Aöf Dersleri Özetleri - Çıkmış Sorular - Sınav Soruları

AÖF Ders Özetleri Uygulamasına Hoş Geldiniz,Uygulamadan tam anlamıyla faydalanmak için üye olunuz.

Vize Maliye Politikası 2 Vize Ders Özeti


admin

Administrator
Yönetici
Admin
#1
MALİYE POLİTİKASI (2) 1-4 ÜNİTE KISA NOTLAR

1980 ÖNCESİ

İthal İkameci Sanayileşme Politikası : Yurt içi tüketiminde ihtiyaç duyulan malların ithal edilmek yerine koruma ve teşvik yoluyla gerekirse girdi ithal edilerek yurt içinde üretilmesinin sağlanmasıdır.

1980 öncesi ekonomik yapının belirleyici özelliği İthal ikameci sanayileşme politikasıdır.

24 Ocak 1980 tarihinde alınan önlemler

- Kamu kesiminin sınırlandırılması

-Serbest döviz kuru uygulanması

-Ücret maliyetlerinin düşürülmesi

-Yüksek faiz oranları uygulanması

-İhracatın artırılması



İthal ikameci sanayileşme politikasının uluslararası ekonomik yapı içerisinde başarısız olma nedenleri

-Yurt içi talebe yönelik üretimin yapılması, tüketici gelirlerinin yüksek olmasını

gerektirirken bunun da enflasyona neden olması

-Yatırımları teşvik edecek tasarrufların yetersiz kalmasıyla, özel sektör

yatırımları yetersiz olması

- Üretimde kullanılan girdilerin ithal edilebilmesi için döviz ihtiyacının

karşılanamaması, ödemeler dengesini bozması

- Dışa kapalı ekonomilerde rekabetçi olmayan ekonomik yapıda kalite ve

verimlilik sorununun ortaya çıkması



Türkiye ekonomisini 1970’Ierin sonunda istikrarsızlığa götüren yapısal nedenler

-Ekonomide tarımın payının yüksek olması ve doğa koşullarına bağlı olması

-Nüfus hızla şehre akması ve nufusu istihdam edecek yatırımlar gerçekleşmemesi

-Talep yapısı değişirken üretim yapısı değişen talebe ayak uyduramaması

-İşletmelerin küçük ölçekli olması

- Tekstil hariç sanayi üretimi kalite ve maliyet açısından rekabet gücü elde edememesi

-İhracatın içerisinde sanayi ürünleri çok düşük oranda iken ithalatın önemli bir bölümü sanayi mallarından oluşmuştur.



-Ülke dışı sorunların başında ise 1970 lere damgasını vuran temel bir istikrarsızlık nedeni petrol fiyatlarının hızla artmasıdır.





1980 SONRASI

İhracata Dayalı Büyüme Politikası :İhracata konu olan mallarda uzmanlaşmaya gidilerek ekonomik büyüme sağlanması.

Temelde monetarist (parasalcı) yaklaşıma dayanan bu politika çözümü parasal düzenlemelerde aramaktadır. Devletin ekonomideki rolünü azaltarak piyasa mekanizmasına işlerlik kazandırmaktadır.



BÜYÜME İLE İLGİLİ ALINAN ÖNLEMLER VE UYGULAMA SONUÇLARI

*Kamu kesiminin sınırlandırılması

Kamu işletmelerinin özelleştirilmesini ve kamu gelir ve harcamalarının azaltılması gerekir . kamu müdahalesinin azaltılarak piyasanın işlerlik kazanılacağı düşünülür



*Ücret maliyetlerinin düşürülmesi

1980 öncesinde yüksek ücretler üç temel sorun oluşturulmuştur.

1-Yüksek talebin neden olduğu enflasyon

2-Yüksek maliyet nedeniyle uluslararası rekabet gücünün azalması

3-Düşük tasarruf nedeniyle yatırım yapılamaması

Ücretlerin düşürülmesiyle yurt içi talepte azalış meydana gelecek ve daha fazla ihracat yapabileceği düşünülmüştür. Üretim maliyetlerini düşürerek ülkenin uluslararası rekabet gücünü arttıracaktır.



