Hukukun Temel Kavramları Vize Ders Özeti
ÜNİTE-1 KURALLAR, DEVLET VE HUKUK
İnsan Davranışı ve Kurallar
İnsan davranışlarının bir kısmı istek dışı faktörlerle belirlenmektedir. Mesela öksürmek herhangi bir isteğin bulunmadığı davranıştır. Bazı davranışlarımız ise isteyerek yaptığımız davranışlardır.
İnsanların yaptıkları davranışların pek çoğu isteklerinin sonucudur. İsteklerimiz ise seçim yapma, hedef belirlemedir. Bir davranışta bulunacağımız zaman belli bir hedefimiz vardır. Bu hedefe ulaşmak için de belli bir eylemde bulunmayı tercih ederiz.
Tercihlerimiz ve kararlarımızı belirleyen bir başka faktör ise kurallardır. Kurallar belli bir durumda ne şekilde davranmamız gerektiğini belirler. Toplumsal yaşamda karşılaştığımız birçok kural vardır Bunlardan bir kısmı; ahlak kuralları, adabı muaşeret (görgü kuralları), moda kuralları, din kuralları ve benzerleridir.
Arkasında herhangi bir istencin bulunmadığı durumları karşılamak için, gündelik dilde gayri iradi veya istem dışı ifadelerini kullanırız.
Toplumsal yaşam belli kurallara muhatap olmak anlamına gelir.
AHLAK KURALLARI
İnsan aklı ile nesneleri ve olguları karşılaştırır.
İnsan aklının iki yönü olduğu düşünülmektedir. Biri teorik akıl diğeri ise pratik akıldır.
Teorik akıl; neye inanılması gerektiğine karar verir.
Teorik akıl: Aklın, nesne ve olgular hakkında neye inanılması gerektiğiyle ilgili yapılan düşünmeyi gerçekleştiren yönüdür.
Pratik akıl; insan hareketlerini yönlendirir.
Pratik akıl: Aklın eylemle ilgili düşünmeyi gerçekleştiren, ne yapılması gerektiğine karar veren yönüdür.
Normatif ve betimsel olarak ahlak sözcüğünün iki anlamı vardır.
Betimsel anlamda ahlak; uyulmakta olan ahlak kurallarıdır.
Normatif anlamda ahlak; uyulması gereken davranış kurallarıdır.
Ahlaki yargılarımız öncelikle toplumda oluşmaktadır. Toplumsal gruplar değiştikçe ahlak kuralları da değişecektir.
“Ahlak kurallarına uyulmadığında iki sonuç ortaya çıkar. İlki kişinin kendini huzursuz hissetmesidir. Diğeri ise; başkaları tarafından ayıplama, kınama, dışlamadır. “
Her grubun kendine has ama üyelerinden bağımsız oluşturulmuş bir ahlakı vardır. Ahlaki yargılar öncelikle toplumdan öğrenilir.
DİN KURALLARI
İnsanın doğasına, evrenin yapısına, insanların nasıl yaşaması gerektiğine, gerçeklik ve değerlerle ilgili doğruları araştırmanın en iyi yöntemlerine ilişkin birbiriyle içten bağlantılı bir inançlar kümesi ve bu inançlar tarafından belirlenen tutumlar ve pratiklerdir.
“Din kurallarına uyulmamasının yaratacağı gazap ve azap bu kuralların yaptırımıdır.”
ÖRF VE ADET KURALLARI
Örf ve adet kuralları belli bir yörede veya toplumun genelinde benimsenmiş olabilir. Bu kuralların çok uzun zamandan beri uygulanıyor olması ve toplumda bu kurallara inanılması gerekir. Ahlak kuralları, din kuralları ve örf ve adet kuralları toplumda iç içe geçmiştir. Hatta ahlak kuralları; din ve örf adet kurallarını kapsamaktadır.
Örf ve âdet kuralları özellikle modernleşmemiş toplumlarda daha fazla önem taşır.
Örf ve âdet kuralları, biraz daha geniş hâliyle gelenek, biraz daha dar hâliyle töre ismini alır.
HUKUK KURALLARI
Hukuk kuralları da diğer kurallar gibi kişilere belli bir şekilde davranmayı veya davranmamayı gösterir. Yani emreder ve yasaklar niteliktedir.
Hukuk kuralları ahlak, din kuralları veya örf ve adet kurallarıyla benzerlik taşır.
Eğer bir kural devlet tarafından konmuşsa bu kural hukuk kuralıdır. Devlet din kuralı koyamaz. Yani hukuk devleti, devlet de hukuku ortaya çıkarır.
Hukuk kuralı bir şekilde örgütlü yargılamadır. Yargılama bir kuralın sonucunda kendiliğinden ortaya çıkar. Eğer bir devletin içinde, o devletin hukukundan ve yargılama sisteminden bağımsız başka bir yargılama sistemi varsa “devlet içinde devlet” ifadesi kullanılır.
İnsanlar öldürme kabiliyetinden yoksun olsalardı öldürmeyi ahlak, din veya hukuk kurallarıyla yasaklamanın anlamı kalmazdı.
Bir görüşe göre devletin çıkardığı kurallara kanun denilse bile hukuk kanunları aşan bir kavramdır.
Yargılama faaliyeti, bir eylemin bir kurala uygun olup olmadığını belirlemektir.
Bazı uyuşmazlıklarda hukuk kuralları ihlal edilmiş olsa da devlet bu ihlalleri cezalandırmaya gerek görmeyebilir.
ZOR KULLANMA OLARAK HUKUK
Devlet ve Zor Kullanma
Hukuk kurallarının yaptırımı zor kullanmadır. Zor kullanma gücü kurallara uyulduğu sürece hissedilmez. Eğer hukuk kurallarına uyulmazsa devletin zor kullanma gücü de artar. Devletin zor kullanma gücü hukuka uyulduğu sürece pek hissedilmez. Hukukun gerekleri yerine getirilmedikçe zor kullanma gücü giderek artar.
YAPTIRIM
Yaptırım, hukuk kurallarına uyulmadığında karşılaşılan tepkidir. Hatta her kuralın mutlaka bir yaptırımı vardır. Bir kural yaptırımsız olamaz. Ahlak kurallarının, din kurallarının, örf ve adet kurallarının yani bütün kuralların yaptırımı vardır. Ancak bu yaptırımlar birbirinden farklıdır.
Hukuk kurallarına aykırı davranılması çeşitli tepkilere yol açar. Ceza, cebri icra gibi, Hukuk kurallarınca tanınmayan bir eylem de hukuk tarafından yapılmamış sayılır.
Örneğin; evlilik resmi memur önünde olmalıdır. Aynı cinsten kişilerin evlenmesine izin verilmez. Evli olan biri ikinci bir evlilik yapamaz.
Yaptırımsız kural olmaz. Yaptırımla desteklenmemiş bir ifade olsa temenni, arzu ya da istek olur.
Yaptırımın Türleri
CEZA
Ceza yaptırımı suç işleyenlere karşı uygulanır. Bir kısmı ceza mahkemeleri tarafından bir kısmı ise idare tarafından verilir. Ceza mahkemeleri hapis cezası, adli para cezası gibi cezalar verir.
Hapis cezaları
Müebbet Hapis: Ömür boyu
Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis: Sıkı güvenlik rejimine tabi
Sürekli Hapis: Bir ay ile yirmi yıl arası olan
Kısa Süreli Hapis: Bir yıldan az olan
Bazı hukuka aykırı eylemler, hukuk düzeni tarafından suç olarak kabul edilir. Hangi eylemlerin suç olarak kabul edileceği, siyasal iktidarın güttüğü suç politikası tarafından belirlenir.
Adli para cezası dışında belli yere gitmekten veya belli etkinlikleri yapmaktan yasaklama, kamuya yararlı olarak çalıştırılma gibi başka cezalar da verilebilir. Adli para cezası mahkeme tarafından belirlenip devlet hazinesine ödenir.
“İdam cezası ise 2002 yılında kaldırılmıştır.”
İdarenin verebildiği cezalar ise; idari para cezası, trafik cezası, geçici olarak iş yerinin kapatılması, ruhsatın iptali, meslek örgütlerinin üyelerinin mesleklerini yapmalarını men etme gibi.
Kamu görevlileri ve öğrencilere verilen disiplin cezaları ise şunlardır; uyarma, kınama, meslekten çıkarma, kayıt silme, gibi
CEBRÎ İCRA
Cebri icra, “zorla yerine getirme” demektir.
Hukukta kişilerin yükümlülüklerini yerine getirmemesi durumunda bu yükümlülüklerin devlet tarafından zorla yerine getirilmesidir.
Kiracının kira bedelini ödememesi durumunda icra dairesi aracılığıyla eşyaları haczedilebilir. Mahkeme evin tahliye edilmesine karar verirse ve kiracı bu karara direnirse kolluk kuvvetlerinin yardımıyla eşyalar zorla evin dışına çıkarılabilir.
Cebri icra yöntemi velayet davası sonucunda da uygulanabilir. Velayet annesine verilmiş ancak baba çocuğu vermemekte direniyorsa icra memurları ve kolluk kuvvetleri yardımıyla çocuk annesine verilir.
Kolluk Kuvvetleri: Kamu düzenini sağlama, koruma yahut bozulduğunda eski duruma getirme faaliyetlerini yerine getiren ve zor kullanma yetkisine sahip kamu organları; polis, zabıta, jandarma, sahil güvenlik vb.
Cebri icra mekanizmasının varlığı bile insanların hukuka uymasında etkili olur.
TAZMİNAT
Zararın parasal değerine karşılık gelen bir ödeme yükümlülüğüdür. Kiracı oturduğu eve zarar vermişse uğranılan zararın ödettirilmesi tazminattır. Bu zararın yanı sıra zarar nedeniyle ev kiraya verilemedi ise mahrum kalınan kira geliri de tazminat miktarına eklenir.
Haksız fiil nedeniyle bir başkasına zarar verilmesi de tazminat gerektirir. Birine arabayla çarpma sonucunda yaralanan kişinin hastane masrafları, çalışamamasından dolayı uğradığı zarar tazmin edilmelidir.
Haksız fiil tazminat yaptırımı yanı sıra ceza yaptırımına da sebep olabilir. Devlet yaptığı işlem veya eylem nedeniyle vatandaşın zarara uğramasına sebep olursa bu zararı ödemek zorundadır.
Uğranılan zarar her zaman maddi olmayabilir. Trafik kazası sonucu birinin ölümüne sebep olan kişi ölenin yakınlarında büyük bir acıya sebep olabilir. Bu durumda verilecek tazminat manevidir.
GEÇERSİZLİK
Hukuki işlemler kanunun öngördüğü şekilde yapılmalıdır.
Hukuki işlem: Hukuki sonuç doğurmaya yönelmiş irade açıklamalarıdır.
GEÇERSİZLİK TÜRLERİ
İdari işlemler de hukuka aykırılık hâlinde iptal edilebilir.
Yokluk: Resmi memur önünde yapılmayan evlenme, kamu görevlisi olmayan birinin idari işlem yapması, yasama, yürütme ve yargı organlarının birbirlerinin görev alanına giren işlem yapması yok hükmündedir.
Hükümsüzlük(Butlan): Hükümsüzlük (mutlak butlan) durumunda işlem yokluktan farklı olarak varlık kazanmıştır. Ancak bir dava esnasında işlemin bu niteliği fark edilirse hâkim kendiliğinden bu durumu dikkate alır.
İptal Edilebilirlik: Ortaya çıkan hukuka aykırılık daha hafiftir. Bu tür İşlemler kendiliğinden değil taraflardan birinin talebi sonucunda iptal edilebilir.
DÜZEN VE DEĞER OLARAK HUKUK
Hukukta gözlemlenen yargılama, örgütlü, kurumsal, egemenlik sınırlarının tamamında etkin, sürekli ve düzenlidir. Hukukî yargılama, diğer normatif sistemlerle karşılaştırma yapmayı gereksiz kılacak ölçüde somutlaşmış ve ayrıntılarıyla önceden belirlenmiştir.
Değerler Sistemi Olarak Hukuk
Hukukun ne olduğunu anlama çabamız içerisinde değinmemiz gereken son nokta, onun bir düzen ve değer olarak karşımıza çıkmasıdır. Ahlak ve din gibi diğer normatif sistemlere paralel olarak hukuk, içinde yaşadığımız evreni anlamlandırır.
Hukuk, ahlak ve din kuralları gibi içinde yaşadığımız evreni anlamlandırmaya çalışır. Devlet bir toplumdaki en güçlü örgüttür. Hukuk, yasaklarken ya da emrederken bazı değer yargılarına danışır.
HUKUKUN İŞLEVLERİ
Barış — Güvenlik — Eşitlik — Özgürlük
Nerede toplum varsa orada hukuk vardır.
Barış; Yaşamı ve insanlar arası ilişkiyi sürekli bir mücadele olarak gören bakış açısına göre, bu mücadele kurallarla sınırlanmadığı, üstün bir güç tarafından kontrol edilmediği zaman, güçlünün zayıfı ezdiği, keyfi şiddete başvurduğu, küçük güçlü azınlık grupların geniş güçsüz toplulukları sömürdüğü bir düzen ortaya çıkar.
Güvenlik; Kurallar, yargılama ve yaptırım unsurlarının toplamı olarak düşündüğümüz hukuk/devlet düzeni, toplumdaki en güçlü ve şiddet kullanma yetkisini sahip örgüt olarak, bireylerin bazı haklarını güvence altına alır.
Hukuk sayesinde insanlar kendilerini daha az tehdit altında ve dolayısıyla daha güvende hisseder.
Eşitlik; Hukuk düzeninin önemli bir işlevi, eşitlik sağlamasıdır. Kurallar, doğaları itibarıyla genel niteliktedir. Hukukun sağladığı eşitliğe genellikle “kanun önünde eşitlik” denir.
Özgürlük; Hukukun değineceğimiz son işlevi, özgürlük sağlamasıdır. Hukukun olmadığı yerde güçsüzler başkalarının kölesi hâline gelebilir.
Ünite 2: Hukukun Uygulanması
Hukukun Uygulanması
Hukukun uygulanması yargı örgütünü oluşturan yargı organlarının kararlarına gerekçe ve dayanak yapacakları hukuk kurallarını kullanmaları anlamına gelir. Hukuk kurallarının uygulanmasında en büyük rol kamu görevlilerinindir.
Yargı organları bakmakta oldukları davalarda kararlarını hukuka dayandırmalı ve hukuk kurallarını uygulamalıdır. Yargılama ve yaptırımların hayata geçirilmesi, geniş anlamıyla hukukun uygulanmasıdır.
Hukukun Kaynakları
Yargı organları kararlarını, hukuka dayanan, hukuktan kaynaklanan, hukukun gerektirdiği kararlar olarak sunarlar. Ancak hukuk kurallarına uymamak ve hukukun kaynaklarının ihmal edilmesi aykırılık oluşturacaktır. Bazı kaynakların kullanımı zorunlu ve bağlayıcı iken bazılarının bağlayıcı olmadıkları gibi kararlara ilişkin gerekçe gösterilme zorunluluğu bile yoktur.
Kaynaklar iki şekilde sınıflandırılabilir (S:28, Şekil 2.1):
Asli kaynaklar, zorunlu nitelikteki kaynaklardır ve iki farklı şekilde gruplandırılabilir:
Bu normlar hiyararşisi;
Şu anda geçerli olan Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, 1982 Anayasasıdır. Anayasal düzendeki köklü değişiklere olağanüstü durumlarda rastlanır. Anayasa değişiklikleri çok sık yapılmamaktadır. 1921, 1924, 1961 ve 1982 tarihli anayasalar bugüne kadar olan Türkiye Cumhuriyeti Anayasalarıdır.
Anayasalar;
Sert anayasalarda ise değişikliğin gerçekleşmesi için çok daha fazla meclis üyesinin olumlu oy vermesi gerekir. Türkiye Anayasası, sert bir anayasadır.
Anayasa değişiklikleri Meclis tarafından yapılır. Toplantı yeter sayısı, toplantının başlayabilmesi için bulunması gereken asgari üye sayısıdır. Karar yeter sayısı ise karar verilebilmesi için gerekli asgari oy sayısıdır.
