ÜNİTE – 1
DİKKAT : Sokollu öldürülmeden bir gün önce I. Murad’ın Kosova Muharebesi’ndeki şehadetini dinlerken ağlayarak Allah’tan kendisine de böyle bir şehidlik nasip etmesini dilemişti. 16 yaşı nda, papaz olmak üzere eğitim gören bir genci alıp, yıllarca devlet hizmetinde kullanıp, ölümünden önce de ona bu sözleri söyletebilen Osmanlı sisteminin ne kadar muazzam olduğuna dikkat edilmelidir.DİKKAT : Osmanlı yazarlarının önemli bir kısmı bu sünnet düğününde gösterileri beğenilen oyuncuların kanunlara aykırı bir şekilde Yeniçeri Ocağı’na alınmalarını, Osmanlı sisteminde “bozulmanın” başlangıcı olarak kabul ederler.
DİKKAT : Osmanlılar’ın ısrarlı mücadelesi, Portekizliler’in Hint Okyanusu’nda hâkimiyet kurmasını engellemiş ve islâm’ın Uzakdoğu Asya’da yayılmasını kolaylaştırmıştır. Fas üzerindeki hâkimiyet mücadelesi de Portekiz’in önce kralını kaybetmesine ve ardından ispanya idaresine girmesine yol açmıştır.
DİKKAT : inebahtı, yeni silahların ve gemilerin ön plana çıktığı bir muharebeydi. Kadırgaların, yani kürekli gemi çağının sonu, kalyonların, yani yelkenli gemilerin çağının başlangıcıydı.
DİKKAT : Avrupa’daki gelişmeleri yakinen takip eden Osmanlı yönetimi, ingiltere, Fransa, Felemenk Protestanları ve Endülüs Müslümanları’ndan mürekkep bir cephe oluşturarak hem II. Felibe’nin yayılmacılığına set çekmeyi hem de Akdeniz’deki faaliyetlerini sınırlandırmayı başardı. Batı Avrupa’nın millî monarşileri ise Osmanlılar’dan aldıkları doğrudan ya da dolaylı yardımlarla ispanya karşısında, siyasî ve dinî varlıklarını muhafaza ve müdafaa edebil
Sıra Sizde1 : Yemen ve Aden, Osmanlılar için neden önemliydi?
Yemen ve Aden, Kızıldeniz’in Hint Okyanusu ile buluştuğu bölgedir. Uzakdoğu ve Hindistan’ın başta baharat olmak üzere, birçok kıymetli emtiası bu su yolu üzerinden Mısır’a ulaşır ve buradan Akdeniz’e dağıtılırdı. Dolayısıyla Osmanlılar için Yemen ve Aden’in kontrolü, aynı zamanda baharat yolunun kontrolü idi. Ayrıca her iki bölgenin elde bulundurulması, Mısır ve Haremeyn’in emniyeti için bir zaruretti.
Sıra Sizde 2 : II. Selim ve III. Murad dönemlerinde yaşanan kapıkulu isyanlarının sonuçları nedir?
II. Selim’in tahta cülûsunun hemen ardından meydana gelen isyan, padişahın asker üzerindeki otoritesini zedelerken Veziriazam Sokollu Mehmed Paşa’nın iktidarını pekiştirmiştir. Kapıkulları arasında ilk defa 1582 şenliğinde gün yüzüne çıkan sipahi-yeniçeri kavgası sonraki yıllarda birçok yeni isyana ve kargaşaya yol açtı.1589’daki sipahi isyanı, Osmanlı tarihinde adeta bir dönüm noktası oldu. Daha önce emsali görülmemiş bir şekilde sarayın dış ve iç avlusunu işgal edip Divân-ı Hümâyun’u basan sipahiler, padişahı tahttan indirmekle tehdit ettiler ve memnun olmadıkları devlet adamlarını öldürttüler. Bu usul, sonraki yıllarda alışkanlık hâlini aldı.
Sıra Sizde 3 : 16. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlılar’ın dünya hâkimiyeti politikalarında kanal projelerinin yeri nedir?
II. Selim ve III. Murad dönemlerinde de Osmanlı yönetimi, Kanunî Sultan Süleyman’ın cihan hâkimiyeti politikalarının takipçisi oldular. Hepsi de Kanunî döneminde gündeme gelmiş üç büyük kanal projesi tekrar ele alındı. Portekizliler’i Kızıldeniz ve Hint Okyanusu’ndan uzaklaştırmak için Süveyş Kanalı’nın çalışmalarına başlandı. Kuzeyin yükselen gücü Rusya’nın güneye inmesini engellemek, doğudaki en büyük rakip Safevîler’i sıkıştırmak ve Orta Asya’ya ulaşabilmek için Don-Volga Kanalı kazılmaya çalışıldı. 16. yüzyılın sonlarında dünya hâkimiyetine soyunan ispanya’ya karşı büyük bir donanma hazırlığına girişildiğinde de Marmara ile Karadeniz’in birleştirilmesi amaçlandı.
Sıra Sizde 4 : inebahtı Savaşı, Avrupa’da Türk imajını nasıl etkilemiştir?
Osmanlılar’ın ardı ardına kazandıkları başarılardan dolayı Avrupa’da ortaya çıkan “Yenilmez Türk” imajı ilk olarak 1565’te Malta kuşatmasında başarısız olunmasıyla sarsılmaya başladı. Osmanlılar’ın inebahtı’da mağlup olmaları, Avrupalılar’ın kendilerine güvenlerini sağladı. Hristiyan dünyası, güç birliği ve sağlam bir iradeyle Osmanlılar’ın yüzyıllardır korku salan gücünün engellenebileceğini anlamışlardı. Yenilmez denilen Türk yenilmiş, Osmanlı’nın yenilmezlik efsanesi bitmişti. istanbul’un fethinden sonra bir türlü durdurulamayan Osmanlı imparatorluğu’na ilk defa büyük bir darbe vurulmuştu.
Sıra Sizde 5 : 1578-1590 arasındaki iran savaşları Osmanlı’nın Batı politikasını nasıl etkilemiştir?
Geleneksel Osmanlı politikası, birden fazla cephede aynı anda savaşa girmemek üzerine kurulmuştu. Bu yüzden Osmanlı yönetimi, doğuda Safevîler ile savaşırken, batıdaki gelişmeleri yakinen, ama yeni bir çatışmaya yol açmayacak bir şekilde takip etmiştir. Avrupa’daki iki büyük rakiple, yani Avusturya ve ispanya ile nihai hesaplaşma Safevîler ile barışın sonrasına ertelenmiştir.
