki sürecinde şiir önemli bir yer tuttuğu için bütün edebî türler şiirle ilgili ku- rallar çerçevesinde gelişmiştir. Bu dönemde divan şairlerinin övgü ve yergilerinde, toplumsal sorunlardan şikâyetlerinde eleştirel bir tutum olduğu görülür
* Ancak eleştirinin kendine özgü kuralları olan bir anlatım türü olarak benimsen- mesinin Tanzimat dönemiyle başladığını görmekteyiz. Tanzimat dönemi edebi- yatçılarından Şinasi, Namık Kemal ve Ziya Paşa bu türün öncüleridir. Bu dönem- de yapılan eleştiri anlayışı “eskinin reddi, yeninin yaratılması” üzerine kuruludur
* Bu dönemde Abdülhak Hamit, Recaizade Mahmut Ekrem, Muallim Naci, Beşir Fuad, Mizancı Murat eleştiri türünde yazıları ve eserleri ile dikkat çekmiştir. Ser- vet-i Fünun döneminde Halid Ziya, Mehmet Rauf,Hüseyin Cahit, Tevfik Fikret gibi isimler eleştiri türünde yazılar yazmışlardır.
* II. Meşrutiyet dönemine baktığımızda eleştiri türüne ilişkin kuramsal bağlamda çok fazla yazı olmamakla birlikte uygulama alanında birçok eser eleştirisinin bu- lunduğu görülmektedir. Bu dönemde ön plana çı- kan isimler arasında Ali Canip, Fuat Köprülü, Ömer Seyfettin ve Yahya Kemal eleştiri kuramı ve eser eleştirisi çerçevesinde yazılar yazmışlardır.
* Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında eleştirmenliğiyle ön plana çıkan ve öznel eleştiri anlayışıyla dikkat çeken ilk isim olan Nurullah Ataç, eleştiri üzerine görüş- leriyle de eleştirinin bağımsız bir tür olması konusunda önemli katkılar sağlamıştır
* Nurullah Ataç’tan sonra eleştiri üzerine kuramsal anlamda yazı yazan bir ikinci isim Mehmet Kaplan olmuştur. 1950’den sonra kuramsal eleştiri yazıları yazan Asım Bezirci, Hüseyin Contürk, Fethi Naci, Cevdet Kudret gibi isimler de söz konusu türde söz sahibi olmaya başlamıştır. Ataç’ın öznel eleştiri örneklerine kar- şın Memet Fuat ve Suut Kemal nesnel özellikte eleştiriler yazmışlardır.
* Bu dönemde İnkılâp edebiyatı,Milli edebiyat ve eski-yeni çatışması dönem eleş- tirilerinin temel konusunu oluşturur. Dil konusunda, yazar ve eser eleştirisi çerçe- vesinde de eleştiriler dikkat çekici boyuttadır.
* 1960 sonrası Türk edebiyatında eleştiriye baktığımızda eleştiri türlerinin çeşit- lendiği görülür. Bu türler; izlenimci eleştiri, nesnel eleştiri, akademik eleştiri, top- lumcu gerçekçi eleştirinin yanı sıra 1980 sonrasında yapısalcı eleştiri, gösterge bilimsel eleştiri, dil bilimsel eleştiri ve 1990 sonrasında da post modern eleştiri ola- rak gruplandırılabilir. Bu dönemde gazetelerin edebiyattan biraz uzaklaşmalarına karşın edebiyat dergilerinin çoğalması eleştirinin gelişmesinde etkili olmuştur. Do-
ğan Hızlan, Füsun Akatlı, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Adnan Binyazar, Muzaffer Erdost izlenimci eleştiri yazarlarımız arasındadır.
* Edebiyat tarihçisi olarak tanınlar da Nihat Sami Banarlı, Ahmet Kabaklı da eleş- tiri türünde yazılar yazmışlardır. Bunlardan başka Beşir Ayvazoğlu, Rasim Özde- nören de bazen nesnel eleştiriye yaklaşan yazılarıyla bu türde eser verenler ara- sında sayılması gereken isimlerdir.
*Bu dönemde nesnel eleştiriyi uygulamaya çalışanların başında Hüseyin Contürk gelir. Tahir Alangu, Vedat Günyol, Metin And ve Nurullah Berk de yine nesnel eleştiri yazanlar arasındadır. Bu türde hatırlanması gereken isimler arasına Berna Moran, Akşit Göktürk, Tahsin Yücel, Yıldız Ecevit, Gürsel Aytaç, Ahmet Oktay, Mehmet H. Doğan gibi isimleri de katmak gerekir
* Yazılı anlatım türü olarak eleştirinin Türk edebiyatındaki gelişimi hakkında ayrın- tılı bilgi edinmek için Eleştiri Tarihi adlı kitaptan yararlanabilirsiniz.