Anayasa’da değişiklik yapılabilmesi için, Meclis üye tam sayısının en az üçte biri, yani 184 milletvekilinin yazılı teklifte bulunması gerekir. Teklif gizli oy usulü ile oylanır. Teklifin kabul edilebilmesi için üye tam sayısının en az beşte üçünün yani 330 milletvekilinin kabul oyu kullanması gerekir. Kabul edilen teklif Cumhurbaşkanına gönderilir. Kabul sayısı beşte üçü ile üçte ikisi (367) veya (330-366) arasında ise Cumhurbaşkanı değişikliği onaylayamaz. Diğer durumlarda Cumhurbaşkanı teklifi onaylayabilir, halk oyuna sunabilir veya yeniden görüşülmek üzere Meclise iade edebilir (S:31, Şekil 2.2). Anayasa hükümleri herhangi bir yargı organı tarafından maddi denetime tabi tutulamaz. Dolayısıyla anayasa içerikleri de denetlenememektedir.
Kanun: Yasama organı tarafından kanun ya da yasa ismiyle yapılan hukuk kurallarıdır. Yasama organı, devletin üç temel erki olan yasama, yürütme ve yargıdan, yasama erkini kullanan kurumdur. Türk hukukunda yasama organı TBMM’dir.
Kanunlar, Anayasa ve TBMM İç Tüzüğü ile belirlenen usül çerçevesinde yapılırlar. Kanunlarda değişiklik yapılması için yine bir kanun çıkarılır.
Kanunlar ilgilendirdikleri kişiler için genel, zaman açısından ise sürekli olmalıdır. Genellik, kanunların belirli kişi veya kişilere ilişkin olmamasıdır. Süreklilik ise kanunların yürürlükte oldukları sürece uygulanabilir olması anlamına gelir.
Kanun yapmaya yetkili tek organ TBMM’dir. Mevcut anayasaya göre TBMM seçimleri 4 yılda bir yapılır ve TBMM 550 milletvekilinden oluşur. Kanun yapımı süreci de, kanuna ilişkin önerinin Meclise sunulmasıyla başlar. Bu öneri ya milletvekillerinin hazırladığı bir kanun teklifidir ya da hükümetin (bakanlar kurulunun) hazırladığı kanun tasarısıdır. Bu öneriler meclis başkanlığına, oradan ilgili komisyonlara havale edilir. Komisyonlar milletvekillerinden oluşur. Teklif veya tasarı milletvekillerince oylanır ve sonuç meclise sunulur. Meclise gelen öneri meclisteki milletvekilleri tarafından oylanır, Kabul edilir veya reddedilir. Bir teklifin veya kanunun görüşmeye başlanabilmesi için en az 184 milletvekilinin toplantıya katılması gereklidir. Ayrıca kabul sayısı hiçbir şekilde 139’dan az olamaz. Kabul edilen tektif veya tasarı, kanun ismini alır.
Kabul edilen kanunun yürürlüğe girmesi için Cumhurbaşkanı tarafından Resmi Gazete’ye gönderilmesi gereklidir (S:32, Şekil 2.3). Kanun, Resmi Gazete’de yayınlandıktan 45 gün sonra yürürlüğe girer. Ayrıca yapılan kanunların denetimi Anayasa Mahkemesi tarafından yapılır.
Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK): Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılan ve kanun hükmünde olan kurallardır. Yasama yetkisi asıl olarak Meclise ait olsada, olağan dönemler ile sıkıyönetim ve olağanüstü hal dönemlerinde bakanlar kurulu da yasa çıkarma yetkisini kullanabilmektedir.
Olağan Dönem Kanun Hükmünde Kararnameleri: Bakanlar Kurulu her istediği zaman kanun çıkaramaz. Bir KHK çıkarabilmek için öncelikle Meclisten yetki almak gerekir. Bu yetki kanunla verilir ve buna yetki kanunu adı verilir. Bu yetki belli bir süre için ve Meclisin kendi belirlediği sınırlar çerçevesinde verilir.
Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılan KHK’lar, hem Meclis denetimine (siyasi denetim) hem de yargı denetimine tabidir. KHK’ları denetleme yetkisi de Anayasa Mahkemesi’ne aittir.
Sıkıyönetim ve Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnameleri: Sıkıyönetim ve Olağanüstü Hal ilan edildiği takdirde, sadece bu hal süresince geçerli olmak üzere Bakanlar Kurulu, KHK çıkarma yetkisine sahiptir. Bu dönem KHK’ları sadece siyasi denetime, yani Meclis denetimine tabidir.
Uluslararası Antlaşmalar: Uluslararası andlaşmalar, iki veya daha fazla devletin birbirleriyle yahut uluslararası örgütlerle yaptıkları bir anlaşmayla karşılıklı vaatlerde bulundukları, çeşitli borç yüklendikleri metinlerdir. Uluslararası andlaşmalar, andlaşma yapma yetkisine sahip uluslararası hukuk kişileri arasında yapılır. Yürürlüğe girme açısından iki grup antlaşma vardır:
İstisna grubu andlaşmalar da iki gruba ayrılır:
Bakanlar Kurulu tarafından hazırlanan tüzük taslaklarının Danıştay incelemesinden geçirilmesi zorunludur. Tüzükler de kanunlar gibi Cumhurbaşkanı tarafından imzalanarak Resmi Gazete’de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe girer. Ancak farklı olarak Tüzüklerin denetimleri Danıştay tarafından yapılır. Tüzükler, kanunlara aykırı olmamalıdır.
Yönetmelik: Kanun ve tüzüklerin uygulanabilmesi için kanunlarda açıkça yer almayan hususlarda pek çok düzenlemenin yapılmasına ihtiyaç vardır. Bu ayrıntılı ve teknik düzenlemeler, Anayasa’nın verdiği yetkiyle Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişilikleri tarafından yönetmelik adı verilen metinlerle gerçekleştirilir. Yönetmelikler kanunlara dayanır. Çıkarılan yönetmelikler, yönetmeliği çıkaran kamu tüzel kişisinin görev alanıyla ilgili olmalıdır. Yönetmelikler, Başbakanlık, bakanlıklar veya kamu tüzel kişilerince çıkarılabilir.
Yönetmeliklerin hepsinin Resmi Gazete’de yayınlanma zorunluluğu yoktur. Ayrıca yönetmeliklerin denetimi de farklı şekillerde yapılabilmektedir. Yargısal denetim idari yargı tarafından yapılırken, Bakanlıkların yönetmelikler ile kamu tüzel kişiliklerinin ülke çapında uygulanan yönetmeliklerinin denetimi Danıştay tarafından yapılmaktadır.
Yazısız Kaynak: Örf ve Adet Hukuku (Yazılı Olmayan Hukuk Kuralları): Bazı örf ve adet kuralları hukuk tarafından, hukuk sistemine ait hukuk kuralları olarak kabul edilir. Bu kurallara ise örf ve adet hukuku adı verilir.
Örf ve adet hukukuna, teamül veya yapılageliş kuralları da denir. Ceza hukukundaki kanunilik ilkesi gereği bu alanda örf ve adet hukukuna yer yoktur.
Tali Kaynaklar
Bu kaynaklar bağlayıcı olmayıp uygulamada kuralların belirlenmesine yardımcı olurlar. Bu kaynaklar;
Bilimsel Görüşler: Bilimsel görüşler, başka bir ifadeyle öğreti (doktrin), eski kullanım itibarıyla bilimsel içtihatlar, hukukçu bilim insanlarının eserlerinde ortaya koydukları görüşlerdir. Bu görüşlerin önemi, özellikle tartışmalı konularda ve bilim insanlarının mevcut hukuk kuralları çerçevesinde bazı istisnai ve muhtemel olaylar gerçekleşmeden önce bildirdikleri görüşlerde ortaya çıkar.
Yer ve Kişi Bakımından Uygulanma
Hukuk kuralları, bu kurallara kimlerin uymakla yükümlü olduğunu, yaptırımların kimlere uygulanacağını söylemekle bu kişiler üzerinde bir egemenlik iddiasında bulunmuş olur. Doğal olarak ilk egemenlik iddiası devletin sınırları içindeki topraklardır. Bu alana devletin ülkesi denir. Devletin ülkesi kara, hava ve varsa deniz ülkesinden oluşur. Temel ilke, hukukun devletin ülkesinde geçerli olduğudur. Bu ilke mülkilik ilkesi olarak anılır.
Mülkilik ilkesi, bir bakıma ceza kanunlarının suç kabul edildiği eylemler yabancılar tarafından da işlense, devletin ülkesinde gerçekleştirdikleri takdirde yargılanmaya ve cezalandırılmaya konu olacaklardır. Türkiye’de suç işleyen yabancılara da Türk Hukukunun uygulanması mülkilik ilkesinin sonucudur. Mülkilik ilkesi devletin kamu hukuku alanında geçerli iken, Şahsilik İlkesi özel hukuk sorunlarında geçerlidir. Ancak her iki ilke de mutlak olarak uygulanmaz ya da uygulanma alanları kesin sınırlarla belirli değildir
Zaman Bakımından Uygulanma
Hukukun yazılı kuralları ve Resmi Gazete’de yayınlanması zorunlu olmayan yönetmelikler dışında bu kuralların hepsinin Resmi Gazete’de yayınlanmasıyla zaman bakımından uygulanma başlamış olur. Bir hukuk kuralının yayınlanmış olması, uygulanabilir olduğu anlamına gelmeyip, yürürlüğün zaman açısından uygulanabilir olması da gerekmektedir. Genellikle kanunlarda yürürlük başlığı taşıyan bir madde yer alır.
Yürürlüğe Girme
Kanunlar Resmi Gazete’de yayınlandığı andan itibaren yürürlüğe girebildiği gibi daha ileri bir tarih de yürürlük tarihi olarak belirlenebilir. Resmi Gazete’de yayınlanıp ancak yürürlüğe girmesi daha ileri bir tarih olarak belirlenen bir kanun sonuç doğurmaya, yürürlüğe girdiği tarihte başlayacaktır.
Yürürlükten Kalkma
Yürürlükten kalkma ile ilgili en önemli nokta, yürürlükten kaldırma yetkisi olan makamın, o hukuk kuralını yaratan makam olduğudur.
Yürürlükten Kaldırma (İlga): Bir hukuk kuralının o kuralı yapan makam tarafından kaldırılmasına ilga adı verilir. İlga üstü kapalı olabildiği gibi kanunların kaldırılmasında TBMM’nin bir kanun çıkartarak kaldırılan kanunu açıkça belirtmesi şeklinde de olabilir.
İptal Kararları: Mahkemeler kanunların uygulanması ve denetimi aşamasında Anayasa’ya aykırılık tespit ettiği takdirde iptal kararı verir ve böylece o kanun, tüzük veya yönetmelikler yürürlükten kaldırılmış olurlar.
Geçmişe Yönelik Uygulanma Sorunu
Hukuk kuralları, ancak yürürlüğe girdikten sonra meydana gelen olaylara uygulanır. Buna geçmişe etkili olmama ilkesi adı verilir. Bu ilke hukuk güvenliğini sağlamak adına çok önemlidir. Şu anki eylemlerimizin gelecekte hangi hukuki sonuçları doğuracağını kestirmemiz mümkün olamayacağından, bu ilke ile kişilerin güvenliği sağlanmaktadır.
Hukuk kuralları, yürürlüğe girmelerinden önce meydana gelen olaylara uygulanmazken, ceza kanunlarında lehe olan değişiklikler, geçmişe etkilidir.
Hukuk Kurallarının Çatışması
Üstün Kural İlkesi
Aynı konuyu farklı şekillerde düzenleyen hukuk kurallarından biri, normlar hiyerarşisinde daha üstte bulunuyor ise yargıcın bu üstteki kuralı uygulaması gerektiği kabul edilir. Başka bir ihtimal de kanunlar ile tüzük ve yönetmelikler arasındaki çatışmadır.
Özel Kural İlkesi
Duyulan ihtiyaçlar doğrultusunda kuralların yapıldığı zamanın özellikleri ve yapılış amaçları açısından ayrı ve farklı hükümler içeren düzenlemelerin varlığı durumunda, aynı düzeyde ve aralarında genellik-özellik ilişkisi bulunan iki hukuk kuralından uygulanacak kural, daha özel düzenlemeler içeren kuraldır.
Yeni Kural İlkesi
Aynı düzeyde bulunan kurallar arasında genellik-özellik ilişkisi bulunmuyor ancak farklı hükümler içeriyorsa uygulanacak ilke, yeni kural ilkesidir.
Hukukun Yorumlanması
Yorumlama anlam verme faaliyetidir. Hukukun uygulanması da yorumlamaya dayanır. Hakim kendisine sunulan dava dosyasını yorumlayarak anlamlandırmak durumundadır.
Hukuk kurallarının anlamlandırılması ve dava konusu olayla ilişkisinin kurulması hakkında bir şüphe ortaya çıktığında neler yapılması gerektiğiyle ilgili olarak ortaya konulmuş düşüncelere yorum teorileri adı verilir.
Yorum teorileri, hukuk kurallarının anlamlandırılmasında hangi temel ilkelerin geçerli olduğunu ortay koymaya çalışırlar. Yorum teorileri dört başlık altında incelenebilir (S:42, Şekil 2.4):
Sistematik Yorum Teorisi: Hukuk kurallarının başka kurallarla ilişki içerisinde olması, sistematik yorum teorisi anlayışını doğurmaktadır. Hukuk kuralları genel niteliklidir ve tek tek olaylara has olmayıp daima başka kurallarla da ilişkili olarak açıklanmalıdır.
Tarihsel Yorum Teorisi: Bu teoriye göre bir hukuk kuralının anlamının, kanun koyucunun kuralın yapılış zamanındaki iradesine bakılarak belirlenmesi gerektiğini söyler. Kanun koyucunun iradesinden bahsedilirken, kuralın yapıldığı dönemde, kural yapma faaliyetine katılanların ve o dönemdeki anlayışın dikkate alınması gerektiği anlaşılmalıdır. Yani tarihsel yorum teorisinde hukuk kuralının kabul edildiği dönemdeki tartışmalar da incelenir.
Amaçsal (ereksel, gai, teleolojik) Yorum Teorisi: Kurallar konuluş amacına göre anlamlandırılmalıdır. Bu görüşe göre kural yapılmış olmakla, kendisini yapanlardan bağımsız bir nitelik kazanmaktadır. Böylece hakime oldukça geniş bir alan verilmiş olur.
Yorum Araçları
Kıyas (Örnekseme, Anoloji): Önemli özellikleri açısından benzerlik gösteren iki durum, olay, hüküm arasında bir ilişki kurularak, açıkça gözlemlenmeyen daha başka ortak noktaların bulunduğuna karar verilmesidir.
Evleviyet (önceliklilik): Kıyasın bir türüdür. Başka bir olaya benzer şekilde muamele edilmesi gerektiği sonucuna varılmasıdır.
Zıt Kanıt: Hukuk kuralının hükme bağladığı durumlara bakılarak, bu durumların dışındaki durumlar için aksi hükmün geçerli olduğu sonucuna varmaktır.
Hakimin Takdir Yetkisi ve Hukuk Yaratması
Hakimin takdir yetkisi bazen hukuk kuralınca açıkça belirtilirken bazı durumlarda ise kuralın yazılış biçiminden hakime bir takdir yetkisi tanındığı anlaşılır. Hakim ceza hukuku alanında hukuk yaratmaz, ama bu alanda takdir yetkisine sahiptir.
Hakim takdir yetkisine sahip olduğu durumlarda, bu yetkiyi hukuka ve hakkaniyet düşüncesine uygun bir şekilde uygular. Bu bakımdan hukukun işleyişinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında hakimlerin önemli bir rolü vardır. Mahkemeler ve hakimler hiç bir koşulda karar vermekten kaçınamazlar.
Hukuk kurallarının durağan yapısına karşılık sürekli olarak ortaya çıkan yeni gelişmeler, hukuk tarafından açıklıkla düzenlenmemiş olayların ortaya çıkmasına neden olur. Ortaya çıkan yeni durumlar hukuk kurallarının yorumlanması ile çözümlenebilir ve böylece hakim, yorum konusunda ele alınan ilkeler doğrultusunda kararını verecektir.
İlgili bir kanun hükmünün bulunmaması ve hakimin kendisini kanun koyucu gibi düşünmesi, hakimin keyfi karar vereceği anlamına gelmez. Böyle bir durumda hakim, hukuk sistemini bütünsel olarak ele alarak o türdeki eylemler için öngörülen hukuki sonuçları rehber almalıdır.
