Aöf Dersleri Özetleri - Çıkmış Sorular - Sınav Soruları

AÖF Ders Özetleri Uygulamasına Hoş Geldiniz,Uygulamadan tam anlamıyla faydalanmak için üye olunuz.

Final Temel Sağlık Hizmetleri Final Ders Özeti


#1
ÜNİTE 5 : Erken Tanı ve Tedavi
Dünya Sağlık Örgütü’nce (DSÖ), 42 yıl önce 1964 yılında yapılan Prag Toplantısı’nda;
“20. yüzyılın ikinci yarısında en önemli koruyucu hekimlik uygulamalarından birisinin erken tanı olduğu”
belirtilmiştir.
ERKEN TANININ SAĞLIK HİZMETLERİ İÇİNDEKİ YERİ
Kişilerin ve toplumların sağlıklarını korumak, hastalandıklarında tedavilerini yapmak, tam olarak
iyileşmeyip sakat kalanların başkalarına bağımlı olmadan yaşayabilmelerini sağlamak ve toplumların
sağlık düzeylerini yükseltmek için yapılan planlı çalışmaların tümü “Sağlık Hizmetleri” olarak adlandırılır.
Amacı ilk önce kişinin hastalığının adını koymak, yani tanıya karar vermek, sonra da hangi
hastalığa tutulduğunu saptadığı kişiyi en uygun biçimde tedavi ederek eski sağlığına kavuşturmaktır.
Sağlık hizmetlerinin koruma, tedavi ve rehabilitasyon olmak üzere üç boyutu vardır: Erken tanı kişiye
yönelik koruyucu sağlık hizmetleri içerisinde yer alan 7 temel hizmetten biridir.
Sağlık koruma düzeyleri;
• Birincil korunma : Primer koruma
• İkincil korunma : Sekonder koruma
• Üçüncül korunma : Tersiyer koruma
Hastalıklardan korunma açısından en etkili yaklaşım birincil koruma yani etkene yönelik korunma
olmakla birlikte, hastalıkların erken dönemde saptanması ile de oldukça başarılı korunma sağlanabilir. Bu
anlamda erken tanı “ikincil düzeyde koruma” olarak da adlandırılmaktadır. İkincil korumanın temel
amacı, kronik hastalığın pre-semptomatik dönemde erken tanısıyla hastalığın ilerlemesinin durdurulması
ve komplikasyonların önlenmesidir. Halk sağlığında ikincil önlemi başarmak için klinik taramalar önemli
bir yer tutar.
ERKEN TANININ ÖNEMİ VE FAYDALARI
Birçok çalışmada değişik ülkelerdeki hastalık prevalansının (görülme durumlarının) bilinenden çok az olduğu gösterilmiştir. Bu durum, “Toplumda Hastalık Buz Dağları” (buz dağlarının büyük bir kısmının deniz içinde olması ve görülememelerine benzetilerek) şeklinde adlandırılır.
Kanser, diyabet ve tüberküloz gibi hastalıklarda hastalığın erken tanısı kişinin yaşam süresini uzatması bakımından çok önemlidir.
Erken tanının faydaları;
1. Tedavi şansını artırır.
2. Tedaviyi kolaylaştırır.
3. Tedavi giderlerini azaltır.
4. Sakatlığı önler.
5. Doku ve organ kaybını önler.
6. Hayat kurtarır.
7. Yaşam süresini uzatır.
Erken tanı için bugün kabul edilen üç koşul vardır:
1. Kişilerin çeşitli önemli hastalıklar konusunda bilgili olmaları ve vücutlarında ortaya çıkabilecek 2

ve önemli hastalıkların erken işaretleri sayılabilen belirtilere karşı uyanık olup hekime başvurmaları,
2. Herhangi bir hastalığı olduğu yolunda bir fikre kapılarak sağlık kuruluşlarına başvuran kişilere vakit ayırıp, onlara gerekli tetkiklerin ve muayenelerin rahatça yapılabildiği, tıbbi olanakların vakit kaybetmeden kişilerin hizmetine sunulabildiği bir sağlık sistemi,
3. Herhangi bir hastalık belirtisi veya bir sağlık sorunu olmasa bile risk durumuna göre belirli aralıklarla yapılması gereken ve CHECK-UP olarak adlandırılan periyodik sağlık kontrollerinin yapılmasıdır.
ERKEN TANI UYGULAMASINDA KULLANILAN YÖNTEMLER
1. Kişilere Erken Tanısı Önemli Olan Hastalıkların Belirtilerini Öğretmek.
Ülkemizde kadınlarda görülen en sık 10 kanser türü içinde birinci sırayı alan
meme kanserinde erken tanı kadınların kanserin erken bulgularına karşı duyarlı olması ile sağlanabilir.
Farklı yaş ve cins grupları için anlamı değişik olmakla birlikte, çeşitli kanserler için uyarıcı olup erken
tanı faaliyetleri sırasında üzerinde durulması gereken ve hekime başvurmayı gerektiren belli başlı
belirtiler şöyle sıralanabilir:
1. Vücudun herhangi bir yerinde şişlik veya kitleler
2. İyileşmeyen ve iyileşmesi geciken yara
3. Ben ve siğillerdeki değişiklik
4. Olağan dışı kanama 93
5. Yutma güçlüğü
6. Sürekli öksürük
7. Ses kısıklığı
8. İdrar ve dışkılama alışkanlıklarında değişiklik
9. Nedeni açıklanmayan ateş ve zayıflama
10. İnatçı hazımsızlık
2.Periyodik Muayeneler :
Periyodik sağlık muayenesi, henüz bir hastalık belirtisi göstermeyen sağlıklı kişilerin, tarama muayene ve testleri ile sağlıklarının korunmasına katkıda bulunmak amacıyla yapılan düzenli sağlık kontrolüdür. Periyodik sağlık muayeneleri özellikle riskli grupların gebelerin, çocukların, işçilerin ve yaşlıların sağlıklarının korunması için gereklidir. Evlenme muayenesi, şoför muayenesi, gıda üretim ve satış işlerinde çalışanların muayenesi, sıtmalı bölgelerde kan muayenesi gibi muayeneler kanunların zorunlu kıldığı muayenelerdendir. Fizik muayene bulgusu ve bireylerin şikâyetlerinin olmaması halinde görme keskinliği ve işitme muayeneleri 60–65 yaş dönemine kadar ertelenebilirken, üreme çağından itibaren servikal smear alınması, 40 yaş üzerinde lipid profilinin takibi, temel tarama ve takip kriterleri arasına girmiştir.
Kuvvetle önerilenler: Faydasını gösteren yüksek düzeyde kanıt olanlar. Müdahalesi maliyet etkin ve
bireylerin hemen hepsi tarafından kabul edilebilirdir. 94
Önerilenler: Faydasını gösteren kanıta rağmen faydanın göreceli olarak az olduğu ya da kanıtın zayıf olduğu haller. Müdahalesi maliyet etkin ve bireylerin hemen hepsi tarafından kabul edilebilirdir.
Önerilmeyenler: Faydasının olmadığı hakkında iyi ya da zayıf kanıt olanlar.
Seçenek olarak sunulanlar: Faydasının az da olsa var olduğu hakkında iyi ya da zayıf kanıt olanlar. Maliyet etkinliği bilinmeyebilir ya da bireyler müdahalenin kabul edilebilirliği hakkında hemfikir olmayabilirler.
Hakkında yetersiz kanıt olanlar: Var olan kanıtların ya zayıf ya da tartışmalı olduğu testler 3

3.TARAMALAR
Örneğin, fabrika taramalarıyla bir verem hastası bulmanın maliyeti 410–2505 dolar arasında değişirken, bilinen hastaların temaslılarının muayenesiyle bulunan bir olgunun maliyeti yalnızca 82 dolardır. Temaslı muayenelerinde, fabrika taramalarına kıyasla 45 misli fazla hasta bulunabilmektedir.
Maliyet/yarar açısından uygun bulunan bazı “organize topluluk” taramalarına örnek olarak şunlar verilebilir:
1. Okul öncesi çocuklarda şaşılık, ambliyopi ve diş çürükleri
2. İlkokullarda diş, görme ve işitme muayeneleri
3. Cezaevlerinde tüberküloz
4. Sağlık çalışanlarında hepatit B, tüberküloz
5. Yeni doğan bebeklerde fenilketonüri ve doğuştan kalça çıkığı (DKÇ) muayenelerinin de rutin
olarak yapılması gerekmektedir.
Bir tarama programı planlamada göz önünde bulundurulması gerekenler:
1. Hastalık sık görülen önemli bir sağlık sorunu olmalı
2. Erken tanının, klinik sonuçları iyileştireceği bilimsel olarak kanıtlanmış olmalı
3. Doğru sonuç verme ve kabul edilebilirlik bakımından yeterli olmalı
4. Hastalık için belirli bir tedavi yöntemi olmalı
5. Erken tanıyla bulunan hastaların tedavisi, hastalığın ilerlemesini mümkün kılıyor olmalı
6. Tarama muayeneleri ucuz ve kolay olmalı
7. Hastalığın tanımlanabilir bir pre-semptomatik ya da gizli dönemi olmalı
8. Hastalığın tanısı için uygun bir test olmalı
9. Taramada kullanılacak yöntem, zararsız ve halk tarafından kabul edilmeli
10. Hastalığın doğal seyri iyi bilinmeli
11. Kimlerin hasta olarak kabul edilebileceği konusunda fikir birliği olmalı
12. Tarama muayenesinde kullanılan yöntem ile normal bulunanların arasında hasta kalmamalı ve muhtemel hasta grubuna ayrılanların büyük çoğunluğu kesin tanı muayeneleri sonunda hasta çıkmalı
13. Paramedikal personel tarafından uygulanabilecek yöntemler tercih edilmelidir.
Kitle Taramalarının Planlanması ve Uygulanması :
Yapılan bir kitle taraması sonunda muayene edilenler önce iki gruba ayrılır. Birinci
grup normal bulunan kişilerdir. Bunlara başka muayene yapmak gerekmez. Hastalık tehlikesi devamlı ise
belirli aralıklarla normaller yeniden taranır. İkinci gruptakiler muhtemel hastalardır. Bunlar gerekli her
yönteme başvurularak muayene edilir. Üçüncü grup haklarında kesin karar verilmeyen sınırdaki vakalardır. Bunlar sürekli gözlem altında tutulur.
Taramalar pasif tarama ve aktif taramalar olarak iki başlıkta toplanmıştır:
Pasif Tarama (Fırsatçı Tarama):
Başka bir nedenle sağlık hizmeti almaya gelenlere tarama için testler uygulanmasıdır.
Pasif Taramanın Avantaj ve Dezavantajları
Avantajları
• Basittir, kolay uygulanır
• Koruyucu hizmet için başvurmayan kişileri de kapsar
Dezavantajları
• Organizasyon gerektirir 4

• Hedef grubun tümünü kapsayamaz
• Zaman planlaması yapmak zordur
• Kişi başka bir hastalık için başvurduğundan sağlık eğitimi yapmak güçtür.
Aktif Tarama (Düzenlenmiş Tarama, Sistematik Tarama):
Sağlık çalışanlarının ev ya da kişilerin bulundukları yerleri dolaşarak soruşturma ve diğer yöntemlerle
hasta aramasıdır. Risk faktörleri, tarama yapılacak hastalık için, yaş, cinsiyet, bulgu ve belirtiler, aile öyküsü, meslekler ve çevredeki zararlı etmenler olarak belirlenebilir. Toplum tabanlı (topluma dayalı, toplum bazlı)
tarama (=toplum taraması): Burada çıkış noktası belli bir coğrafi ya da idari bölgede yaşayan risk altındaki grup olmaktadır.
Aktif Taramanın Avantaj ve Dezavantajları
Avantajları
• Tarama yapılan kişi ile konuşulup, tartışılabilir
• Taramayı yapan da taranan kişide amacı anlamıştır
• Birkaç sorun için bir arada yapılabilir
• Sağlık eğitimi için yeterli zaman vardır
• Sağlık eğitimi çok iyi yapılabilir
Dezavantajları
• İyi bir organizasyon gerektirir
• Kaynakların kötü kullanılma olasılığı yüksektir
• Taramaya çoğunlukla hizmete en az gereksinimi olanlar katılır
• Yönetimi güçtür
ERKEN TANISI MÜMKÜN HASTALIK VE BOZUKLUKLAR VE ÖNERİLEN TANI TESTLERİ
Taramalarda Kullanılan Muayene Testleri ve Değerlendirilebilecek Hastalıklar :
1.Akciğer grafisi (mikrofilm) : Tüberküloz ,Akciğer kanseri ,Kalp hastalıkları
2.Açlık kan şekeri ölçümü : Diyabet
3.EKG VE Göğüs ağrısı anketi : Koroner kalp hastalığı
4.Kan basıncı ölçümü : Hipertansiyon
5.Tonometri: Glokom
6.Vajinal sitoloji . Serviks uteri kanseri
7. Mamografi VE Kendi kendine meme muayenesi (KKMM) : Meme kanseri
8. Hemoglobin ölçümü : Anemi
9. Antropometrik ölçüm : Büyüme ve gelişme- Beslenme bozuklukları
10.Kalın damla yayma tetkiki : Sıtma
11.Tüberkülin testi VE Balgam muayenesi : Tüberküloz
12. Serolojik test: Frengi
13. Çeşitli görme testleri (Snellen cetveli vb.) : Görme bozuklukları
14. Odiometri : İşitme kayıpları
15. Otoakustik emme testi (OAE) (Yenidoğan işitme testi) : Doğuştan işitme azlığı ya da sağırlık
16. Ortolani Testi (DKÇ muayenesi) : Gelişimsel kalça displazisi (GKD)
17. İdrar muayenesi (Albumin) : Böbrek hastalıkları
18.İdrar muayenesi (Şeker) . Diyabet
19.Okuma ve zeka testleri (IQ) : Çocuklarda uyum bozukluklarıZeka geriliği
20. İdrarda hücre : Şiştozomiyazis 5