Deneme Herhangi bir konuyu yeni ve kişisel görüşlerle ele alarak etkili bir anla- tımla sunan düzyazılara deneme denir. Deneme, okuyucuyu düşündürmeyi amaç edinmesi nedeniyle makale ve Fıkra gibi düşünsel boyutları olan bir yazı türüdür. Ancak belirli bir düşünceyi benimsetmeye çalışmaması nedeniyle Fık- radan; belgelere, tanıklara yer verme zorunluluğu olmaması açısından da maka- leden; belirli bir sonuç ve yargıya varmama yönüyle de eleştiriden ayrı özellik taşır
* Öte yandan deneme yazılarında, anı ya da günlük türünde rastlanan bir içtenlik ve gelişigüzellik havası vardır. Her konuda yazılabilmesi, deneme türünün en belirgin özelliği olarak görülebilir
* Deneme türünde yazarken denemenin dikkat edilmesi gereken ayırt edici özel- liklerini şöyle sıralayabiliriz :
•Her türlü konuda deneme yazılabilir.
•Anlatımda öznellik egemendir.
•Anlatılanların kanıtlanmasına, belgelere dayandırılmasına gerek yoktur.
•Bilgi vermekten çok düşündürme amacı güder.
•Özgün söyleyişlere yer verilir.
•İroniden geniş ölçüde yararlanılır.
•Anlatılanlar iç konuşma tekniğiyle verilir.
•Senli benli ve içtenlikli bir dil kullanılır.
•Düşünceler kesin yargılara bağlanmaya çalışılmaz; okurun dolaylı olarak so- nuca varması amaçlanır.
Ele aldığı konulara göre denemeleri klasik deneme, edebî deneme, felsefi dene- me, eleştirel deneme olarak dört başlık altında toplayabiliriz;
* Klasik deneme; yazarın konuyu hoşça vakit geçirtme amacıyla kaleme aldığı izlenimi yaratan içten bir söyleyişin hâkim olduğu deneme türüdür. Yazar, iç dünyasını içtenlikle gözler önüne sererken özdeyişlerden, şiirden, deneyimlerden bol bol yararlanır.
* Edebî deneme, edebiyat üzerine konularda yazılan denemelerdir. Bu tür dene- melerde düşünce edebî boyutlar içinde geliştiri- lir, ele alınan edebî konuya de- ğişik açılardan bakılarak okura yeni kapılar aralanır.
* Felsefi deneme, yazarın doğru ve aydınlığı bulma adına yazdığı, insanı düşün- meye yönlendiren denemelerdir.Bu denemelerde düşünce ön plandadır.
* Eleştirel deneme bir konunun iyi ya da kötü yanlarını ele alan denemedir. Eğer eleştirel denemede yazar özellikle kendi bakış açısı ve deneyimleri sonucunda el- de ettiği saptamalardan yola çıkarak deneyimlerini okurla paylaşıyorsa buna izle- nimsel eleşttirel deneme denmektedir.
* Batı edebiyatında en tanınmış deneme yazarları Fransız edebiyatında, bu türün kurucusu sayılan Montaigne, İngiliz edebiyatında Bacon’dur. Deneme 19. yüzyı- lın başlarında edebiyat dergilerinin önemli bir türü haline gelmiştir. Bu yüzyılda deneme, sanat ve edebiyat konularına yönelik eleştiri içeren bir tür olmuştur.
* Türk edebiyatında Ahmet Rasim, Ahmet Hamdi Tanpınar, Nurullah Ataç, Saba- hattin Eyüboğlu, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Suut Kemal Yetkin, Nermi Uygur, Mehmet Fuat, Melih Cevdet Anday, Salah Birsel, Vedat Günyol, İsmet Özel, Nazan Bekiroğlu, Hilmi Yavuz, Murat Belge, Sezai Karakoç gibi isimler; sanat, edebiyat, psikoloji, felsefe, din, hayat vs konularda deneme örnekleri vermiş yazarlarımızdan bazılarıdır.