Karşılaştırmalı Hukuk ve Hukuk Sistemleri
Her hukuk düzeni, kendi hukuk kurallarını ifade etmeye yarayan kavramları içerir. Hukuk kültürü,belirli bir toplumda, o toplumu oluşturan bireylerce genellikle paylaşılan, hukuka ilişkin fikirler, tutumlar, değerler, kanıtlar ve beklentiler toplamı olarak tanımlanabilir.
Karşılaştırmalı Hukuk
Karşılaştırmalı hukuk, geliştirdiği çözümleme düzeyleri, özgül ayrımlar ve terim dağarcığıyla yeryüzünde farklı ulus, kültür ve toplumların hukuk düzenlerinin çeşitliliklerine karşın gene de hukuk gibi birleştirici bir kavram altında anlaşılır kılınmasına katkı sağlar.
Hukuk sistemleri arasında bir karşılaştırmadan söz edebilmek için, karşılaştırmada örtülü ya da açıkça şu üç unsurun bulunması yöntem bilimsel bir gerekliliktir:
Karşılaştırmalı hukukta hukuk sistemleri belirli kümelere ayrılarak sınıflandırılır. Sınıflandırma ölçütü olarak ırk, hukuk tekniği, dil, ortak tarihsel geçmiş, ideoloji ve benzeri unsurlar esas alındığından karşılaştırmalı hukuk alanında bir sınıflandırma ortaya koymak mümkün olmayabilir (S:54, Şekil 3.1).
Hukuk Sistemleri;
Kıta Avrupası Hukuk Sistemi denildiğinde ise Nordik ülkeler hariç Avrupa Kıtasındaki ulusların hukuk düzenlerini, Roma Hukuku’na dayalı olma özelliği temelinde kuşatan bir üst kavramdan söz edilmiş olur.
Batı Hukuk Kültürü
Batı hukuk kültürü içerisinde tarihsel evrimi oldukça farklı iki hukuk ailesini birbirinden ayırt etmek gerekir;
Kıta Avrupası Hukuk Sistemi
Kıta Avrupası Hukuku’ndan, Avrupa’nın ada kısmında, yani İngiltere’de değil de kıta kısmında, yani şimdiki Almanya, İtalya, Fransa, İspanya, Hollanda, Avusturya ve İsviçre ülkelerinin bulunduğu bir coğrafyada ortaya çıkıp evrilen bir hukuk sistemini anlamaktayız.
Tedvin (codification, yasallaştırma), bir ülkede dağınık halde bulunan hukuk kurallarının ait oldukları hukuk dalına bağlı olarak derlenip sistemli bir bütünlüğe kavuşturulması etkinliğidir.
Roma Hukuku
Hukuk tarihi açısından Roma Hukuku, Roma şehrinin kuruluş tarihi olarak kabul edilen MÖ 753 yılından, Doğu Roma İmparatoru Iustinianus’un MS 565 yılında ölümüne kadar geçen zaman içinde Roma’da ve egemenliği altındaki Akdeniz’i çevreleyen topraklarda uygulanmış olan hukuktur. Bu anlamda, bir şehir devletinden krallık, cumhuriyet ve imparatorluğa evrilen; böylece çok farklı toplumsal ilişkileri yöneten ve yaklaşık 1300 yıllık bir tarih dönemine varlığını yayan bir hukuk kültüründen söz etmiş oluyoruz.
Corpus Iurus Civilis, MS 529-534 yılları arasında Doğu Roma İmparatoru Iustinianus tarafından hazırlatılan Roma Hukuku konusunda en kapsamlı külliyattır.
Roma Hukuku’nun İlkeleri: Roma Hukuku’nun kavramsal yapısını anlayabilmek için başvurulabilecek kaynak, Kurumlar anlamına gelen Institutiones’lerdir. Gaius’un Institutiones’i;
Gaius, üç kategori insanı birbirinden ayırır:
Köle: Roma’da köle halini almanın bir çok nedeni vardır. En önemlisi savaş esirliğiydi. Savaşta esir düşen yabancı ve onun alt soyu, onu esir eden veya satın alan Roma vatandaşının malıdır.
Vatandaş: Roma Hukuku’na göre özgür bir kimsenin hak sahibi olabilmesinin koşulu, onun aynı zamanda vatandaş da olmasıydı. Roma vatandaşlığı doğum yoluyla, azat etme ile ve tevcih yoluyla elde edilebilirdi.
Aile Reisi: Roma aile hukukunda aile kavramı, günümüzdekinden farklı olarak bir aile reisinin egemenliği altındaki kişilerin topluluğunu ifade ederdi. Bu kişilerin aralarında kan bağı olabileceği gibi; evlat edinme veya bir aile reisinin başka bir aile reisinin egemenliğine girmesi durumlarında olduğu gibi kan bağı olmayabilir de.
Pandekt Hukuku: Hukuk biliminin güncel ilgisinin konusunu oluşturan Roma Hukuku Orta Çağ ve Rönesans sonrasında Avrupa’daki merkezlerde işlenen; giderek yerel gelenek hukuklarının yerini almakla Kıta Avrupası’nda benimsenen bir özel hukuk kültürünü; Pandekt Hukuku’nu ifade eder.
Pandekt Hukuku, Ortaçağ sonlarına doğru Batı Avrupa ülkelerinde ortaya çıkan Roma Hukuku’nun benimsenmesi
19. yüzyıldaki kanunlaştırma (codification) hareketlerine dek sürmüştür. Bu süreçte ortak hukuk (ius commune) olarak da kullanılan Roma Hukuku, Corpus Iuris Civilis’in en önemli bölümü Digesta’nın Yunan dilindeki karşılığıyla Pandekt Hukuku olarak da adlandırılmıştır.
Orta Çağ’dan 19. yüzyıl başına dek sürmüş olan Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğunun sınırları tarih boyunca değişikliklere uğradı. En güçlü döneminde imparatorluk bugünkü Almanya, Avusturya, İsviçre, Lihtenştayn, Lüksemburg, Çek Cumhuriyeti, Slovenya, Belçika, Hollanda toprakları ile Polonya, Fransa ve İtalya topraklarının bir bölümünü kapsıyordu.
1495 yılında Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğunun en yüksek yargı organı, kural olarak Roma Hukuku’na göre karar verileceğine; Cermen örf adet hukukuna, ancak böyle bir örf adet kuralının varlığının kanıtlanması halinde başvurulabileceğine hükmetti. Böylece Pandekt Hukuku;
Anglo-Amerikan Hukuk Sistemi
İngiliz Hukuku: Kıta Avrupası hukuk sisteminden farklı olarak İngiliz Hukuku genel kavramlara ve bağlantılı oldukları yasalara değil, örnek olay gruplarına ve bunların konu edinildiği yargı kararlarına dayalıdır. Bir Avrupalı için hukuk deyince zihninde canlanan imge yasa ve yasama etkinliği iken bir İngiliz için bu yargılama etkinliğidir.
İngilizler için hukuk kuralı, yasama etkinliğinin sonucu olarak ortaya çıkmış genel ve soyut bir düzenlemeyi değil; kimi örnek yargı kararlarında işlenen çözümleri ifade eder: Yasama etkinliği sonucunda ortaya çıkan hukuk kuralı, ancak yargısal olarak yorumlandığında İngiliz Hukuk sistemi ile bütünleşmiş olur. Bu durum İngiliz Hukuku’nun tarihsel olarak üç kaynağa dayalı olarak gelişmesiyle ilgilidir:
Equty: Common Law’ın aşırı biçimciliğinin karmaşık formüllerine göre değil de yargıcın vicdanı ve hakkaniyet ilkelerine göre yargılamasından doğan içtihat hukukudur.
Statute Law: İngiliz Hukuku’nun içtihattan sonraki ikincil kaynağıdır. Statute law (yasa hukuku), parlamentonun çıkardığı yasalar, onayladığı anlaşmalar ve bunların uygulanma usul ve esaslarını gösteren düzenlemeleri kapsar.
Magna Carta Libertatum; 1215 tarihinde Papa III. Innocent, Kral John ve baronları arasında imzalanmıştır. Kralın bazı yetkilerinin sınırlandırılmasını ve hukuk kurallarının kralın iradesinden daha üstün olduğunu ilan ediyordu. Magna Carta kısaca;
Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’nin ilan yılı olan 1776’yı esas alırsak, Amerika’da kabul edilen İngiliz Common Law’ı, 1776 yılında İngiltere’de geçerli olan Common Law idi. Ancak bu tarihten sonraki gelişimi, Kuzey Amerika toplumunun isterlerince biçimlendirilip farklılaştı. Benzer bir niteleme Amerikan Hukuku için de bir kaynak niteliği taşıyan Equity için de geçerlidir.
Amerikan Hukuku’nun;
Sosyalist Hukuk Sistemi
Sosyalist Hukuk, Marksist düşüncenin özel bir yorumuna dayalı olarak tasarlanmış bir hukuk düzenini ifade eder. Karl Marx’ın kuramsal hedefi, alternatif bir hukuk sistemi inşa etmekten çok var olanın perdelediklerini açığa çıkartmaktı.
Sovyetler Birliği’nde eskisinden farklı ve modern bir toplumun kurulması, bunun kapitalist değil de sosyalist bir modele göre gerçekleştirilmesi farklı hukuki düzenleme ve anlayışları ortaya çıkardı. İşte karşılaştırmalı hukukçuların “Sosyalist Hukuk Sistemi” adını verdikleri, model olarak bir dönemin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (S.S.C.B.) Hukuku’nun alındığı sosyalist hukuk budur.
Sovyetler Birliğinde Hukuk: Sovyet deneyiminde cisimleşen ve Marksizm’in bir yorumunda temel bulan anlayışa göre belirli bir toplumda hukukun içeriğini, egemen sınıfların nesnel yaşam gereksinmeleri ve yararları belirler.
Gerek eski sosyalist, gerekse halen sosyalist olan ülkeler anayasalarında sosyalist hukuk başlıca üç temel ilkeye dayandırılmıştır:
Araçsalcılık (enstrümantalizm): Hukuku, salt toplumsal değişmenin bir aracı olarak gören; onun kendine özgü bir doğası olduğunu yadsıyan hukuk ideolojisi. Araçsalcılığın bir diğer sonucu da, hukukun bağımsız bir değer taşımadığı; olsa olsa istenilen düzeni tesis etmek gibi bir araç-değere yönelik olabileceği, yoksa ortak hayır, adalet ve özgürlük gibi amaç-değerlere yönelik bir değer taşımadığı yolundaki ahlaki tutumdur.
Kolektifleştirme: Sovyet siyasi tarihinde Stalin dönemine ait kapsamlı girişimin adı olarak anılmakla birlikte, Sovyet hukuk tarihi bakımından genel mülkiyet sistemindeki dönüşümü ifade eder.
Devlet Mülkiyeti: Devlet mülkiyetinin konusu toprak ve toprağın altı, sular, ormanlar, fabrikalar, değirmenler, madenler, maden ocakları, her türlü ulaştırma, bankalar, iletişim araçları, devlet tarafından kurulmuş olan büyük tarımsal-zirai işletmeler, sovhozlar, şehirde ve sanayi merkezlerindeki konutlardır.
Kollektif Çiftlik Mülkiyeti: Bu kategoride kolhozlar yer almaktadır. Kolhozlar, devlet denetiminde tarımsal üretim yapılan kooperatif çiftliklerdir. Buralarda bulunan canlı ve cansız mallar ile tesisler ve üretilen ürünler kolhozların ve kooperatif örgütlerinin ortaklaşa mülkiyetindedir.
Kişisel Mülkiyet: Eski Sovyet Medeni Yasası’nın 105. maddesi: “Yurttaşlar, maddi ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamak üzere, kişisel mülkiyet sahibi olabilirler. Her vatandaş, çalışmaktan ve kendi tasarrufundan doğan gelire, bir eve veya bir evin bir kısmına, yardımcı ev araçlarına, evde yararlanılan eşyaya ve kişisel kullanma ve konfor eşyasına sahip olabilir. Kişisel mülkiyet konusu olan mallar, çalışmadan gelir elde etmek amacıyla kullanılamaz” hükmünü taşıyordu.
Özel Mülkiyet: Kişisel mülkiyet ile özel mülkiyet arasındaki fark, bir malın tahsis edilme amacıdır. Yani bir nesne, malikin ve ailesinin kişisel ihtiyaçlarını karşılamak için kullanılıyorsa kişisel mülkiyet; aynı nesne gelir elde etmek için kullanılıyorsa özel mülkiyet kategorisindedir.
Türk Hukuku’nun Tarihsel Gelişimi
Hukuk kurumları doğarlar, çeşitlenirler, bir coğrafyadan diğerine göçerler, çökerler veya dönüşürler. Eğer bu süreç bir tür evrim, yani hukukun evrimi olarak anlaşılırsa hukuk tarih, hukukun evriminin tarihidir.
Türk toplumunda farklı dönemlerde nasıl bir hukuk yapısının egemen olduğu; hukuki değişmenin hangi etmenlerce belirlendiği sorunu, nihai anlamda Türk kültür tarihi sorunudur.
İslam Hukuku
Osmanlı Türkleri İslam dinine mensup olduklarından özel hukuk alanında uygulanan hukuk İslam Hukuku idi. Osmanlı Kamu Hukuku’nun da bütünüyle İslam Hukuku’na bağlı olduğunu iddia edenler olduğu gibi, İslam Hukuku’nun temel prensiplerinden bazılarına açıkça aykırı hüküm ve düzenlemeler içeren bir Örfi Hukukun, Osmanlı kamu yaşamını, özellikle de devlet geleneğini biçimlendirmesi yüzünden, bu yargıya karşı çıkanlar da vardır.
İslam Hukuku terimi, Şeriat olarak da bilinen ve İslam dinince vazedilmiş ilahi ilkeleri ifade etmekte de kullanılır. Ayrıca, modern döneme kadar fıkıh olarak bilinen “Hukuk Bilimi” kavramına karşılık olarak da kullanılmaktadır. İslam Hukuk Bilimi şeriatın belirli hiyerarşik kaynaklardan saptanacağı kabulüne dayanır. İslam dini açısından dar anlamda şeriat, İslam dinini belirleyen ilahi buyrukların toplamıdır. Klasik İslam Hukuk Bilimi, şeriatı üç ana bölümde incelemiştir:
Şer’iat ve Örf
Tarihçiler Osmanlı Devleti’ni, kuruluştaki beylik dönemi, imparatorluk halini alışı ve çöküşünü içerecek tarzda 1299 ile 1918 tarihleri arasında incelerler. Hukuk tarihi açısındansa bu konu biraz daha farklıdır. Kamu hukuku anlamında beylik ve imparatorluk birbirinden tür ve nitelik olarak farklı iki devlet gibidir. Özel hukuk açısından da Osmanlı’nın bir dönemini diğerine eş görmek mümkün değildir. Osmanlı Hukuku’nu, özellikle kamu hukukunu belirleyen bir nitelik onun aynı zamanda bir örfi hukuk oluşudur.
Kazasker (Kadı asker): Osmanlı Devleti’nde askerî sınıfa ait şer’î ve hukuki davalara bakan hakimdir. Kazasker, kadı ve müderrislerin atama ve tayin işleriyle de yetkiliydi.
Kendisi hukuki bir düzenleme olan Tanzimat Fermanı, Osmanlı toplumunun kendisini zorunlu hissettiği dönüşüm ve yenilikleri ortaya koymaya çalıştığı yeni bir dönemin habercisi oldu.
Tanzimat Dönemi: Gelenek ve Batı Hukuku
1800’lerin başlarında gerek özel hukuk, gerekse kamu hukuku alanının yapısı eskiden yanıt verdiği sorunlara yanıt veremez duruma gelmiştir. Böylece Osmanlı toplumu çok geç kalarak da olsa Tanzimat’la beraber hukuksal kurumların modernleştirilmesine ilişkin düzenlemelere girişti. 1839 tarihli Gülhane Hattı Hümayunu’nda vatandaşların kanun önünde eşitliği ilkesi ilk defa beyan edilmiş ve ceza hukukunda keyfiliğin ortadan kaldırılacağı açıklanmıştır. 1856’da Islahat Fermanı ile eşit vatandaşlık hakları yönünde önemli adımlar atılmış, nihayet 1876’da modern anlamda bir anayasa, Kanun-u Esasî ile meclis ve meşruti ilkeler kabul edilmiştir.
Kanun-u Esasî: 1876’da ilan edilmiş, 1878’de II. Abdülhamit tarafından askıya alınmış, 24 Temmuz 1908 ihtilali sonucunda değişikliklerle yürürlüğe girmiş ve kısmen 1924 tarihine kadar yürürlükte kalmış Anayasa’dır.