ÖZET 1 : Kıbrıslı Türkler’in geçmişini açıklama Kıbrıs, stratejik önemi sebebiyle tarihin ilk dönemlerinden itibaren farklı devletler ve milletler tarafından hâkim olunmak istenen bir adaydı. Adadaki Türk hâkimiyeti ise 1571’de başladı. Önce Girne, sonra sırasıyla Lefkoşe, Baf, Limasol ve Tuzla fethedildi. Adanın fethi 1 Ağustos 1571’de Magosa’nın zaptıyla tamamlandı. Bundan sonra özellikle Anadolu’dan Türkler götürülerek, Kıbrıs’a yerleştirildi. Sonraki yıllarda da adada yoğun bir iskân siyaseti takip edildi. Böylece Kıbrıs’ın bir Türk adasına dönüştürülme süreci tedricen tamamlandı.
ÖZET 2 : “Yenilmez Türk” kavramını tartışma 16. yüzyıl Dünya tarihine “Türk Yüzyılı” olarak geçti. Bir taraftan Viyana önlerine kadar gelen Osmanlı ordusu, diğer taraftan da Hint Okyanusu’nda, mücadele veriyordu. Osmanlı orduları bütün ittifak teşebbüslerine rağmen durdurulamıyordu. ispanya karşısında var olma mücadelesi veren Fransa, ingiltere ve Hollanda, Osmanlı desteğiyle ayakta kaldı. Avrupa’daki millî monarşiler varlıklarını Osmanlı’ya borçluydular. Osmanlı yönetimi, verdiği kapitülasyonlarla da Avrupa’nın ekonomik tarihine yön verdi. Buna ilaveten Martin Luther’i destekliyor ve Avrupa’nın dini bölünmüşlüğünü teşvik ediyordu. Artık Orta Avrupa’dan italya’ya kadar insanlar Türklerin ne zaman topraklarını fethedeceklerini konuşur olmuştu. Günlük dualarında Türklerden korunmak için Tanrı’ya yalvarıyorlardı. Bütün bunlar 16. yüzyılda “Yenilmez Türk” imajının doğmasını sağladı.
ÖZET 3 : Moskova’nın yükselişi ve Kazak saldırıları karşısında Osmanlı’nın yeni kuzey siyasetini açıklama 1560’lara gelindiğinde Osmanlı imparatorluğu’nu tedirgin eden, endişelendiren en ciddi mesele Moskova Knezliği’nin Kuzey’de giderek güçlenmesi ve hâkimiyet sahasını Orta Asya’ya kadar yaymaya başlamasıydı. Bir zamanlar Osmanlı desteğiyle Altınordu saldırıları karşısında ayakta kalan Moskova, 17. yüzyılda imparatorluk için bir tehlike olarak görülmeye başlandı. Moskova’nın Osmanlı için bir tehlike olarak görülmesinin bir diğer önemli sebebi de knezliğin Kazaklar’ı kendi saşarına çekerek Türk topraklarına saldırmalarını teşvik etmesiydi. Osmanlı imparatorluğu hem Moskova’nın yükselişini engellemek hem de Kazak saldırılarını bertaraf etmek için 17. yüzyılın ikinci yarısından itibaren kuzey siyasetine daha fazla ağırlık vermeye başladı.
ÖZET 4 : Portekiz ve ispanya ile girişilen dünya hâkimiyeti mücadelesini ve bunun sonuçlarını değerlendirme Osmanlı imparatorluğu, 17. yüzyılda bir Dünya gücü hâline geldi. Bu kaçınılmaz olarak bu yüzyılda Avrupa’nın en güçlü iki devleti olan ispanya ve Portekiz ile Türk imparatorluğunun karşı karşıya gelmesine sebep oldu. Bir tarafta Akdeniz’de mücadele verilirken diğer tarafta Hint Okyanusu’nda mücadele edildi. ispanya, Türklerin Akdeniz’deki yayılmasını engellemek için mücadele etti. Buna mukabil Osmanlı imparatorluğu da ispanya’nın gücünü zayışatmak için bir taraftan Akdeniz’deki fetihlerini genişletti, diğer taraftan da ispanya’nın en önemli iki rakibini destekledi. Bunlar ispanya’nın denizlerdeki en büyük rakibi ingiltere ile Avrupa karasındaki en büyük rakibi Fransa idi. Osmanlı imparatorluğu, Portekiz ile ise Mısır’ın fethinden sonra mücadeleye girdi ve bu mücadele Kızıldeniz ve Hint Okyanusu’na yayıldı. Kuzey ve Doğu Afrika Osmanlı’nın galip gelmesi neticesinde Müslüman olarak kaldı.
ÖZET 5 : 1578-1590 yılları arasındaki Osmanlı-Safevî savaşlarını değerlendirme 1570’lerde Safevî Devleti’nin iç buhrana sürüklenmesi Osmanlı imparatorluğu’nun dikkatini Doğu’ya yöneltmesine sebep oldu. Bu durumdan istifade etmek isteyen Osmanlılar, 1578’de iran’a savaş ilan etti ve 1590’da istanbul’da imzalanan Ferhad Paşa Antlaşması ile iran, Osmanlı üstünlüğünü tanımak zorunda kaldı. 1578-1590 tarihleri arasında Osmanlı imparatorluğu, Kafkaslar, Gürcistan ve iran içlerinde önemli askeri
başarılar elde ettiler fakat bazı bölgelerde Osmanlı hâkimiyeti kalıcı olmadı.
ÜNİTE – 2
DİKKAT : Osmanlı imparatorluğu’nun 16. yüzyıl sonlarından itibaren önce “duraklama”, sonra da “gerileme” devrine girdiği tespiti yanlıştır. Osmanlı tarihinin dönemlendirilmesinde kullanılan “kuruluş-yükseliş-duraklama-gerileme-çöküş” şablonu 150 yıl önceki bilgilerimize göre hazırlanmıştır ve doğru değildir.“Tağşiş”, paranın değerini düşürme, devalüasyon karşılığında kullanılırdı.