21. Dışkıda yumurta ve larva : Barsak paraziti
22. Fenilketonüri ve hipotroidi taraması : Beyin hasarı ve zeka geriliği (Doğumsal hipotroidi ve fenilketonüri hastalığı)
23. Dışkıda gizli kan testi (özellikle yaşlılarda) VE Kolonoskopi : Kolon kanseri
24. Rektal muayene, PSA (Kanda prostat spesifik antijeni) : Prostat kanseri
25.Ciltte ben ve pigmentli (renkli) noktalar kontrolü : Cilt kanseri
26. İdrar sitolojisi : Mesane kanseri
TOPLUMDAKİ DEĞİŞİK GRUPLARIN TAŞIDIKLARI, ERKEN TANISI MÜMKÜN OLAN HASTALIK VE BOZUKLUK RİSKLERİ
Değişik Gruplarda Uygulanacak Testler
Doğum Öncesi Gebe Kadını Değerlendirme
• Genetik düzensizlikler
• Kan grubu uyuşmazlığı
• Cinsel yolla bulaşan hastalıklar: Sifiliz, hepatit B, gonore, Herpes, Aids
• Rubella, toxoplazmozis
• Doğum kusurları: Nöral tüp bozuklukları, Down sendromu
• Tıbbi sorunlar: Diabet, hipertansiyon, anemi, tüberküloz, kalp hastalığı,
• Hipotiroidi,
• Böbrek enfeksiyonları
• Obstetrik sorunlar: Baş-pelvis uygunsuzluğu, tekrarlayan düşükler, düşük tehdidi
• Annenin alkol ve sigara kullanımıBebeklik (0–18 Aylar)
• Rutin taramalar: Fenilketonüri, DKÇ, hipotiroidizm
• Doğumsal kalp hastalıkları
• Duyma ve görme bozuklukları, şaşılık
• Baş çevresi taraması, gelişme geriliği
• Diş çürüklüğü ve çarpıklığı
Çocukluk (18 ay–11 yaş)
• Görme, işitme bozuklukları
• Gelişmedeki anormallikler
• Davranış bozuklukları, Öğrenme yetersizliği
• Diş çürümeleri
Adölesan (12–15 yaş)
• Büyüme geriliği
• Obezite
• Duruş bozuklukları, omurga anomalileri
• Akdeniz anemisi, orak hücreli anemi, demir eksikliği anemisi
• Tüberküloz, tüberkülin testi 99
• Doğuştan kalp hastalığı,
• Görme ve işitme bozuklukları
• Diş çürümeleri
• Psiko-seks gelişimi
• Eğitime uyamama, öğrenme güçlüğü 6

Genç yetişkinler (16–44 Yaş)
• Hipertansiyon
• Diyabet
• Diş çürümeleri
• Meme ve serviks kanseri
• Anemi
• Madde bağımlılığı
• Meslek hastalıkları
• Tüberküloz
Yetişkinler (45–64 Yaş)
• Glokom
• Yüksek tansiyon
• Diyabet
• Kanser; göğüs, rahim, prostat, ağız, akciğer, mide, meme, kolon ve rektum
• Bu grupta hem genç yetişkinlerin hem de yaşlıların hastalıkları görülebilir.
Yaşlılar (65 yaş ve üstü)
• Tüberkülin testi
• Duyu bozuklukları (Görme, işitme)
• Hareket bozuklukları (Kalça-ayaklar)
• Hipertansiyon
• Diyabet
• Kanser
• Beslenme
• Hissi durumlar
• Entelektüel durumlar
KANSERDE ERKEN TANI
“DSÖ”nün ‘Herkese Sağlık’ programı çerçevesinde ülkemizde de kanserde hedef; “2020 yılına kadar 65 yaş altı nüfusta tüm kanserleri %10, 2030 yılına kadar akciğer kanserini %25, tüm kanserleri %15 azaltmaktır.”
NOT: Tarama programları ile mortalite hızının düştüğü kanıtlanmış olan üç kanser tipi vardır: Kadınlarda meme kanseri ve serviks kanseri ile kadın ve erkeklerde kolorektal kanserler.
Meme Kanseri
Meme kanserine erken tanı konması için yerleşmiş üç yöntem vardır:
1. Kendi Kendine Meme Muayenesi
2. Klinik Meme Muayenesi
3. Mamografi
Mamografi
Mamografi, günümüzde meme kanserinin erken tanısısında en sık kullanılan radyolojik yöntem olup
düşük dozda çekilen bir meme röntgen filmidir. Mamografi; özel bir risk faktörü bulunmadığı takdirde 40 yaş üstü kadınlarda yılda bir kez düzenli yapılmalıdır.
Serviks Kanseri 7

Kadınlarda yaş ilerledikçe rahim ve serviks kanseri riski artar.
Hangi gruplar daha sık tarama gerektirir?
1. Birden fazla kişiyle ilişkide bulunan kadınlar
2. Eşleri birden fazla kadınla ilişkide bulunan kadınlar
3. Beş yıl ya da daha fazla doğum kontrol hapı kullananlar
4. Vagina ya da vulvada siğil hikâyesi olan kadınlar
5. Eşinin penis siğil hikâyesi olanlar
6. Önceki anormal lekeleri olan kadınlar
7. Çok sigara içenler
Kolon ve Rektum Kanserleri
Kalın barsak (kolon) kanseri yaşlı insanlarda daha yaygındır. İlk belirti dışkılama değişikliği (konstipasyon veya ishal)’diR.
Kolon kanserinde erken tanı için 3 test önerilir:
1. Dışkıda gizli kan testi
2. Rektal muayene
3. Kolonoskopi
Cilt Kanseri
Cilt kanseri hem kadınlarda hem de erkeklerde görülen en yaygın tümördür. Melanom riski yüksek olan insanlar, daha önce malign melanomu olanlar, yakın akrabalarında bulunanlar, küçükken veya gençken ileri
derecede güneş yanığı olanlar, açık ten rengine sahip kolay yanan ve çilleri olan kişilerdir.
Prostat Kanseri
Prostat kanseri sık görülen ve yavaş ilerleyen bir tümör olduğu için tarama ile erken tanı konulması çok
faydalıdır. Prostat Kanseri’ndeki hasta dağılımının %80’ini 65 yaş üzerindeki erkekler oluşturur. Yaşlı
erkeklerde en sık görülen kanserdir. Prostat kanserinden erken tanı konan 10 erkekten 8’inin en az 5 yıl
daha yaşadığı bilinmektedir.
Akciğer Kanseri
Kırkbeş yaşın üzerinde olup sigara içen, dolayısı ile akciğer kanseri geliştirme riski yüksek hasta
grubunda tümörü uygun evrede yakalayabilmek amacı ile yılda bir kez akciğer grafisinin çektirilmesi
gerçekçi görülmektedir.
Mide Kanseri
Tedaviye cevap vermeyen inatçı dispepside, anemi ve belirgin kilo kaybı gibi durumlarda
mutlaka endoskopi yapılmalıdır.
Tiroid Kanseri
Çocukluk çağında baş-boyun ışınlaması uygulanan kişilerin dikkatli bir şekilde ve düzgün aralıklarla
tiroid bezi muayenesi olmaları gerekmektedir.
Primer Karaciğer Kanseri
Karaciğer kanserine yakalanma riski yüksek olan hepatit virüsü taşıyıcıları gibi kimselerin serum AFP
değerleri takip edilebilir.
Testis Kanseri
Testis kanserinde erken tanıda ileri yaştaki erkeklerin fizik muayeneleri sırasında skrotum kitle açısından 8

muayene edilmesi ve hastalara da bu muayenenin öğretilmesi önemlidir. 103
Over Kanseri
Over kanserinde öz geçmişinde over kanseri öyküsü olan kadınlarda düzenli aralıklarla ultrasonografik
muayene yapılması ve serumda CA-125 düzeyi bakılması önerilmektedir
ÜNİTE 6 : İlaç Kullanım İlkeleri, İlaç Verme Yolları, İlaç Yan Etkileri ve İlaçların Saklanması
Dünya Sağlık Örgütü ise ilacı “fizyolojik sistemleri veya patolojik olayları alanın yararına değiştirmek
veya incelemek amacıyla kullanılan madde veya ürün” olarak tanımlamaktadır.
AKILCI İLAÇ KULLANIMI
Akılcı ilaç kullanımı hastaları bireysel olarak değerlendirip, en etkili,
en güvenli, en uygun ve en ucuz ilacın seçilerek tedavinin yapılmasını amaçlamaktadır
Akılcı-Olmayan İlaç Kullanımının Nedenleri
• Eğitim yetersizliği,
• Komşuluk ve akrabalık ilişkileri içinde insanların birbirine ilaç tavsiye etmeleri,
• Kurum hekimine yakınları için kendi üzerinden ilaç yazdırma eğilimi,
• Yasal olarak eczanede reçete ile satılması gereken ilaçların reçetesiz de satın alınabilmesi
• Reçete bedelinin büyük bir kısmının Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından ödenebilmesi
• Eczanelerde zaman zaman olabilecek dikkatsizlikler
Akılcı-Olmayan İlaç Kullanımının Sonuçları
• Tedavinin yetersiz kalması
• İlaçların istenmeyen etkilerinin artması
• İlaç etkileşmeleri
• Tedavi maliyetinde artış
• İşten geri kalma ve kazanç kaybı
• Antibiyotik direnci
Akılcı-Olmayan İlaç Kullanımının Önlenmesi İçin Yapılabilecekler
• Sorunların tanımlanması ve alınan önlemlerin sonuçlarının izlenmesi,
• Eğitim: Sağlık personelinin mezuniyet öncesi ve mezuniyet sonrası eğitimi,
• İlaç endüstrisi ile sağlık çalışanlarının ilişkilerinin etik normlarının belirlenmesi,
• Reçetesiz satılan ilaçların kontrol altına alınması,
• Satın alınan ilaçların son kullanım tarihlerinin kontrol edilmesi,
• Doktor reçetesinde, tavsiye edilen dozların kesinlikle aşılmaması,
• Halk sağlığı eğitimleri ve hastaların ilaç kullanımı konusunda bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi,
• İlaç prospektüslerinin hastanın anlayabileceği şekilde düzenlenmesi,
• Beklenmeyen etkiler görüldüğünde ilaç kullanımının kesilerek, hemen ilgili doktora ulaşılması,
• İlaç dışı tedavi seçeneklerinin belirlenmesi.
Akılcı ilaç kullanımında hastanın uyuncu da önemli rol oynamaktadır. Uyunç, hastaya reçete edilen
ilaçları önerilen zamanda, dozda, sürede ve uyarılara uygun olarak kullanmasıdır.
İLAÇ UYGULAMA YOLLARI VE FARMASÖTİK ŞEKİLLER
İlaç Uygulama Yöntemleri
a. Lokal uygulama: İlacın etkilemesi gereken hedef yapı vücut yüzeyine yakın ve injektör iğnesi ile ulaşılabilecek bir yerde ise bu uygulama yolu oldukça avantajlıdır.
b. Sistemik uygulama: Vücutta yaygın bir etki oluşturmak gerektiğinde veya lokal uygulama yolu
uygun olmadığında başvurulabilir. Bu durumda hedef yapı yanında, diğer sistemlerin de ilaç
tarafından etkilenmesi kaçınılmazdır. 9