Mecelle-i Ahkamı Adliyye (Mecelle): 1868-1878 yılları arasında Ahmet Cevdet Paşa başkanlığındaki bir komisyon tarafından derlenen ve Hanefi mezhebinin medeni hukuka ilişkin fıkıh kuralları kodeksidir.
Cumhuriyet ve Türk Hukuk Devrimi
İmparatorluğun I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkması üzerine dayatılan Sevr Antlaşması ile hem fiilen Osmanlı Devleti sona eriyor hem de adli kapitülasyonlar ve konsolosluk mahkemelerinin yetkileri genişliyordu. Anadolu’da başlatılan Kurtuluş Savaşı’nın zaferinden sonra, batılı devletlerle imzalanan Lozan Antlaşması ile her tür kapitülasyon kaldırılmıştı. Bu arada Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliğini sınırlayan adli kapitülasyonlar da kaldırılmıştı.
Adli kapitülasyonların kaldırılması, gecikmiş modernleşmenin tamamlanması ereği ile birlikte yürümüş, hukuk alanında köklü değişimi konu edinen Türk Hukuk Devrimi, hem bağımsızlığın kazanılması hem de modernleşme amacını birlikte yüklenmiştir.
1926 yılında kabul edilen Türk Medeni Kanunu gerekçesinde kapitülasyon ve azınlıkların dini ayrıcalıklarının, ancak laik bir hukuk düzeninde anlamsızlaştırılabileceğini vurgulamaktaydı. Türk Medeni Kanununun 1926’da kabulünün bağımsızlığı güvencelendirme amacını da aşan sonuçları oldu:
Ünite 4: Yargı Örgütü
Genel Bilgi
Yargı, genel olarak yargı teşkilatını ve yargı organları tarafından yerine getirilen tüm işleri kapsar. Yargı organlarınca daha etkin hukuki korunma sağlanabilmesi bakımından, uyuşmazlıkların niteliğine, düzenlendikleri hukuk dalına, uyuşmazlıkları çözmekle görevli mahkemelere ve bu mahkemelerde uygulanan yargılama usûllerine göre, “yargı örgütü” farklı “yargı kollarına” ayrılmıştır. Türk Hukukundaki yargı kolları şu şekilde özetlenebilir:
Adli Yargı
Adli yargı, genel ve olağan yargı koludur, diğer yargı kollarının görev alanına girmeyen tüm davaları kapsar. Adlî yargı kolunda, ilk derece mahkemeleri ve Yargıtay olmak üzere iki dereceli bir yargılama sistemi kabul edilmiştir. 15 bölge adliye mahkemesi mevcuttur. Fiilen göreve başlamamışlardır. Bölge adliye mahkemelerinin de göreve başlamasıyla birlikte, adlî yargı kolundaki üç dereceli mahkeme sistemi aşağıdaki şekilde olacaktır (S: 81, Şekil 4.1):
İstinaf; ilk derece mahkemelerince verilen kararların bölge adliye mahkemeleri tarafından olgu ve hukuk yönünden incelenmesi (denetlenmesi) suretiyle düzeltilmesi, iyileştirilmesi veya iptal edilmesi amacına yönelik bir kanun yoludur.
Yargı çevresi; bir mahkemenin yargı yetkisinin sınırlarını belirleyen idari coğrafi çevredir. Hukuk ve ceza mahkemelerinin yargı çevresi kural olarak, bulundukları il merkezi ve ilçeler ile bunlara adli yönden bağlanan ilçelerin idari sınırlarıdır.
İlk Derece Mahkemeleri, hukuk mahkemeleri ve ceza mahkemeleridir. Hukuk mahkemeleri, özel hukuk alanında ortaya çıkan uyuşmazlıkların (örn. boşanma, tazminat, alacak davası vb.) çözüldüğü ve karara bağlandığı adlî yargı ilk derece mahkemeleridir.
Hukuk mahkemeleri, genel ve özel mahkemeler olarak iki gruba ayrılabilir. Sulh hukuk ve asliye hukukmahkemeleri genel mahkemelerdir.
Asliye hukuk mahkemesi, kanunlarda aksine bir düzenleme bulunmadıkça;
Ceza yargısındaki genel mahkemelerin görevleri şöyle özetlenebilir:
Hüküm; bir davada ileri sürülen taleplerin maddi hukuk kurallarına göre incelenmesi sonucunda, davanın esas bakımından kabulü veya reddi şeklinde mahkemece verilen nihai karardır.
Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinin görevleri:
Yargıtay’ın karar organları daireler şunlardır:
İdari Yargı
İdari yargı, hukuka aykırı idari işlemlere karşı açılan iptal davaları veya idari işlemlerden dolayı kişisel haklara doğrudan zarar görenler tarafından açılan tam yargı davalarının görüldüğü yargı koludur. İdari yargı kolundaki mahkemeler;
Bölge İdare Mahkemeleri, ikinci derece mahkemeler olup, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına karşı yapılan istinaf başvurularını inceleyip karara bağlamak, yargı çevresindeki idare ve vergi mahkemeleri arasında çıkan görev ve yetki uyuşmazlıklarını kesin karara bağlamak ve diğer kanunlarla verilen görevleri yerine getirmektir. Bölge idare mahkemelerinde biri idare diğeri vergi olmak üzere en az iki daire bulunur.
Danıştay, kanunun başka bir idarî yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme (temyiz) merci olup, kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar. Danıştay, Başkanlık veya Bakanlar Kurulunca gönderilen kanun tasarıları ve teklifleri, kamu hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin imtiyaz sözleşmeleri hakkında görüş bildirmek, tüzük tasarılarını incelemek, idarî uyuşmazlıkları çözmek ve kanunla gösterilen diğer işleri yapmakla da görevlidir.
Danıştay’ın karar organları daireler şunlardır:
Anayasa Yargısı
Anayasa yargısında görevli olan mahkeme Anayasa Mahkemesidir. 17 üyeden oluşur. Üyelerin 3’ü TBMM, 14’ü ise Cumhurbaşkanı tarafından Anayasa’da öngörülen belirli yargı organları ile kurumların üyeleri veya belirli kişiler arasından seçilir. Anayasa Mahkemesi üyeleri 12 yıl için seçilirler. Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkileri;
Anayasa değişikliğinde iptale, siyasî partilerin kapatılmasına ya da Devlet yardımından yoksun bırakılmasına karar verilebilmesi için toplantıya katılan üyelerin üçte iki oy çokluğu şarttır. Anayasa Mahkemesi, Yüce Divan sıfatıyla baktığı davalar dışında kalan işleri dosya üzerinde inceler. Ancak, bireysel başvurularda duruşma yapılmasına karar verilebilir. Mahkeme ayrıca, gerekli gördüğü hallerde sözlü açıklamalarını dinlemek üzere ilgilileri ve konu üzerinde bilgisi olanları çağırabilir.
Diğer Yargı Kolları
Yargı yetkisi adli ve idari yargı kollarına göre daha sınırlı olan diğer yargı kolları şunlardır:
Asker kişiden maksat; TSK’da görevli bulunan veya hizmetten ayrılmış olan subay, askerî memur, astsubay, askerî öğrenci, uzman jandarma, uzman erbaş, sözleşmeli erbaş ve er, erbaş ve erler ile sivil memurlardır.
Askerî idari yargı tek derecelidir ve bu yargı kolunda görevli mahkeme Askerî Yüksek İdare Mahkemesidir. Askerî Yüksek İdare Mahkemesi’nin organları;
Askerî Ceza Yargısı: Askerî ceza yargısında, asker kişilerce işlenen askerî suçlar ile bunların asker kişiler aleyhine veya askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakılır. Askerî ceza yargısındaki ilk derece mahkemeleri, askerî mahkemeler ve disiplinmahkemeleridir.
Askerî mahkemeler, asker kişilerin askerî olan suçlarıyla askerî mahallerde yahut askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevlidir. Askerî mahkemeler, 3 askerî hâkimden oluşur.
Disiplin mahkemeleri ise asker kişilerin 477 sayılı Disiplin Mahkemelerin Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkında Kanunda düzenlenen disiplin suçlarına ait davalara bakmakla görevlidir. Disiplin mahkemeleri, bir başkan, 2 üye olmak üzere 3 subaydan oluşur.
Mali Yargı: Mali yargının amacı, kamu idarelerinin etkili, ekonomik, verimli ve hukuka uygun olarak çalışması ve kamu kaynaklarının öngörülen amaçlara ve kanunlara uygun olarak elde edilmesi, muhafazası ve kullanılması için gerekli denetimin gerçekleştirilmesi ve sorumluların hesap ve işlemlerinin kesin hükme bağlanmasıdır. Mali yargı kolunda görevli organ Sayıştay’dır. Sayıştay’ın hem idari hem de yargısal görevleri bulunmaktadır.
Uyuşmazlık Yargısı: Anayasaya göre, adlî, idarî ve askerî yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmekle görevli ve yetkili yüksek yargı merci Uyuşmazlık Mahkemesidir. Uyuşmazlık Mahkemesi bir başkan ile 12 asıl, 12 yedek üyeden kurulur. Uyuşmazlık Mahkemesi; hukuk ve ceza bölümlerine ayrılır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Yargısı
İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Korumaya Dair Sözleşme 3 Eylül 1953’de yürürlüğe girmiştir. Sözleşme, Türkiye tarafından 18 Mayıs 1954 tarihinde onaylanmıştır. Temel amacı insan haklarını ve temel özgürlükleri korumak ve geliştirmektir. Avrupa İnsan hakları mahkemesi;
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru yapabilmeleri için kişilerin, iç hukuk yollarını tüketmiş olmaları gerekmektedir. Buna göre, iç hukuk yollarının tüketilmesi ve kesin bir karara ulaşılmasından itibaren altı ay içinde başvuru yapılmalıdır. Mahkeme kendisine yapılan başvuruyu kabul edilebilir bulursa, öncelikle başvuruda bulunan taraf ile şikâyet olunan devlet arasında, insan haklarına saygı esasından hareketle, dostane çözüm sürecinin başlatılmasına ve yürütülmesine yardımcı olur. Dostane çözüm süreci başarıyla sonuçlanırsa, Mahkeme varılan çözümle sınırlı, kısa açıklama içeren bir karar vererek başvuruyu kayıttan düşürür. Dostane çözüme varılamazsa, başvurunun esası hakkında inceleme yapılır. Sözleşme veya Eki Protokollerinin ihlal edildiği sonucuna varılırsa ve sözleşmeci devletin iç hukukunda bu ihlal tam olarak telafi edilemiyorsa, Mahkeme gerektiğinde hakkaniyete uygun bir tazminata hükmederek, başvuruda bulunan tarafın zararlarının giderilmesine hükmedebilir.
ÜNİTE-1 KURALLAR, DEVLET VE HUKUK
İnsan Davranışı ve Kurallar
İnsan davranışlarının bir kısmı istek dışı faktörlerle belirlenmektedir. Mesela öksürmek herhangi bir isteğin bulunmadığı davranıştır. Bazı davranışlarımız ise isteyerek yaptığımız davranışlardır.
İnsanların yaptıkları davranışların pek çoğu isteklerinin sonucudur. İsteklerimiz ise seçim yapma, hedef belirlemedir. Bir davranışta bulunacağımız zaman belli bir hedefimiz vardır. Bu hedefe ulaşmak için de belli bir eylemde bulunmayı tercih ederiz.
Tercihlerimiz ve kararlarımızı belirleyen bir başka faktör ise kurallardır. Kurallar belli bir durumda ne şekilde davranmamız gerektiğini belirler. Toplumsal yaşamda karşılaştığımız birçok kural vardır Bunlardan bir kısmı; ahlak kuralları, adabı muaşeret (görgü kuralları), moda kuralları, din kuralları ve benzerleridir.
Arkasında herhangi bir istencin bulunmadığı durumları karşılamak için, gündelik dilde gayri iradi veya istem dışı ifadelerini kullanırız.
Toplumsal yaşam belli kurallara muhatap olmak anlamına gelir.
AHLAK KURALLARI
İnsan aklı ile nesneleri ve olguları karşılaştırır.
İnsan aklının iki yönü olduğu düşünülmektedir. Biri teorik akıl diğeri ise pratik akıldır.
Teorik akıl; neye inanılması gerektiğine karar verir.
Teorik akıl: Aklın, nesne ve olgular hakkında neye inanılması gerektiğiyle ilgili yapılan düşünmeyi gerçekleştiren yönüdür.
Pratik akıl; insan hareketlerini yönlendirir.
Pratik akıl: Aklın eylemle ilgili düşünmeyi gerçekleştiren, ne yapılması gerektiğine karar veren yönüdür.
Normatif ve betimsel olarak ahlak sözcüğünün iki anlamı vardır.
Betimsel anlamda ahlak; uyulmakta olan ahlak kurallarıdır.
Normatif anlamda ahlak; uyulması gereken davranış kurallarıdır.
Ahlaki yargılarımız öncelikle toplumda oluşmaktadır. Toplumsal gruplar değiştikçe ahlak kuralları da değişecektir.
“Ahlak kurallarına uyulmadığında iki sonuç ortaya çıkar. İlki kişinin kendini huzursuz hissetmesidir. Diğeri ise; başkaları tarafından ayıplama, kınama, dışlamadır. “
Her grubun kendine has ama üyelerinden bağımsız oluşturulmuş bir ahlakı vardır. Ahlaki yargılar öncelikle toplumdan öğrenilir.
DİN KURALLARI
İnsanın doğasına, evrenin yapısına, insanların nasıl yaşaması gerektiğine, gerçeklik ve değerlerle ilgili doğruları araştırmanın en iyi yöntemlerine ilişkin birbiriyle içten bağlantılı bir inançlar kümesi ve bu inançlar tarafından belirlenen tutumlar ve pratiklerdir.
“Din kurallarına uyulmamasının yaratacağı gazap ve azap bu kuralların yaptırımıdır.”
ÖRF VE ADET KURALLARI
Örf ve adet kuralları belli bir yörede veya toplumun genelinde benimsenmiş olabilir. Bu kuralların çok uzun zamandan beri uygulanıyor olması ve toplumda bu kurallara inanılması gerekir. Ahlak kuralları, din kuralları ve örf ve adet kuralları toplumda iç içe geçmiştir. Hatta ahlak kuralları; din ve örf adet kurallarını kapsamaktadır.
Örf ve âdet kuralları özellikle modernleşmemiş toplumlarda daha fazla önem taşır.
Örf ve âdet kuralları, biraz daha geniş hâliyle gelenek, biraz daha dar hâliyle töre ismini alır.
HUKUK KURALLARI
Hukuk kuralları da diğer kurallar gibi kişilere belli bir şekilde davranmayı veya davranmamayı gösterir. Yani emreder ve yasaklar niteliktedir.
Hukuk kuralları ahlak, din kuralları veya örf ve adet kurallarıyla benzerlik taşır.
Eğer bir kural devlet tarafından konmuşsa bu kural hukuk kuralıdır. Devlet din kuralı koyamaz. Yani hukuk devleti, devlet de hukuku ortaya çıkarır.
Hukuk kuralı bir şekilde örgütlü yargılamadır. Yargılama bir kuralın sonucunda kendiliğinden ortaya çıkar. Eğer bir devletin içinde, o devletin hukukundan ve yargılama sisteminden bağımsız başka bir yargılama sistemi varsa “devlet içinde devlet” ifadesi kullanılır.
İnsanlar öldürme kabiliyetinden yoksun olsalardı öldürmeyi ahlak, din veya hukuk kurallarıyla yasaklamanın anlamı kalmazdı.
Bir görüşe göre devletin çıkardığı kurallara kanun denilse bile hukuk kanunları aşan bir kavramdır.
Yargılama faaliyeti, bir eylemin bir kurala uygun olup olmadığını belirlemektir.
Bazı uyuşmazlıklarda hukuk kuralları ihlal edilmiş olsa da devlet bu ihlalleri cezalandırmaya gerek görmeyebilir.
ZOR KULLANMA OLARAK HUKUK
Devlet ve Zor Kullanma
Hukuk kurallarının yaptırımı zor kullanmadır. Zor kullanma gücü kurallara uyulduğu sürece hissedilmez. Eğer hukuk kurallarına uyulmazsa devletin zor kullanma gücü de artar. Devletin zor kullanma gücü hukuka uyulduğu sürece pek hissedilmez. Hukukun gerekleri yerine getirilmedikçe zor kullanma gücü giderek artar.
