Aöf Dersleri Özetleri - Çıkmış Sorular - Sınav Soruları

AÖF Ders Özetleri Uygulamasına Hoş Geldiniz,Uygulamadan tam anlamıyla faydalanmak için üye olunuz.

Vize ESKİ TÜRK EDEBİYATININ KAYNAKLARINDAN ŞAİR TEZKİRELERİ 4. Ünite Özeti


#1
17. YÜZYIL ŞAiR TEZKİRELERİ

  • 17. yy. tezkirecileri eserlerine ağırlıklı olarak çağdaş şairleri almışlardır.

***Tezkireler bilineni tekrarlamaktan ileri gitmediği için biyografiler kısalmış, seçilen örnek şiir sayısı artmıştır.

  • Şekildeki değişiklikler muhtevaya da yansımış ve 17. yüzyıldan itibaren tezkirecilik tarihimizde adına antoloji tipi tezkireler diyebileceğimiz farklı yapıda eserler verilmeye başlanmıştır. Kısa da olsa biyografik bilgiler de bulunur.
  • Antoloji tipi tezkireler gelenek içinde biyografiden çok şiiri ön plana çıkartmış ve verilen şiir sayısı ve miktarını büyük oranda arttırmış ve şiir değerlendirmelerine çok az yer verilmiştir.

MECMAU’L-HAVAS

  • Asıl adı à Sadık, Mahlası à Sadıkî’dir.
  • Şah İsmail’in ortaya çıktığı sıralarda, Irak ve Azerbaycan’a yerleşen Hudabendlü boyunun ileri gelenlerindendir.
  • 1532 de Tebriz’de Vercû (Vîcûye) Mahallesi yakınlarında doğdu.
  • Babasının sağlığında, hayatının ilk yirmi senesini, Türkçe’den başka bir dil bilmeyen kabile ve akrabaları ile birlikte geçirdi.
  • Gençliğinde ünlü nakkaş Muzaffer Alî’nin yanında çalıştı ve döneminin meşhur nakkaşlarından oldu.
  • Babasının katlinden sonra, kendisini himaye edecek bir kimse bulamadığı için, yerini yurdunu bırakıp, maceralı bir hayata atıldı. Bu arada nakkaşlığı bırakarak kalenderiler zümresine katıldı ve onlarla seyahatlere çıktı. Bu durumu öğrenen Hemedan hâkimi Emir Han, onu himayesine alır.
  • Mecmau’l-havas adlı tezkiresinden anlaşıldığına göre, Sadikî, Tebriz, Kazvin ve İsfahan’dan başka Yezd, Gilan, Lahican, Eberkuh, Astarabad, Hemedan, Bağdad, Atabat (Necef ve Kerbela) ve Halep’te de bulunmuş ve buralarda oturmuştur.
  • 1556-1560 yılları arasında Halep’te kadı naibi olarak bulunan Bakî ile Halep’e uğradığında tanışıp görüştü.
  • II. Şah İsmail zamanındaà kütüphane memurluğuna, I. Şah Abbas zamanında à Kitabdârlığa atandı. Geçimsiz olduğu için bir müddet sonra fiilen görevinden uzaklaştırılmış, ancak maaşını almıştır.
  • ölüm tarihi kesin değildir. Hayyampur à 1609, Takiyuddin Evhadîà 1613 yılı civarı öldüğünü kaydeder.
  • Çağatay,Azeri ve Osmanlı Tr.siyle şiirler yazdı. bize kadar gelen şiirleri, bu üç dili rahat kullandığını gösterir.

Eserleri

  • Farsça ve Türkçe şiirleri, mesnevileri vardır.
  • Mecmau’l-havas (y.1602 veya daha önce):

*Sadıkî’nin en önemli eseri *Doğu Tr.si geleneğinin 2. tezkire örneği,
*Şah İsmail devrinden yazıldığı döneme kadarki İran ve Türk asıllı şairleri kapsar.
*Tezkire, Devletşah Tezkiresi Mecalisü’n-nefayis ve Tuhfe-i Samî (y.1550)’nin zeyli mahiyetindedir ve mukaddimesinde bunu belirtir. *Bazen İranlı şairlerle aynı bölümde bazen de ayrı bölümlerde Türk şairlerinden bahsettiği için Türk edebiyatı için de önemli bir kaynaktır.