DİKKAT : Celâli ayaklanmalarını kimileri mezhep, kimileri ise ezilen halkın yöneticilere isyanı olarak gösterir. Bazen ise Türk kimliğinin mücadelesi olduğu iddia edilir. Ancak bunların hiçbirisinin aslı yoktur. Bazı ayaklanmaların iran’la ilişkisi varsa da, timarı elinden alınmış sipahiler ve savaş bitince işsiz kalmış sekbanlar, bu isyanlarda önemli rol oynamışlardır. Meslekleri askerlik olan bu grupların işsiz kaldıklarında yapacakları bir iş yoktu. Çoğu eşkiyalıkla geçinme yolunu aradılar. Timarları iade edildiğinde veya başka bir yolla ordudaistihdam edildiklerinde Celâliler’in çoğu devletin yanına geçmiştir.
Celâli isyanları sırasında, halkın yerini yurdunu terk etmesi “celây-ı vatan”, “terk-i diyar” ifadeleriyle isimlendirilmiştir.
DİKKAT : Bazı araştırmacılar, Celâli isyanları sırasında Osmanlılar’ın eşkiyaları affedip, devlet kademelerinde görev vermesini acizlik olarak yorumlar. Karen Barkey isimli bir Amerikalı sosyoloğun Fransa ile Osmanlı imparatorluğu’nu mukayese ederek yaptığı incelemede eşkıyaların affının ve onlara bir makam verilmesinin, devletin aczini değil, kuvvetini ve idaresini sürdürme kabiliyetini gösterdiği sonucuna varılmaktadır. Fransa’da merkez-kenar dengesindeki ciddi kaymalardan dolayı isyanlar meydana gelmiş ve bunlar zorla bastırılmıştır. Osmanlı imparatorluğu ise toplumsal sınışarın çoğunu manipüle ederek, çok büyük isyanların çıkmasını engellemiştir. Eşkiyaları affederek, devlet kademelerinde görevlendirmiş, böylece kenardaki kuvvetlerin merkez içerisinde erimesini sağlamıştır. Osmanlıların tarzı hem daha insanî, hem de daha devlet menfaatinedir.
16. yüzyıldan itibaren Anadolu’daki beyliklerin tamamen ortadan kalkması ve harem-i hümâyûnun iyice kurumsallaşması ile birlikte padişah ve şehzâdelerin sadece cariyelerle evlenmesi âdet hâline gelmişti. Bu durumu ilk defa bozan II. Osman oldu. Fieyhülislâm Esad Efendi ve Vezir Pertev Paşa’nın kızları SileO evRlenUdi.
DİKKAT : II. Osman ilk reformcu padişah olarak bilinir. Ancak onun bu imajı, yapmak istediklerinden dolayı değil, 19. yüzyıldan itibaren tarihçilerin hiçbir orijinal bilgiye dayanmadan, kendi tasavvurları çerçevesinde ve kendi zamanlarındaki durumu geçmişe taşımaları ile oluşturulmuştur. Genç Osman döneminde yazılmış tarih kitaplarında, onun yapmak istediği iddia edilen reform hareketlerinin çoğu zikredilmez.
Kayser ünvanı, Osmanlı tebaası olan Hristiyan halklar için tarihi bir çağrışım yaptığından bu ünvan Zitvatorok Antlaşması’na rağmen yazışmalarda kullanılmadı. Osmanlı diplomasisi, yazışmalarda kayser/çar yerine 16. Yüzyılın ortalarından itibaren içi boş birer kavram olan, “Romai Csaszar”, “Romayi Çasar” veya “imperator Romanorum” ünvanlarını tercih etti.
SIRA SİZDE 1 : Devlet adamları arasındaki nüfuz mücadelesi kapıkulu askerlerinin isyan çıkarmalarında etkili olmuş mudur?
Devlet adamları arasındaki nüfuz ve mevkii mücadelesi, kapıkulu isyanlarının başlamasının ya da en azından büyümesinin önemli sebeplerindendir. Mesela Koca Sinan Paşa-Ferhad Paşa, Yemişçi Hasan Paşa-Güzelce Mahmud Paşa rekabetleri, veziriazamlar ile Harem mensupları arasındaki nüfuz çekişmeleri gibi faktörler kapı-kulu isyanlarında belirleyici olmuştur.
Sıra Sizde 2 : Kapıkulu isyanları ile Celâli isyanları arasında ne gibi farklar vardır?
Kapıkulu isyanları istanbul ile sınırlı kalmasına karşılık, Celâli isyanları Anadolu’nun hemen hemen tamamında ve Suriye’nin bir bölümünde etkili olmuştur. Kapı kulu isyanları genelde birkaç günlük hadiseler iken, Celâli isyanları senelerce devam etmiştir. Kapıkulu isyanlarına katılan insan sayısı Celâli isyanlarına iştirak edenlerle mukayese edilemeyecek kadar azdır. Bazen Celâli liderleri miktarı onbinlerle ifade edilen ordular kurmuşlardır.
Sıra Sizde 3 : II. Osman’ın tahttan indirilip katledilmesi kapıkulu isyanlarının seyrini nasıl etkilemiştir?
Daha Fatih Sultan Mehmed’in ilk hükümdarlığı (1444-1446) döneminden itibaren kapıkulu askerleri sık sık isyanlar çıkarmışlardır. Bu isyanlar genelde, askerin maaşına zam yapılması, alacaklarının ödenmesi, şikâyetçi oldukları devlet adamlarının yönetimden uzaklaştırılmasıya da öldürülmesi ile bastırılmıştır. Asiler, III. Murad ve III. Mehmed’i tahttan indirmekle tehdit etmişlerse de bunu hayata geçirmeye cüret ve imkân bulamamışlardır. Fakat ilk defa II. Osman’ı hem tahttan indirmişler hem de öldürülmesine göz yummuşlardır. Bu vak’a, kapıkulu askerinin 1826’ya kadar saray üzerinde güçlü bir baskı ve tehdit unsuruna dönüşmesine sebep olmuştur. II. Osman’dan sonra birçok Osmanlı padişahı, kapıkulu isyanları ile tahtından ve bazıları da canından olmuştur.