Lokal olarak uygulanan ilaçların da bazı durumlarda sistemik dolaşıma katılabileceğini göz önüne almak gerekir. İlaçların uygulandığı yerden emilerek kan dolaşımına geçme oranı biyoyararlanım olarak
adlandırılır. Özellikle ağız yoluyla verilen ilaçlar, sindirdim kanalından emildikten sonra önce karaciğere gelir. Karaciğer ilaçların biyotransformasyonunu yapan enzimler açısından vücuttaki en önemli merkezlerden biridir. O nedenle ilaçlar daha sistemik dolaşıma geçmeden burada enzimlerin etkisiyle karşılaşarak bir miktar kimyasal değişikliğe uğrayabilir. O nedenle buna ilk-geçiş etkisi denir. Bundan sonra ilaçlar sistemik kan dolaşımına geçerek etkilerini gösterebilirler. İlaçların uygulandığı yerden emilip karaciğerden geçtikten sonra sistemik dolaşıma katılma oranı sistemik biyoyaralanım olarak isimlendirilir.
a. Lokal Uygulama Yolları:
1. Epidermal (cilt üzerine; perkütan) uygulama: İlaçların doğrudan cilt üzerine sürülerek ciltten emiliminin sağlanmasıdır. Kulak arkasındaki cilt bölgesinin geçirgenliği diğer bölgelere göre daha yüksektir.
2. Cilt içine (intrakütan) injeksiyon: 0.1 ml den daha düşük hacimde çözeltiler bu şekilde
injekte edilerek lokal etki oluşturabilirler. Bazı test çözeltileri bu yolla kullanılır. 115
3. Eklem içine (intraartiküler) injeksiyon: Eklemlerin iltihaplı durumlarında ilaç çözeltisi
eklem kesesi içine injekte edilebilir.
4. Kalp içine (intrakardiyak) injeksiyon: Kalp durması durumlarında ilaç çözeltisi
sternumun (sine kemiği) hemen yanından sol 4.interkostal aralıktan girilerek kalp içine
injekte edilebilir.
5. Plevra içine (intraplevral) injeksiyon: Arka aksiler çizgi üzerinde skapulanın (kürek
kemiği) köşesinden 7. İnterkostal aralıktan girilerek yapılan injeksiyondur. Torasentez de
denir.
6. Periton içine (intraperitoneal) injeksiyon: Göbeğin alt kısmından linea alba üzerinde
girilerek yapılan injeksiyondur. Abdominal parasentez de denir.
7. Kafa içi (intratekal) injeksiyon: 3.ve 4. Lomber vertebralar (bel omurları) arasından
girilerek yapılan injeksiyondur. Lomber ponksiyon da denir
8. Uterus içine (intrauterin) injeksiyon: Uterus kası içine veya uterus boşluğu içine ilaç
verilmesidir. Rahim İçi Araç (RIA) uygulamaları da bu kapsamda değerlendirilebilir.
Çünkü bazı RİA’lar ilaç emdirilmiş olarak pazarlanmaktadır. Bu işlem deneyimli sağlık
personeli tarafından yapılmalıdır.
9. Vajina içine (intravajinal) uygulama: Ovül, krem veya sıvı haldeki bazı ilaçların vajina
içine uygulanmasıdır. Bu yolla vajinal tablet şeklinde preparatla da uygulanabilir.
10. Rektum içine (rektal) uygulama: Supozituvar, krem veya sıvı haldeki ilaçların anüsten
verilerek uygulanmasıdır. Bazen büyük hacimde sıvılar verilerek kolonun boşaltılması da
bu yolla sağlanabilir. Buna lavman denir.
11. Ağız içi (bukkal) uygulama: Ağız ve boğaz dezenfeksiyonu için katı veya sıvı haldeki
ilaçların ağız mukozası üzerine uygulanmasıdır. Bu ilaçların yutulmaması gerekir.
12. Burun içine (intranazal) uygulama: Burun mukozasında lokal etki oluşturmak üzere sıvı
ve pomad şeklindeki ilaçların burun mukozası üzerine uygulanmasıdır.
13. Kulak içine uygulama: Sıvı veya pomad şeklinde preparatlar kulak içine uygulanabilir.
Bazı kulak infeksiyonlarında bu yolla uygulama yapılabilir. Bu preparatların soğuk
olmamasına dikkat edilmelidir.
14. Konjonktiva üzerine uygulama: Sıvı ve pomad şeklindeki ilaçların göz içine
Uygulanmasıdır
15. Lezyon içine uygulama: Tümör veya iltihaplı dokuların içine yapılan injeksiyonlardır.
16. İnhalasyonla uygulama: Özellikle solunum yollarında lokal etki oluşturmak amacıyla bazı 10

ilaç çözeltilerinin solunum yolları üzerine uygulanmasıdır
NOT: İlacın alveollere kadar ulaşması için nefes alırken ilaç çözeltisinin püskürtülmesi gerekir.
b. Sistemik Uygulama Yolları:
Tüm vücutta yaygın bir etki oluşturmak gerektiğinde ilaçlar sindirim kanalı içine, damar içine
veya kas içine injeksiyon şeklinde, cilt veya solunum yolu aracılığıyla uygulanabilir.
1. Enteral uygulama: İlacın sindirim kanalı içine verilmesi demektir. İlaçların sindirim
kanalı mukozasından emilmesi olayı pasif difüzyon şeklinde olur. Başlıca üç şekilde yapılabilir.
a. Ağız yoluyla (oral, per os): İlacın ağıza alınıp bir miktar su ile yutulması şeklinde yapılır. En
çok kullanılan ilaç uygulama yoludur.
B.Dilaltı (sublingual): İlaç dil atına uygulanarak buradan doğrudan dolaşım sistemine geçebilir.
C. Rektal yolla uygulama: Supozituvar, pomad veya çözelti şeklinde ilaçlar bu yolla uygulanır. Rektal yolla uygulanan ilaç çözeltilerine enema denir. Zaman zaman analjezik ilaçlar ve genel anestezik ilaçlar bu yolla uygulanabilir.
2. Parenteral uygulama: çabuk etki oluşması beklenen durumlarda başvurulan bir uygulama yoludur. Adından da anlaşılacağı gibi ilacın sindirim kanalı dışında injeksiyon yoluyla vücuda verilmesidir.
a. İntramusküler (kas-içi) injeksiyon: Oldukça sık kullanılan bir injeksiyon
yöntemidir. Genellike kalça ve kol kası içine yapılır. En çok 5 ml civarında bir hacim
içinde ilaç çözeltisi verilebilir.
B.Damar içine injeksiyon: Ven veya arter içine yapılan injeksiyonlardır
C. İntravenöz (ven-içi) injeksiyon: daha çok dirseğin ön yüzündeki antekübital ven denen ven kullanılır. Hacmi 10 ml den az çözeltiler birkaç dakika içinde yavaş olarak injekte edilir. Bu uygulamaya bolus injeksiyon denir. Daha büyük hacimde çözeltiler yavaş olarak uzunca bir sürede verilebilir. Buna da intravenöz infüzyon veya venokliz denir. İlaç çözeltisinin bulunduğu kap ile damar arasında venokliz takımı bulunur.
d. İntraarteriyel injeksiyon: Özellikle anjiyografi sırasında uygulanır
e. Kemik iliği içine injeksiyon: Bebekler ve ileri yaştaki hastalarda venlerin kullanılmasının uygun olmadığı durumlarda ilaç çözeltisi kemik iliği içine injekte edilir.
F.Ciltaltı (subkutan) injeksiyon: Uyluk, kol veya karın derisi altına düşük hacimdeki ilaç çözeltisinin injekte edilmesidir.Zaman zaman tablet şeklinde steril hazırlanmış ilaçların da, cilde lokal anestezi altında yapılan ufak bir insizyonla ciltaltına yerleştirilerek uzun süreli olarak emilmesi sağlanabilir. Bu yönteme de pelet implantasyonu denir.
3. İnhalasyon yoluyla uygulama: Çok küçük moleküllü, kolay buharlaşabilen ve yağda
kolay çözünen ilaçlar solunum yolundan uygulanması sonucunda akciğer alveollerinden
emilerek sistemik dolaşıma katılabilir. Özellikle, genel anestezi amacıyla kullanılan gaz
haldeki ilaçlar bu yolla uygulanabilir ve çok kısa sürede emilerek sistemik etki gösterirler.
4. Transdermal yolla uygulama: Pomad olarak veya özel bir farmasötik şekle sokulan yağda
iyi çözünebilen ilaçlar flaster şeklinde cilde yapıştırılarak uzun süreli emilim sağlanabilir.
Bu amaç için hazırlanan farmasötik şekiller Transdermal Terapötik Sistem (TTS) olarak
isimlendirilir. Bu preparatların yapısında içten dışa doğru dört tabaka bulunur. İlk tabaka
cilde yapışmayı sağlayan zamk tabakasıdır. Bu kısımda az miktarda bulunan ilaç başlangıç
aşamasında emilir. Bunun dışında geçirgen mikroporöz bir tabaka vardır. Bu da
rezervuardaki ilacın kontrollü bir şekilde cilt üzerine salıverilmesini sağlar. Bunun dışında
ilaç rezervuarı görevi yapan tabaka ve en dışta da bir örtü tabakası bulunur. Bu tabaka
geçirgen değildir. Pomad şeklinde uygulama çok fazla tercih edilmemektedir.
Farmasötik Şekiller
Hastaların kolay alabilmeleri için belirli forma getirilen ilaçlar farmasötik şekiller olarak isimlendirilir ve fiziksel özelliklerine göre üç gruba ayrılabilir: 11

• Sıvı
• Yarı katı
• Katı
Sıvı Farmasötik Şekiller
• Çözelti: Solüsyon olarak da bilinir. Etkin maddelerin uygun bir çözücüde eritilmesiyle oluşan,
berrak sıvı farmasötik şekillerdir.
• Damla: ağız yoluyla kullanılabilir. Ancak doğrudan burun, kulak ve göze de uygulanabilir.
Göze uygulanacak damlaların steril olması gerekir.
• İnjeksiyonluk Çözelti: İnjektör veya kateterler aracılığıyla uygun bir yoldan vücuda injekte
edilmek üzere hazırlanırlar. Bu tür preparatların damar içine verilmemesi gerekir. Çünkü embolilere yol açabilir.
• Süspansiyon: Katı haldeki etkin maddelerin uygun bir sıvı içinde küçük partiküller halinde
homojen bir şekilde dağıtılmasıyla hazırlanır
• Şurup: Yüksek oranda şeker içeren çözeltilerdir. Ağız yoluyla uygun bir ölçekli kaşıkla alınır
• Posyon: İçinde %25-30 oranında şeker bulunan sıvı farmasötik şekillerdir. Ağız yoluyla kullanılır.
Bu nedenle 4-5 gün gibi kısa bir süre içinde tüketilmelidir.
• Eliksir: İçinde %20 civarında alkol ve şeker içeren sıvı farmasötik şekillerdir. Ağız yoluyla
kullanılır.
• Lavman: Rektal yolla kullanılan çözelti ve süspansiyonlardır ve 100-150 ml kadar küçük hacimli
olanlara enema denir. Daha büyük hacimli olanlar kalın barsağın boşaltılması amacıyla kullanılan
boşaltıcı lavmanlardır. Uygulamadan önce vücut sıcaklığına kadar ısıtılmalıdır.
Yarı-Katı Farmasötik Şekiller
• Emülsiyon: Birbiriyle karışmayan iki sıvının uygun bir ajan aracılığıyla homojen bir şekilde
karıştırılmasıyla elde edilen krem kıvamında farmasötik şekillerdir.
• Pomad (merhem): Cilt ve mukozalara uygulanır. Yarı katı haldeki yağlar veya emülsiyonlar içinde
etkin maddelerin eritilmesiyle hazırlanır. Pomadların içine talk katılarak sertleştirilmesiyle pat adı
verilen macun şeklinde preparatlar hazırlanır.
Katı Farmasötik Şekiller
a. Ağız yoluyla kullanılanlar
• Tablet (komprime): Etkin maddelerin uygun yardımcı maddelerle karıştırıldıktan sonra özel
makinelerde sıkıştırılarak farklı boyutlarda hazırlanan yuvarlak disk veya oval şeklinde
preparatlardır
• Draje: Tabletlerin hasta tarafından alınmasını kolaylaştırmak için üzeri şekerli ve/veya renkli
maddelerle kaplanarak hazırlanır.
• Kapsül: Kokusu ve tadı hoş olmayan ilaçların, hasta tarafından alınmasını kolaylaştırmak için
iç içe geçebilen küçük silindirik kaplar içine etkin maddelerin yerleştirilmesiyle hazırlanır.
Tabletlerde olduğu gibi bazıları mide suyuna dayanıklı maddelerle kaplanmış barsak-kaplamalı
kapsüller şeklinde olabilir.
• Kaşe: Nişastadan yapılmış tablet şeklinde yassı iç içe geçebilen kapsüller içine ilaçların
yerleştirilmesiyle hazırlanır. Kapsüllere göre biraz daha büyüktür ve yutulması daha zordur.
• Pilül: Toz haldeki ilaçların şeker veya balla karıştırılarak hazırlanan hamurun küçük küreler
şeklinde kurutulmasıyla hazırlanır. Büyükleri veteriner hekimlikte kullanılır ve bol adını alır.
• Toz (pudra): Toz haldeki ilaçlar uygun ölçeklerle ağızdan alınabilir. Bu şekildeki ilaçların
küçük kağıt paketler içinde tek dozluk uygulamaları da vardır.
b. Diğer yollardan kullanılanlar:
• Supozituvar: Vücut sıcaklığında eriyebilen bir yağlı sıvağ (taşıyıcı) içinde etken maddenin
eritilmesinden sonra hazırlanan konik şekilli farmasötik şekillerdir. Rektuma uygulanırlar. 12

