Bölüm 1
Türkiye’nin Deprem Gerçeği
GİRİŞ
Türkiye, Alp-Himalaya (Akdeniz Çevresi) Deprem Kuşağı olarak adlandırılan ve her yıl Dünya’da meydana gelen depremlerin yaklaşık % 20 civarındaki kısmının oluştuğu bölgenin, en tehlikeli kesiminde yer almaktadır.
Türkiye batıda Ege Denizi’nden başlayıp Van Gölü’ne kadar uzanan sağ yönlü doğrultu atımlı Kuzey Anadolu Fayı, güneyde Kızıldeniz’den başlayıp Hatay’a kadar uzanan Ölü Deniz fayı, Hatay’dan başlayıp Erzincan civarında Kuzey Anadolu Fayı ile kesişen Doğu Anadolu Fayı ve batıda Ege Graben Sistemini oluşturan fay sistemleri tarafından kontrol edilmekte, adı geçen fay sistemlerini oluşturan faylara bağlı büyük depremlere sahne olmaktadır. Ayrıca Niğde civarından başlayıp Mersine doğru uzanan Ecemiş Fayı yine Niğde’den başlayıp Ankara civarına kadar uzanan Tuz Gölü Fayı, kuzeyde Niksar-Erbaa Fayı, Keskin Fayı, Sultandağ Fayı, Eskişehir Fay Zonu gibi büyük deprem yaratacak potansiyelde pek çok aktif fay tarafından örümcek ağı gibi sarılmıştır.
DEPREMLERİN OLUŞUMU
Yeryuvarının İç Yapısı
Depremlerin nasıl ve neden oluştuğunu anlamak için öncelikle Yerkürenin iç yapısını bilmek gerekir. Dünyamız çekirdek, manto ve yerkabuğu olmak üzere kabaca iç içe üç ana katmandan oluşur.
1-Çekirdek: Dünyanın yoğunluğu en yüksek ve en sıcak kısmıdır. Dış ve iç çekirdek diye ikiye ayrılır. 2,300 km kalınlığa sahiptir. Ergimiş haldeki demir ve nikel’den oluşmuştur. Ortalama sıcaklığı 5,500 0C dir. Çekirdek mantoya oranla iki kat daha yoğundur. Hacim olarak yeryuvarının %16 lık bir kısmını kaplamakta olup yoğunluğu 10 – 13 gr/cm3 tür.
2-Manto: Yerkabuğunun hemen altında yer alır ve Çekirdeğe kadar uzanır. 2,900 km kalınlığa sahiptir. Alt ve üst manto diye ikiye ayrılır. Manto katmanının sıcaklığı çekirdeğe yakın yerlerde 4,000 0C iken, astenosferin en üst bölümünde 1,000 0C kadar düşer. Hacim olarak yeryuvarının %83 ünü oluşturur ve yoğunluğu 3,3 - 5,7 gr/cm3 arasında değişir.
3-Yerkabuğu: Yeryuvarının en dışta yer alan kısmıdır. Değişik büyüklüklerde, soğuk ve hareketli levhalardan oluşur. Kalınlığı 6 ila 70 km arasında değişir. Kıtasal kabuk ve okyanusal kabuk olarak ikiye ayrılır. Kıtasal kabuğun kalınlığı 20-90 km arasındadır ve ortalama yoğunluğu 2,7 gr/cm3 tür. Silis ve alüminyum içeriği bakımından zengindir. Okyanusal kabuk ise kıtasal kabuğa göre daha incedir. Kalınlığı 5-10 km dir ve kıtasal kabuğa göre daha yoğundur. Koyu renkli bazik, ultrabazik mağmatik kayaçlardan oluşur.
Manto fiziksel özelliklerine göre üç seviyeye ayrılır. Alt manto katı özellikte ve hacim olarak Dünya’nın iç yapısındaki en büyük katmanı oluşturur.
Astenosfer mantoyu çevreler. Alt mantoyla aynı bileşime sahip olmakla birlikte plastik özellikte olup yavaş akıcı kıvamdadır. Litosferin hemen altında ve yaklaşık 100 km’lik kalınlığa sahiptir ve genellikle ergimiş kayaçlardan oluşan mantonun üst kısmına denir. Yaklaşık 1000 0C sıcaklığa sahiptir.
Litosfer (Taşküre): Yerkabuğunun altında bulunan manto katmanının kabuğa yakın kısmı, daha çok katı kayaçlardan oluşmuştur. Mantonun bu kısmı ile yerkabuğu katmanının birlikte oluşturduğu ve kalınlığı 80 km dolayında olan bölüme Litosfer denir. Litosfer, levha ya da plaka olarak adlandırılan ve altındaki konveksiyon akımların etkisiyle hareket eden çok sayıda parçaya ayrılmıştır. Bu levhalar, değişik biçimlerde ve yönlerde olmak üzere, çok yavaş da olsa sürekli hareket halindedir. Hareketler düşey yönde (epirojenik) ya da yatay yönde (orojenik) olabilir (Şekil 1.2). Bütün levhalar birbirleriyle temas halinde olduğundan herhangi birinin hareketi diğerini de etkiler. Bu levhaların birbirleriyle olan etkileşimleri nedeniyle depremler, volkanik etkinlikler, sıradağlar ve okyanus havzaları oluşmaktadır.
Dünya üzerinde şimdiye kadar belirlenen büyük levhalar; Avrasya (Avrupa-Asya) Levhası, Pasifik Levhası, Avustralya Levhası, Kuzey Amerika Levhası, Güney Amerika Levhası, Afrika Levhası ve Antartika levhasıdır. Küçük levhacıklar ise, Nazka Levhacığı, Cocos Levhacığı, Juan de fuca Levhacığı, Filipinler Levhacığı, Antiller Levhacığı, Anadolu Levhacığı, Arap Levhacığı, İran Levhacığı, Scotia Levhacığı ve Caribbean Levhacığıdır.
Kabuğu meydana getiren levhaların hareketleri değişik birtakım nedenlere bağlanmaktadır. Bunlardan en önemlileri;
Dalma-Batma zonunda oluşan çekme kuvveti,
Okyanus ortasındaki yayılma zonunda oluşan itme kuvveti,
Astenosferde oluşan akıntı kuvveti,
Mantoda oluşan konveksiyon akımların etkisidir.
Faylar
Yerkabuğunu oluşturan levhaların yavaş hareketleri sonucu oluşan çekme, basınç, makaslama ve burulma gibi gerilmelerin etkisiyle kabuğun bazı bölümlerinde uzun yıllar boyunca enerji birikir. Yüzlerce yılı kapsayan geniş zaman aralıklarında bu şekilde biriken enerji, kayaların kırılma dirençlerinin en zayıf olduğu yerlerde meydana gelen kırılmalarla aniden boşalır ve dalgalar halinde yayılmaya başlar. Kayalardaki bu kırıklara Fay adı verilir. Yayılan çeşitli özellikteki dalgaların etkisiyle kabuğun o kesiminde meydana gelen hızlı hareketlere de Deprem denir.
Faylarda kayma hareketinin meydana geldiği, kırık hattının her iki yanında kalan blokların aşağı-yukarı ve/veya sağa-sola yer değiştirdiği düzleme fay düzlemi adı verilir. Kayma anında parlak ve kaygan bir görünüm kazanmış olan bu düzleme, fay aynası adı da verilmektedir.
Faylarda fay düzleminin üzerinde bulunan bloka tavan bloku, altında bulunan bloka ise taban bloku adı verilir. Tavan ve taban bloklarının arasında bulunan mesafeye fayın atımı denir. Faylar atımlarına göre; eğim atımlı, doğrultu atımlı ve yanal atımlı olmak üzere üç ana gruba ayrılırlar.
1-Eğim atımlı faylarda kayma hareketi, fay düzleminin eğimi boyunca olur. Bu tür faylar; tavan bloku aşağıda, taban bloku yukarıda olursa eğim atımlı normal fay, bunun tersi yani tavan bloku yukarıda, taban bloku aşağıda olursa eğim atımlı ters fay adını alır.
2-Doğrultu atımlı faylarda kayma hareketi, fay düzleminin doğrultusu boyunca olmaktadır. Bu tür faylarda sağ ve sol yönlü olmak üzere isimler alırlar. Bloklardan biri üzerinde bulunan ve karşı bloka bakan bir kimseye göre, karşıda bulunan blok eğer sağa doğru kaymış ise faya doğrultu atımlı sağ yönlü, sola kaymış ise doğrultu atımlı sol yönlü fay adı verilir.
3-Yanal atımlı faylarda kayma hareketi, fay düzlemi üzerinde yanal olarak meydana gelir. Hareket ne sadece fay düzleminin eğim yönünde ne de sadece doğrultu yönünde değil, bunların bileşkesi şeklinde yanal olarak gerçekleşir.
Depremlerin Oluşumu ve Türleri
Yerkabuğunu oluşturan levhaların uzun bir zaman içinde yanal ve düşey yöndeki yavaş hareketleri sonucunda, kabuğun belli kesimlerinde biriken elastik deformasyon enerjisinin, o bölgede bulunan kayaçların kırılma direncini aşması ile ortaya çıkan kırılmalar (faylanma) nedeniyle ani olarak boşalması ve bu enerjinin dalgalar halinde yayılması, dalgaların geçtikleri ortamları ve yeryüzünü sarsmasına deprem denir. Depremlerin büyük bir kısmı yerin 30 km’lik üst kısmında, meydana gelir. Depremi yaratan ve birikmiş enerjinin büyük bir kısmının boşaldığı ve genellikle kırılmanın oluştuğu ilk anda gerçekleşen depreme ana şok denir. Büyük depremin ardından aynı bölgede meydana gelen daha küçük depremler artçı depremler olarak isimlendirilir. Belirli büyüklükteki bir depremin öncesinde aynı fay üzerinde meydana gelmiş, büyüklüğü daha az olan depremlere de öncü depremler denir. Depremlerin nasıl oluştuğunu, deprem dalgalarının yeryuvarı içinde ne şekilde yayıldığını, ölçü aletleri ve yöntemlerini, kayıtların değerlendirilmesini ve depremlerin oluşum ve yayılımı ile ilgili diğer konuları inceleyen bilim dalına Sismoloji denir.
Deprem Dalgaları; depremler sırasında açığa çıkan enerji, depremin odak noktasından bütün yönlere doğru dalgalar halinde yayılır. Bu dalgalar;
Cisim Dalgaları (P Birincil Dalgalar ve S İkincil Dalgalar)
Yüzey Dalgaları (Rayleigh Kayma Dalgaları ve Love Dalgaları) olarak isimlendirilmiştir.
P dalgaları, en hızlı yayılan, bu yüzden deprem kayıt aletlerinde (sismograf) en önce kaydedilen dalgalardır. P dalgalarında, titreşim hareketi dalganın yayılma doğrultusu ile aynıdır. Bu dalgalar katı, sıvı ve gazların içinde yol alabilirler. P dalgaları içerisinden geçtikleri cisimlerin taneciklerini birbirine yaklaştırır ya da uzaklaştırır. Bu dalgaların hızları 6-13 km/sn (ortalama 8 km/sn) arasındadır. P dalgalarının hızı, dalganın yayıldığı ortamın rijidite, yoğunluk ve elastik özelliklerine göre değişmektedir. İsmini birincil ya da ilk gelen dalga anlamındaki latince primer kelimenin baş harfinden almıştır
P dalgalarına göre daha yavaş yayılma hızına sahip olan S dalgaları, kayıt aletlerinde ikincil olarak kaydedilir. S dalgaları rijiditesi bulunmayan sıvı maddeler içinde oluşamazlar. Bu gerçekten yararlanılarak dünyanın dış çekirdek kısmının sıvı olduğu anlaşılmıştır. Bu dalgaların katı yerkabuğu içindeki yayılma hızı ise 3,5-7,5 km/sn (ortalama 4,5 km/sn) arasındadır. S dalgaları, kayaları aynı anda hem yukarı-aşağı, hem de iki yana doğru hareket ettirir. İsmini sekonder kelimesinin baş harfinden almıştır.
Yüzey Dalgaları ise Cisim Dalgalarına göre daha yavaş olan ve diğer dalgaların yerin içinde yansımasından sonra yüzeye çıkması ve cismin serbest yüzeyi boyunca yayılması ile meydana gelirler ve genlikleri daha büyüktür. Hızları yaklaşık 1,5 km/sn dir. Ölçüm istasyonlarına en son gelen dalgalardır. Sismogramlarda en şiddetli hareketleri gösterirler. Hızı daha fazla olan Love ve genliği daha büyük olan Rayleigh dalgaları olarak ikiye ayrılırlar. Bazı yüzey dalgaları, kayaları oluşturan tanecikleri, dalgalarda olduğu gibi, dairesel hareket ettirir. Yapılarda yıkıma yol açan dalgalar S dalgaları ile yüzey dalgalarıdır.
P ve S dalgalarının hızları, içlerinde hareket ettikleri maddelerin yoğunluk ve esnekliklerinden yararlanılarak belirlenir.
Sismograf (Deprem kayıtçısı, Sismometre): Depremlerin ya da diğer tür enerji kaynaklarının ürettiği sismik dalgalar sismograf olarak adlandırılan aygıtlar tarafından kaydedilir. Yeryüzünde, yeraltında ya da denizaltında algılama yapabilen sismograflar, elektronik ve mekanik parçalarda oluşan aygıtlardır. Algılayıcı (sismometre, jeofon), koşullandırıcı (yükseltici, süzgeç, saat ve radyo) ve kayıtçı (kalem, teyp, bilgisayar) birimlerinden oluşur.
Depremlerin Sınıflandırılması
A-Kökenlerine göre deprem sınıflaması
Depremler kökenlerine yani oluşum mekanizmalarına göre 5 gruba ayrılır. Bunlar;
Tektonik Depremler
Volkanik Depremler
Çöküntü Depremleri
Yapay Depremler (İnsanların neden olduğu depremler, nükleer patlatmalar vb)
B-Odak derinliklerine göre deprem sınıflaması
Depremler çok değişik derinliklerde oluşabilir. Bunlar;
Sığ depremler: Odak derinliği 0 - 60 km arası derinliklerde olan depremler
Orta derinlikte depremler: Odak derinliği 60 - 300 km derinliklerde olan depremlerdir.