Sıra Sizde 4 : Avusturya’ya karşı yürütülen savaş niçin bu kadar uzun sürmüştür iki devlet arasındaki 1593-1606 savaşı, Haçova Muharebesi hariç, tamamen kale muhasaraları ile geçmiştir. Bu tarihlerde kaleler, yeni usullerle çok daha iyi tahkim edilerek topların kolay kolay yıkamayacağı, alınması hayli zor ve büyük kayıplara mâl olan yapılar hâline getirilmişti. Neredeyse bir savaş yılı, bir kalenin muhasarası ile geçiyordu. Ayrıca Osmanlı ordusu kış aylarında savaşa devam etmediği için genelde yazın alınan kaleler kışın elden çıkıyordu. Diğer taraftan bir zamanlar devamlı kaçan Avusturya ordusu, kendini yenilemiş, ateşli silahların kullanımında üstün hâle gelmişti. Yine savaşın hemen başında Erdel, Eşâk ve Boğdan’ın Avusturya safına katılması, Osmanlılar’ın üstünlüğü yeniden ele geçirdiği son zamanlarda da Celâli isyanlarının alevlenmesi ve iran savaşının başlaması Osmanlı imparatorluğu’nun aleyhine olmuştur.
ÖZET 1 :
16. yüzyılın sonunda Osmanlı sistemindeki buhran ve değişimi tartışma 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı klasik yapısında buhran baş gösterdi. Devlet adamları ve dönemin yazarları bu buhranları aşmak için bazı çözüm önerilerinde bulundular, ıslahatnâme adı verilen eserler kaleme aldılar. Son yıllara kadar bu döneme “duraklama” adı verilmekteydi. Ancak yapılan yeni araştırmalarda, bu dönemin bir duraklama dönemi olmadığı, devletin bir buhranın içine girdiği ve bu yüzden bir değişimin yaşandığı yönündeki görüş ağırlık kazandı.
ÖZET 2 :
Osmanlı veraset sisteminin değişimini ve bunun sonuçlarını açıklama Türk tarihinin en ciddi problemlerinden biri şüphesiz bir veraset sisteminin bulunmaması ve ölen hükümdarın yerine kimin geçeceğinin kesin olarak tayin edilmemiş olmasıydı. Bu durum, Türk devletlerinin kardeş kavgaları sonucu zayışamalarını, bölünmelerini ve parçalanmalarını hızlandırmıştır. Osmanlı imparatorluğu’nda da I. Ahmed dönemine kadar fiilen bir veraset sistemi olmadığından taht için mücadeleler meydana geldi ve devlet ciddi krizlerle karşı karşıya kaldı. I. Ahmed döneminde (1603-1617) ise daha önce görülmeyen bir uygulamaya gidildi ve I. Mustafa öldürülmedi. Zira I. Ahmed çocuk yaşta tahta geçmişti ve yerine geçecek bir erkek evladı da bulunmuyordu. Bu durum zamanla ekber yani en büyük evladın tahta geçmesi teamülünü başlattı. Fakat bu durumun kanunlaşması ancak 1876’da I. Meşrutiyet’le oldu.
ÖZET 3 :
16. yüzyılın sonları ve 17. yüzyılın başlarında Osmanlı imparatorluğu’nun Doğu’da ve Batı’da verdiği mücadeleleri tartışma 1593’ten 1606’ya kadar 13 yıl süren Osmanlı-Avusturya harpleri, “Uzun Türk Savaşları”, “Uzun Savaşlar” veya “15 Yıl Harpleri” olarak adlandırılır. Osmanlı imparatorluğu, bir taraftan Avusturya ile savaşırken diğer taraftan da 1604’ten itibaren Safevîler ile savaşa girdi. iran savaşları da aralıklarla devam etti. Avusturya ve iran ile savaşların devam ettiği yıllarda Osmanlı imparatorluğu, kuzeydeki Kazak saldırıları ve Lehistan’daki
gelişmelerle de yakından ilgilenmek zorunda kaldı. Bu uzun ve yıpratıcı savaşlar, Osmanlı düzeni için tahrip edici etkiler yaptı ve devletin büyük bir buhrana girmesinin de ana sebeplerinden biri oldu.
ÖZET 4:
Celâli isyanlarını çözümleme Dünya ikliminde meydana gelen değişiklikler, uzun süreli kuraklıklar yaşanması Celâli isyanlarının çıkmasında önemli rol oynamıştır. Bu isyanlar yalnız Osmanlı’ya mahsus değildi. 16. yüzyıl sonlarında özellikle Akdeniz ülkelerinde geleneksel düzenin ve ekonomik yapının bozulmasıyla bu tür isyanlar görülmüştür. Timarı elinden alınmış sipahiler ve savaş bitince işsiz kalmış sekbanlar bu isyanlarda faal rol oynayan en önemli unsurlardı. Meslekleri askerlik olan bu kişilerin işsiz kaldıklarında yapacakları bir iş yoktu. Çoğu eşkiyalıkla geçinme yolunu aradılar. Timarları iade edildiğinde veya başka bir yolla orduda istihdam edildiklerinde Celâliler’in çoğu devletin yanına geçmiştir.
ÖZET 5 :
Osmanlı topraklarında Hristiyanların kendi aralarındaki mücadelelerini tartışma Cizvit papazlar istanbul’a ilk defa 17. Yüzyılın başlarında geldiler. Kısa sürede ellerindeki maddi imkânlar ve bazı Avrupa elçilerinin himayesi sayesinde tarikat, Ermeniler ve Rumlar arasında misyonerlik faaliyetlerini artırdı. Bu durum Ermeni ve Rum din adamlarını rahatsız etti ve Cizvitler’le kavgaya varan mücadeleler başladı. I.Ahmed döneminde devlet, Cizvitler’i bir tehdit olarak gördü ve imparatorluktan sınırdışı etti. Buna rağmen ilerleyen yıllarda Cizvitler, özellikle Fransa ve Avusturya elçilerinin yardımları ile tekrar Osmanlı topraklarına girip, misyonerlik faaliyetlerine devam ettiler.
ÜNİTE – 3
Sâhib-i hurûc: isyan edip ayaklanarak idareyi ele geçirmiş olan kimse,büyük kahraman, şarktan zuhuru beklenen mehdi.Osmanlı yönetiminin ana kaidelerinden birisi de “Kanun-ı kadim”, yani eskiden beri uygulanmakta olan kanunlara riayettir.
Ehl-i sûk: Çarşı halkı, esnaf.
Başmaklık (Paşmaklık): Devlete ait arazilerden padişahın annesi, kadın ve kızlarına tahsis edilen gelirin adıdır.
Züyûf akçe: Tağşiş edilmiş, yani değeri düşürülmüş paranın adıdır. Asiler, idam edilenlerin cesetlerini teker teker Sultanahmet Meydanı’ndaki çınar ağacına astılar. Böylece bu isyan tarihlerimizde “Çınar Vak’ası” olarak anılmaya başlandı. Bir hafta boyunca isimleri defterde yazılı olanlardan yakalananlar önce idam, daha sonra da bu çınarda baş aşağı asılarak halka teşhir edildi. Ölülerin baş aşağı asılması nedeniyle, durum hayalî vakvak ağacına benzetildiği için bu olay “Vak’a-yı Vakvakiyye” olarak da adlandırılmaktadır.
DİKKAT : Topkapı Sarayı’ndaki Revan ve Bağdad köşkleri IV. Murad’ın iran seferleri vesilesiyle yapılmıştır.
DİKKAT : 16. yüzyılın sonlarındaki sürekli savaşlar (Osmanlı-iran ve Osmanlı-Avusturya savaşları) yüzünden olağanlaşan avârız türü vergilerin halkı rencide etmemesi ve âdil bir şekilde toplanması devlet için bir öncelik hâline geldiğinden, 15-16. yüzyıllarda timar sistemi açısından önemli olan tahrirlerin yerine bu yüzyılda âvarız-hâne sayımları geçer.
Sıra Sizde 1: IV. Murad devrinin ilk yıllarında Osmanlı Devleti’nin belli başlı meseleleri nelerdir?
Bu devleti uğraştıran ana meseleler, sultanın çocuk yaşta olmasından dolayı merkezdeki hizipler arasındaki iktidar mücadeleleri ile taşrada II. Osman’ın kanını dava eden Abaza Mehmed Paşa’nın, sekban ve sarıcalara dayanarak yeniçerilere ve kapıkullarına karşı giriştiği hareketlerdir. içerideki bu durumdan yararlanan iran’ın Osmanlılar aleyhine faaliyetleri de hem maliye açısından hem de içeride otoritenin tesisi bakımından devletin başını uzun süre ağrıtmıştır.
Sıra Sizde 2 : IV. Murad devrinde ülke düzeninin sağlanmasında nasıl bir yol izlenmiştir?
IV. Murad, Topal Receb Paşa’yı öldürüp zorbaları itaat altına aldıktan sonra şiddet tedbirlerine dayalı bir yönetim anlayışını uyguladı. Onun şiddet siyasetinden kapı kullarından ilmiyeye kadar bütün kesimler nasibini aldı. Özellikle fesat ocağı olarak gördüğü kahvehanelere ve tütün içenlere karşı acımasızca hareket etti. Bu denli şiddet uygulamasının arka planında ağabeyi II. Osman’ın başına gelenler kadar kendisinin çocukluk döneminde şahit olduğu olaylar da önemli rol oynamış olmalıdır.
Sıra Sizde 3 : Sultan ibrahim döneminde başlayan Girit Savaşı’nın sebepleri nedir ve seyri nasıl olmuştur?
Osmanlı-Venedik ilişkilerinde daha IV. Murad devrinde bozulmalar başlamış ve Kemankeş Kara Mustafa Paşa’nın sadareti döneminde, bir korsan yatağı hâline gelen Girit’e karşı sefer hazırlıkları başlamıştı. Venedikliler’in barış girişimleri sonuç vermiş ve savaşın önüne geçilmişti. Ancak, mazul Kızlarağası Sümbül Ağa ile Mekke kadılığına yeni atanan Bursalı Mehmed Efendi’nin de içinde bulunduğu kalyon Girit yakınlarında Malta korsanları tarafından ele geçirilip ganimetin bir kısmı Girit valisine verilince Yusuf Paşa ve Cinci Hoca’nın da teşvikiyle Sultan ibrahim, Malta seferi görüntüsü altında, Girit’i almaya karar verdi (1645). Osmanlılar Hanya’yı aldılar ama, adanın en önemli kenti Kandiye dahil Girit’in geri kalan kısmının Venedik’ten alınması ancak 1669’da gerçekleşebildi. Savaş Osmanlı donanmasının geriliğini ortaya koyması bakımından önemlidir. Osmanlılar’ın kara harekâtına karşı savaşı denizlere çeken Venedik, Girit’e asker ve mühimmat sevkedilmesini önlemek için bir dönem Çanakkale Boğazı’nı ablukaya alarak istanbul’a zor anlar dahi yaşattı.
Sıra Sizde 4 : IV. Mehmed’in saltanatının ilk yıllarında istanbul’da hangi grupların egemenliği söz konusudur?
IV. Mehmed’in başa geçmesinde aktif rol oynayan eski yeniçeri kethüdası Kara Murad Ağa (daha sonra Paşa) ile diğer ağalar devlet yönetimine, Büyük Valide Kösem Sultan da saraya egemendi. Bu hakimiyete karşı esnafın şeyhülislâm önderliğindeki ayaklanması sonucu veziriazamın değişmesi ağaları rahatsız edince IV.Mehmed’in tahttan indirilmesi için Kösem Sultan ile ocak ağaları bir tertibin içine girdi. Saray ağalarının mukabil hareketiyle Kösem Sultan öldürülünce IV. Mehmed’in sancağı şerif altına çağırdığı ulema ve sipahilerin desteğiyle ağaların iktidarı sona erdi (1651). Bu defa darüssaade ağasının liderliğinde saray ağalarının daha uzun sürecek tahakkümü başladı. Çınar Vak’ası’yla (1656) saray ağalarının yerini alan meydan ağalarının üstünlüğü ise kısa sürmüş, sefer bahanesiyle saraya çağırılan ağalar idam edilmiştir (1656).