  • siyasî hudutlar ve sülaleler arasındaki ihtilâfları bir tarafa bırakarak, Türk dili ve edebiyatını bir bütün hâlinde ele almış ve Türk dilinin mevcut üç edebî şivesi àÇağatay-Osmanlı-Azerî Türkçesiyle şiir söyleyen şairleri tanıtıp onların eserlerinden örnekler vermiştir.
  • Ne zaman yazıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Mecmau’l-havas, bir ön söz, sekiz tabaka ve bir hatimeden oluşmaktadır. Sadıkî, eserinin her tabakasına mecma ismini vermiştir. Eserin kaynakları arasında Camî’nin Baharistân’ı, Ali Şir Nevayî’nin Mecâlisü’n-nefais’i, Devletşah’ın Tezkire-i Devletşah’ı ve Sam Mirza’nın Tuhfe-i Samî’si bulunmaktadır.
  • Sadıkî, mukaddimenin sonunda, eserini dönemin sultanı Şah Abbas adına yazdığını belirtir ve ona dua eder. Her tabaka başında o tabaka için Türkçe açıklama kısmı bulunmaktadır. Sadıkî, tabakaları isimlendirirken başlıklarında Türkçe sayıları kullanmayı tercih etmiştir.
  • her tabaka şu kategori altında toplanır:


  1. Evvelki (Evvelgı) Mecma: Zamanın padişah şairleri. 12 kişiden oluşur. Birinci şairi Şah Tahmasb-ı Hüseynî, sonuncu şairi Muhammedî Han Gord’dur.
  2. İkinci (İkimci) Mecma: Şehzade şairler. 7 kişiden oluşur. Tabakanın birinci şairi Behram Mirza, sonuncu şairi sultan Mustafa Mirza’dır.
  3. Üçüncü (Üçümci) Mecma: Türk saltanat büyüğü olan şairler. 10 kişiden oluşur. Tabakanın birinci şairi Müseyyeb Han, sonuncu şairi Rüstem Big’dir.
  4. Dördüncü (Tördümci) Mecma: İran saltanat büyüğü olan şairler. Bu kısımda 23 kişi bulunur. Birinci şairi Mirza Şeref-i Cihan, sonuncu şairi Tahmasb Kulı Big Arşî’dir.
  5. Beşinci (Bişimci) Mecma: Türk ve İranlı saltanat erkânının çocuklarından olan şairler. 15 kişiden oluşur birinci şairi Han Mirza, sonuncu şairi Muhammed Big Halifetü’l-hulefayî’dir.
  6. Altıncı (Altımcı) Mecma: Sadattan olan şairler. 35 kişiden oluşmaktadırlar. Birinci şairi Mir Sunî, sonuncu şairi Mir Sadru’d-din Muhammed’dir.
  7. Yedinci (Yidümci) Mecma: Türk şairler. 28 kişiden oluşmaktadırlar. Birinci şairi Mevlana Fuzulî, sonuncu şairi Tenhayî Big’dir.
  8. Sekizinci (Sikkizimci) Mecma: Sadıkî’nin muasırı İranlı olan şairler. 202 kişiden oluşur. Birinci şairi Mevlana Lisanî, sonuncu şairi Eyyub’dur. Tezkirede böylece toplam 332 şair yer alır.


  • Eser, sonunda yer alan Hatime le biter. Hatimede kendisinin de eserinde zikrettiği şairlerin dışında kalmasını uygun görmediğini dile getirir, şiirlerinin erbab-ı nazma (şairlere) ulaşması için bu kısımda onlardan bazı bölümler ile beyitler zikreder.

***Biyografiye şairin adıyla başlar sonra aile ve doğum yeri, eğitim durumu ve meslek bilgisi belirtilir. Bunu izleyen bölümlerde şairlik yeteneği ve şiirlerinden örnekler yer alır. Şairin eserlerinin adları anılır zaman zaman da bunların beyit sayıları belirtilir. Başka tezkirelerde olduğu gibi bazen şairler hakkında anekdotlara yer verilir. Tezkirede şairlerin doğum ve ölüm tarihlerine rastlanmaz.