Söyleşi/Sohbet Söyleşi, yazarın kendi eğilimleri doğrultusunda seçtiği herhangi bir konu hakkındaki görüşlerini, konuşma doğallığı içinde anlatan düşünce yazılarıdır. Söyleşi bir düşünce yazısıdır, ancak bu türde düşünceler karşılıklı konuşma havası içinde ka- leme alınır ve konusu da genellikle günlük sanat olaylarıdır.
* Söyleşi türünde yazar bir anısını, bir yazarı, şairi ya da onun eserleri hakkındaki değerlendirmelerini, okuduğu bir dergi veya kitapla, izlediği bir filmle ilgili görüşle- rini, yorumlarını, gündelik yaşamda gözüne takılan bir şeyleri okurla paylaşabilir. Söyleşi yazarlarının kültür, sanat, edebiyat, felsefe gibi farklı alanlarda birikimle- rinin olması beklenir.
* Söyleşi türünde yazanlar, bir konu üzerinde kendi düşüncelerini dile getirirken başkalarının aynı konu üzerinde farklı görüşleri olabileceğini göz önünde bulun- durarak yazarlar. Konuşma doğallığı içinde yazıldığı için söyleşi türünde yazar, devrik cümlelere bolca yer verir ve konuya ilişkin okura sorular sorar, şiirlerden, atasözlerinden, deyimlerden, özdeyişlerden yararlanır. Söyleşi yazarı bilimsel makale yazan bilim adamı gibi nesnel olmak zorunluluğu taşımaz, görüşlerini okurlarıyla paylaşmaya çalışır.
* Söyleşi türünde yazarken bu yazı türünün dikkat edilmesi gereken ayırt edici özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:
•Metin içinde sorulu cevaplı anlatımdan yararlanılarak konuşma havası ya- ratılır.
•Sıkça devrik cümlelere rastlanır.
•Anlatımında içtenlik, yalınlık, duruluk egemendir.
•Genellikle günlük sanat olaylarını ele alır.
•Konu genel ve yüzeysel olarak ele alınır.
•Öznel bir anlatım vardır.
•Anlatılanları kanıtlama çabası yoktur.
* Söyleşi türünün Türk edebiyatındaki geçmişi çok eski değildir.Üstelik bu tür bazı edebiyat araştırmacıları taraŞndan bir anlatım türünden çok, anlatım biçimi olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle de söyleşi türü zaman zaman deneme ile ka- rıştırılmaktadır. Söyleşi denemeye göre daha uzun yazılardır. Söyleşinin edebiya- tımızdaki temsilcileri arasında Ahmet Rasim, Ercüment Ekrem, Peyami Safa,Suut Kemal Yetkin, Nurullah Ataç, Melih Cevdet Anday ve Şevket Rado’yu anabiliriz.
Röportaj Bir tür olarak röportaj tanınmış bir kişiyi, yeri veya sanat dalını geniş okur kitlelerine, kendi görüş ve düşünceleriyle birleştirerek araştırma, inceleme yoluyla tanıtan, ayrıntılı bilgi veren yazılardır. Röportaj, genellikle gazete ve dergilerde yayımlanmakla birlikte son yıllarda televizyon, radyo hatta internet ortamında da oldukça yaygınlaşmış ve gazeteciliğin önemli bir dalı olmuştur.
* Röportaj sözcüğünün kökeni, Latincede ‘toplamak’, ‘getirmek’ anlamlarında kullanılan reportare fiiline dayanır. Türkçeye, Fransızca “reportage” isminden geçmiştir.
* Röportaj türünde görüşme tekniğinden yararlanarak bir yeri, bir yapıtı ya da bir kişiyi tanıtmak için sorular hazırlanır. Bu yönüyle gerçekleri olduğu gibi ele alan haber yazılarına benzer; ancak, ele aldığı konulara değişik açılardan yaklaşması, düşünceye dayalı bir planlı bir anlatım türü olması, röportajı yapanın bilgi biriki- mini, deneyimini ortaya koyarak gerçeği saptırmayacak ölçüde öznel olması gibi yönleriyle de nesnel bir anlatım taşıyan haberden ayrılır.