*Yüksek faiz oranları ve tasarruflar

Tasarrufların artması

-Yatırım yapılabilir kaynakları artacak

-Tüketimin kısılmasıyla ihraç edilebilir bir üretim fazlası oluşturacaktır. Uzun dönemde gelir arttıkça tasarrufların artması beklenir.Faiz oranları yüksek olduğunda da üretim ertelenerek tasarruf yapılabilir



*Serbest döviz kuru ve ve dış finansman

Serbest döviz kuru uygulamasının amaçları

-Türk lirasının değer kaybetmesine neden olması

-Yurt dışında çalışan işçilerden gelen döviz miktarının artması

-İthalatın azalması

-İhracatın artması



Serbest döviz kuruna geçişten 2 önemli sonuç beklenmiştir.

1.Döviz kurunun serbest piyasada daha gerçekçi olarak belirlenmesi TL nin değer kaybetmesine neden olacak, yurtiçinde üretilen mallar dış piyasalarda daha ucuz hale geleceği için,ihracat artacak,döviz geliri elde edilecek,ithalat pahalı hale gelip dış ticaret açığı azalacaktır.

2.Diğer olumlu bir beklenti de resmi fiyatlar ile karaborsa fiyatları arasındaki farkın azalması ile yurt dışında çalışan işçilerden gelen döviz miktarı artacaktır



1980 li yıllarda Türkiyenin ithalatının yaklaşık %95'nin ham madde ve yatırım mallarından oluşması ve tekelci bir yapıda maliyetlerinin büyük ölçüde fiyatlara yansıtılması nedeniyle TL nin değer kaybetmesi sonucunda artan ithalat fiyatları yoluyla yurt içi fiyatlarda belirgin artışlar meydana gelmiştir.



*İhracatın artırılması ve döviz gelirleri

Dış ticaret açığı, ihracatın artırılması veya ithalatın azaltılması ile mümkündür. Yurtiçi üretim için ithalatın düşürülme imkanı sınırlı olduğundan dış açığı azaltmanın yolu ihracatın arttırılması ile mümkündür.



Uygulanan bu programın ihracatı arttırıcı etkisi açısından başarılı olduğunu söylemek müümkündür. İhracattaki bu olumlu gelişmelere karşılık,uygulanan politikaların sürdürülebilirliği de önemlidir. İhracat artışının yapısal dönüşümler sonucunda artan mal kalitesi ve miktarı ile gerçekleşmesi önemlidir.



1980 İSTİKRAR POLİTİKASININ UYGULAMA SONUÇLARI

24 ocak 1980 kararları ile enflasyon sorununu hafifletmek, ihracatı artırarak dış dengeyi sağlamak ve serbest piyasa ekonomisini işler hale getirmek gibi hedefler yer alsa da öncelikli hedef, dışa açılma ve dış dengenin sağlanması dır.

Özetle 24 ocak kararları kısa dönemde beklenen başarıyı sağlayamamış artan enflasyon baskısı yanında iç ve dış borç yükü büyümenin yavaşlamasına yol açmıştır



1980 programının sonuçları

- Enflasyonist beklentilerin artması

-KİT’lerin mallarına sıkça zam yapılması

-Gelir dağılımında bozulmalar yaşanması

-Sanayi sektörünün ihracat içindeki payının artması



5 Nisan 1994 kararları

-Yüksek oranda KİT zamları

-KİT’lerin özelleştirilmesi veya kapatılması

-Tekel ve akaryakıttan alınan vergi ve fonların yükseltilmesi

-Merkez Bankası’nın yeniden yapılandırılması

-Kamu kesiminde ücret artışlarının bütçe ödenekleri ile sınırlandırılması

-Tarımda destek alımlarının daraltılması



Alınan bu önlemlerin amacı enflasyonu düşürmek,TL’sına değer kazandırmak, ihracatı artırmak, ekonomik ve sosyal kalkınmayı sürdürülebilir bir temele oturtmaktır.

Bu kararların uygulanması sonrası sıcak paranın etkisiyle yüksek faiz –düşük kur kısır döngüsüne girmiştir.



Sonrasında IMF ile Yakın İzleme Anlaşması ile enflasyonla mücadele programıyla 3 yıl içinde enflasyonun % 5’ e düşürülmesi hedeflenmiş ancak başta Rusya olmak üzere bazı ülkelerde çıkan krizler ile enflasyon 1998 yılında % 50 civarında tutulabilmiştir.



Nominal çıpa: para politikası uygulamasında nihai hedef olan fiyat istikrarına ulaşabilmek amacıyla ara hedef olarak kullanılan para arzı ve döviz kuru gibi nominal değişkenlerdir.



