HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI
ÜNİTE 1
İlk çağdan bu yana, doğal hukuk yaklaşımının, genellikle, mevcut –olan- hukuka yön vermek, devlet gücünü sınırlamak üzere öne çıkan görüşlere egemen olduğu gözlenmiştir. Modern insan hakları düşüncesinin yerleşmesinde de, doğal hukuk yaklaşımının belirgin etkileri vardır; zira, insanın doğal, vazgeçilmez ve ihlâl edilmez haklara sahip olduğu ve siyasi iktidarın bu haklara saygı göstermek yükümlülüğü altında bulunduğu da bir tabiî hukuk ilkesidir
Ortaçağın önemlice bir kısmında felsefî ve siyasal düşünceler, kilisenin (dinsel iktidarın) dünyevî iktidarlar üzerindeki üstünlüğünü sağlamlaştırmaya yönelik görüşlerden oluşmuştur Kilise ve devlet iktidarının alanlarının ayrı olması gerektiği, siyasal iktidarın Tanrı kaynaklı olsa bile yöneticiye halk eliyle ulaştığını ve devletin keyfî olmayan sınırlı bir yönetime sahip olması gerektiğini dile getiren Aquinumlu Thomas söz konusu çizginin dışına çıkan ilk kayda değer düşünür olmuştur Padovalı Marsilius ve Occamlı William da, Thomas’ın açtığı yoldan ilerleyerek, dinin siyasal-toplumsal yaşam üzerindeki belirleyiciliğini geriletmeye yönelik görüşler ifade etmişlerdir. Marsilius, kilisenin oynamak istediği siyasal role karşı çıkmış ve onun devlete (dünyevî iktidara) bağımlı bir statüde olması gerektiğini kanıtlamaya çalışmıştır. William da, hükümetin, kiliseden bütünüyle bağımsız ve ondan tamamen ayrı olması gerektiğini savunmuştur
Rönesans ve Reform hareketleri ve onu siyasal yaşamda ve düşünce dünyasında tamamlayan gelişmeler, dinin siyasal yaşam ve hukuk üzerindeki tekelini kırmış ve dinsel kuralların toplumsal yaşam üzerindeki ağırlığını geriletmiştir. Niccolo Machiavelli Jean Bodin Francisco Suarez , Thomas Hobbes ve John Locke gibi düşünürler de din-devlet işlerinin ayrılması gerektiğini savunan çizgiyi sürdürmüştür.
Thomas Hobbes (1588-1679), insanın hayatta kalabilmek için gerek hemcinsleriyle gerekse doğayla amansız bir mücadele içinde bulunduğu ve ‘insanınninsanın kurdu olduğu’ doğa halinden, güvenliğin ve huzurun sağlandığı toplum düzenine aklı sayesinde geçtiğine işaret etmiştir
Rousseau’ya göre insan, sahip olduğu merhamet duygusu sayesinde empati geliştirebilmekte ve bu sayede diğer insanlarla dayanışma durumu ortaya çıkabilmektedir.
Sosyal düzeni sağlayan bu kurallara sosyal düzen kuralları denmektedir. Sosyal düzen kuralları, insanların toplum yaşamıyla ilgili davranışlarını düzenlediğinden bu kurallara sosyal davranış kuralları da demek mümkündür
Sosyal düzen kuralları
Sosyal düzen kurallarının ortak özellikleri-->
Din kuralları, “ilâhî irade tarafından konulduğuna inanılan ve insan davranışlarını düzenleyen, ölünce öbür dünyada cehennem azabı çekileceği korkusuyla müeyyidelendirilen emir ve yasaklar” şeklinde tanımlanabilir Din kuralları, sosyal düzen kurallarının ortak özelliklerini taşımaktadır; düzenleme konusu olan insan davranışıdır, bir emir ve yasak söz konusudur ve de bu emredici iradeye aykırı hareket edilmesi halinde öngörülmüş bir yaptırım (cehennem azabına maruz kalma korkusu) vardır.
Ahlâk kuralları, toplumda egemen olan iyi-kötü, doğru-yanlış, haklı-haksız şeklindeki değer yargılarının şekillendirdiği ve diğer sosyal düzen kurallarında olduğu gibi, muhatabına bir şeyi yapma veya yapmamam şeklinde buyruk yönelten kurallardır
Öznel Ahlak kuralları Subjektif --> Kişinin kendi iç dünyası ile ilgili olan kurallar Kişinin kendi değer yargılarını kapsar ve kendisine karşı ödevler yükler. Başkası hakkında kötü düşünmemek, öznel ahlâk kurallarına verilebilecek bir örnektir.
Nesnel Ahlak kuralları Objektif --> Kişinin diğer bireyleri ile ilgili olan kurallar. Sosyal ahlâk kuralları olarak da anılabilecek nesnel ahlâk kuralları, kişiye diğer bireylere karşı ödev yükler; böylece, kişinin toplum yaşamıyla ilgili davranışlarını yönlendirmiş olur. Muhtaç insanlara yardım etmek, nesnel (sosyal) ahlâk kurallarına verilebilecek bir örnektir.
Örf ve adet kurallaı --> Uzun bir zaman içinde yavaş bir şekilde gelişen ve süreklilik gösteren bu davranışın uygulanlamsında genel bir inanış , beklenti beklenen davranışlardır. Gelenek kuralları olarak da anılabilecek örf ve adet kuralları, belirli bir toplumsal çevre içinde, uzun bir zamana yayılan yavaş bir süreç içinde oluşan kurallardır.
Örf ve adet kuralları, meslekî durumları ne olursa olsun bütün toplum bireylerini kapsayacak genellikte olabileceği gibi, belirli meslek gruplarını ilgilendiren daha özel nitelikte de olabilir.
Örf ve adet kurallarının yaptırımları, kuralın konusuna göre, ayıplanmadan kınanmaya, dışlanmadan yaralama ve öldürülmeye kadar genişçe bir yelpazeye sahiptir.
Bazı örf ve adet kurallarının, hukuk kurallarında olduğu gibi, kişi üzerinde zorlama ve güç kullanımını öngören maddî yaptırımlar içerdiği, fakat, hukuk kurallarından farklı olarak örf ve adet kurallarının öngördüğü maddî yaptırımların, şayet bu kurallar hukukî bir tanımaya konu olmamışsa, yasa dışı olduğu unutulmamalıdır.
Görgü Nezaket Kuralları , Örf ve adet kurallarının bir türü olarak da görülebilecek olan görgü (nezaket) kuralları, giyim kuşam, yeme içme, karşılaşma, birlikte vakit geçirme gibi belirli durumlarda sergilenmesi beklenen hareket tarzlarından oluşur. Bir davette, o davetin niteliğine uygun şekilde giyinmek, kibarca yemek yemek,
Her sosyal düzen kuralı gibi görgü kurallarının da bir yaptırımı vardır. Bu yaptırımın ayıplama ve kınamadan oluştuğu söylenebilir. Görüldüğü gibi, diğer sosyal düzen kurallarına nazaran, görgü kurallarının yaptırımı daha zayıf ve ılımlıdır.
Hukuk kuralları da insanlar arası ilişkileri düzenler ve bir davranışta bulunma veya bulunmama şeklinde bir emir içerir; bununla birlikte, hukuk kuralları, belirli bir toplumsalkültürel çevre içinde şekillense de bu kuralları yapan irade, siyasal iktidarın / devletin iradesidir; ayrıca, diğer sosyal düzen kurallarından farklı olarak, hukuk kurallarına uyulmaması halinde devlet (kamu) gücüyle desteklenen maddî yaptırımla karşılaşılır
Hukuk kuralı, tek tek somut durum, olay ve belirli kişiler için değil, benzer durum ve olayları ve de bu durum ve olaylar içinde yer alacak herkesi kapsayan ve herkesi bağlayan kurallardır.
Hukuk kurallaının ayırt edici özellikleri --> 1- Genel, soyut, kişilik dışı (Herkese kapsar) , sürekli ve çaydırıcı kurallardır. 2- Emredici irade içerir. 3- Nesneldir.
Hukuk kurallarının yaptırımının devlet gücü destekli olması da, bu kuralların devletin yasama iktidarı tarafından yaratılmış olmasının bir sonucudur.
Hukukun amacının adaleti sağlamak olduğu veya olması gerektiği yönünde yaygın bir kanaat vardır. Hayli soyut bir kavram olan adalet, hakkı gözetme, herkese kendine uygun düşeni, hakkı olanı verme, doğruluk şeklinde tanımlanmaktadır
Pozitif hukuk --> Devletin organlarınca çıkarılan ve geçerliliği bütün ülkede devlet tarafınndan sağlanan hukuktur.
Pozitif hukuk, devletin yetkili organlarınca çıkarılan kanun, kanun hükmünde kararname, tüzük, yönetmelik gibi hukuk kurallarını, mahkemelerce kabul edilen ve uygulanan örf ve adet esaslarını ve bağlayıcı mahkeme içtihatlarını kapsamına alan ve geçerliliği bütün ülkede devlet tarafından sağlanan hukuka verilen addır Bu niteliğiyle pozitif hukuk, mevcut hukuku, başka bir anlatımla, olan hukuku ifade eder
Doğal (Tabii ) hukuk --> mevcut olan huku değil olması gereken hukuktur. Adalet esaslarını barındırır.
Doğal (tabiî) hukuk ise, pozitif hukuka karşıt bir konumlanışla, bağlayıcılığını devletten almayan, devlet hukukunu (pozitif hukuku) aşan ve bu hukukun değerlendirilmesinde yararlanılan adalet esasları olarak değerlendirilebilir. Bir başka anlamıyla ise, bütün insanlar ve toplumlar tarafından bağlayıcılığı kabul edilen hukuk ilkeleri anlamına gelir Bu niteliği itibariyle de, olan değil olması gereken hukuka denk düşer.
Doğal hukuk ile kastedilen, devletin oluşturduğu mevcut hukuku aşan, onun üstünde yer alan bir hukuktur. “Tabiî hukuk, geçerlik iddiası gereği devletin üstünde yer alır. Onun hukuk olma vasfı, devlet tarafından tanınmaya ve güvence altına alınmaya bağlı değildir. Kaynağı itibariyle devlet dışıdır; geçerliğini devleti aşan bir güçten alır. Bu güç, dönemden döneme veya akımdan akıma farklılık gösterecek şekilde tanrı, doğa veya akıl olarak kodlanmıştır
HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI
ÜNİTE 2
Hukuki anlamda yaptırım, bir hukuk kuralının ihlali halinde, ihlalde bulunan kişiye uygulanacak kamusal zorlamayı ifade eder. Roma hukukunda bu kavramın karşılığı olarak “sanctio” kelimesi kullanılmıştır. Yaptırım, kelime anlamı olarak ise “bir şeyi zorla yerine getirme, zorla yaptırma” şeklinde bir içeriğe sahiptir Hukuk kurallarının ihlali halinde “zorla yaptırmama” şeklinde ortaya çıkan kamusal zorlamaların yaptırım kavramı ile karşılanamayacağını düşünen bazı yazarlar, bu kavram yerine, hem zorla yaptırmayı hem de yaptırmamayı içeren “müeyyide” kavramının kullanılmasının daha uygun olacağı kanaatindedirler. Cebri icra muhataba bir şeyi zorla yaptırma şeklinde ortaya çıkarken, hapis cezası hareket serbestisini kısıtlamak ve özgürce hareket ettirmemek bakımından zorla yaptırmama şeklinde ortaya çıkmaktadır.
Pozitif hukuk metinlerinde, hukuk kurallarının ihlali halinde, hem yaptırma hem de yapmaktan alıkoyma şeklinde öngörülen zorlamalar “yaptırım” kelimesi ile ifade edilmektedir. Bu nedenle biz de kavramın kavuştuğu anlam ve kanunkoyucunun kullanımını dikkate alarak, hukuk kurallarının ihlali halinde, ihlali gerçekleştirene uygulanan zorlamayı ifade etmek için “yaptırım” terimini kullanmayı uygun buluyoruz.
Yaptırım her şeyden önce bir devlet zorlamasıdır. Ancak bu zorlamayı diğer zorlamalardan ayıran en önemli husus, bu zorlamanın hukuk kurallarının ihlali halinde devlet tarafından yapılıyor olmasıdır. Burada dikkati, çeken iki nokta vardır: Birincisi zorlama hukuk kuralının ihlaline yöneliktir; ikincisi ise zorlama devlet tarafından gerçekleştirilir. Dolayısıyla hukuk kuralının ihlali halinde bundan zarar gören kişinin yaptığı zorlama, hukuki bir yaptırım olarak nitelendirilemez.
Her hukuk kuralı emredicidir ve emre uygun davranmayanlar için bir yaptırım öngörür Hukuk kurallarının kural olarak yaptırıma tabi olduğu; ancak istisnaen de yaptırımsız kuralların bulunabileceği yönündedir.
Yaptırımın, birincisi pasif işlev, ikincisi ise aktif işlev olmak üzere iki temel işlevi vardır.
Pasif işlev, yaptırımın sırf hukuk düzeninin içinde öngörülmüş olması dolayısıyla yerine getirdiği işlevi ifade eder Pasif işlev bakımından, yaptırımın hukuk sistemi içindeki varlığı, bireyler üzerinde korkutucu bir etki yapmak suretiyle, onların kurallara uygun davranmasını sağlama şeklinde ortaya çıkar.
Aktif işlevde ise, bir kuralın ihlal edilmesi nedeniyle yaptırımın kuralı ihlal eden kişi veya kişilere uygulanması söz konusudur. Böylelikle ihlali yapan kimseye kamusal bir tepki olarak uygulanan yaptırım, hem o bireyi aynı fiili tekrar gerçekleştirmekten uzak tutmak hem yaptırımın uygulandığını gören toplumdaki diğer bireyleri benzer hukuka aykırı fiilleri gerçekleştirmekten malıkoymak hem de hukuka aykırı fiil nedeniyle zarara uğrayan kimselerin zararlarını karşılamak veya ödetme duygularını tatmin etmek bakımından önemli bir işlev yerine getirir.
Yaptırımın etkinliği, onun türü ve içeriği (niteliği), miktarı (niceliği), uygulanabilirliği ve takibatın etkinliği gibi unsurlara bağlıdır
Yaptırımın türü ve içeriği: Hukuk düzeninde öngörülen yaptırımların türü ve içeriği, kuralın ihlalinin kamusal düzene verdiği zarara ve yaptırımın amacına bağlı olarak değişmektedir
Yaptırımın miktarı: aynı tür yaptırıma tabi kılınmış hukuka aykırılıklar bakımından bile, yaptırımın miktarı belirlenirken ihlalin kamusal düzen bakımından ortaya çıkardığı zarar göz önünde tutulmalıdır.
Yaptırımın uygulanabilirliği: Bazen bazı hukuk kurallarının ihlali için öngörülen yaptırımlar, adli uygulamalarda sıklıkla göz ardı edilebilmektedir. İhlaller için öngörülen yaptırımların uygulanmasında ortaya çıkan bu tür aksaklıklar, onların etkinliğini önemli ölçüde azaltmaktadır.
Takibatın etkinliği: Takibatın etkin olmadığı durumlarda genel olarak ihlali gerçekleştirenler tespit edilemezken; yaptırımın uygulanabilir olmadığı hallerde ihlali gerçekleştirenler bilinmekle birlikte, yetkili organlar bunlar hakkında yaptırım uygulamak için harekete geçmemektedirler
Yaptırım Türleri; 1- Ceza 2- Hükümsüzlük 3- Cebr, İcra 4- Tazminat
Ceza; Suç karşılığında öngörülen yaptırımlara ceza denir. Suç kavramı, hukuka aykırılık kavramından daha dar bir anlama sahiptir. Bu bağlamda her suç aynı zamanda hukuka aykırı bir fiil iken; her hukuka aykırı fiil suç olarak nitelendirilemez. Hırsızlık hem hukuka aykırı bir fiil hem de suçtur. Oysa borcunu ödememek hukuka aykırı bir fiil iken suç teşkil etmez TCK’nın 45. maddesine göre suç karşılığında öngörülen yaptırım olarak cezalar adli para cezası ve hapis cezasıdır. Dolayısıyla bir hukuka aykırılığın yaptırımı olarak adli para cezası veya hapis cezası öngörülmüşse, o hukuka aykırılık aynı zamanda bir suç teşkil etmektedir.
TCK’da temel olarak üç tür hapis cezası öngörülmüştür. Bunlar; ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, müebbet hapis cezası ve süreli hapis cezasıdır. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası hükümlünün hayatı boyunca devam eder, kanun ve tüzükte belirtilen sıkı güvenlik rejimine göre çektirilir. Müebbet hapis cezası, hükümlünün hayatı boyunca devam eder. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile müebbet hapis cezasının infazı, özellikle hükümlünün tabi olduğu infaz rejimi, infaz kurumunda kendisine tanınan hak ve yükümlülükler ile hükümlünün koşullu salıvermeden faydalanma süreleri bakımından birbirinden ayrılmaktadır. Süreli hapis cezası ise, kanunda aksi belirtilmeyen hallerde bir aydan az, yirmi yıldan fazla olamaz. Hükmedilen bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, kısa süreli hapis cezasıdır. Adli para cezası, beş günden az ve kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde yediyüzotuz günden fazla olmamak üzere, belirlenen tam gün sayısının, bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ile çarpılması suretiyle hesaplanan meblağın hükümlü tarafından Devlet Hazinesine ödenmesinden ibarettir. En az yirmi ve en fazla yüz Türk Lirası olan bir gün karşılığı adli para cezasının miktarı, kişinin ekonomik ve diğer şahsi halleri göz önünde bulundurularak takdir edilir.Suç karşılığında yaptırım olarak uygulanan cezalar sadece adli para cezası ve hapis cezasıdır. Ancak bu cezalar dışında, cezalara ek olarak belirli haklardan yoksun bırakılma (TCK m.53) ve müsadere (TCK m.54-55) gibi bazı emniyet tedbirlerinin de uygulanması söz konusu olabilmektedir. Ayrıca kanunda akıl hastaları ve çocuklar bakımından da bunlara özgü bazı güvenlik tedbirleri de öngörülmüştür (TCK m.56-57). Hukuk sistemimizde ölüm cezası, sürgün ve genel müsadere gibi temel hakların ihlalini oluşturabilecek nitelikteki cezalara yer verilmemiştir. Ceza hukuku anlamındaki suçlar karşılığında öngörülen adli para cezası ve hapis cezası şeklindeki yaptırımlara yalnızca yargılama makamları karar verebilir. Bu tür yaptırımlara, yargısal makamlar dışında, idari bir makamın ya da kamu görevlisinin karar verebilmesi mümkün değildir.
Ceza hukuku anlamındaki suçlar için öngörülen yaptırımlara karar verebilecek yargılama makamlarından farklı olarak, idari suçlar ve disiplin suçları için öngörülen yaptırımlara yetkili diğer makamlar da karar verebilir. İdari suçlar karşılığında yaptırım olarak, idari para cezası ve kanunlarda düzenlenen diğer idari yaptırımlar öngörülmüştür. Söz konusu diğer idari yaptırımlara örnek olarak meslek ve sanatın icrasından men, barodan kaydın silinmesi, sürücü belgesinin geri alınması ve ruhsatın iptali verilebilir. İdari yaptırımlara tabi kılınmış fiillerin önemli bir kısmı 5326 sayılı Kabahatler Kanununda yer almaktadır. Bu kanunda dilencilik, emre aykırı davranış, kumar, sarhoşluk gibi birçok idari suç düzenleme altına alınmıştır. Disiplin suçları, belirli statüde bulunan kimselerin (öğrenci, kamu görevlisi, vs.) bulundukları konumun gerektirdiği davranışları yerine getirmelerini ve disiplinize olmalarını teminat altına almak içinöngörülmüştür. Söz konusu suçları gerçekleştirenler hakkında disiplin cezaları uygulanır. Bu cezalar fiilin ağırlığına göre, uyarmadan başlayıp ilgili statüden çıkarılmaya kadar uzanır. Örneğin DMK’da memur statüsünde bulunan kimseler için öngörülen cezalar; uyarma, kınama, aylıktan kesme, kademe ilerlemesinin durdurulması ve memuriyetten çıkarmadır.
Hükümsüzlük; Belirli bir hukuki amaca ulaşmak için, usulüne uygun gerçekleştirilen irade açıklamalarına hukuki işlem denir. Hükümsüzlüğün iki temel unsuru vardır. İradi unsur, hukuki işlemin, işlemi gerçekleştiren kişi veya kişilerin özgür iradesine dayanmasını ifade eder. Bu bağlamda örneğin cebir ve tehdit altında gerçekleştirilen işlemler hukuka aykırı olurlar. Şekli unsur ise işlemin kanunda öngörülen şekil şartlarına ve usule uygun olarak gerçekleştirilmesini ifade eder. Örneğin CMK’da, şikayetin, yetkili mercilere yazılı veya tutanağa geçirilmek suretiyle sözlü olarak yapılması öngörülmüştür. Şikayet yapılırken kanunda öngörülen bu yazılı şekil şartına uyulmazsa, şekli unsur yönünden hukuka aykırılık ortaya çıkar. Bu iki unsurdan birisinde ortaya çıkacak hukuka aykırılıklar hükümsüzlük yaptırımına bağlanmıştır.
Hükümsüzlük, sadece özel hukuka değil, genel olarak tüm hukuk alanlarına ilişkin konularda hukuki işlemler gerçekleştirilirken, kanunkoyucunun öngördüğü usule ve diğer koşullara uyulmamasının yaptırımı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Hukuksal işlemlerdeki hukuka aykırılıkların ağırlığı (niteliği) değişik derecelerde olabilir. Bu bağlamda kanunkoyucu da hukuki işlemler yapılırken gerçekleştirilen hukuka aykırılığın ağırlığına göre hükümsüzlüğü de değişik türlerde ve ağırlıkta kabul etmiştir.
Hükümsüzlük Türleri; 1- yokluk, 2- mutlak butlan (kesin hükümsüzlük), 3- nispi butlan (nispi hükümsüzlük, iptal edilebilirlik) olarak sayılabilir.
Yokluk, hukuksal bir işlemin hiç gerçekleştirilmemiş ve hukuk alanında doğmamış sayılmasıdır. Bu durum hükümsüzlüğün en ağır türüdür. Hukuki işlemler gerçekleştirilirken ancak çok ağır nitelikte hukuk ihlallerinin yapılmış olması durumunda yokluk yaptırımı söz konusu olabilir. Yetkili resmi memur önünde gerçekleştirilmeyen evlilik, aynı cinsten iki kişinin nişanlanması, tamamen yetkisiz bir kişiye verilen şikayet dilekçesi yokluk yaptırımına bağlı hukuki işlemlerdir. Yokluk işlemine tabi olan hukuki işlemler, hukuk dünyasında hiç doğmamış sayıldığından bunların iptali konusunda herhangi bir yargısal organdan ayrıca karar alınmasına da gerek yoktur. Çünkü hukuki işlem hiç doğmamıştır. Bunlar bakımından sadece yokluklarının tespiti yapılabilir.