Gezi Yazısı Yazarın gözlem ve bilgiye dayalı olarak, gezip gördüğü yerleri çeşitli yönleriyle, özenli bir anlatımla yansıttığı yazıya gezi yazısı denir. Gezi yazısı, insanoğlunun yaşadığı yerin dışında farklı yerler görme isteğinin bir ürünüdür. Özellikle iletişim ve ulaşımın bu kadar kolay olmadığı zamanlarda bu tür yazılar, farklı yerleri, farklı kültürleri, gelenek ve görenekleri tanıtmak ve insanları bilgilen- dirmek görevini üstlenmiştir. Gezi yazıları edebiyatın yanı sıra tarihin, sosyolojinin, antropolojinin, ekonominin, coğrafyanın ve bilimin de ilgi alanına giren bir türdür.
* Gezi yazıları yazmak sanıldığı kadar kolay değildir. Gezip görülen yerleri kuru bilgilerle doldurmak, yazının okunabilirliğini azaltır. Oysa gezi yazıları okuyanla- rın ilgisini çekecek, onların beğeni duygusunu, gezip görme arzusunu karşılaya- cak akıcı, etkileyici bir anlatımla kaleme alınmalıdır. Okur için sıradan şeyleri değil, farklılıkları bulmalıdır gezi yazarı. Bunun için de iyi bir gözlemci olmalıdır gezi ya- zarı. Bir anlamda gezi yazıları, bir çeşit yolculuk anılarıdır. Bu nedenle de gezi ya- zılarında gözlemlerden beslenen nesnelliğin yanı sıra, yazarın izlenimlerinin öznel- liği de bulunur. Bu durum da gezi yazılarında hem açıklayıcı anlatımdan hem de betimleyici ve öyküleyici anlatımdan yararlanmayı gerektirir.
* Geziyi yapan kişinin, gezdiği coğrafyayla ilgili hatıralarını anlattığı düşünülerek gezi yazıları zaman zaman anı türüyle bir tutulmuştur. Oysa gezi yazısı anı türün- den içerik olarak ayrılır. Gezi yazısında anılar değil,önce coğrafyalar temel alınır.
* Gezi yazıları, dünyanın bütün toplumlarında çok yaygın olan ve başlangıcı eski çağlara kadar inen bir türdür. Dünya yazınında İtalyan Marko Polo, Arap İbni Ba- tuta 14. yüzyılda gezi yazılarının önemli örneklerini vermişlerdir.
* Türk edebiyatında seyahatname türüne örnek olabilecek ilk eser Hoca Gıyased- din Nakkaş’ın 1422 tarihli Hıttay Sefarettnamesi olarak da bilinen eserdir. Türk edebiyatında kuşkusuz bu türün en tanınmış yazarının 17. yüzyılda Seyahatna- me adlı yapıtıyla Evliya Çelebi olduğunu biliyorsunuzdur.
Osmanlı İmparatorluğu’nun son yüzyıllarında Batı ile ilişkilerin geliştirilmesi mak- sadıyla gönderilen elçilerin yazmış olduğu Sefaretnameler gezi yazısı sınıfında değerlendirilebilmektedir.
* Tanzimattan sonra Batı edebiyatı türlerinin de yakından tanınmasıyla gerek çe- viri yoluyla batılı yazarların,gerek doğrudan Türk yazarlarının gezi yazılarının ede- biyatımızda sayıca artmaya başladığı görülmektedir. Gelenekten gelen seyahat- name kültürünün yanı sıra modern düşünceyle yaygınlık kazanmaya başlayan yeni yerleri görme, farklılıkları keşfetme anlayışının da bu türün gelişiminde etkili olduğu söylenebilir. Bu dönemde Mehmet Rauf, Ahmet Mithat Efendi, Halit Ziya Uşak- lıgil, Cenap Şahabettin gezi yazısında eserler verenler arasındadır.
* Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatına gelindiğinde bu türün örneklerinin arttığı görülür. Bu dönemde özellikle Cumhuriyet düşüncesine bağlı olarak ortaya çıkan Anadoluculuk ve memleket edebiyatı, Anadolu coğrafyasını, insanını, kültürünü, tarihini, yaşama biçimini ön plana çıkarmıştır. Buna bağlı olarak da Anado- lu’nun değişik yerlerini ele alan gezi yazıları dikkat çekmeye başlamıştır. Genel olarak bu dönemde yapıtları olan yazarlarımız arasında Ahmet Haşim, Selim Sırrı Tarcan, İsmail Habip Sevük, Reşat Nuri Güntekin, Falih Rıfkı Atay, Ahmet Hamdi Tanpınar, Sadri Ertem, Burhan Arpad, Şkret Otyam, Abdi İpekçi, Azra Erhat, Mina Urgan, Buket Uzuner, Nadir Paksoy, Orhan Kural, Zeynep Oral’ı sayabiliriz
* “Anı” sözcüğü, “anmak” fiil kökünden türetilmiş bir isimdir. Arapça “hatıra” keli- mesi de “hatırda kalan, hatıra gelen” anlamındadır. “Anı”, “hatıra” “hatırat” kelime- lerinin bugünkü anlamda dilimizde kullanılması ve bir türü karşılamak üzere kav- ramlaşması oldukça yenidir.