Döviz kuruna dayalı enflasyonla mücadele programı Kasım 2000 ve şubat 2001 krizleri ile sonuçlanınca IMF ile imzalanan stand_by anlaşması gözden geçirilerek Güçlü ekonomiye Geçiş Programı adı altında yeni bir istikrar programı hazırlanarak yürürlüğe konulmuştur.



Güçlü Ekonomiye Geçiş Programında Temel Hedefler:

1.Ekonomide sürdürülebilir bir gelişme ortamını sağlayarak kaynak kullanma sürecindeki verimliliği arttırmak

2.Dışa açık bir yaklaşımla piyasa koşullarında rekabet gücünü geliştirmek

3.Ekonomide büyümeyi, yatırım ve istihdamı arttırmak

4.Siyasal irade ile birlikte ekonomiyi yeniden yapılandırmak

5.Kamu kesiminde kaynak dağılımının saydam ve hesap verme sorumluluğu çerçevesinde gerçekleştirmek

6.Yolsuzluğun ve rasyonel olmayan kamu müdahalelerini önlemek

7. Piyasalarda güven ortamı yaratmak



Görev Zararı:Siyasal otorite tarafından kamu iktisadi teşebbüslerine verilen görevler veya bu teşebbüslerin ürettiği mal ve hizmet fiyatlarının maliyetin altında belirlenmesi sonucu ortaya çıkan zarardır.



Net Hata ve Noksan: ödemeler dengesinde nereden sağlandığı veya nereye ödendiği bilinmeyen döviz gelir ve giderleridir



2000 yılında uygulanan istikrar programı Enflasyonla Mücadele Programıdır



2008 küresel krizin Türkiye ekonomisinde yarattığı etkiler

-faiz dışı fazlanın azalması

-ekonominin daralması

-sermaye çıkışı

-döviz kurunun artması





MALİYE POLİTİKASI(II) 2.ÜNİTE KISA NOTLAR

Sermaye kesiminin talepleri üretim ve kar alanları açmak ve ekonomik faaliyet alanlarını genişleterek daha fazla kar elde etmek iken işçilerin talepleri istihdam imkanlarını artırmaktır.



Okun kuralı : belirli gelişme oranında ne oranda istihdam artışı sağlanabileceğini ampirik olarak saptayan yöntemdir (Arthur Okun ). Gözleme dayanır ve her ekonomide farklı oranlarda gerçekleşebilir, teorik bir yanı yoktur.



Okun kuralı Emek-sermaye bileşimi kat sayısına ve Reel üretim ile hizmetler sektörleri arasındaki değişime bağlı olarak ortaya çıkmaktadır



Sosyal Gelişmişlik Ölçütü: Bir ülkenin sağlık,eğitim ,çocuk ölüm oranları, kentleşme ya da fert başına TV, otomobil gibi araçların kullanımı gibi göstergelerle ifade edilen gelişmişlik düzeyi göstergesidir.



Bir dönemde sağlanan ekonomik kaynakların mevcut kaynaklara oranı EKONOMİK BÜYÜME ORANIDIR

Ekonomik büyüme

Üretim faktörlerinin artması

Kaynakların tam kullanımı ile milli gelirin artması

Dinamik bir kavram olması

Kişi başına gelirin yükselmesi



Ekonomilerin nicel büyümeleri Ekonomik büyüme oranı ile ölçülür



EKONOMİK BÜYÜMENİN ÖLÇÜM YÖNTEMLERİ

1- POTANSİYEL BÜYÜME ORANI: Veri üretim faktörleri ve teknoloji koşulunda tam istihdam ve tam kullanım ile belirli bir zaman boyutunda ulaşabileceği en yüksek büyüme oranıdır.Oranın bir sınırı vardır.Kısa dönemli bir yaklaşımdır.Uzun dönemde değişebilir.Potansiyel büyüme oranı zaman faktörü ile pozitif eğilimlidir.

2- EKONOMİK BÜYÜME ORANI : Bir dönemde sağlanan ekonomik kaynakların mevcut kaynaklara oranıdır.Büyüme oranın hesaplanmasında fiyatlar kullanılır. Bir dönem boyunca (genellikle bir yıl ) üretilen tüm üretim ve tüketim kaynaklarının değerlerinin dönem başı ekonomik büyüklüğe bölünmesi sonucunda dönemsel (örneğin yıllık ) büyüme oranı bulunur.

3- NOMİNAL (PARASAL)BÜYÜME ORANI: Fiyat değişimlerini de içererek hesaplanmış büyüme oranıdır.Enflasyonist dönemlerde nominal büyüme oranları fiyat değişmelerinden etkilendiğinden dolayı gerçeği yansıtmaz.

4-REEL BÜYÜME ORANI : Bir dönem içinde yaratılan kaynakların fiyat etkisinden arındırılmış değerleri toplamının başlangıç gelirine oranıdır. (Belirli bir yılın fiyatı sabittir)

5-KİŞİ BAŞINA BÜYÜME ORANI : Belirli bir dönemde (genellikle bir yıl ) üretilen gelirin nüfusa bölünmesi ile bulunan orandır.Burada önemli olan gelir artış oranı ile nüfus artış oranı arasındaki farka bağlıdır.



-Nüfus artış oranı > Gelir artış oranı = Kişi başına gelir artışı milli gelir artık

oranından düşük

-Nüfus artış oranı = Gelir artık oranı = Kişi başına gelir artışına eşit

-Nüfus artış oranı = Gelir artış oranı = Kişi başına gelir artışı Milli gelir artış

oranından yüksek.



Büyüme Aralığı: Potansiyel büyüme oranı ile fiili büyüme oranı arasında bulunan aralıktır.



HARROD-DOMAR MODELİ BÜYÜME :

Tam istihdam varsayımında emek sermaye bileşim katsayısında herhangi bir değişim, elde edilebilecek en üst gelire ulaşmayı engeller görüşünü savunur

Yani emek ve sermaye faktörleri ile açıklanır.

KEYNESYEN EKONOMİK BÜYÜME MODELİ : Gelir artışının talep yaratarak ekonomik büyümeyi etkileyeceğini savunmuşlardır. Gelire bağlıdır.

İÇSEL BÜYÜME MODELİ

Arrow' un 1962 yılında geliştirdiği modeldir. Bu modelin geliştirilmesinde rol oynayan ekonomistler

Solow , Arrow, Lucas Römer

NEO-KLASİK EKONOMİK BÜYÜME MODELİ

Temel olarak Harrod-Domor büyüme modeline dayanan emek ve sermaye öğelerinin birbiri ile ikame edilebilir olduğunu varsayan görüştür



SHAW HİPOTEZİ (PORTFÖY YATIRIMLARI )

Spekülatif amaçlı portföy fonlarının özellikle gelişmekte olan ekonomilerde

1.Sermaye noksanını giderme

2.Kur dalgalanmalarını yumuşatma işlevi görebilir

Uluslararası portföy sermaye hareketleri yüksek faizli ekonomilere yönelir. Sermaye kıtlığı çeken ekonomilerde tasarruf açığı kapanırken sermaye / emek oranı yükselir ve daha yüksek gelir düzeyine ulaşılabilir.



Açık ekonomi modelinde büyümeyi etkileyen portföy yatırımları Shaw hipotezine bağlı olarak geliştirilmiştir







Vergilerin sermaye arzı üzerindeki etkileri 3 aşamada ele alınır.

1.Tasarruf aşaması

2. Tasarrufun sermayeleşmesi aşaması

3.Sermayenin idamesi aşaması

Toplam Tasarruf=Kamu tasarrufu + Özel tasarruflar



Toplam Tasarruf (Ulusal Tasarruf) : Yaratılan gayrisafi milli gelirden aşınma ve yıpranma payı çıkarıldıktan sonra kamu ve özel tüketim harcamaları dışında kalan kısımdan oluşur.



VERGİNİN GELİR ETKİSİ : Ortalama vergi yükünün emek arzını yükseltmesidir.

VERGİNİN İKAME ETKİSİ: Marjinal vergi oranlarının emek arzını kısma etkisidir.



Özel tasarrufları yükseltmek için bir dizi vergi önlemi alınır. Bunlar:

1.Yatırım indirimi

2.Risk faktörüne kamunun iştirakidir.(Hızlandırılmış amortisman ve ileri-geri zararların mahsubu)

3.Yüksek marjinal oranlı gelir vergisi yerine düşük marjinal oranlı gelir vergisi



Devlet en önemli işlev olarak

1. Yaygın eğitim hizmeti kurarak kaliteli emek üretimi sağlayıp sermayenin verimliliğini yükseltebilir.

2.Devlet teknoloji ve makine parkları kurarak ucuz ya da bedava olarak özel kesime sermaye ve teknoloji imkanı sağlar.