Mutlak butlan, hukuki işlemin kurucu unsurları bakımından hukukun emredici hükümlerine aykırı davranıldığı; ancak bu hukuka aykırılığın, yokluk yaptırımını gerektirecek kadar ağır olmadığı hallerde söz konusu olur. Yokluğa tabi işlemler hukuk dünyasında hiç var olmamış sayılırken, kesin hükümsüzlük olarak da ifade edilen mutlak butlana tabi hukuki işlemler hukuk dünyasında var olmuş kabul edilirler. Bunların geçersizliklerinin sağlanması için mutlak butlanla hükümsüzlüklerine yargısal merciler tarafından karar verilmesi gerekir. Bu tespit yapılıncaya kadar söz konusu işlemler hukuk dünyasında var olmaya devam ederler. Ancak sonradan yapılacak bir takım yeni işlemlerle, mutlak butlana tabi bu işleme geçerlilik kazandırılması da mümkün değildir. Evli olan kimse ikinci kez evlendiğinde, ikinci evlilik mutlak butlanla hükümsüzdür. Ancak bu durumun mahkemece tespit edilerek ikinci evliliğin iptali gerekir. Tarafların veya mahkemenin bu ikinci evliliği herhangi bir çaba veya irade açıklamasıyla geçerli saymaları mümkün değildir. Ancak evlilik hukuk dünyasında bir kere var olmuştur ve hükümsüzlüğüne karar verilinceye kadar da bu varlığı devam eder.
Nispi butlan, hukuki işlemin gerçekleştirilmesinde hukuka aykırılık olmakla birlikte, bu işlemin geçerli olup olmayacağının işlemden etkilenen kimsenin iradesine bırakılmasına imkan tanıyan bir yaptırım türüdür. Nispi butlan yaptırımı, iptal edilebilirlik ve nispi hükümsüzlük terimleriyle de ifade edilmektedir. Bu hükümsüzlük türünde söz konusu işlem, bünyesinde hukuka aykırılık barındırmaktadır. Hukuka aykırı işlemden etkilenen kimsenin iradesi ile işlem düzeltilebilmekte ya da tamamen geçersiz sayılabilmektedir. Örneğin hukuki işlemlerde yanılmanın varlığı durumunda, iradesi bununla sakatlanmış olan kimse yanılgısını öğrendikten sonra bir yıl içinde hukuki işlemle bağlı olmadığını açıklarsa, işlem baştan itibaren hükümsüz hale gelir. Eğer işlemden etkilenen kişi hukuki işlemin geçerli olmasını isterse; söz konusu süre içinde bildirimde bulunmayarak işlemin geçerliliğini sağlayabilir. Yokluk ve mutlak butlana tabi hukuki işlemlerde ilgililerin hiçbir şekilde işlemin hukuk dünyasında geçerliliğini sağlama imkanı yokken; nispi butlana tabi işlemlerde ilgililerin bu imkanı bulunmaktadır.
Cebri icra, herhangi bir borç ya da başka bir hukuki yükümlülüğün, yükümlüsü tarafından rızayla yerine getirilmediği hallerde, devlet gücü eliyle zorla yerine getirilmesini ifade eden yaptırımdır
Tazminat, bir hukuk kuralını ihlal ederek bir başkasının zarara uğramasına neden olan kimsenin bu zararı gidermesini ifade eden yaptırım türüdür. Bu yaptırım türünde, haksız fiil nedeniyle veya başka bir hukuka aykırı davranış nedeniyle karşı tarafın uğramış olduğu zararın, aynen iade, eski hale getirme, bir miktar para ödeme gibi araçlarla karşılanması söz konusu olur Tazminat yaptırımı ile hukuka aykırı fiilden önceki durumun yeniden sağlanması amaçlanır. Tazminat ortaya çıkan zararın türüne göre maddi veya manevi olabilir
Taksirle bir başkasının ölümüne neden olan kişi ise ölen kimsenin ailesine hem çocuklarının ölümü nedeniyle yoksun kaldıkları destek için maddi tazminat hem de çektikleri üzüntü ve elem için manevi tazminat ödemelidir.
Tazminat yaptırımı bazen başkaca yaptırım türleriyle birlikte de uygulanabilir. Örneğin bir başkasını kasten yaralayarak işinden üç hafta ayrı kalmasına neden olan kimse, bu cezai fiili nedeniyle hem hapis cezasına mahkum olurken hem de yaraladığı kimseye işinden ayrı kaldığı sürede kaybettiği gelir nedeniyle maddi tazminat, çektiği acı nedeniyle de manevi tazminat ödemek durumundadır. Tazminat yaptırımı bazen başkaca yaptırım türleriyle birlikte de uygulanabilir. Örneğin bir başkasını kasten yaralayarak işinden üç hafta ayrı kalmasına neden olan kimse, bu cezai fiili nedeniyle hem hapis cezasına mahkum olurken hem de yaraladığı kimseye işinden ayrı kaldığı sürede kaybettiği gelir nedeniyle maddi tazminat, çektiği acı nedeniyle de manevi tazminat ödemek durumundadır.
HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI
ÜNİTE 3
Bir hukuk kuralı söz konusu olduğunda aklımıza üç soru takılır: Birincisi, bu kural adalete uygun mudur, yani âdil midir? İkincisi, bu kural usulüne uygun olarak çıkartılmış mıdır, yani geçerli midir? Üçüncüsü, bu kural fiili olarak uygulanmakta mıdır, yani etkin midir? Hukukun üç boyutu –etik değer, norm ve olgu- olarak ele alan yaklaşımlar da söz konusudur. Kitabımızın bu ünitesi açısından hukukun norm boyutu ele alınacak
Norm, herhangi bir davranış kuralının ifade edilme biçimine verilen genel ve teknik bir addır. Yani norm, özel bir biçim için kullanılan terimdir. Davranış kuralları karşımıza, norm biçiminde çıkar Davranış kuralları, nasıl davranılması gerektiğine ilişkin, çoğunlukla emir ya da buyruk da içeren standartlardır. Davranış kurallarının en önemli ortak özelliği, insanlara nasıl davranmaları gerektiğini buyurmalarıdır. Davranış kuralları, bir olması gerekeni ifade etmektedir. Zira biz bu kurallara bakarak, nasıl davranılması gerektiğini öğreniriz. Yani henüz davranışın kendisi ortada değilken, olması gereken davranışın ne olduğunu görürüz. İşte norm terimi, tam da bu anlama gelir. Ünlü Avusturyalı hukukçu Hans Kelsen’in deyişiyle norm bir “olması gereken ifadesi”dir Davranış kuralları, bir gereklilik içerir, bu nedenle de yaptırımla desteklenmesi gerekir.
Hukuk normları yapılması gereken davranışı aslında dört ayrı anlam kategorisinde ifade ederler. Bu anlam kategorileri yasaklama, izin verme, yükümlü kılma ve seçebilmedir
• Tarafların iradesi olmadan sözleşme yapılması yasaktır.
• Taraflar, karşılıklı olarak birbirine uygun iradeleri var ise sözleşme yapmaya izinlidirler.
• Taraflar sözleşme yapmak istiyorlarsa karşılıklı olarak birbirine uygun iradelerini açıklamakla yükümlüdürler.
• Tarafların iradelerini açık veya örtülü olarak açıklamayı seçebilmeleri mümkündür.
Bir hukuk kuralının ya da normun geçerliliği, o hukuk kuralı ya da normun belli bir hukuk sistemi içerisinde var olması anlamına gelir. Bir başka deyişle, hukuk kuralı açısından geçerlilik sorunu, bir varlık sorunudur. “Pozitivist hukuk teorisine göre bir normun geçerliliği, onun belirli bir hukuk düzenine aidiyeti ile belirlenir. Bir norm, normatif düzene ancak o düzenin içinde yer alan bir normun öngördüğü biçimde üretilirse ait olabilir. Hukuk kurallarının geçerliliğine ilişkin yaklaşımlar pozitivist yaklaşım, doğal hukukçu yaklaşım ve realist yaklaşım olarak sınıflandırılabilir
Bir hukuk kuralı ile karşı karşıya kaldığımızda aklımıza gelen sorulardan biri de, kuralın âdil olup olmadığına ilişkindi. İşte doğal hukuk yaklaşımı, bir kuralınmâdilliğini, onun geçerliliğine ilişkin bir önkoşul olarak öne süren yaklaşımdır. Hukuk, adalete yönelmiş bulunan bir toplumsal yaşam düzenidir. Dogal hukukun geçerlilik anlayışına göre, âdil olmayan norm, hukuksal da değildir, geçerli de değildir. Bir başka deyişle “geçerli olan hukuk, âdil olan hukuktur.
Realist ya da gerçekçi yaklaşım, normun geçerliliğini, onun toplumsal yaşamda fiili olarak uygulanmasında aramaktadır. Bu yaklaşımda geçerlilik, normun etkin olması anlamına gelir. Eğer norm mahkeme tarafından uygulanıryorsa geçerlidir, uygulanmıyorsa geçerli değildir.
Hukuksal pozitivist yaklaşıma göre hukukun geçerliliği, biçimsel bir geçerlilik olarak ele alınmaktadır. Norm biçimsel olarak belirlenen kıstaslara göre geçerli ise sorun da çözülmüş demektir. Biçimsel geçerliliğin üç önkoşulu olduğundan söz edilmektedir. Bunlar maddi varlık, normatiflik ve hukukîliktir
Geçerli bir hukuk normunun öncelikle nasıl davranılması gerektiğine ilişkin bir buyruk içermesi gerekmektedir Bir hukuk normunun diğer toplumsal normlardan ayrılmasını sağlayan özelliktir ki, iki kıstas çerçevesinde ele alınabilir. Bunlardan ilki, hukuk normlarının yaptırıma bağlanmış olmasıdır. İkincisi ise hukuk normunun belli bir hukuk düzenine ait olmasıdır. Öyleyse, yaptırımı olmayan ve belli bir hukuk düzeni içerisinde yer almayan normun hukukî olduğu söylenemez; dolayısıyla geçerli bir hukuk normundan söz edilemez.
Hukuk düzenine ait bir normun mevcut olup olmadığına ilişkin üç kriterden söz eden başka yaklaşımlar da sözkonusudur. Birincisi, geçerliliğini araştırdığımız normun, meşru bir norm koyucu otorite tarafından çıkarılması gerekliliğine ilişkin kıstastır İkincisi, normun geçerliliğinden söz edebilmemiz için aynı zamanda fiilen yürürlükte olması gerekir. Üçüncüsü, geçerli hukuk normu, hukuk düzeni içerisindeki diğer normlarla hiyerarşik bir sıra içerisinde olmalı, bir üstte yer alan norm kategorisine uygun olmalıdır
Hukuk kuralları, hukuk düzeni içerisinde belli bir hiyerarşik sıra ile dizilmişlerdir. Normlar hiyerarşisi olarak da adlandırılan bu sıralanışın dışında kalan bir geçerli bir hukuk normundan söz edilemez.
Yürürlük, hukuk kurallarının, hukuk düzeninin öngerdiği usule uyularak ortaya çıkması, hüküm ve sonuçlarını doğurmaya başlaması anlamına gelir. Bir hukuk düzeni içerisinde normlar anayasa, uluslararası andlaşma, yasa, kanun hükümünde kararname, tüzük ve yönetmelik biçiminde ortaya çıkmış olabilir
Normlar Hiyerarşisi; 1- Temel Norm 2- Anayasa 3- Yasa/Kanun Hükmünde Kararname 4- Tüzük 5- Yönetmelik 6- İdarenin Diğer Düzenleyici İşlemleri; Tebliğ, Sirküler, Genelge, Yönerge, Direktif
Hukuk düzeni içerisinde normlar, hiyerarşik bir sıra içerisinde yer alırlar. Bu sıralamanın en üstünde, bir tür şemsiye gibi “Temel Norm” bulunur. Temel norm, hukuk düzeninin tamamına geçerlilik kazandıran ve kendi geçerliliği üstünde yer alan herhangi başka bir norma bağlı olmayan üst normdur. Hukuk düzenine geçerlilik sağlayan temel norm, bu düzende yer alan normların içeriğini belirlemez. Yalnızca geçerliliklerine ilişkin biçimsel bir kıstas sunar. Böylece anayasanın geçerliliğini temel norma uygun olup olmadığına bakarak saptarız. Benzer şekilde yasaların geçerliliği de anayasaya uygun olup olmamalarına bağlıdır.
Anayasa, özellikle temel hak ve özgürlüklere ilişkin normlarla, devletin şekil ve yapısı, organlarının görev ve yetkilerine ilişkin normların biraraya geldiği bütüne verilen addır. Eğer bir norm temel hak ve özgürlüklere ilişkinse ya da devletin şekil ve yapısını, organlarının görev ve yetkilierini düzenliyorsa artık ona anayasa normu deriz. Düzenlemenin içeriğine bakılarak yapılan bu nitelemeye maddi anlamda anayasa denir. Eğer bir norm diğer normlar için öngörülen usullere göre daha zorlaştırılmış bir usulle yürürlüğe giriyorsa, diğer normların üstünde yer alan bir normdan, bir anayasa normundan söz ediyoruzdur. Bu usule bakılarak yapılan nitelendirme şekli anlamda anayasa tanımıdır. Anayasanın hukuk düzeni içerisinde taşıdığı öneme bakılarak, anayasayı yapan, yürürlüğe sokan irade kurucu iktidar olarak anılır. Bir anayasayı yoktan vareden iktidar iradesi asli kurucu iktidar olarak adlandırılırken, anayasayı, kendi içerisinde düzenlenmiş değişiklik yapma usullerine göre değiştiren ve mevcut anayasa çerçevesinde yeni normlar yaratan irade tali kurucu iktidar olarak adlandırılır Tali kurucu iktidar ise elbette mevcut anayasal hukuk düzeni içerisinde anayasayı değiştirme kudretine sahip her iktidarın taşıyabileceği bir sıfattır.
Anayasa değişikliği de yasa ile yapılacaktır. Ancak anayasa değişikliği yasası özel hükümlere tabidir. Anayasanın değiştirilmesi: -TBMM üye tamsayısının en az üçte birinin (184 milletvekilinin) teklifi –Yazılı teklif –Genel Kurul’da iki kez görüşme –Gizli oylama -TBMM üye tamsayısının beşte üçünün (330 milletvekilinin) kabulü koşullarının sağlanması ile mümkündür. Bu koşullar yasaların değiştirilmesi için aranan koşullardan daha ağırdır.
Teklif > 1/3 = 184 Mv.
I
Görüşme 2 defa
I
Gizli oylama ile Kabul
/ \
3/5 =330 Mv 2/3 =367 Mv arası çoğunluk '/3 =367 Mv ile kabul
I I
C. Bşk. C. Bşk.
/ \ / \ '''''''''''''''''''''''''''''\
Referandum Meclise iade Meclise İade Referandum Onay
\ /
Aynen Kabul
/ \
3/5 =330 Mv. 2/3 =367
I I
C. Bşk. C. Bşk.
\ / \
Referandum Onay
Uluslararası andlaşmalar, iki ya da daha fala devlet tarafından akdedilmiş olan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kabulünün ardından cumhurbaşkanınca onaylanıp, resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren bağlayıcı hukuk kurallarıdır Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamaz” Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır”.
Türk hukukunda uluslararası
andlaşmalar Cumhurbaşkanı, Başbakan, Dışişleri Bakanı tarafından akdedilip, imzalanır. Öte yandan
bakanlar kurulu, Türkiye adına milletlerarası andlaşma yapmakla farklı kişileri -örneğin bir büyükelçiyi
vb.- yetkilendirebilir. Ancak andlaşma, imzalanmakla geçerlilik ve yürürlük kazanmaz. Öncelikle Türkiye
Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır. Ancak bu kuralın istisnası da anayasada düzenlenmiştir. Buna göre “Ekonomik, ticarî veya teknik ilişkileri düzenleyen ve süresi bir yılı aşmayan andlaşmalar, Devlet Maliyesi bakımından bir yüklenme getirmemek, kişi hallerine ve Türklerin yabancı memleketlerdeki mülkiyet haklarına dokunmamak şartıyla, yayımlanma ile yürürlüğe konabilir. Bu takdirde bu andlaşmalar, yayımlarından başlayarak iki ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulur”. İmzalanıp, meclis tarafından bir kanunla onaylanması uygun bulunan andlaşmalar Anayasa Uluslararası bir andlaşmanın usulüne uygun yürürlüğe girebilmesi için imza (yetkili kişi),uygun bulma (Türkiye Büyük Millet Meclisi), onay (cumhurbaşkanı) ve yayım (resmi gazete) aşamalarından söz edebiliriz. nın 104. maddesine göre cumhurbaşkanı tarafından onaylanır ve resmi gazetede yayımlanır.
Yasa, yasama organı tarafından yasa adı altında yapılan ve normlar hiyerarşisinde anayasanın altında tüzüklerin üstünde yer alan, çoğunlukla genel nitelikli soyut kurallar içeren, süreklilik taşıyan hukuksal metinler şeklinde tanımlanabilir
Yasama organı tarafından yapılmak Yasalar yasama organı TBMM tarafından yapılır.
Yasa adı altında yapılmak Kural olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi iradesini, iki işlemle ortaya koyar. Bunlardan ilki parlamento kararıdır, ikincisi ise yasadır. Parlamento kararı ile yasa arasındaki en belirleyici fark, biri bireysel bir işlem iken, diğerinin düzenleyici bir işlem olmasıdır. Her ne kadar bu durumun bazı istisnaları varsa da, daha kapsayıcı bir mkıstas mümkün görünmemektedir. Bunun dışında şekli anlamda bakıldığında, parlamento kararlarının resmi gazetede “TBMM kararı” adı altında yayımlanırken, yasaların “Kanun” başlığı altında yayımlandığını; cumhurbaşkanının yasaları veto yetkisi varken, parlamento kararlarını veto yetkisinin bulunmadığını; zaten parlamento kararlarında cumhurbaşkanı onayının da bulunmadını ifade edebiliriz. Ayrıca parlamento kararları, birkaç istisna dışında anayasa mahkemesi denetimine de tabi değildir.
Genel nitelikli soyut kurallar içermek Bu unsur yasayı parlamento kararından ayırmak için kullandığımız kıstasın bir başka şekilde ifadesidir. Az evvel de ifade edildiği üzere, yasa, düzenleyici bir işlemdir. Dolayısıyla belli bir somut olaya ilişkin değil, genel olarak düzenleme alanındaki olayların hepsini içerme niteliği söz konusudur.
Yasanın soyut olma niteliği ise, kişiye ya da olaya özel yasal düzenleme yapılamaması anlamına gelir.
Süreklilik taşımak Yasalar, yürürlükte oldukları süre içerisinde kesintisiz olarak uygulanma özelliğine sahiptirler
Normlar hiyerarşisinde anayasa ile tüzük arasında yer almak Türk hukukunda yasaların yürürlüğe girmesi sürecini ele alabiliriz. Bu hususa ilişkin düzenlemeler Anayasanın 88. ve 89. maddeleri ile Meclis İçtüzüğünün 73 ilâ 91. maddelerinde düzenlenir. Bu maddelerdeki düzenlemeleri “öneri”, “görüşme”, “kabul” ve “yayım” şeklinde aşamalandırabiliriz.
Anayasanın 88. maddesine göre “Kanun teklif etmeye Bakanlar Kurulu ve milletvekilleri yetkilidir. Kanun tasarı ve tekliflerinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülme usul ve esasları İçtüzükle düzenlenir” Bu maddedeki düzenlemede karşımıza öneri aşamasına ilişkin iki farklı kavram çıkmaktadır: tasarı ve teklif. Zira yasa önerisi bakanlar kurulunu tarafından yapıldı ise tasarı, milletvekilleri tarafından yapıldı ise teklif olarak adlandırılmaktadır.
Genel kurul önerileri, üye tamsayısının en az üçte birinin (184 milletvekili) hazır bulunduğu bir oturumda görüşmeye başlar. Tasarı ve teklifin tümünün oylanması aşaması, kabul aşamasıdır. Anayasa değişiklikleri hariç, kanun tasarı ve tekliflerinin tümünün veya maddelerinin oylanması, açık oylamaya tâbi işlerden değilse, yirmi üyenin talebi halinde açık oyla, aksi takdirde işaretle yapılır. Anayasanın 96. maddesine göre “Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anayasada başkaca bir hüküm yoksa toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar verir; ancak karar yeter sayısı hiçbir şekilde üye tamsayısının dörtte birinin bir fazlasından az olamaz” Toplantının üye tamsayısının en az içte biri ile yani 184 milletvekili ile başlayabileceğini ifade etmiştik. Buradan hareketle 93 milletvekilinin kabul oyu ile bir yasanın kabul edilebileceği de düşünülmemelidir. Zira anayasanın düzenlemesinde, kara yeter sayısının hiçbir şekilde üye tamsayısının dörtte birininin bir fazlasından (yani 139 milletvekilinden) az olamayacağı da yer almaktadır
Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilen kanunları onbeş gün içinde yayımlar”. Ancak cumhurbaşkanına, yasaları geciktirici veto etme, yani bir kez daha görüşülmek üzere meclise geri gönderme yetkisi de tanınmıştır. Buna göre cumhurbaşkanı “Yayımlanmasını kısmen veya tamamen uygun bulmadığı kanunları, bir daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterdiği gerekçe ile birlikte aynı süre içinde, Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderir. Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir”. Bu durumda “Türkiye Büyük Millet Meclisi, geri gönderilen kanunu aynen kabul ederse, kanun Cumhurbaşkanınca yayımlanır; Meclis, geri gönderilen kanunda yeni bir değişiklik yaparsa, Cumhurbaşkanı değiştirilen kanunu tekrar Meclise geri gönderebilir”. Cumhurbaşkanı yasaları Resmi Gazete’de yayımlayacaktır. Görüldüğü üzere, buna geciktirici veto denmesinin nedeni, cumhurbaşkanının bir yasanın çıkmasını her halükârda engelleme yetkisine sahip olmaması, ancak geciktirebilmesidir. Kural olarak yasaların yürürlük maddesinde, hangi tarihte yürürlüğe gireceği belirtilir. Ancak eğer yasanın yürürlük tarihine ilişkin bir ifade yok ise yasa, Resmi Gazete’de yayımından 45 gün sonra yürürlüğe girecektir.