Anı Bilim, sanat, politika alanında ün yapmış kişilerin yaşadıkları olayları ya da yaşadıkları dönemin önemli olduğunu düşündükleri özelliklerini gözlemlerine, izle- nimlerine ve bilgi birikimlerine dayanarak anlattıkları yazılardır.
* Anı zamanın geçmiş, şimdi ve gelecek olan üç halinden, şimdi ve gelecekle ilgilenmez; yaşanmışı, yani geçmişi anlatır. Anı yaşanan ya da tanık olunan olay- ları paylaşma, bir dönemi geleceğe aktarma ya da tarihe ışık tutma gereksinimi- nin bir ürünüdür. Anıların geçmişte yaşanan olaylara dayanması, anıyı tarihe yaklaştırır; ancak tarih toplumsal iken anı daha çok birey- seldir. Anı yazılarında her ne kadar öznellik söz konusuysa da gerçeği saptırma- mak ve içtenliği korumak önemlidir.
* Anı türünde, yaşanılanların tamamının eksiksiz anlatılması beklenemez. Yaza- rın belleğinde iz etmiş olayların anlatılmasında inandırıcılığı sağlamak için yazar, anılarını birtakım belgelerle, tanıklarla ya da mektuplarla destekleyebilir. Anıların düzenlenmesinde de çeşitlilik olabilir. Kimileri anılarını kronolojik olarak, kimileri de her hangi bir tarih sırası gözetmeksizin yazarlar. Anı yazıları her nasıl yazılırsa yazılsın kesin belge olarak kabul edilemez. Ancak bilim, sanat ya da siyaset alanın- da tanınmış kişilerin anı yazıları, döneme ışık tutmaya yardımcı olurlar. Zaten de anı yazarlarından bilimsel kesinlik ve doğruluk beklenemez.
* Anılar, farklı amaçlarla yazılabilir ve bu anılar da yazarının toplumdaki yeri, ya- şı, mesleğine; içeriğine ya da yazılmış olduğu yere göre sınışandırılabilir. Bu du- rumda siyasi anılar, askerlik anıları, gençlik anıları öğretmenlik anıları, kültürel anılar, edebî anılar gibi farklı biçimlerde toplanabilir.
* Anı türünün geçmişi Batı edebiyatında çok eskilere uzanır. Batı’da Julius Se- zar’ın kendini savunmak düşüncesiyle yazdığı Gallia Savaşı adlı eseri ilk örnek- lerden biri olarak kabul edilir. Anı yazılarının asıl gelişme gösterdiği dönem ola- rak 17. ve 19.yüzyıllar gösterilir. J. J. Rouseau’nun İtiraflar, Victor Hugo’nun Gör- düklerim, Verlaine’in İtiraflar, Tolstoy’un İtiraflar, adlı eserleri türün batıdaki örnek- lerindendir.
* Türk edebiyatında bazı tarihler, seyahatnameler, tezkireler anı sınırları içinde değerlendirilebilir. Bu açıdan bakıldığında Gökttürk Kittabeleri anı türünün ilk örneği olarak kabul edilebilir. 15. yüzyılda yazılan Babürnâme anı türünün daha olgun örneğidir. Bugünkü anlamda anı türü ancak Tanzimat’tan sonra edebî ve siyasal örnekleriyle yaygınlaşmaya başlamıştır.
* Bunun nedenini Özdemir şöyle açıklar: “Anı türündeki çoraklığın gerçek nedeni, insanımızın yaşam karşısında aldığı ttavır- da aranmalıdır kanımızca. Şundan ki bir kimsenin anılarını yazması, kendisiyle, çevresiyle hesaplaşmasıdır. Yaşadığı dönemi yargılamasıdır. Oysa uzun yıllar böyle bir gereksinimi duymamıştır bizim insanımız.”
* Tanzimat öncesindeki menakıpname, vakayi’name, gazavatname, fetihname, sefaretname gibi eserler bugünkü anlamıyla birer anı türü olmasalar da anı türüne özgü özellikler taşırlar.