YAPTIRIM
Yaptırım, hukuk kurallarına uyulmadığında karşılaşılan tepkidir. Hatta her kuralın mutlaka bir yaptırımı vardır. Bir kural yaptırımsız olamaz. Ahlak kurallarının, din kurallarının, örf ve adet kurallarının yani bütün kuralların yaptırımı vardır. Ancak bu yaptırımlar birbirinden farklıdır.
Hukuk kurallarına aykırı davranılması çeşitli tepkilere yol açar. Ceza, cebri icra gibi, Hukuk kurallarınca tanınmayan bir eylem de hukuk tarafından yapılmamış sayılır.
Örneğin; evlilik resmi memur önünde olmalıdır. Aynı cinsten kişilerin evlenmesine izin verilmez. Evli olan biri ikinci bir evlilik yapamaz.
Yaptırımsız kural olmaz. Yaptırımla desteklenmemiş bir ifade olsa temenni, arzu ya da istek olur.
Yaptırımın Türleri
CEZA
Ceza yaptırımı suç işleyenlere karşı uygulanır. Bir kısmı ceza mahkemeleri tarafından bir kısmı ise idare tarafından verilir. Ceza mahkemeleri hapis cezası, adli para cezası gibi cezalar verir.
Hapis cezaları
Müebbet Hapis: Ömür boyu
Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis: Sıkı güvenlik rejimine tabi
Sürekli Hapis: Bir ay ile yirmi yıl arası olan
Kısa Süreli Hapis: Bir yıldan az olan
Bazı hukuka aykırı eylemler, hukuk düzeni tarafından suç olarak kabul edilir. Hangi eylemlerin suç olarak kabul edileceği, siyasal iktidarın güttüğü suç politikası tarafından belirlenir.
Adli para cezası dışında belli yere gitmekten veya belli etkinlikleri yapmaktan yasaklama, kamuya yararlı olarak çalıştırılma gibi başka cezalar da verilebilir. Adli para cezası mahkeme tarafından belirlenip devlet hazinesine ödenir.
“İdam cezası ise 2002 yılında kaldırılmıştır.”
İdarenin verebildiği cezalar ise; idari para cezası, trafik cezası, geçici olarak iş yerinin kapatılması, ruhsatın iptali, meslek örgütlerinin üyelerinin mesleklerini yapmalarını men etme gibi.
Kamu görevlileri ve öğrencilere verilen disiplin cezaları ise şunlardır; uyarma, kınama, meslekten çıkarma, kayıt silme, gibi
CEBRÎ İCRA
Cebri icra, “zorla yerine getirme” demektir.
Hukukta kişilerin yükümlülüklerini yerine getirmemesi durumunda bu yükümlülüklerin devlet tarafından zorla yerine getirilmesidir.
Kiracının kira bedelini ödememesi durumunda icra dairesi aracılığıyla eşyaları haczedilebilir. Mahkeme evin tahliye edilmesine karar verirse ve kiracı bu karara direnirse kolluk kuvvetlerinin yardımıyla eşyalar zorla evin dışına çıkarılabilir.
Cebri icra yöntemi velayet davası sonucunda da uygulanabilir. Velayet annesine verilmiş ancak baba çocuğu vermemekte direniyorsa icra memurları ve kolluk kuvvetleri yardımıyla çocuk annesine verilir.
Kolluk Kuvvetleri: Kamu düzenini sağlama, koruma yahut bozulduğunda eski duruma getirme faaliyetlerini yerine getiren ve zor kullanma yetkisine sahip kamu organları; polis, zabıta, jandarma, sahil güvenlik vb.
Cebri icra mekanizmasının varlığı bile insanların hukuka uymasında etkili olur.
TAZMİNAT
Zararın parasal değerine karşılık gelen bir ödeme yükümlülüğüdür. Kiracı oturduğu eve zarar vermişse uğranılan zararın ödettirilmesi tazminattır. Bu zararın yanı sıra zarar nedeniyle ev kiraya verilemedi ise mahrum kalınan kira geliri de tazminat miktarına eklenir.
Haksız fiil nedeniyle bir başkasına zarar verilmesi de tazminat gerektirir. Birine arabayla çarpma sonucunda yaralanan kişinin hastane masrafları, çalışamamasından dolayı uğradığı zarar tazmin edilmelidir.
Haksız fiil tazminat yaptırımı yanı sıra ceza yaptırımına da sebep olabilir. Devlet yaptığı işlem veya eylem nedeniyle vatandaşın zarara uğramasına sebep olursa bu zararı ödemek zorundadır.
Uğranılan zarar her zaman maddi olmayabilir. Trafik kazası sonucu birinin ölümüne sebep olan kişi ölenin yakınlarında büyük bir acıya sebep olabilir. Bu durumda verilecek tazminat manevidir.
GEÇERSİZLİK
Hukuki işlemler kanunun öngördüğü şekilde yapılmalıdır.
Hukuki işlem: Hukuki sonuç doğurmaya yönelmiş irade açıklamalarıdır.
GEÇERSİZLİK TÜRLERİ
İdari işlemler de hukuka aykırılık hâlinde iptal edilebilir.
Yokluk: Resmi memur önünde yapılmayan evlenme, kamu görevlisi olmayan birinin idari işlem yapması, yasama, yürütme ve yargı organlarının birbirlerinin görev alanına giren işlem yapması yok hükmündedir.
Hükümsüzlük(Butlan): Hükümsüzlük (mutlak butlan) durumunda işlem yokluktan farklı olarak varlık kazanmıştır. Ancak bir dava esnasında işlemin bu niteliği fark edilirse hâkim kendiliğinden bu durumu dikkate alır.
İptal Edilebilirlik: Ortaya çıkan hukuka aykırılık daha hafiftir. Bu tür İşlemler kendiliğinden değil taraflardan birinin talebi sonucunda iptal edilebilir.
DÜZEN VE DEĞER OLARAK HUKUK
Hukukta gözlemlenen yargılama, örgütlü, kurumsal, egemenlik sınırlarının tamamında etkin, sürekli ve düzenlidir. Hukukî yargılama, diğer normatif sistemlerle karşılaştırma yapmayı gereksiz kılacak ölçüde somutlaşmış ve ayrıntılarıyla önceden belirlenmiştir.
Değerler Sistemi Olarak Hukuk
Hukukun ne olduğunu anlama çabamız içerisinde değinmemiz gereken son nokta, onun bir düzen ve değer olarak karşımıza çıkmasıdır. Ahlak ve din gibi diğer normatif sistemlere paralel olarak hukuk, içinde yaşadığımız evreni anlamlandırır.
Hukuk, ahlak ve din kuralları gibi içinde yaşadığımız evreni anlamlandırmaya çalışır. Devlet bir toplumdaki en güçlü örgüttür. Hukuk, yasaklarken ya da emrederken bazı değer yargılarına danışır.
HUKUKUN İŞLEVLERİ
Barış — Güvenlik — Eşitlik — Özgürlük
Nerede toplum varsa orada hukuk vardır.
Barış; Yaşamı ve insanlar arası ilişkiyi sürekli bir mücadele olarak gören bakış açısına göre, bu mücadele kurallarla sınırlanmadığı, üstün bir güç tarafından kontrol edilmediği zaman, güçlünün zayıfı ezdiği, keyfi şiddete başvurduğu, küçük güçlü azınlık grupların geniş güçsüz toplulukları sömürdüğü bir düzen ortaya çıkar.
Güvenlik; Kurallar, yargılama ve yaptırım unsurlarının toplamı olarak düşündüğümüz hukuk/devlet düzeni, toplumdaki en güçlü ve şiddet kullanma yetkisini sahip örgüt olarak, bireylerin bazı haklarını güvence altına alır.
Hukuk sayesinde insanlar kendilerini daha az tehdit altında ve dolayısıyla daha güvende hisseder.
Eşitlik; Hukuk düzeninin önemli bir işlevi, eşitlik sağlamasıdır. Kurallar, doğaları itibarıyla genel niteliktedir. Hukukun sağladığı eşitliğe genellikle “kanun önünde eşitlik” denir.
Özgürlük; Hukukun değineceğimiz son işlevi, özgürlük sağlamasıdır. Hukukun olmadığı yerde güçsüzler başkalarının kölesi hâline gelebilir.
Ünite 2: Hukukun Uygulanması
Hukukun Uygulanması
Hukukun uygulanması yargı örgütünü oluşturan yargı organlarının kararlarına gerekçe ve dayanak yapacakları hukuk kurallarını kullanmaları anlamına gelir. Hukuk kurallarının uygulanmasında en büyük rol kamu görevlilerinindir.
Yargı organları bakmakta oldukları davalarda kararlarını hukuka dayandırmalı ve hukuk kurallarını uygulamalıdır. Yargılama ve yaptırımların hayata geçirilmesi, geniş anlamıyla hukukun uygulanmasıdır.
Hukukun Kaynakları
Yargı organları kararlarını, hukuka dayanan, hukuktan kaynaklanan, hukukun gerektirdiği kararlar olarak sunarlar. Ancak hukuk kurallarına uymamak ve hukukun kaynaklarının ihmal edilmesi aykırılık oluşturacaktır. Bazı kaynakların kullanımı zorunlu ve bağlayıcı iken bazılarının bağlayıcı olmadıkları gibi kararlara ilişkin gerekçe gösterilme zorunluluğu bile yoktur.
Kaynaklar iki şekilde sınıflandırılabilir (S:28, Şekil 2.1):
- Asli Kaynaklar
- Tali Kaynaklar
Asli kaynaklar, zorunlu nitelikteki kaynaklardır ve iki farklı şekilde gruplandırılabilir:
- Yazılı Hukuk Kuralları
- Yazılı Olmayan Hukuk Kuralları
Bu normlar hiyararşisi;
- Anayasa,
- Temel hak ve özgürlükler alanındaki uluslararası antlaşmalar,
- Kanun hükmünde kararnameler,
- Tüzükler ve
- Yönetmeliklerdir.
Şu anda geçerli olan Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, 1982 Anayasasıdır. Anayasal düzendeki köklü değişiklere olağanüstü durumlarda rastlanır. Anayasa değişiklikleri çok sık yapılmamaktadır. 1921, 1924, 1961 ve 1982 tarihli anayasalar bugüne kadar olan Türkiye Cumhuriyeti Anayasalarıdır.
Anayasalar;
- Sert ve
- Yumuşak anayasalar olmak üzere ikiye ayrılır.
Sert anayasalarda ise değişikliğin gerçekleşmesi için çok daha fazla meclis üyesinin olumlu oy vermesi gerekir. Türkiye Anayasası, sert bir anayasadır.
Anayasa değişiklikleri Meclis tarafından yapılır. Toplantı yeter sayısı, toplantının başlayabilmesi için bulunması gereken asgari üye sayısıdır. Karar yeter sayısı ise karar verilebilmesi için gerekli asgari oy sayısıdır.
Anayasa’da değişiklik yapılabilmesi için, Meclis üye tam sayısının en az üçte biri, yani 184 milletvekilinin yazılı teklifte bulunması gerekir. Teklif gizli oy usulü ile oylanır. Teklifin kabul edilebilmesi için üye tam sayısının en az beşte üçünün yani 330 milletvekilinin kabul oyu kullanması gerekir. Kabul edilen teklif Cumhurbaşkanına gönderilir. Kabul sayısı beşte üçü ile üçte ikisi (367) veya (330-366) arasında ise Cumhurbaşkanı değişikliği onaylayamaz. Diğer durumlarda Cumhurbaşkanı teklifi onaylayabilir, halk oyuna sunabilir veya yeniden görüşülmek üzere Meclise iade edebilir (S:31, Şekil 2.2). Anayasa hükümleri herhangi bir yargı organı tarafından maddi denetime tabi tutulamaz. Dolayısıyla anayasa içerikleri de denetlenememektedir.
Kanun: Yasama organı tarafından kanun ya da yasa ismiyle yapılan hukuk kurallarıdır. Yasama organı, devletin üç temel erki olan yasama, yürütme ve yargıdan, yasama erkini kullanan kurumdur. Türk hukukunda yasama organı TBMM’dir.
Kanunlar, Anayasa ve TBMM İç Tüzüğü ile belirlenen usül çerçevesinde yapılırlar. Kanunlarda değişiklik yapılması için yine bir kanun çıkarılır.
Kanunlar ilgilendirdikleri kişiler için genel, zaman açısından ise sürekli olmalıdır. Genellik, kanunların belirli kişi veya kişilere ilişkin olmamasıdır. Süreklilik ise kanunların yürürlükte oldukları sürece uygulanabilir olması anlamına gelir.
Kanun yapmaya yetkili tek organ TBMM’dir. Mevcut anayasaya göre TBMM seçimleri 4 yılda bir yapılır ve TBMM 550 milletvekilinden oluşur. Kanun yapımı süreci de, kanuna ilişkin önerinin Meclise sunulmasıyla başlar. Bu öneri ya milletvekillerinin hazırladığı bir kanun teklifidir ya da hükümetin (bakanlar kurulunun) hazırladığı kanun tasarısıdır. Bu öneriler meclis başkanlığına, oradan ilgili komisyonlara havale edilir. Komisyonlar milletvekillerinden oluşur. Teklif veya tasarı milletvekillerince oylanır ve sonuç meclise sunulur. Meclise gelen öneri meclisteki milletvekilleri tarafından oylanır, Kabul edilir veya reddedilir. Bir teklifin veya kanunun görüşmeye başlanabilmesi için en az 184 milletvekilinin toplantıya katılması gereklidir. Ayrıca kabul sayısı hiçbir şekilde 139’dan az olamaz. Kabul edilen tektif veya tasarı, kanun ismini alır.
Kabul edilen kanunun yürürlüğe girmesi için Cumhurbaşkanı tarafından Resmi Gazete’ye gönderilmesi gereklidir (S:32, Şekil 2.3). Kanun, Resmi Gazete’de yayınlandıktan 45 gün sonra yürürlüğe girer. Ayrıca yapılan kanunların denetimi Anayasa Mahkemesi tarafından yapılır.
Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK): Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılan ve kanun hükmünde olan kurallardır. Yasama yetkisi asıl olarak Meclise ait olsada, olağan dönemler ile sıkıyönetim ve olağanüstü hal dönemlerinde bakanlar kurulu da yasa çıkarma yetkisini kullanabilmektedir.
Olağan Dönem Kanun Hükmünde Kararnameleri: Bakanlar Kurulu her istediği zaman kanun çıkaramaz. Bir KHK çıkarabilmek için öncelikle Meclisten yetki almak gerekir. Bu yetki kanunla verilir ve buna yetki kanunu adı verilir. Bu yetki belli bir süre için ve Meclisin kendi belirlediği sınırlar çerçevesinde verilir.
Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılan KHK’lar, hem Meclis denetimine (siyasi denetim) hem de yargı denetimine tabidir. KHK’ları denetleme yetkisi de Anayasa Mahkemesi’ne aittir.
Sıkıyönetim ve Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnameleri: Sıkıyönetim ve Olağanüstü Hal ilan edildiği takdirde, sadece bu hal süresince geçerli olmak üzere Bakanlar Kurulu, KHK çıkarma yetkisine sahiptir. Bu dönem KHK’ları sadece siyasi denetime, yani Meclis denetimine tabidir.
Uluslararası Antlaşmalar: Uluslararası andlaşmalar, iki veya daha fazla devletin birbirleriyle yahut uluslararası örgütlerle yaptıkları bir anlaşmayla karşılıklı vaatlerde bulundukları, çeşitli borç yüklendikleri metinlerdir. Uluslararası andlaşmalar, andlaşma yapma yetkisine sahip uluslararası hukuk kişileri arasında yapılır. Yürürlüğe girme açısından iki grup antlaşma vardır:
- Birinci grup andlaşmada TBMM’nin uygun bulma kanunu çıkarması
- İkinci grup andlaşmalar ise TBMM’ye sunulur ve TBMM uygun görürse uygun bulma kanunu ile karara bağlar.
İstisna grubu andlaşmalar da iki gruba ayrılır:
- Birinci alt-grubu oluşturan andlaşmaların ekonomik, ticari ya da teknik ilişkileri düzenlemesi, süre olarak 1 yılı aşmaması, devlet maliyesine bir yüküm getirmemesi, kişisel statüye ve Türklerin yabancı devletlerdeki mülkiyet haklarına dokunmaması gerekir.