Bütçe yasası, kesin hesap yasası ve uluslararası andlaşmaları uygun bulma yasası işleyişi ayrıdır.
Bütçe yasası, başlığında yasa ifadesini taşımakla birlikte, genel nitelikli soyut kurallar taşımak bakımından diğer yasalara oranla farklılık gösterir. Zira bütçe yasaları, bir kural-işlem değil, devlete ve kamu tüzel kişilerine kamu harcamalarında bulunmak ve gelirleri toplamak konusunda belli bir süre yetki veren şart-işlemdir Bütçe kanununa, bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamaz Bütçe yasası önerilerinin bir teklif olarak değil tasarı olarak hazırlanması doğası gereğidi
Bakanlar Kurulu, merkezî yönetim bütçe tasarısı ile millî bütçe tahminlerini gösteren raporu, malî yılbaşından en az yetmişbeş gün önce, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunar.”
“Bütçe tasarıları ve rapor, kırk üyeden kurulu Bütçe Komisyonunda incelenir.
Bütçe Komisyonunun ellibeş gün içinde kabul edeceği metin, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülür ve malî yılbaşına kadar karara bağlanır.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, bütçe kanunu tasarılarının Genel Kurulda görüşülmesi sırasında, gider artırıcı veya gelirleri azaltıcı önerilerde bulunamazlar.
Bütçe yasaları cumhurbaşkanının bir yasayı tekrar görüşülmek üzere meclise geri gönderme yetkisine ilişkin hükme tâbi değildir. Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname ile bütçede değişiklik yapmak yetkisi verilemez”
Kesin hesap yasası, önceki yılın bütçe yasasına uygun hareket edilip edilmediğinin incelenmesine ilişkin yasadır. Bu yasaları, uzmanlar tarafından hazırlanan bir raporun meclis tarafından kabul edilereki önceki yılın bütçe harcamalarının aklanması gibi düşünebiliriz.
Bakanlar kurulu, kesin hesap yasa tasarısını meclise sunar. Sayıştay en geç yetmişbeş gün içerisinde genel uygunluk bildirimini meclise verir. Kesin hesap yasa tasarısı, yeni yılın bütçe yasası ile birlikte bitçe komisyonunda görüşülür ve genel kurulda kabul edilir.
Uluslararası andlaşmaların onaylanmasını uygun bulma yasası, bir uluslararası andlaşma yetkili bir kişi tarafından imzalanmakta, ardından meclis tarafından onaylanması uygun bulunmakta, son olarak da cumhurbaşkanı tarafından onaylanıp resmi gazetede yayımlanmakta idi. İşte meclis onaylanmasını uygun bulma işlemini bir yasa ile gerçekleştirmektedir
Milletlerarası andlaşmaları onaylama veya bu andlaşmalara katılma, onaylama veya katılmanın bir kanunla uygun bulunmasına bağlıdır.” Uygun bulma tasarısı dışişleri bakanlığı tarafından hazırlanarak, bakanlar kurulu tarafından meclise sunulacaktır. Mecliste yasa tasarısı öncelikle ilgili komisyonda ardından da genel kuraulda görüşülecek ve andlaşmanın bütün olarak kabul ya da red edilmesine ilişkin oylama yapılacaktır. Andlaşmaların uygun bulunmasına dair yasa oylaması açık olarak yapılacaktır
Kanun hükmünde kararname, genel nitelikli soyut düzenlemelerin yani bir yasada bulunması gereken özellikleri taşıyan düzenlemenin yürütme organı eliyle yapılmasıdır Kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi bakanlar kuruluna bir yetki yasası ile verilir. Sıkıyönetim ve olağanüstü haller saklı kalmak üzere, Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile dördüncü bölümünde yer alan siyasî haklar ve ödevler kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenemez.” Kararnameler, Resmî Gazetede yayımlanır ve aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur.” Olağanüstü hâl ve sıkıyönetimde çıkartılacak kanun hükmünde kararnameleriçin bir yetki yasasına ihtiyaç yoktur; ancak bu durumlarda bakanlar kurulunun cumhurbaşkanı başkanlığında toplanması gerekmektedir. Olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz
Kanun hükmünde kararnameler, resmi gazetede yayımlandıkları gün yürürlüğe girerler. Ancak aynı yasalarda olduğu gibi daha sonraki bir tarih de yürürlüğün başlangıcı olarak belirlenebilir. Bakanlar kurulunun diğer kararnamelerinden farklı olarak kanun hükmünde kararnameler, resmi gazetede yayımlandıkları gün Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur. Yetki kanunları ve bunlara dayanan kanun hükmünde kararnameler, Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonları ve genel kurulunda öncelikle ve ivedilikle görüşülür. Yayımlandıkları gün Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmayan kararnameler bu tarihte, Türkiye Büyük Millet Meclisince reddedilen kararnameler bu kararın resmi gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar
Bakanlar kurulu kararnameleri Danıştay denetimine tabidir. Ancak kanun hükmünde kararnameler Anayasa Mahkemesi denetimine tabidir. Usulüne göre Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan kanun hükmünde kararnameler geri çekilemez. Kanun hükmünde kararnameler diğer bir kanun hükmünde kararname ile de değiştirilebilir veya yürürlükten kaldırılabilir. Yürürlükten kaldırılan kanun hükmünde kararnameler bir raporla genel kurula sunulmadan işlemden kaldırılamaz
Tüzük, yasanın uygulanmasını göstermek veya emrettiği işleri belirtmek üzere, yasalara aykırı olmamak ve Danıştay incelemesinden geçirilmek şartıyla, bakanlar kurulu tarafından çıkartılıp, cumhurbaşkanı tarafından imzalanarak, yasalar gibi yürürlüğe giren yani resmi gazetede yayımlanan düzenlemelerdir.
Tüzüklerin özellikleri; - Tüzükler bakanlar kurulu tarafından çıkartılır. – Tüzükler yasaların uygulanmasını gösterir ya da yasanın emrettiği işleri belirtir. – Tüzükler Danıştay incelemesine tabidir. – Tüzükler cumrhurbaşkanı tarafından imzalanır. – Tüzükler resmi gazete yayımlanarak yürürlüğe girer.
Yönetmelikler; başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzelkişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilirler. Hangi yönetmeliklerin resmi gazetede yayımlanacağı kanunda belirtilir.
Yönetmeliklerin özellikleri: - Yönetmelikler başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişilikleri tarafından çıkartılır. – Yönetmelikler, ilgililerin kendi görev alanlarında çıkartılır. – Yönetmelikler yasaların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlar. – Yönetmelikler yasa ve tüzüklere aykırı olamaz. – Bazı yönetmelikler resmi gazetede yayımlanır, bazıları yayımlanmaz Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzelkişilerinin; a) işbirliğine, yetki ve görev alanlarına ait hükümleri düzenleyen, b) kamu personeline ait genel hükümleri kapsayan, c) kamuyu ilgilendiren, yönetmelikler resmi gazetede yayımlanır. Ancak, milli emniyet ve milli güvenlikle ilgili olan ve gizlilik derecesi taşıyan yönetmelikler yayımlanmaz. Mahalli idarelerce düzenlenen ve bu idarelerin yetki ve görev alanlarına giren yönetmelikler, mahallinde çıkan gazete veya diğer yayın yolları ile ilan olunur Resmi gazetede yayımlanması gereken yönetmelikler resmi gazetede yayımlandıkları tarihte, başka surette ilgililere duyurulması gereken yönetmelikler ise duyuruldukları tarihte yürürlüğe girer
Hukuk kurallarının uygulanması dediğimizde, genel nitelikli soyut bir kuralın, özel nitelikli somut bir olaydaki uyuşmazlığın çözümünde nasıl kullanılacağını anlamalıyız
Yorum, kuralı anlamaya yönelik bir çabadır. Bir hukuk kuralının bir uyuşmazlıkta kullanıldığı her durum, yorum faaliyetini zorunlu olarak içerir Yorum bazı durumlarda girişilen bir faliyet değildir. Hukuk kuralının uygulanması her durumda yorumlama faaliyetidir.
Yorum usülleri; 1- Lafzi yorum 2- Sistematik yorum 3- Tarihsel yorum 4- Ereksel yorum
Lâfzî (sözcüksel, deyimsel, gramatik) yorum, yorumu düzenlemenin metninde kullanılan sözcüklerle ve cümlelerin kurulma şekliyle sınırlı kalınarak yapılabileceğini ileri sürer. Lâfzî yorum usulüne göre, yasa koyucunun kullandığı sözcüklerle meramını mükemmelen anlatabilmektedir.
Sistematik yorum, hukuk kurallarının tek başlarına anlamlandırılmalarından ziyade, dâhil oldukları bütünsellik içerisinde anlamlarının açığa çıkartılması gerekliliğine ilişkin bir usul önerisidir Örneğin maddenin yer aldığı bölüm başlığı, maddenin hangi sırada yer aldığı ve başlığı da önem taşır. Hatta aynı madde içerisinde yer alan bir düzenleme bir altındaki ve bir üstündeki paragrafla birlikte değerlendirilir.
Tarihsel yorum, yasa koyucunun iradesinin tarihsel koşulları içerisinde araştırılması ihtiyacının sonucudur. Bu yaklaşımda, yasa koyucunun bir düzenlemeyi gerçekleştirirken hangi saiklerden hareket ettiği anlaşılmaya çalışılır.
Ereksel (teleolojik, amaçsal, gai) yorum, temel olarak tarihsel yaklaşımdaki kabul olan düzenlemenin gerekçesini göz önüne alma iddiasını korumakla birlikte, bu gerekçeyi, yasakoyucunun tarihsel bir anda gerçekleşmiş iradesine bakarak değil, düzenlemenin uygulanacağı andaki ihtiyaçları düşünürek anlamlandıran yaklaşımdır. Böylece yasa koyucunun öznel iradesi değil, yasanın aslında dönemden döneme değişim de gösterebilen nesnel ereği dikkate alınmış olur.
Yorum araçları; 1- Kıyas 2- Evveliyat 3- Zıt kanıt
Kıyas (analoji, örnekseme), iki durum ya da olayın unsurlarını karşılaştırıp, aralarında benzerlikler bulmak, yeteri kadar benzerlik bulunabildiğinde ise birinde bulunmayan bir unsuru, diğerinde var gibi kabul etmek anlamına gelir. Akıl yürütme tarzının kullanılmasının altında, benzer olaylara benzer şekilde davranmak gerekliliği düşüncesi yatar
Evleviyet (önceliklilik, argumentum a fortiori), kıyası da içeren bir akıl yürütme şeklidir. Kıyasta olduğu gibi, yine iki olayın unsurları karşılaştırılır. Daha ağır, yüksek, şiddetli bir durum için geçerli olan kuralın, daha hafif, düşük, şiddetsiz durum için de geçerli olacağı kabul edilir Eğer kanun daha fazlasına izin veriyorsa, daha azına da izin veriyor demektir” ve “eğer kanun daha azını yasaklıyorsa, daha fazlasını da yasaklıyordur”
Zıt kanıt (mevhumu muhalif, argumentum e contrario), bir hukuk kuralının belirli bir durumun özelliğini dikkate alarak, o hukuksal duruma belirli bir sonuç bağlamışsa, bu durumun dışında kalan bütün diğer durumlar, bu sonucun zıddı hukuksal sonuçlara tabi olurlar (Gözler, 2003: 211). Sözgelimi Askerlik Kanunu’nun 1. maddesine göre “Türkiye Cumhuriyeti tebaası olan her erkek, işbu kanun mucibince askerlik yapmağa mecburdur.” Zıt kanıtla yapılan akıl yürütme sonucunda, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayanların ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kadınların bu kanun kapsamına girmediği kabul edilir
Hukukun Kurallarının Yaralanılmasındaki İlkeler; 1- Yer bakımından uygulama 2- Zaman bakımından uygulama 3- Çatışma durumunda geçerli ilkeler
Yer Bakımından Uygulama; Hukuk kurallarının yer bakımından uygulanması, coğrafi bir sorundur. Burada kastedilen, geçerli bir hukuk kuralının nerede uygulanacağıdır. Söz gelimi Türkiye’de geçerli bir hukuk kuralı, Almanya’da da uygulanabilme yeterliğine sahip midir? Kural olarak bir devletin çıkardığı yasalar, o devletin sınırları içerisinde uygulanacak olsa da, aslındayukarıda ifade ettiğimiz sorunları çözmek üzere ortaya konulan iki ilke söz konusudur. Bunlar mülkîlik (ülkesellik) ilkesi ve şahsîlik (kişisellik) ilkesi olarak adlandırılır. Mülkîlik ilkesine göre yasa, ülke sınırları içerisinde bulunan vatandaş ya da yabancı herkese uygulanır.mYukarıdaki örneklerden de anlaşılacağı üzere, bu ilke özellikle kamu hukuku alanında, örneğin idare ya da ceza hukuku alanında geçerlidir. İdarenin tasarruflarına karşı dava yoluna başvurmayı düşünen bir yabancı, kendi hukukunu değil, üzerinde bulunduğu ülkenin hukukunu esas almak zorundadır. Şahsîlik ilkesi, bir devletin yasalarının, nerede olurlarsa olsun, vatandaşlarının hepsine uygulanmasını ifade eder. Bu ilke de özellikle özel hukuk alanında geçerlidir. Yine yukarıdaki örneğimizi düşünecek olursak, miras hukuku, evlenme, boşanma vb. uyuşmazlıklarda şahsîlik ilkesi geçerli olacaktır
Zaman Bakımından Uygulama; Hukuk kurallarının zaman bakımından uygulanması, kuralın ne zaman yürürlüğe gireceği ne zaman yürürlükten kalkacağına ilişkindir, Yasalar resmi gazete yayımlanarak yürürlüğe girmekteydiler. Resmi gazete yayımlanan yasanın yürürlük maddesinde belli bir tarih yürürlük tarihi olarak belirlendi ise o tarihte, hiçbir tarih belirlenmedi ise yayımlandıktan 45 sonra yürürlüğe girmiş sayılırdı. Tüzükler için de yasaların yürürlük kuralları uygulanmaktaydı. Yönetmeliklerin ise bazılarının resmi gazete yayımlanması gerekirken bazılarını yayımlanmasına gerek bulunmamaktaydı. Kural olarak düzenlemeler, yürürlüğe girdikleri usulle yürürlükten kaldırılırlar. Hukuk kurallarının zaman bakımından uygulanmasına ilişkin önemli bir husus da geçmişe yürümezliktir.
Çatışma Durumunda Geçerli İlkeler ; Lex superior, hiyerarşik olarak üstte bulunan düzenlemenin altta bulunan düzenlemeye tercih edilmesi anlamına gelen ilkedir
Lex posterior, bir önceki ilke ile çözüm bulmamızın mümkün olmadığı hallerde ortaya çıkar. Bir diğer deyişle, düzenlemeler arasında hiyerarşik bir ilişki bulunmuyorsa, lex superior ilkesi de uygulanamayacak demektir. Bu durumda öncelik sonralığa ilişkin bir ilke olarak lex posterior devreye girer. Bu ilke sonradan yürürlüğe giren düzenlemenin, önceki düzenlemeye tercih edilmesini gerektirir
Lex specialis, özel nitelikte düzenleme içeren kuralın uygulanmasını gerektiren ilkedir. Aynı düzeyde yer alan ve aynı tarihte çıkartılan iki düzenleme arasında çatışma ortaya çıktığında, bu ilkenin uygulanması gerekecektir. Özellikle aynı metin içerisinde birbiriyle çelişen maddelerin varlığı halinde bu ilke gündeme gelir. Burada özel nitelikli düzenleme teriminden kasıt, bir hususu, o hususa daha fazla hasredilmiş olarak ve belki de detaylarını da dikkate alarak düzenleyen hüküm anlamına gelir. Öyleyse, bazı düzenlemeler bir hususu daha geniş bir çerçeve içerisinde düzenlerken, bazıları daha hususeten düzenleme içerirler. İşte bu ikisi arasında çatışma olduğunda özel nitelikli düzenleme uygulanır.
HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI
ÜNİTE 4
Kurucu iktidar normlar hiyerarşisinin en tepesinde yer alan anayasayı yapma iktidarıdır. Demokratik bir devlette kurucu iktidarın sahibi halktır. Kurulmuş iktidar ise, devlet iktidarının kurucu iktidarın belirlediği anayasa çerçevesinde ve ona uygun olarak kullanılmasıdır
Kanunların anayasaya uygunluk denetiminde denetimin yapıldığı organlar açısından siyasal denetim ve yargısal denetim adı altında iki farklı sistem uygulanmaktadır. Siyasal denetim iki meclis sistemi ve cumhurbaşkanına tanınan veto yetkisi gibi anayasal önlemleri içerir. Siyasal denetim önemli işlevlere sahip olmakla birlikte normlar hiyerarşisinin denetimi bağımsız yargı organlarınca daha sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilmektedir. Yargısal denetim, yasama çoğunluğunun anayasalarda ön görülen güvencelere aykırı kanunlar çıkarmasını engelleyebilecek en etkin yöntemdir. Bu noktada çözülmesi gereken sorun, bir kanun hükmünün kendisinden daha üstün bir kanun olan anayasaya uygun olup olmadığının belirlenmesidir.
Olağan Yargı Organları Tarafından Yapılan Denetim (Amerikan Modeli) ; Kanunların anayasaya uygunluğunun yargısal denetimi ilk defa Amerika Birleşik Devletleri’nde ortaya çıkmıştır. Aslında 1787 tarihli ABD Anayasası’nda kanunların anayasaya uygunluğunun mahkemelerce denetlenebileceği hakkında bir hüküm yer almamaktadır. Amerikan yargısı bu yetkiyi kendisi içtihat yoluyla yaratmıştır. ABD Yüksek Mahkemesi, 1803 tarihli Marbury v. Madison kararında kanunların Anayasaya uygunluluğunu denetleme yetkisini kendisinde görmüştür.
ABD örneğinden anlaşılacağı gibi kimi ülkelerde mahkemeler kanunların anayasaya uygunluk denetimini kendi içtihatları ile geliştirmişlerdir. Bu ülkelerde anayasa veya diğer bir kanunda mahkemelerin anayasal denetim yetkilerine ilişkin bir düzenleme yoktur. Yukarıda bahsi geçen ABD yanında Norveç bu tür ülkelere örnek gösterilebilir. Buna karşılık, kimi ülkelerde olağan yargı organlarının anayasaya uygunluk denetimi yapma yetkisi anayasa veya kanun tarafından açıkça tanınmaktadır. Finlandiya, İsveç ve Japonya olağan mahkemelerin denetim yetkisinin anayasa veya kanun tarafından açıkça tanındığı ülkelerden sayılmaktadır
Merkezi Bir Yargı Organı Tarafından Yapılan Anayasaya Uygunluk Denetimi ( Özel Mahkeme veya Anayasa Mahkemesi) ; Bu yöntemde kanunların anayasaya uygunluğu bu amaçla kurulmuş olan merkezi bir yargı organı tarafından gerçekleştirilir. Burada diğer mahkemelerin anayasaya uygunluk denetimi yapma yetkisi yoktur Anayasa Mahkemesi ilk olarak Çekoslovakya’da ortaya çıkmıştır ( 29 Şubat 1920). Bundan hemen sonra da Avusturya gelmektedir. Anayasa Mahkemelerinin Avrupa ülkelerinde yaygınlaşması İkinci Dünya Savaşından sonra gerçekleşmiştir. Bu dönemde, İtalya(1948), Almanya(1948) ve Türkiye’de(1961) Anayasa Mahkemeleri kurulmuştur
Yargısal denetimin merkezi yargı organları tarafından gerçekleştirildiği durumlarda denetimin gerçekleştiği zamana göre iki tip denetim biçimi vardır: Önleyici Denetim ve Bastırıcı Denetim. Bundan başka bireysel başvuru usulü de merkezi anayasa mahkemelerinin gerçekleştirdiği bir denetim türüdür.
Önleyici Denetim; Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan denetim, bir kanunun yürürlüğe girmesinden önce gerçekleştiriliyorsa, bu denetim türüne önleyici denetim denir. Bu tür denetim yönteminde kanunun anayasaya uygun olup olmadığına ilişkin denetleme, kanunun yasama organı tarafından kabul edilmesinden sonra, fakat yürürlüğe girmesinden önce gerçekleştirilmektedir. Fransa bu denetim türünün en tipik örneğini oluşturmaktadır.
Bastırıcı (Düzeltici) Denetim ; Bastırıcı denetim kanunların yürürlüğe girmesinden sonra yapılan denetim türüdür. Bu başlık altında denetimin ne zaman yapıldığına bağlı olarak iki tür denetim vardır: 1) Soyut Norm Denetimi (İptal Davası): Yürürlüğe girmiş bir kanunun bir kişiye veya bir mahkemede görülmekte olan bir davada uygulanması beklenmeden, anayasaların ön gördüğü yetkili kişi veya organlar tarafından o kanuna karşı Anayasa Mahkemesi’ne doğrudan iptal davası açılmasıdır. 2) Somut Norm Denetimi (İtiraz Yolu): Bir mahkemede görülmekte olan bir davada uygulanan ve anayasaya aykırı olduğu düşünülen bir hükmün, davaya bakan mahkeme tarafından anayasa mahkemesinin önüne getirilmesidir.
Bireysel Başvuru ; Bireysel başvuru veya anayasa şikayeti yöntemine göre anayasal haklarının ihlal edildiğini düşünen herkes, tüm idari ve yargısal denetim yollarını tükettikten sonra sözü edilen ihlalin hala giderilemediği kanısında ise, konuyu anayasaya uygunluk denetimi yapan merkezi bir yargı organına yani anayasa mahkemesine taşıyabilmektedir. Anayasa şikayeti kurumu Almanya Avusturya İspanya ve Macaristan’da bulunmaktadır. Anayasa şikayeti Türkiye’ye 2010 Anayasa değişikliği ile gelmiştir Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır. Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz. Bireysel başvuruya ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.