• Ovül: Vajinaya uygulanmak üzere supozituvar gibi hazırlanan farmasötik şekillerdir.
Bitkisel Kökenli Preparatlar
İlaç gibi aktif madde içeren bazı bitkilerin belirli kısımları kurutularak hazırlanan bitkisel ilaç
hammaddelerine drog denir.
• İnfüzyon: Belirli bir miktar bitkisel droğun üzerine kaynar su dökülüp bir süre bekledikten
sonra süzülmesiyle elde edilir. Örn. Çay demlenmesi gibi.
• Dekoksiyon: Belirli miktarda bitkisel droğun üzerine soğuk su konup15-30 dakika kadar bir
süre kaynatıldıktan sonra süzülmesiyle hazırlanır. Örn. Ihlamur hazırlanması gibi.
• Tentür: Bitkisel droğların bir süre alkol veya diğer organik çözücüler içinde bekletildikten
sonra süzülmesiyle hazırlanan berrak çözeltilerdir.
• Ekstre: Bitkisel droğların bir süre su, alkol veya diğer bir organik çözücü içinde bekletilip
süzüldükten sonar çözücünün bir miktar buharlaştırılmasıyla hazırlanır.
İLAÇLARIN İSTENMEYEN ETKİLERİ
1. Yalın Toksik Etkiler
İlacın terapötik etkilerinin bir uzantısı şeklinde ortaya çıkar ve genellikle doza bağlı olarak artar
ve öngörülebilir nitelikteki etkilerdir . En hafif şekli bazı organların işlevlerinde bozulma ile
ortaya çıkan fonksiyonel nitelikte olanlardır. Bazı durumlarda klinikte rutin olarak ölçülen bazı
biyokimyasal değerler kullanılan ilaçlarla değiştirilebilir. Daha ileri bir reaksiyon olarak bazı
hücrelerde veya hücre içi yapılarda zedelenmelerle ortaya çıkabilen yapısal nitelikteki toksik
etkilerdir
2. Özel Toksik Etkiler
Bu tür etkiler genellikle hücre çekirdeği düzeyinde ve kalıcı nitelikte oluşan hasarlardır. İlaçlar hücre çekirdeğinde DNA yapısında ve genlerde değişiklikler yapması nedeniyle mutasyona yol açabilirler. Bu tür etkiye mutajenik veya genotoksik etki denir.
3. İlaç Alerjisi
örneğin; bazı proteinlerle kovalent bağlanarak antijenik özellik kazanırlar. Bu tür ilaç moleküllerine hapten denir. Belirli bir kimyasal gruba sahip ilaca karşı alerjik reaksiyon gösteren kişiler o kimyasal grubu taşıyan başka ilaçlara karşı da alerjik reaksiyon gösterebilirler. Buna çapraz-alerji denir. Örn. Penisilin alerjisi gibi.
4. Dayanıksızlık Reaksiyonları
Kişide önceden bulunan bazı hastalıklar nedeniyle bazı grup ilaçlara karşı beklenenden daha
farklı yanıtlar alınabilir.
5. İdiyosenkrazi
Yukarıda sayılan dört kategoriden herhangi birine sokulmayan ve genetik farklılıkla ilgili
olmayan ve mekanizması bilinmeyen durumlar idiyosenkrazi olarak değerlendirilir.
Sağlık Bakanlığı ilaçların yan etkilerini saptamak, izlemek, değerlendirmek ve önlemek için bir
merkez kurmuştur. Hekimler hastalarına uyguladıkları ilaçlarla ilgili olarak beklenmeyen bir durumla
karşılaştıklarında hastanelerde oluşturulan irtibat noktalarına bu konuda bilgi vermektedirler. Bu veriler,
Sağlık Bakanlığı’nın İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü bünyesinde kurulan Türkiye Farmakovijilans
Merkezi (TÜFAM) tarafından toplanarak değerlendirilmektediR.
İLAÇ ETKİLEŞMELERİ
Bu etkileşmeler başlıca üç şekilde oluşabilir:
1. Farmasötik etkileşmeler
Daha vücuda verilmeden önce iki veya daha fazla ilaç arasında oluşabilir ve genellikle kendini 13

fiziksel değişimler şeklinde belli eder. Örneğin berrak iki sıvının karıştırılmasıyla çökelti
oluşması veya katı haldeki tozların karıştırılması sonucu sıvılaşma oluşması gibi.
2. Farmakokinetik etkileşmeler
İlaçlar birbirinin emilimini, vücuttaki dağılımını, biyotransformasyonunu ve vücuttan atılmasını
yani farmakokinetiğini değiştirerek kan düzeyinin beklenenden farklı olmasına yol açabilir. Bu tür etkileşmeye sıklıkla neden olabilecek besinler arasında ızgaralar, proteinden zengin besinler, lahana, karnabahar, brokoli, greyfurt suyu, nar suyu gibi besinler ve alkol bulunmaktadır.
3. Farmakodinamik etkileşmeler
İlaçlar birbirinin etkisini etki mekanizması düzeyinde azaltabilir veya artırabilir. Bu şekilde iki
ilaç bir arada kullanıldığında biri diğerinin etkisini azaltıyorsa antagonizma, artırıyorsa da
sinerjizmadan söz edilir.
Antagonizma başlıca üç şekilde oluşabilir:
a. Kimyasal antagonizma: İki ilaç birbirinin etkisini, kimyasal yolla etkisiz bir moleküle
dönüştürmesiyle azaltabilir. Bu durumdan zaman zaman zehirlenme durumlarında yararlanılır.
Herhangi bir zehirle veya yüksek dozlarıyla zehirlenme yapabilen bir ilaç molekülüyle kompleks
yaparak onu etkisiz bir moleküle dönüştürerek zehirlenme beirtileri ortadan kaldırılabilir.
b. Fizyolojik antagonizma: İki ilaç birbirinin etkisini farklı bir reseptör veya mekanizma
aracılığıyla azaltabilir veya ortadan kaldırabilir.
c. Farmakolojik antagonizma: İki ilaç birbirinin etkisini aynı reseptör sistemi veya mekanizma
aracılığıyla azaltabilir.
Sinerjizma iki veya daha çok ilacın birbirinin etkisini artırmasıdır ve başlıca iki şekilde görülür:
a. Aditif etkileşme: İki ilaç birlikte verildiklerinde oluşan etki ayrı ayrı verildiklerinde
oluşturdukları etkinin cebirsel toplamı kadarsa buna aditif etkileşme denir.
b. Potansiyalizasyon: İki ilaç birlikte verildiklerinde oluşan etki, ayrı ayrı verildiklerinde
oluşturdukları etkinin cebirsel toplamından büyükse buna da potansiyalizasyon denir
BESİN DESTEKLERİ
Son yıllarda, birçok besinsel biyoaktif madde farmasötik ürün şeklinde pazarlanmıştır. Bu tür ürünler yeni bir hibrid terim olarak nutrient ve farmasötikten gelen nutrasötik olarak tanımlanmıştır.
Bu tür ürünlerle ilgili olarak oluşabilecek toksisite reaksiyonları üç grup altında toplanabilir: (a) Kendi
içindeki bileşenlerden kaynaklanan toksisiteler (b) Bu ürünlerin kontaminasyon ve tahşişinden
kaynaklanan toksisiteler ve (c) Bu ürünlerin veya içindeki bileşenlerin ilaçlarla etkileşmesinden kaynaklanan toksisiteler.
ZEHİRLENMELER VE TEDAVİLERİNDE GENEL İLKELER
Zehirlenme durumlarında dikkat edilmesi gereken en önemli yaklaşım solunum ve dolaşımın
sürdürülmesinin sağlanmasıdır. Hastayı nakleden kişilerin kullanılan ilaç veya maddenin boş kutularını da
sağlık ekibine mutlaka getirmesi yerinde bir davranıştır
1. Emilimin Engellenmesi
Zehirlenmeler oral, parenteral, inhalasyon veya cilt teması yoluyla olabilir. Zehirlenmeye yol
açan etkin madde cilt veya mukozalara bulaşmışsa bol su ile yıkanması gerekir. Karbon
monoksid ve doğal gaz zehirlenmeleri inhalasyon yolu olarak değerlendirilir ve hastayı kısa
sürede temiz havaya çıkarmak gerekir
a. Kusturma:
b. Mide yıkama
c. Barsakların boşaltılması: 14

d. Kimyasal adsorbanlar: Bu maddelerin başlıca etki mekanizmaları; zehri adsorbe etmesi (yani fiziksel kompleks yapması), çöktürmesi, kimyasal kompleks oluşturması veya kimyasal reaksiyonla parçalaması şeklinde olabilir.
2. Eliminasyonun hızlandırılması:
Uygulama yerinden emilerek sistemik dolaşıma geçmiş olan zehrin vücuttan kısa süre içinde
uzaklaştırılması amacıyla başlıca aşağıda sıralanan yöntemler uygulanabilir:
a. Yinelenen dozda aktif kömür verilmesi: Sindirim kanalında enterohepatik dolanıma giren
ilaçların sindirim kanalından tekrar emilmesini engellemek adına kullanılabilir. (Bazı
ilaçlar karaciğerde biyotransformasyona uğradıktan sonra safra içinde oniki parmak
barsağına atılır. Buradan tekrar emilerek karaciğere gelir ve karaciğer ve barsak arasında
süreklü dolanıma uğrar. Bu olaya enterohepatik dolanım denmektedir.)
b. İdrar pH sının değişitirilmesi: Zayıf asid veya baz özelliğindeki ilaçlarla oluşan
zehirlenmelerde böbreklerden ilacın tekrar emilmesini engellemek adına onları iyonize
edebilen zayıf baz veya asid yapılı ilaçlarla idrar pH sı değiştirilebilir.
c. Diürez: Hastaya büyük hacimde elektrolit içeren fizyolojik çözeltilerle birlikte güçlü
diüretikler de verilerek dolaşımdaki ilacın böbrekler aracılığıyla vücuttan uzaklaştırılması
sağlanabilir. Ancak bu durum özellikle böbrekler aracılığıyla atılan ve böbrek fonksiyonları
normal olan hastalar için uygulanabilir.
d. Hemodiyaliz: Yapay böbrek de denen bu girişim için donanımlı bir merkez bulunmalıdır.
Yöntemin esası, bir atardamara takılan bir kateterle alınan kanın hemodiyaliz cihazı
içindeki fizyolojik sıvılar içinden yarı geçirgen selofan borular aracılığıyla geçirildikten
sonra tekrar bir kateterle bir toplardamar içine verilmesidir. Kan içindeki ilaç veya zehirli
madde selofan borular içinden geçerken pasif difüzyonla fizyolojik sıvıya geçer ve kan
temizlenmiş olur. Özellikle böbrekler aracılığıyla vücuttan atılan maddeler için yararı
olabilir.
e. Hemoperfüzyon: Yöntem hemodiyalize benzer ancak vücut dışına çıkarılan kan adsorban
özelliği gösteren bir madde içeren kartuş üzerinden geçirilir. Kandaki zehirli madde kartuş
içindeki adsorban tarafından tutularak kanın temizlenmesi sağlanır.
f. Periton diyalizi: Bir kateter aracılığıyla diyaliz sıvısının karın boşluğundan geçirilerek
yıkanmasıdır. Başarı oranı daha düşüktür. İnfeksiyon riski vardır. Ancak hemodiyaliz gibi
bir cihaza gereksinim yoktur.
g. Kan değiştirme: Vücuttaki kanın tamamen değiştirilmesidir. Özellikle küçük çocuklardaki
zehirlenmelerde uygulanması tercih edilebilir
3. Sistemik antidotla tedavi:
Zehirlenmeye yol açabilen bazı ilaç veya kimyasal maddelerin etkisini seçici olarak ortadan
kaldırabilen maddelere antidot veya panzehir denmektedir
İLAÇ KULLANIMINDAKİ YANLIŞLIKLAR
Ağrı kesici - Ateş düşürücü ilaçlar (analjezik antipiretik): Bunlar genellikle tok karnına alınmalıdır. En çok görülen sorunlar, sindirim sisteminde oluşan ülserler, bu ülserlere bağlı ağrı, yanma ve kanamalardır. dolu bir bardak su, süt veya ayran ile içilmelidir.
Antikoagulan ilaçları kullananların K vitamini preparatlarını veya K vitamininden zengin besinleri
tüketmeleri kullandıkları ilaçların etkinliğini azaltacaktır.
Sakinleştirici ilaçlar: Trankilizan ve sedatif denilen sakinleştirici, uyku verici ve yatıştırıcı ilaçlarla
birlikte alkol kullanılmamalıdır.
Anemi tedavisinde kullanılan demir ilaçları ile kalsiyumdan zengin süt ve süt ürünleri, pekmez,
susam, fındık, fıstık, kurutulmuş meyveler, kuru baklagiller, yeşil yapraklı sebzeler birlikte 15