  • Şiirlerinden örneklerle biyografi tamamlanır. Sadıkî’nin her şairin bir, bazen iki veya daha fazla matlaını veya beytini, bazen birkaç rubaisini örnek verdiği görülmektedir. Ayrıca Fuzulî’nin Türkçe şiirlerinin matla beyitlerini tezkiresine almıştır.
  • Sadıkî, biyografilerde şairler hakkında fazla bilgi vermekten kaçınmış, sadece söylenmesi gerekenler belirtilmiştir. Örnekler, biyografilere oranla daha geniş tutulmuştur. Sâdikî, tezkiresinde yalın fakat estetik bir dil kullanmıştır.
  • Sadıkî, eserinde Orta Asyalı Türk şairlerin yanında Anadolulu şairlere de yer vermiştir.
  • Çağdaşı olan padişahlara yer verdiği 1.mecmada Osmanlı İmparatorluğu’nun hükümdarı ve Muhibbî mahlasıyla Türkçe ve Farsça şiirler söyleyen Kanunî Sultan Süleyman’a; Türk şairlerine ayrılan 7. bölümde Necatî Bey ile Bâkî’ye yer vermiştir. Ayrıca bu bölümde Sadıkî, Karpağlu diye meşhur olan Şahkulu Big’in de Rumlu (Anadolulu) olduğunu belirtmektedir. Türk saltanat erkânının yer aldığı üçüncü mecmada ise, Bayburtlu olan ve Emanî mahlasıyla şiirler söyleyen Muhammed Big hakkında bilgi verilmiştir. Mecmau’l-havas’ta ayrıca Anadolulu olmayıp da Anadolu’ya dışarıdan gelen şairlere de yer verdiği görülmektedir. Anadolu’ya Bağdad’dan gelen Ahdî ile İran’dan gelen Mahdum Mirza ve Elkas Mirza bu şairlerdendir.
    • RİYAZÜ’Ş-ŞUARA
  • Tanınmış Birgili ailesindendir. Asıl adı à Mehmet
  • 16.yy bilginlerinden Mehmet Birgivî’nin torunu, bazı tasavvufî eserlerin sahibi ve devrinin tanınmış bilginlerinden Mustafa Birgivî’nin oğludur.
  • Mekke’de doğdu. İlköğrenimini babasından aldı. İstanbul’a dönüşünde medrese öğrenimini sürdürerek devrin tanınmış bilginlerinden Müeyyedzade Abdülkâdir Efendi’den mülâzım oldu. 25 yaşlarında müderris olan Riyazî, İstanbul’un bazı medreselerinde çalıştıktan sonra Anadolu’nun çeşitli illerinde ve Halep, Şam Kudüs ve Kahire’de kadılık yaptı. 1626’da kulakları sağır olduğu için emekliye ayrıldı ve ölümüne kadar hiçbir işte çalışmadı. Riyazî’nin bu dönemi nerede ve nasıl geçirdiği hakkında kaynaklarda bir bilgi yoktur. Riyazî devrinde, bilim adamı ve şair olarak tanınmıştır. Dinî bilimlerden başka fizik ve matematik bildiği de rivayet edilir.

Eserleri

  • Divan: Mürettep bir divandır.
  • Sâkiname: Divan nüshaları içinde bulunan 1052 beyitlik bir mesnevidir.
  • Düsturu’l-amel: Ön sözüne göre Farsça’nın tabirlerini ve bazı gramer meselelerini izah için yazılmıştır. İçerisinde birçok İran şairinden örnek beyitler vardır.
  • Ayrıca, Siyer, İhtisar-ı İlm-i Halikan (Vefeyatü’l-ayan’ın kısa çevirisi), Risale Şİlmi’l-beyan, Sahayifü’l-letaif fi Unvani’l-ulum ve’lma’arif, Keşfü’l-hicab an vechüi’l-savab adlı eserleri de bulunmaktadır. Ancak, bunların nüshalarına tesadüf edilmemiştir.
  • ***Riyâzü’ş-şuara: Riyazî’nin en önemli eseri, tezkiresidir. 1607 yılında yazılmaya başlanıp, 1018 yılı Receb ayında (1609) bitirildiği eserin sonuna düşürülen iki tarihten anlaşılmaktadır. ü I. Ahmet’e ithafedilmiştir.