TÜRKİYE’DE ANAYASA YARGISININ TARİHSEL GELİŞİMİ ; Anayasa tarihimizin ilk anayasası olan 1876 Anayasası, değiştirilmesi kanunlara göre daha zor olduğu için sert bir anayasaydı 1921 Anayasası, kurtuluş savaşı ortamında 23 Nisan 1920’de olağanüstü yetkileri bünyesinde toplayarak görevine başlayan TBMM’nin ürünüydü. 1921 Anayasası, Türkiye tarihinin tek yumuşak anayasasıdır. Yani değiştirilmesi için kanunlardan daha zor bir usul ön görülmemişti. Ayrıca bu anayasada temel hak ve özgürlükler gibi, bir anayasada bulunması gereken en önemli unsur da bulunmamaktaydı. 1924 Anayasası, yapıldığı 1924 yılından 1960 yılında gerçekleşen askeri müdahaleye kadar, 36 yıl yürürlükte kalmıştı. 1924 Anayasası katı bir anayasaydı. Anayasanın 102. maddesine göre, anayasa değişikliği yapılabilmesi için, bu değişikliğin TBMM üye tamsayısının en az 1/3’ü tarafından teklif edilmesi ve 2/3’ü tarafından kabul edilmesi gerekiyordu. Ayrıca kanunların anayasaya aykırı olamayacağı Açıkça düzenlenmekteydi 1961 Anayasasının önemi ilk defa Anayasa Mahkemesinin bu anayasa ile ön görülmüş olmasında kendisini göstermektedir. Şu an yürürlükte bulunan 1982 Anayasası da 1961 Anayasasında yer alan Anayasa Mahkemesi kurumunu korumuştur. Bu iki anayasa arasında Anayasa Mahkemesinin statüsü, kuruluşu görevleri ve çalışma usullerine ilişkin bir takım farklılıklar vardır. Ancak her iki anayasa döneminde de kanunların anayasaya uygunluğunun denetlenmesinde merkezi bir yargı organı tarafından bastırıcı denetim yöntemi benimsenmiştir.
Anayasa Mahkemesi’ne on yedi üye seçilir ve yedek üyelik yoktur. Bu on yedi üyenin üç tanesi TBMM, on dört tanesi Cumhurbaşkanı tarafından seçilir. TBMM’nin üç üyeyi doğrudan seçme yetkisi yoktur. TBMM, iki üyeyi kendisine Sayıştay tarafından gösterilecek üçer aday arasından, bir üyeyi de baro başkanlarının göstereceği üç aday arasından seçer. Baro başkanlarının göstereceği adayların en az yirmi yıl fiilen avukatlık yapmış olması şarttır. TBMM üye seçimini gizli oylamayla gerçekleştirir mCumhurbaşkanı seçeceği on dört üyenin dördünü doğrudan seçer. Bu dört üyenin şu özellikleri taşıyan kişiler arasından seçilmesi gerekir: 1) Yükseköğrenim görmüş ve en az yirmi yıl kamu hizmetinde fiilen çalışmış üst kademe yöneticileri, 2) Serbest avukatlar (adayların en az yirmi yıl fiilen avukatlık yapmış olması gerekir), 3) Birinci sınıf hakim ve savcılar. Bu hakim ve savcıların adaylık dahil en az yirmi yıl çalışmış olması şarttır, 4) En az beş yıl raportörlük yapmış olan Anayasa Mahkemesi raportörleri. Cumhurbaşkanı geri kalan on üyeyi şu organların kendisine gösterdiği adaylar arasından seçer: 1) Üç üye: Yargıtay her bir boş yer için, kendi üyeleri arasından üçer aday gösterir, 2) iki üye: Danıştay her bir boş yer için kendi üyeleri arasından üçer aday gösterir, 3) bir üye: Askeri Yüksek İdare Mahkemesi her bir boş yer için kendi üyeleri arasından üçer aday gösterir, 4) bir üye: Askeri Yargıtay her bir boş yer için kendi üyeleri arasından üçer aday gösterir, 5) üç üye: Yüksek Öğretim Kurulu her bir boş yer için kendi üyeleri arasından olmayan öğretim üyeleri arasından üçer aday gösterir. Adayların profesör veya doçent unvanını kazanmış olması gereklidir. Anayasa Mahkemesi’ne üye seçilebilmek için, kırk beş yaşını doldurmuş olmak gerekir. Anayasa Mahkemesi üyeleri on iki yıl için seçilirler. Bir kimse iki defa Anayasa Mahkemesi üyesi seçilemez. Anayasa Mahkemesi üyeleri altmış beş yaşını doldurunca emekliye ayrılırlar.
Anayasa Mah. üye seçimi Meclis 3 üye C. Bşk 14 üye seçer. Meclis; 2 üye sayıitaydan 1 üye barolar birliğinden mahkemesinden 3 üye yök prof ve doçentlerinden
Anayasa Mahkemesinin Yetkileri ; Anayasa Mahkemesinin asli işlevi norm denetimi yapmaktır. Bu çerçevede, Mahkeme, Kanunların, Kanun Hükmünde Kararnamelerin ve TBMM İçtüzüğünün Anayasaya uygunluğunu şekil ve esas bakımından denetler. Anayasa Mahkemesi, anayasa değişikliklerinin Anayasaya uygunluğunu ise sadece şekil bakımından denetleme yetkisine sahiptir. Ancak, aşağıda belirtileceği gibi Anayasa Mahkemesi bu yetki sınırlarını aşarak anayasa değişikliklerini esastan denetlemeye başlamıştır.
Anayasa Mahkemesinin norm denetimi dışındaki yetkileri şu şekilde sıralanabilir:
1. Anayasada sayılan kişileri Yüce Divan sıfatıyla yargılamak. Anayasa Mahkemesi şu kişileri görevleriyle ilgil suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar: Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Bakanlar Kurulu üyeleri, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Başkan ve üyeleri, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcıvekili, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyeleri, Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ile Jandarma Genel Komutanı 2. Siyasi partilerin kapatılması hakkındaki davalara bakmak
3. Siyasi partilerin mali denetimini yapmak.
4. Milletvekillerinin yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına veya üyeliklerinin düşmesine ilişkin TBMM kararlarına karşı ileri sürülen iptal istemlerini karara bağlamak,
5. Kendi üyeleri arasından Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başkan seçmek.
Anayasaya Uygunluk Denetiminin Konusu :
1) Kanunların,
2) Kanun Hükmünde Kararnamelerin ve TBMM İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler,
3) anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler.
4) Olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından anayasaya aykırılıkları iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne dava açılamaz.
Kanunların denetlenmesi Anayasa Mahkemesi’nin temel görevidir. Burada kanun deyiminden hem maddi anlamda kanun hem de şekli anlamda kanun anlaşılır. Bütçe kanunu ve af kanunu gibi genel, soyut, kişilik dışı olmayan ve hukuk normu koymayan kanunlara şekli anlamda kanun denir. Buna karşılık maddi anlamda kanun denildiğinde genel, soyut, objektif hukuk kuralları içeren kanunlar anlaşılır.
Anayasa Mahkemesi’nin denetim yetkisi, kural olarak bütün kanunları kapsar, ancak 1982 Anayasası bu genel kurala inkılap kanunları dahil değildir. Bunlar;
1. Tevhidi Tedrisat Kanunu;
2. Şapka İktisâsı Hakkında Kanun;
3. Tekke ve
Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun;
4. 17 Şubat 1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenisiyle kabul edilen, evlenme akdinin evlendirme memuru önünde yapılacağına dair medenî nikâh esası ile aynı kanunun 110 uncu maddesi hükmü;
5. Beynelmilel Erkamın Kabulü Hakkında Kanun;
6. Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun;
7. Efendi, Bey, Paşa Gibi Lâkap ve Unvanların Kaldırıldığına Dair Kanun;
8. Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun
Bakanlar kurulu, TBMM’den aldığı yetki ile KHK çıkartabilir. KHK’ler resmi gazetede yayımlandıkları gün TBMM’nin onayına sunulur. TBMM, KHK’leri aynen veya değiştirerek onaylayabilir veya reddedebilir. Kural olarak bütün KHK’ler Anayasa Mahkemesi tarafından denetlenebilir. Bunun iki istisnası vardır. Birincisi 12 Eylül döneminde çıkartılan KHK’ler, 2001 yılındaki Anayasa değişikliğine kadar Anayasa Mahkemesi tarafından denetlenemiyordu. 2001 değişikliği ile Anayasanın geçici 15/3 maddesinin yürürlükten kaldırılması ile bu durum giderilmiştir. İkinci istisna ise olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin Anayasaya uygunluk denetiminin yapılamamasıdır. Bu durum hukuk devleti ilkesi açısından ciddi bir sakınca teşkil etmektedir.
TBMM İçtüzük, TBMM’nin kendi iç yapısı ve çalışma usullerini düzenleyen kurallar bütünüdür. İçtüzükler, iktidar ve muhalefet arasındaki ilişkinin dengeli ve demokratik bir biçimde işleyebilmesi açısından temel öneme sahiptirler ve bu nedenle ‘‘sessiz anayasa’’ olarak tanımlanırlar. Aslında içtüzük hukuki niteliği açısından bir kanun değil parlamento kararıdır. Ancak taşıdığı siyasal önem nedeniyle Anayasa Mahkemesi tarafından denetlenir
Anayasamıza göre Anayasa değişikliklerinin yargısal denetimi, sadece şekil yönünden mümkündür. Bu kurala göre anayasa değişikliklerinde esas denetimi yapılmaz.
2010 yılında yapılan değişiklikten sonraki haliyle; anayasa değişikliklerinde iptale karar verilebilmesi için üçte iki oy çoğunluğu şarttır.
Anayasamıza göre, usulüne göre yürürlüğe konmuş milletlerarası antlaşmalar hakkında anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamaz 1982 Anayasasına göre Usûlüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir.”
Parlamento kararları kural olarak Anayasa Mahkemesi’nin denetimi dışındadır. Ancak bu konuda üç istisna vardır. Bunlardan ilki yukarıda belirtildiği üzere TBMM İçtüzüğüdür. İkincisi milletvekili yasama dokunulmazlığının kaldırılması üçüncüsü ise TBMM üyeliğinin düşmesine ilişkin TBMM kararıdır.
Anayasaya Uygunluk Denetiminin Kapsamı ; Anayasa Mahkemesi norm denetimini şekil ve esas bakımlarından olmak üzere iki bakımdan gerçekleştirir.
Şekil Bakımından Denetim ; Şekil denetimi, kanunların veya KHK ve TBMM İçtüzüğü gibi, Anayasaya uygunluk denetimine tabi olan diğer normların, Anayasada belirtilen usul ve şekil kurallarına uygun olarak çıkartılıp çıkartılmadıklarının araştırılmasıdır Kanunların şekil bakımından denetlenmesi, son oylamanın ön görülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı hususları ile sınırlıdır. Bu nedenle son oylamadan önce bir şekil bozukluğu olsa bile Anayasa Mahkemesi tarafından denetlenemez Anayasada başkaca bir hüküm yoksa TBMM üye tamsayısının en az 1/3!ü - 184 MV. ile toplanır ve toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar verir. Ancak karar yeter sayısı hiç bir şekilde üye tamsayısının 1/4'ünün bir fazlasından 139 Mv. az olamaz.
TBMM’nin aldığı bir kararın geçerli sayılabilmesi için, en az 184 milletvekilinin toplantıya katılması gerekir Ayrıca Bir kanunun geçerli olabilmesi için en az 139 Mv. den evet oyu alması gerekir.
Anayasa değişikliklerinde denetim ise teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususlarıyla sınırlıdır Anayasanın değiştirilmesi, TBMM üye tamsayısının en az üçte biri tarafından teklif edilebilir. (184 milletvekili) Değiştirme teklifinin kabulü, Meclisin üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun gizli oyu ile mümkündür. (330) Kanunların kabulü için, genel kurulda sadece bir kere görüşülmesi yeterli iken, Anayasa değişiklikleri iki defa görüşülür. İvedilikle görüşülmeyeceği şartından bu düzenleme kastedilmektedir. Şekil denetimi sadece soyut norm denetiminin konusu olabilir. Yani şekil bozukluğuna dayalı anayasaya aykırılık iddiaları somut norm denetimi yoluyla ileri sürülemez.
Esas Bakımından Denetim; Bir normun esas bakımından Anayasaya aykırılığı, o normun içeriğinin Anayasa hükümleri ile çatışması demektir. Bir konuda Anayasa emredici veya yasaklayıcı kural koymuşsa, kanun bu kurallara uymak zorundadır.
Anayasaya Uygunluk Denetiminin Şekilleri ; iki şekilde gerçekleştirilir:
1) Soyut Norm Denetimi ( İptal Davası),
2) Somut Norm Denetimi (İtiraz Yolu)
Soyut Norm Denetimi (İptal Davası; Genel Korunma Davası) ; Soyut norm denetimi yoluna başvurabilecekler
1. Cumhurbaşkanı
2. Ana Muhalefet Partisi Meclis Grubu
3. İktidar Partisi Meclis Grubu
4. TBMM üye tamsayısının en az beşte biri tutarındaki üyeler yani 110 milletvekili
NORM KANUN KHK ANAYASA DEĞİŞİKLİKLİĞİ İÇTÜZÜK
SÜRE: R.G. Şekil: 10 Esas: 60 Şekil: 60 Esas: 60 Şekil: 10 Şekil: 60 Esas: 60
ŞEKİL
YETKİLİ KİŞİ 1.C. başkanı 1.C. başkanı 1.C. başkanı 1.C. başkanı
VEYA 2.110 Mv. 2. A. Muh. Mec.Grb. 2.110 Mv. 2. A. Muh. Mec.Grb.
ORGANLAR 3. İktidar Mec. Grb. 3. İktidar Mec. Grb.
4. 110 Mv 4. 110 Mv
ESAS
YETKİLİ KİŞİ 1.C. başkanı 1.C. başkanı A.M 2008 şekil 1.C. başkanı
VE 2.110 Mv. 2.110 Mv. denetimi altında 2.110 Mv.
ORGANLAR 3. İktidar Mec. Grb. 3. İktidar Mec. Grb. Esas denetimi 3. İktidar Mec. Grb.
4. A. Muh. Mec.Grb. 4. A. Muh. Mec.Grb. yapıyor. 4. A. Muh. Mec.Grb.
Somut Norm Denetimi ( İtiraz Yolu) ; Somut norm denetimi, bir hukuk normunun bir davada uygulanması sırasında, Anayasaya aykırılığının ileri sürülmesi üzerine yapılan denetimdir. Buna göre: Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanun veya KHK’nin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır.
Somut norm denetiminin şartları;
1. Bakılmakta Olan Dava: Bir kanun veya KHK’ye karşı somut norm denetimine başvurabilmek için bakılmakta olan bir davanın varlığı gerekir. Davaya bakılmış ve davanın esası hükme bağlanmış ise artık o davada uygulanan normun anayasaya aykırılığı ileri sürülemez.
2. 2) Davaya Bakan Merciin Mahkeme Hüviyetini Taşıması: Mahkeme, bir davaya bakmakta olan, hakim niteliğindeki kişilerden kurulu, yargı yetkisine sahip, taraflar arasındaki uyuşmazlığın esasını çözen mercidir.
3. Somut Norm Denetimine Konu Olacak Kanun Veya KHK’nin O Davada Uygulanacak Norm Olması: Bir kanun veya KHK’nin somut norm denetimi yolu ile Anayasa Mahkemesine intikal ettirilebilmesi için itiraz yoluna başvurulan davada uygulanan norm olması gerekir.
4. İddianın Ciddiliği: Somut norm denetimi yoluna davanın taraflardan birisi tarafından anayasaya aykırılık iddiasının ileri sürülmesi üzerine başvurulabilindiği gibi mahkemenin kendisi de, uygulanacak normun anayasaya aykırı olduğu kanısına varırsa, ilgili normu re’sen(kendiliğinden) Anayasa Mahkemesi’ne sevk edebilir. ,
Somut Norm Denetiminin İşleyişi ; Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak kanun hükmünün Anayasaya aykırı olduğuna re’sen kanaat getirir veya taraflardan birisinin ileri sürdüğü Anayasaya aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, dosyayı Anayasa Mahkemesi’ne gönderir ve Anayasa Mahkemesi, bu konu hakkındaki kararını verinceye kadar davayı geri bırakır yani erteler. Anayasa Mahkemesi bu konudaki kararını 5 ay içerisinde vermelidir.
On Yıllık Süre: Somut norm denetiminde Anayasa Mahkemesi o normun anayasaya aykırı olmadığı kararı verirse, yani itiraz davasını reddederse, bu ret kararının resmi gazetede yayımlanmasından sonra on yıl boyunca aynı hükmün anayasaya aykırılığı iddiası ile tekrar başvurulamaz. Ancak bunun için Anayasa Mahkemesinin işin esasını incelemiş olması gerekir. On yıl yasağı sadece somut norm denetimi ile Anayasa Mahkemesinin işin esasına girerek verdiği ret kararı sonucunda uygulanır. Somut norm denetiminde on yıl yasağı Anayasa Mahkemesinin ilk inceleme sonucunda verdiği kararlar için geçerli değildir.
Anayasa Mahkemesinin Norm Denetimini Gerçekleştirmesi;
İlk İncelemede iptal davası ve itiraz yolu için çeşitli hususlar incelenir: İptal davalarında dava dilekçelerinin Anayasa Mahkemesi’nin görevine giren bir konu ile ilgili olup olmadığı, davanın yetkili kişilerce veya gruplarca ve süresince açılıp açılmadığı, Anayasaya aykırılıkları ileri sürdükleri hükümlerin Anayasaya aykırılık gerekçelerinin dava dilekçesinde belirtilip belirtilmediği gibi hususlar on gün içerisinde incelenir
Esasın İncelenmesi ; Anayasa Mahkemesi ilk inceleme sonucunda iptal davasının usulüne göre açıldığı veya itiraz yoluna usulüne göre başvurulduğu kanısına varırsa işin esasını incelemeye başlar.
1. Ret Kararı: Anayasa Mahkemesi işin esastan incelenmesi sonucunda, Anayasaya aykırılığı ileri sürülen normu Anayasaya aykırı bulmaz ise, ret kararı verir.
2. İptal Kararı: Anayasa Mahkemesi işin esastan incelenmesi sonucunda, ilgili normun Anayasaya aykırı olduğuna karar verirse o normu iptal etmiş olur. Anayasa Mahkemesi’nin bu kararına iptal kararı denir.
3. Yorumlu Ret Kararları: Aslında anayasamız Anayasa Mahkemesi’nin yorumlu ret kararı verebileceği yönünde açık bir hüküm içermemektedir. Anayasa Mahkemesi bu yetkiyi içtihat yoluyla oluşturmuştur.
Anayasa Mahkemesinin Çalışma Usulleri ; Anayasa Mahkemesi, iki bölüm ve Genel Kurul halinde çalışır. Bölümler, başkanvekili başkanlığında dört üyenin katılımıyla toplanır. Genel Kurul, Mahkeme Başkanının veya Başkanın belirleyeceği başkanvekilinin başkanlığında en az oniki üye ile toplanır. Bölümler ve Genel Kurul, kararlarını salt çoğunlukla alır. Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi için komisyonlar oluşturulabilir. Siyasî partilere ilişkin dava ve başvurulara, iptal ve itiraz davaları ile Yüce Divan sıfatıyla yürütülecek yargılamalara Genel Kurulca bakılır, bireysel başvurular ise bölümlerce karara bağlanır
Anayasa değişikliğinde iptale, siyasî partilerin kapatılmasına ya da Devlet yardımından yoksun bırakılmasına karar verilebilmesi için toplantıya katılan üyelerin üçte iki oy çokluğu şarttır. Şekil bozukluğuna dayalı iptal davaları Anayasa Mahkemesince öncelikle incelenip karara bağlanır
Anayasa Mahkemesi Yüce Divan sıfatıyla baktığı davalar dışında kalan işleri dosya üzerinde inceler. Ancak, bireysel başvurularda duruşma yapılmasına karar verilebilir.
Anayasa Mahkemesi norm denetimi yaparken ilgililer tarafından ileri sürülen gerekçelere dayanmak zorunda değildir
Anayasa Mahkemesi taleple bağlıdır. Yani Anayasa Mahkemesi sadece hakkında ilgililer tarafından iptali için dava açılan kanun hükümleri hakkında inceleme yapabilir.
Anayasa Yargısında yürürlülüğün durdurulması, Anayasa Mahkemesinin bir norma ilişkin esas hakkında karar verinceye kadar geçici bir tedbir mahiyetinde o normun yürürlülüğünü durdurması başka bir deyişle uygulanabilirliğini askıya almasıdır. Genel kurala göre, bir norm hakkında iptal davası açılması o normun yürürlüğünü otomatik olarak durdurmaz, norm hukuk dünyasındaki varlığını korur
1982 Anayasasına göre kural olarak “Anayasa Mahkemesi kararları kesindir Anayasa Mahkemesi kararları resmi gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını gerçek ve tüzel kişileri bağlar.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararı, dava konusu olan normu ortadan kaldırdığı için bu karar herkes için hüküm ve sonuç doğurur.
İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz
Anayasa Mahkemesinin iptal kararları geriye yürümez. Bu kuralın sonucunda iptal kararlarının yürürlüğe girmesine kadar o norma dayanılarak gerçekleştirilen bireysel işlemler geçerliliklerini korur. Bu kuralın amacı hukuki istikrar ve hukuki güvenliğin sağlanmasıdır.
1. İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz. Böyle bir ceza veya güvenlik tedbiri hükmolunmuşsa infazı ve kanunî neticeleri kendiliğinden kalkar.
2. Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur
Tüzüklerin Kanunlara Uygunluğunun Denetimi ; Bakanlar Kurulu, kanunun uygulanmasını göstermek veya emrettiği işleri belirtmek üzere, kanunlara aykırı olmamak ve Danıştayın incelemesinden geçirilmek şartıyla tüzükler çıkarabilir. Tüzükler, Cumhurbaşkanınca imzalanır ve kanunlar gibi yayımlanır.’’ Tüzük çıkarma yetkisi Bakanlar Kurulunda olduğuna göre, tüzükler idari işlem sayılırlar. Anayasanın 125’inci maddesine göre ‘‘İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.’’ Bu nedenle, tüzükler yargısal denetime tabidirler. Tüzüklerin yargısal denetimi ilk derece mahkemesi olarak Danıştay tarafından gerçekleştirilmektedir.
Yönetmeliklerin Tüzük ve Kanunlara Uygunluğunun Denetimi ; Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilirler. Yönetmelikler idari işlem oldukları için denetimi idari yargı tarafından gerçekleştirilir. Bakanlıkların çıkardıkları yönetmelikler ile kamu kuruluşlarının ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının ülke çapında uygulanacak yönetmeliklerinin yargısal denetimi, ilk derece mahkemesi olarak Danıştay tarafından gerçekleştirilir.Kamu kurumu ile kamu kuruluşu niteliğindeki meslek kuruluşlarının belli bir bölgede uygulanacak olan yönetmeliklerinin yargısal denetimi ise, ilgili kurumun bulunduğu yerdeki idare mahkemelerinde yapılır.
ÜNİTE 1
İlk çağdan bu yana, doğal hukuk yaklaşımının, genellikle, mevcut –olan- hukuka yön vermek, devlet gücünü sınırlamak üzere öne çıkan görüşlere egemen olduğu gözlenmiştir. Modern insan hakları düşüncesinin yerleşmesinde de, doğal hukuk yaklaşımının belirgin etkileri vardır; zira, insanın doğal, vazgeçilmez ve ihlâl edilmez haklara sahip olduğu ve siyasi iktidarın bu haklara saygı göstermek yükümlülüğü altında bulunduğu da bir tabiî hukuk ilkesidir
Ortaçağın önemlice bir kısmında felsefî ve siyasal düşünceler, kilisenin (dinsel iktidarın) dünyevî iktidarlar üzerindeki üstünlüğünü sağlamlaştırmaya yönelik görüşlerden oluşmuştur Kilise ve devlet iktidarının alanlarının ayrı olması gerektiği, siyasal iktidarın Tanrı kaynaklı olsa bile yöneticiye halk eliyle ulaştığını ve devletin keyfî olmayan sınırlı bir yönetime sahip olması gerektiğini dile getiren Aquinumlu Thomas söz konusu çizginin dışına çıkan ilk kayda değer düşünür olmuştur Padovalı Marsilius ve Occamlı William da, Thomas’ın açtığı yoldan ilerleyerek, dinin siyasal-toplumsal yaşam üzerindeki belirleyiciliğini geriletmeye yönelik görüşler ifade etmişlerdir. Marsilius, kilisenin oynamak istediği siyasal role karşı çıkmış ve onun devlete (dünyevî iktidara) bağımlı bir statüde olması gerektiğini kanıtlamaya çalışmıştır. William da, hükümetin, kiliseden bütünüyle bağımsız ve ondan tamamen ayrı olması gerektiğini savunmuştur
Rönesans ve Reform hareketleri ve onu siyasal yaşamda ve düşünce dünyasında tamamlayan gelişmeler, dinin siyasal yaşam ve hukuk üzerindeki tekelini kırmış ve dinsel kuralların toplumsal yaşam üzerindeki ağırlığını geriletmiştir. Niccolo Machiavelli Jean Bodin Francisco Suarez , Thomas Hobbes ve John Locke gibi düşünürler de din-devlet işlerinin ayrılması gerektiğini savunan çizgiyi sürdürmüştür.
Thomas Hobbes (1588-1679), insanın hayatta kalabilmek için gerek hemcinsleriyle gerekse doğayla amansız bir mücadele içinde bulunduğu ve ‘insanınninsanın kurdu olduğu’ doğa halinden, güvenliğin ve huzurun sağlandığı toplum düzenine aklı sayesinde geçtiğine işaret etmiştir
Rousseau’ya göre insan, sahip olduğu merhamet duygusu sayesinde empati geliştirebilmekte ve bu sayede diğer insanlarla dayanışma durumu ortaya çıkabilmektedir.
Sosyal düzeni sağlayan bu kurallara sosyal düzen kuralları denmektedir. Sosyal düzen kuralları, insanların toplum yaşamıyla ilgili davranışlarını düzenlediğinden bu kurallara sosyal davranış kuralları da demek mümkündür
Sosyal düzen kuralları
- Din kulalları
- 2- Hukuk Kuralları
- 3- Ahlak kurallları
- 4- Görgü nezaket kuralları
- 5- Örf adte kuralları
Sosyal düzen kurallarının ortak özellikleri-->
- Emir ve yasaklar Normatiflik içerir
- Yaptırım içerir Maddi-Manevi
- Zamanla değişir
- Kültürel çevreye göre değişir.
Din kuralları, “ilâhî irade tarafından konulduğuna inanılan ve insan davranışlarını düzenleyen, ölünce öbür dünyada cehennem azabı çekileceği korkusuyla müeyyidelendirilen emir ve yasaklar” şeklinde tanımlanabilir Din kuralları, sosyal düzen kurallarının ortak özelliklerini taşımaktadır; düzenleme konusu olan insan davranışıdır, bir emir ve yasak söz konusudur ve de bu emredici iradeye aykırı hareket edilmesi halinde öngörülmüş bir yaptırım (cehennem azabına maruz kalma korkusu) vardır.
Ahlâk kuralları, toplumda egemen olan iyi-kötü, doğru-yanlış, haklı-haksız şeklindeki değer yargılarının şekillendirdiği ve diğer sosyal düzen kurallarında olduğu gibi, muhatabına bir şeyi yapma veya yapmamam şeklinde buyruk yönelten kurallardır
Öznel Ahlak kuralları Subjektif --> Kişinin kendi iç dünyası ile ilgili olan kurallar Kişinin kendi değer yargılarını kapsar ve kendisine karşı ödevler yükler. Başkası hakkında kötü düşünmemek, öznel ahlâk kurallarına verilebilecek bir örnektir.
Nesnel Ahlak kuralları Objektif --> Kişinin diğer bireyleri ile ilgili olan kurallar. Sosyal ahlâk kuralları olarak da anılabilecek nesnel ahlâk kuralları, kişiye diğer bireylere karşı ödev yükler; böylece, kişinin toplum yaşamıyla ilgili davranışlarını yönlendirmiş olur. Muhtaç insanlara yardım etmek, nesnel (sosyal) ahlâk kurallarına verilebilecek bir örnektir.
Örf ve adet kurallaı --> Uzun bir zaman içinde yavaş bir şekilde gelişen ve süreklilik gösteren bu davranışın uygulanlamsında genel bir inanış , beklenti beklenen davranışlardır. Gelenek kuralları olarak da anılabilecek örf ve adet kuralları, belirli bir toplumsal çevre içinde, uzun bir zamana yayılan yavaş bir süreç içinde oluşan kurallardır.
Örf ve adet kuralları, meslekî durumları ne olursa olsun bütün toplum bireylerini kapsayacak genellikte olabileceği gibi, belirli meslek gruplarını ilgilendiren daha özel nitelikte de olabilir.
Örf ve adet kurallarının yaptırımları, kuralın konusuna göre, ayıplanmadan kınanmaya, dışlanmadan yaralama ve öldürülmeye kadar genişçe bir yelpazeye sahiptir.
Bazı örf ve adet kurallarının, hukuk kurallarında olduğu gibi, kişi üzerinde zorlama ve güç kullanımını öngören maddî yaptırımlar içerdiği, fakat, hukuk kurallarından farklı olarak örf ve adet kurallarının öngördüğü maddî yaptırımların, şayet bu kurallar hukukî bir tanımaya konu olmamışsa, yasa dışı olduğu unutulmamalıdır.
Görgü Nezaket Kuralları , Örf ve adet kurallarının bir türü olarak da görülebilecek olan görgü (nezaket) kuralları, giyim kuşam, yeme içme, karşılaşma, birlikte vakit geçirme gibi belirli durumlarda sergilenmesi beklenen hareket tarzlarından oluşur. Bir davette, o davetin niteliğine uygun şekilde giyinmek, kibarca yemek yemek,
Her sosyal düzen kuralı gibi görgü kurallarının da bir yaptırımı vardır. Bu yaptırımın ayıplama ve kınamadan oluştuğu söylenebilir. Görüldüğü gibi, diğer sosyal düzen kurallarına nazaran, görgü kurallarının yaptırımı daha zayıf ve ılımlıdır.
Hukuk kuralları da insanlar arası ilişkileri düzenler ve bir davranışta bulunma veya bulunmama şeklinde bir emir içerir; bununla birlikte, hukuk kuralları, belirli bir toplumsalkültürel çevre içinde şekillense de bu kuralları yapan irade, siyasal iktidarın / devletin iradesidir; ayrıca, diğer sosyal düzen kurallarından farklı olarak, hukuk kurallarına uyulmaması halinde devlet (kamu) gücüyle desteklenen maddî yaptırımla karşılaşılır
Hukuk kuralı, tek tek somut durum, olay ve belirli kişiler için değil, benzer durum ve olayları ve de bu durum ve olaylar içinde yer alacak herkesi kapsayan ve herkesi bağlayan kurallardır.
Hukuk kurallaının ayırt edici özellikleri --> 1- Genel, soyut, kişilik dışı (Herkese kapsar) , sürekli ve çaydırıcı kurallardır. 2- Emredici irade içerir. 3- Nesneldir.
Hukuk kurallarının yaptırımının devlet gücü destekli olması da, bu kuralların devletin yasama iktidarı tarafından yaratılmış olmasının bir sonucudur.
Hukukun amacının adaleti sağlamak olduğu veya olması gerektiği yönünde yaygın bir kanaat vardır. Hayli soyut bir kavram olan adalet, hakkı gözetme, herkese kendine uygun düşeni, hakkı olanı verme, doğruluk şeklinde tanımlanmaktadır
Pozitif hukuk --> Devletin organlarınca çıkarılan ve geçerliliği bütün ülkede devlet tarafınndan sağlanan hukuktur.
Pozitif hukuk, devletin yetkili organlarınca çıkarılan kanun, kanun hükmünde kararname, tüzük, yönetmelik gibi hukuk kurallarını, mahkemelerce kabul edilen ve uygulanan örf ve adet esaslarını ve bağlayıcı mahkeme içtihatlarını kapsamına alan ve geçerliliği bütün ülkede devlet tarafından sağlanan hukuka verilen addır Bu niteliğiyle pozitif hukuk, mevcut hukuku, başka bir anlatımla, olan hukuku ifade eder
Doğal (Tabii ) hukuk --> mevcut olan huku değil olması gereken hukuktur. Adalet esaslarını barındırır.
Doğal (tabiî) hukuk ise, pozitif hukuka karşıt bir konumlanışla, bağlayıcılığını devletten almayan, devlet hukukunu (pozitif hukuku) aşan ve bu hukukun değerlendirilmesinde yararlanılan adalet esasları olarak değerlendirilebilir. Bir başka anlamıyla ise, bütün insanlar ve toplumlar tarafından bağlayıcılığı kabul edilen hukuk ilkeleri anlamına gelir Bu niteliği itibariyle de, olan değil olması gereken hukuka denk düşer.
Doğal hukuk ile kastedilen, devletin oluşturduğu mevcut hukuku aşan, onun üstünde yer alan bir hukuktur. “Tabiî hukuk, geçerlik iddiası gereği devletin üstünde yer alır. Onun hukuk olma vasfı, devlet tarafından tanınmaya ve güvence altına alınmaya bağlı değildir. Kaynağı itibariyle devlet dışıdır; geçerliğini devleti aşan bir güçten alır. Bu güç, dönemden döneme veya akımdan akıma farklılık gösterecek şekilde tanrı, doğa veya akıl olarak kodlanmıştır
HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI
ÜNİTE 2
Hukuki anlamda yaptırım, bir hukuk kuralının ihlali halinde, ihlalde bulunan kişiye uygulanacak kamusal zorlamayı ifade eder. Roma hukukunda bu kavramın karşılığı olarak “sanctio” kelimesi kullanılmıştır. Yaptırım, kelime anlamı olarak ise “bir şeyi zorla yerine getirme, zorla yaptırma” şeklinde bir içeriğe sahiptir Hukuk kurallarının ihlali halinde “zorla yaptırmama” şeklinde ortaya çıkan kamusal zorlamaların yaptırım kavramı ile karşılanamayacağını düşünen bazı yazarlar, bu kavram yerine, hem zorla yaptırmayı hem de yaptırmamayı içeren “müeyyide” kavramının kullanılmasının daha uygun olacağı kanaatindedirler. Cebri icra muhataba bir şeyi zorla yaptırma şeklinde ortaya çıkarken, hapis cezası hareket serbestisini kısıtlamak ve özgürce hareket ettirmemek bakımından zorla yaptırmama şeklinde ortaya çıkmaktadır.
Pozitif hukuk metinlerinde, hukuk kurallarının ihlali halinde, hem yaptırma hem de yapmaktan alıkoyma şeklinde öngörülen zorlamalar “yaptırım” kelimesi ile ifade edilmektedir. Bu nedenle biz de kavramın kavuştuğu anlam ve kanunkoyucunun kullanımını dikkate alarak, hukuk kurallarının ihlali halinde, ihlali gerçekleştirene uygulanan zorlamayı ifade etmek için “yaptırım” terimini kullanmayı uygun buluyoruz.
Yaptırım her şeyden önce bir devlet zorlamasıdır. Ancak bu zorlamayı diğer zorlamalardan ayıran en önemli husus, bu zorlamanın hukuk kurallarının ihlali halinde devlet tarafından yapılıyor olmasıdır. Burada dikkati, çeken iki nokta vardır: Birincisi zorlama hukuk kuralının ihlaline yöneliktir; ikincisi ise zorlama devlet tarafından gerçekleştirilir. Dolayısıyla hukuk kuralının ihlali halinde bundan zarar gören kişinin yaptığı zorlama, hukuki bir yaptırım olarak nitelendirilemez.
Her hukuk kuralı emredicidir ve emre uygun davranmayanlar için bir yaptırım öngörür Hukuk kurallarının kural olarak yaptırıma tabi olduğu; ancak istisnaen de yaptırımsız kuralların bulunabileceği yönündedir.
Yaptırımın, birincisi pasif işlev, ikincisi ise aktif işlev olmak üzere iki temel işlevi vardır.
Pasif işlev, yaptırımın sırf hukuk düzeninin içinde öngörülmüş olması dolayısıyla yerine getirdiği işlevi ifade eder Pasif işlev bakımından, yaptırımın hukuk sistemi içindeki varlığı, bireyler üzerinde korkutucu bir etki yapmak suretiyle, onların kurallara uygun davranmasını sağlama şeklinde ortaya çıkar.
Aktif işlevde ise, bir kuralın ihlal edilmesi nedeniyle yaptırımın kuralı ihlal eden kişi veya kişilere uygulanması söz konusudur. Böylelikle ihlali yapan kimseye kamusal bir tepki olarak uygulanan yaptırım, hem o bireyi aynı fiili tekrar gerçekleştirmekten uzak tutmak hem yaptırımın uygulandığını gören toplumdaki diğer bireyleri benzer hukuka aykırı fiilleri gerçekleştirmekten malıkoymak hem de hukuka aykırı fiil nedeniyle zarara uğrayan kimselerin zararlarını karşılamak veya ödetme duygularını tatmin etmek bakımından önemli bir işlev yerine getirir.
Yaptırımın etkinliği, onun türü ve içeriği (niteliği), miktarı (niceliği), uygulanabilirliği ve takibatın etkinliği gibi unsurlara bağlıdır
Yaptırımın türü ve içeriği: Hukuk düzeninde öngörülen yaptırımların türü ve içeriği, kuralın ihlalinin kamusal düzene verdiği zarara ve yaptırımın amacına bağlı olarak değişmektedir
Yaptırımın miktarı: aynı tür yaptırıma tabi kılınmış hukuka aykırılıklar bakımından bile, yaptırımın miktarı belirlenirken ihlalin kamusal düzen bakımından ortaya çıkardığı zarar göz önünde tutulmalıdır.
Yaptırımın uygulanabilirliği: Bazen bazı hukuk kurallarının ihlali için öngörülen yaptırımlar, adli uygulamalarda sıklıkla göz ardı edilebilmektedir. İhlaller için öngörülen yaptırımların uygulanmasında ortaya çıkan bu tür aksaklıklar, onların etkinliğini önemli ölçüde azaltmaktadır.
Takibatın etkinliği: Takibatın etkin olmadığı durumlarda genel olarak ihlali gerçekleştirenler tespit edilemezken; yaptırımın uygulanabilir olmadığı hallerde ihlali gerçekleştirenler bilinmekle birlikte, yetkili organlar bunlar hakkında yaptırım uygulamak için harekete geçmemektedirler
Yaptırım Türleri; 1- Ceza 2- Hükümsüzlük 3- Cebr, İcra 4- Tazminat
Ceza; Suç karşılığında öngörülen yaptırımlara ceza denir. Suç kavramı, hukuka aykırılık kavramından daha dar bir anlama sahiptir. Bu bağlamda her suç aynı zamanda hukuka aykırı bir fiil iken; her hukuka aykırı fiil suç olarak nitelendirilemez. Hırsızlık hem hukuka aykırı bir fiil hem de suçtur. Oysa borcunu ödememek hukuka aykırı bir fiil iken suç teşkil etmez TCK’nın 45. maddesine göre suç karşılığında öngörülen yaptırım olarak cezalar adli para cezası ve hapis cezasıdır. Dolayısıyla bir hukuka aykırılığın yaptırımı olarak adli para cezası veya hapis cezası öngörülmüşse, o hukuka aykırılık aynı zamanda bir suç teşkil etmektedir.
TCK’da temel olarak üç tür hapis cezası öngörülmüştür. Bunlar; ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, müebbet hapis cezası ve süreli hapis cezasıdır. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası hükümlünün hayatı boyunca devam eder, kanun ve tüzükte belirtilen sıkı güvenlik rejimine göre çektirilir. Müebbet hapis cezası, hükümlünün hayatı boyunca devam eder. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile müebbet hapis cezasının infazı, özellikle hükümlünün tabi olduğu infaz rejimi, infaz kurumunda kendisine tanınan hak ve yükümlülükler ile hükümlünün koşullu salıvermeden faydalanma süreleri bakımından birbirinden ayrılmaktadır. Süreli hapis cezası ise, kanunda aksi belirtilmeyen hallerde bir aydan az, yirmi yıldan fazla olamaz. Hükmedilen bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, kısa süreli hapis cezasıdır. Adli para cezası, beş günden az ve kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde yediyüzotuz günden fazla olmamak üzere, belirlenen tam gün sayısının, bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ile çarpılması suretiyle hesaplanan meblağın hükümlü tarafından Devlet Hazinesine ödenmesinden ibarettir. En az yirmi ve en fazla yüz Türk Lirası olan bir gün karşılığı adli para cezasının miktarı, kişinin ekonomik ve diğer şahsi halleri göz önünde bulundurularak takdir edilir.Suç karşılığında yaptırım olarak uygulanan cezalar sadece adli para cezası ve hapis cezasıdır. Ancak bu cezalar dışında, cezalara ek olarak belirli haklardan yoksun bırakılma (TCK m.53) ve müsadere (TCK m.54-55) gibi bazı emniyet tedbirlerinin de uygulanması söz konusu olabilmektedir. Ayrıca kanunda akıl hastaları ve çocuklar bakımından da bunlara özgü bazı güvenlik tedbirleri de öngörülmüştür (TCK m.56-57). Hukuk sistemimizde ölüm cezası, sürgün ve genel müsadere gibi temel hakların ihlalini oluşturabilecek nitelikteki cezalara yer verilmemiştir. Ceza hukuku anlamındaki suçlar karşılığında öngörülen adli para cezası ve hapis cezası şeklindeki yaptırımlara yalnızca yargılama makamları karar verebilir. Bu tür yaptırımlara, yargısal makamlar dışında, idari bir makamın ya da kamu görevlisinin karar verebilmesi mümkün değildir.
Ceza hukuku anlamındaki suçlar için öngörülen yaptırımlara karar verebilecek yargılama makamlarından farklı olarak, idari suçlar ve disiplin suçları için öngörülen yaptırımlara yetkili diğer makamlar da karar verebilir. İdari suçlar karşılığında yaptırım olarak, idari para cezası ve kanunlarda düzenlenen diğer idari yaptırımlar öngörülmüştür. Söz konusu diğer idari yaptırımlara örnek olarak meslek ve sanatın icrasından men, barodan kaydın silinmesi, sürücü belgesinin geri alınması ve ruhsatın iptali verilebilir. İdari yaptırımlara tabi kılınmış fiillerin önemli bir kısmı 5326 sayılı Kabahatler Kanununda yer almaktadır. Bu kanunda dilencilik, emre aykırı davranış, kumar, sarhoşluk gibi birçok idari suç düzenleme altına alınmıştır. Disiplin suçları, belirli statüde bulunan kimselerin (öğrenci, kamu görevlisi, vs.) bulundukları konumun gerektirdiği davranışları yerine getirmelerini ve disiplinize olmalarını teminat altına almak içinöngörülmüştür. Söz konusu suçları gerçekleştirenler hakkında disiplin cezaları uygulanır. Bu cezalar fiilin ağırlığına göre, uyarmadan başlayıp ilgili statüden çıkarılmaya kadar uzanır. Örneğin DMK’da memur statüsünde bulunan kimseler için öngörülen cezalar; uyarma, kınama, aylıktan kesme, kademe ilerlemesinin durdurulması ve memuriyetten çıkarmadır.
Hükümsüzlük; Belirli bir hukuki amaca ulaşmak için, usulüne uygun gerçekleştirilen irade açıklamalarına hukuki işlem denir. Hükümsüzlüğün iki temel unsuru vardır. İradi unsur, hukuki işlemin, işlemi gerçekleştiren kişi veya kişilerin özgür iradesine dayanmasını ifade eder. Bu bağlamda örneğin cebir ve tehdit altında gerçekleştirilen işlemler hukuka aykırı olurlar. Şekli unsur ise işlemin kanunda öngörülen şekil şartlarına ve usule uygun olarak gerçekleştirilmesini ifade eder. Örneğin CMK’da, şikayetin, yetkili mercilere yazılı veya tutanağa geçirilmek suretiyle sözlü olarak yapılması öngörülmüştür. Şikayet yapılırken kanunda öngörülen bu yazılı şekil şartına uyulmazsa, şekli unsur yönünden hukuka aykırılık ortaya çıkar. Bu iki unsurdan birisinde ortaya çıkacak hukuka aykırılıklar hükümsüzlük yaptırımına bağlanmıştır.
Hükümsüzlük, sadece özel hukuka değil, genel olarak tüm hukuk alanlarına ilişkin konularda hukuki işlemler gerçekleştirilirken, kanunkoyucunun öngördüğü usule ve diğer koşullara uyulmamasının yaptırımı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Hukuksal işlemlerdeki hukuka aykırılıkların ağırlığı (niteliği) değişik derecelerde olabilir. Bu bağlamda kanunkoyucu da hukuki işlemler yapılırken gerçekleştirilen hukuka aykırılığın ağırlığına göre hükümsüzlüğü de değişik türlerde ve ağırlıkta kabul etmiştir.
Hükümsüzlük Türleri; 1- yokluk, 2- mutlak butlan (kesin hükümsüzlük), 3- nispi butlan (nispi hükümsüzlük, iptal edilebilirlik) olarak sayılabilir.