- İkinci alt-grup ise daha önceden yapılmış bir andlaşmaya dayanılarak yapılan ekonomik, ticari, teknik ya da idari andlaşmalardır.
- Uluslararası andlaşmalar için Anayasa Mahkemeleri tarafından denetim ve dava açılması imkanı yoktur.
Bakanlar Kurulu tarafından hazırlanan tüzük taslaklarının Danıştay incelemesinden geçirilmesi zorunludur. Tüzükler de kanunlar gibi Cumhurbaşkanı tarafından imzalanarak Resmi Gazete’de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe girer. Ancak farklı olarak Tüzüklerin denetimleri Danıştay tarafından yapılır. Tüzükler, kanunlara aykırı olmamalıdır.
Yönetmelik: Kanun ve tüzüklerin uygulanabilmesi için kanunlarda açıkça yer almayan hususlarda pek çok düzenlemenin yapılmasına ihtiyaç vardır. Bu ayrıntılı ve teknik düzenlemeler, Anayasa’nın verdiği yetkiyle Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişilikleri tarafından yönetmelik adı verilen metinlerle gerçekleştirilir. Yönetmelikler kanunlara dayanır. Çıkarılan yönetmelikler, yönetmeliği çıkaran kamu tüzel kişisinin görev alanıyla ilgili olmalıdır. Yönetmelikler, Başbakanlık, bakanlıklar veya kamu tüzel kişilerince çıkarılabilir.
Yönetmeliklerin hepsinin Resmi Gazete’de yayınlanma zorunluluğu yoktur. Ayrıca yönetmeliklerin denetimi de farklı şekillerde yapılabilmektedir. Yargısal denetim idari yargı tarafından yapılırken, Bakanlıkların yönetmelikler ile kamu tüzel kişiliklerinin ülke çapında uygulanan yönetmeliklerinin denetimi Danıştay tarafından yapılmaktadır.
Yazısız Kaynak: Örf ve Adet Hukuku (Yazılı Olmayan Hukuk Kuralları): Bazı örf ve adet kuralları hukuk tarafından, hukuk sistemine ait hukuk kuralları olarak kabul edilir. Bu kurallara ise örf ve adet hukuku adı verilir.
Örf ve adet hukukuna, teamül veya yapılageliş kuralları da denir. Ceza hukukundaki kanunilik ilkesi gereği bu alanda örf ve adet hukukuna yer yoktur.
Tali Kaynaklar
Bu kaynaklar bağlayıcı olmayıp uygulamada kuralların belirlenmesine yardımcı olurlar. Bu kaynaklar;
- Yargı kararları ve
- Bilimsel görüşler olmak üzere iki farklı şekilde gruplandırılabilir.
Bilimsel Görüşler: Bilimsel görüşler, başka bir ifadeyle öğreti (doktrin), eski kullanım itibarıyla bilimsel içtihatlar, hukukçu bilim insanlarının eserlerinde ortaya koydukları görüşlerdir. Bu görüşlerin önemi, özellikle tartışmalı konularda ve bilim insanlarının mevcut hukuk kuralları çerçevesinde bazı istisnai ve muhtemel olaylar gerçekleşmeden önce bildirdikleri görüşlerde ortaya çıkar.
Yer ve Kişi Bakımından Uygulanma
Hukuk kuralları, bu kurallara kimlerin uymakla yükümlü olduğunu, yaptırımların kimlere uygulanacağını söylemekle bu kişiler üzerinde bir egemenlik iddiasında bulunmuş olur. Doğal olarak ilk egemenlik iddiası devletin sınırları içindeki topraklardır. Bu alana devletin ülkesi denir. Devletin ülkesi kara, hava ve varsa deniz ülkesinden oluşur. Temel ilke, hukukun devletin ülkesinde geçerli olduğudur. Bu ilke mülkilik ilkesi olarak anılır.
Mülkilik ilkesi, bir bakıma ceza kanunlarının suç kabul edildiği eylemler yabancılar tarafından da işlense, devletin ülkesinde gerçekleştirdikleri takdirde yargılanmaya ve cezalandırılmaya konu olacaklardır. Türkiye’de suç işleyen yabancılara da Türk Hukukunun uygulanması mülkilik ilkesinin sonucudur. Mülkilik ilkesi devletin kamu hukuku alanında geçerli iken, Şahsilik İlkesi özel hukuk sorunlarında geçerlidir. Ancak her iki ilke de mutlak olarak uygulanmaz ya da uygulanma alanları kesin sınırlarla belirli değildir
Zaman Bakımından Uygulanma
Hukukun yazılı kuralları ve Resmi Gazete’de yayınlanması zorunlu olmayan yönetmelikler dışında bu kuralların hepsinin Resmi Gazete’de yayınlanmasıyla zaman bakımından uygulanma başlamış olur. Bir hukuk kuralının yayınlanmış olması, uygulanabilir olduğu anlamına gelmeyip, yürürlüğün zaman açısından uygulanabilir olması da gerekmektedir. Genellikle kanunlarda yürürlük başlığı taşıyan bir madde yer alır.
Yürürlüğe Girme
Kanunlar Resmi Gazete’de yayınlandığı andan itibaren yürürlüğe girebildiği gibi daha ileri bir tarih de yürürlük tarihi olarak belirlenebilir. Resmi Gazete’de yayınlanıp ancak yürürlüğe girmesi daha ileri bir tarih olarak belirlenen bir kanun sonuç doğurmaya, yürürlüğe girdiği tarihte başlayacaktır.
Yürürlükten Kalkma
Yürürlükten kalkma ile ilgili en önemli nokta, yürürlükten kaldırma yetkisi olan makamın, o hukuk kuralını yaratan makam olduğudur.
Yürürlükten Kaldırma (İlga): Bir hukuk kuralının o kuralı yapan makam tarafından kaldırılmasına ilga adı verilir. İlga üstü kapalı olabildiği gibi kanunların kaldırılmasında TBMM’nin bir kanun çıkartarak kaldırılan kanunu açıkça belirtmesi şeklinde de olabilir.
İptal Kararları: Mahkemeler kanunların uygulanması ve denetimi aşamasında Anayasa’ya aykırılık tespit ettiği takdirde iptal kararı verir ve böylece o kanun, tüzük veya yönetmelikler yürürlükten kaldırılmış olurlar.
Geçmişe Yönelik Uygulanma Sorunu
Hukuk kuralları, ancak yürürlüğe girdikten sonra meydana gelen olaylara uygulanır. Buna geçmişe etkili olmama ilkesi adı verilir. Bu ilke hukuk güvenliğini sağlamak adına çok önemlidir. Şu anki eylemlerimizin gelecekte hangi hukuki sonuçları doğuracağını kestirmemiz mümkün olamayacağından, bu ilke ile kişilerin güvenliği sağlanmaktadır.
Hukuk kuralları, yürürlüğe girmelerinden önce meydana gelen olaylara uygulanmazken, ceza kanunlarında lehe olan değişiklikler, geçmişe etkilidir.
Hukuk Kurallarının Çatışması
Üstün Kural İlkesi
Aynı konuyu farklı şekillerde düzenleyen hukuk kurallarından biri, normlar hiyerarşisinde daha üstte bulunuyor ise yargıcın bu üstteki kuralı uygulaması gerektiği kabul edilir. Başka bir ihtimal de kanunlar ile tüzük ve yönetmelikler arasındaki çatışmadır.
Özel Kural İlkesi
Duyulan ihtiyaçlar doğrultusunda kuralların yapıldığı zamanın özellikleri ve yapılış amaçları açısından ayrı ve farklı hükümler içeren düzenlemelerin varlığı durumunda, aynı düzeyde ve aralarında genellik-özellik ilişkisi bulunan iki hukuk kuralından uygulanacak kural, daha özel düzenlemeler içeren kuraldır.
Yeni Kural İlkesi
Aynı düzeyde bulunan kurallar arasında genellik-özellik ilişkisi bulunmuyor ancak farklı hükümler içeriyorsa uygulanacak ilke, yeni kural ilkesidir.
Hukukun Yorumlanması
Yorumlama anlam verme faaliyetidir. Hukukun uygulanması da yorumlamaya dayanır. Hakim kendisine sunulan dava dosyasını yorumlayarak anlamlandırmak durumundadır.
Hukuk kurallarının anlamlandırılması ve dava konusu olayla ilişkisinin kurulması hakkında bir şüphe ortaya çıktığında neler yapılması gerektiğiyle ilgili olarak ortaya konulmuş düşüncelere yorum teorileri adı verilir.
Yorum teorileri, hukuk kurallarının anlamlandırılmasında hangi temel ilkelerin geçerli olduğunu ortay koymaya çalışırlar. Yorum teorileri dört başlık altında incelenebilir (S:42, Şekil 2.4):
- Sözel(lafzi) Yorum Teorisi
- Sistematik Yorum Teorisi
- Tarihsel Yorum Teorisi
- Amaçsal (ereksel, gai, teleolojik) Yorum Teorisi
Sistematik Yorum Teorisi: Hukuk kurallarının başka kurallarla ilişki içerisinde olması, sistematik yorum teorisi anlayışını doğurmaktadır. Hukuk kuralları genel niteliklidir ve tek tek olaylara has olmayıp daima başka kurallarla da ilişkili olarak açıklanmalıdır.
Tarihsel Yorum Teorisi: Bu teoriye göre bir hukuk kuralının anlamının, kanun koyucunun kuralın yapılış zamanındaki iradesine bakılarak belirlenmesi gerektiğini söyler. Kanun koyucunun iradesinden bahsedilirken, kuralın yapıldığı dönemde, kural yapma faaliyetine katılanların ve o dönemdeki anlayışın dikkate alınması gerektiği anlaşılmalıdır. Yani tarihsel yorum teorisinde hukuk kuralının kabul edildiği dönemdeki tartışmalar da incelenir.
Amaçsal (ereksel, gai, teleolojik) Yorum Teorisi: Kurallar konuluş amacına göre anlamlandırılmalıdır. Bu görüşe göre kural yapılmış olmakla, kendisini yapanlardan bağımsız bir nitelik kazanmaktadır. Böylece hakime oldukça geniş bir alan verilmiş olur.
Yorum Araçları
Kıyas (Örnekseme, Anoloji): Önemli özellikleri açısından benzerlik gösteren iki durum, olay, hüküm arasında bir ilişki kurularak, açıkça gözlemlenmeyen daha başka ortak noktaların bulunduğuna karar verilmesidir.
Evleviyet (önceliklilik): Kıyasın bir türüdür. Başka bir olaya benzer şekilde muamele edilmesi gerektiği sonucuna varılmasıdır.
Zıt Kanıt: Hukuk kuralının hükme bağladığı durumlara bakılarak, bu durumların dışındaki durumlar için aksi hükmün geçerli olduğu sonucuna varmaktır.
Hakimin Takdir Yetkisi ve Hukuk Yaratması
Hakimin takdir yetkisi bazen hukuk kuralınca açıkça belirtilirken bazı durumlarda ise kuralın yazılış biçiminden hakime bir takdir yetkisi tanındığı anlaşılır. Hakim ceza hukuku alanında hukuk yaratmaz, ama bu alanda takdir yetkisine sahiptir.
Hakim takdir yetkisine sahip olduğu durumlarda, bu yetkiyi hukuka ve hakkaniyet düşüncesine uygun bir şekilde uygular. Bu bakımdan hukukun işleyişinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında hakimlerin önemli bir rolü vardır. Mahkemeler ve hakimler hiç bir koşulda karar vermekten kaçınamazlar.
Hukuk kurallarının durağan yapısına karşılık sürekli olarak ortaya çıkan yeni gelişmeler, hukuk tarafından açıklıkla düzenlenmemiş olayların ortaya çıkmasına neden olur. Ortaya çıkan yeni durumlar hukuk kurallarının yorumlanması ile çözümlenebilir ve böylece hakim, yorum konusunda ele alınan ilkeler doğrultusunda kararını verecektir.
İlgili bir kanun hükmünün bulunmaması ve hakimin kendisini kanun koyucu gibi düşünmesi, hakimin keyfi karar vereceği anlamına gelmez. Böyle bir durumda hakim, hukuk sistemini bütünsel olarak ele alarak o türdeki eylemler için öngörülen hukuki sonuçları rehber almalıdır.
Karşılaştırmalı Hukuk ve Hukuk Sistemleri
Her hukuk düzeni, kendi hukuk kurallarını ifade etmeye yarayan kavramları içerir. Hukuk kültürü,belirli bir toplumda, o toplumu oluşturan bireylerce genellikle paylaşılan, hukuka ilişkin fikirler, tutumlar, değerler, kanıtlar ve beklentiler toplamı olarak tanımlanabilir.
Karşılaştırmalı Hukuk
Karşılaştırmalı hukuk, geliştirdiği çözümleme düzeyleri, özgül ayrımlar ve terim dağarcığıyla yeryüzünde farklı ulus, kültür ve toplumların hukuk düzenlerinin çeşitliliklerine karşın gene de hukuk gibi birleştirici bir kavram altında anlaşılır kılınmasına katkı sağlar.
Hukuk sistemleri arasında bir karşılaştırmadan söz edebilmek için, karşılaştırmada örtülü ya da açıkça şu üç unsurun bulunması yöntem bilimsel bir gerekliliktir:
- Tarihsel Temeller
- Toplumsal ve Kültürel Zemin
- Hukuk Teknikleri
Karşılaştırmalı hukukta hukuk sistemleri belirli kümelere ayrılarak sınıflandırılır. Sınıflandırma ölçütü olarak ırk, hukuk tekniği, dil, ortak tarihsel geçmiş, ideoloji ve benzeri unsurlar esas alındığından karşılaştırmalı hukuk alanında bir sınıflandırma ortaya koymak mümkün olmayabilir (S:54, Şekil 3.1).
Hukuk Sistemleri;
- Kıta Avrupası Hukuk Sistemi
- Angola Amerikan Hukuk Sistemi
- İslam Hukuku Sistemi
- Sosyalist Hukuk Sistemi
Kıta Avrupası Hukuk Sistemi denildiğinde ise Nordik ülkeler hariç Avrupa Kıtasındaki ulusların hukuk düzenlerini, Roma Hukuku’na dayalı olma özelliği temelinde kuşatan bir üst kavramdan söz edilmiş olur.
Batı Hukuk Kültürü
Batı hukuk kültürü içerisinde tarihsel evrimi oldukça farklı iki hukuk ailesini birbirinden ayırt etmek gerekir;
- Bir yanda Avrupa ve Latin Amerika’da mutlak egemen, diğer coğrafi bölgeler üzerinde ise etkili olan ve temeli Roma Hukuku’na dayalı bulunan soyut kavramlar ile genel ve yazılı kuralların meydana getirdiği Kıta Avrupası Hukuku;
- Diğer yanda İngiltere ve İngiliz Uluslar Topluluğu ülkelerinde, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda’da hâkim olan örnek olaylar temelinde geliştirilmiş içtihatların temel alındığı Ortak Hukuk (Common Law).
Kıta Avrupası Hukuk Sistemi
Kıta Avrupası Hukuku’ndan, Avrupa’nın ada kısmında, yani İngiltere’de değil de kıta kısmında, yani şimdiki Almanya, İtalya, Fransa, İspanya, Hollanda, Avusturya ve İsviçre ülkelerinin bulunduğu bir coğrafyada ortaya çıkıp evrilen bir hukuk sistemini anlamaktayız.
Tedvin (codification, yasallaştırma), bir ülkede dağınık halde bulunan hukuk kurallarının ait oldukları hukuk dalına bağlı olarak derlenip sistemli bir bütünlüğe kavuşturulması etkinliğidir.
Roma Hukuku
Hukuk tarihi açısından Roma Hukuku, Roma şehrinin kuruluş tarihi olarak kabul edilen MÖ 753 yılından, Doğu Roma İmparatoru Iustinianus’un MS 565 yılında ölümüne kadar geçen zaman içinde Roma’da ve egemenliği altındaki Akdeniz’i çevreleyen topraklarda uygulanmış olan hukuktur. Bu anlamda, bir şehir devletinden krallık, cumhuriyet ve imparatorluğa evrilen; böylece çok farklı toplumsal ilişkileri yöneten ve yaklaşık 1300 yıllık bir tarih dönemine varlığını yayan bir hukuk kültüründen söz etmiş oluyoruz.
Corpus Iurus Civilis, MS 529-534 yılları arasında Doğu Roma İmparatoru Iustinianus tarafından hazırlatılan Roma Hukuku konusunda en kapsamlı külliyattır.