  • ***Riyazî eserini hazırlarken daha önceki tezkirelerden de yararlanmış, 1586 da yazılan Hasan Çelebi Tezkiresi’nden sonra yetişen şairleri de kendi topladığı bilgilere dayanarak yazmıştır.
  • 1 ön söz ve ravza adı verilen 2 bölümden meydana gelir. Riyazî, tezkiresinin mukaddimesinde, eserini hazırlarken dikkat ettiği hususları, şiir ve şair hakkındaki görüşlerini dile getirir. Okuyanı ve yazanı usandırmamak için uzun uzun yazmamış, şair ile şairlik taslayanı birbirinden ayırmış, çoğu şairin divanını inceleyip yeni söyleyişleri almıştır. Diğer tezkirecilerin çoğu bu özeni göstermemişlerdir. ü Riyazî genel olarak şiir görüşünü tezkiresinin ön sözünde dile getirmiştir. Şiiri mana anlayışı etrafında dört türde ele alır:
    1. Manada yaratıcılık,
    2. Önceki manaya yeni bir mana katma,
    3. Önceki manayı güzel bir söyleyişle yeniden söyleme,
    4. Önceki manayı başka manalarla aktarmak. Bunu yaparken, öncekinden iyi yapanlar makbul görülür, eşit seviyede yapanlar reddedilmezler. Fakat öncekilerden aşağı bir seviyede söylenenleri de makbul görmez.
  • Riyazî bundan sonra eserini yazarken tuttuğu yolu anlatmış ve tezkirenin özelliklerini şöyle sıralamıştır:
    1. Tezkire, yazanlar ve okuyanlar sıkılmasın diye kısa tutulmuş, fazla sözden kaçınılmıştır.
    2. Son tezkireci olan Hasan Çelebi 600 kadar şairden söz etmiş, ama gerçek şairi müteşairden ayıramamıştır. Kendisi 400 kadar şairi yazıp, iyi olmayan şairleri eserine almamıştır.
    3. Şairlerden çoğunun defter ve divanları görülüp incelenmiş, öteki tezkireciler gibi ezberden kitap yazma yoluna gidilmemiştir.
    4. Tarafsız davranılmış, bazı şairleri yalnızca övme, bazılarını da yerme yoluna gidilmemiştir.

Ön sözde bundan sonra Sultan I. Ahmet için yazılmış bir kıta vardır. Bu kıtasında Riyazî padişahı övdükten sonra kendisine iyilik ve cömertliğini göstermesi, düşkünlükten kurtarıp yerden kaldırması için talepte bulunmuş, yardımlarını istemiştir.