kullanılmamalıdır. Bu tür ilaç ve besinler en az 2 saat arayla tüketilmelidir. Çünkü bu besinler demir
emilimini azaltabilirler.
Doğru İlaç Kullanım İlkeleri
Dünya Sağlık Örgütü bu konuda ilk düzenlemeleri 1985 yılında Nairobi’de yapılan toplantıda ele almış ve akılcıilaç kullanımını; “kişilerin klinik bulgularına ve bireysel özelliklerine göre en uygun ve güvenli ilacı, en uygun süre ve dozajda, en düşük fiyata ve kolayca sağlayabilmeleri” olarak tanımlamıştır.
Bütün bunların ötesinde doğru ilaç kullanımı konusunda aşağıda bazı önemli noktalar belirtilmektedir:
1. Hekime muayeneye gelen hastaların daha önce kullandığı tüm ilaçları ve önceki tedavi
bilgilerini, başka hastalıklarını doktoruyla paylaşması tedavinin başarısının önemli bir aşamasıdır.
2. İlaçlar doktor reçetesi ile alınmalı, yetkisiz ve bilgisiz kişilerden ilaç tavsiyesi alınmamalıdır.
3. Hastaların hekimlerini bilgilendirmeden başka bir ilacı tedaviye eklememeleri gerekir.
4. İlaçlar doktorun önerdiği şekilde kullanılmalıdır
5. Tedavi sırasında ilaçla ilgili olsun olmasın herhangi bir istenmeyen etki oluştuğunda mutlaka
hekime bilgi verilmelidir.
6.Hastanın herhangi bir ilaç veya besine alerjik reaksiyonu olup olmadığı konusunda da hekim
Bilgilendirilmelidir
7. Hekimin belirttiği ilaç dozu değiştirilmemelidir.
8. İlaç hekimin bilgisi olmadan birdenbire kesilmemelidir.
9. Gereksiz yere ilaç kullanımına devam edilmemelidir
10. Gebelik ve emzirme dönemlerinde, çocuklarda, bebekler ve yeni doğanda, yaşlılar, böbrek ve
karaciğer yetmezliği olanlar, ilaç alerjisi ve kronik başka hastalıkları olanlarda ilaç kullanımı ve
dozları konusunda çok dikkatli olmak ve yarar/zarar oranı konusunda yeterli bir
değerlendirmenin mutlaka yapılması gerekir
11. Hastaların kullandığı ilaçlar konusunda yakınlarını bilgilendirmeleri gerekir
12. Süresi geçmiş ilaçların ilaç dolabında bulundurulmaması ve evden uzaklaştırılması gerekir
13. Bazı hastalıkların tedavisi sırasında ilaç-dışı yöntemlerin de tedaviye destek olabileceği Unutulmamalıdır.
İLAÇLARIN SAKLANMA KOŞULLARI
Kullanma talimatında belirtilmediği sürece ilaçların oda sıcaklığında saklanması yeterli olabilir. Ancak bu ortam da çok fazla sıcak olmamalıdır. Oda sıcaklığı genellikle 18-22 C olarak kabul edilir.
Toz halinde alınıp sulandırarak kullanılan şuruplar hazırladıktan sonra buzdolabında saklanmalıdır.
Bu tür ilaçlar 10 gün içinde bitmezse kalan kısmı atılmalıdır.
ÜNİTE 7 : Uzun Süre Yatan Hastalarda Oluşabilecek Bazı Sistem Hastalıkları ve Bakımı
Yatak istirahatine bağlı olarak, kalbin yükünde artma, ortostatik hipotansiyon, trombüs oluşumu,
toraksın genişlemesinde azalma, solunum yollarında sekresyon birikimi, hipostatik pnömoni,
konstipasyon, idrar yapmada zorluk, üriner staz, böbrek taşı oluşumu, uykusuzluk, davranış ve
oryantasyon bozuklukları, anksiyete, bası yaraları gibi istenmeyen durumlar ortaya çıkmaktadır.
BASI YARALARI : Yük binen kemiksi çıkıntılar üzerindeki deride daha sık görülür. Bası yarası gelişiminde üç temel mekanik faktör olan basınç, makaslama kuvveti ve sürtünme önemli
rol oynamaktadır. Ancak diğer bazı iç ve dış etkenler de bu duruma katkı sağlamaktadır.
Bası yaralarının gelişmesinde rol oynayan en önemli faktör basınçtır. Sağlıklı kişilerde basınç ülseri oluşmamasının nedeni basıncın süresi ile ilişkilidir. 16

Bası Yaralarının Oluşmasında Rol Oynayan Risk Faktörleri
1. Basınç Noktaları: Basınç yarası oluşumunda riskli bölgeler vücuttaki bazı basınç noktalarıdır

2. Sürtünme:
3. Yaş: Yaşın ilerlemesi ile,
• Deri perfüzyonu ve deri turgorunda bozulma,
• Serum albumin düzeyi ve immün cevapta azalma,
• Yağ dokusunun azalmasına bağlı zayıflık,
• Doku elastikiyeti kaybı,
• Epidermis ve dermis arasındaki bağlantının zayıflaması,
• Mental durumun bozulması ile (hareket azlığı, pozisyon değiştirmeyi unutma, vb.gibi) yaşlılarda
basınç ülserlerinin gelişmesinde rol oynayan faktörlerdir.
4. Isı artışı: Isı nem ile (idrar, ter, gaita) birlikte deride yaraya dönüşümü kolaylaştırır. Doku iskemisi
doku ısısında artışla birlikte olduğunda, kanlanması azalan durumdaki dokular ve hücreler daha
büyük tehlike altındadır.
5. Ödem
6. Anemi (Kansızlık): Dokuların oksijenlenmedeki yetersizliği bası yarası oluşumunda etkili
olabilmektedir.
7. Enfeksiyon: Bakteriyel enfeksiyonlar dokunun çürüme hızını artırır. Doku beslenmesini azaltır,
iyileşme gecikir.
8. İdrar-Dışkı Tutamama: Bası yaraları inkontinansı olan felçli hastalarda veya yaşlılarda sık
görülür. Daha önce de belirtildiği üzere ıslaklık deride yumuşamaya yol açarak yara oluşumunu
kolaylaştırır.
9. Beslenme: Kişinin beslenme durumu bası yaralarının oluşmasında önemli bir faktördür. Yetersiz
beslenen veya zayıf kişilerde bası yarası daha kolay gelişir. Bunun bir nedeni mekaniktir, yani
kemik çıkıntılar daha belirgin oldukları için daha kolay bası altında kalmaktadırlar.Diğer neden ise
özellikle C vitamini eksikliğinde dokunun dayanıklılığının azalması ve yara açılmasının
kolaylaşmasıdır.
10. Psikolojik faktörler
Bası yaralarının önlenmesi için yapılabilecekler nelerdir?
Bası Yaralarının Önlenmesi
1. Riskin Değerlendirilmesi: Öncelikle bakım verdiğimiz hasta bası yarası oluşması ile ilgili ne kadar
risk taşıyor bu bilinmeli ve bu nedenle değerlendirme ve incelemeler yapılmalıdır.
2. Eğitim: Hastaya basınç bölgeleri,pozisyon uygulama, cilt bakımı, yara bakımı ve beslenme
düzenlenmesi hakkında bilgi verilir.
3. Pozisyonu Değiştirme ve hastaya uygun pozisyon verilmesi
• Yatan hastaların pozisyonu 2 saatte bir değiştirilmelidir.
• Hasta döndürülme sırasında, sürüklenip çekilmez yuvarlanır.
• Uyuma esnasında yüzüstü pozisyonu tercih etmesi önerilir.
• Simit şeklinde minderler (kan akımını azaltacağından) tercih edilmez.
Çevirme-Pozisyon verme önemlidir.
• Yatak çarşafları düzgün, kuru, temiz ve kırışıksız olmalıdır.
• Çarşaflar, yatağın özelliğini kaybetmeyeceği gerginlikte olmalıdır.
Sabahları çarşaflardaki kırışıklık ve yabancı bir objenin cilt yapısında ve renginde bir değişikliğe
neden olup olmadığı incelenmeli, renk değişikliği veya kızarıklık 30 dk dan fazla devam ediyorsa, normal 17

rengine dönünceye kadar basıdan uzak tutulmalıdır.
4. Deri Bütünlüğünün Korunması
Havalı yatakların kullanılmanın yararları bilinmektedir. Hasta yakınlarına almak yada kiralamak
ekonomik duruma bağlı olarak önerilebilir.
5. Yatak Bakımı
Basınç yaralarının yaygın olduğu vücut bölgeleri; topuklar, kuyruk sokumu kemiği, kalçanın
çıkıntılı yerleri günlük olarak kontrol edilmelidir. Ayrıca;
• Deri bakımı her gün yapılmalıdır.
• Deri sürtünmeden korunmalıdır.
• Yatak çarşafları temiz ve kuru olmalıdıır.
• İdrar ya da dışkının ciltle temasını önlememk için bariyer krem ve polimerik cilt koruyucuları
kullanılabilir.
• Emici bezler, kondom kateter, dışkı ya da idrar toplama sistemleri kullanılarak kaçırma
problemleri olan hastanın cildi korunabilir.
Nemi kontrol altında tutmak için neme yol açan nedenler belirlenir. Bunlara örnek verilmek istenirse;
• Terleme
• Banyo sonrası ıslak kalma
• Yara akıntısı
• Dışkı ya da idrarın kaçırılması
Sürtünme ve yırtılmayı önlemek için;
• Hastanın yatağının başucu 30˚den daha fazla yükseltilmemelidir.
• Hasta yatak içinde hareket ederken (oturma, yan dönme vb.) trapez ve tırmanma aleti kulanmalı.
• Yatağın ayakucuna doğru kaymış olan bir hastayı başucuna doğru çekerken mutlaka çarşaf
kullanılmalıdır.
• Çok yaygın bir şekilde yapıldığı gibi hasta 2 kişi tarafından koltuk altından tutularak yukarı
doğru çekilmemelidir.
6. Beslenmenin Düzenlenmesi
AKCİĞER YETERSİZLİĞİ VE ENFEKSİYONLAR
Solunum, oksijen ve karbondioksitin atmosfer havası ile yer değiştirmesidir. Solunumu ilgilendiren ve
solunumla ilgili terimler;
Solunum sayısı: Normal koşullarda sağlıklı yetişkin bir birey dakikada 16-20 solunum yapar. Yaş
ilerledikçe solunum sayısı düşer.
Solunum derinliği: Yüzeyel, normal ve derin olarak ifade edilir. Solunumun derinliği akciğere çekilen
havanın az ya da çok olduğunu gösterir.
Solunum ritmi: İnspirasyon (soluk alma) ve ekspirasyonun (soluk verme) düzenini gösterir.
Solunumun hızlanması: Solunum sayısı dakikada 24’ten fazladır. Yorgunluk, koşma gibi durumlarda görüldüğü gibi kalp, akciğer, kan ve ateşli hastalıklarda da görülebilir.
Solunum yavaşlaması: Solunum sayısının dakikada 10’un altında olmasıdır. Tüberküloz, menenjitli
çocuklarda, diyabet komasında görülür.
Dispne (nefes darlığı): Zor nefes alma veya verme veya her ikisidir. 18

Anoksi: Yerel veya genel olarak oksijenin tamamen yokluğudur.
Hipoksi: Hücrelerin veya dokuların yeterli oranda oksijensizliğidir. Hipoksi belirtileri: konsantrasyon
ve oryantasyon bozukluğu, bilinçte bozulma, baş dönmesi, davranış değişikliği, yorgun, endişeli ve ajite
bir görünümdür.
Siyanoz: Oksijen gereksinimin yeterli karşılanmadığı durumlarda deri ve mukoz membranların kirli
mavimsi-mor renk almasıdır. Siyanoz dudaklarda, kulak memelerinde, tırnaklarda ve oral mukozada
belirgin olarak gözlenir.
Apne: Solunumun geçici veya kalıcı olarak durmasıdır.
Solunum Yetmezlikleri
Arteriyel oksijen parsiyel basıncının (PaO2) 80 mmHg’nın altında olmasına hipoksemi, 60 mmHg’nın
altında olmasına hipoksemik solunum yetmezliği denir. Solunum yetersizliğinin belirtileri:
• Burun kanadı solunumu
• Göz kapaklarının retraksiyonu
• Aksesuar kasların kullanımı
• Trakea çekilmesi
• İnterkostal çekilme
• Torakoabdominalparadoksal solunum
• Terleme
• Şuur değişiklikleridir
Pnömoni
Akciğer dokusunun enfeksiyonudur. Seyahat öyküsü, evcil hayvan ile temas, çevrede başka hastaların
bulunması, mevsimler, sigara kullanımı gibi faktörler pnömoni etyolojisindedir. Pnömoni ventilasyon ve
perfüzyonu etkiler. Genel belirti ve bulguları; birden yükselen ateş, pürülan balgam, öksürük, göğüs ağrısı, yorgunluk ve şiddetli dispne, siyanozdur.
Pnömonili hastanın bakımında başlıca amaçlar;
• Hava yollarının açıklığının sağlanması
• Enerji harcaması azaltmak için yeterli istirahatın sağlanması
• Hastanın gereksinimi olan sıvıyı almasının sağlanması
• Hastanın yeterli besin alması
• Tedavi planını ve koruyucu önlemleri anlaması
Atelektazi
Alveollerin kollapsı ya da hava girişine kapalı olmasıdır. Akut ya da kronik olabilirler. En sık görülen iki
nedeni; solunum yollarının mukus, tümör, gibi oluşumlar ile tıkanması ve alveol yüzeyini kaplayan sıvıda
sürfaktan eksikliğinin olmasıdır. Atelektazi risk faktörleri;
• Pulmoner ödem
• Batın ve göğüs cerrahisi sonrası
• Uzun süreli hareketsizlik 19

• Bilinç düzeyinde azalma
• Nazogastrik beslenme
• Kronik akciğer hastalıkları (KOAH)
• Hava yollarındaki tıkanmalar
Belirti ve bulguları; öksürük, balgam çıkarma, düşük ateştir. İlerleyen dönemlerde belirgin solunum
sıkıntısı, taşikardi, taşipne, plevral ağrı, merkezi siyanoz görülebilir.
Akut Respiratuar Distres Sendrom (ARDS)
Alveoller kapiller bariyerde artmış permaibilitenin (geçirgenliğin) neden olduğu pulmoner ödeme bağlı
solunum yetmezliği durumudur. Nedenleri;
• Boğulma
• Yüksek dozda ilaç alma
• Pnömoni
• Toksik madde inhalasyonu,
• Septik şok,
• Travma,
• Yaygın damar içi pıhtılaşma
Belirtileri; taşipne ve sonrasında dispne, kan gazlarında kötüleşme, ajitasyondur. Genellikle bu
hastalar yoğun bakıma alınır. İlk birkaç gün sıvı kısıtlaması yapılır
Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalıkları (Koah)
Bronşlarda irreversible (geri dönüşsüz) daralma ile seyreden amfizem, kronik bronşit ve kronik astımı
kapsar. KOAH için en önemli risk faktörü sigara içmektir. Hastalığın erken tanısı; solunum fonksiyon testleri ile konur
Tedavi
Bronkodilatör (bronşları genişletici) ilaç tedavisi uygulanır. Parsiyel oksijen basıncının 65 ve altı olan hastalara sürekli oksijen tedavisi uygulanır.
KOAH eğitim programı;
• Solunum egzersizleri,
• Aktivite planlaması,
• Solunum kaslarının eğitimi, bireysel bakım aktivitelerinin eğitimi, fiziksel kondüsyon
kazanılması,
• Oksijen tedavisinde dikkat edilecekler,
• Baş etme mekanizmaları
Amfizem
Amfizem, vücudun herhangi bir yerinde hava toplanmasıdır. Pulmoner amfizem ise; bronşiollerin kalıcı
olarak genişlemesidir. En önemli etken sigara içilmesidir.
Amfizemli hastada uygulanacak tedavi ve bakım planı;
• Ventilasyonun geliştirilmesi ve zorlu solunum yükünün azaltılması,
• Enfeksiyondan koruma ve enfeksiyon gelişirse hemen tedavi edilmesi, pulmoner ventilasyonu
arttırmak ve enerji kullanımını azaltmak için fizik tedavi yöntemleri kullanmak,
• Solunumu kolaylaştırmak için uygun pozisyon; ortopne pozisyon verilir. 20

• Psikolojik destek
• Pulmoner rehabilitasyon ve devamlı hasta eğitimi şeklinde olmalıdır.
Amfizemin ilaçla tedavisinde bronkodilatörler, kortikosteroidler,ekspektoranlar, merkezi sinir sistemi
depresanları kullanılır.
Kronik Bronşit
Birbirini takip eden iki yıl boyunca her yıl en az üç ay süren ve aşırı trakeabronşial mukus sekresyonuna
bağlı olarak ortaya çıkan öksürük ve balgam çıkarılması ile seyreden bir hastalıktır. Risk faktörleri,
sigara, hava kirliliği, polenler, sık sık üst solunum yolları enfeksiyonlarıdır.
Kronik bronşitte tedavinin amacı, sekresyonların çıkarılması, bronşiollerin açık tutulması ve normal
fonksiyonlarının sürdürülmesi, enfeksiyonların önlenmesidir. Hava yollarındaki tıkanıklığın giderilmesi,
sekresyonların kolaylıkla uzaklaştırılması için bronkodilatörler verilir. Uygun hidrasyon sağlanarak
sekresyonlar yumuşatılır ve öksürük ile dışarı atılması kolaylaştırılır. Postüral drenaj, göğüs perküsyonu,
etkili solunum egzersizleri balgam çıkarılmasına yardımcı olur. Tekrarlayan enfeksiyonlar da antibiyotik
verilerek tedavi edilir. Hastanın yeterli ve dengeli beslenmesi sağlanır.
Astım
Astım genetik ve çevresel etkenler nedeniyle bronşial düz kasların geri dönüşümlü kasılması, mukus
artışı, mokuza enflamasyonu ve ödem ile seyreden bir hastalıktır. Astım gelişmesinde en önemli faktör
alerjidir.
Solunum Yollarının Özel Tedavi ve Bakım Yöntemleri
1.Aerosol Tedavi
• Soluk alırken bir elinizi karnın üstüne (kaburgaların hemen altına) diğer elinizi göğsün ortasına
koyunuz.
• Burun yoluyla yavaş yavaş ve derin derin nefes alın, karnınızı mümkün olduğu kadar şişiriniz.
• Dudaklarınızı büzerek nefes verirken karın kaslarınızı sıkıştırınız.
• Nefes verirken karın kaslarınıza, yukarı ve içeri doğru yavaşça bastırınız.
• Günde birkaç kez yavaş yavaş bir dakikadan beş dakikaya kadar artırarak bu işlemleri
tekrarlayınız.
2.Öksürük
• Birkaç kez derin solunum yapması,
• Son aldığı soluğu birkaç saniye tutması,
• Tekrar soluk almadan önce, akciğerlerinde hava kalmadığını hissedinceye kadar öksürmesi,
• Hastada ameliyat sonrası insizyon varsa ağrıyı azaltmak ve insizyon bölgesinin zarar görmemesi
ve ağrının azaltılması için, öksürürken o bölgeyi elleri ya da yastık ile desteklemesi ve
öksürürken de ağzını kağıt mendil ile kapatması önerilir.
3. Postüral Drenaj
Yer çekiminin de yardımıyla bronşlardaki sekresyonların çıkarılmasını kolaylaştıracak spesifik pozisyon
verilerek yapılır.
4. Oksijen Tedavisi
• Nazal kanül ile dakikada 0.5 ile 1 lt akım hızı ile
• Nazal katater ile dakikada 4-5 lt akım hızı ile, 21

• Oksijen maskesi ile dakikada 5-6 lt akım hızı ile oksijen verilebilmektedir.
DOLAŞIM BOZUKLUKLARI
1. Taşıma foksiyonu
• Sindirim sisteminde emilen maddeler,
• Oksijen
• Karbondioksit
• Diğer metabolik atıklar
• Hormonlar
2. Vücut ısısının kontrolü
3. Mikroorganizmalara karşın vücudun korunması
4. Lenfatik sistem
Periferik damarlar; arterler, venler ve lenfatiklerden oluşur. Kalp kalp-damar sisteminin merkezidir ve
damarlar da kanı bu merkezden ya da merkeze taşıyan kanallardır.
Damarlar altı grupta incelenirler:
1. Aorta ve büyük damarlar
2. Arteriyoller
3. Kapillerler
4. Venüller
5. Venler
6. Lenfatikler
Periferik Damar Hastaliklarinda Risk Faktörleri
• Yaşlılığa bağlı ateroskleroz
• Hiperlipidemi
• Sigara kullanımı
• Hipertansiyon
• Şişmanlık
• Yetersiz fiziksel aktivite
• Stres
• Diyabet
• Genetik faktörler
Periferal Vasküler Sistemin Değerlendirilmesi
• Yürümekle ağrı var mı?
• Gün sonunda bileklerde ödem var mı?
• Yanma, uyuşukluk, yorgunluk, sızlama, karıncalanma, kramp oluyor mu?
• Cilt renginde, ısısında değişiklik ve ülser var mı?
• Saçlı deride değişiklik, dökülme var mı?
• Sigara, alkol, kahve, çay ve beslenme alışkanlıkları nasıl?
Vasküler Hastalıklarda Görülen Belirti ve Bulgular
İntermitent klaudikasyon (yürümekle ve egzersiz sonrası baldırda oluşan 1-2 dakika dinlenmekle
geçen şiddetli kas ağrıları) 22

• Dinlenme ağrısı
• Ekstremitelerde soğukluk ve solukluk
• Rubor (ekstremitelerin morumsı kırmızı renk alması)
• Siyanoz
• Trofik değişiklikler (ekstremite cildinde ve tırnaklarda kuruluk, pullanma, kalınlaşma, kıllarda
dökülme)
• Bacak ülserleri
• Gangren
Vasküler Hastalıklarda Görülen Belirtiler Nelerdir?
Vasküler Hastalıklar
Etyolojisi: Tam nedeni bilinmemekle beraber yaş, cinsiyet, otoimmün sistem ve sigara risk faktörleri
olarak görülmektedir.
Belirti ve Bulguları: Ayak tabanında ve parmaklarda ağrı en tipik belirtidir.intermitent klaudikasyon,
dinlenme ağrısı, soğuk ekstremiteler, zayıf nabız, deride incelme ve kıllarda dökülme görülebilir.
Tedavi-Bakım: Hastalığın ilerlemesini önlemek, vazodilatasyonu sağlamak, soğuktan korunmasını
sağlamak, ağrıyı gidermek, duygusal destek önemlidir. Sigaranın bıraktırılması, ayak hijyeninin
sağlanması ve ağrı için burger -allen egzersizleri yaptırılması gereklidir.
Reynaud Hastalığı ve Fenomeni
Hastalık 16- 40 yaş kadınlarda daha sık görülür. Soğuk ile temas, stres, heyecan nedeniyle başlar.
Belirti ve Bulgular:
• Başlangıçta her iki elde bir ya da iki parmak ucu hastalıktan etkilenirken, olay ilerledikçe eller de etkilenebilir.
• Önce parmak uçlarının rengi solar, daha sonra buna siyanoz, soğukluk, uyuşma ve ağrı eşlik eder,
• Son dönemde zonklama, karıncalanma ve kırmızılık olaya hakim olur.
• Ataklar 10-15 dakika sürer ve 30-60 dakika içinde geriler.
• Ataklar kendiliğinden düzelebildiği gibi hasta sıcak ortama girdiğinde gerileyebilir.
• Soğuk mevsimlerde tablo şiddetlenir. İleri devrelerde basit bir stres ve hafif soğuk nöbetin
ortaya çıkmasına neden olur.
1.Hastaya stresli ve güvensiz ortamlardan korunması konusunda eğitim verilir ve stres yönetimi
öğretilmelidir.
2.Kış aylarında hastanın olabildiğince dışarı çıkmaması ya da çıkacaksa sıkı giyinmesi, kapı kolu,
direksiyon vb soğuk yüzeylere temas etmemesi, buzdolabını temizlerken, hatta buzluktan donmuş bir
yiyecek alırken eldiven giymesi söylenmelidir.
3.Yaz aylarında klimalı ortamlar için yanında bir hırka bulundurması, vazokonstriksiyona neden olan
doğum kontrol hapı, Beta adrenerjik blokörler gibi ilaçları almamaları hatırlatılmalıdır.
4. Hastalara sigara kullanımından kaçınmaları söylenir.
5. Hastalar güvenlik açısından dikkatli olmalı, örneğin kesici aletleri dikkatli kullanmalıdır.
Derin Ven Trombozu
Belirti ve Bulgular: Alt ekstremitede tek taraflı ağrı, ödem kızarıklık, ısı artması,ekstremitede
güçsüzlük ve uyuşma da olabilir.Olay ilerledikçe konjesyon nedeniyle ödem ilerler. 147
Korunma: Risk altında olan bireylerin kilo vermesi, uygun egzersizler yapması, uzun süre aynı
pozisyonda oturmaması, kontraseptif ilaç kullanmaması, sigara içmemesi, dehidrate olmaması, sık sık
bacaklarını yukarı kaldırması gerekir. 23

Tedavi- bakım: İlaçla tedavi- antikoagülan tedavi, antiinflamatuar ilaç tedavisi, yatak istirahati,
bacak elevasyonu, ılık uygulama önemlidir.
Varis
Bedenin alt kısımlarında bulunan venlerdeki kapakların yetersizliği sonucu venlerin anormal derecede
kıvrılması ve genişlemesi ile ortaya çıkan bir hastalıktır. Yaşlılarda ve kadınlarda daha fazla görülür.
Tedavi ve Bakım
1. Konservatif Tedavi: Varis çorabı, en iyi elastik desteği sağlar. Varis çoraplarının tedavi edici
etkileri yoktur, varis hastalığının ilerlemesine engel olurlar. Çorabın, etkin olabilmesi için,
bireye uygun ölçülerde olması gerekir. Hasta, varis çorabını giyerken şu noktalara dikkat
etmelidir:
2.Skleroterapi: Varisli venlere sklerozan madde enjekte edilir. Enjeksiyon tamamlandıktan bir-iki dakika sonra hastaya varis çorabı giydirilerek yürütülür. Çorap, işlemden sonra altı hafta kadar giyilmelidir.
3. Cerrahi Tedavi: Varikoz venin çıkarılmasıyla olur. Varisli venin cerrahi tedavisi için derin
venlerin sağlam ve fonksiyonel olması gerekmektedir. Varis ameliyatı sonrası bakım:
• Tüm ekstremiteye elastik destek uygulamak,
• Bacağı hareketli tutmak ve egzersiz yaptırmak,
• Bacağı kalp seviyesinde tutmak önemlidir.
• Ameliyattan 24-48 saat sonra hasta ayağa kaldırılır ve yürümesi desteklenir. Yattığı zamanlarda bacaklar elevasyona alınmalıdır.
• Hastanın, yürüme egzersizlerini ve elastik desteği (varis çorabı) ameliyattan sonra üç hafta
sürdürmesi gerekir. Yaşlı bireylerde bu süre daha uzun tutulmalıdır.
GÜNLÜK ALDIĞI ÇIKARDIĞI SIVI TAKİBİ
Sıklıkla kullanılan ölçeklerin ml olarak değerleri:
• Bir bardak sıvı: 200 ml
• Bir bardak süt: 200 ml
• Bir bardak yoğurt: 200 ml
• Bir kase çorba: 150 ml
• Bir yemek kaşığı: 15 ml
Aldığı çıkardığı sıvı izlemine her 8-12 saatin sonunda aldığı çıkardığı sıvıların ara toplamı alınır. 24
saatin sonunda da genel toplam olarak hesaplanır. Elde edilen sonuçlar, bireyin aldığı-çıkardığı sıvı
miktarının dengeli olup olmadığı yönünden değerlendirilir.
Aldığı- Çıkardığı Sıvı Takibinin Yapıldığı Hastalıklar:
• Konjestif kalp yetmezliği
• Böbrek yetmeliği
• Yoğun sıvı tedavisi olan hastalar
• Ödemli hastalar
• Kemoterapi ve Böbreğe toksik etkisi olan ilaç kullanan hastalar
• Diüretik kullananlar
• Karaciğer sirozu, karaciğer hastalığı149
• Cerrahi operasyon geçiren hastalar
• Yüksek ateşli hastalar
• Oral beslenemeyenler (Koma, yutma güçlüğü v.s.)
• Diaresi ve kusması olan hastalar 24