* Tanzimat döneminde Ahmet Mithat Efendi, Muallim Naci, Sami Paşazâde, Ah- met Rasim, Halit Ziya Uşaklıgil bu türde örnekler vermişlerdir. Cumhuriyet sonra- sında anı türünde giderek artan bir yaygınlık, zenginlik ve derinlik görülür. Yakup Kadri Karaosmanoğlu,Halide Edip Adıvar,Mehmet Çınarlı, Yusuf Ziya Ortaç, Yah- ya Kemal Beyatlı, ReŞk Halit Karay, Samet Ağaoğlu, Oktay Akbal, Salah Birsel, Mina Urgan, Hilmi Yavuz anı türünde yapıtları olan yazarlarımızdan bazılarıdır.
Günlük Bazı yazarlar, yaşadıkları önemli olayları, duygu ya da düşüncelerini bir deftere yazarlar. Kişinin kendi algı ve bakış açısına göre günü gününe yazılan, üzerinde ya- zıldığı günün tarihi bulunan yazılara ve bu yazılardan oluşturulan yapıtlara günlük denir.
* Günlükler yazıldığı andaki duygu ve düşünceleri, değişikliğe uğramadan bugü- ne taşırlar. Günlük yazarı yaşadığı anı içtenlikle anlatır. Günlükler bir anlamda yazarın kendisi ile konuşması, iç dökmesidir.
* Anı türünden farkı, günlüklerin olayların yaşandığı zaman diliminde kaleme alın- masıdır. Oysa anı yazıları, olayların yaşandığı zamandan çok sonra bir kerede kaleme alınır. Bu yönüyle anı yazıları bellekte kaldığı kadarıyla yazılırken günlük- ler, bellekte bütün tazeliğini korurken yazılır. Bu nedenle de günlükler anılara gö- re daha çok belge niteliği taşırlar.
* Günlük yazımında Özdemir üç türden söz eder. Birincisi, yazarın kendi içi dünyasını yansıttığı içe dönük günlüklerdir. Bu tür günlüklerde yazar, düşündük- lerini olduğu gibi günlüklerine yansıtır ve son derece içtendir. İkinci tür günlük ise dışa dönük günlüklerdir.
* Bu türde yazar, yaşadıkları çağın önemli olaylarını, tarihi, sosyal yapıyı anlatır. Bu iki türün dışında bir de yazarın bir yapıtt orttaya çıkarma sürecini günü gününe aktardığı günlükler vardır. Yazar, bu tür günlükte yapıtı ile ilgili kaygılarını, çalışma yöntemini gösterir.
* Günlük yazarken dikkat edilmesi gereken özellikleri şöyle sıralayabiliriz:
•Günlükler bir şeyi kanıtlama amacı taşımazlar. Bu nedenle günlükte kanıt- tan çok içtenlik önemlidir.
•Günlükte eğer bir olay anlatılacaksa mantıksal bir düzen içinde anlatılmalıdır.
•Günlüklerde öznel ve konuşma diline yakın bir dil kullanılır.
* Batı’da özellikle 19. yüzyılda büyük artış gösteren ve birçoğu Türkçeye çevri- len bazı önemli günlükler ve yazarları şunlardır: Franz Kafka’nın yazdığı Günlük- ler adlı eseri, Andre Gide’in Günlük’ü Albert Camus’nun Deftterler’i, Virginia Wo- olf’un Bir Yazarın Günlüğü, Stefan Zweig’in Günlükler’i.
* Türk edebiyatında günlük türü nedense diğer yazılı anlatı türlerine göre pek gelişmiş bir tür değildir. Bunda günlükleri yayınlama konusundaki çekingenlik ka- dar kişinin özel dünyasını içeren yazıların paylaşılma kaygısının da bulunması et- kili olabilir. Bir anlatı türü olarak Tanzimat’la birlikte edebiyatımıza giren günlüğün ilk örneği Direktör Ali Bey’in Hindistan’a yaptığı gezinin izlenimlerini içeren Seya- hatt Jurnali (1897) adlı eserdir. Bu örneği şair Nigâr Hanım’ın ölümünden sonra ya- yımlanan Hayattımın Hikâyesi, Ahmet ReŞk’in Kafkas Yollarında adlı seyahat gün- lüğü, Ömer Seyfettin’in Balkan Harbi günlerini anlatan Ruznâmesi izler.