Yokluk, hukuksal bir işlemin hiç gerçekleştirilmemiş ve hukuk alanında doğmamış sayılmasıdır. Bu durum hükümsüzlüğün en ağır türüdür. Hukuki işlemler gerçekleştirilirken ancak çok ağır nitelikte hukuk ihlallerinin yapılmış olması durumunda yokluk yaptırımı söz konusu olabilir. Yetkili resmi memur önünde gerçekleştirilmeyen evlilik, aynı cinsten iki kişinin nişanlanması, tamamen yetkisiz bir kişiye verilen şikayet dilekçesi yokluk yaptırımına bağlı hukuki işlemlerdir. Yokluk işlemine tabi olan hukuki işlemler, hukuk dünyasında hiç doğmamış sayıldığından bunların iptali konusunda herhangi bir yargısal organdan ayrıca karar alınmasına da gerek yoktur. Çünkü hukuki işlem hiç doğmamıştır. Bunlar bakımından sadece yokluklarının tespiti yapılabilir.
Mutlak butlan, hukuki işlemin kurucu unsurları bakımından hukukun emredici hükümlerine aykırı davranıldığı; ancak bu hukuka aykırılığın, yokluk yaptırımını gerektirecek kadar ağır olmadığı hallerde söz konusu olur. Yokluğa tabi işlemler hukuk dünyasında hiç var olmamış sayılırken, kesin hükümsüzlük olarak da ifade edilen mutlak butlana tabi hukuki işlemler hukuk dünyasında var olmuş kabul edilirler. Bunların geçersizliklerinin sağlanması için mutlak butlanla hükümsüzlüklerine yargısal merciler tarafından karar verilmesi gerekir. Bu tespit yapılıncaya kadar söz konusu işlemler hukuk dünyasında var olmaya devam ederler. Ancak sonradan yapılacak bir takım yeni işlemlerle, mutlak butlana tabi bu işleme geçerlilik kazandırılması da mümkün değildir. Evli olan kimse ikinci kez evlendiğinde, ikinci evlilik mutlak butlanla hükümsüzdür. Ancak bu durumun mahkemece tespit edilerek ikinci evliliğin iptali gerekir. Tarafların veya mahkemenin bu ikinci evliliği herhangi bir çaba veya irade açıklamasıyla geçerli saymaları mümkün değildir. Ancak evlilik hukuk dünyasında bir kere var olmuştur ve hükümsüzlüğüne karar verilinceye kadar da bu varlığı devam eder.
Nispi butlan, hukuki işlemin gerçekleştirilmesinde hukuka aykırılık olmakla birlikte, bu işlemin geçerli olup olmayacağının işlemden etkilenen kimsenin iradesine bırakılmasına imkan tanıyan bir yaptırım türüdür. Nispi butlan yaptırımı, iptal edilebilirlik ve nispi hükümsüzlük terimleriyle de ifade edilmektedir. Bu hükümsüzlük türünde söz konusu işlem, bünyesinde hukuka aykırılık barındırmaktadır. Hukuka aykırı işlemden etkilenen kimsenin iradesi ile işlem düzeltilebilmekte ya da tamamen geçersiz sayılabilmektedir. Örneğin hukuki işlemlerde yanılmanın varlığı durumunda, iradesi bununla sakatlanmış olan kimse yanılgısını öğrendikten sonra bir yıl içinde hukuki işlemle bağlı olmadığını açıklarsa, işlem baştan itibaren hükümsüz hale gelir. Eğer işlemden etkilenen kişi hukuki işlemin geçerli olmasını isterse; söz konusu süre içinde bildirimde bulunmayarak işlemin geçerliliğini sağlayabilir. Yokluk ve mutlak butlana tabi hukuki işlemlerde ilgililerin hiçbir şekilde işlemin hukuk dünyasında geçerliliğini sağlama imkanı yokken; nispi butlana tabi işlemlerde ilgililerin bu imkanı bulunmaktadır.
Cebri icra, herhangi bir borç ya da başka bir hukuki yükümlülüğün, yükümlüsü tarafından rızayla yerine getirilmediği hallerde, devlet gücü eliyle zorla yerine getirilmesini ifade eden yaptırımdır
Tazminat, bir hukuk kuralını ihlal ederek bir başkasının zarara uğramasına neden olan kimsenin bu zararı gidermesini ifade eden yaptırım türüdür. Bu yaptırım türünde, haksız fiil nedeniyle veya başka bir hukuka aykırı davranış nedeniyle karşı tarafın uğramış olduğu zararın, aynen iade, eski hale getirme, bir miktar para ödeme gibi araçlarla karşılanması söz konusu olur Tazminat yaptırımı ile hukuka aykırı fiilden önceki durumun yeniden sağlanması amaçlanır. Tazminat ortaya çıkan zararın türüne göre maddi veya manevi olabilir
Taksirle bir başkasının ölümüne neden olan kişi ise ölen kimsenin ailesine hem çocuklarının ölümü nedeniyle yoksun kaldıkları destek için maddi tazminat hem de çektikleri üzüntü ve elem için manevi tazminat ödemelidir.
Tazminat yaptırımı bazen başkaca yaptırım türleriyle birlikte de uygulanabilir. Örneğin bir başkasını kasten yaralayarak işinden üç hafta ayrı kalmasına neden olan kimse, bu cezai fiili nedeniyle hem hapis cezasına mahkum olurken hem de yaraladığı kimseye işinden ayrı kaldığı sürede kaybettiği gelir nedeniyle maddi tazminat, çektiği acı nedeniyle de manevi tazminat ödemek durumundadır. Tazminat yaptırımı bazen başkaca yaptırım türleriyle birlikte de uygulanabilir. Örneğin bir başkasını kasten yaralayarak işinden üç hafta ayrı kalmasına neden olan kimse, bu cezai fiili nedeniyle hem hapis cezasına mahkum olurken hem de yaraladığı kimseye işinden ayrı kaldığı sürede kaybettiği gelir nedeniyle maddi tazminat, çektiği acı nedeniyle de manevi tazminat ödemek durumundadır.
HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI
ÜNİTE 3
Bir hukuk kuralı söz konusu olduğunda aklımıza üç soru takılır: Birincisi, bu kural adalete uygun mudur, yani âdil midir? İkincisi, bu kural usulüne uygun olarak çıkartılmış mıdır, yani geçerli midir? Üçüncüsü, bu kural fiili olarak uygulanmakta mıdır, yani etkin midir? Hukukun üç boyutu –etik değer, norm ve olgu- olarak ele alan yaklaşımlar da söz konusudur. Kitabımızın bu ünitesi açısından hukukun norm boyutu ele alınacak
Norm, herhangi bir davranış kuralının ifade edilme biçimine verilen genel ve teknik bir addır. Yani norm, özel bir biçim için kullanılan terimdir. Davranış kuralları karşımıza, norm biçiminde çıkar Davranış kuralları, nasıl davranılması gerektiğine ilişkin, çoğunlukla emir ya da buyruk da içeren standartlardır. Davranış kurallarının en önemli ortak özelliği, insanlara nasıl davranmaları gerektiğini buyurmalarıdır. Davranış kuralları, bir olması gerekeni ifade etmektedir. Zira biz bu kurallara bakarak, nasıl davranılması gerektiğini öğreniriz. Yani henüz davranışın kendisi ortada değilken, olması gereken davranışın ne olduğunu görürüz. İşte norm terimi, tam da bu anlama gelir. Ünlü Avusturyalı hukukçu Hans Kelsen’in deyişiyle norm bir “olması gereken ifadesi”dir Davranış kuralları, bir gereklilik içerir, bu nedenle de yaptırımla desteklenmesi gerekir.
Hukuk normları yapılması gereken davranışı aslında dört ayrı anlam kategorisinde ifade ederler. Bu anlam kategorileri yasaklama, izin verme, yükümlü kılma ve seçebilmedir
• Tarafların iradesi olmadan sözleşme yapılması yasaktır.
• Taraflar, karşılıklı olarak birbirine uygun iradeleri var ise sözleşme yapmaya izinlidirler.
• Taraflar sözleşme yapmak istiyorlarsa karşılıklı olarak birbirine uygun iradelerini açıklamakla yükümlüdürler.
• Tarafların iradelerini açık veya örtülü olarak açıklamayı seçebilmeleri mümkündür.
Bir hukuk kuralının ya da normun geçerliliği, o hukuk kuralı ya da normun belli bir hukuk sistemi içerisinde var olması anlamına gelir. Bir başka deyişle, hukuk kuralı açısından geçerlilik sorunu, bir varlık sorunudur. “Pozitivist hukuk teorisine göre bir normun geçerliliği, onun belirli bir hukuk düzenine aidiyeti ile belirlenir. Bir norm, normatif düzene ancak o düzenin içinde yer alan bir normun öngördüğü biçimde üretilirse ait olabilir. Hukuk kurallarının geçerliliğine ilişkin yaklaşımlar pozitivist yaklaşım, doğal hukukçu yaklaşım ve realist yaklaşım olarak sınıflandırılabilir
Bir hukuk kuralı ile karşı karşıya kaldığımızda aklımıza gelen sorulardan biri de, kuralın âdil olup olmadığına ilişkindi. İşte doğal hukuk yaklaşımı, bir kuralınmâdilliğini, onun geçerliliğine ilişkin bir önkoşul olarak öne süren yaklaşımdır. Hukuk, adalete yönelmiş bulunan bir toplumsal yaşam düzenidir. Dogal hukukun geçerlilik anlayışına göre, âdil olmayan norm, hukuksal da değildir, geçerli de değildir. Bir başka deyişle “geçerli olan hukuk, âdil olan hukuktur.
Realist ya da gerçekçi yaklaşım, normun geçerliliğini, onun toplumsal yaşamda fiili olarak uygulanmasında aramaktadır. Bu yaklaşımda geçerlilik, normun etkin olması anlamına gelir. Eğer norm mahkeme tarafından uygulanıryorsa geçerlidir, uygulanmıyorsa geçerli değildir.
Hukuksal pozitivist yaklaşıma göre hukukun geçerliliği, biçimsel bir geçerlilik olarak ele alınmaktadır. Norm biçimsel olarak belirlenen kıstaslara göre geçerli ise sorun da çözülmüş demektir. Biçimsel geçerliliğin üç önkoşulu olduğundan söz edilmektedir. Bunlar maddi varlık, normatiflik ve hukukîliktir
Geçerli bir hukuk normunun öncelikle nasıl davranılması gerektiğine ilişkin bir buyruk içermesi gerekmektedir Bir hukuk normunun diğer toplumsal normlardan ayrılmasını sağlayan özelliktir ki, iki kıstas çerçevesinde ele alınabilir. Bunlardan ilki, hukuk normlarının yaptırıma bağlanmış olmasıdır. İkincisi ise hukuk normunun belli bir hukuk düzenine ait olmasıdır. Öyleyse, yaptırımı olmayan ve belli bir hukuk düzeni içerisinde yer almayan normun hukukî olduğu söylenemez; dolayısıyla geçerli bir hukuk normundan söz edilemez.
Hukuk düzenine ait bir normun mevcut olup olmadığına ilişkin üç kriterden söz eden başka yaklaşımlar da sözkonusudur. Birincisi, geçerliliğini araştırdığımız normun, meşru bir norm koyucu otorite tarafından çıkarılması gerekliliğine ilişkin kıstastır İkincisi, normun geçerliliğinden söz edebilmemiz için aynı zamanda fiilen yürürlükte olması gerekir. Üçüncüsü, geçerli hukuk normu, hukuk düzeni içerisindeki diğer normlarla hiyerarşik bir sıra içerisinde olmalı, bir üstte yer alan norm kategorisine uygun olmalıdır
Hukuk kuralları, hukuk düzeni içerisinde belli bir hiyerarşik sıra ile dizilmişlerdir. Normlar hiyerarşisi olarak da adlandırılan bu sıralanışın dışında kalan bir geçerli bir hukuk normundan söz edilemez.
Yürürlük, hukuk kurallarının, hukuk düzeninin öngerdiği usule uyularak ortaya çıkması, hüküm ve sonuçlarını doğurmaya başlaması anlamına gelir. Bir hukuk düzeni içerisinde normlar anayasa, uluslararası andlaşma, yasa, kanun hükümünde kararname, tüzük ve yönetmelik biçiminde ortaya çıkmış olabilir
Normlar Hiyerarşisi; 1- Temel Norm 2- Anayasa 3- Yasa/Kanun Hükmünde Kararname 4- Tüzük 5- Yönetmelik 6- İdarenin Diğer Düzenleyici İşlemleri; Tebliğ, Sirküler, Genelge, Yönerge, Direktif
Hukuk düzeni içerisinde normlar, hiyerarşik bir sıra içerisinde yer alırlar. Bu sıralamanın en üstünde, bir tür şemsiye gibi “Temel Norm” bulunur. Temel norm, hukuk düzeninin tamamına geçerlilik kazandıran ve kendi geçerliliği üstünde yer alan herhangi başka bir norma bağlı olmayan üst normdur. Hukuk düzenine geçerlilik sağlayan temel norm, bu düzende yer alan normların içeriğini belirlemez. Yalnızca geçerliliklerine ilişkin biçimsel bir kıstas sunar. Böylece anayasanın geçerliliğini temel norma uygun olup olmadığına bakarak saptarız. Benzer şekilde yasaların geçerliliği de anayasaya uygun olup olmamalarına bağlıdır.
Anayasa, özellikle temel hak ve özgürlüklere ilişkin normlarla, devletin şekil ve yapısı, organlarının görev ve yetkilerine ilişkin normların biraraya geldiği bütüne verilen addır. Eğer bir norm temel hak ve özgürlüklere ilişkinse ya da devletin şekil ve yapısını, organlarının görev ve yetkilierini düzenliyorsa artık ona anayasa normu deriz. Düzenlemenin içeriğine bakılarak yapılan bu nitelemeye maddi anlamda anayasa denir. Eğer bir norm diğer normlar için öngörülen usullere göre daha zorlaştırılmış bir usulle yürürlüğe giriyorsa, diğer normların üstünde yer alan bir normdan, bir anayasa normundan söz ediyoruzdur. Bu usule bakılarak yapılan nitelendirme şekli anlamda anayasa tanımıdır. Anayasanın hukuk düzeni içerisinde taşıdığı öneme bakılarak, anayasayı yapan, yürürlüğe sokan irade kurucu iktidar olarak anılır. Bir anayasayı yoktan vareden iktidar iradesi asli kurucu iktidar olarak adlandırılırken, anayasayı, kendi içerisinde düzenlenmiş değişiklik yapma usullerine göre değiştiren ve mevcut anayasa çerçevesinde yeni normlar yaratan irade tali kurucu iktidar olarak adlandırılır Tali kurucu iktidar ise elbette mevcut anayasal hukuk düzeni içerisinde anayasayı değiştirme kudretine sahip her iktidarın taşıyabileceği bir sıfattır.
Anayasa değişikliği de yasa ile yapılacaktır. Ancak anayasa değişikliği yasası özel hükümlere tabidir. Anayasanın değiştirilmesi: -TBMM üye tamsayısının en az üçte birinin (184 milletvekilinin) teklifi –Yazılı teklif –Genel Kurul’da iki kez görüşme –Gizli oylama -TBMM üye tamsayısının beşte üçünün (330 milletvekilinin) kabulü koşullarının sağlanması ile mümkündür. Bu koşullar yasaların değiştirilmesi için aranan koşullardan daha ağırdır.
Teklif > 1/3 = 184 Mv.
I
Görüşme 2 defa
I
Gizli oylama ile Kabul
/ \
3/5 =330 Mv 2/3 =367 Mv arası çoğunluk '/3 =367 Mv ile kabul
I I
C. Bşk. C. Bşk.
/ \ / \ '''''''''''''''''''''''''''''\
Referandum Meclise iade Meclise İade Referandum Onay
\ /
Aynen Kabul
/ \
3/5 =330 Mv. 2/3 =367
I I
C. Bşk. C. Bşk.
\ / \
Referandum Onay
Uluslararası andlaşmalar, iki ya da daha fala devlet tarafından akdedilmiş olan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kabulünün ardından cumhurbaşkanınca onaylanıp, resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren bağlayıcı hukuk kurallarıdır Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamaz” Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır”.
Türk hukukunda uluslararası
andlaşmalar Cumhurbaşkanı, Başbakan, Dışişleri Bakanı tarafından akdedilip, imzalanır. Öte yandan
bakanlar kurulu, Türkiye adına milletlerarası andlaşma yapmakla farklı kişileri -örneğin bir büyükelçiyi
vb.- yetkilendirebilir. Ancak andlaşma, imzalanmakla geçerlilik ve yürürlük kazanmaz. Öncelikle Türkiye
Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır. Ancak bu kuralın istisnası da anayasada düzenlenmiştir. Buna göre “Ekonomik, ticarî veya teknik ilişkileri düzenleyen ve süresi bir yılı aşmayan andlaşmalar, Devlet Maliyesi bakımından bir yüklenme getirmemek, kişi hallerine ve Türklerin yabancı memleketlerdeki mülkiyet haklarına dokunmamak şartıyla, yayımlanma ile yürürlüğe konabilir. Bu takdirde bu andlaşmalar, yayımlarından başlayarak iki ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulur”. İmzalanıp, meclis tarafından bir kanunla onaylanması uygun bulunan andlaşmalar Anayasa Uluslararası bir andlaşmanın usulüne uygun yürürlüğe girebilmesi için imza (yetkili kişi),uygun bulma (Türkiye Büyük Millet Meclisi), onay (cumhurbaşkanı) ve yayım (resmi gazete) aşamalarından söz edebiliriz. nın 104. maddesine göre cumhurbaşkanı tarafından onaylanır ve resmi gazetede yayımlanır.
Yasa, yasama organı tarafından yasa adı altında yapılan ve normlar hiyerarşisinde anayasanın altında tüzüklerin üstünde yer alan, çoğunlukla genel nitelikli soyut kurallar içeren, süreklilik taşıyan hukuksal metinler şeklinde tanımlanabilir
Yasama organı tarafından yapılmak Yasalar yasama organı TBMM tarafından yapılır.
Yasa adı altında yapılmak Kural olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi iradesini, iki işlemle ortaya koyar. Bunlardan ilki parlamento kararıdır, ikincisi ise yasadır. Parlamento kararı ile yasa arasındaki en belirleyici fark, biri bireysel bir işlem iken, diğerinin düzenleyici bir işlem olmasıdır. Her ne kadar bu durumun bazı istisnaları varsa da, daha kapsayıcı bir mkıstas mümkün görünmemektedir. Bunun dışında şekli anlamda bakıldığında, parlamento kararlarının resmi gazetede “TBMM kararı” adı altında yayımlanırken, yasaların “Kanun” başlığı altında yayımlandığını; cumhurbaşkanının yasaları veto yetkisi varken, parlamento kararlarını veto yetkisinin bulunmadığını; zaten parlamento kararlarında cumhurbaşkanı onayının da bulunmadını ifade edebiliriz. Ayrıca parlamento kararları, birkaç istisna dışında anayasa mahkemesi denetimine de tabi değildir.
Genel nitelikli soyut kurallar içermek Bu unsur yasayı parlamento kararından ayırmak için kullandığımız kıstasın bir başka şekilde ifadesidir. Az evvel de ifade edildiği üzere, yasa, düzenleyici bir işlemdir. Dolayısıyla belli bir somut olaya ilişkin değil, genel olarak düzenleme alanındaki olayların hepsini içerme niteliği söz konusudur.
Yasanın soyut olma niteliği ise, kişiye ya da olaya özel yasal düzenleme yapılamaması anlamına gelir.
Süreklilik taşımak Yasalar, yürürlükte oldukları süre içerisinde kesintisiz olarak uygulanma özelliğine sahiptirler
Normlar hiyerarşisinde anayasa ile tüzük arasında yer almak Türk hukukunda yasaların yürürlüğe girmesi sürecini ele alabiliriz. Bu hususa ilişkin düzenlemeler Anayasanın 88. ve 89. maddeleri ile Meclis İçtüzüğünün 73 ilâ 91. maddelerinde düzenlenir. Bu maddelerdeki düzenlemeleri “öneri”, “görüşme”, “kabul” ve “yayım” şeklinde aşamalandırabiliriz.
Anayasanın 88. maddesine göre “Kanun teklif etmeye Bakanlar Kurulu ve milletvekilleri yetkilidir. Kanun tasarı ve tekliflerinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülme usul ve esasları İçtüzükle düzenlenir” Bu maddedeki düzenlemede karşımıza öneri aşamasına ilişkin iki farklı kavram çıkmaktadır: tasarı ve teklif. Zira yasa önerisi bakanlar kurulunu tarafından yapıldı ise tasarı, milletvekilleri tarafından yapıldı ise teklif olarak adlandırılmaktadır.
Genel kurul önerileri, üye tamsayısının en az üçte birinin (184 milletvekili) hazır bulunduğu bir oturumda görüşmeye başlar. Tasarı ve teklifin tümünün oylanması aşaması, kabul aşamasıdır. Anayasa değişiklikleri hariç, kanun tasarı ve tekliflerinin tümünün veya maddelerinin oylanması, açık oylamaya tâbi işlerden değilse, yirmi üyenin talebi halinde açık oyla, aksi takdirde işaretle yapılır. Anayasanın 96. maddesine göre “Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anayasada başkaca bir hüküm yoksa toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar verir; ancak karar yeter sayısı hiçbir şekilde üye tamsayısının dörtte birinin bir fazlasından az olamaz” Toplantının üye tamsayısının en az içte biri ile yani 184 milletvekili ile başlayabileceğini ifade etmiştik. Buradan hareketle 93 milletvekilinin kabul oyu ile bir yasanın kabul edilebileceği de düşünülmemelidir. Zira anayasanın düzenlemesinde, kara yeter sayısının hiçbir şekilde üye tamsayısının dörtte birininin bir fazlasından (yani 139 milletvekilinden) az olamayacağı da yer almaktadır
Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilen kanunları onbeş gün içinde yayımlar”. Ancak cumhurbaşkanına, yasaları geciktirici veto etme, yani bir kez daha görüşülmek üzere meclise geri gönderme yetkisi de tanınmıştır. Buna göre cumhurbaşkanı “Yayımlanmasını kısmen veya tamamen uygun bulmadığı kanunları, bir daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterdiği gerekçe ile birlikte aynı süre içinde, Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderir. Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir”. Bu durumda “Türkiye Büyük Millet Meclisi, geri gönderilen kanunu aynen kabul ederse, kanun Cumhurbaşkanınca yayımlanır; Meclis, geri gönderilen kanunda yeni bir değişiklik yaparsa, Cumhurbaşkanı değiştirilen kanunu tekrar Meclise geri gönderebilir”. Cumhurbaşkanı yasaları Resmi Gazete’de yayımlayacaktır. Görüldüğü üzere, buna geciktirici veto denmesinin nedeni, cumhurbaşkanının bir yasanın çıkmasını her halükârda engelleme yetkisine sahip olmaması, ancak geciktirebilmesidir. Kural olarak yasaların yürürlük maddesinde, hangi tarihte yürürlüğe gireceği belirtilir. Ancak eğer yasanın yürürlük tarihine ilişkin bir ifade yok ise yasa, Resmi Gazete’de yayımından 45 gün sonra yürürlüğe girecektir.