3.Devletin özel kesime sağlayabileceği en yaygın ve etkili işlev ise iletişim adalet ve emniyet gibi özel kesimin şiddetle ihtiyaç duyduğu alanlarda kamusal nitelikli altyapı yatırımları gerçekleştirmektir. Alt yapı yatırımları hem özel kesimin güvenlik içinde yatırım yapmasını teşvik eder hem de iletişim ve piyasalara ulaşmada verimliliği arttırarak gelecek dönem yatırımları için fon oluşumuna destek olur.



Okun kuralı Emek-sermaye bileşimi kat sayısına ve Reel üretim ile hizmetler sektörleri arasındaki değişime bağlı olarak ortaya çıkmaktadır



Bir ünite gelir vergisinin tüketim ve tasarrufu kısma etkisi Marjinal tüketim ve tasarruf eğilimine bağlıdır



Ortalama vergi yükünün emek arzını yükseltmesine Verginin gelir etkisi denir



Ekonomik kalkınma kavramı geri kalmış ekonomiler için kullanılır



Ekonomik büyüme kavramı gelişmiş ekonomiler için kullanılır



Risk almak ve karşılığında gelir elde etmek YATIRIM dır



Ekonomik büyüme ile ekonomik kalkınma arasındaki fark Ekonomik büyüme zenginlik düzeyinin arttırılmasını, ekonomik kalkınma köklü ve yapısal dönüşümü amaçlar



Enflasyonist dönemlerde nominal büyüme oranının gerçeği yansıtmamasının nedeni Fiyat değişmelerinden etkilenmesidir



Nicel ekonomide gelişme ile birlikte sosyal göstergelerdeki gelişmelere NİTEL İYİLEŞME denir



Yurtiçi nominal gelirden milli reel gelire geçilirken Yurt dışına yapılan faktör geliri transferi ve enflasyon hesaplanır



Fiyat değişmeleri dikkate alınmadan yapılmış hesaplama ile bulunan büyüme oranı Nominal büyüme oranıdır



Harcama vergileri

Mükellefler harcamalarını beyan ederler.

Tasarruflar vergileme dışında kalarak teşvik edilir.

İkame etkisi daha az oluşur.

Adalet ilkesi ile çelişir.



Diğer girdilerin sabit olduğu koşulda sermaye verimliliğinin büyüme trendi Azalan verim yasasına uygun gelişir



Bir ünite gelirin ne kadar sermaye ile gerçekleştirildiğini Sermaye-hasıla katsayısı gösterir



Ekonomik büyümenin sosyal maliyeti Doğal kaynak kaybı ve çevre tahribatıdır



Kapitalist sistemde milli gelirin kaynağı özel kesimdir



Kamu harcamaları faktör piyasalarını doğrudan etkileyen maliye politikası aracıdır



Ekonomik büyüme ile kalkınma arasındaki temel fark Yaşam standardıdır



2008 küresel krizi sonrasında Türkiye’de bütçe dengesinde Faiz dışı fazla azalmıştır

MALİYE POLİTİKASI(II) 3.ÜNİTE KISA NOTLAR

Kişi başına gelir düzeyi

1000 doların altında olan ülkeler düşük gelir grubu,

1000-3700 dolar arası orta altı gelir grubu,

3700-11500 arası orta üstü gelir grubu,

11500 dolar üstü ise yüksek gelir grubu



Ekonomik kalkınma: bir ülkenin zenginleşmesi ile beraber, o ülkede yaşayan insanların yaşam standardının da artmasıdır diğer bir tanımla Ekonomideki yapısal dönüşüm sonucu verimlilikte ve üretim kapasitesinde meydana gelen artışın sosyal, siyasal ve kültürel gelişmeyi besleyerek insanların yaşam standardının artırılmasıdır.



Gelişmekte Olan Ülkelerin Özellikleri

• Kişi başına gelir düzeyi düşüktür.

• Tasarruflar düşük ve dolayısıyla sermaye birikiminin yavaş olmasıdır.

• Nüfus artış hızı yüksektir ve bu nüfusun önemli bir bölümü kırsal bölgelerde yaşamaktadır. Dolayısıyla kentleşme oranı düşüktür.

• Üretim yapısı tarım ağırlıklıdır ve tarımsal üretim büyük ölçüde geleneksel yöntemlerle yapılmaktadır.