Roma Hukuku’nun İlkeleri: Roma Hukuku’nun kavramsal yapısını anlayabilmek için başvurulabilecek kaynak, Kurumlar anlamına gelen Institutiones’lerdir. Gaius’un Institutiones’i;
- Kişiler (personae)
- Şeyler (res) ve
- Davalar (actiones)
Gaius, üç kategori insanı birbirinden ayırır:
- Özgür insanlar (Roma vatandaşları) ve köleler
- Aile reisi (pater familias) ve ona tabi olanlar
- Yabancı ve vatandaşlar
Köle: Roma’da köle halini almanın bir çok nedeni vardır. En önemlisi savaş esirliğiydi. Savaşta esir düşen yabancı ve onun alt soyu, onu esir eden veya satın alan Roma vatandaşının malıdır.
Vatandaş: Roma Hukuku’na göre özgür bir kimsenin hak sahibi olabilmesinin koşulu, onun aynı zamanda vatandaş da olmasıydı. Roma vatandaşlığı doğum yoluyla, azat etme ile ve tevcih yoluyla elde edilebilirdi.
Aile Reisi: Roma aile hukukunda aile kavramı, günümüzdekinden farklı olarak bir aile reisinin egemenliği altındaki kişilerin topluluğunu ifade ederdi. Bu kişilerin aralarında kan bağı olabileceği gibi; evlat edinme veya bir aile reisinin başka bir aile reisinin egemenliğine girmesi durumlarında olduğu gibi kan bağı olmayabilir de.
Pandekt Hukuku: Hukuk biliminin güncel ilgisinin konusunu oluşturan Roma Hukuku Orta Çağ ve Rönesans sonrasında Avrupa’daki merkezlerde işlenen; giderek yerel gelenek hukuklarının yerini almakla Kıta Avrupası’nda benimsenen bir özel hukuk kültürünü; Pandekt Hukuku’nu ifade eder.
Pandekt Hukuku, Ortaçağ sonlarına doğru Batı Avrupa ülkelerinde ortaya çıkan Roma Hukuku’nun benimsenmesi
19. yüzyıldaki kanunlaştırma (codification) hareketlerine dek sürmüştür. Bu süreçte ortak hukuk (ius commune) olarak da kullanılan Roma Hukuku, Corpus Iuris Civilis’in en önemli bölümü Digesta’nın Yunan dilindeki karşılığıyla Pandekt Hukuku olarak da adlandırılmıştır.
Orta Çağ’dan 19. yüzyıl başına dek sürmüş olan Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğunun sınırları tarih boyunca değişikliklere uğradı. En güçlü döneminde imparatorluk bugünkü Almanya, Avusturya, İsviçre, Lihtenştayn, Lüksemburg, Çek Cumhuriyeti, Slovenya, Belçika, Hollanda toprakları ile Polonya, Fransa ve İtalya topraklarının bir bölümünü kapsıyordu.
1495 yılında Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğunun en yüksek yargı organı, kural olarak Roma Hukuku’na göre karar verileceğine; Cermen örf adet hukukuna, ancak böyle bir örf adet kuralının varlığının kanıtlanması halinde başvurulabileceğine hükmetti. Böylece Pandekt Hukuku;
- Bir yandan Almanya’da Roma Hukuku’nun benimsenmesi,
- Öte yandan Roma Hukuku’nun cermenleşmesi gibi iki işlevli bir süreci ifade eder
Anglo-Amerikan Hukuk Sistemi
İngiliz Hukuku: Kıta Avrupası hukuk sisteminden farklı olarak İngiliz Hukuku genel kavramlara ve bağlantılı oldukları yasalara değil, örnek olay gruplarına ve bunların konu edinildiği yargı kararlarına dayalıdır. Bir Avrupalı için hukuk deyince zihninde canlanan imge yasa ve yasama etkinliği iken bir İngiliz için bu yargılama etkinliğidir.
İngilizler için hukuk kuralı, yasama etkinliğinin sonucu olarak ortaya çıkmış genel ve soyut bir düzenlemeyi değil; kimi örnek yargı kararlarında işlenen çözümleri ifade eder: Yasama etkinliği sonucunda ortaya çıkan hukuk kuralı, ancak yargısal olarak yorumlandığında İngiliz Hukuk sistemi ile bütünleşmiş olur. Bu durum İngiliz Hukuku’nun tarihsel olarak üç kaynağa dayalı olarak gelişmesiyle ilgilidir:
- Common Law
- Equity
- Statute Law
Equty: Common Law’ın aşırı biçimciliğinin karmaşık formüllerine göre değil de yargıcın vicdanı ve hakkaniyet ilkelerine göre yargılamasından doğan içtihat hukukudur.
Statute Law: İngiliz Hukuku’nun içtihattan sonraki ikincil kaynağıdır. Statute law (yasa hukuku), parlamentonun çıkardığı yasalar, onayladığı anlaşmalar ve bunların uygulanma usul ve esaslarını gösteren düzenlemeleri kapsar.
Magna Carta Libertatum; 1215 tarihinde Papa III. Innocent, Kral John ve baronları arasında imzalanmıştır. Kralın bazı yetkilerinin sınırlandırılmasını ve hukuk kurallarının kralın iradesinden daha üstün olduğunu ilan ediyordu. Magna Carta kısaca;
- Kralın keyfi vergi salamayacağını,
- Yargılamanın aleni olarak yapılacağını,
- Yasal dayanağı olmadan tutuklama ve sürgüne göndermeye başvurulamayacağını ve
- Soylulardan oluşan bir kurulun Kralın Magna Carta’ya uygun davranıp davranmadığını denetleyeceğini hüküm altına alıyordu.
Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’nin ilan yılı olan 1776’yı esas alırsak, Amerika’da kabul edilen İngiliz Common Law’ı, 1776 yılında İngiltere’de geçerli olan Common Law idi. Ancak bu tarihten sonraki gelişimi, Kuzey Amerika toplumunun isterlerince biçimlendirilip farklılaştı. Benzer bir niteleme Amerikan Hukuku için de bir kaynak niteliği taşıyan Equity için de geçerlidir.
Amerikan Hukuku’nun;
- Mahkeme içtihatları ve
- Yasama olmak üzere iki temel kaynağı vardır.
Sosyalist Hukuk Sistemi
Sosyalist Hukuk, Marksist düşüncenin özel bir yorumuna dayalı olarak tasarlanmış bir hukuk düzenini ifade eder. Karl Marx’ın kuramsal hedefi, alternatif bir hukuk sistemi inşa etmekten çok var olanın perdelediklerini açığa çıkartmaktı.
Sovyetler Birliği’nde eskisinden farklı ve modern bir toplumun kurulması, bunun kapitalist değil de sosyalist bir modele göre gerçekleştirilmesi farklı hukuki düzenleme ve anlayışları ortaya çıkardı. İşte karşılaştırmalı hukukçuların “Sosyalist Hukuk Sistemi” adını verdikleri, model olarak bir dönemin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (S.S.C.B.) Hukuku’nun alındığı sosyalist hukuk budur.
Sovyetler Birliğinde Hukuk: Sovyet deneyiminde cisimleşen ve Marksizm’in bir yorumunda temel bulan anlayışa göre belirli bir toplumda hukukun içeriğini, egemen sınıfların nesnel yaşam gereksinmeleri ve yararları belirler.
Gerek eski sosyalist, gerekse halen sosyalist olan ülkeler anayasalarında sosyalist hukuk başlıca üç temel ilkeye dayandırılmıştır:
- Sosyalist demokrasi,
- Sosyalist yasallık,
- Demokratik merkeziyetçilik.
Araçsalcılık (enstrümantalizm): Hukuku, salt toplumsal değişmenin bir aracı olarak gören; onun kendine özgü bir doğası olduğunu yadsıyan hukuk ideolojisi. Araçsalcılığın bir diğer sonucu da, hukukun bağımsız bir değer taşımadığı; olsa olsa istenilen düzeni tesis etmek gibi bir araç-değere yönelik olabileceği, yoksa ortak hayır, adalet ve özgürlük gibi amaç-değerlere yönelik bir değer taşımadığı yolundaki ahlaki tutumdur.
Kolektifleştirme: Sovyet siyasi tarihinde Stalin dönemine ait kapsamlı girişimin adı olarak anılmakla birlikte, Sovyet hukuk tarihi bakımından genel mülkiyet sistemindeki dönüşümü ifade eder.
Devlet Mülkiyeti: Devlet mülkiyetinin konusu toprak ve toprağın altı, sular, ormanlar, fabrikalar, değirmenler, madenler, maden ocakları, her türlü ulaştırma, bankalar, iletişim araçları, devlet tarafından kurulmuş olan büyük tarımsal-zirai işletmeler, sovhozlar, şehirde ve sanayi merkezlerindeki konutlardır.
Kollektif Çiftlik Mülkiyeti: Bu kategoride kolhozlar yer almaktadır. Kolhozlar, devlet denetiminde tarımsal üretim yapılan kooperatif çiftliklerdir. Buralarda bulunan canlı ve cansız mallar ile tesisler ve üretilen ürünler kolhozların ve kooperatif örgütlerinin ortaklaşa mülkiyetindedir.
Kişisel Mülkiyet: Eski Sovyet Medeni Yasası’nın 105. maddesi: “Yurttaşlar, maddi ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamak üzere, kişisel mülkiyet sahibi olabilirler. Her vatandaş, çalışmaktan ve kendi tasarrufundan doğan gelire, bir eve veya bir evin bir kısmına, yardımcı ev araçlarına, evde yararlanılan eşyaya ve kişisel kullanma ve konfor eşyasına sahip olabilir. Kişisel mülkiyet konusu olan mallar, çalışmadan gelir elde etmek amacıyla kullanılamaz” hükmünü taşıyordu.
Özel Mülkiyet: Kişisel mülkiyet ile özel mülkiyet arasındaki fark, bir malın tahsis edilme amacıdır. Yani bir nesne, malikin ve ailesinin kişisel ihtiyaçlarını karşılamak için kullanılıyorsa kişisel mülkiyet; aynı nesne gelir elde etmek için kullanılıyorsa özel mülkiyet kategorisindedir.
Türk Hukuku’nun Tarihsel Gelişimi
Hukuk kurumları doğarlar, çeşitlenirler, bir coğrafyadan diğerine göçerler, çökerler veya dönüşürler. Eğer bu süreç bir tür evrim, yani hukukun evrimi olarak anlaşılırsa hukuk tarih, hukukun evriminin tarihidir.
Türk toplumunda farklı dönemlerde nasıl bir hukuk yapısının egemen olduğu; hukuki değişmenin hangi etmenlerce belirlendiği sorunu, nihai anlamda Türk kültür tarihi sorunudur.
İslam Hukuku
Osmanlı Türkleri İslam dinine mensup olduklarından özel hukuk alanında uygulanan hukuk İslam Hukuku idi. Osmanlı Kamu Hukuku’nun da bütünüyle İslam Hukuku’na bağlı olduğunu iddia edenler olduğu gibi, İslam Hukuku’nun temel prensiplerinden bazılarına açıkça aykırı hüküm ve düzenlemeler içeren bir Örfi Hukukun, Osmanlı kamu yaşamını, özellikle de devlet geleneğini biçimlendirmesi yüzünden, bu yargıya karşı çıkanlar da vardır.
İslam Hukuku terimi, Şeriat olarak da bilinen ve İslam dinince vazedilmiş ilahi ilkeleri ifade etmekte de kullanılır. Ayrıca, modern döneme kadar fıkıh olarak bilinen “Hukuk Bilimi” kavramına karşılık olarak da kullanılmaktadır. İslam Hukuk Bilimi şeriatın belirli hiyerarşik kaynaklardan saptanacağı kabulüne dayanır. İslam dini açısından dar anlamda şeriat, İslam dinini belirleyen ilahi buyrukların toplamıdır. Klasik İslam Hukuk Bilimi, şeriatı üç ana bölümde incelemiştir:
- İbâdât (ibadetler): İbadet, İslam’da, genel olarak Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla gerçekleştirilen olumlu ve olumsuz eylemleri kapsar. Dar anlamda ise ayet ve hadislerde özel şekil ve şartları belirlenen ritüellerin uygulanması kastedilir.
- Muâmelât (işlemler): İnsanlar arasındaki doğumdan ölüme dek her tür ve düzeydeki toplumsal ilişkiyi ifade eder. Sözleşme, miras, evlenme, boşanma, tazminat ve benzeri işlemler bu bölüm altında incelenmiştir. Devletler arası ilişkiler de kişiler arası ilişkilere kıyasen hukuk konusu yapıldığından onlar da bu bölümde incelenir.
- Ukûbât (ceza hukuku): İslam Hukukunda işlenen ve suç sayılan fiiller ile bunlara uygulanacak yaptırımları gösteren kısma “ukûbât” Bu bölüm bedeni, mali ve caydırıcı bazı cezai hükümleri kapsar. İslam ceza hukukunda suç sayılan bir fiil ya Allah’ın haklarına (Hakullah) karşı ya da kişilerin haklarına (Hakk-i Ademi) karşı işlenmiş kabul olunur. Kısas, had ve ta’zir olmak üzere üç yaptırım grubu vardır.
Şer’iat ve Örf
Tarihçiler Osmanlı Devleti’ni, kuruluştaki beylik dönemi, imparatorluk halini alışı ve çöküşünü içerecek tarzda 1299 ile 1918 tarihleri arasında incelerler. Hukuk tarihi açısındansa bu konu biraz daha farklıdır. Kamu hukuku anlamında beylik ve imparatorluk birbirinden tür ve nitelik olarak farklı iki devlet gibidir. Özel hukuk açısından da Osmanlı’nın bir dönemini diğerine eş görmek mümkün değildir. Osmanlı Hukuku’nu, özellikle kamu hukukunu belirleyen bir nitelik onun aynı zamanda bir örfi hukuk oluşudur.
Kazasker (Kadı asker): Osmanlı Devleti’nde askerî sınıfa ait şer’î ve hukuki davalara bakan hakimdir. Kazasker, kadı ve müderrislerin atama ve tayin işleriyle de yetkiliydi.
Kendisi hukuki bir düzenleme olan Tanzimat Fermanı, Osmanlı toplumunun kendisini zorunlu hissettiği dönüşüm ve yenilikleri ortaya koymaya çalıştığı yeni bir dönemin habercisi oldu.
Tanzimat Dönemi: Gelenek ve Batı Hukuku
1800’lerin başlarında gerek özel hukuk, gerekse kamu hukuku alanının yapısı eskiden yanıt verdiği sorunlara yanıt veremez duruma gelmiştir. Böylece Osmanlı toplumu çok geç kalarak da olsa Tanzimat’la beraber hukuksal kurumların modernleştirilmesine ilişkin düzenlemelere girişti. 1839 tarihli Gülhane Hattı Hümayunu’nda vatandaşların kanun önünde eşitliği ilkesi ilk defa beyan edilmiş ve ceza hukukunda keyfiliğin ortadan kaldırılacağı açıklanmıştır. 1856’da Islahat Fermanı ile eşit vatandaşlık hakları yönünde önemli adımlar atılmış, nihayet 1876’da modern anlamda bir anayasa, Kanun-u Esasî ile meclis ve meşruti ilkeler kabul edilmiştir.
Kanun-u Esasî: 1876’da ilan edilmiş, 1878’de II. Abdülhamit tarafından askıya alınmış, 24 Temmuz 1908 ihtilali sonucunda değişikliklerle yürürlüğe girmiş ve kısmen 1924 tarihine kadar yürürlükte kalmış Anayasa’dır.
Mecelle-i Ahkamı Adliyye (Mecelle): 1868-1878 yılları arasında Ahmet Cevdet Paşa başkanlığındaki bir komisyon tarafından derlenen ve Hanefi mezhebinin medeni hukuka ilişkin fıkıh kuralları kodeksidir.
Cumhuriyet ve Türk Hukuk Devrimi
İmparatorluğun I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkması üzerine dayatılan Sevr Antlaşması ile hem fiilen Osmanlı Devleti sona eriyor hem de adli kapitülasyonlar ve konsolosluk mahkemelerinin yetkileri genişliyordu. Anadolu’da başlatılan Kurtuluş Savaşı’nın zaferinden sonra, batılı devletlerle imzalanan Lozan Antlaşması ile her tür kapitülasyon kaldırılmıştı. Bu arada Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliğini sınırlayan adli kapitülasyonlar da kaldırılmıştı.