Bütçe yasası, kesin hesap yasası ve uluslararası andlaşmaları uygun bulma yasası işleyişi ayrıdır.
Bütçe yasası, başlığında yasa ifadesini taşımakla birlikte, genel nitelikli soyut kurallar taşımak bakımından diğer yasalara oranla farklılık gösterir. Zira bütçe yasaları, bir kural-işlem değil, devlete ve kamu tüzel kişilerine kamu harcamalarında bulunmak ve gelirleri toplamak konusunda belli bir süre yetki veren şart-işlemdir Bütçe kanununa, bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamaz Bütçe yasası önerilerinin bir teklif olarak değil tasarı olarak hazırlanması doğası gereğidi
Bakanlar Kurulu, merkezî yönetim bütçe tasarısı ile millî bütçe tahminlerini gösteren raporu, malî yılbaşından en az yetmişbeş gün önce, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunar.”
“Bütçe tasarıları ve rapor, kırk üyeden kurulu Bütçe Komisyonunda incelenir.
Bütçe Komisyonunun ellibeş gün içinde kabul edeceği metin, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülür ve malî yılbaşına kadar karara bağlanır.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, bütçe kanunu tasarılarının Genel Kurulda görüşülmesi sırasında, gider artırıcı veya gelirleri azaltıcı önerilerde bulunamazlar.
Bütçe yasaları cumhurbaşkanının bir yasayı tekrar görüşülmek üzere meclise geri gönderme yetkisine ilişkin hükme tâbi değildir. Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname ile bütçede değişiklik yapmak yetkisi verilemez”
Kesin hesap yasası, önceki yılın bütçe yasasına uygun hareket edilip edilmediğinin incelenmesine ilişkin yasadır. Bu yasaları, uzmanlar tarafından hazırlanan bir raporun meclis tarafından kabul edilereki önceki yılın bütçe harcamalarının aklanması gibi düşünebiliriz.
Bakanlar kurulu, kesin hesap yasa tasarısını meclise sunar. Sayıştay en geç yetmişbeş gün içerisinde genel uygunluk bildirimini meclise verir. Kesin hesap yasa tasarısı, yeni yılın bütçe yasası ile birlikte bitçe komisyonunda görüşülür ve genel kurulda kabul edilir.
Uluslararası andlaşmaların onaylanmasını uygun bulma yasası, bir uluslararası andlaşma yetkili bir kişi tarafından imzalanmakta, ardından meclis tarafından onaylanması uygun bulunmakta, son olarak da cumhurbaşkanı tarafından onaylanıp resmi gazetede yayımlanmakta idi. İşte meclis onaylanmasını uygun bulma işlemini bir yasa ile gerçekleştirmektedir
Milletlerarası andlaşmaları onaylama veya bu andlaşmalara katılma, onaylama veya katılmanın bir kanunla uygun bulunmasına bağlıdır.” Uygun bulma tasarısı dışişleri bakanlığı tarafından hazırlanarak, bakanlar kurulu tarafından meclise sunulacaktır. Mecliste yasa tasarısı öncelikle ilgili komisyonda ardından da genel kuraulda görüşülecek ve andlaşmanın bütün olarak kabul ya da red edilmesine ilişkin oylama yapılacaktır. Andlaşmaların uygun bulunmasına dair yasa oylaması açık olarak yapılacaktır
Kanun hükmünde kararname, genel nitelikli soyut düzenlemelerin yani bir yasada bulunması gereken özellikleri taşıyan düzenlemenin yürütme organı eliyle yapılmasıdır Kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi bakanlar kuruluna bir yetki yasası ile verilir. Sıkıyönetim ve olağanüstü haller saklı kalmak üzere, Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile dördüncü bölümünde yer alan siyasî haklar ve ödevler kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenemez.” Kararnameler, Resmî Gazetede yayımlanır ve aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur.” Olağanüstü hâl ve sıkıyönetimde çıkartılacak kanun hükmünde kararnameleriçin bir yetki yasasına ihtiyaç yoktur; ancak bu durumlarda bakanlar kurulunun cumhurbaşkanı başkanlığında toplanması gerekmektedir. Olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz
Kanun hükmünde kararnameler, resmi gazetede yayımlandıkları gün yürürlüğe girerler. Ancak aynı yasalarda olduğu gibi daha sonraki bir tarih de yürürlüğün başlangıcı olarak belirlenebilir. Bakanlar kurulunun diğer kararnamelerinden farklı olarak kanun hükmünde kararnameler, resmi gazetede yayımlandıkları gün Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur. Yetki kanunları ve bunlara dayanan kanun hükmünde kararnameler, Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonları ve genel kurulunda öncelikle ve ivedilikle görüşülür. Yayımlandıkları gün Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmayan kararnameler bu tarihte, Türkiye Büyük Millet Meclisince reddedilen kararnameler bu kararın resmi gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar
Bakanlar kurulu kararnameleri Danıştay denetimine tabidir. Ancak kanun hükmünde kararnameler Anayasa Mahkemesi denetimine tabidir. Usulüne göre Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan kanun hükmünde kararnameler geri çekilemez. Kanun hükmünde kararnameler diğer bir kanun hükmünde kararname ile de değiştirilebilir veya yürürlükten kaldırılabilir. Yürürlükten kaldırılan kanun hükmünde kararnameler bir raporla genel kurula sunulmadan işlemden kaldırılamaz
Tüzük, yasanın uygulanmasını göstermek veya emrettiği işleri belirtmek üzere, yasalara aykırı olmamak ve Danıştay incelemesinden geçirilmek şartıyla, bakanlar kurulu tarafından çıkartılıp, cumhurbaşkanı tarafından imzalanarak, yasalar gibi yürürlüğe giren yani resmi gazetede yayımlanan düzenlemelerdir.
Tüzüklerin özellikleri; - Tüzükler bakanlar kurulu tarafından çıkartılır. – Tüzükler yasaların uygulanmasını gösterir ya da yasanın emrettiği işleri belirtir. – Tüzükler Danıştay incelemesine tabidir. – Tüzükler cumrhurbaşkanı tarafından imzalanır. – Tüzükler resmi gazete yayımlanarak yürürlüğe girer.
Yönetmelikler; başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzelkişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilirler. Hangi yönetmeliklerin resmi gazetede yayımlanacağı kanunda belirtilir.
Yönetmeliklerin özellikleri: - Yönetmelikler başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişilikleri tarafından çıkartılır. – Yönetmelikler, ilgililerin kendi görev alanlarında çıkartılır. – Yönetmelikler yasaların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlar. – Yönetmelikler yasa ve tüzüklere aykırı olamaz. – Bazı yönetmelikler resmi gazetede yayımlanır, bazıları yayımlanmaz Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzelkişilerinin; a) işbirliğine, yetki ve görev alanlarına ait hükümleri düzenleyen, b) kamu personeline ait genel hükümleri kapsayan, c) kamuyu ilgilendiren, yönetmelikler resmi gazetede yayımlanır. Ancak, milli emniyet ve milli güvenlikle ilgili olan ve gizlilik derecesi taşıyan yönetmelikler yayımlanmaz. Mahalli idarelerce düzenlenen ve bu idarelerin yetki ve görev alanlarına giren yönetmelikler, mahallinde çıkan gazete veya diğer yayın yolları ile ilan olunur Resmi gazetede yayımlanması gereken yönetmelikler resmi gazetede yayımlandıkları tarihte, başka surette ilgililere duyurulması gereken yönetmelikler ise duyuruldukları tarihte yürürlüğe girer
Hukuk kurallarının uygulanması dediğimizde, genel nitelikli soyut bir kuralın, özel nitelikli somut bir olaydaki uyuşmazlığın çözümünde nasıl kullanılacağını anlamalıyız
Yorum, kuralı anlamaya yönelik bir çabadır. Bir hukuk kuralının bir uyuşmazlıkta kullanıldığı her durum, yorum faaliyetini zorunlu olarak içerir Yorum bazı durumlarda girişilen bir faliyet değildir. Hukuk kuralının uygulanması her durumda yorumlama faaliyetidir.
Yorum usülleri; 1- Lafzi yorum 2- Sistematik yorum 3- Tarihsel yorum 4- Ereksel yorum
Lâfzî (sözcüksel, deyimsel, gramatik) yorum, yorumu düzenlemenin metninde kullanılan sözcüklerle ve cümlelerin kurulma şekliyle sınırlı kalınarak yapılabileceğini ileri sürer. Lâfzî yorum usulüne göre, yasa koyucunun kullandığı sözcüklerle meramını mükemmelen anlatabilmektedir.
Sistematik yorum, hukuk kurallarının tek başlarına anlamlandırılmalarından ziyade, dâhil oldukları bütünsellik içerisinde anlamlarının açığa çıkartılması gerekliliğine ilişkin bir usul önerisidir Örneğin maddenin yer aldığı bölüm başlığı, maddenin hangi sırada yer aldığı ve başlığı da önem taşır. Hatta aynı madde içerisinde yer alan bir düzenleme bir altındaki ve bir üstündeki paragrafla birlikte değerlendirilir.
Tarihsel yorum, yasa koyucunun iradesinin tarihsel koşulları içerisinde araştırılması ihtiyacının sonucudur. Bu yaklaşımda, yasa koyucunun bir düzenlemeyi gerçekleştirirken hangi saiklerden hareket ettiği anlaşılmaya çalışılır.
Ereksel (teleolojik, amaçsal, gai) yorum, temel olarak tarihsel yaklaşımdaki kabul olan düzenlemenin gerekçesini göz önüne alma iddiasını korumakla birlikte, bu gerekçeyi, yasakoyucunun tarihsel bir anda gerçekleşmiş iradesine bakarak değil, düzenlemenin uygulanacağı andaki ihtiyaçları düşünürek anlamlandıran yaklaşımdır. Böylece yasa koyucunun öznel iradesi değil, yasanın aslında dönemden döneme değişim de gösterebilen nesnel ereği dikkate alınmış olur.
Yorum araçları; 1- Kıyas 2- Evveliyat 3- Zıt kanıt
Kıyas (analoji, örnekseme), iki durum ya da olayın unsurlarını karşılaştırıp, aralarında benzerlikler bulmak, yeteri kadar benzerlik bulunabildiğinde ise birinde bulunmayan bir unsuru, diğerinde var gibi kabul etmek anlamına gelir. Akıl yürütme tarzının kullanılmasının altında, benzer olaylara benzer şekilde davranmak gerekliliği düşüncesi yatar
Evleviyet (önceliklilik, argumentum a fortiori), kıyası da içeren bir akıl yürütme şeklidir. Kıyasta olduğu gibi, yine iki olayın unsurları karşılaştırılır. Daha ağır, yüksek, şiddetli bir durum için geçerli olan kuralın, daha hafif, düşük, şiddetsiz durum için de geçerli olacağı kabul edilir Eğer kanun daha fazlasına izin veriyorsa, daha azına da izin veriyor demektir” ve “eğer kanun daha azını yasaklıyorsa, daha fazlasını da yasaklıyordur”
Zıt kanıt (mevhumu muhalif, argumentum e contrario), bir hukuk kuralının belirli bir durumun özelliğini dikkate alarak, o hukuksal duruma belirli bir sonuç bağlamışsa, bu durumun dışında kalan bütün diğer durumlar, bu sonucun zıddı hukuksal sonuçlara tabi olurlar (Gözler, 2003: 211). Sözgelimi Askerlik Kanunu’nun 1. maddesine göre “Türkiye Cumhuriyeti tebaası olan her erkek, işbu kanun mucibince askerlik yapmağa mecburdur.” Zıt kanıtla yapılan akıl yürütme sonucunda, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayanların ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kadınların bu kanun kapsamına girmediği kabul edilir
Hukukun Kurallarının Yaralanılmasındaki İlkeler; 1- Yer bakımından uygulama 2- Zaman bakımından uygulama 3- Çatışma durumunda geçerli ilkeler
Yer Bakımından Uygulama; Hukuk kurallarının yer bakımından uygulanması, coğrafi bir sorundur. Burada kastedilen, geçerli bir hukuk kuralının nerede uygulanacağıdır. Söz gelimi Türkiye’de geçerli bir hukuk kuralı, Almanya’da da uygulanabilme yeterliğine sahip midir? Kural olarak bir devletin çıkardığı yasalar, o devletin sınırları içerisinde uygulanacak olsa da, aslındayukarıda ifade ettiğimiz sorunları çözmek üzere ortaya konulan iki ilke söz konusudur. Bunlar mülkîlik (ülkesellik) ilkesi ve şahsîlik (kişisellik) ilkesi olarak adlandırılır. Mülkîlik ilkesine göre yasa, ülke sınırları içerisinde bulunan vatandaş ya da yabancı herkese uygulanır.mYukarıdaki örneklerden de anlaşılacağı üzere, bu ilke özellikle kamu hukuku alanında, örneğin idare ya da ceza hukuku alanında geçerlidir. İdarenin tasarruflarına karşı dava yoluna başvurmayı düşünen bir yabancı, kendi hukukunu değil, üzerinde bulunduğu ülkenin hukukunu esas almak zorundadır. Şahsîlik ilkesi, bir devletin yasalarının, nerede olurlarsa olsun, vatandaşlarının hepsine uygulanmasını ifade eder. Bu ilke de özellikle özel hukuk alanında geçerlidir. Yine yukarıdaki örneğimizi düşünecek olursak, miras hukuku, evlenme, boşanma vb. uyuşmazlıklarda şahsîlik ilkesi geçerli olacaktır
Zaman Bakımından Uygulama; Hukuk kurallarının zaman bakımından uygulanması, kuralın ne zaman yürürlüğe gireceği ne zaman yürürlükten kalkacağına ilişkindir, Yasalar resmi gazete yayımlanarak yürürlüğe girmekteydiler. Resmi gazete yayımlanan yasanın yürürlük maddesinde belli bir tarih yürürlük tarihi olarak belirlendi ise o tarihte, hiçbir tarih belirlenmedi ise yayımlandıktan 45 sonra yürürlüğe girmiş sayılırdı. Tüzükler için de yasaların yürürlük kuralları uygulanmaktaydı. Yönetmeliklerin ise bazılarının resmi gazete yayımlanması gerekirken bazılarını yayımlanmasına gerek bulunmamaktaydı. Kural olarak düzenlemeler, yürürlüğe girdikleri usulle yürürlükten kaldırılırlar. Hukuk kurallarının zaman bakımından uygulanmasına ilişkin önemli bir husus da geçmişe yürümezliktir.
Çatışma Durumunda Geçerli İlkeler ; Lex superior, hiyerarşik olarak üstte bulunan düzenlemenin altta bulunan düzenlemeye tercih edilmesi anlamına gelen ilkedir
Lex posterior, bir önceki ilke ile çözüm bulmamızın mümkün olmadığı hallerde ortaya çıkar. Bir diğer deyişle, düzenlemeler arasında hiyerarşik bir ilişki bulunmuyorsa, lex superior ilkesi de uygulanamayacak demektir. Bu durumda öncelik sonralığa ilişkin bir ilke olarak lex posterior devreye girer. Bu ilke sonradan yürürlüğe giren düzenlemenin, önceki düzenlemeye tercih edilmesini gerektirir
Lex specialis, özel nitelikte düzenleme içeren kuralın uygulanmasını gerektiren ilkedir. Aynı düzeyde yer alan ve aynı tarihte çıkartılan iki düzenleme arasında çatışma ortaya çıktığında, bu ilkenin uygulanması gerekecektir. Özellikle aynı metin içerisinde birbiriyle çelişen maddelerin varlığı halinde bu ilke gündeme gelir. Burada özel nitelikli düzenleme teriminden kasıt, bir hususu, o hususa daha fazla hasredilmiş olarak ve belki de detaylarını da dikkate alarak düzenleyen hüküm anlamına gelir. Öyleyse, bazı düzenlemeler bir hususu daha geniş bir çerçeve içerisinde düzenlerken, bazıları daha hususeten düzenleme içerirler. İşte bu ikisi arasında çatışma olduğunda özel nitelikli düzenleme uygulanır.
HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI
ÜNİTE 4
Kurucu iktidar normlar hiyerarşisinin en tepesinde yer alan anayasayı yapma iktidarıdır. Demokratik bir devlette kurucu iktidarın sahibi halktır. Kurulmuş iktidar ise, devlet iktidarının kurucu iktidarın belirlediği anayasa çerçevesinde ve ona uygun olarak kullanılmasıdır
Kanunların anayasaya uygunluk denetiminde denetimin yapıldığı organlar açısından siyasal denetim ve yargısal denetim adı altında iki farklı sistem uygulanmaktadır. Siyasal denetim iki meclis sistemi ve cumhurbaşkanına tanınan veto yetkisi gibi anayasal önlemleri içerir. Siyasal denetim önemli işlevlere sahip olmakla birlikte normlar hiyerarşisinin denetimi bağımsız yargı organlarınca daha sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilmektedir. Yargısal denetim, yasama çoğunluğunun anayasalarda ön görülen güvencelere aykırı kanunlar çıkarmasını engelleyebilecek en etkin yöntemdir. Bu noktada çözülmesi gereken sorun, bir kanun hükmünün kendisinden daha üstün bir kanun olan anayasaya uygun olup olmadığının belirlenmesidir.
Olağan Yargı Organları Tarafından Yapılan Denetim (Amerikan Modeli) ; Kanunların anayasaya uygunluğunun yargısal denetimi ilk defa Amerika Birleşik Devletleri’nde ortaya çıkmıştır. Aslında 1787 tarihli ABD Anayasası’nda kanunların anayasaya uygunluğunun mahkemelerce denetlenebileceği hakkında bir hüküm yer almamaktadır. Amerikan yargısı bu yetkiyi kendisi içtihat yoluyla yaratmıştır. ABD Yüksek Mahkemesi, 1803 tarihli Marbury v. Madison kararında kanunların Anayasaya uygunluluğunu denetleme yetkisini kendisinde görmüştür.
ABD örneğinden anlaşılacağı gibi kimi ülkelerde mahkemeler kanunların anayasaya uygunluk denetimini kendi içtihatları ile geliştirmişlerdir. Bu ülkelerde anayasa veya diğer bir kanunda mahkemelerin anayasal denetim yetkilerine ilişkin bir düzenleme yoktur. Yukarıda bahsi geçen ABD yanında Norveç bu tür ülkelere örnek gösterilebilir. Buna karşılık, kimi ülkelerde olağan yargı organlarının anayasaya uygunluk denetimi yapma yetkisi anayasa veya kanun tarafından açıkça tanınmaktadır. Finlandiya, İsveç ve Japonya olağan mahkemelerin denetim yetkisinin anayasa veya kanun tarafından açıkça tanındığı ülkelerden sayılmaktadır
Merkezi Bir Yargı Organı Tarafından Yapılan Anayasaya Uygunluk Denetimi ( Özel Mahkeme veya Anayasa Mahkemesi) ; Bu yöntemde kanunların anayasaya uygunluğu bu amaçla kurulmuş olan merkezi bir yargı organı tarafından gerçekleştirilir. Burada diğer mahkemelerin anayasaya uygunluk denetimi yapma yetkisi yoktur Anayasa Mahkemesi ilk olarak Çekoslovakya’da ortaya çıkmıştır ( 29 Şubat 1920). Bundan hemen sonra da Avusturya gelmektedir. Anayasa Mahkemelerinin Avrupa ülkelerinde yaygınlaşması İkinci Dünya Savaşından sonra gerçekleşmiştir. Bu dönemde, İtalya(1948), Almanya(1948) ve Türkiye’de(1961) Anayasa Mahkemeleri kurulmuştur
Yargısal denetimin merkezi yargı organları tarafından gerçekleştirildiği durumlarda denetimin gerçekleştiği zamana göre iki tip denetim biçimi vardır: Önleyici Denetim ve Bastırıcı Denetim. Bundan başka bireysel başvuru usulü de merkezi anayasa mahkemelerinin gerçekleştirdiği bir denetim türüdür.
Önleyici Denetim; Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan denetim, bir kanunun yürürlüğe girmesinden önce gerçekleştiriliyorsa, bu denetim türüne önleyici denetim denir. Bu tür denetim yönteminde kanunun anayasaya uygun olup olmadığına ilişkin denetleme, kanunun yasama organı tarafından kabul edilmesinden sonra, fakat yürürlüğe girmesinden önce gerçekleştirilmektedir. Fransa bu denetim türünün en tipik örneğini oluşturmaktadır.
Bastırıcı (Düzeltici) Denetim ; Bastırıcı denetim kanunların yürürlüğe girmesinden sonra yapılan denetim türüdür. Bu başlık altında denetimin ne zaman yapıldığına bağlı olarak iki tür denetim vardır: 1) Soyut Norm Denetimi (İptal Davası): Yürürlüğe girmiş bir kanunun bir kişiye veya bir mahkemede görülmekte olan bir davada uygulanması beklenmeden, anayasaların ön gördüğü yetkili kişi veya organlar tarafından o kanuna karşı Anayasa Mahkemesi’ne doğrudan iptal davası açılmasıdır. 2) Somut Norm Denetimi (İtiraz Yolu): Bir mahkemede görülmekte olan bir davada uygulanan ve anayasaya aykırı olduğu düşünülen bir hükmün, davaya bakan mahkeme tarafından anayasa mahkemesinin önüne getirilmesidir.
Bireysel Başvuru ; Bireysel başvuru veya anayasa şikayeti yöntemine göre anayasal haklarının ihlal edildiğini düşünen herkes, tüm idari ve yargısal denetim yollarını tükettikten sonra sözü edilen ihlalin hala giderilemediği kanısında ise, konuyu anayasaya uygunluk denetimi yapan merkezi bir yargı organına yani anayasa mahkemesine taşıyabilmektedir. Anayasa şikayeti kurumu Almanya Avusturya İspanya ve Macaristan’da bulunmaktadır. Anayasa şikayeti Türkiye’ye 2010 Anayasa değişikliği ile gelmiştir Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır. Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz. Bireysel başvuruya ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.