ÖZET 1 : IV. Murad’ın saltanatının ilk yıllarındaki kargaşayı ve sultanın iktidarını sağlamasını tartışma, 17. yüzyılın ilk döneminde özellikle I. Mustafa’nı n ilk saltanatı, II. Osman’ın katli ve ardından I. Mustafa’nın tekrar tahta geçtiği yıllarda devletin ve ülkenin içine düştüğü kaotik ortamlara rağmen yetenekli ve muktedir bir padişah (IV. Murad) veya otoriter ve basiretli veziriazamlar (Köprülüler) iş başına geldiğinde ülke yönetiminde düzen kısa denilebilecek bir zamanda sağlanabiliyordu ki bu da Osmanlı düzeninin kökten bir çöküşe duçar olmadığının, sistemin her şeye rağmen sağlam esaslara dayandığının bir göstergesi sayılabilir. II. Osman’ın kanını dava ederek hem yeniçerilere hem de merkezî hükümete kafa tutan Abaza Mehmed Paşa, Erzurum’un yanında civar sancaklarda da egemenliğini kurmaya ve vergi toplamaya başladı. Bu isyan, taşrada 16. yüzyıl ortalarından beri yerleşerek güç kazanan ve merkezde ise bahsedilen kaos ortamında iktidarı büyük ölçüde elinde bulunduran kapıkulları ile sekbanlara dayanan bazı taşra valilerini karşı karşıya getirmiş; ancak merkezî otoritenin belli bir ölçüde tesisiyle hükümetin “bastırma-isyancıları birbirine düşürme-asi liderlere makam verme” yöntemleriyle bertaraf edilmiştir. IV. Murad başa geçtiğinde devlet, Abaza isyanı’ nın yanısıra Bağdad’ın iran’ın eline geçmesiyle başlayan mücadelenin içindeydi. fiah Abbas’ın Bağdad’ı ve Kuzey Irak’ı ele geçirmesi üzerine uzun süren bir savaş dönemi başlamıştı. Bu cephede görevlendirilen serdarlar bir türlü istenen başarıyı sağlayamadı. Bu başarısızlıklar üzerine Hüsrev Paşa azledilerek Hafız Ahmed Paşa yeniden sadaret makamına getirilmiştir (1631). IV. Murad’ın gerçek anlamda iktidara sahip olma süreci bu noktada başlar. Hüsrev Paşa’nın azli yeniçerilerin tepkisini çekince süreç IV. Murad’ın çok sevdiği Hafız Ahmed Paşa’nın katlini, ardından veziriazam olan Topal Receb Paşa’nın padişah tarafından idamından sonra dizginleri ele alışı takip eder.
ÖZET 2 :
IV. Murad’ın devlet otoritesini tekrar tesisini ve dönemin önemli hadiselerini açıklama, Kapıkullarından başlayarak sorun çıkaran her gruba ve kişiye karşı şiddet tedbirleriyle mukabele eden IV. Murad’ın bu uygulamalarından bütün kesimler nasibini aldı. Özellikle fesat ocağı olarak gördüğü kahvehanelere ve tütün içenlere karşı acımasızca hareket etti. Bu denli şiddet uygulamasının arka planında ağabeyi II. Osman’ın başına gelenler kadar kendisinin çocukluk döneminde şahit olduğu olaylar da önemli rol oynamış olmalıdır. IV. Murad daha sonraki dönemde, özellikle Revan ve Bağdad seferlerine çıkarken de görevini ihmal ettiği veya kötüye kullandığı gerekçesiyle, aralarında Beyşehir sancakbeyi, iznik kadısı, Erzurum valisi, Konya kadısının da bulunduğu pekçok kişiyi idam ettirmiştir. Bunlar içinde eskiden zorba olduğu için idam edilenler de vardır. IV. Murad devrinde Lehistan ile, Kırım hanları, Kazaklar ve Rusya’nın da dahil olduğu bazı problemler ortaya çıkmıştır. IV. Murad’ın içeride iktidar dizginlerini ele almasından sonra Osmanlılar, 1623’Ten sonra kaybettikleri toprakları geri almak amacıyla iran üzerine yürümeye karar verdiler. Ancak bu sırada Kazaklar’ın akınları yüzünden Lehistan ile ortaya çıkan gerginlik üzerine önce o yöne hareket edildi ama Ruslar’la olan probleminden dolayı barış isteyen Lehistan’la antlaşmaya varıldı. Daha sonra çıkılan Revan seferinde Revan’ın alınması akabinde Tebriz’e girildi. Çekilen Safevî ordusu Osmanlı ordusu kışın geri çekilince Tebriz’i geri aldı. Daha sonraki Bağdad seferinde Osmanlı ordusu IV. Murad komutasında bir müddettir iran’ın elinde olan Bağdad’ı geri aldı. iran ile Kasr-ı fiirin Antlaşması imzalanarak uzun sürecek bir barış dönemi başlatıldı. Revan ve Bağdad seferleri arasındaki dönemde Azak Denizi kıyılarında, Arnavutluk ve Erdel’de de birtakım problemler çıkmıştır.
ÖZET 3 :
Sultan ibrahim döneminde devlet otoritesinin tekrar bozulmasını ve Girit seferini açıklama, ibrahim’in ilk yılları, yeni sultanın yetersizliğine ve aklî bakımdan dengesizliklerine rağmen, Veziriazam Kemankeş Kara Mustafa Paşa’nın dirayetli idaresi sayesinde nispeten istikrarlı geçti. Zamanla Sultan ibrahim’in yakın çevresiyle arası bozulunca idam edildi. Bundan sonra Osmanlılar’ı uzun yıllar uğraştıracak Girit savaşı başladı. Osmanlılar Hanya’yı aldılar ama, adanın en önemli kenti Kandiye dahil Girit’in geri kalan kısmının Venedik’ten alınması ancak 1669’da gerçekleşebildi. Savaş Osmanlı donanmasının geriliğini ortaya koyması bakımından önemlidir. Osmanlı lar’ın kara harekâtına karşı savaşı denizlere çeken Venedik, Girit’e asker ve mühimmat sevkedilmesini önlemek için bir dönem Çanakkale Boğazı’nı ablukaya alarak istanbul’a zor anlar dahi yaşattı. ibrahim’in iktidarı, kendisine karşı cephe alan çevrelerin hareketiyle son buldu, yerine 7 yaşındaki oğlu Mehmed tahta geçirildi.