• Gelir dağılımı adaletsiz bir yapı arz etmektedir.

• Sağlık hizmetlerinin miktarı ve kalitesi düşüktür

• Az gelişmiş ülkelerin önemli bir çoğunluğu otoriter siyasal rejimlerle yönetilmektedirler.



Gelişmekte olan ülkelerin izlediği gelişme seyri sırasıyla Tarım, Hizmetler ve Sanayi dir.



Yoksulluk Sınırı: Bireyin beslenme, giyim, barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için gerekli gelir miktarıdır.



Beşerî Sermaye: Bireysel bilgi, beceri ve yeteneklere dayanan üretim kapasitesidir.



İkili Yapı Modeli: Gelişmekte olan ülkelerde geleneksel tarım kesimi ile modern sanayi kesimi arasındaki ilişkiyi inceleyen ekonomik modeldir. Bu modeldeki 2 kesim geleneksel tarım sektörü ve modern sanayi sektörüdür.)



Üçlü Ekonomik Yapı: Gelişmekte olan ülkelerde geleneksel tarım yapısından modern sanayi yapısına geçerken ortaya çıkan hizmet ağırlıklı kentsel/informel sektörü içeren ekonomik yapıdır.



Yapısal Uyum: 1980’lerde en etkin kalkınma politikası ile eş anlamlı olarak kullanılan, piyasa aksaklıklarını gidererek ekonominin arz tarafını güçlendirmeyi amaçlayan kalkınma stratejisidir.



Mali uyum, yapısal sorunları nedeniyle sürekli bütçe açığı veren ülkelerin mali disiplini sağlamasıdır. Bütçe açıklarının hangi düzeyde olabileceği ve nasıl azaltılacağı ise ekonominin özgül koşullarına bağlıdır.

Kalkınma sürecini olumlu etkileyecek önemli 2 harcama kalemi fiziksel altyapı ve beşere sermaye harcamalarıdır.



Gelişmekte olan ülkelerin en önemli sorunlarından birisi sermaye birikimi yetersizliğidir.



Gelişmekte olan ülkelerde kamu gelirleri açısından en önemli sorunlardan birisi

vergi kapasitesinin düşük olması ve vergi gayretinin yetersiz olmasıdır.



Vergi Kapasitesi: Bir ekonomide, veri üretim düzeyinde, mevcut vergi sistemi ile toplanabilecek vergi miktarıdır.



Vergi Gayreti: Bir ekonomide vergi idaresinin vergi toplama ve vergi mükelleflerinin vergi ödeme çabaları sonucunda vergi kapasitesinin kullanılabilen bölümüdür.



Kuznets Hipotezi’ne göre, gelişme sürecinde, ilk aşamalarda hem yapısal nedenlerle hem de sermaye birikimi ihtiyacı nedeniyle gelir dağılımı bozulurken, gelişmenin ileri aşamalarında gelir dağılımı düzelmeye başlar



Tasarruf/Gelir Oranı: Bir ekonomide toplam tasarrufların millî gelire oranıdır



Bir ülkede tasarruflar üç kaynaktan sağlanmaktadır:

1-Yurt içinde özel sektörün yaptığı tasarruflar,

2-devletin tasarruflar ve

3-dışarıdan gelen yabancı tasarruflar.



Yurt içi tasarruflar özel sektör ile kamu sektörünün toplamına eşittir.



Kamu Tasarrufu: Toplam kamu gelirleri ile yatırım dışındaki kamu giderleri arasındaki farkdır.



Arz Yanlı Ekonomi Yaklaşımı: Üretim maliyetleri üzerindeki vergi ve benzeri yüklerin hafifletilmesi ile büyümenin hızlanacağı ve beklendiğinin aksine vergi gelirlerinin artacağını savunan görüştür. Yani vergi oranlarındaki düşüş ekonomik büyümeyi arttırarak kamu gelirlerini arttırır



Tasarruf / Gelir oranı : Ekonomide tasarrufların milli gelire oranıdır.



Yükselen Piyasalar: Hızlı gelişmekte olan ülke ekonomilerinin yatırımcılar için çekici olan finansal piyasalarıdır.



Tobin Vergisi: İstikrarsızlık yaratan etkilerin hafifletilmesi amacıyla kısa vadeli sermaye hareketleri veya sıcak para olarak adlandırılan finansal hareketler üzerinden alınacak düşük oranlı vergidir.