  • Mukaddimeden sonra gelen iki ravzada önce şair 8 padişaha yer verilir à Fatih Sultan Mehmet, II. Bayezit, Yavuz Sultan Selim, Kanunî Sultan Süleyman, II. Selim, III. Murat, III. Mehmet ve I. Ahmet’tir. Sultanların şiirleri ve her birinin saltanat devirlerinde şiire hizmetleri anlatılmıştır.
  • II. Ravza: Fatih Sultan Mehmet devrinden eserin yazıldığı tarihe kadar Osmanlı ülkesinde yetişmiş çeşitli nüshalarda farklı olmak kaydıyla toplam 417 şair anlatılır. Her şairin hayatı, şairliği ve varsa eserleri hakkında bilgi verilmiş ve hemen hepsinin ölüm tarihleri gösterilmiştir. Şairler hakkında kısa bilgiler vermiş, buna karşı şiirlerinden daha çok örnek almıştır. Riyazî daha önceki tezkireleri bir hayli eleştirdiği hâlde, bu bölümdeki şairleri yazarken onlardan da çok yararlanmıştır.
  • Tezkire bu yüzyılın en dikkate değer tezkiresidir. Eserin en önemli özelliği, hemen bütün şairlerin ölüm tarihlerinin belirtilmiş olmasıdır. verdiği ölüm tarihlerini çoğunlukla tarih beyitleri de söyleyerek doğrulamak istemiştir. Ayrıca, Hasan Çelebi’den sonraki 25 yıl içinde yetişen şairler hakkında verdiği bilgiler de araştırmaya dayanan önemli bilgilerdir.bu şairler hakkında ciddi değerlendirmelerde bulunmuştur.
  • Riyazî Tezkiresi, Rıza Tezkiresi’yle birlikte 16 yüzyılın şairler hakkında geniş bilgi verip eserlerinden çok fazla örnek vermeyen, biyografi ağırlıklı tezkireleri ile 17. yüzyılın genellikle antoloji nitelikli eserleri arasında geçiş eserleridir. Riyazî, şairlerin hayatına dair Rıza’ya göre daha geniş bilgi verir ve bu hâliyle 16. Yüzyılın eserlerine daha çok benzer.
  • Riyazî Tezkiresi’nin dili genellikle sadedir. Bazı şairlerde makamına ve sosyal durumuna göre daha süslü ve daha ağır bir dil kullanılmıştır.
    • ZÜBDETÜ’L-EŞAR
  • Kafzade namıyla tanınmıştır. Asıl adı à Abdulhay. İstanbul’da doğdu (1589) .soyu anne tarafından Ebussuud Efendi’ye kadar çıkar. Babası Kafzade Feyzullah Efendi Rumeli kazaskerliği makamına kadar yükselmiştir.
  • Kafzade Faizî, ilk tahsilini aile çevresinde gördü. 1604’te şehzade hocası Mustafa Efendi’den mülazemet aldı. Çeşitli medreselerde müderrislik ve kadılık yaptı.1620 tarihinde Midilli kazası kendisine arpalık tayin olundu, ancak Sultan II. Osman Lehistan seferine giderken bütün arpalıkları kaldırdığı için bu ihsana nail olamadı.
  • 1620’de II. Osman’ın katli sırasında saraydaymış. Bu olayın üzüntüsüyle hastalandı ve 1622’de öldü. Mezarı Melul Emir Efendi Mektebi sahasındadır. Mezar taşında şu beyit kazılıdır: Göçdi bin otuz bir recebi abdü’l-hayy

Okun Abdu’l-hayy Efendi cânıçün Fâtiha
Eserleri
Yarım kalmış bir Leyla vü Mecnun mesnevisi, divanı ve sakinamesi vardır. En önemli eseri tezkiresidir. ***Zübdetü’l-eşar: Antoloji niteliğindeki ilk tezkiredir.

  • Tezkirede 15. yüzyıl ortalarından yazıldığı 1621 yılına kadar yaşamış 14’ü kadın olmak üzere 515 şair alfabe sırasına göre verilmiştir. Bu şairlerden 57 tanesi sadece Zübdetü’l-eşar’da zikredilmiş olup başka hiçbir tezkirede bu şairler hakkında bir bilgiye rastlanmamaktadır.
  • Şairlerin hayatlarına dair bilgiler iki üç cümleyi geçmez.
  • Faizî, tezkireye aldığı şairlerin ölüm tarihlerini vermeye dikkat etmiş, ölüm tarihlerini kesin olarak bilmediği şairler hakkında yaşadığı dönemi belirtecek ibareler kullanmıştır.
  • Eser şairler hakkında bilgi vermesi açısından değil, seçilen şiirler açısından önem taşır.
  • Tezkirelerin bir önemi de şiir geleneğimizi yansıtmalarıdır. Aynı zamanda birer şair olan tezkire yazarlarının şiir seçiminde dikkat ettikleri noktalar değerlendirilirse, zamanın şiir zevki de ortaya çıkarılmış olur.

Mülazemet: Staj görme
Örnek 3 (Zübdetü’l-eşar’dan)
Sadeleştirilmiş Metin
Ahmed Paşa:
Dokuz yüz ikide vefat etmişlerdir.
Tarih: Geçdi meded şâir-i Rûm.
Kasidelerinden olan bu şiirler onun divanından derlenmiştir.
Okunun peykanı gönlü delip geçse şaşılır mı; çünkü kırık şişede su durmaz.
Yanağının hasreti göz şişemi doldurdu; sanki su, ardında gül yaprağı gibi bir yadigar bıraktı.
Gözyaşı ah ile akmadığı için muradına erdi; suyun durulunca kıymetli olmasına şaşılır mı?