TÜRKİYE’DE ANAYASA YARGISININ TARİHSEL GELİŞİMİ ; Anayasa tarihimizin ilk anayasası olan 1876 Anayasası, değiştirilmesi kanunlara göre daha zor olduğu için sert bir anayasaydı 1921 Anayasası, kurtuluş savaşı ortamında 23 Nisan 1920’de olağanüstü yetkileri bünyesinde toplayarak görevine başlayan TBMM’nin ürünüydü. 1921 Anayasası, Türkiye tarihinin tek yumuşak anayasasıdır. Yani değiştirilmesi için kanunlardan daha zor bir usul ön görülmemişti. Ayrıca bu anayasada temel hak ve özgürlükler gibi, bir anayasada bulunması gereken en önemli unsur da bulunmamaktaydı. 1924 Anayasası, yapıldığı 1924 yılından 1960 yılında gerçekleşen askeri müdahaleye kadar, 36 yıl yürürlükte kalmıştı. 1924 Anayasası katı bir anayasaydı. Anayasanın 102. maddesine göre, anayasa değişikliği yapılabilmesi için, bu değişikliğin TBMM üye tamsayısının en az 1/3’ü tarafından teklif edilmesi ve 2/3’ü tarafından kabul edilmesi gerekiyordu. Ayrıca kanunların anayasaya aykırı olamayacağı Açıkça düzenlenmekteydi 1961 Anayasasının önemi ilk defa Anayasa Mahkemesinin bu anayasa ile ön görülmüş olmasında kendisini göstermektedir. Şu an yürürlükte bulunan 1982 Anayasası da 1961 Anayasasında yer alan Anayasa Mahkemesi kurumunu korumuştur. Bu iki anayasa arasında Anayasa Mahkemesinin statüsü, kuruluşu görevleri ve çalışma usullerine ilişkin bir takım farklılıklar vardır. Ancak her iki anayasa döneminde de kanunların anayasaya uygunluğunun denetlenmesinde merkezi bir yargı organı tarafından bastırıcı denetim yöntemi benimsenmiştir.
Anayasa Mahkemesi’ne on yedi üye seçilir ve yedek üyelik yoktur. Bu on yedi üyenin üç tanesi TBMM, on dört tanesi Cumhurbaşkanı tarafından seçilir. TBMM’nin üç üyeyi doğrudan seçme yetkisi yoktur. TBMM, iki üyeyi kendisine Sayıştay tarafından gösterilecek üçer aday arasından, bir üyeyi de baro başkanlarının göstereceği üç aday arasından seçer. Baro başkanlarının göstereceği adayların en az yirmi yıl fiilen avukatlık yapmış olması şarttır. TBMM üye seçimini gizli oylamayla gerçekleştirir mCumhurbaşkanı seçeceği on dört üyenin dördünü doğrudan seçer. Bu dört üyenin şu özellikleri taşıyan kişiler arasından seçilmesi gerekir: 1) Yükseköğrenim görmüş ve en az yirmi yıl kamu hizmetinde fiilen çalışmış üst kademe yöneticileri, 2) Serbest avukatlar (adayların en az yirmi yıl fiilen avukatlık yapmış olması gerekir), 3) Birinci sınıf hakim ve savcılar. Bu hakim ve savcıların adaylık dahil en az yirmi yıl çalışmış olması şarttır, 4) En az beş yıl raportörlük yapmış olan Anayasa Mahkemesi raportörleri. Cumhurbaşkanı geri kalan on üyeyi şu organların kendisine gösterdiği adaylar arasından seçer: 1) Üç üye: Yargıtay her bir boş yer için, kendi üyeleri arasından üçer aday gösterir, 2) iki üye: Danıştay her bir boş yer için kendi üyeleri arasından üçer aday gösterir, 3) bir üye: Askeri Yüksek İdare Mahkemesi her bir boş yer için kendi üyeleri arasından üçer aday gösterir, 4) bir üye: Askeri Yargıtay her bir boş yer için kendi üyeleri arasından üçer aday gösterir, 5) üç üye: Yüksek Öğretim Kurulu her bir boş yer için kendi üyeleri arasından olmayan öğretim üyeleri arasından üçer aday gösterir. Adayların profesör veya doçent unvanını kazanmış olması gereklidir. Anayasa Mahkemesi’ne üye seçilebilmek için, kırk beş yaşını doldurmuş olmak gerekir. Anayasa Mahkemesi üyeleri on iki yıl için seçilirler. Bir kimse iki defa Anayasa Mahkemesi üyesi seçilemez. Anayasa Mahkemesi üyeleri altmış beş yaşını doldurunca emekliye ayrılırlar.
Anayasa Mah. üye seçimi Meclis 3 üye C. Bşk 14 üye seçer. Meclis; 2 üye sayıitaydan 1 üye barolar birliğinden mahkemesinden 3 üye yök prof ve doçentlerinden
Anayasa Mahkemesinin Yetkileri ; Anayasa Mahkemesinin asli işlevi norm denetimi yapmaktır. Bu çerçevede, Mahkeme, Kanunların, Kanun Hükmünde Kararnamelerin ve TBMM İçtüzüğünün Anayasaya uygunluğunu şekil ve esas bakımından denetler. Anayasa Mahkemesi, anayasa değişikliklerinin Anayasaya uygunluğunu ise sadece şekil bakımından denetleme yetkisine sahiptir. Ancak, aşağıda belirtileceği gibi Anayasa Mahkemesi bu yetki sınırlarını aşarak anayasa değişikliklerini esastan denetlemeye başlamıştır.
Anayasa Mahkemesinin norm denetimi dışındaki yetkileri şu şekilde sıralanabilir:
1. Anayasada sayılan kişileri Yüce Divan sıfatıyla yargılamak. Anayasa Mahkemesi şu kişileri görevleriyle ilgil suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar: Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Bakanlar Kurulu üyeleri, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Başkan ve üyeleri, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcıvekili, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyeleri, Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ile Jandarma Genel Komutanı 2. Siyasi partilerin kapatılması hakkındaki davalara bakmak
3. Siyasi partilerin mali denetimini yapmak.
4. Milletvekillerinin yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına veya üyeliklerinin düşmesine ilişkin TBMM kararlarına karşı ileri sürülen iptal istemlerini karara bağlamak,
5. Kendi üyeleri arasından Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başkan seçmek.
Anayasaya Uygunluk Denetiminin Konusu :
1) Kanunların,
2) Kanun Hükmünde Kararnamelerin ve TBMM İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler,
3) anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler.
4) Olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından anayasaya aykırılıkları iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne dava açılamaz.
Kanunların denetlenmesi Anayasa Mahkemesi’nin temel görevidir. Burada kanun deyiminden hem maddi anlamda kanun hem de şekli anlamda kanun anlaşılır. Bütçe kanunu ve af kanunu gibi genel, soyut, kişilik dışı olmayan ve hukuk normu koymayan kanunlara şekli anlamda kanun denir. Buna karşılık maddi anlamda kanun denildiğinde genel, soyut, objektif hukuk kuralları içeren kanunlar anlaşılır.
Anayasa Mahkemesi’nin denetim yetkisi, kural olarak bütün kanunları kapsar, ancak 1982 Anayasası bu genel kurala inkılap kanunları dahil değildir. Bunlar;
1. Tevhidi Tedrisat Kanunu;
2. Şapka İktisâsı Hakkında Kanun;
3. Tekke ve
Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun;
4. 17 Şubat 1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenisiyle kabul edilen, evlenme akdinin evlendirme memuru önünde yapılacağına dair medenî nikâh esası ile aynı kanunun 110 uncu maddesi hükmü;
5. Beynelmilel Erkamın Kabulü Hakkında Kanun;
6. Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun;
7. Efendi, Bey, Paşa Gibi Lâkap ve Unvanların Kaldırıldığına Dair Kanun;
8. Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun
Bakanlar kurulu, TBMM’den aldığı yetki ile KHK çıkartabilir. KHK’ler resmi gazetede yayımlandıkları gün TBMM’nin onayına sunulur. TBMM, KHK’leri aynen veya değiştirerek onaylayabilir veya reddedebilir. Kural olarak bütün KHK’ler Anayasa Mahkemesi tarafından denetlenebilir. Bunun iki istisnası vardır. Birincisi 12 Eylül döneminde çıkartılan KHK’ler, 2001 yılındaki Anayasa değişikliğine kadar Anayasa Mahkemesi tarafından denetlenemiyordu. 2001 değişikliği ile Anayasanın geçici 15/3 maddesinin yürürlükten kaldırılması ile bu durum giderilmiştir. İkinci istisna ise olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin Anayasaya uygunluk denetiminin yapılamamasıdır. Bu durum hukuk devleti ilkesi açısından ciddi bir sakınca teşkil etmektedir.
TBMM İçtüzük, TBMM’nin kendi iç yapısı ve çalışma usullerini düzenleyen kurallar bütünüdür. İçtüzükler, iktidar ve muhalefet arasındaki ilişkinin dengeli ve demokratik bir biçimde işleyebilmesi açısından temel öneme sahiptirler ve bu nedenle ‘‘sessiz anayasa’’ olarak tanımlanırlar. Aslında içtüzük hukuki niteliği açısından bir kanun değil parlamento kararıdır. Ancak taşıdığı siyasal önem nedeniyle Anayasa Mahkemesi tarafından denetlenir
Anayasamıza göre Anayasa değişikliklerinin yargısal denetimi, sadece şekil yönünden mümkündür. Bu kurala göre anayasa değişikliklerinde esas denetimi yapılmaz.
2010 yılında yapılan değişiklikten sonraki haliyle; anayasa değişikliklerinde iptale karar verilebilmesi için üçte iki oy çoğunluğu şarttır.
Anayasamıza göre, usulüne göre yürürlüğe konmuş milletlerarası antlaşmalar hakkında anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamaz 1982 Anayasasına göre Usûlüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir.”
Parlamento kararları kural olarak Anayasa Mahkemesi’nin denetimi dışındadır. Ancak bu konuda üç istisna vardır. Bunlardan ilki yukarıda belirtildiği üzere TBMM İçtüzüğüdür. İkincisi milletvekili yasama dokunulmazlığının kaldırılması üçüncüsü ise TBMM üyeliğinin düşmesine ilişkin TBMM kararıdır.
Anayasaya Uygunluk Denetiminin Kapsamı ; Anayasa Mahkemesi norm denetimini şekil ve esas bakımlarından olmak üzere iki bakımdan gerçekleştirir.
Şekil Bakımından Denetim ; Şekil denetimi, kanunların veya KHK ve TBMM İçtüzüğü gibi, Anayasaya uygunluk denetimine tabi olan diğer normların, Anayasada belirtilen usul ve şekil kurallarına uygun olarak çıkartılıp çıkartılmadıklarının araştırılmasıdır Kanunların şekil bakımından denetlenmesi, son oylamanın ön görülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı hususları ile sınırlıdır. Bu nedenle son oylamadan önce bir şekil bozukluğu olsa bile Anayasa Mahkemesi tarafından denetlenemez Anayasada başkaca bir hüküm yoksa TBMM üye tamsayısının en az 1/3!ü - 184 MV. ile toplanır ve toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar verir. Ancak karar yeter sayısı hiç bir şekilde üye tamsayısının 1/4'ünün bir fazlasından 139 Mv. az olamaz.
TBMM’nin aldığı bir kararın geçerli sayılabilmesi için, en az 184 milletvekilinin toplantıya katılması gerekir Ayrıca Bir kanunun geçerli olabilmesi için en az 139 Mv. den evet oyu alması gerekir.
Anayasa değişikliklerinde denetim ise teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususlarıyla sınırlıdır Anayasanın değiştirilmesi, TBMM üye tamsayısının en az üçte biri tarafından teklif edilebilir. (184 milletvekili) Değiştirme teklifinin kabulü, Meclisin üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun gizli oyu ile mümkündür. (330) Kanunların kabulü için, genel kurulda sadece bir kere görüşülmesi yeterli iken, Anayasa değişiklikleri iki defa görüşülür. İvedilikle görüşülmeyeceği şartından bu düzenleme kastedilmektedir. Şekil denetimi sadece soyut norm denetiminin konusu olabilir. Yani şekil bozukluğuna dayalı anayasaya aykırılık iddiaları somut norm denetimi yoluyla ileri sürülemez.
Esas Bakımından Denetim; Bir normun esas bakımından Anayasaya aykırılığı, o normun içeriğinin Anayasa hükümleri ile çatışması demektir. Bir konuda Anayasa emredici veya yasaklayıcı kural koymuşsa, kanun bu kurallara uymak zorundadır.
Anayasaya Uygunluk Denetiminin Şekilleri ; iki şekilde gerçekleştirilir:
1) Soyut Norm Denetimi ( İptal Davası),
2) Somut Norm Denetimi (İtiraz Yolu)
Soyut Norm Denetimi (İptal Davası; Genel Korunma Davası) ; Soyut norm denetimi yoluna başvurabilecekler
1. Cumhurbaşkanı
2. Ana Muhalefet Partisi Meclis Grubu
3. İktidar Partisi Meclis Grubu
4. TBMM üye tamsayısının en az beşte biri tutarındaki üyeler yani 110 milletvekili
NORM KANUN KHK ANAYASA DEĞİŞİKLİKLİĞİ İÇTÜZÜK
SÜRE: R.G. Şekil: 10 Esas: 60 Şekil: 60 Esas: 60 Şekil: 10 Şekil: 60 Esas: 60
ŞEKİL
YETKİLİ KİŞİ 1.C. başkanı 1.C. başkanı 1.C. başkanı 1.C. başkanı
VEYA 2.110 Mv. 2. A. Muh. Mec.Grb. 2.110 Mv. 2. A. Muh. Mec.Grb.
ORGANLAR 3. İktidar Mec. Grb. 3. İktidar Mec. Grb.
4. 110 Mv 4. 110 Mv
ESAS
YETKİLİ KİŞİ 1.C. başkanı 1.C. başkanı A.M 2008 şekil 1.C. başkanı
VE 2.110 Mv. 2.110 Mv. denetimi altında 2.110 Mv.
ORGANLAR 3. İktidar Mec. Grb. 3. İktidar Mec. Grb. Esas denetimi 3. İktidar Mec. Grb.
4. A. Muh. Mec.Grb. 4. A. Muh. Mec.Grb. yapıyor. 4. A. Muh. Mec.Grb.
Somut Norm Denetimi ( İtiraz Yolu) ; Somut norm denetimi, bir hukuk normunun bir davada uygulanması sırasında, Anayasaya aykırılığının ileri sürülmesi üzerine yapılan denetimdir. Buna göre: Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanun veya KHK’nin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır.
Somut norm denetiminin şartları;
1. Bakılmakta Olan Dava: Bir kanun veya KHK’ye karşı somut norm denetimine başvurabilmek için bakılmakta olan bir davanın varlığı gerekir. Davaya bakılmış ve davanın esası hükme bağlanmış ise artık o davada uygulanan normun anayasaya aykırılığı ileri sürülemez.
2. 2) Davaya Bakan Merciin Mahkeme Hüviyetini Taşıması: Mahkeme, bir davaya bakmakta olan, hakim niteliğindeki kişilerden kurulu, yargı yetkisine sahip, taraflar arasındaki uyuşmazlığın esasını çözen mercidir.
3. Somut Norm Denetimine Konu Olacak Kanun Veya KHK’nin O Davada Uygulanacak Norm Olması: Bir kanun veya KHK’nin somut norm denetimi yolu ile Anayasa Mahkemesine intikal ettirilebilmesi için itiraz yoluna başvurulan davada uygulanan norm olması gerekir.
4. İddianın Ciddiliği: Somut norm denetimi yoluna davanın taraflardan birisi tarafından anayasaya aykırılık iddiasının ileri sürülmesi üzerine başvurulabilindiği gibi mahkemenin kendisi de, uygulanacak normun anayasaya aykırı olduğu kanısına varırsa, ilgili normu re’sen(kendiliğinden) Anayasa Mahkemesi’ne sevk edebilir. ,
Somut Norm Denetiminin İşleyişi ; Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak kanun hükmünün Anayasaya aykırı olduğuna re’sen kanaat getirir veya taraflardan birisinin ileri sürdüğü Anayasaya aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, dosyayı Anayasa Mahkemesi’ne gönderir ve Anayasa Mahkemesi, bu konu hakkındaki kararını verinceye kadar davayı geri bırakır yani erteler. Anayasa Mahkemesi bu konudaki kararını 5 ay içerisinde vermelidir.
On Yıllık Süre: Somut norm denetiminde Anayasa Mahkemesi o normun anayasaya aykırı olmadığı kararı verirse, yani itiraz davasını reddederse, bu ret kararının resmi gazetede yayımlanmasından sonra on yıl boyunca aynı hükmün anayasaya aykırılığı iddiası ile tekrar başvurulamaz. Ancak bunun için Anayasa Mahkemesinin işin esasını incelemiş olması gerekir. On yıl yasağı sadece somut norm denetimi ile Anayasa Mahkemesinin işin esasına girerek verdiği ret kararı sonucunda uygulanır. Somut norm denetiminde on yıl yasağı Anayasa Mahkemesinin ilk inceleme sonucunda verdiği kararlar için geçerli değildir.
Anayasa Mahkemesinin Norm Denetimini Gerçekleştirmesi;
İlk İncelemede iptal davası ve itiraz yolu için çeşitli hususlar incelenir: İptal davalarında dava dilekçelerinin Anayasa Mahkemesi’nin görevine giren bir konu ile ilgili olup olmadığı, davanın yetkili kişilerce veya gruplarca ve süresince açılıp açılmadığı, Anayasaya aykırılıkları ileri sürdükleri hükümlerin Anayasaya aykırılık gerekçelerinin dava dilekçesinde belirtilip belirtilmediği gibi hususlar on gün içerisinde incelenir
Esasın İncelenmesi ; Anayasa Mahkemesi ilk inceleme sonucunda iptal davasının usulüne göre açıldığı veya itiraz yoluna usulüne göre başvurulduğu kanısına varırsa işin esasını incelemeye başlar.
1. Ret Kararı: Anayasa Mahkemesi işin esastan incelenmesi sonucunda, Anayasaya aykırılığı ileri sürülen normu Anayasaya aykırı bulmaz ise, ret kararı verir.
2. İptal Kararı: Anayasa Mahkemesi işin esastan incelenmesi sonucunda, ilgili normun Anayasaya aykırı olduğuna karar verirse o normu iptal etmiş olur. Anayasa Mahkemesi’nin bu kararına iptal kararı denir.
3. Yorumlu Ret Kararları: Aslında anayasamız Anayasa Mahkemesi’nin yorumlu ret kararı verebileceği yönünde açık bir hüküm içermemektedir. Anayasa Mahkemesi bu yetkiyi içtihat yoluyla oluşturmuştur.
Anayasa Mahkemesinin Çalışma Usulleri ; Anayasa Mahkemesi, iki bölüm ve Genel Kurul halinde çalışır. Bölümler, başkanvekili başkanlığında dört üyenin katılımıyla toplanır. Genel Kurul, Mahkeme Başkanının veya Başkanın belirleyeceği başkanvekilinin başkanlığında en az oniki üye ile toplanır. Bölümler ve Genel Kurul, kararlarını salt çoğunlukla alır. Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi için komisyonlar oluşturulabilir. Siyasî partilere ilişkin dava ve başvurulara, iptal ve itiraz davaları ile Yüce Divan sıfatıyla yürütülecek yargılamalara Genel Kurulca bakılır, bireysel başvurular ise bölümlerce karara bağlanır
Anayasa değişikliğinde iptale, siyasî partilerin kapatılmasına ya da Devlet yardımından yoksun bırakılmasına karar verilebilmesi için toplantıya katılan üyelerin üçte iki oy çokluğu şarttır. Şekil bozukluğuna dayalı iptal davaları Anayasa Mahkemesince öncelikle incelenip karara bağlanır
Anayasa Mahkemesi Yüce Divan sıfatıyla baktığı davalar dışında kalan işleri dosya üzerinde inceler. Ancak, bireysel başvurularda duruşma yapılmasına karar verilebilir.
Anayasa Mahkemesi norm denetimi yaparken ilgililer tarafından ileri sürülen gerekçelere dayanmak zorunda değildir
Anayasa Mahkemesi taleple bağlıdır. Yani Anayasa Mahkemesi sadece hakkında ilgililer tarafından iptali için dava açılan kanun hükümleri hakkında inceleme yapabilir.
Anayasa Yargısında yürürlülüğün durdurulması, Anayasa Mahkemesinin bir norma ilişkin esas hakkında karar verinceye kadar geçici bir tedbir mahiyetinde o normun yürürlülüğünü durdurması başka bir deyişle uygulanabilirliğini askıya almasıdır. Genel kurala göre, bir norm hakkında iptal davası açılması o normun yürürlüğünü otomatik olarak durdurmaz, norm hukuk dünyasındaki varlığını korur
1982 Anayasasına göre kural olarak “Anayasa Mahkemesi kararları kesindir Anayasa Mahkemesi kararları resmi gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını gerçek ve tüzel kişileri bağlar.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararı, dava konusu olan normu ortadan kaldırdığı için bu karar herkes için hüküm ve sonuç doğurur.
İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz
Anayasa Mahkemesinin iptal kararları geriye yürümez. Bu kuralın sonucunda iptal kararlarının yürürlüğe girmesine kadar o norma dayanılarak gerçekleştirilen bireysel işlemler geçerliliklerini korur. Bu kuralın amacı hukuki istikrar ve hukuki güvenliğin sağlanmasıdır.
1. İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz. Böyle bir ceza veya güvenlik tedbiri hükmolunmuşsa infazı ve kanunî neticeleri kendiliğinden kalkar.
2. Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur
Tüzüklerin Kanunlara Uygunluğunun Denetimi ; Bakanlar Kurulu, kanunun uygulanmasını göstermek veya emrettiği işleri belirtmek üzere, kanunlara aykırı olmamak ve Danıştayın incelemesinden geçirilmek şartıyla tüzükler çıkarabilir. Tüzükler, Cumhurbaşkanınca imzalanır ve kanunlar gibi yayımlanır.’’ Tüzük çıkarma yetkisi Bakanlar Kurulunda olduğuna göre, tüzükler idari işlem sayılırlar. Anayasanın 125’inci maddesine göre ‘‘İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.’’ Bu nedenle, tüzükler yargısal denetime tabidirler. Tüzüklerin yargısal denetimi ilk derece mahkemesi olarak Danıştay tarafından gerçekleştirilmektedir.
Yönetmeliklerin Tüzük ve Kanunlara Uygunluğunun Denetimi ; Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilirler. Yönetmelikler idari işlem oldukları için denetimi idari yargı tarafından gerçekleştirilir. Bakanlıkların çıkardıkları yönetmelikler ile kamu kuruluşlarının ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının ülke çapında uygulanacak yönetmeliklerinin yargısal denetimi, ilk derece mahkemesi olarak Danıştay tarafından gerçekleştirilir.Kamu kurumu ile kamu kuruluşu niteliğindeki meslek kuruluşlarının belli bir bölgede uygulanacak olan yönetmeliklerinin yargısal denetimi ise, ilgili kurumun bulunduğu yerdeki idare mahkemelerinde yapılır.