Tobin vergisi Kısa vadeli sermaye hareketleri için önerilir



Kamu gelirlerinin en sağlıklı ve kalıcı kaynağı vergilerdir



Arz-yönlü politikalar Yapısal uyumu amaçlarlar



Gelişme sürecinin ilk aşamalarda hem yapısal nedenlerle hem de sermaye birikimi ihtiyacı nedeniyle gelir dağılımı bozulurken, gelişmenin ileri aşamalarında gelir dağılımının düzelmeye başlamasını ileri süren KUZNETS



Gelişmiş ve az gelişmiş ülke ayrımında kullanılan temel niceliksel ölçüt Kişi başına gelirdir



Gelişmekte olan ülkelerin çoğunda büyüme üzerindeki en önemli sınırlama Tasarruf yetersizliğidir.



Gelişmekte olan ülkelerde vergi kapasitesi ve vergi gayretinin yetersiz olmasının nedenleri

Gelir düzeyinin düşük olması

Kayıt sisteminin yetersizlikleri

Devletin vergi toplamakta zorlanması

Gelir idaresinde kurumsal kapasite yetersizliği



Gelişmekte olan ülkelere Türkiye, Arjantin, Brezilya, Meksika ve Hindistan örnek verilebilir.



Bir ekonomide mevcut sermaye ile gerçekleştirilebilecek üretim arasındaki ilişkiyi ifade eden sermaye verimliliği göstergesi : Sermaye/ hasıla katsayısıdır.







MALİYE POLİTİKASI(II) 4.ÜNİTE KISA NOTLAR

Ekonomik büyüme üretim imkânlarının artması sonucunda millî gelirin artışı şeklinde nicel olarak ölçülür.



Ekonomik kalkınma kentleşme, okuma-yazma oranının yükselmesi, tarım sanayi dengesinin sanayi lehine gelişmesi, bebek ölüm oranları, ortalama yaşam beklentisi ve hepsinden daha da önemli olarak, ekonomik verimliliğin yükselmesi gibi sosyal ve ekonomik ölçütlerle ifade edilir.

Diğer bir deyişle ekonomik büyüme millî gelirdeki nicel artıştır; ekonomik kalkınma ise ekonomik büyümenin yanında, insani gelişme göstergelerindeki iyileşmedir.



İnsani Gelişme Göstergesi ( İGG ) ülkelerde başlıca üç alandaki gelişimleri göz önünde tutar:

1- Uzun ve sağlıklı bir yaşam ölçümü; ortalama yaşam süresi ile yapılır.

2-Bilgi ölçümü; okur yazar oranı ve ilkokul, lise ve üniversite dereceleri ile yapılır.

3-Yaşam düzeyi ölçümü; kişi başına düşen gelir ve alım gücünün ABD doları ile yapılır.



Türkiye, İnsani Gelişme Göstergesi’nde (İGG), 2011 yılında 187 ülke arasında 92. sırada yer almaktadır



Türkiye 1965 yılı İnsani Gelişme Gösterge’sinde 174 ülke arasında 152. sırada buluyordu.



1913 yılında çıkarılmış olan Teşvik-i Sanayi Kanun-u Muvakkatı geçici olup 15 yıl için uygulamaya koyulmuş ve 1928 yılında sona ermiştir. 1927 yılında yine 15 yıllık süre için Teşvik-i Sanayi Kanunu çıkartılmıştır.



1923 İzmir İktisat Kongresinde alınan kararlar

Toprak ağalarına yönelik hükümler

Tüccarlara kredi

Özel kesime yeterli kredi

Amelelere yönelik hükümler

Toprak ağalarına yönelik hükümler



Milli İktisadiyet ve Tasarruf Cemiyeti (1929 )

Devletçilik politikalarının temelleri atılmıştır.

Milli ürünlerin kullanılması propagandası yapılmıştır.

Sanayi ve Ziraat Kongresi toplantıları gerçekleştirilmiştir.

Tasarrufun yükseltilmesi propagandası yapılmıştır

1925 yılında Tayyare ve Motor Türk Anonim Şirketi’nin kuruldu



Teşvik-i Sanayi Kanunu 1927 de çıkartılmıştır



1930 devletçilik döneminde bütçelerde ekonomik kalkınmaya yönelik harcama kalemleri ağırlık kazanmıştır



1934 yılında Birinci Sanayi Planı ile devletçilik başlatılmış oldu.