Yine ondan: Ey mestane bülbül, menekşenin kulağından sakın; güzellik sırrını sen gel kimseye söyleme, yerin kulağı var.

  • TEZKİRE-İ ŞUARA


  • Rıza, Zehrimar Mehmet Bey’in oğludur. Kaynaklarda Zehrimarzade diye anılır.
  • Edirne’de doğdu ve öğrenimini bu ilde yaptı. Medreseyi bitirdikten sonra müderrisliklerde bulundu ve mahkeme naiplikleri yaptı.

Yaşlılığında emekli olup Uzunköprü’de dinlenmeye çekildi. Son görevi Uzunköprü müftülüğüdür. Edirne’de öldü.

  • Adı 17. yüzyıl kaynaklarında şair olarak sık sık anılan Rıza’nın mürettep bir divanıyla , Kava’id-i Farisiyye adlı bir eseri olduğu söylenmişse de bunlar şimdiye kadar ele geçmemiştir. Bu devre ait şiir mecmualarında şiirlerine rastlanır. Ancak,şairliğinden çok tezkireciliği ile tanınmıştır.

Eseri

  • Rıza’nın ele geçmeyen eserleri dışında bilinen tek çalışması tezkiresidir. Eser 1591-1640 yılları arasında ölmüş olan şairler hakkında bilgi vermektedir. Câmi-i Maznûn tamlamasının gösterdiği 1050 yılında tamamlanmış ve devrin padişahı Sultan İbrahim’e sunulmuştur. ü 1585-86 yılında yazılan Hasan Çelebi Tezkiresi’nin beş yıl arayla zeyli sayılabilir.
  • Tezkire kısa bir ön söz ve iki bölümden oluşur. Rıza Efendi eserinin başında,tezkiresine eski şair padişahlarla, 1000 yılından sonra yetişen şairleri aldığını söyledikten sonra Sultan İbrahim’i on beyitlik küçük bir mesnevi ile övmüş ve tezkireye kendüye bir mahlas isnad ederek şairim diye feryad edenmüteşairleri almamağa karar verdiğini, bunların kendisine hücum edip hırpalayacaklarını bildiğini ve bunu göze aldığını söylemiştir.

Tezkirenin Zikr-i Şuara-yı Selatin-i Maziyye başlığını taşıyan birinci bölümünde on şair padişaha yer verilmiştir. Bunlar, II. Murat, Fatih
Sultan Mehmet, Sultan II. Bayezit, Yavuz Sultan Selim, Kanunî Sultan Süleyman, Sultan II. Selim, Sultan III. Murat, Sultan III. Mehmet, Sultan I. Ahmet ve Sultan IV. Murat’tır. Her birinin mahlası söylenmiş, saltanat tarihleri ve süreleri belirtilmiş, şiirlerinden iki üç beyit örnek verilmiştir.

  • 2. bölümde alfabe sırasıyla 1591-1640 yılları arasında yetişen 259 şair hakkında bilgi verilmiştir. Padişahlarla birlikte tezkirenin şair sayısı 269’dur.
  • Şairler hakkında kısa bilgiler verir. Şairin babası, doğduğu yer, öğrenimi ve yaptığı görevler birkaç cümle içine sıkıştırılmış, buna karşılık şairlerden çoğunun ölüm tarihleri, bazen tarih mısraları da gösterilerek verilmiştir.
  • Rıza, yalnızca tanınmış şairlerin sanatları hakkında kısaca fikirlerini söylemiş ve edebî değerlendirmelerde bulunmuştur. Bunların dışındaki şairler için de çok genel sözler söylemiştir.
  • Yazarın şairlere bakışı genellikle iyimserdir. Eleştirmekten çok hemen hepsini övmüştür.
  • Eserde verilen şiir örneklerinin sayısı bir iki beyitle sekiz on beyit arasında değişir. Tezkire, Riyazî Tezkiresi’nin izinde ancak ondan daha muhtasar bir biçimde hazırlanmıştır.


TEZKİRE-İ ŞUARA

  • hayatı hakkında çok az bilgi vardır. İstanbul’da doğduğu, devrin tanınmış kişilerinden Kadri Efendi’nin yeğeni ve Rıfkı Mehmet Efendi’nin küçük kardeşi olduğu, medrese öğrenimini tamamlayarak Şeyhülislam Bahayî Efendi’den mülazım olduğu biliniyor. Değişik yerlerde kadılık yaptı ve Rumeli’de Kili kadısı iken öldü (1662). ü Mürettep bir divanı yoksa da 17. yüzyıl şiir mecmualarında bazı şiirlerine rastlanmaktadır.

Eseri

  • tek eseri tezkiresidir. Faizî’nin tezkiresine zeyl olarak yazılmıştır. Zübdetü’l-eş’âr’ın kaldığı 1621 yılından sonra yaşayan şairlerle başlayan tezkire, yazarının 1622 yılında ölümüyle yarım kalmıştır. Çağdaşı 29 şair hakkında kısa bilgiler vermiştir. Eser daha sonra Ali Emirî tarafından temize çekilerek (1905) bugün elde bulunan tezkire meydana getirilmiştir.
  • Tezkirenin öteki nüshaları bu nüshadan çoğaltılmıştır. Ayrıca kitabın sonuna Şeyhî’nin Yümnî hakkında verdiği kısa bilgi de eklenmiştir.
  • Şairler hakkında bir iki satırlık çok az bilgi vermiş ve şiirlerinden iki beyitle üç gazel arasında örnek seçmiştir. Tezkiredeki 29 şairden 13’ü Safayî Tezkiresi’nde, 5’i de Şeyhî’nin Vekayî-i Fudala’sında vardır. Öteki kaynaklarda bulunmayan 11 şair hakkında bilgi veren bu tezkire basılmıştır

ZEYL-İ ZÜBDETÜ’L-EŞAR

  • Seyrekzade Mehmet Âsım, İstanbul’da doğdu. Rumeli kazaskerlerinden Abdurrahman Efendi’nin oğludur. Medrese öğrenimini bitirerek Şeyhülislam Esirî Mehmet Efendi’den mülazım oldu. İstanbul ve Rumeli illerinin birçok medresesinde hocalık yaptıktan sonra Siyavuş Paşa müderrisi iken 1675 te İstanbul’da vebadan öldü.
  • Mürettep divanı olduğu bazı kaynaklarda söylense de ele geçmemiştir.
  • Şiir mecmualarında şiirleri olmasına rağmen başarılı bir şair değildir. Daha çok tezkiresiyle tanınır.

Eseri

  • Âsım’ın Zeyl-i Zübdetül-eşar adını taşıyan eseri, Fâizî’nin eserine zeyl olup antoloji türünde kaleme alınmıştır. Yazar 1030 tarihinden başlayarak ölümüne kadar 55 yıl içindeki şairleri toplamıştır. Alfabe sırasına göre verdiği 123 şairden sonra, eserini Kafzade Fa’izî’ye zeyl olarak yazdığını ve Zeyl-i Zübdetü’l-eşar olarak adlandırdığını kendisi söylemiştir.
  • Vefat tarihleri Âsım’ın ölümünden sonra olan 15 şairin eserde olmasının bunların yazarın vefatından sonra bir başkası tarafından esere dahiledildiğini göstermektedir.
  • Antoloji niteliğindeki tezkireler içinde en az bilgi veren ve en çok örnek gösteren Âsım tezkiresidir. ü En tanınmış şairler hakkında bile verdiği bilgi iki üç satırı geçmez.
  • Pek çok şairin de yalnızca adını anmış ve haklarında hiçbir bilgi vermemiştir. Şairlerin birçoğunun ölüm tarihini söylemiştir.


Tarih: Mehmet İzzetî yüce Şrdevs cennetinde makam bulsun.
Âşıkların, gönlü asla yıkılmasın. Ey Allah’ım “eski şehre yeni adet gelmesin.
Gerçi gönül isteği, anlamaz değildir; bu nedenle bakmaz. Kendinden geçmiş sevgilinin hançere benzeyen etkili bakışı, elinden zaman zaman düşer.