Günlük türünün asıl gelişimi 1950 sonrası Nurullah Ataç ile başlar. Salah Birsel, Tomris Uyar, Oğuz Atay, Cemil Meriç, Cemal Süreya, Cahit Zarifoğlu, Hilmi Yavuz, Adalet Ağaoğlu, Fethi Naci, Oktay Akbal bu türde yapıtları olan yazarlarımızdan bazılarıdır.
Yaşam Öyküsü/Biyografi Edebiyat, sanat, spor, sosyal ya da fen bilimleri gibi kendi alanlarında tanınmış, ün yapmış, okurun ilgisini çekecek kişilerin yaşam öykülerini araştırarak okuyana bil- gi vermeyi amaçlayan yazı türüdür.
* Yaşam öykülerinin belli bir uzunluğu yoktur; bazen bir Fıkra kadar kısa bazen de bir roman kadar uzun olabilir. Uzunluğu ne kadar olursa olsun yaşam öyküsü yaz- mak ayrıntılı bir çalış- mayı gerektirir. Yaşam öyküsü olabildiğince nesnel olmalı, gerçeklere bağlı kalmalı, anlatımına düş gücü karışmamalı ve belgelere dayalı olarak kaleme alınmalıdır. Yaşam öyküleri yazılış amacına göre farklılıklar göster- mekle beraber yazımında dikkat edilmesi gereken belirleyici özellikleri şöyledir
•Yaşam öykülerinde tarihsel gerçeklik en önemli ögedir. Bu nedenle yaşam öyküleri açık, sade ve tarafsız bir görüşle yazılmalıdır.
•Yaşam öyküsü anlatılacak kişinin çocukluğundan itibaren yaşamı ele alınır.
•Yaşam öyküsünde anlatılacak kişinin öğrenim yaşamı, yetişmesini etkileyen başlıca etkenler belirtilir.
•Yaşam öyküsünde kişinin bireysel ve toplumsal özellikleri yansıtılır.
•Yaşam öyküsünde ele alınan kişinin ürettiği değerler, başarıları ve önemi aktarılır.
•Yaşam öyküsü yazımında gerçekler saptırılmaz, ancak gerçekler sanatçı du- yarlılığı ile yazılır.
•Yaşam öyküsünde üçüncü kişili anlatım kullanılır.
* Yaşam öyküsü, batı edebiyatında kökeni yüzyıllar öncesine uzanan en eski ya- zılı anlatım türlerindendir. Batıda bağımsız bir tür olarak yaşam öyküsünün öncü- sü olarak, M.S. 46-120 yılları arasında yaşamış olan Yunanlı yazar Plutarkhos ve onun pek çoğu tanınmış isimleri anlattığı Paralel Hayattlar adlı eseri gösterilir. Rö- nesansla birlikte bu türde yazılan örnekler armaya başlar. Stefan Zweig’in Dünya fikir Mimarları adlı eseri dünya edebiyatında yer alan önemli bir örnektir.
* Türk edebiyatında da çok eski dönemlerde uygulanmış bir yazı türü olan yaşam öyküsünün izlerine 8. yüzyılda Orhun Yazıtları ve Yenisey yazıtlarında rastlanır. .
* Osmanlı döneminde yaşam öyküsü yazım geleneğinin önemli adımları tezkire- cilikle atılmıştır. Anadolu sahasında ilk tezkire örneği, 16. yüzyılda, Edirneli Sehî Bey’in sunduğu Heştt Behiştt (Sekiz Cennett)’tir. 16. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar bu gelenek sürmüştür. Tezkireler, edebiyat tarihimiz için önem- li kaynaklar arasında yer almıştır. Türk edebiyatında batılı anlamda yaşam öyküsü yazımına 19. yüzyılda, Tanzimat edebiyatından itibaren rastlanır. Bu dönemde yaşam öy- küsü türünde eserlerin sayısı ve çeşitliliği artmıştır. Mehmed Siraceddin, Recaiza- de Mahmut, Ebüzziya TevŞk, Muallim Naci, Namık Kemal, Faik Reşat, Beşir Fuad, Ahmet Mithat yaşam öyküsü türünde eser veren yazarlar arasındadır
* Yaşam öykülerinin yazılış amacı tarihsel süreçte farklılık gösterdiği gibi yazılış biçimleri de farklılık göstermektedir. Ansiklopedik yaşam öyküsünde, söz konusu kişinin yaşamının önemli kesitleri ele alınmakta kişisel yaşamına dair bilgi veril- memektedir. Meydan Larousse, Ana Britannica gibi temel başvuru ansiklopedile- rindeki yaşam öyküleri bu türe örnek verilebilir.