Etibank ve Sümerbank gibi devlet kuruluşların kurulduğu dönem 1934 Birinci Sanayi Planı dönemidir

1936 yılında İkinci Sanayi Planı uygulamaya konulmuştur.



30 Eylül 1960 tarihinde Devlet Planlama Teşkilatı’nı kuran yasa kabul edilerek, planlı ekonomiye geçişin yasal temelleri oluşturulmuştur



1930-39 döneminde millî gelir yıllık ortalama %6,1 oranında büyümüştür.



Devletçilik döneminde büyüme oranının nispi olarak küçük olmasının nedeni, 1929 krizini izleyen yıllarda millî gelirde yaşanan büyük düşüştür



Türkiye, 1958 yılına ağır borçlu olarak ulaşmış bunun üzerine, Türkiye alacaklı devletlerle Paris Anlaşması’nı imzalayarak borçlarını uzun vadeye atmak (konsolidasyon/moratoryum) zorunda kalmıştır Moratoryum ile sonlanan 1950-1958 döneminde millî gelirde yıllık ortalama % 7,3 oranında büyüme sağlanmıştır. Bu dönem 1960 askerî müdahalesi ile kapanmıştır



30 Eylül 1960 tarihinde Devlet Planlama Teşkilatı’nı kuran yasa kabul edilerek, planlı ekonomiye geçişin yasal temelleri oluşturulmuştur



Devlet Planlama Teşkilatı’nın kurulması ile Beş Yıllık Plan ve Program Dönemi’ne girilmiş ve Planlama-Programlama-Bütçeleme Sistemi (PPBS) benimsenmiştir.



Üçüncü Beş Yıllık Plan da millî gelirde sanayi kesiminin % 23 oranından % 40 oranına çıkarılması, buna karşın tarım kesiminin % 28’den % 10’a indirilmesi ileri teknoloji üretimine yönelik ara malı üreten sanayi dallarının dış rekabete karşı korunması hedeflenmiş ancak Plan’da toplam verimlilik kavramının devreye sokulmuş olmasına karşın, maalesef güçlü bir bilim ve teknoloji programı geliştirilememiştir.



Dördüncü Plan ise TÜBİTAK’ın kendisine verilmiş görevleri tam olarak yapamadığı gerekçesine dayanarak, bilim politikasını teknoloji politikası ile ikame etmiş ve politikaların bu yönde geliştirilmesi görüşünü benimsemiştir. Dördüncü Beş Yıllık Plan, 1970’lerde yaşanan Kıbrıs olayları, ABD’nin ambargosu ve petrol şoklarının getirdiği sıkıntılar nedeniyle hedefine ulaşamadan 1979 bunalımına girilmiştir



1979 döviz krizinin önemli bir nedeni sanayide uygulanan patent anlaşmalarına bağlı ithal ikameci montaj politikasıdır.



İnsani Gelişme Göstergesinde yer alan katsayılar 1990 yılında A. Mahbub ul Hag

tarafından geliştirilmiştir



Yıllık programların parasal ifadeye dönüştürülmesine BÜTÇELEME denir



Cumhuriyet’in kuruluşundan 1929 yılına kadar Türkiye’de milli gelir % 10,9 büyümüştür



2001 yılında ekonomik büyüme oranı % - 9,4 tür



1950-1959 döneminde Sanayi sektöründe hafif bir yükseliş / Tarım sektöründe hafif bir gerileme ve Hizmetler sektöründe önemli değişim olmamıştır.



Üretilen milli gelirden kamusal amaçlara tahsis edilen fonlara sosyal tasarruf oranı denir



1980 sonrası dönemde

İhracata dayalı büyüme politikaları uygulanmıştır.

Dolaylı vergilerin ağırlığı artırıldı.

Hazine’nin Merkez Bankası’ndan borçlanmasına limit getirildi.

Dışa açık, liberal ve paracı yapı, sıcak para işlemleriyle sürdürüldü


2000 yılı başında IMF ile stand-by anlaşması ile öne çıkan hedef Borçların sürdürülebilirliği ve enflasyonun denetlenmesidir



Türkiye’nin sınırlarını denetleyen bağımsız bir ekonomi konumuna 1930 larda gelmiştir.



Planlama döneminde istenen başarının sağlanamaması yeterli kaynak bulunamamasına bağlıdır.