Diger: Yaya benzeyen kaş ile kim baş edebilir. O ucu Hint’te yapılmış hançerile kim konuşabilir.
Ey sevgilim senin boyunun hayalinihatırlayınca gözümden yaş akar. Gözyaşım nehir gibi çok olur servi ağacını bile kaplar.

Diger: Ey Allah’ım vuslat zamanında gönlüme ayrılığı gösterme. Çünkü hasret hasretini görse dua makbûl olurmuş. Âşıklar, bu meclisin, dünyanın hiç olmazsa bir iki kadeh yaşama sevincini görseler.
Çünkü aşağılıkları besleyen sakiden eziyetler çeker.

Ali Osman Coşkun, Seyrekzade Mehmet Âsım’ın Hayatı ve Zeyl-i Zübdetü’l-eşarı Adlı Eseri
TEŞRİFATÜ’Ş-ŞUARA


  • Edirne’de doğdu. Asıl adı àAli
  • hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. Tahsilini Edirne’de tamamladıktan sonra 40 akçe ile müderris oldu. Azledilmesinin ardından kadılığa geçti ve Rumeli’de çeşitli yerlerde kadılık yaptı.



Şiirlerinden ve tezkiresinde söylediklerinden anlaşıldığına göre Güftî’nin hayatı mihnet ve yoksulluk içinde geçti. Kıymeti takdir edilmemiş, hayatta beklediklerine kavuşamamıştır. Hayatta sürekli mahrumiyet içinde yaşaması onda bedbahtlık duygusu uyandırmış, bu psikolojisi alaya, zaman zaman da hicve yönelmesine sebep olmuştur. Güftî tezkiresinde kendisini telaşçı, zayıflıktan beli bükülmüş, tiryaki bir züğürt olarak tasvir eder.
Eserleri

  • Divan: Mürettep bir divandır.
  • Gamname: Varadin kadısı iken yazdığı 2000 beyitlik bir mesnevidir. Devriyle ilgili bir şikâyetnamedir.
  • Hilye-i Güftî: Nüshası tespit edilemeyen ve bazı kaynaklarda Düvazdeh İmam adıyla da zikredilen bu manzum eserde Hz. Hasan ve Hüseyin ile aşere-i mübeşşerenin hikâyelerinin yer aldığı belirtilmektedir.
  • Şah u Derviş: Şeyhülislam Bahâyî Mehmed Efendi adına başlayıp tamamlayamadığı bir mesnevi tercümesidir.
  • Zafername: Varadin fethi münasebetiyle yazdığı 646 beyitlik bir manzume olup başında 34 beyitlik bir nat vardır.
  • Zellename: Hiciv türünde küçük bir mesnevidir.
  • Teşrifatü’ş-şuara:*** Türk edebiyatının nazımla kaleme alınmış ilk tezkiresidir.


  • Fe’ilâtün mefâ’ilün fe’ilün kalıbıyla ve mesnevi nazım şekliyle yazılan 2400 beyitten oluşur.
  • Bu eserin yazılış tarihi ne eserde ne de başka kaynaklarda belirtilmiştir. Ancak içindeki bazı şairlere istinaden yazılış tarihi bulunabilmektedir.
  • Eserinin başında 210 beyitlik bir bölümde kalemini ve şiirini övmüş, daha sonra çağdaşı olan 106 şairi anlatmıştır. Bunlar arasında başka tezkirelerde olmayan 25 şair vardır.
  • Eserine aldığı şairleri alaylı bir dille bazen aşırıya kaçan bir hicivle anlatmış, vücut kusurlarına kadar dile getirmiştir. Hicvettiği kişiler arasında kendisi de vardır. Bu arada devrinden ve talihinden şikâyetlerini de tekrarlar.
  • Şairlerin hayatlarına dair doğrudan bilgi vermemekle beraber onları hicvederken yaradılışlarını, psikolojilerini vermesi ve diğer tezkirelerde olmayan 25 şair hakkında bilgi ihtiva etmesi açısından dikkate değer bir eserdir.
  • Tezkirenin dili oldukça ağırdır.

Neşatî, kaleminin kamışında bu feryat yine nedir? Yoksa hasretle gönülden şikâyet mi çıkar? EDEBİYATININ