Adli kapitülasyonların kaldırılması, gecikmiş modernleşmenin tamamlanması ereği ile birlikte yürümüş, hukuk alanında köklü değişimi konu edinen Türk Hukuk Devrimi, hem bağımsızlığın kazanılması hem de modernleşme amacını birlikte yüklenmiştir.
1926 yılında kabul edilen Türk Medeni Kanunu gerekçesinde kapitülasyon ve azınlıkların dini ayrıcalıklarının, ancak laik bir hukuk düzeninde anlamsızlaştırılabileceğini vurgulamaktaydı. Türk Medeni Kanununun 1926’da kabulünün bağımsızlığı güvencelendirme amacını da aşan sonuçları oldu:
- İlkin Türkiye böylelikle laik bir hukuk düzenine geçmiş oldu. Buna bağlı olarak, Türk hukuku Kıta Avrupası hukukunun bir parçası
- İkinci olarak, çok hukukluluktan çöküşle birlikte çok başlı hukuka evrilen yapı tasfiye edilerek hukukun birliği ve tekliği sağlanmış
- Üçüncüsü, Hukuku Aile Kararnamesi’yle başlayan çok eşli evliliğin yasaklanması ile tek eşli evliliğin kabulü başta olmak üzere aile düzeni ve evli kadının statüsünde kökten bir değişim gerçekleştirilmiş
- Dördüncüsü ve daha kapsayıcı olanı Medeni Kanun ve onu izleyen benimsemelerle, modern hukuki düşünce ve hukuk kültürü de benimsenmiş
Ünite 4: Yargı Örgütü
Genel Bilgi
Yargı, genel olarak yargı teşkilatını ve yargı organları tarafından yerine getirilen tüm işleri kapsar. Yargı organlarınca daha etkin hukuki korunma sağlanabilmesi bakımından, uyuşmazlıkların niteliğine, düzenlendikleri hukuk dalına, uyuşmazlıkları çözmekle görevli mahkemelere ve bu mahkemelerde uygulanan yargılama usûllerine göre, “yargı örgütü” farklı “yargı kollarına” ayrılmıştır. Türk Hukukundaki yargı kolları şu şekilde özetlenebilir:
- Adlî yargı,
- İdarî yargı,
- Anayasa yargısı,
- Askerî idarî yargı,
- Askerî ceza yargısı,
- Mali yargı ve
- Uyuşmazlık yargısı.
Adli Yargı
Adli yargı, genel ve olağan yargı koludur, diğer yargı kollarının görev alanına girmeyen tüm davaları kapsar. Adlî yargı kolunda, ilk derece mahkemeleri ve Yargıtay olmak üzere iki dereceli bir yargılama sistemi kabul edilmiştir. 15 bölge adliye mahkemesi mevcuttur. Fiilen göreve başlamamışlardır. Bölge adliye mahkemelerinin de göreve başlamasıyla birlikte, adlî yargı kolundaki üç dereceli mahkeme sistemi aşağıdaki şekilde olacaktır (S: 81, Şekil 4.1):
- Kişiler arasında doğan uyuşmazlık hakkında yargılama yapma ve uyuşmazlığı çözmeye yönelik olarak davanın esası hakkında karar vermekle görevli ilk derece mahkemeleri,
- İlk derece mahkemesi kararlarının istinaf incelemesini yapmakla görevli ikinci derece bölge adliye mahkemeleri,
İstinaf; ilk derece mahkemelerince verilen kararların bölge adliye mahkemeleri tarafından olgu ve hukuk yönünden incelenmesi (denetlenmesi) suretiyle düzeltilmesi, iyileştirilmesi veya iptal edilmesi amacına yönelik bir kanun yoludur.
Yargı çevresi; bir mahkemenin yargı yetkisinin sınırlarını belirleyen idari coğrafi çevredir. Hukuk ve ceza mahkemelerinin yargı çevresi kural olarak, bulundukları il merkezi ve ilçeler ile bunlara adli yönden bağlanan ilçelerin idari sınırlarıdır.
İlk Derece Mahkemeleri, hukuk mahkemeleri ve ceza mahkemeleridir. Hukuk mahkemeleri, özel hukuk alanında ortaya çıkan uyuşmazlıkların (örn. boşanma, tazminat, alacak davası vb.) çözüldüğü ve karara bağlandığı adlî yargı ilk derece mahkemeleridir.
Hukuk mahkemeleri, genel ve özel mahkemeler olarak iki gruba ayrılabilir. Sulh hukuk ve asliye hukukmahkemeleri genel mahkemelerdir.
Asliye hukuk mahkemesi, kanunlarda aksine bir düzenleme bulunmadıkça;
- Dava konusunun değer veya miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalara,
- Sulh hukuk mahkemesi ve diğer özel mahkemelerin görev alanları dışında kalan tüm dava ve işlere (HMK m.2)
- Kira ilişkisinden doğan tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davalara,
- Taşınır ve taşınmaz mal veya hakkın paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine ilişkin davalara,
- Taşınır ve taşınmaz mallarda, sadece zilyetliğin korunmasına yönelik olan davalara,
- Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile diğer kanunların, sulh hukuk mahkemesi veya sulh hukuk hâkimini görevlendirdiği diğer davalara (örn. Taşınmazın aynına ilişkin olmayan, kat mülkiyeti kanundan doğan davalara veya çekişmesiz yargı işlerine) bakmakla görevlidir.
Ceza yargısındaki genel mahkemelerin görevleri şöyle özetlenebilir:
- Asliye ceza mahkemesi kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller dışında, sulh ceza hâkimliği ve ağır ceza mahkemelerinin görevleri dışında kalan dava ve işlere bakmakla görevlidir.
- Ağır ceza mahkemeleriyse, kanunların ayrıca görevli kıldığı haller dışında, Türk Ceza Kanununda yer alan yağma, irtikâp, resmî belgede sahtecilik, nitelikli dolandırıcılık, hileli iflas suçları, Türk Ceza Kanununun ikinci kitap dördüncü kısmının dört, beş, altı ve yedinci bölümünde tanımlanan suçlar (devletin güvenliğine karşı suçlar, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, milli savunmaya karşı suçlar, devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk, 318, 319, 324, 325 ve 332. maddeler hariç) ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun kapsamına giren suçlar dolayısıyla açılan davalar ile ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis veya 10 yıldan fazla hapis cezası gerektiren suçlarla ilgili dava ve işlere bakmakla görevlidir.
Hüküm; bir davada ileri sürülen taleplerin maddi hukuk kurallarına göre incelenmesi sonucunda, davanın esas bakımından kabulü veya reddi şeklinde mahkemece verilen nihai karardır.
Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinin görevleri:
- İlk derece hukuk mahkemelerinden verilen ve kesin olmayan hüküm ve kararlara karşı yapılan istinaf başvurularını karara bağlamak,
- Yargı çevresindeki ilk derece hukuk mahkemeleri arasındaki yetki ve görev uyuşmazlıklarını çözmek,
- Bir davanın yargı sınırları kapsamının belirlenmesinde tereddüt edildiği taktirde, davanın başka bir hukuk mahkemesine nakline veya yetkili mahkemenin tayinine karar vermek,
- Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.
- İlk derece ceza mahkemelerine verilen ve kesin olmayan hüküm ve kararlara karşı yapılacak istinaf başvurularını karara bağlamak,
- Yargı çevresindeki ilk derece ceza mahkemeleri arasındaki yetki ve görev uyuşmazlıklarını çözmek,
- Bir davanın yargı sınırları kapsamının belirlenmesinde tereddüt edildiği taktirde, davanın başka bir adli yargı ilk derece ceza mahkemesine nakli hakkında karar vermek,
- Kanunlarla verilen diğer görevleri
Yargıtay’ın karar organları daireler şunlardır:
- Hukuk Genel Kurulu,
- Ceza Genel Kurulu,
- Büyük Genel Kurul,
- Başkanlar Kurulları,
- Birinci Başkanlık Kurulu,
- Yüksek Disiplin Kurulu,
- Yönetim
İdari Yargı
İdari yargı, hukuka aykırı idari işlemlere karşı açılan iptal davaları veya idari işlemlerden dolayı kişisel haklara doğrudan zarar görenler tarafından açılan tam yargı davalarının görüldüğü yargı koludur. İdari yargı kolundaki mahkemeler;
- İlk derece idare mahkemeleri ve vergi mahkemeleri,
- İkinci derece bölge idare mahkemeleri,
- İdari yargının en üst yargı merci olan Danıştay olmak üzere üçe ayrılır (S: 94, Şekil 4.2):
Bölge İdare Mahkemeleri, ikinci derece mahkemeler olup, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına karşı yapılan istinaf başvurularını inceleyip karara bağlamak, yargı çevresindeki idare ve vergi mahkemeleri arasında çıkan görev ve yetki uyuşmazlıklarını kesin karara bağlamak ve diğer kanunlarla verilen görevleri yerine getirmektir. Bölge idare mahkemelerinde biri idare diğeri vergi olmak üzere en az iki daire bulunur.
Danıştay, kanunun başka bir idarî yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme (temyiz) merci olup, kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar. Danıştay, Başkanlık veya Bakanlar Kurulunca gönderilen kanun tasarıları ve teklifleri, kamu hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin imtiyaz sözleşmeleri hakkında görüş bildirmek, tüzük tasarılarını incelemek, idarî uyuşmazlıkları çözmek ve kanunla gösterilen diğer işleri yapmakla da görevlidir.
Danıştay’ın karar organları daireler şunlardır:
- Danıştay Genel Kurulu,
- İdarî İşler Kurulu,
- İdarî Dava Daireleri Kurulu,
- Vergi Dava Daireleri Kurulu,
- İçtihatları Birleştirme Kurulu,
- Başkanlar Kurulu,
- Başkanlık Kurulu,
- Yüksek Disiplin Kurulu,
- Disiplin
Anayasa Yargısı
Anayasa yargısında görevli olan mahkeme Anayasa Mahkemesidir. 17 üyeden oluşur. Üyelerin 3’ü TBMM, 14’ü ise Cumhurbaşkanı tarafından Anayasa’da öngörülen belirli yargı organları ile kurumların üyeleri veya belirli kişiler arasından seçilir. Anayasa Mahkemesi üyeleri 12 yıl için seçilirler. Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkileri;
- Kanunların ve diğer bazı yasama işlemlerinin anayasaya uygunluğunun denetimi ve
- Diğer görevleri olmak üzere, iki başlık altında incelenebilir.
- Soyut norm denetimi,
- Somut norm denetimi ve
- Bireysel başvuru olmak üzere üç şekilde gerçekleşebilir.
- Cumhurbaşkanını, TBMM Başkanını, Bakanlar Kurulu üyelerini, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi başkan ve üyelerini, başsavcılarını, Cumhuriyet başsavcı vekilini, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Sayıştay başkan ve üyelerini, Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ile Jandarma Genel Komutanını görevleri ile ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılamak.
- Siyasi partilerin kapatılmasına ve devlet yardımından yoksun bırakılmasına ilişkin davaları karara bağlamak.
- Siyasi partilerin mal edinmeleri ile gelir ve giderlerinin kanuna uygunluğunun
- TBMM tarafından, milletvekillerinin yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına, milletvekilliklerinin düşmesine ya da milletvekili olmayan bakanların dokunulmazlıklarının kaldırılmasına karar verilmesi hâllerinde, Anayasa, kanun ve TBMM İçtüzüğü hükümlerine aykırılık iddiasına dayanan iptal istemlerini karara bağlamak.
- Mahkeme üyeleri arasından Anayasa Mahkemesi Başkanı ve başkanvekilleri ile Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı ve Başkanvekilini seçmek.
Anayasa değişikliğinde iptale, siyasî partilerin kapatılmasına ya da Devlet yardımından yoksun bırakılmasına karar verilebilmesi için toplantıya katılan üyelerin üçte iki oy çokluğu şarttır. Anayasa Mahkemesi, Yüce Divan sıfatıyla baktığı davalar dışında kalan işleri dosya üzerinde inceler. Ancak, bireysel başvurularda duruşma yapılmasına karar verilebilir. Mahkeme ayrıca, gerekli gördüğü hallerde sözlü açıklamalarını dinlemek üzere ilgilileri ve konu üzerinde bilgisi olanları çağırabilir.
Diğer Yargı Kolları
Yargı yetkisi adli ve idari yargı kollarına göre daha sınırlı olan diğer yargı kolları şunlardır:
- Askerî idari yargı
- Askerî ceza yargısı
- Mali yargı
- Uyuşmazlık yargısı
Asker kişiden maksat; TSK’da görevli bulunan veya hizmetten ayrılmış olan subay, askerî memur, astsubay, askerî öğrenci, uzman jandarma, uzman erbaş, sözleşmeli erbaş ve er, erbaş ve erler ile sivil memurlardır.
Askerî idari yargı tek derecelidir ve bu yargı kolunda görevli mahkeme Askerî Yüksek İdare Mahkemesidir. Askerî Yüksek İdare Mahkemesi’nin organları;
- Daireler,
- Daireler Kurulu,
- Başkanlar Kurulu,
- Yüksek Disiplin Kurulu ve
- Genel
Askerî Ceza Yargısı: Askerî ceza yargısında, asker kişilerce işlenen askerî suçlar ile bunların asker kişiler aleyhine veya askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakılır. Askerî ceza yargısındaki ilk derece mahkemeleri, askerî mahkemeler ve disiplinmahkemeleridir.
Askerî mahkemeler, asker kişilerin askerî olan suçlarıyla askerî mahallerde yahut askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevlidir. Askerî mahkemeler, 3 askerî hâkimden oluşur.
Disiplin mahkemeleri ise asker kişilerin 477 sayılı Disiplin Mahkemelerin Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkında Kanunda düzenlenen disiplin suçlarına ait davalara bakmakla görevlidir. Disiplin mahkemeleri, bir başkan, 2 üye olmak üzere 3 subaydan oluşur.
Mali Yargı: Mali yargının amacı, kamu idarelerinin etkili, ekonomik, verimli ve hukuka uygun olarak çalışması ve kamu kaynaklarının öngörülen amaçlara ve kanunlara uygun olarak elde edilmesi, muhafazası ve kullanılması için gerekli denetimin gerçekleştirilmesi ve sorumluların hesap ve işlemlerinin kesin hükme bağlanmasıdır. Mali yargı kolunda görevli organ Sayıştay’dır. Sayıştay’ın hem idari hem de yargısal görevleri bulunmaktadır.
Uyuşmazlık Yargısı: Anayasaya göre, adlî, idarî ve askerî yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmekle görevli ve yetkili yüksek yargı merci Uyuşmazlık Mahkemesidir. Uyuşmazlık Mahkemesi bir başkan ile 12 asıl, 12 yedek üyeden kurulur. Uyuşmazlık Mahkemesi; hukuk ve ceza bölümlerine ayrılır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Yargısı
İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Korumaya Dair Sözleşme 3 Eylül 1953’de yürürlüğe girmiştir. Sözleşme, Türkiye tarafından 18 Mayıs 1954 tarihinde onaylanmıştır. Temel amacı insan haklarını ve temel özgürlükleri korumak ve geliştirmektir. Avrupa İnsan hakları mahkemesi;
- Genel Kurul,
- Komite,
- Daire ve
- Büyük Daireden oluşur (S:102, Şekil 3).
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru yapabilmeleri için kişilerin, iç hukuk yollarını tüketmiş olmaları gerekmektedir. Buna göre, iç hukuk yollarının tüketilmesi ve kesin bir karara ulaşılmasından itibaren altı ay içinde başvuru yapılmalıdır. Mahkeme kendisine yapılan başvuruyu kabul edilebilir bulursa, öncelikle başvuruda bulunan taraf ile şikâyet olunan devlet arasında, insan haklarına saygı esasından hareketle, dostane çözüm sürecinin başlatılmasına ve yürütülmesine yardımcı olur. Dostane çözüm süreci başarıyla sonuçlanırsa, Mahkeme varılan çözümle sınırlı, kısa açıklama içeren bir karar vererek başvuruyu kayıttan düşürür. Dostane çözüme varılamazsa, başvurunun esası hakkında inceleme yapılır. Sözleşme veya Eki Protokollerinin ihlal edildiği sonucuna varılırsa ve sözleşmeci devletin iç hukukunda bu ihlal tam olarak telafi edilemiyorsa, Mahkeme gerektiğinde hakkaniyete uygun bir tazminata hükmederek, başvuruda bulunan tarafın zararlarının giderilmesine hükmedebilir.
Son düzenleme: