Aöf Dersleri Özetleri - Çıkmış Sorular - Sınav Soruları

AÖF Ders Özetleri Uygulamasına Hoş Geldiniz,Uygulamadan tam anlamıyla faydalanmak için üye olunuz.

Vize Örgüt Kuramı Vize Ders Özeti


admin

Administrator
Yönetici
Admin
#1
ÖRGÜT KURAMI VİZE DERS ÖZETLERİ

1.ÜNİTE


ÖRGÜT KURAMI

Örgüt, Kuram ve Örgüt Kuramı
Örgüt: Belli bir amacı gerçekleştirmek üzere kurulan, belli bir yapıya ve devamlılığa sahip sosyal ilişki biçimi.
Örgütler hayatımızın her tarafını kuşatmış durumdadırlar. Okullar, hastaneler, ordu, itfaiye, çeşitli şirketler, dernekler, medya kuruluşları, cemaatler, sendikalar, alışveriş merkezleri, hatta mafya veya terör örgütleri gündelik hayatımızın bir par- çasını oluşturan örgütlere örnek gösterilebilir.
Bu örgütler büyük-küçük, yeni-eski, ulusal-küresel, kâr amacı güden-gütmeyen, yasal-yasa dIŞI olmak üzere farklı özelliklere sahip olabilirler
Örgütler üyelerinin farklı beklentileriyle şekillenen hedeşerine ulaşmak için çeşitli biçimlerde bir araya gelmiş, çevresel faktörlerin etkisi altında varlığını sürdürmeye yönelik çabalar gösteren sosyal yapılardır
Kuram (Teori): Belli bir olguyu, olgu kümesini ya da durumu, bağıntı ve ilişkileriyle açıklamaya çalışan kavramsal sistem; bilgiyi düzenleyerek ve basitleştirerek karmaşık sosyal dünyayı daha anlaşılır hâle getiren, birbiriyle bağlantılı düşünceler sistemi.
çoğu kez anlaşılmaz, karmaşık, gereksiz, fazla akademik ve pratikte karşılığı olmayan bir kavram olarak kabul edilmektedir
atasözleri bile birer kuramsal açıklama olarak kabul edilebilir
DİKKAAT!
Kuram ve kanun kavramları genellikle karıştırılmaktadır. Kanun genellikle doğa bilimlerinde gözlenen bir olgunun gerçekleşmesiyle ilgili tamamen ispatlanmış bir durumu ifade eder. Yer çekimi kanunu gibi. Kuram ise birden fazla olgunun ilişkisiyle ilgili önermelerin güçlü biçimde destek bulmasıyla ortaya çıkan bir açıklamadır. Einstein’in izaŞyet kuramı gibi. Doğa bilimlerinde hem kanunlar hem de kuramlardan bahsedilebilirken sosyal bilimlerde genellikle kuramlardan bahsedilir. Yönetici ve işletme sahiplerinin çıkarlarının çatışacagını varsayan asil-vekil kuramı gibi.
Örgüt Kuramı: Örgütlerin faaliyetlerini sürdürürken çeşitli çevresel faktörlerle olan ilişkilerini nasıl kurguladıklarını ve yönettiklerini açıklamak üzere geliştirilmiş önermeler bütününden oluşan araştırma alanı.
örgütlerin davranışlarını anlamaya ve açıklamaya çalışan bir sosyal bilim alanıdır.
Örgütlerin hayatta kalabilmek ve çeşitli hedeşere ulaşabilmek için teknoloji, rakipler, devlet vb. çevresel faktörler karşısında sahip oldukları kaynakları nasıl örgütlediklerini inceler ve bu konuda tutarlı bilimsel önermeler geliştirmeye çalışı
Örgüt Kuramının İlgi Alanı
Tüm sosyal bilim araştırmalarında, ele alınan konunun nasıl analiz edileceği sorusu çok kritiktir. Analiz noktasında iki önemli konu kendini gösterir: (1) Araştırma konusunun hangi bağlam içinde inceleneceği ve (2) konunun temel aktörünün veya aktörlerinin kimler olduğu. Bir bilimsel çalışmada birinci soruya verilen cevap analiz düzeyini, ikinci soruya verilen cevap ise analiz birimini belirlememizi sağlar. Analiz düzeyi belirlendiğinde, incelenen konuyu bir bağlam içinde tanımlamak mümkün olur. Örgüt araştırmalarının odaklandıkları analiz düzeyleri açısından farklılaştıklarını bilmek önemlidir.
(Analiz Düzeyi: Bir araştırmanın bagımlı degişkenin örgüt-içi, örgütler-üstü veya örgütlerarası hangi bağlamda ele alıdıgı. Analiz Birimi: Bir araştırmanın, bulgularına ulaşlmak için üzerinde çalıştıgı insan, grup, olay, kurum, vb. en temel birimidir.)
Örgüt araştırmaları alanın, biri örgütsel davranış diğeri de örgüt kuramları olmak üzere iki temel hat üzerinde geliştiği söylenebilir. Bu iki alan arasındaki en belirgin farklılık, odaklandıkları analiz birimleridir.
Örgütsel davranıış insan davranışlarının , içinde yaşıdıkalrı çalışma ortamlarında ele alır ve bireyin örgütten ne sekillde etkilenerek davranış degişikligi gösterdiğini inceler.
Örgüt kuramlarında ise sosyoloji, ekonomi, kamu yönetimi, örgütsel sosyoloji, vb. alanlardan edinilen bilgilerle zenginleştirilmiş ve daha geniş bir bakış açısı ile şekillendirilmiş bir araştırma alanı söz konusudur.
Örgüt yapı- sı ile çevresi arasındaki ilşkilerii ayrıntılı şekilde inceleyen veya örgüt ile çevresi arasındaki ilişkiyi bağımlılık ve güç ilişkilerii temelinde ele alarak açıklamaya çalışan araştırmalar bu alana örnektir. “Örgütler neden bu kadar çeşitlidir?” , “örgütler neden bu kadar birbirine benzer?”, “örgütler neden vardır?” ve “örgütlerin şekillenmesinde, faaliyet gösterdiği ülkenin devlet, Şnansal sistem, eğitim gibi ana kurumlarının oynadığı rol nedir?” soruları da örgüt kuramı alanına yön veren önemli araş- tırma sorularıdır.

Örgütsel Davranış: Örgüt araştırmalarında analiz birimi olarak çalışanların örgütler içerisindeki davranışlarını inceleme konusu yapan sosyal bilim dalı.
Örgüt Kuramları: Örgüt araştırmalarında analiz birimi olarak tek tek veya toplu hâlde örgütlerin davranışlarını inceleme konusu yapan sosyal bilim dalı.
DİKKAAAAT
Genel olarak örgütsel davranış alanının mikro, örgüt kuramlarının ise makro düzeye odaklandıkları kabul edilir. Ancak örgüt kuramları açısından makro düzey kendi içerisinde üç farklı düzeyde ele alınmaktadır: Örgüt düzeyi, örgütler-arası düzey ve örgütler-üstü düzey.
ÖRGÜT KURAMLARININ DIĞUŞU VE TARİHSEL GELİŞİMİ
Örgüt kuramı alanının doğuşu ve gelişimi dört evrede incelenebilir
1. Evre (1800’lerin sonlarından 1950’lerin başına kadar): Farklı disiplinlerde ve uygulamada örgütler ve yönetim üzerine yapılan çeşitli çalışmalar.
2. Evre (1950’lerin başından 1970’lerin sonuna kadar): Örgüt kuramının bir çalışma alanı olarak belirginleşmesi ve Koşul Bağımlılık Kuramı etrafındaki geçici uzlaşma.
3. Evre (1970’lerin sonundan 1990’ların sonuna kadar): Örgüt kuramlarında çeşitlenme.
4. Evre (1990’ların sonundan günümüze kadar): Çeşitlenmeyle birlikte bü- tünleştirme çabalarının artması.

Birinci Evre:
1800’lerin sonlarına gelindiğinde, aynı yüzyılın ilk yıllarındaki küçük ölçekli ve basit örgütsel yapılardan, ekonomik olarak varlıklarını giderek daha fazla hissettiren daha büyük ölçekli örgütlere geçildiği görülür.
İkinci Evre:
Örgüt kuramlarının tarihsel gelişiminde 1950’lerin başından 1970’lerin sonuna kadar devam eden dönem, uygulamacı-kuramcıların yönetim yaklaşımlarından bilimsel metotlarla üretilen örgüt ve yönetim bilgisine geçişe tanıklık eder
Üçüncü Evre:
Koşul bağımlılık kuramı özellikle bilginin dogasına ilişkin varsayımı ve bilimsel bilgi üretme yöntemleri açısından eleştirilmiş ve örgüt araştırmalarına kaynaklık edecek tek kuram olmadığı vurgulanmaya başlanmıştır.
Dördüncü Evre:
1990’lı yıllarla birlikte örgüt kuramı alanı, ortaya çıkan kuramsal çeşitlenmenin yanı sıra, “çoklu bilimsel bakış açısı” durumunun sakıncalarının tartışılmasına da sahne olmuştur. Bu dönemde Kuzey Amerika cephesinde örgüt kuramları sadece yukarıda sözü edilen dört araştırma programı çerçevesinde ele alınmıştır.
ÖRGÜT KURAMINDA TEMEL TARTIŞiMA KONULARI
Örgüt - Çevre Tartışmaları:
Örgüt-çevre tartışmalarının temelini sosyal bilimlerin en temel tartışmalarından birisi olan aktör-yapı tartışması oluşturmaktadır.
Aktör-yapı ikilemi aktörlerin davranışlarının ne kadarının yapı tarafından sınırlandırıldığı konusunda ortaya çıkmaktadır
Aktör: Belli amaçlarla eylemde bulunan bireyler veya örgütlerdir.
Yapı: Belli bir biçime ve düzene sahip toplumsal davranış örüntüleridir.
Yorumsamacılık: Nesnelerin veya olayların anlamlarının kendi özlerinde var olan bir özellik olmayıp onu yorumlayanlarca ortaya çıkartıldıgını kabul eden yaklaşım.
Yapısalcık: Birbiriyle etkileşim içerisinde bulunan parçalardan oluşan sistemin, kendisini oluşturan ögelerden üstün ve onlara egemen olduğunu, sistemin yapısının bu ögeler arasındaki ilişkilerinden çıkarılabileceğini kabul eden yaklaşım
işleevselcilik: Sistemi oluşturan unsurların her birinin değerinin sisteme olan katkıları oranında olduğunu kabul eden anlayışı.
Belirlenimcilik: Evrendeki her olay ve olgunun nedensellik zinciri çerçevesinde belirli kanunlar ya da kurallara bağlı olarak meydana geldiğini, doğada bulunan her şeyin birbirine kırılmaz bir neden-sonuç zinciriyle bağlı bulunduğunu kabul eden anlayış.
iradecilik: insan iradesinin karar alma ve uygulamada akıldan daha üstün olduğunu, her türlü toplumsal ve psikolojik sınırlandırma ve koşullanmaları aşabileceğini kabul eden anlayış.
Yapılanma: Giddens tarafından geliştirilen ve toplumsal hayatın içerisinde yapı ve eylemin ardışıkeşzamanlı veya statikdinamik gibi ayırımlara tabi olmadan birbirine bağımlı, bir diğerini engellemekten ziyade birbirine besleyen unsurlar olduğunu kabul eden anlayışı.
Paradigma TARTIŞMALARI
Bir bilimsel ve meta Şziksel inançlar kümesinin oluşturduğu, içinde bilimsel kuramların test edilebildiği, değerlendirilebildiği ve eğer gerekirse yenilenebildiği kuramsal bir çerçeve.
Ontoloji: Varlık ya da varoluş ile bunların temel kategorilerini araştıran, gerçekliğin yapısını ve doğasını açıklamaya çalışan felsefî disiplin.
DİKAAAT
Gerçekçilik ve nominalizm birbirine tamamen zıt iki farklı ontolojik yaklaŞIMI ifade etmektedir.
Ontolojik açıdan birbirine zıt iki farklı tutum bulunmaktadır: Gerçekçilik ve nominalizm.
Gerçekçilik insandan bağımsız bir gerçekliğin var olduğunu, insanın ancak bu gerçekliği keşfedebileceğini ama değiştiremeyeceğini varsaymaktadır.
Türkçede adcılık olarak da isimlendirilen nominalizm ise insandan bağımsız bir gerçekliğin bulunmadığını, gerçeklerin insanlar tarafından onlara verilmiş adlardan ibaret olduğunu kabul etmektedir.
Etkileşimcilik de insandan bağımsız bir gerçeklik olduğunu kabul etmez. Ancak insanların kendi aralarında etkileşimde bulunarak belli bazı ger- çeklikler üzerinde anlaşabileceklerini kabul eder.
DİKAAAT
Ontoloji tartışmaları aynı zamanda örgüt-çevre tartışmalarıyla da ilişkilidir. Nominalist ontolojik yaklaşım aktörlerin örgütleri kendi iradelerine uygun biçimde yönetebileceklerini varsayarken, gerçekçi ontolojik yaklaşım aktörlerin eylemlerini çevreye en uyumlu örgütsel yapıyı keşfetmeye çalışmakla sınırlandırır.
Epistomoloji:
yani bilgibilim ise “Bilgi nedir?” sorusuna cevap bulmaya çalışan bir felseŞ disiplindir. Doğru bilgi diye bir şeyin var olup olmadığı, bilgiye nasıl ula- şılacağı, bilginin doğru oluşunun ölçütünün ne olduğu, bilginin sınırları ve kapsamı gibi konular epistemolojinin ilgi alanına girmektedir. Epistemoloji ontoloji ile de yakından ilişkilidir. Çünkü epistemolojinin açıklamaya çalıştığı bilginin doğruluğu, benimsenen gerçeklik anlayışına göre farklılaşabilmektedir.

DİKAAAT
Pozitivizm ve anti-pozitivizm birbirine tamamen zıt iki farklı epistemolojik yaklaşımı ifade etmektedir.
Epistemolojik açıdan da birbirine zıt iki tutumdan söz edilebilir: Pozitivizm ve anti-pozitivizm
Pozitivizm: Doğa bilimleri yöntemlerinin sosyal bilimler için kullanılması; doğa bilimlerinin keşfettiği evrensel yasalarla paralellik gösteren toplumsal yasaları keşfetme yaklaşımıı.
Anti-pozitivizm: Sosyal bilim araştırmalarında pozitivizmin doğa bilimi yöntemlerinin kullanılmasını reddeden, doğru bilginin ancak eylemin içindeki aktörler tarafından ortaya konabileceğini ve araştırmacının bakış açısına göre farklılaşabileceğini varsayan yaklaşım.
Bilimcilik-Yönetimcilik Tartışmaları
Örgüt kuramı alanındaki temel tartışma konularından biri de örgüt araştırmalarının ne için ya da kimin için yapıldıgı, yani araştırmanın niyeti ile ilgilidir.
Yönetim bilimi, bu dö nemde, biri bilimcilik, diğeri ise yönetimcilik olarak adlandırılan iki kavram üzerinde şekillenmiştir.
Bilimcilik: Doğa bilimleri yöntemlerinin tek gerçek bilgi kaynağı olduğunu savunan ve bu yöntemleri toplum bilimleri için de geçerli sayan görüş. Buna göre, sosyal bilimlerin “gerçek bilim” olmasının tek yolu doğa bilimlerinin yöntemlerini kullanmaktır.
Yönetimcilik: Yönetim ve örgüt araştırmaları alanında üretilen bilginin daha çok yöneticilerin ihtiyaçlarına ve onların sorunlarını çözme amacına yönelik olması gerektiğini düşün yaklaşım.
DİKKAAAAT
Yönetim araştırmaları alanında 1950’lerde kendini gösteren “bilimcilik” ve “yönetimcilik” kavramları, ilk başlarda birlikte ve uyum içinde gelişim gösterdi ise de ilerleyen yıllarda bu alandaki çeşitli gerginliklerin ve ayrışmaların kaynağı olmuştur.
Özetlemek gerekirse, ilk dile getirildiği 50’li yıllardan bugüne dek örgüt kuramındaki önemli tartışmalardan biri bilimcilik-yönetimcilik kavramları üzerine şekillenmiştir. Bu kavramlar “sadece bilim yapmak amacıyla araştırma yürütmek” veya “yöneticilere yol göstermek amacıyla araştırma yürütmek” tercihini, yani araştırma niyetini anlatır.
Fakat daha da önemlisi, yönetim ve örgüt araştırmaları alanında, farklı ülkelerde ve farklı sosyal disiplinlerden beslenerek yürütülen araştırmaları daha iyi kavramamızı sağlayan önemli araçlardan biridir.
Yönetim alanında zengin bir pratik deneyime sahip olan danışmanlar veya yö- netici kökenli bazı kişiler, uygulayıcıların beklentilerine uygun bilgi üretmekte ve bu bilgiyi hızlı şekilde yaymaktadırlar. Yönetim gurusu olarak da nitelendirilen bu kişilerin ürettiği, sürekli değişimi öngören, sorun çözmeye odaklı sihirli reçeteler, uygulayıcılar tarafından büyük rağbet görmektedir. Örneğin Toplam Kalite Yö- netimi, Öğrenen Örgüt, Yalın Üretim/Yönetim, Örgüt Kültürü vb. yönetim reçeteleri çokça konuşulan yönetim modaları hâline gelmiştir.

Yönetim Gurusu: Yönetim modalarını yaymaya çalışan, uygulamaya yakın, akademik yada danışman kökenli kişiler.
Yönetim Modas: işletmelerin belli dönemlerde faaliyetlerini yürütmede hep birlikte benimsedikleri yönetim felsefesi veya örgütlenme biçimleri. Yönetim guruları tarafından ortaya atılan yönetim modaları bir dönem popüler olsalar da kısa süre sonra terk edilmeleriyle bilinirler.
DİKAAAAT
Yönetim ve örgütlerle ilgili her yaklaşım veya bakış açısı kuram değildir. Bu alandaki çoğu kuram ancak 1970’lerle birlikte kendini göstermiştir ve sayıları henüz pek fazla değildir.
KARŞILAŞTIRMALI ÖRGÜT KURAMI
[TABLE]
[TR]
[TD]ÖRGÜT KURAMI

[/TD]
[TD]ANALİZ DÜZEYİ
[/TD]
[TD]ÖRGÜT ÇEVRE ANLAYIŞI
[/TD]
[TD]DAYANDIĞI PARADİGMA
[/TD]
[TD]ARAŞTIRMA NİYETİ
[/TD]
[/TR]
[TR]
[TD]Koşul bağımlılık
[/TD]
[TD]Örgüt düxeyi
[/TD]
[TD]Belirlenimci
[/TD]
[TD]Gerçekçi Pozitivist
[/TD]
[TD]Bilimci Yönetimci
[/TD]
[/TR]
[TR]
[TD]Kaynak Bağımlılık
[/TD]
[TD]Örgütler-arası Düzey
[/TD]
[TD]iradeci
[/TD]
[TD]Gerçekçi Pozitivist
[/TD]
[TD]Bilimci Yönetimci
[/TD]
[/TR]
[TR]
[TD]Örgütsel Ekoloji
[/TD]
[TD]Örgütler-üstü Düzey
[/TD]
[TD]Belirlenimci
[/TD]
[TD]Gerçekçi Pozitivist
[/TD]
[TD]Bilimci
[/TD]
[/TR]
[TR]
[TD]iktisadi Kuramlar
[/TD]
[TD]Örgüt Düzeyi i
[/TD]
[TD]iradeci
[/TD]
[TD]Gerçekçi Pozitivist
[/TD]
[TD]Bilimci Yönetimci
[/TD]
[/TR]
[TR]
[TD]Yeni Kurumsal Kuram
[/TD]
[TD]Örgütler-üstü Düzey
[/TD]
[TD]Yapılanmacı
[/TD]
[TD]Etkileşimci Post-pozitivist
[/TD]
[TD]Bilimci
[/TD]
[/TR]
[TR]
[TD]Postmodern Örgüt Kuramı
[/TD]
[TD]Örgüt Düzeyi
[/TD]
[TD]iradeci
[/TD]
[TD]Nominalist Anti-pozitivist
[/TD]
[TD]Bilimci Yönetimci
[/TD]
[/TR]
[TR]
[TD]Eleştirel Yönetim Çalışmaları
[/TD]
[TD]Örgüt Düzeyi
[/TD]
[TD]iradeci
[/TD]
[TD]Eleştirel Gerçekçi Anti-pozitivist
[/TD]
[TD]Bilimci
[/TD]
[/TR]
[/TABLE]

Kitapta Geçen Örgüt Kuramlarının karşılaştırılması.
Analiz Düzeyleri Açısından Örgüt Kuramları
Örgüt kuramları, odaklandıkları analiz düzeyleri açısından farklılık gösterirler. Ancak kimi örgüt kuramları birden çok analiz düzeyinde de araştırmalar gerçekleştirebilir.
Örgüt-Çevre ilişkileri Açısından Örgüt Kuramları
Örgüt-çevre ilişikleri konusundaki tartışmalarda temelde belirlenimci bir tutuma sahip olmakla bilinen örgütsel ekoloji ve yeni kurumsal kuramda da aktör bakış açılarının dile getirilmeye başlandığı görülmektedir.
Dayandıkları Paradigmalar Açısından Örgüt Kuramları
Örgüt kuramı alanındaki paradigma tartışmalarının temelinde Kıta Avrupası ve Kuzey Amerika arasındaki derin felseŞ görüş ayrılıkları yatmaktadır.
Araştırma Niyetleri Açısından Örgüt Kuramları
Örgüt kuramı alanında yapılan araştırmaların yöneticilere yol gösterme amacından tamamen uzak bir bilimci niyetle gerçekleştirildiğini iddia etmek kolay değildir. En bilimci çizgideki örgüt kuramları bile uygulamacılara önemli katkılar sağlayabilir.