• Yanık ve hormonal nedenler
• Beslenme bozuklukları
Post op hasta: İlk 1 saatte 15 dakikada bir, ikinci 1 saatte ½ saatte bir, 3 ile4. saatlerde saat başı,
stabil ise 4 saatte bir
SAATTE BİR :
• Akut Böbrek yetmezliği
• Diabetus insübütüs
• Uygunsuz ADH sendromu
• Böbrek transplantasyon sonrası
• İleri derecede yanıklar
• İleri derecede ishallerde
24 SAATTE BİR :
• Karaciğer sirozu
• Ödemli hastalar
• Kemoterapi ve böbreğe toksik etkisi olan ilaç kul.
• Divnetik kullananlar
• Konjestif Kalp Yetmezliği
• Yoğun sıvı tedavisi olan hastalar
• Yüksek ateş
• Oral beslenemeyen hastalar
• Beslenme bozuklukları olan hastalar
Çıkardığı Sıvılara
• İdrar
• Kusmuk
• Hematemez
• Melena
• Diare
• Mens Kanaması
• Drene olan sıvı
• Mide aspirasyonu
• Parasentez
• Torasentez
• Terleme
• Ameliyat drenaj kaybı
• Periton diyalizinden fazla çıkan sıvı dahil edilir.
Yetişkinlerde 24 saatte normal koşullarda alınan ve kaybedilen su miktarı
Organizmaya alınan sıvı: gün/Ml
• Yiyeceklerde (Endojen yol): 1000
• Oksidasyonlarda (Endojen yol): 300
• Sıvılarla: 1200
Organizmadan çıkarılan sıvı: gün/Ml
• Deri ile: 500 25

• Akciğerlerle: 350
• Feçesle: 150
• İdrar: 1500
Terlemeyi tam olarak ölçmek mümkün değildir. Terleme:
• Sadece yüzde terleme varsa (+)
• Giysilerini ıslatacak kadar terleme (++)
• Yatağı ıslatacak kadar terleme (+++) olarak değerlendirilir.
Sıvı Bilançosu
Dengede: Aldığı- çıkardığında 200-400ml fazla
Pozitif bilanço: Aldığı> çıkardığı (böbrek yetmezliği)
Negatif bilanço: Çıkardığı>aldığı (diüretik kullanımı)
İnsanda Sıvı Kaybını Arttıran Faktörler
• Sıcak bir çevre
• Kusma
• Böbreklerin kusurlu çalışması
• Kan kaybı
• Ateş
• Yara akıntısı
Vücut Suyunun Kaybı Sonucu Ortaya Çıkan Durumlar
• % 1 inin kaybı: susama hissi
• % 5 inin kaybı: halsizlik, nabızda artış, vücut ısısında artış
• %11-15inin kaybı: Delirium, sağırlık, böbrek yetmezliği tablosu
• %20den fazlasının kaybı: ağır dehitratasyon, deri buruşması, vücuttan terle karışık kan sızması,
gözyaşı yerine kan gelmesi 151
İNKONTİNANSI OLAN HASTALARIN BAKIMI
Üriner İnkontinans (İdrar kaçırma)
Üriner inkontinans, sosyal ve hijyenik problemlere yol açan istem dışı idrar kaçırma olarak
Tanımlanmaktadır. İdrar yolu enfeksiyonu sıklığı artışı, idrar torbası kapasitesi azalması, leğen kemiği içindeki idrar torbası ve rahmi yerinde tutan destek dokularda zayıflama, prostat büyümesi vb nedenler idrar kaçırma riskini artırmaktadır.
Üriner İnkontinans Risk Faktörleri
• Yaş ve cinsiyet
• Doğum travması
• Östrojen yetersizliği
• Irk
• Obezite ve kronik konstipasyon
• Bağ dokusu
• Sigara kullanımı
• Geçirilmiş pelvik cerrahi
• Radyoterapi
• Üriner sistem enfeksiyonu 26

• Nörolojik hastalıklar ve spinal kord yaralanmaları
İnkontinans Tipleri ve Bulguları
1. Urge İnkontinans (Sıkışma tipi)
En sık karşılaşılan tiptir. Aniden ortaya çıkan aşırı idrar torbası kasılmaları sonucu kişi idrarını
tutamaz ve idrarını kaçırır.
2. Stres İnkontinans
Stres inkontinansında hastanın öksürme, aksırma, örneğin spor aktivitesi ve ani pozisyon değişikliği
gibi fiziksel çaba sırasında istemsiz idrar kaçırmasından şikayet etmesidir.
3. Bilinçsiz İnkontinans
Semptom; urge veya stres ile birlikte olmayan istemsiz idrar kaybıdır. Bulgu; hastada stres veya
urge olmadan idrar kaçağının gözlenmesidir.
4. Sürekli Sızıntı
Hasta sürekli idrar kaçırmadan şikayetçidir.
5. Noktürnal Enürezis
Noktürnal enürezisde hasta sadece uyku sırasında idrar kaçırmadan şikayetçidir.
6. İşeme Sonrası Damlama:
Hasta işemeden sonra gelişen damlamayla idrar kaçağından şikayetçidir.
7. Taşma İnkontinansı:
Mesane idrarla doludur ve idrarı boşaltma görevini yerine getiremez. Hastalar sık aralıklarla idrar
çıkma ihtiyacı hissederler. Erkeklerde görülen en sık sebep, prostat büyümesidir. İdrar yapmada
zorlanma ve idrar sonrası damla damla idrar gelmesi düşündürebilir.
Üriner İnkontinanslı Hastanın Tedavisi ve Bakımı
. Kontinansı sağlamada kullanılan tedaviler; cerrahi tedavi, ilaç tedavisi ve davranışsal tedavidir
Neden Davranışsal Tedavi?
• Basit olması
• Kolay uygulanabilmesi
• En az girişimsel olması
• Daha güvenilir olması
• Yan etkilerinin olmaması
Davranışsal Tedavi Yöntemleri
• Pelvik Taban Kas Egzersizleri
• Biofeedback
• Mesane Eğitimi
• Tuvalete Gitme Programı Oluşturma
• Yaşam Tarzı Değişikliği
• Diyet
1.Pelvik Taban Kas Egzersizleri
2. Biofeedback Yöntemi
3. Mesane Eğitimi
4. Tuvalete Gitme Programı Oluşturma
5. Yaşam Tarzı Değişikliği
AĞRISI OLAN VE YATAĞA BAĞIMLI HASTADA YAKLAŞIM
Ağrıyı tanımlayabilmek için basit gruplara ayırmak mantıklı bir yaklaşım gibi görünmektedir:
1.Deneysel Ağrı: Bilinçli yapılan bir iğne batırılması, deriyi sıkıştırmak veya diş pulpa testi en basit 27

ağrı deneyimi olarak görülen deneysel ağrıya örnek verilebilir
1. Akut Patolojik Ağrı: Hasarlı bir diş veya kırık bir bacak akut patolojik ağrı doğurur.
2. Kronik Benign Ağrı: Diğer ağrı tiplerinden çok daha karmaşık fiziksel ve pikolojik bir problem olan kronik ağrı, birkaç ayla birkaç yıl arasında süren, hayatı tehdit eden etiyolojisi bulunmayan ve vücudun herhangi bir yerinde lokalize olabilen ağrılardır

Ağrı Eşiği
Kişinin tanımlayabileceği en hafif ağrı düzeyine ağrı eşiği denir.
Ağrının Ölçülmesi
Ağrı ölçümleri için bir sınıflama “Doğrudan Ölçüm” ve “Dolaylı Ölçüm” şeklinde yapılan sınıflamadır. Doğrudan ölçümler ağrının doğasını ortaya koymaya yöneliktirler. Dolaylı ölçümler ise ağrının yaşam kalitesine etkisini ölçerler. Ağrı ölçümleri için diğer bir sınıflama ise “Tek Boyutlu Ölçüm” ve “Çok Boyutlu Ölçüm” seklinde sınıflamadır.
Tek boyutlu skalalara : Örnek: LANSS Skalası (LANSS - Leeds Assessment of Neuropathic Symptoms and Signs), Vizüel Analog Skala (VAS - Visual Analog Scale), Sayısal Değerlendirme Skalası (NRS - Numerical Rating Scale), Sözel Değerlendirme Skalası (VRS - Verbal Rating Scale) sayılabilir.
Çok boyutlu skalalara örnek: McGill Ağrı Anketi (MPQ - McGill Pain Questionnaire), Yasam
Kalitesi Değerlendirmesi (Quality of Life Assessment) ve Hasta Günlüğüdür.
Ölçek, 100 mm boyunda bir yatay çizgiden ibarettir. Çizginin sol ucunda “Ağrı yok” veya “Ağrı
tümüyle geçti” ibaresi yer alırken sağ ucunda ise “Dayanılmaz ağrı” veya “Ağrıda hiç azalma yok”
ibaresi yer alır. Hastaya çizgi üzerinde, kendi ağrısını doğru sekilde yansıtacak bir noktayı işaretlemesi
söylenir. Hastanın işaretinin sol uca uzaklığı ölçülür. Genellikle milimetre olarak ölçülen bu uzaklık
“puan” olarak bildirilir. Çocuk, yaşlı ve güç iletişim kurulan hasta populasyonu için geliştirilmiş farklı
ağrı ölçüm skalaları bulunmaktadır. Altı yaşından küçük çocuklar için geliştirilmiş yüz resimli skalalar
(Wong-Baker ağrı skalası) kullanılmaktadır.
ÜNİTE 8
TANIMLAR

Rehabilitasyon; fizyolojik veya anatomik yetersizlikleri veya çevreye uyum sorunu olan kişinin
fiziksel, psikolojik, sosyal, mesleki ve eğitsel potansiyelini en üst düzeye çıkarma olarak tanımlanmaktadır.
ICIDH ve ICD kapsamında özürlülük farklı derecelerde tanımlanabilir:
1.Bozukluk / yetersizlik/ (impairment): Doğuştan veya sonradan herhangi bir hastalık veya kaza
nedeniyle vücut yapısı (anatomik, fizyolojik ve psikolojik) ve fonksiyonlarında (işlevlerinde) anlamlı
sapma ya da kayıp olarak tanımlanmaktadır ve organ seviyesinde bozuklukları kapsamaktadır.
2.Özürlülük / yetiyitimi / sakatlık / aktivite limitasyonu / (disability): Bozukluk(lar) nedeniyle,
kişisel seviyede fonksiyonel aktivitenin sınırlanmasını ve katılımın kısıtlanmasını (yaşamda
karşılaşılabilecek sorunları) ifade eder. Herhangi bir aktiviteyi insan için normal kabul edilen aralık veya
tarzda yapabilme yeteneğinin azalması veya kaybedilmesidir.
3.Engellilik / katılım kısıtlılığı/ (handicap): Toplumsal düzeyde ortaya çıkar. Bozukluk ya da özür
nedeniyle yaş, cinsiyet, sosyal ve kültürel faktörlere bağlı olarak, normal rolün yerine getirilememesi,
kısıtlanması olarak açıklanır 28