ÖZET 4 :
IV. Mehmed’in ilk yıllarında merkez ve taşradaki güç odaklarının mücadelesinin niteliğini ve etkilerini değerlendirme. IV. Mehmed’in başa geçmesinde aktif rol oynayan eski yeniçeri kethüdası Kara Murad Ağa (daha sonra Paşa) ile diğer ağalar devlet yönetimine, Büyük Valide Kösem Sultan da saraya egemendi. Bu hakimiyete karşı esnafın şeyhülislâm önderliğindeki ayaklanması sonucu veziriazamın değişmesi ağaları rahatsız edince IV. Mehmed’in tahttan indirilmesi için Kösem Sultan ile ocak ağaları bir tertibin içine girdi. Saray ağalarının mukabil hareketiyle Kösem Sultan öldürülünce IV. Mehmed’in sancağı şerif altına çağırdığı ulema ve sipahilerin desteğiyle ağaların iktidarı sona erdi (1651). Bu defa darüssaade ağasının liderliğinde saray ağalarının daha uzun sürecek tahakkümü başladı. Çınar Vak’ası’yla (1656) saray ağalarının yerini alan meydan ağalarının üstünlüğü ise kısa sürmüş, sefer bahanesiyle saraya çağırılan ağalar idam edilmiştir (1656). Bu dönemde devlet bir yandan taşradaki Celâli liderleriyle uğraşırken öbür yandan Girit Savaşı’nı sürdürüyordu. Malî muzayaka karşısında alınan tedbirler çıkar çevrelerinin tepkileriyle karşılaşmış, Tarhuncu Ahmed Paşa gibi müdebbir bir vezir, hazinenin gelir ve giderlerini denkleştirmeye yönelik tedbirlerin yol açtığı tepkiler yüzünden idam edilmiştir.
ÜNİTE – 4
Osmanlı tarihinin en önemli yazar ve aydınlarından Kâtib Çelebi, Kadızâdeliler için “islâm sultanına, bu çeşit ham sofuları ve boş taassup erbabını, kim olursa olsun ezmek ve yola getirmek vaciptir. Zira geçmişte taassup savaşından çok fesat çıkmıştır” demişti.Mocenigo: Vak’anüvis Naima, Mocenigo’yu, “Aklı başında olanların yanında bu fetih, mel’unların bütün donanmalarının zaptedilmesinden daha faydalı oldu. Çünkü kör kaptan Mocenigo dedikleri mel’un, hile fenninin Ebu Ali’si, insan kılığında yaratılmış bir şeytan olup, hem kendi milleti arasında akıl ve tedbir ile meşhur ve aynı zamanda gayet cesur ve bahadır bir kâfirdi...Bütün düşman donanmaları Müslümanlar’ın ellerine geçmiş olsaydı da, yalnız adı geçen Mocenigo tek olarak savaş meydanından sağ olarak kurtulsaydı, az zamanda yine mükemmel donanma tedarik edip, Müslümanlar’ı huzursuz ve rahatsız ederdi” diye anlatır.
Tahta çıkış töreni: Genç bir asilzâde olan Apafi Mihal bir sandalye üzerine oturtulup, Melek Ahmed Paşa tarafından başına taç koyulurken yeni Erdel kralı ayağa kalkıp, serdarın elini öpmüştü.
Yerli kulu: Sınır kaleleri ile önemli merkezlere istanbul’dan üç yıllığına yeniçeriler gönderilerek devletin otoritesi sağlanırdı. Ancak merkezi otoritenin bozulması üzerine mahalli halktan asker yazılmaya başlanmıştı. Bu askerlere yerli kulu denirdi.
Tüfek teftişi sonrasında silahı kalmayan bir köylü dağ başında öten kekliği görünce, “Öt gidinin kekliği öt. ismail Paşa gibi arkan var, biz de tüfek komadı” diye durumu mizahi bir şekilde anlatmıştı.
Kamaniçe’nin Fethi’nin romanı: Nobel ödülü sahibi Polonyalı yazar Henryk Sienkievvicz, Kamaniçe’nin Osmanlılar tarafından fethi üzerine bir roman yazmıştır.
Mezemorta: Mezemorta Hüseyin Reis, gençliğinde ispanyollar’la yapılan bir savaşta 8-10 yerinden yaralanmış ve öldü zannedilmişti. Ancak Hüseyin Reis, iyileşmesi üzerine italyanca yarı ölü manasına gelen “Mezzomorta” kelimesinden bozma Mezemorta lakabını almıştı.
Leibniz: 1646-1716 yılları arasında yaşayan ünlü Alman filozof ve matematikçisidir. Calculus temel teoremini keşfetmiştir.
DİKKAT : Venedikliler’in Çanakkale ablukası daha önce bir türlü kaldırılamamıştı. istanbul’u zor durumda bırakan bu ablukayı Köprülü Mehmed Paşa’nın kaldırması sadrazamın itibarını arttırdı. Böylece sadrazam daha sonra yapacağı faaliyetlerde rahat hareket etme imkânını bu zafer sayesinde buldu.
DİKKAT : Osmanlı ordusu Haçova Savaşı’ndan sonra meydan savaşı yapmamıştı. Sengotar’da 68 yıl sonra bir meydan muharebesi yapılmıştı ve Avusturya ordusunun başında da önemli bir komutan olan Montecuccoli vardı. Bu yüzden ve askerin tamamı nehrin karşısına geçirilemediğinden mağlup olunmuştu.
DİKKAT : Osmanlı imparatorluğu ile Fransa arasında 16. yüzyılda kurulan ittifak 17. yüzyılın ilk yarısında da devam etti. Ancak Fransızlar, 17. yüzyılın ortalarından itibaren bir taraftan Osmanlı imparatorluğu’nun nimetlerinden istifadeye devam ederken, diğer taraftan aleyhimize çalışmaya başladılar. Fransa, XIV. Louis zamanında Girit’te Osmanlılar’a karşı savaşan Venedikliler’e yardım gönderdi. Daha sonra da bir numaralı düşmanları olmasına rağmen Avusturya’ya bile Osmanlı karşısında yardım ettiler. 16. yüzyılda Osmanlı yardımıyla varlığını devam ettiren Fransa, 17. yüzyılın sonlarında Türkiye’yi işgal planları yapmıştı.
DİKKAT : Çehrin muharebesi Ruslar’la yapılan ilk büyük savaştır. Çehrin seferiyle Ukrayna’da kısa bir müddet Rus nüfuzu kırılmışsa da, Viyana bozgunundan sonra Rusya bu bölgelere tekrar hakim oldu.
Sıra Sizde 1 : Köprülü Mehmed Paşa’nın Hatice Turhan Sultan’ın sadrazamlık teklifini kabul etmek için öne sürdüğü şartlar nelerdir?
Köprülü Mehmed Paşa’nın Hatice Turhan Sultan’ın sadrazamlık teklifini kabul etmek için öne sürdüğü şartlar; padişahın sadece kendisinin alacağı kararlara uyması, bütün tayin ve azilleri kendisinin yapması, kendisi hakkında çıkarılan olumsuz söylentilere padişahın itibar etmemesidir.