2.ÜNİTE
Koşul bağımlılık Kuramına Giriş:
Nicelik ve nitelikteki gelişmeler örgütlere olan ilgiyi arttırmıştır. Bu ilgi sonucunda ortaya çıkan klasik ve neo-klasik yönetim akımlarının temel hedeŞ; tüm örgütlere, her zaman ve her yerde uygulanabilecek bazı genel ilkeler geliştirmek olmuştur.
DİKKAAAAT
Koşul bağımlılık kuramı; örgüt tasarımlarındaki ya da örgütlenme modellerindeki farklılıkları açıklayabilmek için geliştirilmiştir.
Kimi kaynaklarda durumsallık yaklaşımı olarak da geçen koşul-bağımlılık kuramı- nın temel varsayımları şu şekilde sıralanabilir:
• Örgütlenmenin, bir tane en iyi yolu yoktur.
• Her türlü örgütlenme aynı ölçüde etkili değildir.
• Örgütlenmenin en iyi yolu, örgütün ilişkili olduğu koşul bağımlılıkk etmenlerine bağımlıdır.

KOŞUL BAĞIMLILIK KURAMININ TEMEL KAVRAMLARI
Örgütteki KİŞİler arası ilişkilerin düzenlenmiş taraşarına örgütsel yapı denir.
Koşul bağımlılık kuramında örgütsel yapının üzerinde en fazla aşağıdaki boyutlar aracılığıyla durulmuştur.
• Bürokratikleşme, örgütün idari işlerle ne derece uğraştıgı
• Biçimselleşme, sosyal konumların ve sosyal konumlar arasındaki ilişkilerin, bu konumları işgal eden bireylerin kişisel özellik ve ilişkilerinden bağımsız olarak açıkça belirlenme ve tanımlanma derecesi,
• Standartlaşma, örgütteki işlerin kural ve yöntemlere bağlılığı,
• Hiyerarşi, örgütteki çalışanların farklı derecelere göre sıralanması,
• Merkezîleşme, karar alma yetkisinin hiyerarşinin üst basamaklarında toplanması;
• Uzmanlaşma ya da bölümlendirme, örgütteki hangi rollerin hangi görevler, hangi görevlerin hangi iş birimleri ve hangi iş birimlerinin hangi bölümler altında yer alacağı ile ilgilidir.
Koşul bağımlılık kuramında örgütteki çalışan sayısına göre değerlendirilen bü yüklük, örgütte gerçekleştirilen işlerin ölçeği konusunda Şkir vermektedir.
Büyüklük: Örgütte kaç kişinin çalıştığıyla ilgili bir kavramdır.
Örgütün ne tür işlerle uğraştıgının bir göstergesi olan teknoloji ise örgütün girdilerini çıktılara dönüştüren takımlar, makineler ve araçlar gibi donanım unsurlarını, çalışanların bilgi ve becerilerini ve örgütteki üretim yöntemlerini kapsayan bir kavramdır.
Teknoloji: Örgütte yapılan işlere karşılık gelmektedir
Koşul bağımlılık kuramına göre çevre, örgütün girdilerini tedarik ettiği, çıktılarını sunduğu ve içerisinde çıktılarını sunduğu kitleler, devlet, düzenleyici kuruluşlar, rakipler ve diğer örgütlerle ilişkilerini sürdürdüğü ortamdır.
Koşul bağımlılık kuramında öne çıkan etmenlerden bir diğeri stratejidir.
Strateji: Temel ve uzun dönemli hedeşeri belirleme, hedeşere ulaştıracak hareket şekillerini benimseme ve gerekli kaynakları tahsis etmedir
Uyum, yüksek örgütsel performansa yol açan Koşul bağımlılık etmeninin düzeyi ile örgütsel yapı düzeyinin birleşimidir.
DİKAAAAAT
Örgütsel değişim, düŞük örgütsel performans sonucunda yeni bir örgütsel yapıyı benimseme ve uyuma doğru hareket etme sonucunda ortaya çıkar.
KOŞUL BAĞIMLILIK KURAMININ TEMEL ÇALIŞMALARI
• Çevre odaklı çalışlmalar
• Teknoloji odaklı çalışlmalar
• Büyüklük odaklı çalışlmalar
• Strateji odaklı çalışlmalar

  • Çevre odaklı çalışlmalar:
Burns ve Stalker, araştırmanın henüz başında mekanik ve organik olarak adlandırdıkları iki farklı örgüt yapısıyla karşılaşmışlardır.
Mekanik örgüt yapısı; yüksek düzeyde merkezileşme ve uzmanlaşma, kesin olarak tanımlanmış görevler, biçimsel kurallar ve net bir hiyerarşiye sahiptir. Mekanik yapıda, klasik yönetim akımında vurgulanan özellikler ön plandadır.
Organik örgüt yapısı; iş tanımları ve işlevler arasındaki sınırların daha esnek ve kuralların daha az biçimsel, çalışanların karar alma yetkileri daha fazla ve keskin olmayan bir hiyerarşinin olduğu bir yapıdır. Organik yapıda, neo-klasik yönetim akımında vurgulanan özellikler ön plandadır.
DİKAAAAT
İSTİKRARLI çevrede, klasik yönetim akımının vurguladığı özelliklere sahip olan mekanik örgüt yapısı; değişken çevrede, neo-klasik yönetim akımının vurguladığı özelliklere sahip olan organik örgüt yapısı yüksek performansa yol açmaktadır.
DİKAAAT
Örgütün iŞLevsel bölümleri belirsizlik düzeyleri farklı olan çevrelerle karşılaşabilir. Yüksek performans için her bölüm kendi yapısını karşılaştığı çevreyle uyum durumuna getirir. Diğer taraftan, değişken çevrede bulunan örgütün, alt birimleri arasındaki farklılaşma düzeyi yüksek; istikrarlı çevrede bulunan örgütün, alt birimleri arasındaki farklılaşma düzeyi düşüktür. Farklılaşma düzeyi yükseldikçe kullandığı bütünleşme düzeneklerinin sayısı da artan örgüt, yüksek performans elde eder.

  • Teknoloji odaklı çalışlmalar:
Woodward, üretim teknolojilerini karmaŞIKLIK düzeylerine göre ve tarihsel gelişimlerine uygun olarak sınışandırmıştır. Birim teknolojisi, küçük ölçekli bir üretim biçimi olan atölye tipi üretimin temel özelliğidir. Günümüzde çalgı, uçak ve özel makine takımları imalatında kullanılmaktadır. Kitlesel üretim teknolojisi, büyük ölçekli üretim ve klasik endüstriyel dönem teknolojisidir. Örneğin, otomobil imalatında kitlesel üretim teknolojisi kullanılmaktadır. Süreç teknolojisi, en ileri düzey teknolojidir ve içerisindeki malzemelerin bir iş istasyonundan diğerine hareket etmek yerine, sınırlı insan müdahalesi ile işlemler arasında sürekli olarak aktıgı yüksek düzeyde otomasyona karşılık gelmektedir.
DİKAAAAAT
Üretim teknolojisi basitten KARMAŞIĞA doğru birim, kitlesel üretim ve süreç teknolojisi olarak sınışandırılır. Birim teknolojisi organik, kitlesel üretim teknolojisi mekanik ve sü-reç teknolojisi organik örgüt yapısıyla uyum sağlayıp yüksek performansa yol açar.
James D. Thompson, Woodward’un üretim teknolojileri sınışandırmasının yalnızca imalatla uğraşan örgütler için kullanılabileceğinden hareketle, daha genel bir örgütsel teknoloji sınışandırması geliştirmiştir. Thompson’a göre üç farklı tür örgütsel teknoloji söz konusudur: Aracı, baglı ve yoğun teknoloji.
Aracı teknoloji, çeşitli müşterileri birbirlerine bağlamaktadır (örn. bir bankanın borç verenler ile alanları mevduat toplama ve kredi verme ile birbirlerine bağlaması).
Bağlı teknoloji, Z işleminin ancak Y işlemi tamamlandıktan sonra gerçekleşebilmesi ve Y işleminin de V işlemine bağlı olması gibi sıları karşılıklı bağımlılık gerektirir (örn. otomobil imalatı işletmeleri).
Yoğun teknoloji, işe konu olan nesneyi çeşitli teknikler kullanarak ve aynı nesneden gelen geri bildirimler doğrultusunda değiştirmektedir (örn. hastanın durumuna göre değişen tanı ve tedavi teknikleri kullanan bir hastane).
Thompson’a göre döngüsel karşılıklı bağımlılık, sıralı ve dolaylı karşılıklı bağımlılığı sırla karşılıklı bağımlılık, dolayl karşılıklı bağımlılığı kapsamaktadır. Başka bir ifadeyle, bütün örgütler dolaylı, daha karmaşık örgütler dolaylı ve sıralı; en karmaşık örgütler dolaylı, sıralı ve döngüsel karşılıklı bağımlılığa sahiptir.