4. Yaşam kalitesi:
5. Sağlıkla ilişkili yaşam kalitesi
NOT : Sağlıkla ilgili yaşam kalitesi ölçekleri: Genel Ölçekler (Sağlık Profilleri, Yararlılık Ölçümleri) ve Özgül Ölçekler (Hastalığa Özel Ölçekler, Popülasyona Özel Ölçekler, İşleve Özel Ölçekler ve Durum ya da Soruna Özel Ölçekler) olarak sınıflandırılmaktadır.
ÖZÜRLÜLÜĞÜN NEDENLERİ
Özürlülük genelde kaynağına ve sebeplerine göre değişik şekillerde sınıflandırılmaktadır. Kaynağına göre
sınıflandırıldığında, doğuştan gelen özürlülük nedenleri arasında; genetik bozukluklar, akraba evliliği,
gebelik sırasında annenin karşılaştığı travmalar, hastalıklar, ilaç kullanımı, ışına maruz kalmak, annenin
alkol ve madde bağımlısı olması, kötü beslenmesi gibi nedenler görülmektedir
ÖZÜR TÜRLERİ
• Görme özürlüler
• İşitme özürlüler
• Dil ve konuşma özürlüler
• Ortopedik özürlüler
• Zihinsel özürlüler
• Ruhsal ve duygusal özürlüler
• Süreğen hastalığı olan özürlüler
ÖZÜRLERİN NEDENLERİNE GÖRE SINIFLANDIRILMASI
Fiziksel özürler: Kas-iskelet, sinir ve damar sistemini ilgilendiren durumlarda, aktivitelerin (kavrama, el
ve kolu çeşitli görevlerde kullanma, yürüme, çömelme, eğilme, merdiven inip çıkma, solunum, konuşma
gibi) fiziksel fonksiyon kaybı nedeniyle kısıtlanmasıdır. Kas-iskelet, sinir ve damar sistemini ilgilendiren
bozuklukların yanı sıra, dil ve konuşma bozukluklarının nedenleri de çok fazladır.
Duyusal özürler: Görme, işitme gibi duyuların yetersizliği nedeniyle çevrenin bir kısmının
Algılanamamasıdır
Algısal ve ruhsal bozukluklar nedeniyle oluşan özürler: Zihinsel, ruhsal ve duygusal
fonksiyonların sosyal, psikolojik ve fiziksel alanlardaki yetersizliğidir. Okuma, yazma, kavrama, sayı
sayma, organizasyon becerileri, zaman-mekan algılama, sosyal ortamlara uyma sorunları gibi pek çok
yönleri vardır.
Süreğen hastalıklar nedeniyle oluşan özürler: Doğuştan veya sonradan olan kalıcı hastalıklar stres
ve çevre faktörleri gibi çeşitli nedenlerden etkilenerek özür oluşmasına yol açabilirler.
DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE ÖZÜRLÜLÜK ORANLARI
Tüm dünyada 500 milyon, Türkiye’de 8 milyon civarında özürlü olduğu tahmin edilmektedir.
REHABİLİTASYONUN VE ÖZÜRLÜLÜK HAKLARININ TARİHSEL GELİŞİMİ
Özürlülüğe ilişkin ilk ve en eski model “ahlaki model” dir. Bu modelde özürlülüğün, ahlaki
çöküntüden kaynaklandığına, özürlü kişilerin bedenlerine şeytanın ve kötü ruhların egemen olduğuna
inanılmıştır.
“Medikal model” 1800'lü yılların ortalarında tıp ve rehabilitasyon alanlarındaki gelişmelerle birlikte
ortaya çıkmıştır. Bu model 'ahlaki çöküntü'den çok 'patoloji' ile sınırlıdır. Özürlü kişilere ve onların ailelerine tanı, tedavi, bakım ve izleme programlarının güçlendirilmesi, önleme programlarının dikkatle hazırlanması, özürlü kişilerin ve onların yakınlarının yaşam kalitelerini yükseltilmesi gibi birçok olanak sağlamıştır.
“sosyal model” özürlülük, kişiler arasındaki fiziksel, zihinsel v.b. farklılıkların bir yansıması olmaktan çok, toplumdaki ayırımcılığın, önyargının ve dışlamanın bir ürünüdür. 29

Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi 1994 yılında engellilere ilişkin
ayrımcılığa vurgu yaparak genel bir yorum yayınlamış, sorunu temel insan hakları sözleşmeleri
çercevesine taşımıştır.
Özürlüler İdaresi Başkanlığı’nca yürütülen çalışmalar sonucunda hazırlanan
5378 sayılı “Özürlüler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun” 1-Temmuz-2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
REHABİLİTASYON
• Kişiyi bir bütün olarak ele alır.
• Özürlü, ekibin tartışılmaz üyesidir.
• Önleme, tedavi ve uzun süreli bakım ve takibi kapsar.
• Ekip çalışmasını gerektirir.
• Rehabilitasyon süreklilik isteyen bir uygulamadır.
Rehabilitasyon ekibine dahil olanlar:
• Özürlü kişi
• Aile
• Uzman doktor
• Fizyoterapist
• Hemşire
• Diyetisyen
• İş ve uğraşı terapisti 170
• İşitme ve konuşma terapisti
• Odyolog
• Ortez- protez teknikeri
• Psikolog
• Sosyal hizmet uzmanı
• Sosyolog
• Çocuk gelişimi ve eğitimi uzmanı
• Mesleki danışman
• Rehabilitasyon mühendisleri
• Tıbbi cihaz şirketleri
• Okul yönetimi ve öğretmen
• Sivil toplum kuruluşları
• Yerel yönetimler
• İşveren
Rehabilitasyon farklı alanlardaki uygulamaları kapsar. Bunlar:
• Tıbbi rehabilitasyon
• Mesleki rehabilitasyon
• Psikososyal rehabilitasyondur
TIBBİ REHABİLİTASYON
Tıbbi rehabilitasyon, özürün önlenmesi ve özürlünün sağlık ve fonksiyonelliğinin birçok disiplinlerin
katılımı ve disiplinlerarası işbirliği ile sağlanmasıdır.
1.Beyin ve omurilik yaralanması olan hastaların rehabilitasyonu: Rehabilitasyon çalışmaları hayati tehlikenin devam ettiği yoğun bakımda başlatılmalı ve hastanın durumu sabitleştikten sonra da devam ettirilmelidir
2. Romatizmal hastalıkların rehabilitasyonu: rehabilitasyonun amaçları; ağrıyı azaltmak, eklemlerde oluşabilecek şekil ve hareket bozukluklarını önlemek, oluştu ise yeniden kazandırmak, fonksiyonel aktiviteyi geliştirmek, ağrı 30

kesici ilaç gereksinimini azaltmak ve daha ağrısız ve bağımsız bir yaşam sağlamaktır. Bu amaçlarla ilaç tedavisinin yanı sıra mutlaka vücudun düzgün duruşuna yönelik eğitim verilir. Hastalığın evresine uygun fizik tedavi ajanları, çeşitli egzersizler ve cihazlar uygulanır
3. El rehabilitasyonu . Koruyucu ve geleneksel tedavi sırasında ve cerrahi girişimler öncesi ve sonrasında, ani ve süreğen ağrı, şişme ve aşırı duyarlılığı azaltmak, yeni his-duyu eğitimi vermek, yara iyileşmesini
kolaylaştırmak, nedbe dokusu oluşumunu azaltmak, kas kuvvetini arttırıp, hareket kısıtlılığını azaltarak ve
adaptif yöntemler ve cihazlarla günlük yaşam becerilerini geliştirerek fonksiyonu arttırmak, işe dönüş
öncesi hazırlık ve işe dönüşü hızlandırmak için uygun fizik tedavi yöntemleri, egzersizler ve cihazlar
kullanılır, eğitim programları düzenlenir.
4. Kardiyo-pulmoner rehabilitasyon: rehabilitasyonun amaçları; kardiyo-pulmoner risk faktörlerini azaltmak, güvenli bir egzersiz programı oluşturmak, kardiyopulmoner fonksiyonu geliştirmek, efor kapasitesini arttırmak, etkili solunumu öğretmek, akciğerlerdeki sekresyonları temizlemek, vücut duruşundaki bozuklukları önlemek ve gidermek, psikososyal olumsuz etkileri azaltarak yaşam kalitesini arttırmaktır. Bu amaçlarla, kol, bacak ve solunum kaslarının kuvvet, endurans ve esnekliğinin artırılması için egzersiz eğitimi, bronşial drenaj teknikleri, gevşeme teknikleri, solunum egzersizleri, günlük yaşam aktiviteleri sırasında enerji koruma teknikleri uygulanır. Hastaya hastalığına uygun yaşam tarzı (sağlıklı beslenme, spor yapma, sigaradan kaçınma gibi) ile ilgili eğitim verilir.
5. Nörolojik rehabilitasyon: amaçları; komplikasyonlarıönlemek, kasları kuvvetlendirmek, spastisiteyi azaltmak, denge, koordinasyon, el fonksiyonları, düzgün duruş ve yürümeyi geliştirmek, solunum kapasitesini ve yaşam kalitesini arttırmaktır. Duyu bozukluğu varsa, yeni his-duyu eğitimi verilir ve oluşabilecek kazalara önlemek için hasta ve ailesi bilinçlendirilir.
6. Pediatrik rehabilitasyon: Çocukluk döneminde karşılaşılan serebral paralizi, brakial pleksus (kola
dallar veren sinir kökü) yaralanmaları, meningomyelosel, tortikollis, romatizmal hastalıklar, kalp, akciğer
ve boşaltım sistemi ile ilgili hastalıklar, kanser, genetik ve metabolik bozukluklarla ilgili çeşitli
hastalıklarda yapılan rehabilitasyon uygulamalarını kapsamaktadır . Serebral paralizide rehabilitasyonun amaçları: Çocuklarda görülen hareket bozukluklarını en aza indirmek, oluşabilecek kas-iskelet sistemi bozukluklarını, duruş bozukluklarını önlemek, günlük yaşam aktivitelerinde bağımsızlığı arttırmak için yardımcı araç, gereç ve cihazların kullanımını sağlamak, eğer görme, işitme, konuşma ve zeka problemleri varsa bunlarla ilgili sorunları en aza indirmek, aile eğitimi vermek ve çocuğun eğitimi konusunda aileye yol göstermek, çocuğun yaşayacağı mekanların düzenlemesine yapmaktır.
7. Sporcularda rehabilitasyon: Temel amaç; sporcunun yaralanma riskini minimale indirmek gayesiyle gerekli olan esneklik, kuvvet ve enduransı(dayanıklılığı) içeren en mükemmel fiziksel uygunluk seviyesine getirmek için uygun antrenman ve egzersiz programı düzenleyerek maksimum performansa ulaştırmaktır.
8. Yanık rehabilitasyonu: amacı;
gelişebilecek komplikasyonları önlemek, eklem hareket kısıtlılığını ve deformitelerini minimale
indirmek, hareket kabiliyetini arttırmak, nedbe dokusu oluşumunu kontrol etmek, estetik ve fonksiyonel
kusurları en düşük seviyeye indirmek, mümkün olan en iyi fonksiyonel kapasiteye ulaştırmak, hastanın
mesleki ve rekreasyonel faaliyetlerini yeniden kazandırarak, en kısa sürede günlük yaşam aktivitelerini
yapabilmelerini sağlamaktır.
9. Kanser rehabilitasyonu
10. Ortopedik rehabilitasyon
11. İşitme-konuşma ve görme bozukluklarında rehabilitasyonu
12. Kadın sağlığında rehabilitasyon
13. Geriatrik rehabilitasyon
14. Amputasyonda rehabilitasyon: Amputasyon, kaza ya da hastalık nedeniyle kol veya bacağın belli
bir seviyeden kesilmesidir. Kesilen yerden geri kalan kol veya bacak kısmına güdük adı verilir. 31

Amputasyon geçiren hastalarda rehabilitasyon ameliyat öncesinde başlar.
PSİKOSOSYAL REHABİLİTASYON
Özürlü kişilerin özürleri nedeniyle oluşan duygularışöyle sıralanabilir:
Aşağılık duygusu: Her zaman olmamakla birlikte, fiziksel özürlülerin çoğunda bu duruma
rastlanmaktadır. Bu kişiler, sakatlıklarını mutsuzluk kaynağı yapmakta, utanç, acıma ve bazen de
acındırma, duygusal bir tepki olarak karşımıza çıkmaktadır.
Özürlülük ikilemi: Özürlü, aslında kendisinin normal bir kişi gibi kabul edilmesini istemesine
rağmen, kendisinden özürlü insanlar gibi davranış beklendiğini düşünerek duygusal bir çatışma yaşar.
Normal davranışları yüceltme: Özürlü kişi, özürlü olmayan kişilerin davranışlarını en ideal olarak
kabul ettiği için, kendisine bir hedef belirlerken sağlıklı bir insana uygun hedefler belirler.
Suçlanma: Fiziksel özürlü kişilerin normal standartlara uymayan davranışları ve fonksiyonlarını
yerine getirirken karşılaştıkları güçlükler nedeniyle yetersizlik duygularına sahip olmak, özürlünün
kişiliği için yıkıcı olmaya başlar.
Grup stereotipi davranışlar: Özürlü kişinin topluma uyum sağlamak için, özürünü saklamaya çalışması ve
unutmak için çaba göstermesi, daha çok hatırlamasına sebep olmaktadıR.
Özürlülere yönelik sosyal hizmet uygulamaları üç boyutta yürütülür:
1. Özürlü bireyler ve aileleri ile sosyal hizmet uygulamaları,
2. Özürlü grupları ve aileleri ile sosyal hizmet uygulamaları,
3. Özürlü bireyler ve ailelerine yönelik toplum düzeyinde sosyal hizmet uygulamaları
REHABİLİTASYONA DESTEK
1. Duygusal Sosyal Destek
2. Bilgisel Sosyal Desek: Özürlü bireye kendine nasıl yardım edebileceği ve özürü hakkında yeni bir
görüş kazandırmayı vb. amaçlar
3. Elle Tutulur Sosyal Destek: Elle tutulur ya da araçsal sosyal destek hizmeti, eşya, alet,meta
cinsinden yardımlar, ödünç para verme, çocuklara bakma, ev içindeki ve dışındaki hizmetleri üstlenme
gibi yardımlardan oluşur.
4.Özürlü grupları ve aileleri ile sosyal hizmet uygulamaları:
5. Destek Grupları
6. Etkileşim Grupları
7. Eğitici Gruplar
8. Toplumsallaşma Grupları
9. Özürlüler ve ailelerine yönelik toplum düzeyinde sosyal hizmet uygulamaları
MESLEKİ REHABİLİTASYON
Mesleki değerlendirme kapsamında aşağıdaki sorulara cevap aranır:
• Önceki mesleğine geri dönebilir mi?
• İş uyarlamaları ve yardımcı teknoloji ile önceki mesleğine geri dönebilir mi?
• Hangi becerileri diğer bir mesleğe aktarılabilir?
• Başarılı bir şekilde işe yerleştirilmesi için hangi eğitim veya hizmetler yardımcı olabilir?