* Bir diğer yaşam öyküsü yazım türü, belgesel yaşam öyküsüdür. Söz konusu kişiyi ayrıntılı olarak aktaran bu tür yazım, genellikle akademik araştırma örnekleridir.Edebi yaşam öyküsü tarzında yazılan yaşam öyküleri tanınmış kişilerin yaşamının yazınsal bir değer taşıyacak şekilde yazılmasıdır. Bu tür yazımda araştır- macının belgeselci kimliği ile yaratıcı kimliği birleşir. Son yıllarda giderek yaygın- laşan bir yaşam öyküsü yazma biçimi de söyleşi biçiminde yaşam öyküsüdür. Bu tür yazımda, kişi hayattayken birinci elden toplanan bilgilerle belgelerin birleşmesi söz konusudur.
* Cumhuriyet döneminde Türk edebiyatında Mithat Cemal Kuntay, Abdülhak Şi- nasi Hisar, Yakup Kadri, Behçet Necatigil, Şevket Süreyya Aydemir, Saadettin Nüz- het Ergun, Beşir Ayvazoğlu, Mehmet Kaplan, Asım Bezirci, Atilla Özkırımlı, Ayşe Kulin, Selim İleri farklı türde yaşam öyküsü yazan yazarlardan bazılarıdır.
Öz Yaşam Öyküsü/Otobiyografi Bilim, sanat, siyaset, spor vb. alanlarının her- hangi birinde tanınmış kişilerin, kendi yaşamını anlattığı yazı türüdür. Otobiyografi olarak da bilinen öz yaşam öyküsü, yazarının diğer insanlar tarafından bilinmeyen ya da kendisi hakkında bilinmesini istediklerini doğrudan aktarmasına, gelecek kuşaklar tarafından tanınmasına olanak sağlar.
* Öz yaşam öyküsü birinci kişinin ağzından anlatılır. Bu yönüyle anı türüne ben- zer; ancak anı türündeki gibi dönemini yansıtmak kaygısı yoktur. Yazar, merkeze kendisini alır ve zamansal sıralamaya dikkat ederek, gerçeğe bağlı kalarak, doğal ve yalın bir dille kendi yaşamını yazar. Kendini, yaşamını anlatan yazardan nesnel olması beklenemez.
* Augustine tarafından 397 yılında yazılan İtiraflar, Batı kültürünün ilk otobiyog- rafik anlatısı olarak kabul edilir. 19. yüzyılda Jean Jacques Rousseau tarafından kaleme alınan İtiraflarsa bugünkü anlamda otobiyografinin ilk örneğidir.Roussea- u”nun İtirafları’nın 1781’de yayınlanmasıyla, kendini referans göstererek yazılan, yazarın içsel yaşamını ve psikolojisini içeren “öz yaşam öyküsü” türü doğmuş olur
* Türk edebiyatında özyaşamöyküsü türünde yapıtlar oldukça azdır. Bunlar ara- sında Muallim Naci’nin Ömer’in Çocukluğu (1889), Yusuf Akçura’nın Ta Kendim yahutt Defter-i Amalim (1944), Nigâr Hanım’ın Nigâr binti Osman: Hayatımın Hi- kâyesi (ölümünden sonra yayımlandı, 1959), Halikarnas Balıkçısı’nın Mavi Sür- gün (1961) anı yönleri ağır basmasına karşın öz yaşam öyküleri arasında da sayılabilir.
* Öz yaşam öyküleri, belgesel öz yaşam öyküleri ve edebî öz yaşam öyküleri ol- mak üzere iki biçimde yazılabilir. Belgesel öz yaşam öyküsünde sanatsal kaygı- dan çok yazan kişinin bilgi aktarma, kendini tanıtma amacı ön plandadır. Edebî öz yaşam öykülerinde ise yazar, yaşamından, geçmişinden kesitler aktarırken sanatsal bir kaygı ile eserini ortaya koyar.
* Yazar, öykü ya da roman olarak öz yaşam öyküsünü kaleme alır. Bu tür öz yaşam öyküsü anı türü ile benzerlikler taşır.
* Otobiyografi; kendi anlamına gelen autos, yaşam anlamına gelen bios, yazı anlamına gelen graphe kelimelerinden, kendi yaşam öyküsü anlamını taşıyan Yunanca kökenli bir sözcüktür.