Aöf Dersleri Özetleri - Çıkmış Sorular - Sınav Soruları

AÖF Ders Özetleri Uygulamasına Hoş Geldiniz,Uygulamadan tam anlamıyla faydalanmak için üye olunuz.

Final KBRN Savunma ve Güvenlik Final Ders Özeti


admin

Administrator
Yönetici
Admin
#1
BÖLÜM 5
HALK SAĞLIĞI VE KBRN

TIBBİ KBRN SAVUNMASI VE SAĞLIK HİZMET DESTEĞİ
Bir KBRN olayından sonra sağlık personelinin temel görevleri sırasıyla;
  • Yaralıları ve sağlık personelini KBRN ajanlarının zararlı etkilerinden korumak,
  • Yaralıları triyaj yoluyla sınıflandırmak
  • Yaralılara ilkyardım uygulamak,
  • Yaralıların dekontaminasyonunu sağlamak,
  • Kullanılan ajanı tespit ve teşhis etmek,
  • Yaralıların ileri tanı ve tedavi işlemlerini gerçekleştirmektir.

Triyaj Beşli Sınıflama Sistemlerinin Farklılıkları


Kimyasal Savaş Ajanı Yaralanmalarına Müdahale
Kimyasal savaş ajanıyla temas edip hayatta kalan ve tıbbi müdahaleye ihtiyaç duyanlara “kimyasal yaralı” adı verilir.
Sağlık personeli tarafından kimyasal yaralılara verilen sağlık hizmet desteğine “tıbbi kimyasal savunma” adı verilir.
Kullanılan kimyasal silahın insan sağlığına zarar verecek seviyede olduğu alana “Sıcak Bölge” adı verilir (Şekil 5.1). Sıcak bölgedeki kimyasal yaralılar alandan hızla tahliye edilmelidirler.
Kimyasal yaralıların sıcak bölgeden tahliyesi sonrasında sağlık kuruluşuna getirildiği alan “Ilık Bölge” adını alır (Şekil 5.1). Ilık bölge; sağlık kuruluşunun acil servis bölgesinde geniş bir alanda kurulmalıdır. Bu bölgede kimyasal yaralılara saptama, triyaj, KBRN ilkyardımı ve tıbbi dekontaminasyon işlemleri yapılır. Ilık bölgede kimyasal silahlara karşı koruyucu donanım giyen (B tipi) sağlık personeli görev yapar.
Müdahale edilen insanda biyolojik ajanlarla bir temastan şüphelenildiğinde olayın şekli, ajanın özelliği, kaç kişinin olaydan etkilendiği, dekontaminasyon ihtiyacının olup olmadığı hızla gözden geçirilmelidir. Olaydan etkilenenlere müdahalede bu bilgiler önemlidir. Edinilmesi gereken bilgiler ASBESTOS (Ajan, Sıvı-Katı-Gaz, Bulaş Bölgesi, Etki, Sahada Etkilenenler, Triaj, Olası Diğer Tanılar, Semptomların Süresi) kısaltması ile özetlenebilir. Etkin bir triyaj işlemi kimyasal yaralılarda hastalık ve ölüm oranlarını düşürür.
Triyajı yapılan kimyasal yaralılara KBRN ilkyardımı uygulanır. KBRN ilkyardımında; temel ilkyardım uygulamalarına ilave olarak KBRN ajanlarının etkilerini ortadan kaldıran antidotlar (Atropin, Oksimler, Diazepam) kullanılır
Kimyasal Ajan Saldırısına Karşı Bulundurulması Gereken Tıbbi Araç, Gereç ve İlaçlar
• Pridostigmin tablet, atropin ve oksim ampulleri
• Dimerkaprol ampul, merhem ve pomadı
• Nitrit preperatları
• 4-DMAP ampul ve Na tiyosülfat ampul
• Dekontaminasyon seti


Biyolojik Savaş Ajanı Yaralanmalarına Müdahale
Biyolojik ajanların etkileri kimyasal ajanlardan farklı olarak kullanıldıkları anda değil, inkübasyon süresine bağlı olarak etkenle maruziyetten belirli bir süre sonra ortaya çıkar.

Biyolojik ajan bilinmiyorsa kirlenmiş birey sodyum hipoklorit çözeltisi (% 0.5) veya bol miktarda düz sabun ve su ile yıkanmalıdır
Tek “geniş spektrumlu” antiviral ilaç (virüsler ile meydana gelen enfeksiyonların tedavisinde kullanılan ilaç) Ribavirin’ dir.

Radyasyona Bağlı Yaralanmalara Müdahale
Triyaj öncelikli olarak travma veya yanığa yönelik yapılmalıdır.
İçsel bulaş durumunda, oral/nazofarengeal (ağız/geniz yoluyla) aspirasyon, mide lavajı, laksatifler, hidrasyon ve diürezin sağlanması, potasyum iyodür, amonyum klorid, dietilen triamin penta asetat (DTPA), sodyum bikarbonat, prusya mavisi, alüminyum içeren anti asitler, baryum sülfat kullanılabilir.
Maruziyetten 24-48 saat sonra yapılacak lenfosit sayımı durumun ciddiyeti hakkında en iyi bilgiyi verir.
Akut radyasyon sendromları iştahsızlık, bulantı, kusma, karın ağrısı, kızarıklık, ateş, ciltte duyarlılık artışı, idrar çıkışında azalma şeklinde sıralanabilir. Hematolojik sendrom 2-3 Gy dozlarında maruziyette ortaya çıkar.
Tam kan sayımı ve diğer tetkiklerle tanı konulmasını takiben özellikle olaydan sonraki 24 saat içinde kan ürünlerini arttırıcı ajanların kullanımı tedavide önem taşır.
Hematolojik hasar semptom ve bulgu vermeden 1-3 hafta sonra ortaya çıkabilir. Gerek erken dönemde, gerekse belirgin hematolojik sendromda kan ve kan ürünlerinin yoğun kullanımı gerekebilir. Gastrointestinal sendrom 5-6 Gy doza maruziyet ile 5-6 gün sonra gelişebilir. Nörovasküler sendrom ise 10 Gy ve üzeri dozlarda ortaya çıkan genellikle olarak ölümcül seyreden bir durumdur. Belirgin fiziksel travma veya vücudun %20’sinden fazlasının yandığı durumlara eşlik eden 2 Gy veya daha fazla radyasyon dozu maruziyeti durumunda kombine yaralanmadan söz edilir.

AGROTERÖRİZM (TARIMSAL TERÖR) Agroterörizm Nedir, Başlıca Hedefleri
Tarımsal terör, tarımsal endüstri ve/veya gıda üretimine zarar vermeyi amaçlayan terörist faaliyetlerdir. Agroterörizm; korku yaratmak, ekonomik zarar vermek ve devletlerin dengesini bozmak amacıyla biyolojik/kimyasal etmenler kullanılarak tarımsal hedeflere yönelik olarak yapılan kasıtlı saldırılardır.
Tarımsal Terör Amaçlı Kullanılabilecek Ajanlar
Fransızlar 1939 yılında Alman patates tarlalarına zarar vermek için saldırı ajanı olarak havadan hem patates böceği (Leptinotarsa decemlieata) ve hem de patates mildiyösü (Phytophthora infestans) etmenini kullanmayı düşünmüşlerdir.
Tarımsal terör amaçlı kullanılabilecek ajanlar aşağıda listelenmiştir:
• Bakteriler,
• Virüsler,
• Funguslar,
• Böcekler,
• Diğer mikroorganizmalar,
• Kimyasal toksinler,
• GDO’lar.

Agroterorizmde Böceklerin Kullanılması
Böcekler doğrudan bir savaş vasıtası olarak insanlara karşı kullanılabilir. Bu durumda onların insanlardaki beslenme, rahatsız etme ve bulaşıcı hastalıkları yayma özelliklerinden yararlanılabilir.
Böcekler Agroterörizm (Tarımsal Terör)’in başlıca unsurlarından biri olarak kullanılabilir. Bu kapsamda böceklerin bitki ve hayvanlarda beslenerek tarımsal kayıplar meydana getirmesi, tarımsal ürün ticaretini engellemesi ve çeşitli bitki-hayvan hastalıklarını yayması söz konusudur.

Bu biyolojik silah unsuru sınırları kolayca aşabilir, hızla üreyebilir, hastalıkları yayabilir ve sonuçta tarımsal ürünleri tahrip edebilirler.
  • Tarımsal üretimi azaltabilir ve beslenme sorunu yaratabilir.
  • Ekonomik dengenin bozulmasına neden olabilir.
  • Toplumsal panik yaratabilir.
  • Uluslararası ticareti ve ilişkileri bozabilir.
  • Hastalıklardan kaynaklanan doğrudan kayıplara neden olabilir.
  • Teşhis ve mücadele masrafları arttırabilir.
  • Dayanıklılık ıslahı ve yeni bir pestisitin geliştirilmesi masrafları arttırabilir.
  • Hastalıktan zarar görmüş ürünlerin imhası gerekebilir.
  • Tüketici güvenliği bozulabilir.
  • Enfekte alanlar uzun süre karantina altına alınabilir.
  • Böceklerin Biyolojik Silah Olarak Kullanımı
• Böcekler hızlı üreme kapasitesine sahiptir. Bir yıl içinde çok sayıda nesil verebilir, her nesilde binlerce yavru meydana getirebilir. Üretilip çoğaltılmaları pek çok canlıya oranla daha kolaydır.
• Böceklerin önemli bir çoğunluğu uçma yeteneğindedir. Doğal yayılma yetenekleri ile salındıkları yerlerden etrafa kolayca yayılabilirler.
• Böcekler büyük bir biyolojik çeşitliliğe sahiptir. Tanımlanmış bütün canlı türlerinin yarısından fazlası böcektir.
• Böceklerin çevreye adaptasyon yetenekleri yüksektir. Soğukkanlı hayvanlardır ve vücut sıcaklıkları sabit değildir. Memeli hayvanlara göre enerjiyi daha büyük bir randımanla kullanırlar. Bu durum çevreye adaptasyon bakımından onlara büyük avantaj sağlar. Değişik çevre koşullarında biyolojik silah olarak görev alabilirler.
• Çok değişik beslenme tiplerine sahiptirler. İnsanlar, hayvanlar ve bitkilerde zarar yapabilir ve hastalık yayabilirler.
• Teşhislerindeki güçlük ve büyük çeşitlilikleri sebebiyle biyolojik silah olarak fark edilmeleri ve tanımlanmaları güçtür ve doğal sistemin bir parçası olarak algılanabilirler.
• Genellikle yöntemi kullanan ve hazırlayanlara zararlı değildir. Bazı zoonotik hastalıklar (insanlar ve hayvanların birbirine bulaştırabildikleri ve her iki gruba dâhil bireylerde ortak şekillenen hastalıklar) hariç, silah haline getirilmeleri güç değildir.
• Hedeflerde düşük güvenlik önlemleri vardır.
• Ülke dışından birçok noktaya aynı anda saldırabilme kolaylığına sahiptir.
Böceklerin biyolojik silah olarak kullanılmalarının bazı dezavantajları da vardır;
• Belirli bir hedefe yönlendirilip kontrol altında tutulmaları güçtür. Hedef dışı alanlara kolayca yayılabilirler.
• Kitle halinde üretilmeleri bazen zor olabilir. Üretim aşamasında biyolojik silah olarak yetiştirildikleri ülkeler için de risk oluşturabilirler.
• Üretimden sonra depolanmaları ve saklanmaları güçtür. Genellikle ömürleri kısadır ve kısa bir süre içinde kullanılmaları gerekir.
• Hedefe gönderilmede kullanılacak yöntemler sınırlıdır.



Risk Nerelerde Yüksektir?
• Tarımın yaygın olarak yapıldığı ülkeler
• Belirli genotiplerin ve monokültürün yaygın olduğu alan ve ülkeler
• Bazı ciddi zararlı ve hastalıkların halen mevcut olmadığı ülkeler
• Tarımsal ihracatın önemli olduğu, birkaç tarımsal ürüne önemli oranda bağımlı olan ülkeler
• İç huzursuzluğun yüksek olduğu, komşu ülkelerle sorun yaşayan, uluslararası terörizmin hedefi olan ülkeler
• Bitki ve hayvan epidemik (salgın yapan) hastalık ve zararlılarına karşı koymak için alt yapısı zayıf ülkeler
Türkiye’de Tarım Neden Hedef Seçilebilir?
Tarımsal üretim (2009): 79 milyar dolar
5.4 milyon istihdam.
Toplamdaki payı: % 24 33 milyon ton/yıl hububat 1.2 milyon ton/yıl baklagil
43 milyon ton/yıl
sebze-meyve İhracat: 4.5 milyar dolar/yıl 11 milyon
sığır, 23 milyon koyun,
100 milyonlarca kanatlı hayvan

Agroterörizme Karşı Genel Olarak Neler Yapabiliriz?
• Duyarlı ve dikkatli olmak, hastalık ve zararlılara ait doğal yapıyı tanımak, belirtileri araştırmak,
• İşletmede, ürün işleme tesislerinde, ürün dağıtım ve toptan satış alanlarında ve ürünün geçtiği diğer basamaklarda biyogüvenlik önlemlerini almak,
• Sorunun teşhis ve çözümü için; tarım ve veterinerlik uzmanları, sağlık uzmanları ve güvenlik uzmanları arasındaki işbirliğini geliştirmek,
• Karantina önlemlerini geliştirmek, uzmanları agroterörizm konusunda eğitmek,
• Ürün işleme ve paketleme fabrikalarında yüzey araştırmaları yaparak zayıf noktaları belirlemek, iç kontrol mekanizmalarını ve acil durum yönetimini kurmak,
• Büyük bir floraya sahip ülkemizin tarımsal ürünleri bazı ülke ve grupların hedefi olabileceğinden ilgili kuruluşlarca bitkisel ürünlere karşı agroterörizme karşı çalışmaların başlatılması gerekmektedir.
KBRN VE GIDA GÜVENLİĞİ
Biyolojik tehlikeler: bakteri, virüs, parazit, küf ve toksinlerdir.
Kimyasal tehlikeler: pestisitler, veteriner ilaçları, doğal toksik maddeler, endüstriyel kontaminantlar, gıda işleme sırasında oluşan toksik maddeler ve gıda katkı maddeleridir.
Fiziksel tehlikeler: cam, metal, plastik taş, toprak tahta parçaları, kıl gibi yabancı maddeler ve radyoaktivitedir.
Gıda kaynaklı hastalıklar ve doğurduğu sonuçların bütün dünyada giderek artan boyutlar kazanması, tüketicilerin endişelerini artırmaktadır.
• Gıda kaynaklı hastalık sıklığında artış,
• Gıdalarda daha önce bilinmeyen tehlikelerin varlığı,
• Gıda ticaretinin “küresel” bir boyut kazanması,
• Duyarlı gruplarda kimyasal kirleticilerdeki artışı,
• Yeni teknolojilerin sektöre girişi ve bu durumun farklı riskler yaratması,
• Ülke düzeyinde ve küresel düzeyde ekonomik yük getirmesi,
• Eşitsizliklerin bu alanda da artması,
• Besin temininde hızlı artış ve yarattığıeşitsizlikler, gıda güvenliğinin önemi arttırmıştır.