DİKKKAAAT
Örgütsel teknoloji, basitten karmaşığa doğru örgütsel alt birimler arasında dolaylı karşılıklı bağımlılığın olduğu aracı, sıralı karşılıklı bağımlılığın olduğu bağlı ve döngüsel karşılıklı bağımlılığın olduğu yoğun teknoloji olarak sınışandırılmıştır. Aracı teknoloji mekanik, bağlı teknoloji kısmen mekanik kısmen organik ve yoğun teknoloji organik örgüt yapısı ile uyum sağlayıp yüksek performansa yol açar.

  • Büyüklük Odaklı Çalışmalar
DİKAAAT
Aston Grubu’na göre büyüklük, en önemli koşul bağımlılık etmenidir. Örgütlerin büyüklüğü ve yaşı artıkça, örgütsel yapıları görünürde daha az merkezileşmekte ancak daha fazla bürokratikleşmektedir. Büyüklük arttıkça mekanik örgüt yapısı daha yüksek örgütsel performansa yol açmaktadır.
DİKAAAAT
Yapısal farklılaşma, örgütün büyüklüğü artıkça artan eş güdüm baskıları nedeniyle azalan oranda yükselir. Diğer taraftan, büyüklük arttıkça idari yoğunluk, artan yapısal farklılaşma nedeniyle azalan oranda düşer.

  • Strateji Odaklı Çalışmalar:
Alfred D. Chandler, Jr., strateji ve örgütsel yapı ilişkisini dört büyük Amerikan şirketinin tarihleri üzerinden incelemiştir. Chandler, bu şirketlerin stratejilerini değiştirdikten sonra yapılarını değiştirdiklerini gözlemlemiştir. şirketler, önce yeni ürünler geliştirme anlamına gelen çeşitlendirmeye gitmiştir.
Ardından işlerin imalat, pazarlama ve muhasebe gibi farkı işlevlere bölündüğü ve merkezî bir yönetim altındaki işlevsel yapının terk edilip işlerin ürün ya da coğraŞ bölge temelli olarak bölündüğü ve bu bölümlerin bir merkezî yönetim birimine bağlı olduğu çok bölümlü yapı benimsemiştir. Çok bölümlü yapıdaki bölümler (örn. buzdolabı bölümü, televizyon bölümü ve fırın bölümü), işlevsel olarak farklılaşmış kısımlara (örn. buzdolabı bölümünü altında pazarlama kısmı, arge kısmı, imalat kısmı) ve kısımlar da coğraŞ bölge ya da ürün temelli olarak iş birimlerine bölünmüştür (örn. pazarlama kısmının altındaki satış şubeleri, arge kısmının altındaki laboratuarlar ve imalat kısmının altındaki fabrikalar). Çok bölümlü yapıda, bölümsel özerklik ile merkezî olarak denetlenen performans değerlendirmesi ve kaynak dağıtımı bir aradadır.
DİKKKAAAT
ÇeŞitlendirme stratejisi ile çok bölümlü yapı uyum sağlayıp yüksek performansa yol açar.
DİKKAAAT
Savunmacı strateji ile mekanik; arayışçı strateji ile organik ve analizci strateji ile matris örgüt yapısı uyum sağlayıp yüksek örgütsel performansa yol açar.

KOŞUL BAĞIMLILIK KURAMINDAKİ GELİŞMELER
DİKKKAAAAAT
Birden fazla koşul-bağımlılık etmeni söz konusuysa etmenlerin etkilerinin birbirleri üzerine eklenmesi ya da birbirlerinden çıkartılması gerekir.
DİKKKAAAAAT
Eksik uyum durumunda ölçek artışına giden örgüt uyumsuz duruma düşer ve yeniden uyuma yönlenir.
DİKKKAAAAAT
Koşul-bağımlılık etmenlerine daha yüksek düzeylerde uyum, Koşul-bağımlılık etmenlerine daha aşağı düzeyde uyuma göre daha yüksek performans getirmektedir.







3.ÜNİTE
KAYNAK BAğIMLILIğI KURAMINA GiRiŞ:

  • Kaynak bağımlılığı kuramını anlamak için işe kendi hayatımızı nasıl sürdürdüğü- müze dair basit sorular sorarak başlayabiliriz:
  • Tarihin modern zamanlarında, özellikle de şehir hayatı içinde yaşayan bireyler olarak yaşamımızı nasıl sürdürmekteyiz?
  • Günlük ihtiyaçlarımız neler ve bunları nerelerden karşılamaktayız?
  • En temelde, yeme içme, giyinme, barınma, sağlık gibi ihtiyaçları ya da eğitim, ulaşım, eğlence, iletişim ihtiyaçlarımızı nasıl gideriyoruz?
Örgütler de birçok açıdan insanlara benzetilebilirler. Örgütlerin ekonomik, sosyal ve politik yönleri ile ortaya çıkan bir varlıkları, daha da önemlisi varlık sürdürme mücadeleleri vardır. Kaynak baĞımlılıĞı kuramı temelde, örgütlerin varlıklarını nasıl sürdürdükleri sorusuna cevap aramaktadır. Kuram, Jeffrey Pfeffer başta olmak üzere Gerald R. Salancik, Howard E. Aldrich ve Hüseyin Leblebici tarafından örgütlerin incelenmesine yönelik farklı sorular etrafında geliştirilen bir dizi araştırmanın ardından, 1970’lerin sonlarına doĞru ortaya çıkmıştır
Örgütlerin davranışlarını anlamak için, o davranışların içinde gerçekleştiĞi baĞlamı anlamak gereklidir. En kısa ifadesiyle kaynak ba-ĞımlılıĞı kuramı, örgütlerin ihtiyaç duydukları kaynakları dış çevrelerinden elde edebilmek ve çevreden gelebilecek baskı ve tehditlere karşı koyabilmek için hangi davranışlara neden ve nasıl giriştiĞini açıklamaya çalışmaktadır.
DİKKAAAAT
Kaynak baĞımlılıĞı kuramı örgütlerin etkin olabildikleri ölçüde hayatta kalabilecekleri, etkinlik derecelerinin de çevresel koşullara baĞlı olduĞu gibi iki temelden hareket eder.
Kaynak bağıımlılığıı kuramını tanıyabilmek için üç ana konunun açıklığıa kavuş- turulması gerekmektedir.

  • ilki, kuramın örgütleri ve örgüt-çevre ilişkilerini nasıl gördüğıüdür. Kuram, örgütleri tanımlayış biçimi ile geleneksel yaklaşımlardan farklılaşmaktadır. Örgütlerin çevreleri ile nasıl bir ilişki içinde olduklarına dair kaynak bağıımlılığıı kuramının özgün kimliğıini oluşturan temel varsayımları şekillendirmektedir.
  • ikinci olarak güç ve bağıımlılık kavramları, hem örgütlerin içinde hem de örgütler arasında ne olup bittiğıini açıklamak konusunda kullanılan temel araçları oluşturmaktadır. Kuram, örgütlerin neyi neden yaptıklarını açıklamaya çalışırken hayatını sürdürmek için dış çevreye olan bağıımlılığıı ve bu bağıımlılık ilişkisinin ürettiğıi güç kavramını esas almaktadır.
  • Kaynak bağıımlılığıı kuramının sacayağıının üçüncüsünü, örgütlerin söz konusu hayati bağıımlılık ilişkilerini kendi lehlerine yö- netmek için giriştikleri eylemler oluşturmaktadır. Çünkü kurama göre örgütler, dış çevrelerine bağıımlıdırlar ama bu bağıımlılığıı yönetecek eylemlere girişme inisiyatiŞne de sahiptirler.
KAYNAK BAğIMLILIğI KURAMININ TEMEL VARSAYIMLARI
Kaynak bağımlılığı kuramı ilk geliŞmeye baŞladığı yıllardan itibaren örgütlerin dıŞ çevresinde olup bitenlerin örgüt davranıŞına etkilerini analizlerine esas almıŞtır. Kuram, koŞul bağımlılık yaklaŞımından farklı olarak iki iddiaya dikkat çekmiŞtir:

  • Bunlardan biri, örgütlerin genel olarak ne yaptıklarının, yani hangi davranıŞları sergilediklerinin sadece kendi amaçlarına ve yöneticilerine değil, çevrenin yarattığı baskılara ve getirdiği kısıtlara bağlı olduğudur.
  • ikinci iddia ise örgütlerin kendi bünyeleri içinde de gücün önemli bir rol oynadığı, dolayısıyla karar alma süreçlerinin siyasi bir nitelik taŞıdığıdır.
Örgütlerin davranıŞını anlayabilmek için o davranıŞın içinde gerçekleŞtiği ortamı anlamak gerekmektedir. Bu çerçevede kuram, örgütler arası iliŞkilere dair beŞ temel argüman ortaya koymaktadır (Hillman vd., 2009):
• Toplumu ve içindeki karŞılıklı iliŞkileri anlamak için incelenmesi gereken temel birim örgütlerdir.
• Örgütler bağımsız veya yalıtık varlıklar değildirler. Aksine diğer örgütlerle girdikleri karŞılıklı bağımlılık iliŞkileri ağı tarafından sınırlandırılmaktadırlar.
• Bu bağımlılık iliŞkisi, bağımlı olan tarafın davranıŞlarına iliŞkin belirsizlikle birlikte ortaya çıktığında, örgütün varlığını sürdürmesi ve baŞarılı olması bir sorunsal hâline gelmektedir.
• Bütünüyle baŞarılı sonuçlar vermese de yeni bağımlılık iliŞkileri yaratılması- na sebep olsa da örgütler, mevcut bağımlılık iliŞkilerini yönetmelerini sağlayacak eylemlere giriŞmektedirler.
• Bu bağımlılık iliŞkileri hem örgütler arasında hem de örgüt içinde yaratılan gücün kaynağıdır. Bu güç de örgütün davranıŞ seçeneklerini belirleyen bir etkiye sahiptir