Sıra Sizde 2 : Köprülü Mehmed Paşa’nın devlet otoritesini yeniden sağlama adına yaptığı faaliyetler nelerdir?
Köprülü Mehmed Paşa, öncelikle halk arasında ikilik yaratan ve gittikçe güçlenen Kadızâdeliler hareketini bastırdı. Daha sonra da kendisine karşı çıkan isyanı başarıyla sona erdirdi. O sıralarda Venedik ablukasında olan Çanakkale Boğazı’nı kurtardı ve Anadolu’daki isyanları şiddetle bastırdı. Aldığı sert tedbirlerle devlet otoritesini yeniden tesis etti.
Sıra Sizde 3 : 1672 Bucaş Antlaşması ile Osmanlı’nın batıda en geniş sınırlarına ulaştığı düşünülürse, 17. yüzyılda Osmanlı imparatorluğu için nasıl bir yorum yapılabilir? Bucaş Antlaşması, 16. yüzyıldan sonra da Osmanlı imparatorluğu’nun gücünü koruduğunun en net kanıtıdır.
Sıra Sizde 4 : Osmanlı Devleti, Sabetay Sevi’nin faaliyetlerine başlangıçta ses çıkartmazken daha sonra neden müdahale etmiştir?
Sabetay Sevi’nin faaliyetleri başlangıçta Osmanlı yönetimini rahatsız etmediği için karışılmamıştı. Ancak Osmanlı topraklarını taraftarları arasında taksime başlayıp, padişahın otoritesini saymamaya başlamasına göz yumulamazdı.
ÖZET 1 :
Köprülü Mehmed Paşa’nın devlet otoritesini nasıl kurduğunu değerlendirme Reisülküttap Mehmed Efendi ve Mimarbaşı Kasım Ağa Valide Hatice Turhan Sultan’ı, Köprülü Mehmed Paşa’nın devleti içinde bulunduğu durumdan kurtaracak kişi olduğuna inandırarak, paşayı sadrazamlığa tayin ettirdiler. Köprülü, daha önceki sadrazamların, askerin ve sarayın müdahalesinden dolayı iş yapamadığını biliyordu. Bu yüzden ancak çok daha geniş yetkilerin kendisine verilmesi yönündeki şartlarının kabulüyle göreve gelmeyi kabul etmişti. Köprülü, kararlı adımları ve sert tedbirleri ile devlet otoritesini yeniden tesis etti. Öncelikle çok fazla güçlenen Kadızâdeliler’e son verdi, daha sonra da kendisine karşı çıkan sipahi isyanını bastırdı. Bütçeyi denkleştiren paşa, Çanakkale Boğazı’ndaki Venedik ablukasını kaldırarak prestijini daha da arttırdı. Aynı şekilde Anadolu’da da Celâlileri ortadan kaldırarak devlet otoritesini sağlamlaştırmayı
başardı.
ÖZET 2 :
17. yüzyılda fetihlerin nasıl devam ettiğini açıklama 16. yüzyıldan sonra fetihler devam etmiyor gibi bir anlayış vardır. Ancak 17. yüzyılın ortalarında Köprülüler’in devleti toparlamalarıyla, Girit’te Kandiye, Slovakya’da Uyvar, Ukrayna’da Kamaniçe ve Çehrin fethedilmiştir. Bu fetihler Avrupa’da büyük bir heyecan uyandırmıştır. Avrupalılar’ın, ihtiyar aslanın sonunun geldiğini sandıkları bir sırada, 16. yüzyıldaki korkuları geri dönmüştü. “Türk gibi kuvvetli” sözü tekrar söylenmiştir.
ÖZET 3 :
Fransa’nın Osmanlı’yla 17. yüzyılda savaştığını ve Türkiye’yi işgal planları yaptığını tartışma Osmanlı imparatorluğu ile Fransa arasında 16. yüzyılda kurulan ittifak 17. yüzyılın ilk yarısında da devam etti. Ancak Fransızlar, 17. yüzyılın ortalarından itibaren bir taraftan Osmanlı imparatorluğu’nun nimetlerinden istifadeye devam ederken, diğer taraftan aleyhimize çalışmaya başladılar. Fransa, “Güneş Kral” lakaplı Fransız hükümdarı XIV. Louis zamanında Girit’te Osmanlılar’a karşı savaşan Venedikliler’e yardım gönderdi. Daha sonra da bir numaralı düşmanları olmasına rağmen Avusturya’ya bile Osmanlı karşısında yardım ettiler. Sadrazam Fazıl Ahmed Paşa, 1663’te Avusturya seferinde Uyvar’ı fethetmişti. Viyana’nın surları ve tahkimatı zayıf olduğu için fethe uygun durumdaydı. Osmanlı ordusu, Sengotar’da Avusturya kuvvetleri tarafından karşılandı. Meydan muharebesinin başlarında Osmanlı lar üstünlüğü ele geçirdiler. Ancak bu muharebe için Avusturya’ya hiç ummadıkları bir ülkeden yardım gelmişti. Avusturya ordusuna yardıma gelen Fransız birliklerinin muharebeye müdahalesi, Avusturya’yı bozgundan kurtardığı gibi savaşı aleyhimize çevirdi. Daha sonraki yıllarda Kral XIV. Louis’nin emriyle 1685’te, Osmanlı imparatorluğu Viyana bozgunuyla uğraşırken Türkiye’ye Fravier d’Ortieres başkanlığında sözde ticarî bir amaçla, mühendislerden oluşan askerî keşif heyetleri gönderildi. Osmanlı kıyılarının, Mısır’ın, Kıbrıs’ın, Ege Adaları’nın, Çanakkale Boğazı’nın ve istanbul’un resim ve planlarını yaptırttı. Plana göre ya doğrudan doğruya istanbul’a hücum edilerek başkent işgal edilecek veya Mısır işgal edilerek istanbul iaşesiz bırakılacaktı. Ancak Avrupa’daki gelişmeler ve bu işin öyle kolay olmayacağının anlaşılması üzerine XIV. Louis’nin fantezileri plan olmaktan öteye gidemedi. 16. yüzyılda Osmanlı yardımıyla varlığını devam ettiren Fransa, 17. yüzyılın sonlarında Türkiye’yi işgal planları yapmıştı.