Dünya’da 200’den fazla hastalık gıda kaynaklıdır. İngiltere’de her yıl toplam nüfusun % 20’si, ABD ‘de % 28’i gıda kaynaklı hastalıklara yakalanmaktadır
Sanitasyon, sağlıklı yaşam için çevreyi sağlıklı ve temiz tutmak ve insan sağlığına zararlı olabilecek faktörleri ortadan kaldırmak şeklinde tanımlanabilir.
Hijyen, insan sağlığının korunması ve uzun süre yüksek düzeyde tutulması amacına yönelik olup; sağlık bilimi, sağlık hizmetleri, koruyucu hekimlik gibi kavramları da içerir.
Gıda Hijyeni, gıdanın üretimi, depolanması ve tüketiminin sağlığa uygun koşullarda yapılması olarak tanımlanmaktadır.
Gıda Sanitasyonu; insan yaşamının temelini teşkil eden beslenme gereksinimlerinin karşılanmasında fiziksel, kimyasal ve biyolojik açıdan güvenilir nitelikte gıda maddeleri üretimini ifade etmektedir. Gelişmiş ülkelerde görülen gıda kaynaklı hastalıkların çoğunluğu bakteriler tarafından meydana getirilmektedir.

Mikroorganizmaların Gıdalara Bulaşma Kaynakları
• Toz, Toprak:
• Haşere ve Kemirgenler:
• Çöpler:
• Su:
• Potansiyel riskli gıdalar:
• Hayvanlar:
• İnsan:
Çapraz Bulaşma
Hijyenik gıdalara, bakteri içeren etmenlerden bakteri bulaşmasına denir. Çapraz bulaşmaya neden olan etmenler şunlardır:
• Eller,
• Araç-gereç,
• Doğrama tahtaları,
• Çalışma tezgâhları,
• Giysiler,
• Öksürme ve hapşırmadan kaynaklanan damlacıklar,
• Bakteri bulaşmış ya da potansiyel riskli besinlerden sızan sıvılar.

Birbirinden Ayrı Hazırlanması Gereken Gıdalar
• Çiğ etler,
• Pişmiş etler,
• Meyveler ve sebzeler,
• Süt ve ürünleri.

Gıda Zehirlenmesi
Gıdaların yenilmesinden belirli bir süre sonra bulantı, kusma, karın ağrısı, baş dönmesi, bazen ateş veya görme ve işitme, hareket, sinir sistemi bozukluklarından bir kısmının belirmesiyle tanınan sağlık bozuklukları veya hastalıklara gıda zehirlenmeleri adı verilir.
Gıda zehirlenmelerinin olması için;
• Gıdada zehirlenme yapacak mikroorganizmanın ortamda bulunması,
• Gıdanın mikroorganizmanın üremesine uygun olması ve uygun ısıda yeterli süre bekletilmiş olması,
• Gıdada mikroorganizmanın veya toksinin yeterli düzeyde çoğalmış olması,
• İçerisinde mikroorganizma üremiş veya toksin içeren gıdanın yenilmiş olması gerekir.

Gıda kaynaklı hastalıklar 1–2 gün sürer ama bazı durumlarda veya önlemi alınmadığında 7–10 gün sürebilir, hatta ölüme bile sebep olabilir.



Sağlıklı Gıda Hazırlamada;
• Ellerinizi temiz tutun.
• Çiğ ve pişmiş yiyecekleri ayrı saklayın.
• Yemekleri tam olarak pişirin.
• Yiyecekleri doğru ısıda saklayın.
• Temiz ve sağlıklı su kullanın
Gıda Güvenilirliği Düzenlenmesinin Faydaları;
• Gıda sanayinin kaliteli ve güvenilir gıda üretmesinin sağlanması, kalitenin geliştirilmesi,
• Toplum sağlığı ve çevrenin korunması, haksız rekabetin önlenmesi
, • Hatalı üretimden kaynaklanan kayıpların önlenmesi, politikaların doğru olarak tespiti,
• Sanayi gelişiminin hızlanması, sektörün ülke ekonomisine katkısının daha da artması,
• Gıda sanayinin uluslararası boyutta rekabet edebilirliğinin sağlanmasıdır.

Kimyasal ve Biyolojik Tehdit Varsa Neye Dikkat Edilmelidir?
• Kirlenme riski olan su ve yiyecekler içilip yenilmemelidir.
• Sıvı ajan kontaminasyonu olan sıvı veya katı tüm besinler yok edilmelidir. • Kimyasal ajan buharı ile temas hâlinde;
• Sıvı besinler yok edilmelidir.
• Kuru besinler iki gün havalandırmalı ve kaynatılmalıdır.
• Yetkili makamların izni olmaksızın sebze meyve et süt ve yumurta yenilmemelidir.
• Mümkün olduğu kadar konserve ve ambalajlı gıdalar kullanılmalıdır
• Tüm yiyecekler ağzı sıkıca kapalı cam, teneke veya alüminyum kaplarda saklanmalıdır.
• Gıdalar soyularak, pişirilerek, yıkanarak yenmelidir.
• Alkol ve sigara kesinlikle kullanılmamalıdır.
• Açıktaki su kaynakları ve su birikintileri tehdidin geçtiği doğrulanana kadar kullanılmamalıdır.
• Sular dezenfekte edildikten sonra kullanılmalıdır (kaynatma-klorlama).
• Mümkünse şişelenmiş sular kullanılmalıdır.
• Çok zorunlu hallerde kirlenmiş su çok iyi kaynatılmak koşuluyla kullanılabilir.









BÖLÜM 6
KBRN Savaş Ajanlarının Tespiti, Teşhisi ve İzlenmesi


Bir KBRN olayı meydana geldiğinde, olayın ne kadar hasar verici olacağı, ölümlerle sonuçlanıp sonuçlanmayacağı ilk dakikalarda alınacak önlemlere bağlıdır. 2015 yılı Global Terörizm Veritabanı’ na göre 1970 ve 2014 yılları arasında 95 kimyasal, 35 biyolojik ve 13 radyolojik olmak üzere toplam 143 KBRN saldırısı gerçekleştirilmiştir.

KBRN ajanlarının tanımlanması üç adımda gerçekleştirilmektedir:
  • Tespit (dedeksiyon),
  • Teşhis (tanımlama)
  • İzleme.

KBRN ajanlarının varlığını belirlemek ve tehdit durumunda erken uyarı sağlamak için kullanılan sistemler ve yöntemler “KBRN tespiti” olarak tanımlanmaktadır.
“KBRN ajanlarının teşhisi (tanı)” kullanılan KBRN ajanının tanımlanmasına yönelik elde edilen bulgulardır. Nispeten kaba bir sınıflandırmadan, spesifik olarak teşhis edilmiş bir ajanın detaylı olarak tanısına kadar değişkenlik gösterebilir.
Olası KBRN olaylarına karşı veya KBRN olayı sonrasında bu ajanlara maruz kalan personel, cihaz, su kaynakları ve besin zincirinin ölçüm sistemleriyle sürekli olarak taranması “izleme” olarak tanımlanmaktadır.

Günümüzde, KBRN ajanlarının tespiti ve teşhisi için en zorlayıcı husus, ortamda hâlihazırda bulunan diğer kimyasal maddeleri hedef ajandan ayırt edebilme yeteneğidir

Tespit kabiliyeti terimi; seçicilik, sensitivite (duyarlılık), cevap süresi, yanlış alarm oranı gibi parametreleri kapsarken tespit performansı; çalışmaya hazır hâle gelme süresi, kalibrasyon gereksinimleri, taşınabilirlik, güç gereksinimleri ve maliyet gibi faktörleri kapsamaktadır

Seçicilik, Sistemin ölçüm yapılacak numune içerinde yalnızca hedef ajana karşı tepki göstermesi olarak tanımlanmaktadır. Seçici bir dedektör, geniş bir konsantrasyon aralığında numune içerisinde bulunabilecek diğer maddelerin varlığında dahi hedeflenen bileşikleri ayırt edebilmelidir.

Sensitivite (Hassasiyet, Duyarlılık) Bir ölçüm sisteminde elektriksel gürültü üzerinde tekrarlanabilir bir tepki yaratabilen olası en küçük ajan miktarı olarak tanımlanır. (Elektriksel gürültü ölçüm sistemindeki tepkilerde rastgele dalgalanmalara verilen isimdir ve genellikle elektronik çıktıdaki küçük farklılıklar ile ilişkilendirilir.)

Bir KBRN ajanının doğru ve kesin olarak algılanabildiği en düşük konsantrasyon değeri veya bir analit konsantrasyonundaki küçük farklılıkları ayırt etme kabiliyetinin ölçüsü algılama limit değeri olarak tanımlanmaktadır.

Cevap süresi Ölçüm sisteminin bir numuneyi toplamak, analiz etmek ve sonrasında ajanın varlığını belirlemek ve geri bildirim yapmak için gereksinim duyduğu zaman olarak tanımlanır. Diğer bir deyişle sistemin hedeflenen ajanlara karşı tepki vermesi için gereken süredir.

Ortamda KBRN savaş ajanı olmaması durumunda ölçüm sistemi ikaz verirse yanlış alarm pozitif, ajan varlığında sistemin ikaz vermemesi durumu ise yanlış negatif alarmlar olarak tanımlanmaktadır. Genel olarak, bir ölçüm sistemi için alarm seviyeleri, yanlış negatiflerin minimum sayıda olmasını sağlamak için bilinçli olarak düşük ayarlanır, ancak bu durumda yanlış pozitiflerin daha olası olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır.

Ölçüm Sistemi Performansı
• Çevresel Koşullar
• Kurulum, Ölçüme Hazır Hale Gelme (Başlama) ve Geri Dönüş Süresi
• Kalibrasyon Gereksinimleri
• Taşınabilirlik
• Basit Kullanıcı Arayüzü

KİMYASAL SAVAŞ AJANLARININ TESPİTİ, TEŞHİSİ VE İZLENMESİ
Kimyasal savaş ajanlarının tespiti, teşhisi ve izlenmesi üç ana başlık altında incelenebilir:
  • Nokta Dedeksiyonu Teknolojileri (İyon Mobilite Spektrometresi, Alev Fotometresi, Fotoiyonizasyon, Elektrokimyasal yöntem, Kütle Duyarlı Kimyasal Sensörler, Renk Değişimi)
  • Uzaktan Algılama Teknolojileri ( İnfrared Spekstroskopisi, Raman Spektroskopisi)
  • Analitik Cihazlar (Kütle Spektrometresi, Gaz Kromatografisi, Yüksek Basınçlı Sıvı Spektroskopisi, Atomik Absorbsiyon Spektroskopisi, Kapiler Elektroforez)

Nokta Dedeksiyonu Teknolojileri
Nokta dedektörleri; kullanılan kimyasal ajan türünün belirlenmesi, ajan ile kontamine olmuş bölgelerin haritalandırması ve ilgili personelin uyarılması amacıyla kullanılmaktadır.


Nokta dedeksiyonunda kullanılan teknolojiler aşağıda tanımlanmıştır:

Iyon Mobilite Spektrometrisi (IMS): İyon Mobilite Spektrometresi gaz fazında iyonize olmuş analit moleküllerinin kütle, yük ve mobilitelerine göre ayırt edilmesine olanak sağlayan bir tekniktir.

Alev Fotometresi: Hidrojence zengin bir alev hüzmesi içerisindeki kimyasal malzemenin dalga boyu spektrumundaki ışımalarının şiddeti ölçülerek kimyasal ajan tanımlanmaktadır.

Fotoiyonizasyon Teknolojisi: Fotoiyonizasyon teknolojisine dayanan sistemlerde, Ultraviyole (UV) ışınları gibi yüksek enerjili fotonlar kullanılarak, moleküller pozitif yüklü iyonlara dönüştürülür.

Elektrokimyasal Yöntem: Tespit edilecek numunenin moleküler kimyası ile elektrotlar arasındaki etkileşimi sayısallaştıran bir fonksiyondur. Takip edilen elektriksel potansiyeldeki değişim ajanın konsantrasyon değerine karşılık gelir.

Kütle Duyarlı Kimyasal Sensörler: Kimyasal sensörler iki temel bileşenden oluşmaktadır. Bunlar, seçici tanıma mekanizmasına sahip “algılama birimi” ve/ile bu algılayıcının hedef analit ile etkileşimi sonucu oluşan fizikokimyasal sinyalleri elektronik sinyallere dönüştürülebilen “transduser” birimleridir.

Renk Değişimi (Kolorimetri) Yöntemi: Bu teknoloji, kimyasal ajanların çeşitli solüsyonlar ile etkileşime girdiğinde meydana gelen kimyasal reaksiyonlara dayanmaktadır. Seçiciliklerinden dolayı, saha uygulamalarında birçok farklı kolorimetrik dedektöre gereksinim duyulmaktadır

Uzaktan Algılama Teknolojileri: Kimyasal savaş ajanlarının tespiti için en çok arzu edilen konfigürasyon, dedektör ve ajan tehdidi arasındaki mesafenin maksimum olduğu sistemlerdir. Bu yaklaşım ile personelin veya ekipmanın kimyasal ajana maruz kalma süresi en aza indirilir.

Infrared Spektroskopisi: İnfrared (IR) spektroskopisi kızılötesi bölgedeki elektromanyetik ışımanın madde ile etkileşimini inceler. Kızılötesi bölgede tüm frekansları içeren elektromanyetik ışın, numune üzerine gönderilerek, geçen veya soğurulan ışık incelenir. IR spektroskopisi, moleküllerdeki bağların titreşim frekanslarını ölçer ve aynı zamanda moleküldeki farklı karakteristik soğurma frekansına sahip fonksiyonel gruplar hakkında bilgi verir

Raman Spektroskopisi: Raman teknolojisinde, madde üzerine madde moleküllerinin soğuramayacağı bir frekansta yani geçirgen olduğu bölgede (görünür bölge veya UV bölgede) monokromatik ışından oluşan güçlü bir lazer ışını gönderilerek oluşan inelastik saçılım incelenir. Bunun sonucunda elde edilen Raman spektrumlarında, dikey eksen gelen ışın demetinin dalga boyundan bağımsız olarak Raman kaymalarının şiddetini gösterirken, yatay eksen ise genellikle, dalga sayısındaki kayma olup saçılan ışının ve kaynağın dalga sayıları arasındaki fark olarak tanımlanır.
Analitik Cihazlar:
  • Analitik cihazlar farklı moleküllerin eser miktarları arasındaki zor ayırtabilen çok küçük farklılıkları tespit etmek için tasarlanmışlardır.
  • Mikro litre veya miligram mertebesinde sınırlı hacimde numune analiz edebilirler.
  • Doğru ve güvenilir sonuçlar elde edilebilmek için, belirli protokol ve işletim prosedürlerinin izlenmesi gerekmektedir.
  • Laboratuvar odaklı cihazlardır ve kullanım için eğitimli teknik operatörlere ihtiyaç duyarlar. Ancak son yıllarda, bazı analitik cihazlar saha ortamında kullanılmak üzere de geliştirilmektedir.

Kullanılan teknolojiler aşağıda sıralanmıştır:
Kütle Spektrometresi (MS): Kütle spektrometreleri, yüklü parçacıkların manyetik ya da elektriksel bir alandan geçerken diğer yüklü parçacıklardan kütle/yük oranlarına göre ayrılmaları prensibine dayanır.
Gaz Kromatografisi (GC): Karışım içerinde gaz hâlinde bulunan veya kolayca buharlaştırılabilen bileşenlerin birbirinden ayrılması amacıyla gaz kromatografisi yöntemi kullanılır.
Yüksek Basınçlı Sıvı Spektroskopisi (HPLC): Yüksek hızda gerçekleştirilen ayırmaların yapıldığı sıvı kromatografi sistemlerine, Yüksek Basınçlı Sıvı Kromatografi (High Performance Liquid Chromatography: HPLC) denir. HPLC en yaygın olarak kullanılan analitik tekniklerden bir tanesidir.
Atomik Absorbsiyon Spektroskopisi (AAS): Işın kaynağından çıkan elektromanyetik dalganın gaz hâlindeki atomlar tarafından absorbsiyonu sonucu ışığın şiddetindeki azalmanın ölçülmesi ilkesine dayanır.
Kapiler Elektroforez (CE): Elektroforez, doğru akımın uygulandığı bir tampon çözeltide yüklü taneciklerin göç hızlarındaki farklara dayanan bir ayırma yöntemidir.

BİYOLOJİK AJANLARIN TESPİTİ, TEŞHİSİ VE İZLENMESİ
  • Biyolojik savaş ajanları kolay ulaşılabilir olmaları,
  • Düşük üretim maliyetleri,
  • Toksik özellikleri,
  • Kimyasal ajanlardan daha fazla öldürücü olma potansiyeline sahip olmaları ve
  • Rutin güvenlik sistemleri tarafından tespit edilememeleri nedeniyle terörist gruplar tarafından tercih edilen silahlardır.
Ayrıca, biyolojik ajanlar konakçı organizmada çoğalarak ekosistem ve coğrafi yayılım açısından öngörülemeyen sonuçlar doğurabilir.
2001 yılında ABD’de meydana gelen şarbon saldırısı sonucunda gözlendiği gibi biyolojik ajanların kullanımı insanlar arasında panik ve endişeye sebep olur ve oluşan kaos ortamı nedeniyle yönetimsel işleyiş aksar. Kompleks ve pahalı tespit yöntemleri nedeniyle biyolojik ajanlara karşı etkili korunma oldukça güçtür.
Biyosavunma, biyolojik saldırıya karşı savunma önlemlerini (algılama, koruma, dekontaminasyon ve tıbbi yardım) belirlemek ve yürürlüğe koymakla ilgili yöntemleri, planları ve prosedürleri içermektedir.
Biyolojik savaş ajanlarının tespiti, teşhisi ve izlenmesi için kullanılan yöntemler aşağıdaki gibi sınıflandırılmıştır:
  • Biyolojik Kültür, Biyoajanların geleneksel kültür teknikleriyle izolasyonu ve teşhisi tanıda “altın standart yöntem” olarak kabul edilmektedir. Biyolojik kültür herhangi bir ajanın tanımlanması için kapsamlı bilgi sağlayan güvenilir ve oturmuş bir yöntemdir. Ancak bu yöntem oldukça zahmetli ve zaman alıcıdır, sonuca ulaşmak bazen günler alabilmektedir.
  • İmmünolojik Yöntemler: Biyolojik ajanlarının tanımlanması için immünotestlerin geliştirilmesinde antijen-antikor etkileşimleri kullanılmıştır.
  • Enzim Bağlı İmmün Assay (ELISA): Antijen-antikor reaksiyonlarını gösterebilmek için enzim kullanılan tüm teknikler en genel olarak enzim immunotest olarak adlandırılır. Immünotest olarak isimlendirilen yöntemler, homojen ve heterojen olmak üzere ikiye ayrılır.
  • İmmüno-Kromatografik Kart Testleri: İmmünokromatografik kart testler düşük maliyetli, uzun raf ömürlü, yüksek duyarlılık ve seçiciliğe sahip, düşük dedeksiyon limiti olan, hızlı sonuç verebilen ve tüm dünyada yaygın olarak kullanılan testlerdir. Testte kullanılan nano partiküller sayesinde analiz sonucu gözle görülebildiğinden çoğu zaman ek bir cihaza gerek duyulmamaktadır.
  • Nükleik Asit Temelli Algılama (PCR): Moleküler biyoloji teknikleri, biyolojik savaş ajanlarının geleneksel mikrobiyolojik yöntemlerle algılanmasından çok daha hızlı algılama sağlar. Oldukça hassas ve spesifiktir. Dezavantajları ise proteinleri algılayamaması, dolayısıyla toksinlerin bu testlerle tespit edilememesidir.
  • Matriks ile Desteklenmiş Lazer Desorpsiyon/İyonizasyon Uçuş Zamanı Kütle Spektrometresi (MALDI-TOF-MS): MALDI-TOF-MS kültürlenmiş mikroorganizmaların hızlı, doğru ve düşük maliyetli teşhisi için yaygın olarak kabul gören bir teknik hâline gelmiştir.
  • Biyosensörler: Biyolojik bir olayı elektriksel bir sinyale dönüştüren aygıtlardır. Uluslararası Temel ve Uygulamalı Kimya Birliği’ne göre biyosensör, “kimyasal bir bileşiğe karşı verilen biyolojik yanıtı optik, termal ya da elektriksel sinyallere dönüştüren cihazlar” olarak tanımlanmıştır. Biyosensörlerde en sık kullanılan algılayıcılar antijenler ve nükleik asit problarıdır.
  • Biyolojik Dedektörler: Biyolojik dedektörler, genellikle belirli ortamda biyolojik ajanları teşhis etmeden sadece varlığını belirler.
  • Örnekleyiciler/Toplayıcılar: Örnekleme biyolojik ajanların tespiti sürecinde çok kritik ve bazen de oldukça zor bir adımdır ve bu nedenle örnek toplayıcı biyolojik dedektörlerin önemli bir parçasıdır.
  • Dedektörler // 1..Parçacık Boyutunu Baz Alan Dedektörler: Parçacık boyutlandırıcılar, önceden tanımlanmış boyut aralıklarındaki ajanları sayar, parçacıkları izlemek ve/veya saymak için farklı teknikler kullanılmaktadır.
  • Dedektörler // 2.. Floresans Tabanlı Dedektörler: Floresans temelli metodun arkasındaki temel mekanizma, yaklaşık 630 nm dalga boyundaki lazer bir uyarı sağlayarak floresans etiketli bakterilerin/viral patojenlerin kullanılmasıdır. Floresans sinyali üretilir ve floresan dedektörü tarafından tespit edilir.
  • Uzaktan Algılama Teknolojileri: Uzaktan algılama teknolojileri biyolojik ajanları bırakıldıkları noktadan uzakta algılamak üzere tasarlanmıştır. Bu sistemlerde biyolojik ajanların algılanması için lazer ışık kaynağı kullanılmaktadır ve LIDAR (Light Detection and Ranging- Işık Saptama ve Uzaklık Tayini) sistemi bu amaç için uygun görülmektedir. Uzaktaki hedefe (aerosol, toz, polen, bulut) radyo dalgaları yerine mikro saniye aralıklı kısa atımlı lazer ışınları gönderen LIDAR, lazerin hedeften ne sürede geri sektiğine bakarak taranan hedefin konumunu, hızını ve yönünü belirlemektedir.
  • NÜKLEER VE RADYOLOJİK SAVAŞ AJANLARININ TESPİTİ, TEŞHİSİ VE İZLENMESİ
  • Nükleer ve radyolojik savaş ajanları için algılama teknolojileri malzeme, bileşen ve sistemlerin yerlerini bulmak ve doğrulamak için gereklidir.

  • Tüm nükleer algılama teknolojileri, uranyum ve toryum gibi doğal olarak oluşabilen veya nükleer reaktörde üretilen çeşitli fizyon ürünleri ve plütonyum gibi insan yapımı olan radyoaktif nüklitlerin bozunumundan kaynaklanan emisyonları tespit edecek şekilde tasarlanmıştır.

  • Elektromanyetik radyasyon; düşük enerjili “iyonlaştırıcı olmayan radyasyon” ve yüksek enerjili “iyonlaştırıcı radyasyon”u kapsayan geniş bir spektrum içerisindedir.
  • İyonlaştırıcı radyasyon, elektronları atomlardan veya moleküllerden ayırmak için yeterli enerjiyi taşıyan radyasyondur ve böylece onları iyonize eder
  • İyonlaştırıcı olmayan radyasyon, atomları veya molekülleri iyonize etmek için gereken kuantize enerjiyi (foton enerjisi) taşımayan her türlü elektromanyetik radyasyon anlamına gelir, daha düşük frekanslı, düşük enerjili elektromanyetik dalgalardır. Radyo dalgaları, mikrodalgalar, kızılötesi ışık, morötesi ışık, görünür ışık bu tipteki radyasyona örneklerdir.
  • Nükleer ve Radyolojik Tespitin Genel Hatları

  • Nükleer ve radyolojik tespitin amacı; hızlı ve etkin algılama, tehdit malzemelerinin ve cihazların karakterizasyonu ve konumlandırılmasıdır.
  • Yüksek duyarlılık, uzaktan algılayabilme kapasitesi, hassas karakterizasyon, tehlikeli-tehlikesiz durum ayrımı gibi özellikler nükleer ve radyolojik algılamada en ön planda olan gereksinimlerdir.
1** Gaz İyonizasyon Dedektörleri:
Gaz iyonizasyon dedektörleri, iyonize parçacıkların varlığının tespit edilmesi ve iyonize radyasyonu ölçen radyasyon koruma uygulamalarında kullanılmaktadır. Gaz iyonizasyon dedektörü, radyasyon tespiti ve ölçümü için kullanılan araçların bir önemli grubudur.
  • İyonizayon Odası,
  • Orantılı Sayaç,
  • Geiger-Müller Sayacı olmak uzere 3 çesittir.


DİKKAT: Geiger-Müller Sayacı, elde taşınabilen bir radyasyon ölçme aracı olarak geniş ve yaygın kullanımı nedeniyle en iyi bilinen radyasyon ölçüm cihazıdır.

2**Gamma Işını Dedektörleri:
Gamma ışınları hiçbir etkileşmeye girmeden materyal içerisinde uzun bir yol kat edebilir, hatta kolaylıkla materyali delip geçebilir. Bu nedenle tespit edilmeleri zordur.
  • Sintilasyon Dedektörleri
  • Yarıiletken Dedektörler olmak uzere 2 çeşittir.

3** Nötron Dedektörleri:
Nötron dedektörleri genellikle nötron enerjisini daha kolay tespit edilebilen yüklü bir parçacığa dönüştürme prensibine dayanmaktadır.
  • BF3 Orantılı Sayaçlar,
  • 3 He Orantılı Sayaçlar olmak üzere 2 çeşidi bulunmaktadır.


DİKKAT: Çernobil Faciası.. Çernobil faciası 20. yüzyılın ilk büyük nükleer kazasıdır. 26 Nisan 1986 günü erken saatlerde Ukrayna’nın Çernobil kentindeki nükleer güç reaktörünün 4. ünitesinde meydana gelen nükleer kaza sonrasındaki patlama, Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarının tam 200 katı bir etki yaratmıştır. İlk anda patlamanın etkisiyle santralde görevli 31 kişi ölmüş ancak daha sonra Türkiye’nin de dâhil olduğu yakın coğrafya on yıllar boyu sürecek ölümcül bir felakete mahkum olmuştur. Çernobil’in yakınındaki Pripyat şehrinde günümüzde ölçülen radyasyon düzeyinin bile normalin 20-40 kat üzerinde olduğu saptanmıştır. Tüm radyoaktif kalıntıların temizlenmesi için öngörülen süre ise 48 bin yıl olarak belirlenmiştir.










Bölüm 7
KBRN Savunma Prensipleri ve Bileşenleri
KBRN: Kimyasal, Biyolojik, Radyolojik ve Nükleer
ZEKM: Zehirli Endüstriyel Kimyasal Malzemeler
KBRN savunması üç temel ilkeye dayanmaktadır. Bunlar;
  • KBRN tehdidinden kaynaklı kirlenmeden korunma,
  • KBRN kirlenmesi kaçınılmaz olduğu durumlarda bireylerin, birimlerin ve malzemenin KBRN tehdidine karşı gerekli koruyucu önlemleri alması ve
  • Kirliliğin temizlenmesi (dekontaminasyon).
Bu ilkelerin uygulanması güvenlik açığını en aza indirerek, sivil halkın ve askerî birimlerin tehlikelerden en zararla çıkmasını sağlayacaktır.!
KBRN SAVUNMA
KBRN savunmasının amacı;
  • Düşman bir ülkenin veya terörist bir grubun kimyasal, biyolojik, radyolojik veya nükleer ajanları ve zehirli endüstriyel maddeleri saldırı için kullanma ihtimaline karşı gerekli tedbirleri almak,
  • Uygun koruyucu teçhizat sağlamak,
  • İnsanları bu tür saldırılara karşı bilinçlendirmek ve
  • Tespit, teşhis maksadıyla kullanılacak cihazların temin edilmesini ve uygun bir şekilde kullanılmasını mümkün kılmaktır.
**KBRN savunması, KBRN silah ve cihazlarının kullanılması veya kullanılma ihtimaline karşı alınan tüm tedbirleri içermektedir.
** KBRN silahı, kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer ajanların hedef üzerinde kullanılması amacıyla üretilmiş her türlü teçhizat ve mühimmattır.
KBRN Savunmasının Prensipleri :
KBRN savunması planlanması yapılırken beş prensip esas alınır (Şekil 7.1). Bunlar;
  • Tehdit değerlendirmesi,
  • Risk yönetimi,
  • Koordinasyon,
  • Süreklilik
  • Maliyet
Savunma planlamasına başlanmadan önce ilk yapılması gereken tehdit değerlendirilmesidir. Bu aşamadan sonra, belirlenen tehditler arasında bir karşılaştırma ve öncelik belirleme yapabilmek için risk değerlendirmesi yapılmalıdır. Savunma planlanmasında görevli askerî ve sivil makamlar arasında kriz öncesi ve kriz anında uygun koordinasyon sağlanması için gerekli altyapı tesis edilmelidir. Sahip olunan KBRN koruyucu teçhizatı ve diğer cihazların, kurumlar arasındaki karşılıklı bilgi alışverişi sayesinde ihtiyacın en üst seviyede olduğu bölgeye sevki sağlanmalıdır. KBRN teçhizatı temin edilirken ve savunma amacı ile planlama yapılırken mali dengeler de göz önünde bulundurulmadır. KBRN savunma amacıyla kullanılan donanımın bir kısmının yüksek maliyete sahip olması ve yurt dışından temin ediliyor olması nedeniyle, kaynaklar etkin, verimli ve ekonomik olarak kullanılmalıdır.
Kimyasal, Biyolojik, Radyolojik ve Nükleer Riskler
Nükleer silah kullanımı sonucunda oluşacak yıkımın derecesi, kullanılan nükleer silahın yapım şekline, patlamanın yüksekliği ile yer sıfır mesafesine, meteorolojik şartlara ve hedefin isabet şekline bağlıdır.

Nükleer silah kullanımı sonrasında oluşan etkiler; ısı, ışık, şok etkisi, nükleer radyasyon, nükleer serpinti ve elektromanyetik etki olarak sıralanabilir.

Nükleer bir saldırının ilk belirtisi meydana getirdiği şiddetli ışıktır.

Biyolojik silah, insan metabolizmasını olumsuz yönde etkileyerek, ölüme veya ciddi hastalıklara neden olan silah çeşididir. Sahip olduğu teknoloji çok ucuz olduğu için, kolaylıkla ve kısıtlı imkânlarla üretimi mümkündür. Bir biyolojik silah olarak farklı teknolojilere sahip teçhizatlar kullanılabilirken, bir fare veya eklembacaklılar da silah olabilmektedir.

Biyolojik ajanlar; yiyecek, su, haşarat, ısıran böcekler, kanalizasyon sistemi gibi yollarla kısa sürede çok geniş alanlara yayılabilmektedir. İnsanları ve hayvanları öldürmek, yaralamak, sakat bırakmak, vücutlarını kontrol etmelerini önleyerek etkisiz hâle getirmek, malzeme, teçhizat ve tesisleri kirleterek kullanılmaz hâle getiren kimyasal ajanları yaymak için kullanılan her türlü malzeme kimyasal silah olarak adlandırılmaktadır. Kullanımları sonucu malzeme, teçhizat ve arazi üzerinde kalıcı olarak kirliliğe sebep olabilmektedirler.

Radyolojik silah; nükleer patlayıcı ve cihazların haricinde, içinde özel olarak bulunan radyoaktif maddenin yarılanması sebebiyle ortaya çıkan radyasyonu yayarak hasar, yaralanma veya ölüme sebebiyet veren her türlü teçhizattır. Bu silahlara aynı zamanda radyasyon silahı da denilmektedir. Radyoaktif maddeler etrafa saçılarak, kirlenme meydana getirirler. Radyoaktif madde kaynakları olarak; nükleer silah geliştirilen tesisler, sivil nükleer santraller, atıklar, nükleer araştırma yapan merkezler ve endüstriyel tesisler sayılabilir.

DİKKAT: Kükürt dioksit (SO2); renksiz, keskin kokulu reaktif bir gaz olup hava kirliliğine ve asit yağmurlarına sebep olmaktadır.

DİKKAT: Modern anlamda ilk gelişmiş kimyasal silahlar I. Dünya Savaşı’nda Almanlar tarafından Fransızlara karşı kullanıldı.



KBRN SAVUNMASININ BİLEŞENLERİ

KBRN savunması planlanırken, komple ve detaylı bir savunma ortaya koymayı sağlayan beş bileşen göz önünde bulundurulmalıdır. Bunlar;

  • Tespit ve teşhis,
  • İkaz sistemleri,
  • Fiziksel korunma,
  • Tehdit yönetimi
  • Tıbbi destek


Tespit ve Teşhis

Bir olay veya saldırı sonrasında, kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer ajan kullanıldığının ortaya konmasına KBRN tespiti denilmektedir.

Yerinde tespit cihazları genel olarak bir kişinin kullanabildiği ve kullanımı kolay olan sistemlerdir.

Nokta tespit cihazları, özellikleri ve dizaynı farklı olan çeşitleri mevcut olmakla birlikte, sadece kullanıldığı yerde ajan varlığını tespit edebilmektedir. KBRN ajanı olarak kullanılan madde bulunulan bölgeye ilk ulaştığında ilk olarak nokta tespit sistemiyle karşılaşır.

Uzaktan algılama cihazları, bir KBRN ajan bulutunun önceden tespiti ve gerekli birimlerin uyarılması amacıyla kullanılmaktadır.

DİKKAT: TÜBİTAK tarafından MAM CDET nokta detektörü geliştirilmiştir.

KBRN saldırısının yapıldığının anlaşılmasından sonraki aşama, saldırıda ne tür ajan kullanıldığının belirlenmesidir. Kullanılan ajanın ne olduğunun anlaşıldığı ve analizinin yapıldığı adım ise teşhistir.

KBRN olayından sonra bölgede, ajanın etkisini sürdürüp sürdürmediği, kalıcılığının belirlenmesi, kirliliğin olduğu bölgelerin bilinmesi açısından olaydan sonraki takip süreci önemlidir. Tüm bu aşamalar, 3T Modeli olarak bilinir.


İkaz Sistemleri

KBRN olayından şüphelenilen veya tespit, teşhis sistemleri ile ajan kullanıldığı belirlenen durumların bilgisinin özel cihazlarla yayan sistemlere ikaz sistemi denilmektedir.

Ülkemizde meydana gelecek bir acil durum veya afet hâlinde olaya müdahale edilmesine, olay öncesi gerekli önleyici tedbirlerin alınmasına, olaydan sonra düzeltici ve iyileştirici işlemlerin yapılmasına yönelik görevlerin koordine makamı 5902 Sayılı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Başbakanlığa bağlı Afet ve Acil Durum (AFAD) Yönetimi Başkanlığı olarak belirlenmiştir.

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) Başkanlığı bu yönetmelik kapsamında, nükleer ve radyolojik tehlike ve tehditlere karşı alınması gereken tedbirleri ve zararlı doz limitlerini belirlemektedir. Ayrıca nükleer veya radyolojik bir tehdit veya olay durumunda elindeki teknik altyapıyı gerekli olan yere sevk eder. Şayet nükleer veya radyolojik olayın yaşandığı bölgede numune alınması gerekiyorsa numune alma işlemi TAEK tarafından yapılmaktadır. Ülkemizde meydana gelebilecek nükleer ve radyolojik olay temelli tehditlere karşı gerekli ikaz ve uyarı sistemlerini kurma sorumluluğu TAEK’e verilmiştir.

AFAD tarafından kurulan ikaz sistemleri vasıtasıyla yapılan uyarılar iki başlık altında işlenebilir. Bunlar hazırlık ve tehlike ikazlarıdır.

Hazırlık ikazı, bir savaş veya olası bir saldırıya uğrama riski olduğunda basın-yayın organları tarafından ve belediyelerin altyapıları vasıtasıyla yapılan ikaz çeşididir. Bu ikaz alındığında, sığınak olan bölgelerde gerekli önlemler alınır ve bu yerler kullanılabilir hâle getirilir. Çevredeki yanıcı ve patlayıcı maddeler kaldırılır. Gerektiği takdirde karartma tedbirleri uygulanarak evlerdeki ışıklar kapatılır.

Tehlike ikazı ise; sarı, kırmızı, beyaz ikaz ve radyoaktif serpinti tehlikesi (siyah) ile kimyasal savaş maddeleri tehlikesi olarak 5 gruba ayrılmaktadır.
KBRN tehlikelerinde kişisel korunmayı sağlayan malzemeler:

• Koruyucu maske,

• Koruyucu elbise,

• Koruyucu eldiven,

• Koruyucu bot ve kılıfıdır.

Uzun süre KBRN ajanlarının bulunduğu bölgede çalışmayı gerektiren durumlarda, çalışma süresi elbisenin koruma süresine göre belirlenmelidir.

Ancak hava sıcaklığının yüksek olması ve görevin uzun sürmesi kullanıcı personel açısından riskler doğurmaktadır.

Tehlike ortamında veriler ışığında kullanılacak olan koruyucu elbisenin düzeyi belirlenmelidir. 3 tip korunma düzeyi vardır. Bunlar; A tipi, B tipi ve C tipi olarak sınıflandırılmıştır.

A tipi korunma, ortamdaki KBRN ajanının teşhis edilemediği durumlarda uygulanır. Dışarıdan tamamen izole bir ortam yaratması ve oksijen tüpü taşımayı gerektirmesinden dolayı kısa süreli kullanım gerektirmektedir. Uzun süreli kullanılması durumunda vücutta aşırı sıvı kaybına sebep olarak vücut ısısında tehlikeli derecede değişime yol açmaktadır.

B tipi korunma, en yüksek solunum düzeyi koruması gerektiren buna karşın daha düşük seviyede cilt korumasına ihtiyaç duyulan durumlarda tercih edilmektedir. Genellikle dekontaminasyon (temizleme) bölgelerinde görevli personel tarafından kullanılmaktadır. Kullanılan ajanın türünün belli olduğu ancak miktarının bilinmediği durumlarda uygulanır.

C tipi korunma, ortamdaki KBRN ajanının türünün ve miktarının bilindiği durumlarda uygulanır. B tipi korunma ile kıyaslandığında aralarındaki tek fark, solunum sisteminde oksijen tüpü yerine maske kullanılmış olmasıdır. Ortamda çok yüksek miktarda KBRN ajanı ve oksijen seviyesinin çok düşük olduğu durumlarda kullanılması uygun değildir.



Toplu Korunma Yöntemleri



Toplu korunma sistemleri, KBRN kişisel koruyucu sistemlerin kısıtlamaları olmaksızın, komuta kontrol, tıbbi bakım, iletişim gibi fonksiyonları yerine getirecek kişi için güvenli bir çalışma ortamıdır.

Toplu korunma kişisel koruyucu teçhizatın yerini almaz. Sadece kişilerin KBRN ortamında görevini daha etkili bir şekilde yapmasını sağlar.

Toplu korunma sistemleri; sabit, taşınabilir ve hareketli sistemler olmak üzere üç başlık altında toplanabilir.

Sabit toplu korunma sistemleri, inşa edildikten sonra başka bir yere taşınamaz. Bu sistemler izolasyon bakımından sağlamlaştırılmış ya da yarı sağlamlaştırılmış olabilir.

Taşınabilir toplu korunma sistemleri, ihtiyaç duyulan yerde inşa edilebilen, gerektiğinde başka yere taşınabilen, genellikle sağlamlaştırılmamış tesislerdir ve sağlamlaştırılmamış toplu korunma sistemleri ile aynı özelliktedir.

Hareketli toplu korunma sistemleri ise, zırhlı ve zırhsız araçlarda yer alan ve hareket esnasında kullanılabilen sistemlerdir. Bu sistemlerin çoğu, toplu korunma sistemlerinde tamamlayıcı hava geçirmez oda veya kirlilik kontrol odalarına sahip değildir.



Tehdit Yönetimi

Tehlike yönetiminde esas olan, olası bir KBRN saldırısı öncesinde gerekli önlemlerin alınması ve KBRN olayı yaşanmış ise oluşan tehlikenin kontrolüdür. Tehlike yönetimi yapılırken bazı önemli unsurlara dikkat etmek gerekmektedir. Bunlar; KBRN tehdidine maruz kalınmamasına yönelik tüm tedbirlerin alınması, tedbirlere rağmen bir olay veya saldırı yaşanmış ise KBRN ajanlarından kaynaklı kirliliğin yayılmasının kontrol edilmesi, KBRN ajanları tarafından kirletilen birey, eşya, bina ve çevrenin temizlenmesi olarak sıralanabilir.

BİLGİ: Kirlilik; insanlar, binalar, nesneler ve çevre üzerinde KBRN ajanlarının birikmesi olarak tanımlanmaktadır.

Tıbbi Destek

KBRN ajanlarının kullanıldığı bir olay meydana geldikten sonra, kurtarma ekipleri hazırlıklarını yapıp olay mahalline hareket eder. Bu esnada bölgedeki hastane veya hastaneler KBRN hazırlıklarına başlar. Öncelikle sıcak bölgeye girilerek tespit ve teşhis çalışması yapılır. Kullanılan ajan ve miktarı anlaşıldıktan sonra sıcak bölgeye kurtarma ekiplerinin girişi sağlanır. Bölgedeki yaralılar öncelikle arındırma bölgesinde temizlenir. Daha sonra maruz kalınan ajan tipine göre tedavi uygulanır.

Sinir ajanlarının kullanıldığı bir saldırı gerçekleştirilmiş ise yararlılara ilk olarak atropin yapılır. Atropin vücuda kalça, uyluk ve koldan zerk edilir (Şekil 7.18). Sinir ajanı sindirim sistemi vasıtası ile vücuda girmiş ise hastaya aktif kömür verilir. Sinir gazına her türlü maruziyette hastaya solunum desteği verilmelidir.

Yakıcı ajanlara maruz kalındığı durumlarda, öncelikle cilt temizliği yapılır. Bu işlem steril bir bez kullanarak ve çimdikler gibi yaparak cilt üzerindeki sıvı yakıcı ajanın alınmasıdır. Ciltteki yanık ve kabarcıklar için yanık tedavisi uygulanır. Gözler açık şekilde tutularak içi bol su ile yıkanır. Solunum sıkıntısı yaşanan vakalarda oksijeni desteği sağlanır. Yaralı yakıcı ajanı sindirim yolu ile vücuda almış ise kusturulmaz, su veya süt verilerek ajanın seyreltilmesi sağlanır.

Boğucu ajanlara karşı uygulanan tedavi için belirli bir panzehir bulunmamaktadır. KBRN saldırısından etkilenen hastanın vücudu yıkanarak temizlenmesi sağlanır. Gözlerde ajandan etkilenmiş ise bol su ile yıkanır. Boğucu gazların en çok etkilediği sistem, solunum sistemi olduğundan hastaya solunum desteği verilir. Olası bir akciğer ödemi oluşmasına karşı hasta ivedi olarak hastaneye sevk edilir.

Kan zehirleyici bir ajan ile yapılan saldırı sonucu yaralanan hastaya ilk olarak solunum desteği sağlanır. Panzehir olarak; amil nitril, sodyum nitrit, sodyum tiyosülfat ve dimetilaminofenol verilir.



Temizleme (Dekontaminasyon)
Bir KBRN olayı yaşandıktan sonra, kullanılan KBRN ajanı insanlara, diğer canlılara, araziye, binalara, malzemelere ve gıda maddelerine bulaşarak bunları kirletir. Bu kirlenme, temizleme (arındırma) konusunda eğitim almış personel tarafından, özel kimyasallar ve teçhizatlar kullanılarak temizlenir. Temizleme işlemi genel olarak kimyasal ajan kirliliğine karşı yapılır. Biyolojik ajanlar, özellikleri gereği dezenfeksiyon ile uzaklaştırılır
Temizleme işlemi uygulanırken iki temel yaklaşımdan yararlanılır. Bunlardan birincisi kirliliğe sebep olan ajanın kimyasal olarak yapısını bozarak, zararlı etkilerini yok etmek, ikincisi ise fiziksel olarak temizleme işlemi gerçekleştirmektir.
Temizleme işlemlerinde en çok kullanılan sıvı sudur. KBRN kirliliğine maruz kalmış olan teçhizat, malzeme vb. tazyikli su ile temizlenir. Ancak temizleme işleminde su kullanmanın riskli tarafları vardır. Bunlardan en önemlisi ajan kirlilik oluşturduğu yerden uzaklaştırılır ama etkisini kaybetmez. Bu nedenle su ile yapılan temizlik işleminden sonra oluşan atık suyun yönetilmesi gerekir.
Su ile temizleme dışında, nötralize etme, kirliliğin bulaştığı nesneleri yakma, kirlenmiş malzeme veya bölgenin üstünü kapatma ve bölgeyi terk ederek doğal olarak ajanın uzaklaşmasını bekleme gibi yöntemlerde kullanılmaktadır.

KBRN SAVUNMA ALANINDA KULLANILAN TEKNOLOJİLER

Kendisini korumak isteyen ülkeler, KBRN savunmaya yönelik yatırımlar yaparak oluşan tehdide karşı önlem almışlardır. Bu alanda kullanılan kaynağın büyük bir bölümü, kişisel koruyucu donanım, algılayıcı sistem, KBRN korumalı sığınak ve temizleme (dekontaminasyon) cihazı gelişimi için ayrılmıştır.

KBRN Olaylarına Müdahale Aracı

KBRN savaş ajanlarının terörist eylemlerde kullanılmasına karşı önlem alınması son derece önemlidir. Bu kapsamda toplumsal olaylarda, mitinglerde, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde terör ve sabotaj amaçlı KBRN içerikli saldırılara uzaktan tespit ve müdahale edebilecek insansız hava ve kara araçlarının olması gerekmektedir. Ayrıca olay bölgesine sevk edilen ekiplerin can güvenliğini sağlayacak ve olaya müdahalede ve halkı kurtarmada kullanacakları araçlarda, özel dizayn edilmiş olmalıdır.

Bu amaçla kullanılan teknolojilerden biri, KBRN ajanı içeren bomba düzeneklerini yanına herhangi bir müdahale ekibinin gitmesine gerek kalmadan, uzaktan robotik elle müdahale imkânı veren robot teknolojileridir

KBRN ajanlarının tespitine ve olaya müdahaleye yönelik, üzerinde algılayıcı sistemler bulunan zırhlı araçlarda mevcuttur. Bu araçların içinde komuta kontrol merkezi yer almakta ve araç içinde görev yapan personelin can güvenliği KBRN filtreleri ile sağlanmaktadır. Araç olay bölgesine vardığında personel araçtan inmeden ortamdaki havanın analizini yapabilmekte ve diğer ekipler için bilgi sağlamaktadır.



KBRN Kirliliği Temizleme Sistemleri

KBRN ajanı içeren silah, bomba ve herhangi bir düzenek kullanıldığında, saldırı sonucu etrafa dağılan KBRN ajanları insanların, malzemelerin, teçhizatın, bina ve tesislerin üzerine nüfus ederek kirliliğe sebep olmaktadır.

KBRN ajanlarının daha fazla ve daha farklı yerlere yayılmasının önlenmesi maksadıyla temizleme işlemi uygulanması gerekmektedir. Bu amaçla tasarlanan sistemler bulunmaktadır. Olaylara hızlı müdahale imkânı vermesinden dolayı yeni geliştirilen temizleme sistemleri mobil olarak tasarlanmaktadır. Böylece KBRN ajanı kullanılan bir olay meydana geldiğinde, kirliliğin insanlara ve çevreye çok fazla yayılmasına izin vermeden kısa sürede olay yerine gidilebilmektedir.



BÖLÜM 8:

KBRN SAVUNMA VE GÜVENLİK MEVZUATI

KİS kapsamında; “silahlanma” yerine “silahların sınırlanması ve azaltılması” ve büyük bir hedef olarak “silahsızlanma” kavramları ortaya çıkmıştır.

1899 ile 1907 yıllarında toplanan Lahey Barış Konferanslarında silahsızlanma uluslararası boyutta ilk kez kapsamlı bir şekilde görüşülmüştür. Söz konusu konferansları müteakiben başlayan I. Dünya Savaşı esnasında kullanılan KBRN ajanlarından kaynaklı acı tecrübelerden sonra silahsızlanma uluslararası gündemde daha fazla yer almıştır.

KİTLE İMHA SİLAHLARI (KİS) DÜZENLEMELERİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ

Dünya üzerinde geçmişten bugüne üretilen tüm ateşli silahlar “konvansiyonel” ve “kitle imha” silahları olmak üzere iki ana kategoride sınıflandırılmaktadır.

Kitle imha silahlarının konvansiyonel silahlardan en önemli temel farkı, konvansiyonel silahların birçok kez kullanımı sonucu ortaya çıkabilecek zararın, kitle imha silahlarının sadece bir kez kullanımı ile ortaya çıkabilme olasılığıdır.

Ayrıca, kitle imha silahları kullanıldıktan sonra insan ve hayvan sağlığını olumsuz etkilemekte ve çevreye verdiği zarar kullanılan KBRN savaş ajanına göre bir süre daha devam etmektedir.

BİLGİ: Konvansiyonel silahlar, nükleer, kimyasal ve biyolojik silahlar dışında kalan ve her orduda kullanılan, gücü, niteliği bilinen silahlardır.
BİLGİ: Amerika Birleşik Devletlerince 1997 yılında icra edilen “21. yüzyılda Savunma Dönüşümü ve Ulusal Güvenlik” Panelinde kitle imha silahları; “genellikle kimyasal, biyolojik, nükleer silahlar ve bunları taşıma kabiliyeti olan füzeleri kapsar. Bazı durumlarda radyolojik silahlar da bu tanıma dâhil edilirler.” şeklinde tanımlanmıştır.



Ülkelerin kitle imha silahlarının caydırıcılık özelliği, ülkelerin bu tür silahlara sahip olma çabalarının en önemi nedeninidir. Bu özellikleri nedeniyle kitle imha silahları, özellikle soğuk savaş döneminde giderek yaygınlaşmıştır.

19. yüzyılın sonralarında savaşlarda zehirli gazların bir savaş metodu olarak kullanılmasını önlemeye yönelik ilk adım atılmıştır.

Boğucu Gazlar Bildirisinde taraf devletler, boğucu ve zehirleyici gazları bir savaş metodu olarak kullanmaktan vazgeçtiklerini beyan etmiştir. Bu bildiriyi müteakiben yayımlanan başka bir bildiride ise; “boğucu ve toksik madde yayan mermilerin bir savaş metodu olarak kullanılması yasaklanmıştır”.

20. yüzyılda yaşanan pek çok çatışmada zehirli gazlar ile kimyasal silahların izlerine rastlanmış olması, Lahey Barış Konferanslarında yayınlanan bildirilerde yer alan taahhütlere ve yasaklara rağmen, kimyasal ve biyolojik maddelerin bir savaş metodu olarak kullanılmasının önüne geçilemediğinin kanıtı olarak gösterilmiştir.

I. Dünya Savaşı’nın başladığı 1914 yılının sonlarına doğru, daha çok savunma savaşları yaşanıyor olmasına rağmen, sağladığı avantajlar nedeniyle çatışmalarda zehirli gazlara sıklıkla başvurulmuştur. 1918 yılında Nobel Kimya Ödülünü kazanan “Kimyasal Savaşın Babası” olarak bilinen Alman General Fritz Haber, Lahey Boğucu ve Zehirleyici Gazlar Bildirisi’nin yalnızca ölümcül etkileri olan gazları kapsadığını belirtmiştir.

I. Dünya Savaşı’nın aksine, II. Dünya Savaşı’nda Çin ve Japonya arasında süren çatışmalarda kullanılan küçük çaplı bazı kimyasal silahlar dışında, kimyasal silah kullanımının olmadığı bilinmektedir.

I. Dünya Savaşını sonlandıran birçok antlaşmada zehirli gazların bir savaş aracı olarak kullanılmasını sınırlayan bazı hükümlere rastlanmaktadır. Bu antlaşmalardan biri de Versay Antlaşması’dır. Söz konusu anlaşma ile zırhlı araç, tank, denizaltı, uçak ve zehirli gaz üretilmesi yasaklanmış ve sadece belli birkaç fabrikada silah ve cephane üretilmesine izin verilmiştir.

DİKKAT: “Boğucu, Zehirli ve Diğer Gazlarla Bakteriyolojik Metotların Savaşta Kullanılmasının Yasaklanmasına İlişkin Protokol” olan Cenevre Protokolü, 17 Haziran 1925 tarihinde imzalanmıştır. 8 Şubat 1928 tarihinde yürürlüğe giren protokol ile silahsızlanma yolunda önemli bir ilerleme kaydedilmiş ve “savaşta bakteriyolojik metotların kullanımına” da yasak getirilmiştir. Türkiye, 7 Ocak 1929 tarihli ve 1380 sayılı kanunla Cenevre Protokolü’ne taraf devletler arasında yer almayı uygun bulmuştur.

Dünyada çok yüksek miktarlara ulaşan kimyasal silah stokuna rağmen 20. yüzyılın ikinci yarısında meydana gelen çatışmalarda kimyasal silah kullanımı sınırlı olmuştur. Ancak Yemen’de 1963-1967 yılları arasında yaşanan ayaklanma ve iç savaş sırasında isyancılara karşı bu tür silahların kullanıldığına şahit olunmuştur.

Ayrıca 1955 yılında başlamış Vietnam Savaşı’nda da kimyasal ajanların kullanıldığı ve özellikle herbesitlerin (bitki öldüren kimyasallar) kullanıldığına dair de birtakım iddialar söz konusudur.

1983-1988 yılları arasında gerçekleşen İran-Irak Savaşında, kimyasal savaş silahlarından olan hardal gazı ve sinir gazlarının kullanımına sıklılıkla rastlanmıştır

1995 yılında Japonya’da terörist Aum Şinrikyoo örgütünün sarin gazıyla Tokyo metrosuna düzenlediği kimyasal saldırı da kayıtlara geçmiştir.







DİKKAT: Kimyasal silahların kullanıldığı bu olaylar sonucunda, Soğuk Savaş döneminden hemen sonra (1993 yılında) olmak üzere iki ayrı uluslararası sözleşme imzalanmıştır. Bu sözleşmeler ile biyolojik ve kimyasal savaş ajanlarıyla etkin bir şekilde mücadele edilmesi amaçlanmıştır. Bu sözleşmeler Biyolojik Silahlar Sözleşmesi ve Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’dir. Türkiye, Biyolojik Silahlar Sözleşmesine 1974, Kimyasal Silahlar Sözleşmesine ise 1997 yılında taraf olmuştur.​



Kısaca Biyolojik Silahlar Sözleşmesi olarak bilinen “Bakteriyolojik (Biyolojik) ve Zehirleyici Silahların Geliştirilmesi, Üretimi ve Stoklanmasının Yasaklanması ve Bunların İmhasına İlişkin Sözleşme”, silahsızlanma yolunda varılan önemli bir aşamayı ifade etmektedir.

Biyolojik Silahlar Sözleşmesi ile biyolojik silahların bir savaş yöntemi olarak kullanılmasından vazgeçilmiş ve ayrıca, mevcut stokların imha edilmesi, biyolojik silahların üretilmesi, depolanması da yasaklanmıştır.

DİKKAT: KSS’yi bugüne kadar imzalayan devlet sayısı 192 olup bu sayı dünyadaki ülkelerin %90’ını ifade etmektedir. Ancak KSS’yi imzalayan devletlerden İsrail ve Myanmar henüz Sözleşmeyi onaylamamıştır. Suriye’nin, ise 14 Eylül 2013 tarihinde KSS’yi onaylaması ile taraf devlet sayısı 190’a ulaşmıştır. Ayrıca; Mısır, Kuzey Kore, Angola ve Güney Sudan sözleşmeyi henüz imzalamayan ülkelerdir.
KSS 13-15 Ocak 1993 tarihinde Paris’te imzaya açılmış olup, sözleşmeyi bu tarihler arasında 130 ülke imzalamıştır.​
BM çerçevesinde 1968 yılında imzaya açılan ve 1970 yılında yürürlüğe giren “Nükleer Silahların Yaygınlaşmasının Önlenmesi Antlaşması“ ile antlaşmadan önce nükleer silaha sahip olan ülkelerin bu silahların bir kısmını muhafaza etmelerine müsaade edilmiş ancak nükleer silaha sahip olmayan ülkelerin ise bu silahları geliştirmelerine dahi müsaade edilmemiştir.

Birçok ülke taraf oldukları nükleer, kimyasal veya biyolojik silahların yaygınlaşmasını önleme amaçlı antlaşmalar ve taahhütler altında düzenlenen bağlayıcı yasal yükümlülükleri üstlenmiş, Nükleer Maddelerin Fiziksel Korunması Antlaşması ve Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (IAEA)’nun Radyoaktif Kaynaklara İlişkin Emniyet ve Güvenlik Yönetimi Tüzüğü uyarınca tavsiye edilen fiziksel hassas maddelerin korunması yükümlülüğünü kabul etmiştir.



ULUSAL HUKUKTA KBRN

*5902 Sayılı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun (29/05/2009)

Bu Kanunun amacı, afet ve acil durumlar ile sivil savunmaya ilişkin hizmetleri yürütmek üzere, Başbakanlığa bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının kurulması, teşkilatı ile görev ve yetkilerini düzenlemektir.

Bu Kanun; afet ve acil durumlar ile sivil savunmaya ilişkin hizmetlerin ülke düzeyinde etkin bir şekilde gerçekleştirilmesi için gerekli önlemlerin alınması ve olayların meydana gelmesinden önce hazırlık ve zarar azaltma, olay sırasında yapılacak müdahale ve olay sonrasında gerçekleştirilecek iyileştirme çalışmalarını yürüten kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonun sağlanması ve bu konularda politikaların üretilmesi ve uygulanması hususlarını kapsar.

Sivil Savunma Dairesi Başkanlığının görevleri şunlardır:

  1. Kamu kurum ve kuruluşları ile özel kuruluşlarda sivil savunma hizmetlerini planlamak, uygulamak ve denetlemek.
  2. Her türlü silahsız koruyucu ve kurtarıcı tedbirleri, acil kurtarma ve ilk yardım faaliyetlerini planlamak ve yürütmek.
  3. Seferberlik ve savaş hazırlıklarında ihtiyaç duyulacak sivil kaynakları tespit etmek.
  4. Sivil savunma gayretlerinin halk tarafından desteklenmesi ve halkın moralinin korunmasını sağlamaya yönelik çalışmalar yapmak.
  5. Kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer maddelerin meydana getireceği tehlikelere karşı alınacak önlemleri ve yapılacak çalışmaları tespit etmek ve bunlarla ilgili bakanlık, kamu ve özel kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak.



*Kimyasal, Biyolojik, Radyolojik ve Nükleer (KBRN) Tehlikelere Dair Görev Yönetmeliği (03/05/2012)

Yönetmeliğin amacı; yurt içinde veya dışında meydana gelip ülkemizi etkileyebilecek olan kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer tehdit ve tehlikelere karşı halkın sağlığının ve çevrenin korunması, can ve mal kaybının en aza indirilmesi için gerekli tedbirlerin aldırılması amacıyla ilgili bakanlık, kamu ve özel sektör kurum ve kuruluşları, valilikler, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve gönüllüler ile sivil asker işbirliği çerçevesinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin tehlike öncesi, tehlike sırası ve sonrasına ilişkin görev ve sorumluluklarını belirlemektir.



*Afet ve Acil Durum Müdahale Hizmetleri Yönetmeliği (18/12/2013)

Bu yönetmeliğin amacı, afet ve acil durumlara müdahalede ihtiyaç duyulacak tüm güç ve kaynakları ulusal ve yerel düzeyde planlamak, bu güç ve kaynakların olay bölgesine hızlı ve etkin bir şekilde ulaştırılmasını sağlamak, müdahale hizmetlerini ve bu hizmetlerin koordinasyonundan sorumlu ana ve destek çözüm ortaklarının ve yerel düzeyde sorumlu birimlerin görev ve sorumlulukları ile planlama esaslarını belirlemektir.

Başkanlık tarafından bakanlık, kurum ve kuruluşların katılımıyla afet ve acil durumlara ilişkin müdahale çalışmalarında görev alacak hizmet grupları ve koordinasyon birimlerine ait görev ve sorumlulukları tanımlamak amacıyla afet öncesi, sırası ve sonrasına ait müdahale planlamasının temel prensiplerini içeren Türkiye Afet Müdahale Planı hazırlanır. Plan, Afet ve Acil Durum Yüksek Kurulunun kararı ile Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girer.

*Afet ve Acil Durum Yönetim Merkezleri Yönetmeliği (19/2/2011)

Bu Yönetmeliğin amacı; yurtiçinde ve yurtdışında meydana gelen afet ve acil durumlara ulusal ve yerel düzeyde müdahalenin ve buna ilişkin hazırlık faaliyetlerinin etkin bir şekilde gerçekleştirilebilmesine yönelik, Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Merkezi ile afet ve acil durum yönetim merkezlerinin kuruluşu, görev ve sorumlulukları ile bunlar arasındaki koordinasyon ve işbirliğine ilişkin esasları belirlemektir.

Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Merkezi ve görevleri;

Meydana gelen veya gelmesi muhtemel büyük ölçekli,

  • Deprem, sel, fırtına, toprak kayması, çığ,
  • İltica ve nüfus hareketleri,
  • Yangınlar ve kazalar,
  • Kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer madde kazaları veya olayları,
  • Tehlikeli ve salgın hastalıklar gibi doğal, teknolojik ve insan kaynaklı afet ve acil durumlar ile Başbakan tarafından acil durum veya afet olarak değerlendirilen diğer olay ve durumlarda ulusal düzeyde etkin ve yoğun müdahale ve koordinasyonu sağlamak üzere Başbakanın talimatıyla faaliyete geçer.

*Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun (29/3/1979)

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından 28 Ocak 1969 tarihinde Londra, Moskova ve Washington’da imzalanan Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşmasının onaylanması uygun bulunmuştur.





*Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi, Stoklanması ve Kullanımının Yasaklanması Hakkında Kanun (21/12/2006)

Bu Kanunun amacı, kimyasal silahların geliştirilmesi, üretimi, stoklanması ve kullanımının yasaklanmasına ilişkin esas ve usûllerin düzenlenmesidir. Bu Kanun, izin verilen haller dışında, söz konusu fiilleri işleyenlere verilecek cezaları ve ilgili mercii tarafından alınacak önlemleri kapsar.

Bu Kanunda geçen;

a. Sözleşme: Türkiye tarafından 13/1/1993 tarihinde Paris’te imzalanan ve 4/4/1997 tarihli ve 4238 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunan “Kimyasal Silahların Geliştirilmesinin, Üretiminin, Stoklanmasının ve Kullanımının Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşmeyi,

b. Kimyasal silah: Bu Kanunla yasaklanmayan amaçlarla kullanıldıkları ve cins ve miktarlarının bu amaçlarla tutarlı olduğu durumlar hariç olmak üzere, toksik kimyasal maddeler ve bunların prekürsörlerini; toksik kimyasal maddelerin, savaş gereçleri ve aygıtlarının kullanımı sonucunda ortaya çıkacak olan zehirleyici nitelikleri yoluyla ölüme veya başka bir hasara yol açmak üzere özel olarak tasarımı yapılmış olan herhangi bir cihazı, aparatı veya düzeneği; bu savaş gereçleri ve aygıtlarının kullanımıyla doğrudan doğruya ilişkili bir biçimde kullanılmak üzere özel olarak tasarımı yapılmış olan herhangi bir cihazı, aparatı veya düzeneği,

c. Toksik kimyasal madde: Kökenine veya üretim biçimine ve tesislerde, savaş gereçlerinde veya bir başka yerde üretilmelerine bağlı kalmaksızın, yaşam süreçleri üzerindeki kimyasal etkisi yoluyla, insanlarda veya hayvanlarda ölüme, geçici veya daimi engelliliğe neden olabilecek ve bu Kanunun eki cetvellerde yer alan kimyasal maddeleri,

ç. Prekürsör: Hangi yöntemle olursa olsun, bir zehirli kimyasal maddenin üretimi sırasında herhangi bir aşamada rol oynayan bir kimyasal reaktanı ifade eder.

Bu Kanun gereği yasaklanan faaliyetler ve uygulanacak cezalar;

Kimyasal silah geliştiren, üreten, bir başka şekilde elde eden, stoklayan, elde tutan, doğrudan veya dolaylı yoldan bir başkasına kimyasal silah devreden kimseye beş yıldan sekiz yıla kadar hapis ve onbeşbin güne kadar adlî para cezası verilir.

Kimyasal silah kullanan kimseye on yıldan onbeş yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası verilir.

Bu Kanunda yer alan suçlarla ilgili olarak 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu hükümleri ile diğer özel kanunlardaki ceza hükümleri saklıdır.

Bu Kanuna ekli (1) sayılı cetvelde yer alan kimyasal maddeler aşağıda belirtilen haller hariç olmak üzere üretilemez, iktisap edilemez, elde bulundurulamaz veya kullanılamaz:

a. Kimyasal maddelerin bilimsel araştırmayla ilgili farmasötik veya koruyucu amaçlarla kullanılması.

b. Kimyasal maddelerin türlerinin ve miktarlarının, yasaklanmamış amaçlar için kullanımını doğrulayacak tür ve miktarlarla kesin olarak sınırlandırılmış olması.

c. Herhangi bir zamanda yasaklanmamış amaçlar için ülke çapında kullanılmasına izin verilen kimyasal maddelerin toplam miktarı bir tonu aşmamak üzere, ilgili mercii tarafından verilen izin belgesinde gösterilen üst sınır içinde olması.

ç. Herhangi bir yılda ülke çapında üretilen, devir yoluyla iktisap edilen veya bu Kanunla yasaklanmamış amaçlar için kullanılan toplam kimyasal madde miktarı bir tona eşit veya daha az olmak üzere, ilgili mercii tarafından verilen izin belgesinde gösterilen üst sınır içinde olması.

Bu fıkraya aykırı hareket edenler hakkında üç yıldan altı yıla kadar hapis ve sekizbin güne kadar adlî para cezası verilir.

*Radyasyon Güvenliği Tüzüğü (7/9/1985)

2690 sayılı Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Kanununun 4 ve 10.maddelerine dayanılarak hazırlanmış ve Danıştayca incelenmiş olan bu Tüzük hükümleri Resmî Gazete’de yayımı gününde yürürlüğe girer. Bu Tüzük hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

İyonlaştırıcı radyasyon kaynaklarını bulunduran, kullanan, imal, ithal ve ihraç eden, alan, satan, taşıyan ve depolayan, resmî özel kurum ve kuruluşlar ve gerçek kişilerce uyulması gereken kurallar bu Tüzükte gösterilmiştir.

Özgül aktivitesi gram başına 0.002 mikrocurie (kilogram başına 74 kilo Becquerel) den daha az olan radyoaktif maddeler bu Tüzüğün kapsamı dışındadır.

Radyasyon Sağlığı ve Güvenliği Dairesinin görevleri şunlardır:

a. Radyasyon güvenliğine ilişkin ilke, mevzuat, standart ve tedbirleri belirlemek üzere çalışmalar yapmak ve bunların uygulanmalarını sağlamak,

b. Radyasyon kaynaklarına ve bu kaynakları bulunduran, kullanan, imal, ithal ve ihraç eden, alan, satan, taşıyan ve depolayan resmî, özel kurum ve kuruluşlara ve gerçek kişilere lisans vermek, lisans koşullarına aykırı durumlarda lisanslarını geçici veya sürekli olarak iptal etmek, gerekirse, aygıt ve tesisin kapatılmasına karar vermek ve yasal kovuşturmaya geçilmesi için ilgili makamlara duyuruda bulunmak,

c. Radyasyon kaynaklarının Ülkeye giriş, çıkış, transit geçiş ve taşınmalarına izin vermek,

ç. Bu Tüzük kapsamına giren işleri, radyasyon alanlarını, radyasyon güvenliği bakımından sınıflandırmak ve denetlemek,

d. Radyasyon kaynaklarıyla çalışanları ve toplumu, radyasyon tehlikelerinden korumak amacıyla, gerekli tedbirleri almak, alınmasını sağlamak,

e. Çevrenin radyoaktif artıklarla ve radyoaktif yağışlarla kirlenmesini engellemek amacıyla gerekli tedbirleri almak, alınmasını sağlamak,

f. Radyasyon kazası halinde, alınması gerekli tedbirleri belirlemek ve uygulanmasını sağlamak,

g. Radyasyon güvenliği için ilgili bakanlık ve kuruluşlarla iş birliği yapmak,

ğ. Radyasyon güvenliği konusunda araştırma, eğitim ve yayınlar yapmak ve bu konularda, ilgili kuruluşlarla ortak çalışmalarda bulunmak.



*Radyasyon Güvenliği Yönetmeliği (2000)

Bu Yönetmeliğin amacı, iyonlaştırıcı radyasyon ışınlamalarına karşı kişilerin ve çevrenin radyasyon güvenliğini sağlamaktır.

Bu Yönetmelik, radyasyon güvenliğinin sağlanmasını gerektiren her türlü tesis ve radyasyon kaynağının zararlı etkilerinden kişileri ve çevreyi korumak için alınması gereken her türlü tedbiri ve yapılması gereken faaliyetlerle ilgili hususları kapsar.

Bu Yönetmelik nükleer tesisler, nükleer yakıtlar, nükleer tesislerden çıkan radyoaktif atıklar ve nükleer maddelere ilişkin faaliyetleri kapsamaz.

Lisans sahibi tarafından tesislerde kullanılan radyoaktif kaynakların özelliklerine göre tehlike durumu veya kaza durumlarında uygulanmak üzere bu Yönetmeliğin 40ıncı maddesine göre bir Tehlike Durumu Planı hazırlanır.

Tehlike Durumu Planında yer alması gereken hususlar aşağıda belirtilmiştir;

a. Tehlike durumu veya kaza ile ilgili olarak görevlendirilen kişiler, unvanları, adres ve telefon numaraları,

b. Tesis içindeki ve dışındaki sorumlu kişilerle haberleşme sistemi,

c. Uygulanacak radyasyon ölçüm programları,

ç. Muhtemel kaza senaryoları ve alınacak önlemler,

d. Gerekli ekipman ile araç ve gereçler.


Nükleer ve Radyolojik Tehlike Durumu Ulusal Uygulama Yönetmeliği (24/07/1985) (2000)

Bu Yönetmelik 2690 sayılı Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Kanunu’nun 4. maddesi ile 24.07.1985 tarihli ve 85/9727 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Radyasyon Güvenliği Tüzüğü’nün 4. maddesine dayanılarak hazırlanmıştır.

Bu Yönetmelik; barış zamanında, ülke içinde, karasuları ve ekonomik bölgede, ayrıca mücavir ülke topraklarında önemli radyolojik etkilerin olduğu veya olmasının beklendiği ve çeşitli kuruluşların katkılarının gerekebileceği nükleer ve radyolojik bir kaza veya tehlike durumuna yönelik olarak ilgili bakanlık, kurum ve bağlı kuruluşları ile valiliklerin mevcut yetki ve sorumluluklarını değiştirmeden yapılması gereken iş birliğini kapsar.

Yüksek Aktiviteli Kapalı Radyoaktif Kaynakların ve Sahipsiz Kaynakların Kontrolü Yönetmeliği (21/03/2009)

Bu Yönetmeliğin amacı, kayıt altındaki yüksek aktiviteli kapalı radyoaktif kaynaklardan (katı halde bulunan, normal kullanım ve olası kaza koşullarında dağılma, saçılma ve sızıntıya karşı bir kapsül içerisinde kapatılmış ya da kaplama malzemesi ile kaplanmış radyoaktif madde) dolayı meydana gelebilecek iyonlaştırıcı radyasyonun zararlı etkilerine karşı çalışanların ve halkın korunması ve sahipsiz kaynakların kontrol altına alınması için idari ve teknik düzenlemelerin yapılmasını sağlamaktır

2872 Sayılı Çevre Kanunu (11/8/1983)

Bu Kanunun amacı, bütün canlıların ortak varlığı olan çevrenin, sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda korunmasını sağlamaktır.

Tehlikeli kimyasalların belirlenmesi, üretimi, ithalatı, atık konumuna gelinceye kadar geçen süreçte kullanım alanları ve miktarları, etiketlenmesi, ambalajlanması, sınıflandırılması, depolanması, risk değerlendirilmesi, taşınması ile ihracatına ilişkin usûl ve esaslar ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri alınarak Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.

Bu kanun kapsamındaki idari nitelikteki cezalar şunlardır:

Tehlikeli kimyasallar ve bu kimyasalları içeren eşyayı bu Kanunda ve ilgili yönetmeliklerde belirtilen usûl ve esaslara, yasak ve sınırlamalara aykırı olarak üreten, işleyen, ithal ve ihraç eden, taşıyan, depolayan, kullanan, ambalajlayan, etiketleyen, satan ve satışa sunanlara, 100.000 Türk Lirasından 1.000.000 Türk Lirasına kadar idari para cezası verilir.
2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu (27/10/1983)

Bu Kanunun amacı,

a. Tabii afet, tehlikeli salgın hastalıklar veya ağır ekonomik bunalım,

b. Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması, durumlarında olağanüstü hal ilan edilmesi ve usulleriyle olağanüstü hallerde uygulanacak hükümleri belirlemektir.

5201 sayılı Harp Araç Gereçleri ile Mühimmat ve Patlayıcı Madde Üreten Sanayi Kuruluşlarının Denetimi Hakkında Kanun (29/6/2004)

Bu Kanunun amacı, harp araç ve gereçleri ile silâh, mühimmat ve patlayıcı madde üreten sanayi kuruluşlarının kurulması, işletilmesi ve yükümlülükleri ile denetimine ilişkin esas ve usulleri düzenlemektir.

Bu Kanun kapsamındaki sanayi kuruluşları, bu Kanunda belirtilen hususlar yönünden Millî Savunma Bakanlığının denetimine tabidir.

Sivil Savunma Kanunu (13/6/1958)

Sivil Savunma, düşman taarruzlarına tabii afetlere ve büyük yangınları karşı halkın can ve mal kaybının asgari hadde indirilmesi, hayati ehemmiyeti haiz her türlü resmî ve hususi tesis ve teşekküllerin korunması ve faaliyetlerinin idamesi için acil tamir ve ıslahı, savunma gayretlerinin sivil halk tarafından azami surette desteklenmesi ve cephe gerisi maneviyatının muhafazası maksadıyla alınacak her türlü silahsız koruyucu ve kurtarıcı tedbir ve faaliyetleri ihtiva eder.

Sivil Savunma Arama ve Kurtarma Birlikleri ve Ekiplerinin Kuruluşu, Görevleri, Çalışma Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik (21/7/2000)

Bu yönetmelik, İçişleri Bakanlığı Sivil Savunma Genel Müdürlüğüne bağlı sivil savunma arama ve kurtarma birlikleri ile illerde kurulan arama ve kurtarma ekiplerinin kuruluşu, görevleri, çalışma usul ve esaslarını belirlemek amacıyla düzenlenmiştir.

Sivil savunma arama ve kurtarma birlikleri ile il arama ve kurtarma ekiplerinin görevleri şunlardır;

a. Savaşta, afetlerde, büyük yangınlarda ve önemli kazalarda; arama, kurtarma, ilk yardım ve sosyal yardım hizmetlerini yürütmek,

b. Savaşta, afetlerde ve kazalarda; nükleer, biyolojik, kimyasal (NBC) maddelerin ölçüm hizmetlerini imkânlar ölçüsünde yürütmek, ilgili birimlere ulaştırmak, (NBC) maddelerinin temizlenmesine (Dekontaminasyon) yardım etmektir.





Sivil Savunma Servisleri ile Acil Kurtarma ve Yardım Ekiplerinin Kuruluş, Görev, Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönerge

Acil Kurtarma ve Yardım Planı Planlama ve Göreve Sevk;



Bu ekiplerin kuruluş, personel görevlendirme, araç ve malzeme tefriki, göreve sevk ve idare ile iaşe ve barındırılmalarına ait usul ve esaslar, valilikçe yapılacak bir planla düzenlenir. Bu planın güncel tutulmasından İl Valisi sorumludur.



Ekipler; çağrı pusulası, telefon, faks veya telsiz emri ile göreve sevk edilir. Afet bölgesine gönderilmesi planlanan, iş makinası, binek, taşıma ve benzeri araçların çalıştırılması ile ilgili yakıt, yedek malzeme, ekipman ve şoför ilgili kurumlarca sağlanır.



Haberleşmenin aksaması halinde emniyet, jandarma veya kuruluşların, telli ve telsiz imkânlarından yararlanılır. NBC (nükleer, biyolojik ve kimyasal) kaynaklı olaylara; özel olarak yetiştirilen ve donatılan personel sevk edilir.



Sivil Savunma Hizmetlerinde Askerî İşbirliği Yönetmeliği (1966)

Bu Yönetmeliğin hedefi, yurt savunmasının en önemli ikinci unsuru olan sivil savunmanın, silahlı savunma hazırlık ve faaliyetleri ile ahenkli bir şekilde yürütülmesini ve geliştirilmesini, bu amaçla merkezî ve mahalli kademelerde yapılacak işbirliği ve yardımlaşmanın aynı görüş içinde ve aynı seviyede gerçekleşmesini sağlamaktır.

Sığınak Yönetmeliği (29/9/2010)

Bu Yönetmelik, sığınakların çeşit, özellik, yapım, kullanım ve muhafazasına ilişkin usul ve esasları düzenler.

Bu yönetmelik;

3194 sayılı İmar Kanunu’na göre düzenlenmiş bulunan İmar Yönetmeliklerin uygulandığı alanları,

3194 sayılı Kanun’un 4. maddesi gereğince imar mevzuatı yönünden belediyelerin görev alanlarına giren yerleri,

Ülkemizde çeşitli harp silah ve vasıtalarının tesirlerine karşı imar mevzuatına göre yapılacak sığınak çeşitleri ve bunların nerelerde, ne suretle, kimler tarafından yaptırılacağına, kullanılacağına, bakım ve muhafazalarına ilişkin hükümleri kapsar.

Sığınak, nükleer ve konvansiyonel silahlarla, biyolojik ve kimyevi harp maddelerinin tesirlerinden ve tabii afetlerden insanlarla, insanların yaşaması ve ülkenin harp gücünün devamı için zaruri canlı ve cansız kıymetleri korumak maksadıyla inşa edilen korunma yerleridir.

**Sığınaklar korunacak veya korunacakların durumuna göre ikiye ayrılır;

Özel sığınaklar: Özel veya kamuya ait bina ve tesislerin öncelikle en alt bodrum katlarında ya da toprağa oturan kısımlarında veya bina içinde yapılamıyorsa uygulama imar planı ya da planda hüküm yoksa 2/11/1985 tarihli ve 18916 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği ile belirlenen yapı yaklaşma mesafesine aykırı olmamak kaydıyla bahçelerinde, yer üstünde veya yeraltında radyoaktif serpinti etkilerine, kimyasal ve biyolojik harp maddelerine, nükleer silahların zayıflamış basınç ve ısı tesirlerine ve konvansiyonel silahların parça tesirlerine karşı korunmak amacıyla inşa edilen serpinti sığınaklardır.

Genel Sığınaklar: Nüfus ve trafik yoğunluğunun fazla olduğu yerlerde dışarıda bulunan halkın korunmasını sağlamak amacıyla yapılan yapılardır.

**Sığınaklar kullanma amaçlarına göre ikiye ayrılırlar;

Basınç Sığınakları: Nükleer silahların ani (ışık, ısı, basınç ve ilk radyasyon) ve kalıntı (radyoaktif serpinti) etkileriyle konvansiyonel silahların tesirlerine, kimyasal ve biyolojik harp maddelerine karşı korunmak amacıyla Devlet tarafından inşa edilen sığınaklardır.

Serpinti sığınakları: Radyoaktif serpinti etkilerine karşı korunmak amacıyla inşa edilen sığınaklardır. Bu sığınaklar; kimyasal ve biyolojik harp maddelerine, nükleer silahların zayıflamış basınç ve ısı tesirlerine ve konvansiyonel silahların parça tesirlerine karşı da korunmayı sağlar.

Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmelik (2/4/2015)

Bu Yönetmeliğin amacı;

  • Atıkların oluşumundan bertarafına kadar çevre ve insan sağlığına zarar vermeden yönetiminin sağlanmasına,
  • Atık oluşumunun azaltılması, atıkların yeniden kullanımı, geri dönüşümü, geri kazanımı gibi yollar ile doğal kaynak kullanımının azaltılması ve atık yönetiminin sağlanmasına,
  • Çevre ve insan sağlığı açısından belirli ölçütlere, temel şart ve özelliklere sahip, bu Yönetmeliğin kapsamındaki ürünlerin üretimi ile piyasa gözetimi ve denetimine ilişkin genel usul ve esasların belirlenmesidir.

Bulaşıcı Hastalıkların İhbarı ve Bildirim Sistemi Yönergesi (19/02/2016)

Bulaşıcı hastalıkların ihbarı ve bildirimi hususunda gerekli düzenlemeleri yapmaktan sorumlu kurum, Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğüdür.

Bildirimi zorunlu olan bir bulaşıcı hastalığın ihbarı ve bildiriminden Sağlık Bakanlığının belirlediği usul ve esaslar çerçevesinde sağlık hizmeti veren bütün kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek kişiler ve özel kuruluşlar sorumludur. Her kurum ve kuruluşta bildirimlerin takibi ve yapılmasından sorumlu bir birim veya sağlık personeli belirlenir. Kurum ve kuruluşlar konu ile ilgili kişilerin isimlerini İl Sağlık Müdürlüklerine bildirir, kişilerin değişmesi durumunda İl Sağlık Müdürlüklerine bilgi verir.



Bulaşıcı Hastalıklar Sürveyans ve Kontrol Esasları Yönetmeliği (20/10/2016)

Bu Yönetmelik;

Bulaşıcı hastalıkların önlenmesi ve kontrolünün sağlanması için; bildirime esas bulaşıcı hastalıklar listesinin belirlenmesi, olay ve vaka tanımlarının yapılması, iletişim ağı yapısı ile ihbar ve bildirim sisteminin oluşturulması,

Bulaşıcı hastalıkların epidemiyolojik sürveyansı için her türlü uygun teknik araç kullanılarak sürveyans ile ilgili bilgilerin toplanmasında görevli yerel sağlık otoriteleri, ilgili diğer Bakanlıklar, özel ve kamuya ait kurum ve kuruluşlar ile Sağlık Bakanlığı arasında iletişimin sağlanması ve toplanan sürveyans verilerinin ulusal ve uluslararası düzeyde paylaşılması için gerekli yöntemlerin belirlenmesi,

Erken uyarı ve yanıt sistemi için Sağlık Bakanlığı ile yerel sağlık otoriteleri arasında uygun araçlarla sürekli bir iletişim sağlanması,

Hastalıklara özgü genel veya özel sürveyans ve kontrol mekanizmalarının veya programlarının geliştirilmesi,

Salgınların saptanması ve kontrolü için gerekli olan müdahale yöntemlerinin belirlenmesi, amacıyla hazırlanmıştır.

Sağlık Bakanlığı,

  1. Ulusal düzeyde bulaşıcı hastalıklarla mücadele ve bunların kontrolüne yönelik olarak bir erken uyarı ve yanıt sistemi oluşturur.
  2. Salgınların araştırılması ve kontrolü ile ilgili gerekli düzenlemeleri yapar.
  3. Salgınların hayvan sağlığı, gıda güvenliği ve çevre sağlığı ile ilişkisi göz önünde bulundurularak, Bakanlık ve yerel sağlık birimi, ilgili tüm kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerle gerekli işbirliğini yapar.



Biyolojik Etkenlere Maruziyet Risklerinin Önlenmesi Hakkında Yönetmelik (15/6/2013)

Bu Yönetmelik hükümlerini Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı yürütür.

Bu Yönetmeliğin amacı, çalışanların işyerindeki biyolojik etkenlere maruziyetinden kaynaklanan veya kaynaklanabilecek sağlık ve güvenlik risklerinin önlenmesi ve bu risklerden korunmasına dair asgari hükümleri düzenlemektir.

Biyolojik etkenler, enfeksiyon risk düzeyine göre aşağıdaki 4 risk grubunda sınıflandırılır:

  • Grup 1 Biyolojik Etkenler: İnsanda hastalığa yol açma ihtimali bulunmayan biyolojik etkenler.
  • Grup 2 Biyolojik Etkenler: İnsanda hastalığa neden olabilen, çalışanlara zarar verebilecek, ancak topluma yayılma olasılığı olmayan, genellikle etkili korunma veya tedavi imkânı bulunan biyolojik etkenler.
  • Grup 3 Biyolojik Etkenler: İnsanda ağır hastalıklara neden olan, çalışanlar için ciddi tehlike oluşturan, topluma yayılma riski bulunabilen ancak genellikle etkili korunma veya tedavi imkânı olan biyolojik etkenler.
  • Grup 4 Biyolojik Etkenler: İnsanda ağır hastalıklara neden olan, çalışanlar için ciddi tehlike oluşturan, topluma yayılma riski yüksek olan ancak etkili korunma ve tedavi yöntemi bulunmayan biyolojik etkenler.



Kontrole Tabi Kimyasal Maddeler Hakkındaki Yönetmelik (16/06/2004)

Bu Yönetmelik hükümlerini Sağlık Bakanı yürütür.

Bu Yönetmeliğin amacı, yasadışı uyuşturucu ve/veya psikotrop madde imalinde sıkça kullanılan ve/veya kullanılma potansiyeli olan kimyasal madde/prekürsörlerin yasal ticaretlerinin ve yasal amaçlarla kullanımlarının denetimine ilişkin kontrol tedbirlerinin düzenlenmesidir.

Bu Yönetmelik, yukarıda belirtilen amaç çerçevesinde, kontrole tabi kimyasal madde/prekürsörler ile, bunların, yüzde oranları herhangi bir limitle sınırlandırılmaksızın kolaylıkla izole edilerek çıkartılıp kullanımlarına imkan veren her türlü karışımlarının üçüncü bir ülkeye gidişleri esnasında, Türkiye’den transit sevkiyatları ile serbest bölgelere giriş ve çıkışları da dâhil olmak üzere ithalat ve ihracatları ile Türkiye’deki ticari ve ticari olmayan tüm hareketlerinin denetimini kapsar.

Belediye İtfaiye Yönetmeliği (21/10/2006)

Bu Yönetmeliğin amacı; belediye itfaiye teşkilâtının kuruluş, görev, yetki ve sorumluluklarını, itfaiye memurlarının niteliklerini, görevde yükselme ve mesleki eğitimlerini, kıyafetlerini, kullanacakları araç, teçhizat ve malzeme ile denetim usul ve esaslarını düzenlemektir.

İtfaiye teşkilatının görevleri şunlardır;

a. Yangınlara müdahale etmek ve söndürmek,

b. Her türlü kaza, çökme, patlama, mahsur kalma ve benzeri durumlarda teknik kurtarma gerektiren olaylara müdahale etmek ve ilk yardım hizmetlerini yürütmek; arazide, su üstü ve su altında her türlü arama ve kurtarma çalışmalarını yapmak,

c. Su baskınlarına müdahale etmek,

ç. Doğal afetler ve olağanüstü durumlarda kurtarma çalışmalarına katılmak,

e. 5/6/1964 tarihli ve 6/3150 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Sivil Savunma ile İlgili Şahsi Mükellefiyet, Tahliye ve Seyrekleştirme, Planlama ve Diğer Hizmetler Tüzüğü gereğince kurulan itfaiye servisi mükelleflerini eğitmek, nükleer, biyolojik, kimyasal (NBC) maddeleri ile kirlenmelerde arıtma işlemlerine yardımcı olmak vb.dir.





ULUSLARARASI HUKUKTA KBRN

Ülkemizin KİS kapsamında taraf olduğu uluslararası antlaşma, sözleşme ve rejimler aşağıdaki gibidir;

1.KİS’in Yayılmasının Önlenmesine Yönelik Uluslararası Antlaşmalar:

  • Nükleer Terörizmin Önlenmesine İlişkin Uluslararası Sözleşme
  • Bakteriyolojik (Biyolojik) ve Zehirleyici Silahların Geliştirilmesi, Yapımı ve Stoklanmasının Yasaklanması ve Bunların İmhasına İlişkin Sözleşme (Sözleşme, 10 Nisan 1972 tarihinde Londra, Moskova ve Washington’da imzaya açılmıştır.)
  • Kimyasal Silahların Geliştirilmesinin, Üretiminin, Stoklanmasının ve Kullanımının Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun (Türkiye tarafından 13 Ocak 1993 tarihinde Paris’te imzalanan “Kimyasal Silahların Geliştirilmesinin, Üretiminin, Stoklanmasının ve Kullanımının Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşme” nin onaylanması uygun bulunmuştur.)

2.KİS ve İlgili Malzeme ve Teknolojiler ile Bunların Fırlatma Vasıtalarının Yayılmasının Önlenmesine Yönelik İhracat Kontrol Rejimleri:

  • Wassenaar Düzenlemesi (WD)
  • Füze Teknolojisi Kontrol Rejimi (FTKR)
  • Avustralya Grubu (AG)
  • Nükleer Tedarikçiler Grubu (NTG)
  • Zangger Komitesi



Wassenaar Düzenlemesi (WD)

WD, 1996 yılında kurulan, konvansiyonel silahlar ile çift kullanımlı malzeme ve teknolojilerin ihracatını kontrol altında bulundurmayı amaçlayan bir rejimdir.

41 üyeli olan WD’de Türkiye, WD’nin kurucu üyelerindendir.

Füze Teknolojisi Kontrol Rejimi (FTKR)

KİS’e ilişkin insansız taşıma sistemlerinin (balistik füzeler, Cruise füzeleri ve insansız hava araçları) ve bunlarla ilgili teknoloji ve malzemenin yayılmasının önlenmesi maksadıyla 1987 yılında kurulan ve “gönüllülük” esasına dayalı rejime, Türkiye 25 Nisan 1997 tarihinde taraf olmuştur.

FTKR’nin 34 üyesi mevcuttur.



Avustralya Grubu (AG)

KİS yayılmasını önlenmeyi amaçlayan çabalar kapsamında, KSS ve BSS’den daha sıkı bir ihracat kontrol rejimidir. Biyolojik ve kimyasal silahlar ile anılan silahların üretiminde de istifade edilebilecek çift kullanımlı malzeme ve teknolojilerin ihracatını denetleyen gönüllü bir örgüttür. Türkiye 2000 yılında AG üyeliğine kabul edilmiştir.

AG’nin Avrupa Birliği dâhil 42 üyesi bulunmaktadır.



Nükleer Tedarikçiler Grubu (NTG)

1974 yılında kurulan NTG, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı bünyesinde, nükleer teknolojide kullanılan maddelerin ve çift kullanımlı malzemelerin ihracatını belirli denetim ilkelerine bağlamak amacıyla faaliyet göstermektedir.

2000 yılında üye olduğumuz ve gönüllülük esasına dayalı NTG’nin 48 üyesi bulunmaktadır.



d. Zangger Komitesi

Nükleer madde, malzeme ve teknolojileri konu alan ihracatın kontrol altına alınması amacıyla, 15 devlet tarafından 1971 yılında kurulan komite; NTG’nin çift kullanımlı ürünler listesinin ikinci bölümü dışında kalan radyoaktif ve nükleer maddelerin ithal/ihraç listelerini hazırlamaktadır.

1999 yılında üye olduğumuz Zangger Komitesi’nin 39 üyesi bulunmaktadır.