Kaynak Bağımlılığı PerspektiŞnden Örgütler
Bu anlayıŞa göre örgütler, belirli amaçlara ulaŞ- mak için akılcı biçimde ve bilinçli olarak tasarlanmıŞ yapılardır. KoŞul bağımlılık kuramı çerçevesinde oluŞan bu yaygın görüŞ ikinci olarak, örgütsel faaliyetlere katılan tüm aktörlerin örneğin hissedarlar, yöneticiler, çalıŞanlar, örgütsel amaçlar ve faaliyetler üzerinde uzlaŞtığını ve iŞ birliği yapmaya hazır olduklarını varsaymaktadır. Dolayısıyla genel kabul gören örgüt tanımı, örgütü oluŞturan bireyleri ortak akıl ve uzlaŞı sahibi bir topluluk olarak görmektedir. Bu bakıŞ açısıyla örne- ğin, bir örgütteki tüm yönetici ve çalıŞanların, iŞletmenin pazar payını büyütmek, kârlılığını artırmak gibi amaçları benimsediklerini ve bunun için yapılan bütün faaliyetleri mesela kalite geliŞtirme çalıŞmalarını, satıŞ planlarını, performans değerleme uygulamalarını da kabul ettiklerini düŞünmek mümkündür
Aktörler: iŞletmelerin faaliyetlerini etkileyen, onların faaliyetlerinden etkilenen tüm kiŞi ve kuruluŞlar; örneğin hissedarlar, yöneticiler, tedarikçiler, satıcı ve aracı kuruluŞlar, müŞteriler, devlet kurumları, sivil toplum kuruluŞları, düzenleyici örgütler, banka ve Şnans kuruluŞları vb. örgütler için karŞılıklı etkileŞim içinde oldukları birer aktördürler

Kaynak bağımlılığı kuramı örgütleri, bu politik doğası ile görmekte ve hem örgütün içindeki kararları hem de örgütlerin dıŞ çevre ile olan iliŞkilerini politik bir süreç olarak değerlendirmektedir. Yani örgütler çıkarları, amaçları, beklentileri birbirinden farklı olabilen birçok kiŞi ve grubun oluŞturduğu bir koalisyon olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla örgütlerin dünyasında olup bitenleri de ilgili taraŞarın birbirine bağımlılıkları, güç iliŞkileri ve mücadeleleri açısından incelemek gerekmektedir.
Kaynak Bağımlılığı Kuramında Örgüt-Çevre iliŞkileri
Kaynak bağımlılığı kuramına göre örgütleri çevresel koŞullarından yalıtılmıŞ bi- çimde düŞünmek mümkün değildir. Kuram, koŞul bağımlılık kuramında da oldu- ğu gibi çevre Şkrini, örgütün varlığını sürdürebilmek için gerekli girdileri temin ettiği ortam olarak kabul etmektedir. Diğer bir deyimle örgütler, varlıklarını sürdürmek için ihtiyaç duydukları sermaye, ham madde, malzeme, ara ürün, enerji, iŞçilik, bilgi gibi girdileri elde etmek için bunları sağlayan kıt kaynaklar üzerinde bir mücadeleye giriŞmektedirler. Bu mücadele de onları çevrelerine bağımlı kılmakta ve bağımlı oldukları çevresel aktörlerle aralarındaki güç iliŞkisinin temelini oluŞturmaktadır
DİKKKAAAAT
Kaynak bağımlılık kuramı, koŞul bağımlılık veya örgütsel ekoloji kuramlarının aksine aktörlerin de çevresel koŞulları etkileyebileceklerini iddia etmektedir
DİKKKAAAAT
Örgütlerin çevreleri üç düzeyde ele alınmaktadır. Sektör çevresi, iŞlem çevresi ve algılanan çevre.
DİKKKAAAAT
Kaynak bağımlılığı kuramı çevreyi üç özelliği açısından inceler: Yoğunluk, kaynak kıtlığı ve iç iliŞkililik.
Yoğunluk: Belli bir sektörde pazar payı ne kadar az örgüt tarafından paylaŞılıyorsa o sektörde yoğunluk o kadar yüksek demektir
Kaynak Kıtlığı: Rakiplerle aynı kaynaklara bağımlı olmaktan kaynaklanan durum.
iç iliŞkililik: Bir sektördeki rakiplerin birbirinden haberdar olma durumu.
KAYNAK BAğIMLILIğI KURAMININ TEMEL KAVRAMLARI
Kaynak bağımlılığı kuramı açısından, işletmelerin neyi neden yaptıklarını anlayabilmek için onların çevresel koşullarına yani diğer kişi ve kuruluşlarla olan ilişkilerine bakmak gerekmektedir. Faaliyetlerini sürdürmek için diğer kişi ve kuruluşlarla işletme arasında nasıl bir ilişki olduğunu anlamak, işletme davranışlarını açıklamanın en önemli anahtarıdır. Bu noktada işletmelerin varlık mücadelelerini şekillendiren diğer kavramlar ortaya çıkmaktadır. Kaynak bağımlılığı kuramının içeriğini biraz daha netleştirmek için bu bölümde kaynak, bağımlılık ve güç kavramları açıklanmaktadır.


Kaynak ve Bağımlılık Kavramları
Örgütlerin faaliyetlerini sürdürmek ihtiyaç duyduğu tüm girdiler anlamında kaynaklar, çeşitli çevresel aktörler tarafından kontrol edilmektedir. Yani söz konusu aktörler örgütlerin hayati kaynaklarının da sahibi konumundadır.
Kaynaklar: Örgüte faaliyeti için gerekli sermaye, ham madde, malzeme, enerji, insan kaynağı ve bilgiyi sağlayan tüm çevresel birimler, aynı zamanda işletmenin beslendiği yaşamsal kaynakları kontrol etmektedirler.
Kaynak bağımlılığı kuramı çerçevesinde, örgütlerin dış çevredeki diğer aktörlerle kaynakların elde edilmesi temelinde mücadele ettiği düşüncesi bir başka temel kavramı da beraberinde getirmektedir: Bağımlılık. Bağımlılık, bir aktörün bir faaliyeti ya da eylemi gerçekleştirirken bütünüyle ya da tam olarak kendi istediği sonuçlara ulaşamamasının nedenini oluşturmaktadır.
Bağımlılık: Sosyal ilişkilerde, bir aktörün eylemini/faaliyetini gerçekleştirmek ile ilgili tüm koşulları ya da etkenleri tam olarak kontrol edememesi durumunda ortaya çıkmaktadır
Kaynak bağımlılığı perspektiŞ ile örgütler, çevreden yalıtık ya da bü- tünüyle çevresel belirlenime açık değil, özerklik sahibi ve bu özerkliği korumaya çalışan sosyal aktörler olarak kabul edilmektedirler.
Özerklik: Örgütlerin yaşayabilmek için ihtiyaç duyduğu kaynakları istikrarlı bir şekilde temin edebilme durumu
Örgütün bağımlılık ilişkilerinin yönetimi, ihtiyaç duyulan desteğin ve kaynak kullanımının sürekliliğini sağlamak için ilişki içinde bulunulan diğer grup ve örgütlerin beklentilerini ya da taleplerini karşılamayı gerektirmektedir. Örgütlerin çevresel talepleri karşılamaksızın varlıklarını sürdürmeleri mümkün değildir. Bu anlamda kuramın etkinlik anlayışı da sadece iç süreçlerdeki başarıya değil, dış çevresel aktörlerin taleplerinin karşılanmasına odaklanmıştır
Bağımlılık ılişkilerinin Yönetimi: Örgütün ihtiyaç duyulan desteğin ve kaynakların sürekliliğini sağlamak için ilişki içinde bulunulan diğer grup ve örgütlerin beklentilerini ya da taleplerini karşılamaya dönük faaliyetleri.
Örgütler temel olarak, kendileri için gerekli kaynakları kontrol eden diğer aktörler tarafından etkilenmektedirler. Ancak bu etkileşimin hangi yönde ve düzeyde gerçekleşeceği belirli koşullara bağ- lıdır
• Örgütün çevresel taleplerin farkında olması,
• Örgütün, talepte bulunan aktör tarafından sağlanan kaynaklara ya da deste- ğe ihtiyaç duyması,
• Söz konusu kaynak ya da desteğin örgütsel faaliyetler açısından kritik ya da önemli olması,
• Çevresel aktörün bir kaynağın dağıtımını, tedarikini ya da kullanımını kontrol ediyor olması ve söz konusu kaynak için alternatif sağlayıcıların bulunmaması,
• Örgütün, ilgili çevresel aktör için önemli olan herhangi bir kaynağı kontrol eder pozisyonda bulunmaması,
• Örgütün eylemlerinin ya da yarattığı sonuçların çevresel aktör açısından gözlemlenebilir ve değerlendirilebilir olması,
• Talep sahibi çevresel aktörün taleplerinin karşılanmasının, örgütün bağımlılık ilişkisi içinde olduğu diğer çevresel aktörlerin aleyhine sonuçlar doğurmaması,
• Örgütün, ilgili çevresel aktörün taleplerinin belirlenmesinde, formüle edilmesi ve ilan edilmesinde herhangi bir etkisinin ya da kontrolünün bulunmaması,
• Örgütün, çevresel aktörün talebini karşılayacak eylemleri yerine getirebilme, sonuçları üretebilme gücünün ya da yeterliliğinin olması,
• Örgütün temelde bir varoluş ve sürdürülebilirlik arayışının olması gerekmektedir.
DİKKKAAAT
Bir örgütün bağımlılık düzeyi üç faktöre göre belirlenir: Kaynağın önemi, özerklik düzeyi ve kontrol yoğunluğu.
Güç Kavramı ve Güç ılişkileri
Kuram çerçevesinde temel alınan bağımlılık durumu, bir başka anahtar kavramı ortaya çıkarmaktadır: Güç, farklı çıkarlara sahip taraşarın örgütlü biçimde bir araya geldiği düzenek içinde kaçınılmaz olarak ortaya çıkmaktadır. Bir tarafın çıkarlarını korumak ya da amaçlarını gerçekleştirmek konusunda diğer taraşara olan ihtiyacı ölçüsünde, söz konusu ilişkide bir güç yoğunlaşması meydana gelecektir.
Güç: Örgütlerde farklı çıkarlara sahip iç ve dış çevresel aktörlerin birbirlerine karşı bağımlılık oluşturma, örgütün kararlarını kendi lehinde sonuçlar üretecek şekilde etkileme yeteneği.
DİKKAAAT
Örgütlerde güç ilişkileri sadece dış çevredeki aktörlerle ilişkileri değil, iç çevresel aktörlerle ilişkileri de kapsamaktadır.
DİKKAAAT
ışletmelerde alt birimlerin güç sahibi olmaları üç nedenden kaynaklanır: Birimin belirsizliklerle başa çıkabilme yeteneği, bu yeteneğin o birime özgü olması ve çevresel belirsizliklerin yaygınlık durumu.
DİKKAAAT
Güç her zaman bağımlılıktan, taraşar arasındaki güç asimetrisinden kaynaklamaz; aktörler bazen çeşitli stratejiler uygulayarak olduklarından daha güçlü görünme avantajı da yaratabilirler.
DİKKAAAT
ışletmeler, çevresel aktörleri karşısında sahip oldukları güç oranında, bağımlılık ilişkilerini işletme lehine düzenlemek için çeşitli eylemlere girişirler.


ÖRGÜTLERDE BAĞIMLILIK ıLıŞKıLERıNıN YÖNETıMı
Yani örgütler, kendi çıkarları doğrultusunda çevresel koşullardaki değişimleri, yönlendirmeye yönetmeye dönük çeşitli davranışlara girişebilmektedirler. Temelde örgütler, çevreleri ile kurdukları bağımlılık ilişkilerini yöneterek varlıklarını sürdürmektedirler. Bölümün bundan sonraki başlıkları altında, örgütlerin bağımlılık iliş- kilerini yönetmek ve içinde bulundukları çevresel koşullarda varlıklarını sürdürmek için hangi davranışları sergileyebildiği açıklanmaktadır.
Dışsal Taleplerin Değerlendirilmesi
örgütlerin içinde bulunduğu bağımlılık ilişkilerini yönetebilmesinin bir dizi ön şartı bulunmaktadır. Bunlar aşağıdaki biçimde sıralanabilir:
• Bağımlılık ilişkisinin farkında olmak: ışletmenin, bağımlı olduğu dışsal aktörleri doğru algılaması ve her birinin göreli ağırlığı hakkında Şkir sahibi olması gerekmektedir. Bu konudaki yanlış anlama veya fark etmeme problemi, çoğunlukla yeni faaliyete başlayan genç işletmeler ya da yeni bir sektö- re giren işletmeler açısından söz konusu olmaktadır (Pfeffer ve Salancik, 2003). Örneğin devletin gerçekleştirdiği bir düzenlemenin etkilerini öngörememek, rakiplerin bir atağının etkilerini fark edememek gibi.
• Talepleri doğru tanımlamak: ışletme bir çevresel aktörle bağımlılık ilişkisini tanımlamakta ancak karşı tarafın taleplerini ya da kendisine yönelik de- ğerleme kriterlerini tam olarak ayırt edemeyebilmektedir. Örgütlerin verdiği tepkiler daha çok süreçleri etkinleştirmeye yönelmekte, sonuçların kendisinin sorgulandığı gözden kaçabilmektedir.
• Taleplerin çatışması: ışletmelerin faaliyet süreçleri aynı anda birden çok aktörle bağımlılık ilişkisi kurmayı ve yine aynı anda birden çok tarafın taleplerini karşılamayı gerektirmektedir. Ancak çoğu kez bu talepler, taraşarın ve işletme ile taraşar arasındaki ilişkinin doğası gereği birbirinden farklı hatta zıt yönde ortaya çıkmaktadır. Hissedarların beklentileri ile çalışanların beklentileri arasındaki çelişki bu durumun tipik örneğini oluşturmaktadır. Aynı biçimde doğal çevrenin korunması konusunda işletme üzerinde oluşturulan toplumsal baskı, üretim maliyetlerinin kontrolü ile ciddi biçimde çelişebilmektedir. Bu durumda örgüt, çatışan talepler arasında seçim yapmak, beklentileri önceliklendirerek karşılamak durumundadır
Bağımlılık ılişkisinin Koşullarını Yönetme
ışletmelerin çevresel talepler karşısında gösterdiği davranışlardan biri uyma ya da taleplere itaat etme şeklinde kendini göstermektedir. Ancak buradaki uyum gösterme, yeni kurumsal kuramdan farklı bir anlayışla ele alınmaktadır
Uyma: Örgütlerin çevresel baskılara karşı koymak yerine koşulların gerektirdiği davranışlarda bulunması.
DİKKKAAT
Örgütlerin çevresel koşullara uyma ve ayrı tutma davranışları yeni kurumsal kuram tarafından da incelenmektedir. Ancak özellikle uyma davranışı yeni kurumsal kuramda olumlu bir davranış olarak ele alınırken kaynak bağımlılık kuramında örgütler açısından istenmeyen bir davranış olarak kabul edilmektedir.
Kaynak bağımlılığı kuramına göre, örgütlerin bağımlılık ilişkilerinden kaynaklanan baskı ve kısıtlara tepki olarak ortaya koydukları dört temel eylem biçimi bulunmaktadır. Bunlar aşağıdaki başlıklar altında toplanabilir:
• Örgütsel bağımlılıkların yapısını değiştirmeye yönelik stratejiler: ışletmelerin büyümesi, birleşme, yatay ve dikey bütünleşmeler
• Örgütler arası kolektif yapılar oluşturmaya yönelik stratejiler: Normatif koordinasyon, iş birliği yapıları, ortak yönetim kurulu üyelikleri ve bağımlılığın örgütlü yönetimi
• Politik eylemlere girişme: Karşılıklı bağımlılığın yasalar ve sosyal yaptırımlar yoluyla yönetimi
• Üst düzey yönetici değişiklikleri Bundan sonraki başlıklar altında örgütlerin sayılan eylemleri, kaynak bağımlılı- ğı kuramının açıklamaları etrafında incelenmektedir.
Örgütsel Bağımlılıkların Yapısını Değiştirme: Büyüme, Birleşme ve Satın Almalar
Bir örgütün dış çevresi ile mübadele ilişkisinin başladığı yerde, zarar görebileceği, yaşama şansını tehdit eden eylemler ya da faaliyetler de başlamış olmaktadır. Kaynak bağımlılığı kuramına göre örgütün, varlığını sürdürmek için ihtiyaç duyduğu kaynakları temin amacıyla girdiği mübadele ilişkisini kendi lehine çevirmek üzere yönelebileceği davranışlardan biri de söz konusu bağımlılıkların yapısını değiştirmeye çalışmaktır. ışletmenin sahip olduğu bağımlılık ilişkisinin teşkil ettiği önem düzeyine göre, çevresel aktörler üzerinde kontrolü artırmak, bağımlılık ilişkisi içindeki konumunu değiştirmek ya da yukarıda belirtildiği gibi tek bir kritik kaynağa bağlı kalmamaya çalışmak gibi alternatif eylem setleri tanımlanmaktadır
Örgütsel bağımlılık ilişkilerine müdahale etmek için izlenen büyüme stratejilerinden birisi de örgütler arasındaki birleşme ve satın almalardır. Birleşme ve satın almalar yoluyla gerçekleşen büyüme, örgütün mevcut bağımlılık ilişkisi içindeki konumunu ve gücünü farklılaştırarak çevresel aktörlere karşı avantaj elde edilmesini sağlayabilmektedir
Birleşme ve Satın Almalar: Örgütlerin piyasadaki bağımlılık ilişkilerinin yapısını değiştirerek rekabet koşullarını kendi lehlerine çevirmek amacıyla başvurdukları yatay-dikey bütünleşmeler ve faaliyet çeşitlendirme stratejileri.
DİKKKAAAT
Örgütlerin satın alma kararları ve bu işlemlerin hangi örgütler arasında neden gerçekleş- tirildiği özellikle işlem maliyetleri kuramı çerçevesinde de incelenmektedir (Örn: Yin ve Shanley, 2008; Haunschild, 1993). Ancak burada önemli olan nokta, kaynak bağımlılığı kuramının, bu seçeneklerin hepsini, diğer kuramlardan, özellikle iktisadi örgüt kuramlarından farklı olarak, daha fazla kar veya verimlilik arayışına değil, bağımlılıkları yeniden yapılandırma çabasına bağlamasıdır
DİKKKAAAT
Birleşme ve satın almalar yoluyla büyüme stratejileri stratejik yönetim ders kitaplarının da temel konularındandır. Bu açıdan stratejik yönetim alanının en çok yararlandığı örgüt kuramlarından birinin kaynak bağımlılık kuramı olduğu söylenebilir

Örgütler Arası Kolektif Yapılar Oluşturmaya Yönelik Stratejiler
Karşılıklı bağımlılık ilişkilerini yönlendirmeye çalışan örgütler, satın alma ve birleş- meler gibi doğrudan kontrol sağlayan ve bağımsızlık ilişkisinin yapısını değiştiren stratejileri uygulamanın güç ya da imkânsız olduğu birçok durumda, daha gevşek mekanizmalar ile diğer aktörlerle arasındaki ilişki daha belirli ve bilinebilir hâle getirme çabasına girmektedirler. Bu çerçevede dış çevre ile çeşitli biçimlerde bağlantılar kurmaya çalışırlar. Bu bağlantılar da ortak sosyal normlar yaratmak gibi gev- şek ve informel davranışlardan, ortak yönetim kurulu üyeliklerine, ortak girişimlere, örgütlerin üye oldukları ve birlikte hareket etmelerini sağlayan formel örgütlenmelere kadar birçok biçimde gerçekleşebilmektedir.
Örneğin satış sorumlularının müşterileriyle kurdukları kişisel ilişkiler, tedarikçilerle yapılan gayrıresmî centilmenlik anlaşmaları kimi zaman yazılı sözleşmelerden daha etkili olabilmektedir.
Özellikle kimi işletmelerin yönetim kurullarında sahip oldukları güç ve bağlantılar nedeniyle emekli politikacı ve askerlerin yer almaları yeni kurumsal kuramda da kooptasyon kavramı çerçevesinde tartışılmıştır. Örgütlerin satın alma veya birleşme yoluyla büyüme imkânı bulamadıkları durumda başvurdukları yöntemlerden birisi de ortak-girişim türü iş birliklerine gitmedir.
Kooptasyon: Örgütlerin, kendilerini olumsuz yönde etkileyebilecek toplumsal kesimlerin liderlerini örgütün bir parçası hâline getirerek o toplumsal kesimin tutum ve davranışlarını kontrol etmeye çalışması.
Karşılıklı Bağımlılığın Yasalar ve Sosyal Yaptırımlar Yoluyla Yönetimi: Politik Aktör Olarak ışletmeler
Ortak normlar, müzakere ve iş birliği ya da örgütlü mekanizmalar ile yönlendirilemeyen bağımlılık ilişkilerinde koşulları lehine çevirmek isteyen örgüt bu kez, daha büyük bir sosyal sistemin ya da aktörün gücü üzerinden karşılaştığı zorlukları çözmeye veya avantajlar yaratmaya yönelebilmektedir
Üst Düzey Yöneticilerin Değişimi
Kaynak bağımlılığı kuramına göre örgütün çevresel değişimlere ne tepki verdiği kadar bu tepkiyi ne şekilde oluşturduğu da önemlidir. Çünkü kaynak bağımlılığı kuramı, örgütlerin davranışlarının, somut bireylerin kararları ve eylemleri sonucun- da gerçekleştiğini, örgütün tümüyle çevresi tarafından belirlenen bir aktör olarak kabul edilmemesi gerektiğini öne sürmektedir. Bu durumda, eğer bir örgütün davranışında, faaliyetlerinde veya yapısında gerçekleşen değişimler, alınan kararların sonucu ise bu kararların kimler tarafından alındığı sorusu ortaya çıkmaktadır.
DİKKAAAT
Yönetici seçimi konusu iktisadi örgüt kuramlarından biri olan asil-vekil kuramında da geniş biçimde ele alınmaktadır. Asil-vekil kuramı yöneticiler ile onları seçen yönetim kurulları veya patronlar arasındaki çıkar çatışmalarına odaklanırken kaynak bağımlılık kuramı daha çok yöneticilerin seçimi ve değişiminde etkili olan çevresel faktörler üzerinde durmaktadır.



4.ÜNİTE
ÖRGÜTLER DÜNYASINDA UYUM VE AYIKLAMA
Örgütler, çevrelerinde büyük çaplı değişimler olduğunda ne yapar? Koşul-bağımlılık ve özellikle de kaynak-bağımlılık gibi kuramlar tarafından bu soruya genellikle verilen yanıt örgütlerin değişen çevreye uyum sağlamak için yapılarını gözden geçirecekleri hatta değiştirecekleridir. Bu uyum yaklaşımına göre örgütler rasyonel yöneticiler tarafından yönetilir. Bu yöneticiler, örgütün çevresini (örneğin, yasaları, rakiplerin neler yaptığını, teknolojik gelişmeleri) sürekli izler. Bu çevrede meydana gelecek değişimleri öngörebilmek için tedbirler alırlar. Örneğin, çevrenin farklı kesimlerini izleyecek uzmanlaşmış bölümler kurarlar. Çevrede büyük bir de- ğişim meydana geldiğinde hemen yeni koşullarla uyumlu olacak örgütsel yapılar tasarlar ve bu tasarıları hızla yürürlüğe koyarlar. Bu sayede örgütler değişen çevreye zamanında tepki verebilir, performanslarının düşmesinin ve hayatta kalma olasılıklarının azalmasının önüne geçebilirler
Uyum Yaklaşımı: Örgütlerin çevrelerindeki büyük çaplı değişimlere yapılarını değiştirerek uyum sağlamaya çalışacaklarını öne süren yaklaşım.
Uyum yaklaşımına alternatif bir yaklaşıma göre örgütler çevrelerindeki büyük çaplı değişimlere yapılarını hızla ve bu değişimlerle uyumlu şekilde değiştirerek tepki veremezler hatta vermek istemezler. Ayıklama yaklaşımı olarak adlandırı- lan bu yaklaşıma göre söz konusu nedenden ötürü çevrede büyük çaplı değişimler ortaya çıktığında mevcut örgütlerin büyük bir kısmı kapanır ve bunların yerine yeni çevresel koşullarla uyumlu yapısal özellikleri olan örgütler kurulur. Örgütlerin çevresi değişken olduğu için var olan örgütlerin pek azının çok yaşlı olması beklenir. Bu az sayıdaki çok yaşlı örgütle aynı dönemde kurulmuş olan pek çok örgüt zaman içinde ortaya çıkan çevresel değişimlere uyum sağlayamadığı için kapanmış olacaktır.
Ayıklama Yaklaşımı: Örgütlerin çevrelerindeki büyük çaplı değişimlerin gerekli kıldığı yapısal değişiklikleri gerçekleştiremeyeceklerini ve bu nedenle çevrede değişim meydana geldiğinde var olan örgütlerin önemli bir kısmının kapanacağını öne süren yaklaşım.
Örgütsel ekoloji, ayıklama yaklaşımına dayalı olarak geliştirilmiş bir örgüt kuramıdır. Ayıklama yaklaşımı çevresel değişimle birlikte mevcut örgütlerin kapanacağını ve bunların yerine yeni örgütlerin kurulacağını öngördüğünden, örgütsel ekoloji kuramı örgüt kurulma ve kapanma oranlarını inceler. Örgütsel ekoloji kuramında söz konusu oranların hem çevresel değişim hem de başka örgütsel ve sosyal etmenler tarafından nasıl etkilendiğine dair çok sayıda Şkir yer alır
DİKKKAAAT
Uyum yaklaşımı örgütlerin yapılarını değişen çevreye uyarlayabileceklerini varsayar. Ayıklama yaklaşımına göre ise örgütler yapılarını değişen çevreye uyarlayamaz ve çevrede bü- yük çaplı değişimler meydana geldiğinde hayatta kalmayı başaramazlar yani kapanırlar ve yerlerini yeni örgütlere bırakırlar.


Çevresel Değişim
Uyum yaklaşımında olduğu gibi ayıklama yaklaşımında da çevre değişkendir. Ayıklama yaklaşımına dayanan örgütsel ekoloji kuramında çevresel değişimler iki gruba ayrılır. ilk grupta küçük taneli değişim yer alır. Bu türden çevresel deği- şimler sık ortaya çıkan, küçük çaplı değişimlerdir. Bir şirketin ürünlerine olan talepte gözlenen farklılaşma küçük taneli değişime bir örnek olabilir. Örneğin, her şirket ürünlerine olan talebin aşağı yukarı her gün farklılaştığını gözleyebilir
Küçük Taneli Değişim: Sık sık ortaya çıkan ve küçük çaplı çevresel değişimlerdir.
ikinci tür çevresel değişim ise iri taneli değişimdir. iri taneli değişim seyrek gözlenen ama büyük çaplı çevresel değişim demektir. iri taneli değişime bir örnek, bir şirketin faaliyet alanını doğrudan etkileyen yasalardaki değişimlerdir. Yasalar pek sık değişmezler ancak değiştiklerinde şirketler üzerinde büyük etkiler yaratabilirler. iri taneli değişim her türden örgüt için önemli uyum sorunları doğurur ve pek çok örgütün kapanmasına neden olur.
iri Taneli Değişim: Seyrek gözlenen ancak büyük çaplı çevresel değişimlerdir.
Yapısal Durağanlık
Örgütsel ekoloji, iki tür yapısal özelliği birbirinden ayırır. Bunların ilki ana yapısal özelliklerdir. Ana yapısal özellikler örgütlerin resmi amaçları, güç ilişkileri (yani, örgüt içinde otoritenin nasıl kurulduğu), temel teknolojileri ve pazarlama stratejileridir. Bunlar bir kez belirlendikten sonra kolayca değiştirilemezler. Çünkü bunların de- ğiştirilmesi hem örgüt içinden hem de örgüt dışından itirazlarla karşılanır. Örneğin bir sendika, üyesi olan işçilerin çıkarlarını savunma amacından kolayca vazgeçemez. Buna ilk olarak sendikanın üyesi olan işçiler karşı çıkacaktır. Ayrıca, yasalar da bir sendikanın hangi amaçlara hizmet edebileceğini sıkı sıkıya belirlemiştir. Dolayısıyla sendikanın amacını değiştirmesi yasal yaptırımla da karşılaşabilir.
Örgütsel ekolojiye göre çevre değiştiğinde örgütlerin kolayca değiştiremeyecekleri özellikleri işte bu ana yapısal özellikleridir. Örgütlerin ana yapısal özelliklerinin değiş- tirilmesinin güç olmasına yapısal durağanlık denir.
Öte yandan, örgütlerin ikincil yapısal özellikleri de mevcuttur. Bunlar, örgü- tün hiyerarşik yapısında kaç katmanın olduğu, yöneticilerin emrinde kaç kişinin olduğu, işlevsel bölümlerin sayısı ve büyüklükleri gibi özelliklerdir. ikincil yapısal özellikler değiştirilmesi daha az dirençle karşılaşan ve bu nedenle çevresel deği- şimle birlikte değişmesi daha olası, dolayısıyla esnek, yapısal özelliklerdir. Örgütsel ekoloji kuramı ikincil yapısal özelliklerin kolay, ana yapısal özelliklerin ise zor değişeceğini ve bu nedenle ayıklama sürecini çevresel değişimle birlikte ana yapı- sal özelliklerin belirleyeceğini öne sürmektedir.
ÖRGÜTSEL TOPLULUKLAR
Örgütlerin ana yapısal özelliklerini oluşturan resmî amaçları, güç ilişkileri, temel teknolojileri ve pazarlama stratejileri onların ortaya çıktıkları dönemdeki toplumsal koşulların izlerini üzerinde taşır. Buna damgalama denir. Örneğin, Türkiye’de sendikalar 1947 yılında yasallaşmıştır. O yıl yürürlüğe konan ilgili yasa sendikaların hangi amaçlara hizmet edebileceklerini, nasıl yönetilmeleri gerektiğini, işçi (veya işveren) haklarını hangi yollardan koruyacaklarını ve hangi yöntemlerle işçi (veya işveren) örgütleyebileceklerini belirlemiştir. Sendikalarla ilgili bir sonraki yasal düzenleme yapılıncaya kadar kurulan sendikalar, ana yapısal özelliklerinde bu kanunun gerekliliklerini sergilemiştir. Yani onların ana yapısal özellikleri o zaman çevrelerindeki en güçlü etmen olan yasal düzenlemeler tarafından damgalanmıştır.
Aynı toplumsal koşulların izlerini taşıyan örgütler bu nedenle benzer yapısal özellikler gösterirler. Çok sayıda örgüt tarafından yeterine uzun bir zaman dilimi boyunca paylaşılan ana yapısal özellikler örgütsel biçimi oluşturur. Dolayısıyla, örgütsel biçimler belirli dönemlerin toplumsal koşullarını yansıtırlar.
Belirli bir coğraŞ-siyasi bölgede (örneğin, bir ülkede) belirli bir zaman diliminde aynı örgütsel biçime sahip olan örgütler de örgütsel toplulukları oluşturur. Örneğin, Türkiye’de 1947 ile 1961 yılları arasında var olan işçi sendikaları, o dönemdeki Türk iş- çi sendikaları topluluğunu oluşturur.

DEMOGRAŞK SÜREÇLER
Örgütsel ekoloji kuramından hareketle demograŞk süreçlerle ilgili yapılan araştırmalar iki gruba ayrılır. Bunların ilki örgütlerin yaşı ile onların kapanma olasılıkları arasındaki ilişkiyi inceler. ikinci grup araştırma ise örgüt büyüklüğü ile kapanma oranlara arasındaki ilişkiye dairdir. Dolayısıyla örgüt yaşı ve büyüklüğü örgütsel ekolojide incelenen demograŞk değişkenlerdir.
Örgüt yaşı ve kapanma oranı arasındaki ilişkiye dair sunulan ekolojik önermeler yaş bağımlılığı kuramını oluşturur. Örgüt büyüklüğü ve kapanma oranı arasındaki ilişkiye dair olanlar ise büyüklük bağımlığı kuramını oluşturur. Yaş ve büyüklük bağımlığına ilişkin Şkirler ve bulgular aşağıda sırasıyla sunulmaktadır.
Örgüt Kapanma Oranında Yaş Bağımlılığı
Eğer örgütler yaşlandıkça kapama oranları sistematik bir biçimde azalıyor veya artıyorsa örgüt kapanma oranında yaş bağımlılığının olduğu söylenebilir. Yaş bağımlılığıyla ilgili genel olarak öne sürülen Şkir örgütler yaşlandıkça kapanma olasılıklarının azalacağıdır. Buna gerekçe olarak yeni kurulmuş veya genç örgütlerin yaşadıkları yenilik sıkıntıları gösterilir. Genç örgütler henüz yaşlılar gibi iç düzenlemelerini (örneğin, iş bölümü) tamamlamamış ve çevrelerindeki aktörlerle (örneğin, tedarikçilerle veya müşterilerle) ilişki kurmakta pek fazla yol kat etmemiştir. Bu yüzden, genç örgütlerin girdi temininde, girdileri ürü- ne dönüştürmekte ve ürünleri pazarlamakta yaşlılara kıyasla daha fazla sorun ya- şamaları beklenebilir. Bu yüzden bir örgütün kapanma olasılığı gençken daha yüksek olabilir.
Bu Şkre alternatif bir görüş ise örgütler yaşlandıkça kapanma oranlarının artacağıdır. Bu görüş çevrenin değişken olmasına vurgu yapar. Çevre sürekli değiştiği için bir örgüt yaşlandıkça çevresiyle olan uyumunu, ana yapısal özellikleri durağan olduğundan, kaybeder. Buna yaşlılık sıkıntısı denir. Yaşlandıkça dış çevresiyle uyumunu daha fazla kaybeden örgütlerin kapanma oranlarının da yaşlarıyla birlikte artması beklenebilir.
ayakta durmaya çalışır. Zamanla, yani bu kaynaklar tüketildikçe örgütün kapanma olasılığı artar. Ancak zaman geçtikçe ayakta kalmayı başaran örgütler giderek daha fazla şey öğrenirler. Dolayısıyla bir eşiği atlamayı başaran örgütlerin bu noktadan sonra kapanma olasılıklarının yaşlarıyla birlikte azalması gerekir. Buna ergenlik sıkıntısı denir. Bu görüşe göre örgütlerin kapanma olasılıkları yaşları bü- yüdükçe önce artar, sonra azalır. Yani, örgütün yaşıyla kapanma oranı arasındaki ilişkinin örüntüsü ters çevrilmiş U harŞne benzer.
Örgüt Kapanma Oranında Büyüklük Bağımlılığı
Büyük örgütlerin küçük olanlara kıyasla daha güçlü oldukları ve bu nedenle kü- çüklere kıyasla kapanma olasılıklarının da daha düşük olduğu yaygın kabul görmüş bir Şkirdir. Örgütsel ekoloji kuramında da büyük örgütlerin daha fazla kayna- ğa sahip olduğu, ölçek ekonomisinden yararlandıkları (yani çok büyük miktarda üretimi düşük birim maliyetle gerçekleştirdikleri), çevreleri için daha vazgeçilmez oldukları (örneğin, siyasi olarak kayrıldıkları), çevreleri üzerinde daha fazla kontrol olanağına sahip oldukları ve bu nedenlerle kapanma olasılıklarının daha dü- şük olduğu Şkri kabul görür. Buna örgüt kapanma oranında büyüklük bağımlı- lığı denir. Çok büyük örgütlerin başarısız olduklarını ve kapandıklarını duymuş olabilirsiniz. Ancak kapanma olasılığı küçük örgütler için çok daha yüksektir.
TOPLULUK DiNAMiKLERi
Örgütlerin kapanma olasılıklarını yalnızca onların demograŞk özellikleri (yaşları veya büyüklükleri) etkilemez. Bir örgütün kapanma olasılığını onunla aynı ve benzer bir biçimi paylaşan diğer örgütlerin varlığının yarattığı güçler ve süreçler de çe- şitli şekillerde etkiler. Bu etmenlere topluluk dinamikleri adı verilir. Topluluk dinamikleri ayrıca bir topluluğa yeni üyelerin katılma olasılığını, yani örgüt kurulma oranını da etkiler. Aşağıda topluluk dinamikleri üç alt başlıkta incelenmektedir.
Yoğunluk Bağımlılığı
Örgüt topluluklarının gelişimi genellikle ortak bir örüntüye sahiptir. Bir topluluğun üyesi örgütlerin ilk ortaya çıktığı dönemlerde bu örgütlerin sayısı çok yavaş artar. Çünkü bu evrede söz konusu örgütsel biçime sahip örgütlerin kurulma oranı dü- şük, kurulmuş olanlarının kapanma oranı ise yüksektir. Ancak bir süre sonra topluluk üyesi örgütlerin sayısı, buna örgütsel yoğunluk denir, hızla artmaya başlar. Bunun nedeni kurulma oranının artması, kapanma oranının ise azalmasıdır. Zaman geçtikçe bu büyümenin hızı düşer ve bir süre sonra örgütsel yoğunluk istikrara kavuşur, yani çok az artar veya azalır. Uzun dönemde ulaşılan bu nispeten istikrarlı örgütsel yoğunluğa örgütsel topluluğun taşıma kapasitesi denir. Taşıma kapasitesi bir biçime sahip örgütlerden en fazla kaç tanesinin var olabileceği anlamına da gelir.
Kesim Genişliği
rle baş etme becerilerinin de farklılaşabileceğini öngörür. Söz konusu stratejik farklılaşma örgütlerin kesim genişliğiyle ilgili olarak tanımlanmıştır. Kesim, bir örgütün hayatta kalabilmesi için gerekli kaynakları temin ettiği ortamdır. Örneğin, bir sendikanın hayatta kalması için en önemli kaynaklardan biri üyesi olabilecek işçilerdir. Bu işçiler söz konusu sendikanın kesimini oluşturur. Aynı biçime sahip örgütlerin (örneğin, sendikalar) bazıları dar bir kesimden kaynak temin ederken, diğerleri daha geniş bir kesimden kaynak temin edebilir. Örneğin, bir sendika yalnızca bir işyerindeki işçileri örgütlemeyi kendisine strateji olarak benimseyebilir. Buna karşılık başka sendikalar çok sayıda işyerinden üyelere sahip olabilir.
Az sayıda işyerinden, coğraŞ bölgeden veya iş kolundan işçi örgütleyen sendikaların kesim genişliği dar, çok sayıda iş- yeri, coğraŞ bölge veya iş kolundan işçi örgütleyen sendikaların kesim genişliği ise bol olur.
Kesim genişliği dar olan örgütlere özelci örgütler denir. Özelci örgütler çeşitlenmemiş bir kaynak tabanından beslenirler.
Kesim genişliği bol olan örgütlere ise genelci örgütler denir.
Kaynak Bölünmesi
Pazarın büyük merkezine hizmet vermekle etrafındaki dağınık kesimlerine hizmet vermek farklı beceriler gerektirir. O nedenle pazarın merkezine hizmet veren çok büyük Şrmalar etraftaki küçük kesimlerle ilgilenmezler. Ayrıca pazarın merkezinde ne kadar az büyük Şrma olursa (yani, yoğunlaşma ne kadar çok olursa) etrafta kalan dağınık kesimler de o kadar çok olur. Çünkü diğer büyük Şrmaların rekabetçi baskısı nedeniyle kapanan bir büyük Şrmanın kontrol ettiği kaynakların tümünü geride kalan büyük Şrmalar ele geçiremezler. Buna yoğunlaşmayla geli- şen kaynak bölünmesi denir. Kaynak bölünmesinden ötürü küçük ve pazarın etrafındaki farklılaşmış kesimlerin herhangi birinde faaliyet gösterebilecek özelci örgütlerin kurulması mümkün olur. Bir başka deyişle, pazarın merkezine giderek az sayıda büyük Şrmanın hakim olması pazarın etrafındaki kesimlerden beslenebilecek Şrmaların kurulmasını kolaylaştırır. Bu nedenle, yoğunlaşmayla özelci örgüt kurulma oranı arasında pozitif bir ilişki beklenir. Yani, ne kadar çok yoğunlaşma olursa özelci örgüt kurulma oranı da o kader yüksek olur.
TOPLULUK VE ÇEVRE iLiŞKiSi
Örgütsel biçimler yalnızca bilişsel meşruiyete değil, aynı zamanda sosyo-politik meşruiyete de gereksinim duyarlar. Sosyo-politik meşrulaşma bir örgütsel biçimin (ve ona sahip örgütlerin) önemli sosyo-politik aktörler, özellikle de devlet, tarafından kabul görmesidir. Bilişsel meşruiyet gibi sosyo-politik meşruiyet de örgütlere kaynak temin etmekte yardımcı olur. Ayrıca sosyo-politik meşrulaşma örgütlere önemli sosyo-politik aktörlerinin koruması altına girme olanağı da sunar.
DİKKAT!
Bilişsel meşrulaşma bir örgüt biçiminin ne ölçüde bilinir veya kanıksanmış olduğudur. Sosyo-politik meşrulaşma ise örgüt biçiminin önemli sosyo-politik aktörler tarafından ne ölçüde kabul gördüğüdür.