Derin depremler: Odak derinliği 300 – 700 km arasında olan depremlerdir.( Prof. Rihter 700 km den daha derinde deprem oluşmadığını ilk belirten bilim insanlarında biri olmuştur.)
C-Uzaklıklarına göre deprem sınıflaması
Depremler oluştukları sırada boşalan enerjinin bir ifadesi olan büyüklüklerine (magnitüd) göre altı grup altında isimlendirilmiştir. Bunlar;
Çok büyük depremler: M ≥ 8,0
Büyük depremler: 7,0 ≤ M < 8,0
Orta büyüklükte depremler: 5,0 ≤ M < 7,0
Küçük depremler: 3,0 ≤ M < 5,0
Mikro depremler: 1,0 ≤ M < 3,0
Küçük mikro depremler: M < 1,0
Deprem Parametreleri
Herhangi bir yerde oluşan depremleri tanımlamak için kullanılan verilerdir. Bunlar sırasıyla;
Oluş zamanı
Süresi
Odak noktası (hiposantr, alt merkez)
Odak derinliği
Üst merkez (episantr, dış merkez)
Büyüklük (magnitüd)
Oluş zamanı: Fay üzerinde kırılmanın başladığı ilk andır.
Süresi: Sarsıntı süresi depremin büyüklüğüne ve uzaklığına göre değişir. Genel olarak bir dakikanın altındadır.
Odak noktası (hiposantr, alt merkez): Depremi oluşturan kırılmanın başladığı yeraltı noktasına daha doğrusu alanına depremin odak noktası hiposantr veya alt merkez denir. Yüzeye ne kadar yakın olursa o kadar dar bir alanda yıkıcı etkisi olan depreme neden olur.
Odak derinliği: Odak noktasının yeryüzüne çıktığı en kısa mesafeye Odak derinliği denir. Başka bir ifadeyle alt merkezle üst merkez arasındaki mesafeye odak derinliği adı verilmektedir. Depremden sonra açığa çıkan enerji, sığ depremlerde derin odaklı depremlere göre daha fazla hasar yapıcı sonuçlar doğurur. Türkiye’deki depremlerin büyük çoğunluğu sığ odaklıdır.
Üst merkez (episantr, dış merkez): Deprem odak noktasının yeryüzündeki izdüşümünün enlem ve boylam cinsinden koordinatına üst merkez denir. Büyük bir depremin etkili olduğu alan, o yerleşim yerinin depremin üst merkezine olan uzaklığına göre değişmektedir. Depremin üst merkezi yerleşim yerine ne kadar yakın ise deprem o yörede o kadar fazla etkili olacaktır.
Büyüklük (magnitüd): Depremin ortaya çıkardığı toplam enerjiyi karakterize eden, aletsel ölçüm ve hesaplama sonucunda bulunan değerdir. İlk olarak 1935 yılında ‘Prof.Dr. Charles F. Richter’ tarafından tanımlandığı için bu adla da anılır.
Depremlerin Yeryüzünde Dağılışı
Dünyanın belirli bölgelerinde sık ve yıkıcı depremler olurken bazı bölgelerinde nadiren ve küçük depremler olmakta, bazı yerlerde ise hiç deprem olmamaktadır. yeryüzünde oluşan depremler belirli kuşaklar üzerinde yoğunlaşır.
Asismik Bölgeler
A sismik Bölgelerde hemen hiç deprem olmamaktadır.
Kanada Kalkanı,
Brezilya
Orta Avustralya
Kuzey Almanya
Kuzey Rusya
Sibirya
Sismik Bölgeler
Dünya’nın şiddetli ve sık deprem olan bölgeleri Sismik Bölgeler olarak adlandırılır. Sismik Bölgeler; belirgin olarak iki kuşak boyunca dağılır. Bu bölgeler, aynı zamanda genç sıradağların ve volkan zincirlerinin de sıralandığı levha sınırlarına paralel olarak uzanır.
1-Alp-Himalaya (Akdeniz Çevresi) Deprem Kuşağı
İspanya’dan başlayıp Pamir Baykal Hattına kadar uzanan ve Türkiye’nin de tam ortasında yer aldığı Alp-Himalaya Deprem Kuşağı, Dünya’daki iki sismik kuşaktan biridir.
İspanya-Güney Fransa-İtalya,
Yunanistan-Türkiye-Cezayir,
İran-Kafkasya-Hazar Denizi,
Himalayalar,
Pamir-Baykal çizgisi,
Burma’ya kadar uzanır ve burada Pasifik Çevresi Deprem Kuşağı ile birleşir. Bu hat boyunca özellikle de Türkiye ve Yunanistan (en çok da Ege Denizi) depremlerin çok sık ve şiddetli olduğu kesimlerdir. Yaklaşık uzunluğu 12 000 km olan bu kuşak üzerinde yeryüzündeki depremlerin yaklaşık %20’si oluşur. Bu kuşak Akdeniz Çevresi Deprem Kuşağı olarak da isimlendirilir.
2-Pasifik Çevresi Deprem Kuşağı
Bu kuşak depremlere neden olan enerji yoğunlaşmasının en yüksek olduğu kuşaktır. Pasifik Çevresi Deprem Kuşağı, yeryüzündeki yıllık depremlerin %80 kadarının oluştuğu, Dünya’nın en büyük ve yıkıcı depremlerinin meydana geldiği kuşaktır.
Kuzey Amerika
Meksika-Orta Amerika
Peru-Ekvator-Şili
Japonya ve Yeni Zelanda
Kamçatka ve Kuril Adaları
TÜRKİYE’NİN SİSMOTEKTONİK ÖZELLİKLERİ
Türkiye, Akdeniz’in içinde ve kuzeye doğru Ege Denizi güney bölümünde Afrika Plakası/Levhası, Doğu Anadolu kesiminde Arabistan Plakası/Levhası ve İran Levhacığı, kuzeyde ise Avrasya Plakası/Levhası ile sınır ilişkisine sahip bulunmaktadır.
Türkiye’nin önemli bir bölümünü içeren Anadolu Levhacığı, tektonik bakımdan Dünya’da çok az görülen bir durumdadır. İrili ufaklı pek çok levhanın düğüm noktasında, sınırında yer alır. Güneyde Afrika Levhası ile Akdeniz’in içinde Kıbrıs civarından geçen dalma-batma zonunda, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da Arap ve Afrika levhaları tarafından kabaca kuzeye doğru sıkıştırılan ve deforme olan; Doğu Anadolu Fayı’nın doğusunda kalan kesimin kuzey-güney yönde basınç gerilmeleri etkisinde sıkışarak, bu kesimdeki kabukta daralmalar yaşayan ve bu durumun bir sonucu olarak ters faylar ve bindirmelerin ağırlıkta olduğu, irili ufaklı pek çok diri fayın oluşmasına bağlı olarak yıkıcı depremlere sahne olmaktadır.
Doğu Anadolu Fayı ve yine o’nun gibi doğrultu atımlı bir fay olan Kuzey Anadolu Fayı’nın sınırladığı Anadolu Levhacığı, Arap Levhacığı’nın yaptığı kuzey yönlü baskı nedeniyle doğuda sıkışıp, güney-batı yönünde Ege Denizi’nin içine doğru yaklaşık 2-3 cm/yıllık bir hızla kaymaktadır. Bu durumun sonucu olarak Batı Anadolu Bölgesi’nde Antalya’dan Çanakkale’ye kadar olan kesimde kuzey-güney yönlü çekme gerilmeleri etkili olmaktadır. Bu gerilmeler sonucu bölgede normal faylar oluşmakta, çok sayıda horst-graben sistemi gelişmektedir. Tıpkı açılan bir yelpazeye benzer şekilde batı Anadolu’da kabuk açılıp, genişlemektedir. Yelpazenin elle sıkıca tutulan kısmı ise Doğu Anadolu kesimidir.
Geçmişte herhangi bir jeolojik zaman diliminde başlayıp, nitelik değiştirmeksizin günümüzde de devam eden, etkinliğini sürdüren tektonik rejime neotektonik rejim, bu rejimin etkin olduğu zaman dilimine de neotektonik dönem, bölgeye ise neotektonik bölge adı verilir. Türkiye dört neotektonik bölgeye ayrılmıştır.
Genişlemeli neotektonik bölge
Doğrultu atılımlı neotektonik bölge (normal bileşenli)
Doğrultu atılımlı neotektonik bölge (bindirme bileşenli)
Aktif yitim ve sıkışmalı neotektonik bölge
TÜRKİYE’NİN DEPREM BÖLGELERİ VE ÖNEMLİ DİRİ FAYLARI
Türkiye’nin Deprem Bölgeleri
Depremler açısından Türkiye’yi beş bölgeye ayırıp inceleyebiliriz. Bunlar;
Kuzey Anadolu Deprem Bölgesi
Batı Anadolu Deprem Bölgesi
Güney Anadolu Deprem Bölgesi
Doğu Anadolu Deprem Bölgesi
Orta Anadolu Deprem Bölgesidir
1-Kuzey Anadolu Deprem Bölgesi
Kuzeyde Avrasya Levhasıyla güneyde Anadolu Levhacığı’nın sınır kesiminde bulunan ve yaklaşık 1500 km uzunluğundaki Kuzey Anadolu Fay Sisteminin (KAF) kaynaklık ettiği, en tehlikeli deprem bölgelerinden biridir. Kuzey Anadolu Fayı, Bingöl Karlıova’dan başlar Kuzey Anadolu’dan Ege denizine kadar uzanır.
Türkiye’yi doğu-batı yönde kat eden Kuzey Anadolu Fayı, sağ yönlü doğrultu atımlı diri bir faydır.
KAF Zonu’nun genişliği ise 10-100 km arasında değişir.
KAF boyunca sığ odaklı, yıkıcı depremler oluşur.
Türkiye’nin yıkıcı depremlerinin önemli bir kısmı bu fay üzerinde meydana gelmiştir.
Bilinen en büyük depremlerinden biri 1939 yılında Erzincan’da meydana gelmiştir.
8.0 büyüklüğündeki bu depremde 33000 kişi hayatını kaybetmiştir
Bu depremde yaklaşık 350 km yüzey kırığı meydana gelmiştir.
2-Batı Anadolu Deprem Bölgesi
Batı Anadolu Deprem Bölgesi, doğu-batı yönünde uzanan normal faylardan oluşan horst-graben sistemlerinin egemen olduğu fay sistemleri tarafından kontrol edilir (Şekil 1.16). En önemli graben sistemleri;
Büyük Menderes Grabeni,
Küçük Menderes Grabeni
Gediz Grabeni
Bakırçay Grabenidir
Bölgede Aletsel dönemde meydana gelen en önemli deprem, 28 Mart 1970’de olan 7.2 büyüklüğündeki Gediz Depremidir.
3-Güney Anadolu Deprem Bölgesi
Anadolu’nun güneyinde, Afrika Levhası ile Anadolu Levhacığı’nın sınırını oluşturan dalma-batma zonu ve Afrika Levhası ile Arap Levhacığı’nın sınırını oluşturan Ölü Deniz Fayı ve devamı niteliğindeki Doğu Anadolu Fayı Güney Anadolu Deprem Bölgesini kontrol eden ana tektonik hatları oluşturur.
Bölgenin önemli faylarından biri de Kayseri civarından başlayıp, Niğde, Pozantı, Mersin Üzerinden Taşucu civarında Akdeniz’e inen Ecemiş Fayıdır.
Ayrıca Kahramanmaraş, Osmaniye ve Adana il sınırlarının kesiştiği bölgede Arap, Afrika ve Anadolu Levhalarının çarpışma alanı bulunur ki bu durum çok sayıda doğrultu ve ters fayların oluşmasını doğurmuştur.
Orta Anadolu’da Sivas yöresinden başlayıp, Kayseri, Pozantı, Mersin üzerinden Taşucu yöresinde Akdeniz’e kadar uzanan boyu 700 km yi bulan ECEMİŞ FAY ZONU Orta Toroslar’la Doğu Toros Dağlarını birbirinden ayıran, Türkiye’nin en önemli tektonik hatlarından birini oluşturmaktadır.
Ecemiş Fayı’ndan doğuya doğru gidildiğinde, Anadolu’nun iç kesimlerinden başlayıp, Toros Dağlarını keserek Akdeniz’e kadar inen genellikle kuzey doğu güneybatı yönünde uzanan birbirine az çok paralel ters ve bazıları doğrultu atımlı çok sayıda diri fay bulunmaktadır ki Çukurova Bölgesi; Mersin’den Hatay’a kadar olan bölgede geçmiş dönemlerde çok sayıda yıkıcı depremlere sahne olmuş, bundan sonra da olmaya devam edecektir.
Adı geçen faylardan bazıları; Mansurlu Fayı, Kozan Fayı, Göksu Fay Zonu, Savrun Fayı, Ceyhan Fayı, Yumurtalık Bindirmesidir.
4-Doğu Anadolu Deprem Bölgesi
Yaklaşık uzunluğu 540 km olan sol yönlü, doğrultu atımlı bir fay olan Doğu Anadolu Fayı ve bu fayın bileşenlerini oluşturan diğer faylar bu bölgenin asıl tehlike kaynağını oluşturmaktadır. Ayrıca Bitlis-Zagros Bindirme Kuşağı veya Güneydoğu Anadolu Bindirmesi olarak adlandırılan ve Arap Levhacığı ile Anadolu Levhacığının sınır kesiminde yer alan ters faylar büyük deprem yaratma potansiyeline sahip faylardır.
Bu faylar üzerinde hem sığ, hem de orta derinlikte odağı olan depremler meydana gelir
Adı geçen faylardan kaynaklanan aletsel dönem depremlerinin en büyükleri 22 Mayıs 1971 Bingöl ve 6 Eylül 1975 Lice Depremidir
Bingöl Depreminin büyüklüğü Ms: 6.8, maksimum şiddeti Io = IX dur ve yaklaşık 38 km uzunluğunda bir yüzey kırığı meydana getirmiştir
Lice Depreminin büyüklüğü Ms : 6,9, maksimum şiddeti Io = VIII (MSK) dir.
Güney Doğu Anadolu Bindirmesi: Yaklaşık uzunluğu 600 km olan bindirme fayıdır. Bitlis-Zagros Bindirmesi olarak da bilinir (Şekil 1.20). Bu fay üzerinde aletsel dönemde oluşan en büyük deprem 6 Eylül 1975 Lice Depremidir.
5-Orta Anadolu Deprem Bölgesi
Orta Anadolu’da Başkent Ankara başta olmak üzere Afyon, Eskişehir, Kırıkkale, Kırşehir, Yozgat, Niğde, Nevşehir, Kayseri, Aksaray, Konya, Karaman gibi yerleşim alanlarını etkiyen faylar ve önemli tektonik hatların bazıları aşağıda verilmiştir.
Eskişehir Fay Zonu
Kırıkkale-Erbaa Fay Zonu
Tuz Gölü Fayı
Akpınar Fayı
Akşehir-Simav Fay sistemi
Eskişehir Fay Zonunda 20 Şubat 1956 tarihinde 6.4 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmiştir
Tuz Gölü Fayında M.S. 110 yılında ve 1104 yılında çok yıkıcı depremler meydana gelmiştir.
Anadolu Levhacığı içinde, İç Anadolu Bölgesinin en önemli kırık hatlarından birini oluşturur.
Tuz Gölü Fayı, Niğde civarından başlayarak Aksaray üzerinden Tuz Gölü Kuzey Doğu sınırını izleyerek Ankara’ya doğru uzanır. Aktif (diri) bir fay olan Tuz Gölü Fayı’nın uzunluğu yaklaşık olarak 200 km kadardır. Genişliği ise yer yer 25 km ye kadar çıkmaktadır. Çok az doğrultu atım bileşeni olan normal fay karakterindedir.
Akpınar Fayı üzerinde (Keskin) 1938 yılında 6.8 büyüklüğünde deprem meydana gelmiştir.
Eskişehir Fay Zonu, Kuzeybatıda İnegöl civarından başlayıp Güneydoğu yönünde Eskişehir üzerinden Tuz Gölü’ne kadar uzanan Eskişehir Fay Zonu’nu oluşturan faylar üzerinde tarihsel ve aletsel dönemde önemli depremler meydana gelmiş olup, bundan sonra da yıkıcı depremlere kaynaklık edebilecektir. 20 Şubat 1956 tarihinde meydana gelen Eskişehir (Çukurhisar) depremi 6.4 büyüklüğündedir. Bu zonun en önemli bileşeni olan İnönü-Dodurga Fayı sağ yönlü doğrultu atımı olan oblik bir fay özelliğindedir.
Akşehir-Simav Fay Sistemi, Sındırgı civarından başlayıp, Simav, Sultandağ, Akşehir, Doğanhisar üzerinden Karaman’a kadar uzanan yaklaşık 500 km boyunda, 15-25 km genişliğinde bir fay sistemidir. Normal fayların oluşturduğu horst ve graben serileri meydana getirmektedir. Adı geçen fay sisteminin bileşeni olan aktif faylar tarafından oluşturulmuş çok sayıdaki yıkıcı depremler, hem tarihsel ve hem de aletsel dönemde yaşanmıştır. 1921 Akşehir, 1946 Ilgın, 2000 Sultandağ ve 2002 Çay depremleri bunlardan bazılarıdır.
TÜRKİYE’NİN DEPREM BÖLGELERİ HARİTALARI VE DEPREM YÖNETMELİKLERİNİN GELİŞİMİ
Türkiye’de Cumhuriyetin kuruluşundan sonra Deprem zararlarının azaltılmasına yönelik çalışmaları kapsayan ilk yasa 22 Temmuz 1944 tarihinde “Yersarsıntılarından Evvel ve Sonra Alınacak Tedbirler Hakkında Kanun” adı altında yürürlüğe girmiştir. 4623 sayılı bu yasa gereği Bayındırlık ve Milli Eğitim Bakanlıkları tarafından 1945 yılında ilk resmi “Yersarsıntıları Bölgeleri Haritası” ve buna paralel olarak ta “Deprem Yönetmeliği” hazırlanmıştır. Türkiye’de resmi olmayan ilk deprem bölgeleri haritası ise 1932 yılında Sieberg (1932) tarafından yapılmıştır.
1945 Yersarsıntısı Bölgeleri Haritası
Bakanlar Kurulu’nun 12.7.1945 gün ve 3/2854 sayılı kararıyla “Yersarsıntısı Bölgeleri Haritası” adı altında 1/2 000 000 ölçekli olarak yürürlüğe girmiştir. Bu haritaya göre Türkiye;
Büyük hasara uğramış bölgeler,
Tehlikeli yersarsıntısı bölgeleri
Tehlikesiz bölgeler olmak üzere üç bölgeye ayrılmıştır
1947 Yersarsıntısı Bölgeleri Haritası
20.12.1947 gün ve 3/6739 sayılı kararıyla “Yersarsıntısı Bölgeleri Haritası” adı altında 1/2 000 000 ölçekli olarak yürürlüğe girmiştir. Bu haritaya göre Türkiye;
Birinci derecede yersarsıntısı bölgeleri
İkinci derecede yersarsıntısı bölgeleri
Tehlikesiz bölgeler olarak üç bölgeye ayrılmıştır
1963 Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası
22 Temmuz 1944 tarihinde yayımlanan 4623 sayılı yasa gereğince Bayındırlık ve Milli Eğitim Bakanlıkları ile birlikte hazırlanmakta olan yersarsıntısı haritaları, 25.5.1959 tarih ve 10213 sayılı resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun” gereğince İmar ve İskan, Bayındırlık, İçişleri, Milli Eğitim ve Tarım Bakanlıklarınca ortaklaşa hazırlanmaya başlanmıştır.
Bakanlar Kurulu’nun 5.4.1963 gün ve 6/1613 sayılı kararıyla “Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası” adı altında 1/2 000 000 ölçekli olarak yürürlüğe girmiştir.
Bu haritaya göre Türkiye;
Birinci derece deprem bölgeleri (VIII ve daha büyük şiddet gösteren)
İkinci derece deprem bölgeleri (VII-VIII şiddeti arasındaki yerler)
Üçüncü derece deprem bölgeleri ( V-VII şiddeti arasındaki yerlerde)
Tehlikesiz bölgeler
Olmak üzere dört bölgeye ayrılmıştır. Harita, hissedilen maksimum şiddet değerleri esas alınarak hazırlanmıştır.
1972 Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası
23.12.1972 gün ve 7/5551 sayılı kararıyla Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası adı altında 1/1 850 000 ölçekli olarak yürürlüğe girmiştir.
Bu haritaya göre Türkiye;
Birinci derece deprem bölgeleri ( IX ve daha büyük şiddet gösteren yerler)
İkinci derece deprem bölgeleri (VIII şiddetinde bulunan yerler)
Üçüncü derece deprem bölgeleri (VII şiddetinde bulunan yerler)
Dördüncü derece deprem bölgeleri (VI şiddetinde bulunan yerler)
Tehlikesiz bölgeler olmak üzere beş bölgeye ayrılmıştır
Bu harita hazırlanırken; deprem haritalarının hazırlanmasında ortak yöntemleri saptamak amacı ile 1964 Paris Hükümetler Arası Sismoloji ve Deprem Mühendisliği toplantısında deprem bölgeleri haritasının hazırlanmasına temel teşkil edecek kaynaklar olarak belirlenen; Deprem Katalogları, Üst Merkez Haritaları, Hissedilen Maksimum Şiddet Haritaları ve Sismotektonik Haritalar temel kaynak olarak kullanılmıştır.
1996 Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 42. Genel Oturumunda 1990-2000 yılları arasını kapsayan süre “Doğal Afet Zararlarının Azaltılması Uluslararası On Yılı” olarak ilan edilmiştir. Bu karar doğrultusunda 7269 sayılı yasa ile kamunun, bütün doğal afetlerin sonuçlarından korunması için hizmet vermek ve bu amaçla her türlü önleyici ve koruyucu tedbirleri almakla görevlendirilmiş olan Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, çalışmalara hemen başlamış ve kendi koordinatörlüğünde ilgili kurum, kuruluş ve Üniversite temsilcilerinden oluşan Doğal Afet Zararlarını Azaltma On Yılı Türkiye Milli Komitesini kurmuştur. Bakanlar Kurulu’nun 18.4.1996 gün ve 96/8109 sayılı kararıyla Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası adı altında 1/1 800 000 ölçekli olarak yürürlüğe girmiştir.
Son yayımlanan harita ilk dört haritadan farklı olarak olasılık yöntemleri ve yer ivmeleri esas alınarak hazırlanmıştır. Harita Türkiye’de gelecekteki 50 yıl içerisinde %90 ihtimalle aşılmayacak yer ivmelerini göstermektedir. Bu haritaya göre Türkiye;
Birinci derece deprem bölgeleri (yer ivmesinin 0,40 g ve daha büyük olacağı bölgeler)
İkinci derece deprem bölgeleri (yer ivmesinin 0,30 – 0,40 g arasında olması beklenen bölgeler)
Üçüncü derece deprem bölgeleri (yer ivmesinin 0,20 – 0,30 g arasında olması beklenen bölgeler)
Dördüncü derece deprem bölgeleri (yer ivmesinin 0,10 – 0,20 g arasında olması beklenen bölgeler)
Beşinci derece deprem bölgeleri olmak üzere beş bölgeye ayrılmıştır (yer ivmesinin 0,10 g den küçük olması beklenen bölgelerde)
2018 Türkiye Deprem Tehlike Haritası
AFAD tarafından Ulusal Deprem Araştırma Programı kapsamında yürütülen «Türkiye için Yeni (Taslak) Sismik Tehlike Haritası» çalışmaları kapsamında, uzunca bir sürenin sonunda ve nihayet gerekli prosedürler tamamlanarak, 18 Mart 2018 tarih 30364 Sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak, 1 Ocak 2019 tarihinde yürürlüğe girmek üzere yasalaşarak resmiyet kazanmıştır. 1996 Deprem Bölgeleri Haritasından farklı olarak, “deprem bölgeleri” yerine “ en büyük yer ivmesi değerleri” gösterilmeye çalışılmış, deprem bölgesi kavramı hem haritanın adında ve hem de harita açıklamalarında kullanılmamıştır.
Türkiye Deprem Yönetmelikleri
1939 yılında yaşanan Erzincan Depreminin neden olduğu 33 000 civarındaki can kaybının yarattığı büyük yıkım sonucu Türkiye’de deprem tehlikesi ve risklerini dikkate alıp, yapılar için uyulması gereken bir takım kurallar ve standartlar getirilmesi konusundaki çalışmalara başlanmıştır. 1940 yılında çıkarılan “Zelzele Mıntıkaları Muvakkat Yapı Talimatnamesi” deprem yönetmeliklerinin ilki sayılabilir.
Bu talimatnameden sonra 4623 Sayılı Kanuna dayanılarak, deprem bölgelerinde yapılacak yapılar için yönetmelikler hazırlanmaya başlanmış ve zaman içinde 1947, 1949, 1953, 1961, 1968, 1975, 1996, 1997, 1998, 2007 ve nihayet 2018 yıllarında uygulamada karşılaşılan aksaklıklar, Türkiye ve Dünya’da ortaya çıkan yeni gelişmeler gerekçe gösterilerek sürekli değişiklikler yapılıp yenilenerek yürürlüğe girmiştir.
Türkiye’de bugüne kadar yaşanmış olan depremlerin sonuçları incelendiği zaman birtakım somut durumları tespit etmek mümkündür. Bunları başlıklar halinde kısaca belirtmek gerekirse;
Türkiye’de yerleşim alanları aktif faylar tarafından kontrol edilen alüvyal ovalar üzerinde kurulmuştur.
Yapılaşmada bugüne kadar uygun zemine doğru yapı ilkesi göz ardı edilmiştir
Yapıların çoğunda depreme dayanıklı yapı malzemesi kullanılmamıştır. Taş, tuğla kerpiç gibi malzemeler özellikle kırsal kesimde yaygın olarak kullanılmaktadır.
Depreme dayanıklı yapım ilkelerine uyulmamıştır
Yapı denetimi konusu özellikle 1999 yılından önceki yapılarda çok ihmal edilmiştir
Sayısız imar affı afeti davet etmiştir
Geçmiş depremlerden ders alınmamıştır
Sürekli değişen deprem bölgeleri haritaları etkin olarak kullanılamamaktadır
Kahvehaneden toplama elemanlarla inşaat yapılmıştır. Yapılmaya devam edilmektedir
Depremlerde yaşanan kayıpları azaltmak ve tamamen ortadan kaldırmak için alınması gereken tedbirleri sıralamak gerekirse;
Türkiye’nin her yerinde deprem tehlikesi olduğu unutulmamalı
İmar planları oy ve rant için değil deprem için değişmeli
Altında aktif faylar bulunan alüvyal ovalar yapılaşmaya kapatılıp tarıma bırakılmalı
Yumuşak zeminler üzerine yüksekliği az olan yapılar, kaya formasyonlar üzerine çok katlı yapılar inşa edilmeli
Deprem bölgeleri haritası ve deprem yönetmeliği kolay, anlaşılabilir ve uygulanabilir olmalı
Öncelikle riski yüksek, önemli yapılardan başlanıp tüm yapı stoku gözden geçirilmeli, kentsel yenileme çalışmalarında destekler artırılarak tüm ülkede depreme dayanıklı olmayan yapı stokunun depreme dayanıklı hale getirilmesi sağlanmalı
Konuyla ilgi meslek erbabından başlanıp tüm vatandaşlar deprem konusunda eğitilmeli
İnşaat sektöründe çalışan herkesten deprem eğitimi aldığına dair belge istenmeli, olmayanın çalışmasına izin verilmemelidir
Tek bir konuttan tüm ülkeye ayrıntılı afet planları hazırlanmalı, mahalle, kent ve ülke çapında gerçekçi ve ciddi tatbikatlar yapılmalıdır
Yerel yönetimlerde afet birimleri oluşturulmalı ve buralarda konuyla ilgili eğitim ve belge (diploma, sertifika vb) almış, personel istihdam edilmelidir.
Üniversiteler ve medyadan yararlanılarak yaygın eğitim programları hazırlanıp uygulanmalıdır
Yasa, yönetmelik, yönerge çıkarmak yetmez. Daha önemlisi bunların doğru bir şekilde uygulanmasını sağlamaktır.
Bölüm 2
Afet ve Mikrobölgeleme
GİRİŞ
T.C. İçişleri Bakanlığı, Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı tarafından 2012 yılında yürürlüğe sokulan, Ulusal Deprem Stratejisi (UDSEP-2023) programı kapsamında en önemli hedefler; depremleri öğrenmek, deprem güvenli yerleşme ve yapılaşma, ilk 72 saat depremlerin etkileriyle baş edebilmektir.
Depreme güvenli yerleşim alanı seçimi ve güvenli yapılaşma çalışmalarının başlangıç aşamasını oluşturan mikrobölgeleme araştırmaları bu bölümde üzerinde durulacak bir kavramdır. Bu kapsamda dirençlilik ve kırılganlık kavramları afet dirençliliği kapsamında kullanılır. Dirençlilik düşüncesi, büyük yaşam alanlarımızın (kent, şehir) dışarıdan gelen büyük etkilerin doğurduğu yeni duruma uyum sağlama kapasitesi ile ilgilidir.
AFET VE DİRENÇLİLİK
Afetler, can ve mal kayıplarına yol açmasıyla birlikte günlük yaşantımızı olumsuz etkileyen, insan ve yaşadığı çevre arasındaki dengenin bozulmasına neden olan olaylardır. Doğa kaynaklı ya da teknolojik tehlikeler, yüksek hasar görebilirlik (kırılganlık) ve risk faktörleriyle birleştiğinde büyük afetler yaşanabilmektedir.
Türkiye Deprem Tehlike Haritası 18 Mart 2018 tarih ve 30364 sayılı resmi gazetede yayınlanan “Türkiye Deprem Tehlike Haritası ve Parametre Değerleri Hakkında Karar” ile yeni harita resmi olarak yayınlanmıştır. Yeni harita 1 Ocak 2019 tarihinde yürürlüğe girecektir.
(Spektral İvme Bina üzerine depremin yaratacağı en büyük ivmeyi gösteren ve yerçekimi katsayısı “g:[m/s2]” türünden ifade edilen bir büyüklüktür.)
Yeni Türkiye Deprem Tehlike Haritalarının yürürlüğe girmesi ile bölgeleme olayı, yani birinci derece deprem bölgesi, ikinci derece deprem bölgesi gibi ifadeler ortadan kalkacak ve her yerleşim biriminin, mahallenin deprem tehlikesi, faya yakınlığına veya uzaklığına bağlı olarak değişebilecektir. Parsel bazında veya koordinat bilgilerinin girilmesi ile bina bazında deprem tehlikesi öğrenilebilecek ve deprem raporu alınabilecektir.
Afet Yönetimi
Genel anlamda afet yönetimi; afet safhalarında yapılması gereken faaliyetlerin koordine edilmesi, yönetilmesi şeklinde tanımlanabilir. Afet Yönetimi, her türlü tehlikeye karşı hazırlıklı olma, zarar azaltma, müdahale etme ve iyileştirme amacıyla ilgili kaynakları koordine eden analiz, planlama, karar verme ve değerlendirme süreçlerinin tümünü kapsamaktadır. Afet Yönetiminin temel evreleri, afet öncesi ve afet sonrası olmak üzere 2 aşamada ifade edilmiştir. Afet öncesi, önleme, zarar azaltma ve hazırlıklı olma evreleriyle tanımlanırken afet sonrası, müdahale, iyileştirme ve yeniden yapılanma evreleriyle tanımlanmıştır.
Yerleşim yeri seçim çalışmalarında,
Bilimsel yöntemlerle ön araştırmalar yapılarak yerleşime uygunluk haritaları hazırlanmadan boş arazileri yerleşime açmak,
Plansız kentleşme
Denetimsiz yapılaşma sonucu güvenli olmayan yapılarda yerleşim,
Depreme dayanıksız mevcut yapı stoku
Afetlere karşı toplumsal bilincin oluşturulamamış olması
Afet öncesi afete hazırlıklı olmaya yönelik çalışmaların yapılmaması gibi temel nedenler afet risklerini arttırmaktadır.
Bütünleşik afet yönetimi sistemini, afet sonrası yeniden düzeltme çalışmalarını kapsayan müdahale ve iyileştirme ana evrelerini kriz yönetimi, afet öncesi önlem almaya yönelik çalışmalarını kapsayan zarar azaltma, hazırlıklı olma ana evrelerini ise risk yönetimi şeklinde iki aşamaya ayırmak mümkündür.
Zarar azaltma, modern afet yönetimi anlayışının en önemli evresidir. Çünkü olası bir afet durumunda meydana gelebilecek can ve mal kayıplarının azaltılması veya tamamen önlenmesine yönelik faaliyetleri kapsar.
Karşılaşılabilecek tehlikeler, coğrafi konum ve toplumun sosyo-ekonomik koşullarına bağlı olarak bölgesel farklılık gösterir. Zarar azaltma, olası tehlikeleri belirlemek ve analiz edebilmek amacıyla bir yöntem önermektedir. Zarar azaltma stratejileri, toplumu etkileyebilecek olası tehlikelerle karşılaşılması durumunda ne tür risklerin olabileceği ve bu risklerin önlenmesi amacıyla neler yapılabileceğini açıklar.
Hazırlıklı olma, insanların afetlere hazır olmalarını ve gerçekleştiği anda etkin bir şekilde müdahale edebilme yeteneğini ifade eder.
Müdahale, afet anı veya mümkünse hemen öncesinde yapılması gereken faaliyetlerdir. Afetin etkilerinin belirlenmesi, hasar tespiti, arama ve kurtarma çalışmaları, toplum sağlığı ve güvenliğini sağlama, ulaşım, barınma, hasarlı sistemlerin onarımı ve yeniden işletilmesi gibi çalışmaları kapsar.
İyileştirme, yeniden yapılandırma, ağır hasarlı veya yıkılan yapı enkazlarının kaldırılması, güvenli alanlara yeniden yapıların yapılması ve insanların yerleştirilmesi, afetten etkilenen insanların rehabilitasyonu ve kamusal düzenin sağlanmasına yönelik çalışmaları kapsar.
Dirençlilik
Afet Risk Azaltma Uluslararası Ofisi (UNISDR) dirençliliği “tehlikelere maruz kalmış bir sistemin, topluluğun veya toplumun, kendi temel yapılarını ve işlevlerini koruma ve onarma dahil, bir tehlikenin etkileri karşısında zamanında ve etkin bir şekilde direnme, soğurma, uyum geliştirme ve iyileştirme becerisi” olarak tanımlamaktadır. Manyena (2009) ise; afet direncini “afetler sonrası ilerleme” ve sürdürülebilir kalkınmanın devam ettirilebilme yeteneği olarak tanımlanmıştır. Harrison ve Williams, 2016’ya göre; dirençlilik; genel bir sistemin, akut veya kronik bir strese ters yönde tepki vermesiyle, yeni bir denge durumuna erişebilme yeteneğidir. Tainter ve Taylor (2014), dirençliliği, gerilemeden kurtulma yeteneği olarak tanımlamışlardır. Kentsel Dirençlilik kavramı, afet zararlarını azaltma ile ilgili bir bakış açısından yola çıkılarak oluşmuş ve 2000’li yıllarda ortaya atılan dirençlilik adı altında tartışılmaktadır. Dirençli bir kent, fiziksel sistemler ve sosyal yapılaşmaların oluşturduğu sürdürülebilir bir omurga olarak nitelendirilebilir.
Bu yol haritalarının en kapsamlısı ve afet risk azaltma (DRR) odaklı olanı 2005-2015 dönemi için hazırlanmış olan; Hyogo Eylem Planıdır. Daha sonra bu sürecin devamı niteliğinde olan Sendai Eylem Planı (2015-2030) yayınlanmıştır. Bu eylemlerin ve bildirimlerin nihai hedefi, toplulukların ve ulusların afetlere karşı direncini artırmak ve sürdürülebilir kalkınmayı sağlamaktır.
Afetlerde dirençlilik, daha etkin ve etkili afet risk azaltımı (DRR) stratejilerinin geliştirilmesi için en önemli kavramlardan birisi haline gelmiştir.
Bir kentin depreme karşı dirençliliği kentin hem fiziksel hem de sosyal anlamda deprem sonrası normale dönme süreçlerini kısaltıcı yönde işleyen unsurlarla değerlendirilir. Bu unsurlar dört öncelikli bileşen ile tarif edilmiştir.
Şekil 2.4 Dirençli kentin fiziksel bileşenleri
DİRENÇLİ KENT
1- Emniyetli Açık Alanlar
Mahalle ölçeğinde küçük açık alanlar,meydanlar
Orta ölçekli kolay erişilebilir açık alanlar
Kent ölçeğinde büyük açık kamusal alanlar
2- Stratejik Binalar
Hastaneler
Kent Yönetim Binaları
Askeri Binalar
Okullar
Diğer Kamu Binaları
3-Erişim Sistemi
Açık alanları bağlayan erişim ağı
Stratejik binaları bağlayan erişim ağı
Kenti dışarıya bağlayan erişim ağı
4- Hayati Altyapı
Temel su şebeki hattı
Su rezervuarları
İçme suyu arıtma tesisleri
Ana elektrik nakil hatları
Ana elektrik trafoları
Ana gaz hatları
Telekomünikasyon hatları
Benzin istasyonları
Kültürel Miras / Üretim Sistemleri
MİKROBÖLGELEME
Afetlerde dirençlilik bireysel ve çevresel faktörlerle yakından ilişkilidir. Kentsel yaşam alanlarımızın yapısı içindeki doğal direnç ve doğal kırılganlık, bir olayla karşılaştığında başa çıkabilme kapasitesinin varlığına ya da yokluğuna bağlı olarak yaşanılan olayın tehlike boyutunda kalabileceğine ya da afete dönüşebileceğine işaret eder. Mikrobölgeleme çalışmaları afete dirençli yerleşim alanlarının planlanmasına yönelik yapılan çalışmaların başlangıç evresini oluşturur. Mikrobölgeleme çalışmaları kapsamında, jeolojik, jeofizik, geoteknik ve yapısal araştırma yöntemleri kullanılarak yürütülen saha araştırmalarından elde edilen veriler depreme güvenli yerleşim alanlarının seçilmesine yönelik yapılacak çalışmalara altlık sağlar.
(En genel anlamda dirençlilik; bir topluluğun ve sistemin sosyolojik, psikolojik ve fiziksel kapasitesi ile, afetlerin ve acil durumların üstesinden gelebilme, en az zararla atlatabilme ve denge durumuna tekrar ulaşabilme yeteneğidir.
Kırılganlık, bireyin, topluluğun veya sistemlerin tehlikelerin etkilerine duyarlılığını, hassasiyetini arttıran fiziksel, sosyal, ekonomik veya çevresel faktörlerdir.)
Mikrobölgeleme, mekânsal planlama çalışmaları yapılırken; yerleşime açılması düşünülen boş alanlardaki tüm afet tehlikelerini, yapılaşmış alanlarda ise tüm afet risklerini, büyük ölçekli haritalar üzerinde belirleyerek, güvenli arazi kullanımı ve bölgeleme kararlarının alınmasına, kentsel dönüşüm ve zarar azaltma planlaması çalışmaları için ise; stratejik amaçlar, hedefler ve öncelikler belirlenmesine girdi sağlayan çok disiplinli çalışmalardır. Mikrobölgeleme çalışmaları kapsamında türetilen verilerin çoğu mekânsal veri niteliğindedir. Bir başka deyişle coğrafi bilgi özelliği taşırlar.
Mikrobölgeleme Etüt çalışmaları ile; İmar planına esas yerleşime uygunluk değerlendirmelerinin tehlike belirleme ve risk azaltma planlarının hazırlanmasında kullanılması suretiyle, afet risklerinin azaltılmasını, kentlerimizdeki çarpık yapılaşma ve yarattığı sorunların çağdaş şehircilik ilkeleri ve planlama esaslarına uygun olarak yeniden yapılandırılmasının sağlanması hedeflenmektedir.
Jeolojik, jeofizik ve geoteknik araştırma yöntemleri kullanılarak arazide toplanan verilerin coğrafi bilgi sistemleri kullanılarak analiz edilmesi ve yorumlanması sonucunda elde edilen yerleşime uygunluk ve mikrobölgeleme haritaları; 1:5.000 ölçekli topoğrafik haritalar veya büyük ölçekli halihazır haritalar üzerine sayısal ortamda oluşturulur. Nazım imar planlarına esas olmak üzere hazırlanan mikrobölgeleme ve yerleşime uygunluk haritaları, yerel zemin koşullarının detaylı olarak ortaya konulduğu ve her türlü afet tehlike değerlendirmelerinin işlendiği haritalardır.
Bir deprem meydana geldiğinde fay olarak adlandırdığımız kaynaktan yayılan deprem dalgaları zemin içerisinde ilerlerken içerisinden geçtikleri ortamın yapısal ve fiziksel özelliklerinden etkilenirler. Bu etki, deprem dalgalarının odaklanması, yansıması, yayılması ve büyümesi gibi farklı biçimlerde meydana gelebilir.
(Depremin kaynaklı yer hareketi sonucunda oluşan deprem dalgalarının etkisiyle gevşek, suya doygun durumdaki taneli (kum, silt) alüvyon zeminlerin taşıma kapasitelerini kaybederek sıvı gibi davranış göstermesine “zemin sıvılaşması” denilmektedir. Sıvılaşma olayı meydana geldiğinde yeraltındaki kum malzeme yeraltı suyuyla birlikte yeryüzüne çıkar.)
Mikrobölgeleme Mevzuatı ve Aşamaları
Plana Esas Jeolojik, Jeolojik- Jeoteknik ve Mikrobölgeleme Etüt Genelgesi, T.C. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğü tarafından 10337 sayı ile 2008 yılında yayınlanmıştır.T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Mekansal Planlama Genel Müdürlüğü’nün 09.08.2011 tarih ve 101061 sayılı yazısında; 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde kararnamenin yürürlüğe girdiği 04.07.2011 tarihinden itibaren mikrobölgeme raporları dahil kıyı ve karadaki her tür ve ölçekteki planlara esas jeolojik-jeoteknik etüt raporlarının onaylanması işi Mekansal Planlama Genel Müdürlüğünce gerçekleştirileceği belirtilmiştir. 644 Sayılı KHK gereği, ilgi (a) ve (b) genelge kapsamında tanımlı Plana esas jeolojik, jeolojik- jeoteknik etüt raporları ile Mikrobölgeleme etüt raporlarının değerlendirme ve onay işlemleri T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğü tarafından yapılır.
1.Aşama
Başlangıç Aşaması
İmar ve arazi kullanım planlarında mikrobölgeleme ihtiyaç analizi. Belediye Yetkilileri ile başlangıç aşaması. (Belediye imar ve arazi kullanım planlarında mikrobölgeleme çalışmalarından yararlanılır).
2.Aşama
Detaylı Planlama Aşaması
Yetki verilen kuruluşlarca detaylı proje planlama aşamasının yapılması
3.Aşama
Ham Verinin Toplanması ve Veri Tabanının Oluşturulması
Coğrafi Bilgi Sistemi uygulamaları
4.Aşama
Verilerin Tamamlanması ve Değerlendirilmesi
İlave Araştırmalar, ham verinin haritalanması
5.Aşama
Mikrobölgeleme Haritalarının Oluşturulması ve Haritalama
6.Aşama
Uygulamadan Elde Edilen Sonuçların Değerlendirilmesi
Mikrobölgeleme aşamalarından en önemlilerinden birisi, “Ham Verinin Toplanması ve Veri Tabanı Oluşturulması / CBS”dir. CBS’de veri, sistemin en önemli bileşenidir ve sistem içinde oldukça büyük bir paya sahiptir.
CBS teknolojileri gibi etkin bir konumsal karar destek sistemi, veri kümelerinin analiz edilerek, sonuçlarının hızlı ve doğru bir şekilde alınabilmesine imkan tanır.
Mikrobölgeleme etüt raporunda olması gereken bölümler aşağıda listelenmiştir.
Amaç ve Kapsam
İnceleme alanının tanıtılması
Çalışma yöntemleri
İnceleme alanının mevcut plan, yapılaşma durumu ve diğer çalışmalar
Mevcut verilerin derlenmesi
Jeomorfoloji
Jeoloji
Jeoteknik amaçlı sondaj çalışmaları ve arazi deneyleri
Jeoteknik amaçlı laboratuvar deneyleri
Jeofizik çalışmalar
Zemin ve kaya türlerinin jeoteknil özellikleri
Hidrojeolojik özellikler
Doğal afet tehlikelerinin değerlendirilmesi
İnceleme alanının yerleşime uygunluk değerlendirmesi
Sonuç ve öneriler
Mikrobölgeleme çalışmalarında veri toplama planlaması yapılırken, inceleme alanı, her biri hücre olarak adlandırılan eşit alana sahip birimlere ayrılır. Bu işleme karelaj (grid) adı verilir. İnceleme alanı için oluşturulan karelaj boyutları, çalışmanın hassasiyetini belirler. En ekonomik yöntem, veriyi hücre formatında toplamak ve gerekli yerlerde hücre yoğunluğunu artırmaktır. Oluşturulacak karelaja göre her bir hücre için jeolojik, jeofizik ve jeoteknik veriler toplanır. Mikrobölgeleme çalışmaları için, jeoloji ve/veya topografyaya bağlı olarak aşağıdaki hücre boyutları önerilmektedir. Hücrelerin mümkün olduğunca karesel alanlar oluşturacak boyutlara sahip olmalarına dikkat edilmelidir. Dikdörtgen alanlarda değerlendirme problemleri ortaya çıkabilir.
Bu tür planlamalar, çalışma sahasının kullanım amacı, işletme veya konut sayısı, yaşayan nüfus bilgisi, mevcut yapı stoku özellikleri ve yerel zemin koşullarından kaynaklı karşılaşılabilecek riskler dikkate alınarak yapılır. Her koşulda, veri toplamaya başlarken hücre boyutunu 1000 veya 2000 m tutarak, çalışma bölgesinin tamamı hakkında ön bilgiye sahip olmak ve yukarıda belirtilen kriterler dikkate alınarak karelaj boyutunun belirli bölgelerde küçültülmesi doğru bir planlama şekli olacaktır.
Mikrobölgeleme çalışmaları kapsamında, deprem tehlikesi kaynaklı özellikle yerleşim yerlerinde zemin problemleri nedeniyle karşılaşılabilecek risklerin belirlenmesine yönelik
Yer Sarsıntısı
Yüzeysel Faylanma
Sıvılaşma
Zemin Büyütmesi
Toprak Kaymaları ve Kaya Düşmesi
Deprem ilişkili Su Baskınları
gibi riskler detaylı olarak araştırılır.
Mikrobölgeleme etüt raporu, “Doğal Afet Tehlikelerinin Değerlendirilmesi” başlığı altında deprem tehlikesi ayrıntılı olarak irdelendikten sonra “Aktif Tektonik”ve “Paleosismoloji” konularına özel bir vurgu yapılarak, diğer gözlemsel jeolojik etüt raporlarından farklı olarak, faylara özel bir önem verilmektedir. Kuvvetli depremler sırasında, faylar genellikle yüzeye ulaşır. Yüzeydeki kırığının konumu, bir depremden diğerine değişebilmektedir. Bu nedenle, yüzeysel faylanma potansiyelinin yüksek olduğu bölgelerin kesin olarak belirlenmesi mümkün olmayabilir. Yüzeysel faylanma ve tektonik hareketlere bağlı hasar, depreme neden olan diri fayın yüzeylendiği sınırlı bölgelerde ortaya çıkar. Bu durumlarda, fay kırığının türüne bağlı olarak farklı etkiler gözlenmektedir. Bunlara örnekler:
Düşey yer değiştirmeler
Yanal atımlar
Kademeli paralanma zonları
Planlama ve yapılaşma açısından yüzey faylanması tehlikesinin belirlenmesinde paleosismolojik araştırmalar kapsamında yürütülen hendek kazıları son derece önemlidir. Paleosismoloji çalışmalarında hendek açılmasının temel amacı, diri fayın kesin yerinin ve deformasyon zonunun genişliğinin belirlenmesi, yer değiştirme miktarı hakkında bilgi edinilmesi, fay üzerinde yüzey kırığı oluşturan büyük depremlerin tekrarlanma aralıklarının ortaya konması ve fay üzerindeki kayma hızının belirlenmesidir. Yüzey faylanmaları; genellikle üç sınıfa ayrılır (Bonilla, 1970). Ana fay, ana faydan ayrılan kollar ve ikincil faylar.
Bir fayın yüzey izi, genellikle basit tek bir doğrusal çizgiden ziyade genişliği birkaç metreden yüzlerce metreye kadar değişebilen bir deformasyon zonu şeklindedir. Fayın türüne bağlı olarak gelişen deformasyon zonu “Yüzey Faylanması Tehlike Kuşağı”nı ifade eder.
COĞRAFİ BİLGİ SİSTEMİ (CBS)
CBS, yeryüzünde mevcut olan her türlü bilgiyi toplamaya, depolamaya ve analiz yapmaya yarayan bilgisayar tabanlı bir sistemdir.
Mikrobölgeleme çalışmaları kapsamında toplanan tüm veriler konumsal veri özelliği taşır. Konumsal veriler, coğrafi konumlarıyla ilişkilendirilmesi gereken veri tipidir. Konumsal veriler, farklı temalar ve veri tipleri (nokta, çizgi, poligon) altında CBS kullanılarak gruplandırılabilir.
Coğrafi Bilgi Sistemi (CBS)
Doğal veya insan kaynaklı afetler için tehlikeli bölgelerin haritalanması,
Yerleşime uygunluk (kentsel mikrobölgeleme) haritalarının hazırlanması,
Olası Risk Senaryoları Belirleme
Zarar Azaltma (Sakınım) - Önleme
Afet Anı Riski Belirleme ve Hasar Dağılım Haritaları Üretme
Kurumlar Arası İş birliği ve Koordinasyon
Acil Müdahale Planları Geliştirebilme
Hızlı, Güvenilir ve Doğru Karar Verebilme
Afet bilgi envanteri oluşturma ve güncelleme,
Veritabanı oluşturma
Bütünleşik afet bilgi sisteminin oluşturulması,
Görülebilirlik, eğim, bakı,
Etki alanları belirleme,
yüzey analizleri gibi birçok konuda kullanılan etkin bir araçtır.
Katman yapısı özelliği CBS’nin en önemli özelliklerinden biridir. Veri tabanı, verilerin düzenli şekilde depolandığı bir nesnedir. Veri tabanlarını, veri depolama sistemlerinden ayıran en temel özellik, veriler üzerinde çeşitli kriterlere göre sorgulama yapılabilmesi ve bu şekilde yeni bilgilerin türetilebilmesidir. Coğrafi veri tabanı ; coğrafik veri kümelerini kullanan bir katmandır. Coğrafi veri tabanı, detay sınıf , öznitelik tabloları , görüntü veri kümesi , ağ veri kümesi, topolojiler gibi birçok tipte coğrafi veriyi depolayabilir. Detay veri kümesi ; nokta, çizgi, poligon gibi detay sınıflarından oluşan, aynı koordinat sistemine sahip katmanlardır. Detay sınıfları detay veri kümesini, detay veri kümeleri coğrafi veri tabanını oluşturur.
Detay veri kümeleri; bilgisayar işletim sistemindeki dosyaları organize etmeye yardımcı olan klasörler gibi detay sınıflarını organize etmek için kullanılan bir yoldur.
Temel Harita Bilgisi ve Ölçek
Mikrobölgeleme haritaları için seçilen ölçekler 1:5,000 mertebelerindedir. Özel durumlarda ölçek 1:1,000’e kadar büyütülebilmektedir. Türkiye’deki şehir planları 1:1,000 ölçeğinde yapılmıştır. Bir harita ölçeği, gerçek durumdaki ve kağıt üzerindeki harita arasındaki küçültme miktarını göstermektedir.
Harita ölçekleri kabaca üç gruba ayrılır:
Büyük ölçekli haritalar : 1:25,000 ve üstü
Orta ölçekli haritalar : 1:1,000,000 – 1:25,000 arası
Küçük ölçekli haritalar : 1:1,000,000 veya altı
Sadece büyük ölçekli haritalar mikrobölgeleme amaçları için uygundur. Büyük ölçekli haritalar daha detaylı bilgi verirken küçük ölçekli haritalarda kapsam genişlerken, detay azalır.
Afet Yönetiminde Coğrafi Bilgi Sistemi Uygulamaları
Afet Yönetim Merkezleri’nde, bilgi depolama, tehlike konumunun belirlenmesi, afet senaryolarının hazırlanması, karşılaşılan risklerin alansal etki haritalarının oluşturulması, afete müdahalede kullanılan kaynakların yönetilmesi, kurumlar arası bilgi paylaşımının hızlı ve güvenilir biçimde sağlanması aşamalarında CBS uygulamaları geliştirilebilir. Bölgesel bir tehlike analizinin yapılabilmesi için öncelikle o bölgede,
meydana gelen tehlikelerin türleri,
tehlikelerin hangi sıklıkta meydana geldiği,
tehlikelerin coğrafi konumları
tehlikelerin etki büyüklüğü ve etki alanı,
tehlikelerin toplumu ne şekilde ve ölçüde etkilediği,
Bu kapsamda toplanan coğrafik veriler (topoğrafya, yerkabuğunun yapısal ve fiziksel özellikleri, nehir ve kıyılar, bitkisel doku…), mülkiyet verileri (toprak kullanımı, yapı envanteri…), altyapı bilgileri (kamu hizmet binaları, iletişim sistemleri, ulaşım hatları, enerji hatları…), demografik yapı (nüfus bilgileri…), afete müdahale yapısı ve kullanım kapasiteleri bilgileri bölgesel tehlike analizlerinin yapılmasında son derece önemli bir aşamadır.
Kullanıcı bağımlı olmayan bu tür bilgi sistemleri afetlere karşı hazırlıklı olma ve müdahale çalışmalarında
Tehlike ve Risk Tanımlama
Olası Risk Senaryoları Belirleme
Zarar Azaltma (Sakınım) - Önleme
Afet Anı Riski Belirleme ve Hasar Dağılım Haritaları Üretme
Kurumlar Arası İş birliği ve Koordinasyon
Acil Müdahale Planları Geliştirebilme
Hızlı, Güvenilir ve Doğru Karar Verebilme aşamalarında kullanılır.
Ulusal Afet ve Acil Durum Yönetimi Bilgi Sistemi örneği olarak Afet Yönetim ve Karar Destek Sistemi (AYDES) en genel anlamda bütünleşik afet yönetiminin tüm aşamalarını elektronik ortamda takip edip, yönetebileceğimiz coğrafi bilgi sistemi tabanlı bir karar destek sistemidir.
Tehlike Analizleri ve Coğrafi Bilgi Sistemi Coğrafi Bilgi Sistemi
(CBS), tehlike kaynaklı yerleşim alanlarında karşılaşılabilecek risklerin önceden ortaya konulması sürecinde yaygın olarak kullanılan bir teknolojidir. İçinde barındırdığı jeoistatistiksel yöntemler ile sahada toplanan jeolojik, jeofizik, geoteknik, üst yapı verilerinin birbirleri arasındaki ilişkileri de ortaya koymak suretiyle detaylandırılmış risk sorgulamalarının ve analizlerinin yapılmasında etkin bir şekilde kullanılır.
Tehlike analizleri,
1-Tehlikelerin Belirlenmesi
Doğal tehlikeler
Teknolojik tehlikeler
Tarihi kayıtlar
2- Tehlike Özelliklerinin Belirlenmesi
Oluşma yeri
Oluşum sıklığı
Etki alanı ve büyüklüğü
Etki süresi
Etkilenen nüfus
Meydana gelme olasılığı
3-Toplum Profilinin Çıkarılması
Coğrafi veriler
Bölgesel mühendislik özellikleri
Mülkiyet bilgileri
Altyapı bilgileri
Nüfus bilgileri
Müdahale organizasyonları
Kaynaklar ve kullanım kapasiteleri
4-Risklerin Belirlenmesi
5-Senaryoların Üretilmesi ve Uygulanması
Beklenen can ve mal kayıplarının tespiti
Beklenen yapısal hasar dağılımı
İhtiyaç analizi
Müdahale ve iyileştirme planları
Yeniden yapılanma planları
Deprem ve Coğrafi Bilgi Sistemleri
CBS uygulamalarında bu üç aşama esas alınır. Bu aşamalar;
Afet Öncesi
Afet Anı
Afet Sonrası
Deprem tehlike analizlerinin yapılabilmesi için oluşturulacak CBS veri tabanı,
jeolojik veri tabanı
sismolojik veri tabanı
jeodezik veri tabanı
coğrafik veri tabanı
mülkiyet veri tabanı
alt yapı veri tabanı bilgilerini içermelidir.
Afet Öncesi aşamasında; CBS teknikleri ile planlama ve afet senaryoları hazırlanabilmektedir. Jeolojik, topografik, meteorolojik, sismolojik ve benzeri veriler kullanılarak afet tehlike (risk) haritaları hazırlanmasında CBS etkin bir şekilde kullanılmaktadır. Ayrıca kentin alt yapı bilgileri, mülkiyet bilgileri, nüfus bilgileri, coğrafik bilgileri içeren veri tabanları ile bütünleşik olarak değerlendirilen afet tehlike haritaları beklenen risk senaryolarının en doğru biçimde hazırlanmasına olanak sağlar.
Afet Anı aşamasında; CBS teknikleri, acil yardım ve afete müdahale aşamalarında kullanılır. Meydana gelen afetin konumu, yeri ve büyüklüğü hakkındaki bilgiler hazırlanan CBS altlıklarına işlenerek afetin etkisi hakkında bilgi sahibi olunur. Hava fotoğrafları ve uydu görüntüleri kullanılarak afetin yaygın etkisi görsel olarak işaretlenebilmektedir. Afet ile ilgili bilgiler belirlendikten sonra Kent Bilgi Sistemi verileri kullanılarak afet zedelere acil yardım ve müdahale planlamaları hızlı ve güvenilir şekilde yapılabilmektedir.
Afet Sonrası aşaması; CBS teknikleri, afet sonrası iyileştirme ve planlama aşamalarında kullanılır. Bu teknikler kullanılarak net hasar tespiti, teknik çalışmalar, durum değerlendirmeleri ve yeni bilgilerin revizyonu sağlanarak afet sonrası durumun iyileştirilmesinde etkin bir şekilde kullanılabilmektedir.
Afetin ne zaman yaşanacağı ve afet anında kimin nerede olduğu ve afetten ne şekilde etkilendiği ve afet anında hangi yapıda kimlerin bulunduğu gibi bilgilere ulaşmak hayati önem taşıyabilmektedir. Bütün bu ve benzeri bilinmeyen bilgilere CBS teknikleri kullanılarak ulaşmak son derece hızlı olmanın yanı sıra güvenilir niteliktedir.
(Kent Bilgi Sistemi Kent ve kentliye ait bilgilerin belirli yöntemlerle toplanması uygun yazılım ve donanımlar kullanılıp bir veri tabanına aktarılması, veriler arasındaki ilişkilerin kurulması, yönetilmesi ve doğru sorgulamalar oluşturup analizlerin yapılarak kentin her türlü ekonomik, sosyal, kültürel, idari ve diğer hizmetlerinin en iyi şekilde gerçekleştirilmesini sağlamak amacı ile gerçekleştirilen bir Coğrafi Bilgi Sistemi uygulamasıdır)
Bölüm 3
Deprem ve Binalar
GİRİŞ
Afet, insanlar için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplara neden olan, gündelik yaşamı durdurarak veya kesintiye uğratarak toplumları etkileyen ve yerel imkânlarla baş edilemeyen her türlü doğal, teknolojik veya insan kaynaklı tüm olaylar olarak tanımlanır. Depremlerin afete dönüşmesinin en önemli nedeni, depreme dayanıklı olmayan binaların yıkılarak veya ağır hasar görerek can ve mal kayıplarına neden olmasıdır.
DEPREMİN TANIMI
Yerkabuğu içindeki kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yer yüzeyini sarsma olayına deprem denir.
Depremin Konumu
Depremin konumunu ifade eden kavramlardan “Odak Noktası” (Hiposantr) yerin içinde depremin enerjisinin ortaya çıktığı noktadır. Bu noktaya odak noktası veya iç merkez de denir.
Odak noktasının yer yüzeyindeki iz düşüm noktasına dış merkez (Episantr) denir. Bir gözlemci ile dış merkez arasındaki uzaklığa dış merkez uzaklığı; gözlemci ile odak noktası arasındaki mesafeye ise odak uzaklığı veya iç merkez uzaklığı denir. Depremde enerjinin açığa çıktığı odak noktasının yeryüzünden en kısa uzaklığı, depremin odak derinliği olarak adlandırılır.
Depremin Büyüklüğü
Depremin büyüklüğü ise kırılan yüzeyin büyüklüğünü ve dolayısıyla ortaya çıkan enerjinin düzeyini belirten bir ölçüdür. Farklı sismik dalga verilerini ve belirli kriterleri kullanarak çeşitli deprem büyüklüğü hesaplama yöntem ve formülleri geliştirilmiştir. Md, Ms, Ml, Mb, Mw şeklindeki kısaltmalarla ifade edilirler.
Depremin Şiddeti
Depremin yer yüzeyindeki etkileri depremin şiddeti olarak tanımlanır. Bunlardan en yaygın olarak kullanılanı Değiştirilmiş Mercalli Şiddet Ölçeği’dir. Bu ölçek, Romen rakamları ile belirlenen 12 düzeyden oluşur.
Türkiye’de Meydana Gelen Büyük Depremler
Türkiye’de bugüne kadar çeşitli büyüklüklerde depremler meydana gelmiştir. Ülkemizde, ölçümlerin yapılmaya başlandığı 1900 yılından bu yana en büyüğü 7.9 olarak kaydedilen 90 büyük depremde, resmi verilere göre 82 bin 372 kişi hayatını kaybetmiştir. Bu depremler, 611.157 konutun değişik oranlarda hasar almasına neden olmuştur. 1939 yılında meydana gelen Erzincan depreminde 32.962 kişi hayatını kaybetmiş, 116.720 bina yıkılmıştır.
BİNALARI OLUŞTURAN YAPI ELEMANLARI
Depremlerin, yerleşim yerlerinde afete dönüşmesine neden olan başlıca faktör depreme dayanıklı olmayan binaların, yıkılarak can ve mal kayıplarına neden olmasıdır. Bina sistemini iki ana bileşen olarak ele almak gerekir. Birinci bileşen, yer altında bulunan ve binanın bütün yükünü zemine aktaran temel sistemidir. İkinci bileşen ise binanın yer yüzeyinin üstünde bulunan, yani görünen bölümüdür. Bu iki bileşeni alt-yapı ve üst-yapı olarak adlandırmak mümkündür. Bu bölümde, binaları oluşturan temel sistemleri ve üst yapı elemanları anlatılacaktır.
1-Temel Sistemleri
Temeller, binanın düşey taşıyıcı elemanlarının yükünü yer yüzeyine (zemine) aktaran elemanlardır. Betonarme binalarda kolonlar, kendi yüklerini ve kirişlerden gelen yükleri taşıyabilecek şekilde tasarlanmaktadır. Ancak binanın oturduğu zeminin dayanımının bu taşıyıcı sistemlerin oluşturduğu gerilmeye oranla düşük olması nedeniyle zeminle taşıyıcı sistem elemanları arasında, oluşan gerilmeleri taşıyabilecek kadar büyük olan betonarme elemanlar inşa edilmektedir. Bu yapı elemanlarına “temel” adı verilmektedir. Temeller, binaların ayaklarına benzemektedir. Temelin bir diğer amacı da binanın oturduğu zeminde oluşacak farklı oturmaların önlenmesidir. Üst yapı ne olursa olsun, temeller betonarme olarak inşa edilmektedir.
TEMELLER
- Tekil Temel
- Sürekli Temel Yüzeysel Temeller
- Radye Temel
- Kazıklı Temel Derin Temeller
Binanın düşey taşıyıcı elemanlarının altında, bu elemanların kesitlerinden daha büyük bir betonarme pabuç yapılarak oluşturulan temel tipidir. Deprem kuvvetini aktarması için pabuçlar, bağ kirişleri ile birbirine bağlanmaktadır. Bu temel tipi sağlam ve oturma tehlikesi olmayan zeminlerde inşa edilecek az katlı binalarda tercih edilmektedir.
2-Sürekli Temel
İkiden fazla düşey taşıyıcı elemanın yüklerini bir bütün olarak zemine aktarabilen temeller sürekli temel olarak adlandırılmaktadır. Kolon ve perde duvar yükleri, bir bütün olarak kirişlere, kirişlerden de pabuca aktarılmaktadır. Farklı oturma riski, tekil temele nazaran çok daha düşüktür.
3-Radye Temel
Binanın zemine oturduğu alanı boydan boya kaplayan betonarme temellere “radye temel” adı verilmektedir. Kirişli ve kirişsiz olmak üzere iki şekilde uygulanmaktadır. Binanın tüm kolonlarının altına, inşaat alanını örten bir plak (betonarme döşeme) yapılıp kolonlar doğrudan bu plağa oturtulduğunda kirişsiz radye temel elde edilirken, plak üstünde kirişler yapılıp kolonların bu kirişlere oturtulmasıyla kirişli radye temel oluşturulur. Kirişsiz radye temelde plak kalınlığı, 40-60 cm iken kirişli radye plağı, 25-30 cm civarındadır. Güvenlik açısından kirişli radye, kirişsiz radyeden daha uygun bir temel tipidir. Zayıf zeminler için en uygun temel tipi olan radye temelde farklı oturma riski çok düşüktür.
4-Kazıklı Temel
Çok zayıf zeminlerde sağlam zemine ulaşılıncaya kadar çakılan veya delip yerinde dökülen kazıkların üstüne zemin seviyesinde bir platform oluşturulmakta ve kolonlar bu platforma oturtulmaktadır. Maliyeti çok yüksek olduğundan apartman tipi binalar için uygun değildir. Daha çok köprü ve liman inşaatında uygulanmaktadır. Kazık temel aracılığıyla binadan gelen yükler, gevşek zemin geçilerek altındaki sert zemine aktarılmaktadır. Ayrıca gevşek zemin ile kazıklar arasında oluşan sürtünme, bina yükünün taşınmasına destek olmaktadır.
2-Üst-Yapı Elemanları
Üst yapı elemanlarını; Kolonlar/Perdeler, Kirişler, Döşemeler ve Duvarlar olarak sıralayabiliriz. Ülkemizdeki en yaygın bina tipi olan betonarme karkas bina sisteminde; duvarları kiriş ve döşemeler, döşemeleri kirişler ve kirişleri de kolon ve perdeler taşımaktadır. Binalarda yatay olarak duran elemanlar kirişler ve döşemeler, düşey olarak duran elemanlar ise kolonlar, perdeler ve duvarlardır.
Kolonlar/Perdeler
Taşıyıcı sistemin düşey elemanları kolon ve perdelerdir. Bu elemanlar, binanın bacakları olarak değerlendirilebilir. Kolonun binadaki görevleri; kiriş ve döşemeleri taşıyarak bu elemanlardan gelen düşey yükleri temel sistemine aktarmak, kirişlerle birlikte düzenli çerçeveler oluşturularak yatay deprem kuvvetlerine direnmektir. Dep. Yön. 2007’ye göre minimum kolon boyutu 25cm/30cm olmasına karşın, kolon minimum boyutlarının 30cm/50cm olmasında yarar vardır. Perdeler; özel bir kolon türüdür, bir kenarı diğer kenarının yedi katından büyük veya eşit olan düşey taşıyıcı elmanlardır. Minimum perde boyutu 25cm/175cm’dir. Perdeler; boyutları nedeniyle kolonlara göre daha rijit (şekil değiştirmeye dirençli) yapı elemanlarıdır. Deprem sırasında rijitliklerinden dolayı deprem yüklerini bir “sünger” gibi üzerlerine çekerler; bu sayede binadaki kolon ve kirişlerin daha az zorlanmasını sağlarlar. Perdeler, bina içinde elden geldiğince simetrik yerleştirilmeli binanın her iki yönünde en az ikişer, toplamda en az dört perde bulunmalıdır. Perdelerin binanın bir kenarında toplanmasından kaçınılmalı mutlaka karşılıklı yerleştirmeye çalışılmalıdır. Perdeler bina cephelerine yakın yerleştirilmelidir. Perdeler temelden-çatıya kesit değiştirmeden devam etmelidir.
Kirişler
Kirişler, üstlerinde bulunan duvarları ve döşemeleri taşıyarak duvar ve döşeme yüklerini kolonlara aktarırlar. Kirişler, kolon ve perdeleri birbirine bağlayarak çerçeve oluşumunda rol oynar ve döşemelerle birlikte yatay deprem kuvvetlerinin kolon ve perdeler arasında güvenle aktarılmasını sağlarlar. Dep. Yön. 2007’ye göre minimum kiriş boyutları 25cm/30cm’dir. Ancak uygulamada minimum kiriş boyutlarının 25cm/50cm yapılması önerilmektedir. 25cm kirişin genişliği, 50cm ise yüksekliğidir. Kiriş açıklığı ve üzerindeki yük arttıkça kiriş boyutları da büyütülmelidir.
Tam duvarlar olarak adlandırılan 20cm genişliğindeki duvarların altında mutlaka kiriş bulunmalıdır. Kirişler kolonları birbirine bağlamalı, kiriş hatları düzenli ve sürekli olmalıdır. Saplama kirişlerden elden geldiğince kaçınılmalı, saplaması olan bir kiriş asla başka bir kirişe saplanmamalıdır. Kolon ve perdelerin kirişlerle birbirine bağlandığı düzenli ve sürekli çerçeveler oluşturmak yerine kolonlar kirişlere veya kirişler kirişlere bağlanmak suretiyle oluşturulan “saplamalar” deprem kuvvetlerinin bir an önce binayı terk etmesi yerine bina içinde gereksiz yere dolaşmasına ve hasar oluşturmasına neden olmaktadır.
Döşemeler
Üzerindeki yükleri kolon ve kirişlere aktaran, kirişlerle birlikte yatay deprem kuvvetlerinin kolon ve perdeler arasında iletilmesine katkı sağlayan yapı elemanlarıdır. Döşemeler; Kirişli döşemeler, kirişsiz (mantar) döşemeler, dişli (nervürlü) döşemeler, asmolen döşemeler ve kaset(ızgara)-kiriş döşemeler olmak üzere sınıflandırılabilirler.
Duvarlar
Ülkemizde çok yaygın olan betonarme karkas tipi binalarda duvarların taşıyıcı özelliği yoktur. Yalnızca hacimleri (odaları, daireleri) bölmek, birbirinden ayırmak amacıyla kullanılmaktadır. Daireleri birbirinden ve dış mekânlardan ayıran duvarlar tam duvarlar olarak adlandırılır. Daire içindeki odaları birbirinden ayıran duvarlar ise yarım duvarlar olarak adlandırılırlar. Tam duvarlar 13.5x19x19 (cm) boyutlarındaki tuğlalar ile örülür, yarım duvarlar ise 8.5x19x19 (cm) boyutlarındaki tuğlalar ile örülürler.
DEPREMDE BİNALARIN YIKILMA NEDENLERİ
Düzensizlikler ve yapısal kusurlar olarak ikiye ayrılabilecek olan bu problemlerin çok iyi anlaşılması ve binalarda bu problemlerin ya hiç bulunmaması ya da kaçınılamayan durumlarda Dep. Yön. 2007’de tanımlanan gerekli tedbirlerin mutlaka alınması gerekmektedir. Binaların tasarımında ve inşasında kaçınılması gereken, planda ve düşey doğrultudaki yapısal düzensizlikler, Dep. Yön. 2007’de tanımlanmıştır. Planda düzensizlik durumları “A” ile adlandırılırken düşey doğrultudaki düzensizlikler “B” harfi ile ifade edilmiştir.
Yapısal risk ne zaman yüksektir?
- Bina projesiz yapılmış ise
- Binaya projede öngörülmeyen eklemeler yapılmışsa:
- Binada projede öngörülmeyen eksiltmeler yapılmışsa
- Zemin özelliklerinin proje safhasında doğru olarak göz önüne alınmaması
- Malzeme özellikleri ve miktarı projeye uygun değilse
- Bina planda (yatay düzlemde) düzensiz ise
- Bina düşey düzlemde düzensiz ise
- Bina zamana bağlı hasar görmüşse
- Bina daha önce deprem hasarı görmüşse
- Yapılaşma sırasında bilinen fay hatlarına yakınlaştıkça, risk de artar.
Burulma (A1) Düzensizliği
Her binada kütle ve rijitlik merkezi bulunmaktadır. Kütle merkezi, yaklaşık olarak binanın geometrik merkezidir. Rijitlik merkezi ise kolon ve perde kesme kuvvetlerinin bileşkesinin geçtiği noktadır. Kütle merkezi ile rijitlik merkezinin üst üste çakışmaması binada dönmeye neden olmaktadır . Buna eksantrisite adı verilmektedir. Bu durum binada burulma momentlerinin oluşmasına ve olası bir depremde burulmaya bağlı hasarlara neden olmaktadır. Burulma etkileri, binadaki kütle düzenlemesi ile direnen elemanların konumları arasında denge olmaması durumunda ortaya çıkmaktadır.
“Birbirine dik iki deprem doğrultusunun herhangi biri için, herhangi bir katta en büyük göreli kat ötelemesinin o katta aynı doğrultudaki ortalama göreli ötelemeye oranını ifade eden Burulma Düzensizliği Katsayısı η bi ’nin 1.2’den büyük olması durumu” (Dep. Yön. 2007)
Döşeme Süreksizlikleri (A2)
Binanın kat planında, merdiven ve asansör boşlukları dâhil, boşluk alanlarının toplamı, o katın brüt alanının üçte birini geçtiği takdirde o binada döşeme süreksizliğinden söz edilebilir. Binadaki bu boşluklar, deprem yüklerinin kolon ve perdelere düzenli bir şekilde aktarılmasını engellemektedir. Yerel döşeme boşlukları da bu düzensizliğe neden olmaktadır.
Herhangi bir katta;
“I- Merdiven ve asansör boşlukları dâhil, boşluk alanları toplamının kat brüt alanının 1/3’ünden fazla olması durumu,
II- Deprem yüklerinin düşey taşıyıcı sistem elemanlarına güvenle aktarılabilmesini güçleştiren yerel döşeme boşluklarının bulunması durumu,
III- Döşemenin düzlem içi rijitlik ve dayanımında ani azalmaların olması durumu” (Dep. Yön. 2007)
A2.I Düzensizliğine asma kat gibi kat içerisinde büyük döşeme boşlukları oluşturan durumlarda rastlanmaktadır. A2.II Düzensizliği aydınlık, merdiven ve asansör boşluğu gibi yerel döşeme süreksizlikleri sonucu oluşmaktadır. Döşeme kalınlığındaki ani değişimler ise A2.III Düzensizliğine yol açmaktadır. Döşeme, deprem yükleri nedeniyle en az hasar alan taşıyıcı sistem elemanıdır. Ancak döşeme süreksizlikleri, yüklerin taşıyıcı sistem elemanları arasında düzenli dağılmasını engellediği için sakıncalıdır.
Planda Çıkıntı (A3) Düzensizliği
“Bina kat planlarında çıkıntı yapan kısımların birbirine dik iki doğrultudaki boyutlarının her ikisinin de, binanın o katının aynı doğrultulardaki toplam plan boyutlarının %20’sinden daha büyük olması durumu” (Dep. Yön. 2007)
Bu düzensizliğin bulunduğu binalarda, yatay deprem kuvvetleri düşey taşıyıcı sistem elemanlarına güvenle aktarılamamaktadır. Düzensiz yük dağılımı, binalarda burulma hasarlarına neden olmaktadır.
2-Düşey Doğrultuda Düzensizlik Durumları (B)
Zayıf Kat (B1) ve Yumuşak Kat (B2) Düzensizliği
Dolgu duvarlar, kolon ve kirişlere gelen deprem yükünü paylaşarak olası ağır hasarları azaltabilmektedir Ancak genellikle zemin katları işyeri olarak kullanılan binalarda cephelerde dolgu duvarlar yerine camekânlar yapılmaktadır. Bu durumda bina giriş katları, yanal ötelenmeler açısından diğer katlara nazaran daha az rijit davranmaktadır.
“Betonarme binalarda, birbirine dik iki deprem doğrultusunun herhangi birinde, herhangi bir kattaki etkili kesme alanı’nın, bir üst kattaki etkili kesme alanı’na oranı olarak tanımlanan Dayanım Düzensizliği Katsayısı η ci’ nin 0,80’den küçük olması durumu” (Dep. Yön. 2007)
Kolonları, perde duvarları, taşıyıcı duvarları veya dolgu duvarları temelinden en üst katına kadar süreklilik göstermeyen ve duvarsız giriş katları diğer katlarından daha yüksek olan binalarda, bu elemanların kesintiye uğradığı kat yanal yüklerin etkisiyle aşırı ötelenerek hasar görmektedir. Bu kata, “Yumuşak Kat” adı verilmektedir.
“Birbirine dik iki deprem doğrultusunun herhangi biri için, herhangi bir i’inci kattaki ortalama göreli kat ötelemesi oranının bir üst veya bir alt kattaki ortalama göreli kat ötelemesi oranına bölünmesi ile tanımlanan Rijitlik Düzensizliği Katsayısı η ki ’nin 2.0’den fazla olması durumu”(Dep. Yön. 2007).
Taşıyıcı Sistem Düşey Elemanlarının Süreksizliği (B3)
Bazı cephe kolonlarının konsol kirişlere ya da guselere oturtulması, bazı kolonların aşağı katlarda kaldırılarak kirişlere oturtulması, perdenin alt kat kolonlarına oturtulması ve perdenin alt kat kiriş açıklığına oturtulması durumlarında binalarda taşıyıcı sistem düşey elemanlarının süreksizliği meydana gelmektedir.
“Taşıyıcı sistemin düşey elemanlarının (kolon veya perdelerin) bazı katlarda kaldırılarak kirişlerin veya guseli kolonların üstüne veya ucuna oturtulması, ya da üst kattaki perdelerin altta kolonlara veya kirişlere oturtulması durumu” (Dep. Yön. 2007).
Buna göre kolonun iki ucundan kirişe oturtulması durumunda bu kirişin düğüm noktalarına birleşen kiriş ve kolonların tüm kesitlerinde düşey ve yatay yüklerin oluşturduğu tüm iç kuvvetler %50 oranında artırılmalıdır. Ayrıca perdenin kolonlara ve kiriş açıklığına ve kolonların konsollara ve guselere oturtulması durumu kesin olarak yasaklanmıştır.
Güçlü Kiriş- Zayıf Kolon Problemi
Dep. Yön. 2007’ye göre kolonlar, kirişlerden daha güçlü olmalıdır. Ancak, eski binaların çoğunda, kirişler kolonlara nazaran daha büyük kesitli ve daha kuvvetli donatılmışlardır. Bu problem, kolonların büyük kesme kuvvetlerine maruz kalarak hasar görmesine ve binanın göçmesine neden olmaktadır.
Kısa Kolon Problemi
Kısa kolonlar, taşıyıcı sistem nedeni ile veya dolgu duvarlarında kolonlar arasında bırakılan boşluklar nedeni ile oluşabilmektedir (Dep. Yön. 2007). Ayrıca tesisat katı, asma kat, merdiven ara sahanlıkları, yüksek kiriş, guseli kiriş ya da kolonlar, kat ara kirişleri ve kademeli temeller de bu probleme neden olmaktadır. Kolonun boyu ne kadar kısa olursa, üzerine alacağı kesme kuvveti de o oranda büyük olmaktadır.
Köşe Kolon Problemi
Genellikle salonun köşede olduğu binalarda, bina sahibinin salon tavanında sarkan kiriş istememesi ve mimarın bu doğrultuda yaptığı tasarım nedeniyle köşe kolon problemi oluşmaktadır. Köşe kolon problemi; deprem yüklerinin diğer kolonlara aktarımının zorlaşmasına, binanın bu bölgesinin esnek davranmasına, yatay yüklerin etkisiyle köşe kolon uçlarının zarar görmesine neden olmaktadır. Bu yapısal kusurun varlığı durumunda taşıyıcı sistemde kolonlar yerine perde duvarlar tercih edilmeli, köşe kolon ve ona bağlanan kirişler sık etriye ile sarılmalıdır.
Çerçeve Süreksizliği Problemi
Betonarme binalarda kirişler, kolonları birbirine bağlamalı ve aks boyunca devam etmelidir. Böylece kiriş yükleri en kısa yoldan kolonlara aktarılacaktır. Kirişin kolona değil bir başka kirişe oturması, saplama kiriş problemine neden olmaktadır. Çıkmalı binalarda, iç hacimlerde kiriş istenmemesi nedeniyle kirişin kolon aksları dışında yapılması kolon aksı dışında kiriş problemini doğurmaktadır. Saplama kirişlerin ve kolon aksları dışında kirişlerin varlığı, çerçeve süreksizliği oluşturmaktadır. Süreksiz çerçeve, kiriş yüklerinin kolonlara düzenli aktarılmasını engelleyerek yüklerin bina içinde dolanmasına ve saplandıkları kirişte aşırı yüke yol açtığından sakıncalıdır.
Yetersiz Etriye Sıklaştırması
Etriye, kolon ve kirişlerin içinde bulunan ve boyuna donatıları saran donatılar olarak tanımlanmaktadır. Deprem bölgelerinde, etriyeler çok önem taşıdığından, bunların deprem yönetmeliklerine uygun olarak yapılması gerekmektedir. Bu sebeple, çoğunlukla deprem etriyesi olarak da adlandırılırlar. Sargı donatısı olarak da ifade edilen etriye, kolon, perde ve kirişlerde boyuna donatıları sararak bu taşıyıcı elemanlarda kesme çatlaklarını önlemek için düzenlenmektedir. Ayrıca boyuna donatıların çok fazla eğilerek burkulmasını da önlemektedir. Etriyeler, düşey ve yatay taşıyıcı sistem elemanlarında boydan boya yerleştirilmekte, uçlarda ise sıklaştırılmaktadır. Etriye sıklaştırması, kolonlarda en az kolon uzun kenarı kadar, kirişlerde ise en az kiriş yüksekliğinin iki katı kadar bir bölgede yapılmalıdır.
Kolonda yetersiz etriye sıklaştırması: Kolonlarda etriye, kesme kuvvetlerini karşılamakta ve boyuna donatıların burkulmasını önlemektedir. Kolon etriyelerinin uçlarının 135 derecelik açıyla bükülmesi gerekmektedir. Böylece bükülen bu uçlar, kolonun ortasından betonu kavrayabilmektedir. Etriyeler, uygun şekilde bükülmedikleri zaman, deprem kuvvetlerinin etkisiyle açılmakta ve bu durum, kolonun hasar almasına, boyuna donatıların burkulmasına neden olmaktadır. Kolonlar ile kirişler bağlantı bölgeleri, deprem sırasında etkiye en fazla maruz kalan yerler olduklarından bu bölgelerin, daha sık etriye ile sarılması gerekmektedir. Aksi takdirde zayıf kolon-kiriş bağlantısı nedeniyle hasarlar meydana gelecektir.
Kirişte yetersiz etriye sıklaştırması: Kirişte etriye, kesme çatlaklarını önlemektedir. Kiriş boyunca ve kirişlerin kolonlarla birleştiği bölgede etriye sıklaştırması zorunludur. Etriyeler, kolonda olduğu gibi kirişte de 135 derece içe bükülerek düzenlenmelidir.
Ağır Çıkmalı Binalar
Bazı binalarda üst katlar, bodrum ve zemin katlara nazaran daha büyük alana sahiptir. Deprem açısından sakıncalı olan bu mimari “çıkma” olarak adlandırılmaktadır. Çıkmalı binalarda, üst kat yükleri daha fazla olduğundan binanın kütle merkezi çıkmalı katlara kaymaktadır. Ayrıca alt katlar yumuşak kat gibi davranmakta, bu kattaki taşıyıcı elemanlar, düşey yükler altında dahi zorlanmaktadır. Bu binalarda kısa kolon, köşe kolon ve çerçeve süreksizliği problemleri de oluşmaktadır.
Yetersiz Deprem Derzi ve Çarpışma Tehlikesi
Binalar arasında bırakılan boşluğa derz adı verilmektedir. Depremde binaların çarpışmasını önlemek için bırakılan boşluk, deprem derzi olarak adlandırılmaktadır. Şehir içinde genelde bitişik nizam (yan yana) yapılan binalar, deprem esnasında farklı salınarak birbirlerine hasar verebilmektedir. Deprem derzi, komşu iki bina arasında deprem hasarlarını önlemek için bırakılmaktadır. Amaç; binaların depremde çarpışarak deprem yatay yüklerini birbirlerine aktarmasına engel olmak, birbirlerinden bağımsız hareket etmelerine olanak sağlamaktır.
Malzeme ve İşçilik Kusurları
Betonarme binalarda, binanın deprem güvenliğini doğrudan etkileyen en önemli yapı malzemeleri; beton ve donatı(demir)dır. Depremlerde yıkılan ve ağır hasar gören binaların ortak özelliklerinden biri de beton ve donatının hem kalitesinin iyi olmaması hem de özenli işçilik uygulanmamış olmasıdır.
Düşük Kaliteli Beton: Depreme dayanıklı bir binanın yeterli dayanım, rijitlik ve sünekliğe sahip olması gerekmektedir. Binalarda kullanılan betonu oluşturan her malzemenin bir işlevi vardır. Kaliteli bir betonun üretilmesi, kaliteli malzemeler kullanılmasına bağlıdır.
Donatıda Korozyon: Korozyon, metallerin çevreleri ile girdikleri bir elektrokimyasal reaksiyon sonucu aşınmaya ve bozunmaya uğramasıdır. Betonarme binalarda donatıyı(demirleri) örten net beton örtüsünün yetersiz olması nedeniyle donatılar; su, hava ve diğer kimyasal maddelerin etkisiyle paslanmaktadır.
Binalarda Kullanıcıların Neden Olduğu Hasarlar
Kullanıcıların, binaların taşıyıcı sistem elemanlarında hasara neden olan müdahalelerde bulundukları belirlenmiştir. Bu müdahalelerden en yaygın olanı, tesisat borularının, kiriş donatılarının arasından geçirilmesi suretiyle kirişte oluşturulan hasarlardır.
Bölüm 4
Depremde Afet Yönetimi
GİRİŞ
Tektonik, sismik, topoğrafik ve iklimsel yapısı nedeniyle Türkiye, dünya ölçeğinde afetlerden en fazla etkilenen ülkeler arasındadır. Su baskını, sel, çığ, heyelan ve yangın gibi afetler ülkemizde sık yaşanan afet türleri olmasına rağmen, yıkıcı etkileri açısından değerlendirildiğinde ilk sırayı depremler almaktadır. Ülkemiz, depremlerde insan kaybı açısından dünyada dokuzuncu, toplam etkilenen insan sayısı açısından ise beşinci sıradadır
DEPREMDE AFET YÖNETİMİ
Deprem riskini azaltmada ve depremlerle baş edebilmede hazırlıklı ve dirençli bir toplum yaratılması, bu amaca yönelik kurumsal alt yapının oluşturulması ve konuyla ilgili AR-GE faaliyetlerinin önceliklerinin belirlenmesini hedefleyen “Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı’nın (UDSEP) ana amacı, “depremlerin neden olabilecekleri fiziksel, ekonomik, sosyal, çevresel ve politik zarar ve kayıpları önlemek veya etkilerini azaltmak ve depreme dirençli, güvenli, hazırlıklı ve sürdürülebilir yeni yaşam çevreleri oluşturmaktır.”
UDSEP-2023
•Deprem kayıplarının en aza indirgenmesini hedefleyen stratejik yaklaşımlar ve eylem dizileri içeren bir belge olması açısından ülkemizde örnek bir çalışmadır.
•Hazırlanması sürecinde geçmiş deneyimler, bilgi ve belge arşivinden faydalanılmasının yanı sıra günümüz modern afet yönetim sistemlerince de önerilen çok paydaşlı bir katılım ile hazırlanmış, kamu, özel sektör, üniversiteler, meslek odaları ve sivil toplum örgütlerinin sürece katkı vermeleri sağlanmıştır,
•Çocuklardan öğretmenlere, ustadan kalfalara, kamu kurumlarından özel sektöre, merkezi yönetimden yerel yönetimlere ve STK dahil tüm kesimlerin depremlere karşı farkında olmalarını amaçlayan birçok eylemler içermektedir,
• Ülkemizde değişik meslek disiplinlerinin kendilerine yönelik içinde bir eylem bulabilecekleri kapsamlı bir belgedir.
Ülkemizde yaşanan afetler ve acil durumlar sonucunda; Afet ve Acil Durumlara müdahalede ihtiyaç duyulacak tüm güç ve kaynakları yerel düzeyde planlamak, bu güç ve kaynakların olay bölgesine hızlı ve etkin bir şekilde ulaştırılmasını sağlamak, müdahale hizmetlerini ve bu hizmetlerin koordinasyonundan sorumlu ana ve destek çözüm ortaklarını ve yerel düzeyde sorumlu birimlerin görev ve sorumluluklarını planlama esaslarını belirlemek amacıyla ;Türkiye Afet Müdahale Planı (TAMP) 03 Ocak 2014 tarih, 28871 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
TAMP İLE AMAÇ;
Hayat kurtarmak
Kesintiye uğrayan hayatı ve faaliyetleri en kısa sürede normale döndürmek
Müdahale çalışmalarını hızlı ve etkin bir şekilde gerçekleştirmek
Halk sağlığını korumak ve sürdürmek
Mülkiyet, çevre ve kültürel mirası korumak
Ekonomik ve sosyal kayıpları azaltmak
İkincil afetleri önlemek ya da etkilerini azaltmak
Kaynakların etkin kullanımını sağlamaktır.
Afet ve acil durum süreçlerinin elektronik ortamda takip edilmesi, yönetilmesi ve yöneticilere karar desteği sunulması amacıyla Afet Yönetim ve Karar Destek Sistemi (AYDES) geliştirilmiştir. AYDES, Coğrafi bilgi sistemleri üzerine inşa edilmiş, afet anında ulusal kaynakları etkin bir şekilde yönetebilen karar destek mekanizmalarına sahip bir sistemdir. Türkiye Afet Müdahale Planının (TAMP) bilişim altyapısını da oluşturan AYDES, afetin planlama, müdahale ve iyileştirme süreçlerinin tümünü kapsayacak şekilde çalışmaktadır.
AYDES, AFAD tarafından hizmete alınmış, Olay Komuta Sistemi, Mekansal Bilgi Sistemi, İyileştirme Sistemi olmak üzere üç ana modülden oluşmaktadır.
Olay Komuta Sistemi; AYDES’in önemli modüllerinden biri olan Olay Komuta Sistemi herhangi bir afet olduğunda Türkiye Afet Müdahale Planı (TAMP) çerçevesinde tüm kaynakların ( personel, araç, mal, malzeme, ekipman ) ve hizmet gruplarının izlenip ihtiyaç ve taleplerinin yönetilebildiği bir komuta sistemidir. Sistem İle olayın komutasının sağlanmasının yanında kaynakların doğru ve hızlı bir şekilde ihtiyaç duyulan yerlere yönlendirilmesi ve takibinin sağlanması amaçlanmıştır.
Mekansal Bilgi Sistemi’nin amacı; afet yönetiminde kullanılabilecek mekansal verilerin tüm kurum/kuruluşlardan toplanarak; afet ve acil durum mekansal veritabanı oluşturmaktır. Böylece afet yönetiminde, afet bölgesindeki veriye hızlı ve doğru bir şekilde ulaşılması, veriden hızlı bir şekilde bilgi üretilmesi ve bu bilgi ile afet bölgesinde yapılacak uygulamalar ile ilgili hızlı karar verilebilmesi için gerekli olan mekânsal verilerin analizine imkan verecek bir sistem geliştirilmiştir. Oluşturulan web tabanlı yazılımlar ile sahadan ya da kurumlardan toplanan veriler iki ya da üç boyutlu olarak görüntülenebilmekte, veri girişi ve güncellemesi, coğrafi bilgi sistemi tabanlı aramalar (adres, kritik tesis arama gibi), sorgular (katman, koordinat, detay, öznitelik, servis sorgulama gibi) ve analizler (kesişim, tampon, nüfus ve hane yoğunluğu gibi) yapılabilmektedir.
İyileştirme Bilgi Sistemi ile birbirine girdi sağlayan süreçler arasındaki tutarlılık sağlanmış olup mükerrer veya yanlış verilerden oluşan kayıtlardan dolayı yapılan hatalı işlemlerin önüne geçilmiştir.
Depreme Müdehalede Olay Yeri Yönetimi
Ülkemizde “Bütünleşik Afet Yönetim Sistemi” kapsamında önceden belirlenen plan ve kurallar çerçevesinde ihtiyaca uygun, doğru ve zamanında müdahale ile yapılan işlemlerin bütününe olay yeri yönetimi denir.
(Bütünleşik Afet Yönetimi: Afetlerle baş edebilen, dayanıklı ve dirençli bir toplum oluşturmak için tüm tehlikeleri dikkate alan, afet yönetiminin önleme, zarar azaltma, hazırlık, müdahale ve iyileştirme aşamalarında yapılması gereken çalışmalar ve alınması gereken önlemleri, toplumun tüm güç ve kaynaklarını kullanarak gerçekleştirebilen bir yönetim süreci; entegre afet yönetimi. )
Depremde olay yeri yönetimi beş ana başlıkta toplanır:
- Depremin yerinin ve zamanının tespit edilmesi:
- İkincil tehlikelerin önlenmesi
- Mülkiyetin Korunması
- Mevcut Kaynakları Etkin Olarak Kullanabilmek
- Zararların Azaltılması ve Yönetilmesi
1-Alan:
Alan kimliği
Alana ulaşma yollarının ana özellikleri
2- Nüfus:
Etkilenen kişi sayısı ve özellikleri
Bölgenin tahliye edilme durumu?
3-Tehlikeler:
Olay nedir?
Ne zaman oldu?
Devam ediyor mu?
İkincil bir olay riski var mı?
4-Kaynaklarımız:
İmkan ve kabiliyetimiz ne durumda?
Olay bölgesinde, ihtiyaç duyulan lojistik destek sağlanabiliyor mu?
Finansal desteğimiz ne durumda?
Bölgeye ulaşan ilk ekip, olay yeri yönetimini ve koordinasyonunu üstlenir, olayı değerlendirir, olay yerini sektörlere ayırır ve güvenlik çemberlerini oluşturur, Olay Komuta Merkezinin yerini seçer, kolluk kuvvetleri ile irtibata geçerek emniyeti sağlar.
Raporlama ve Geri Bildirim
Herhangi bir afet ve acil durum gerçekleştiğinde yapılacak iş ve işlemlere ait düzenlenmesi gereken formlar Afet ve Acil Durum Yönetim Merkezi Yönergesi ve Türkiye Afet Müdahale Planı (TAMP) ve kapsamında sırası ile aşağıda belirtilmiştir.
Herhangi bir afet ve acil durum hakkında tüm resmi kurum tarafından İlk haberleşmede kullanılan form Mesaj Formu’dur . Mesajlar; haberci dahil, her türlü haberleşme araçları ile gönderilmek üzere Mesaj Formuna uygun olarak elle veya elektronik ortamda yazılır. Mesajın içerdiği bilgiye yetkisiz erişimi engellemek ve bu suretle ülkeye, kurum ve kuruluşlara verilmesi muhtemel zararı önlemek amacıyla gizlilik derecesi tespit edilir. Mesaja uygun gizlilik derecesinin belirlenmesi mesajı hazırlayan makama aittir.
Giden Mesajlara Aşağıdaki İşlemler Yapılır
1. Olağan durumlarda mesaj; hazırlayan personel, vardiya amiri ve Başkan adına görevlendireceği Başkan Yardımcısı veya AADYM Yöneticisi tarafından imzalanarak muhatabına gönderilir.
2. Olağanüstü durumlarda mesaj; hazırlayan personel ve vardiya amiri tarafından imzalanarak muhatabına gönderilir.
3. Mesai harici zamanlarda mesaj; hazırlayan personel ve AADYM Yöneticisinin bilgisi dahilinde vardiya amiri tarafından imzalanarak muhatabına gönderilir.
Türkiye Afet Müdahale Planı (TAMP) içerisinde bulunan Yerel Düzey Arama Kurtarma Hizmet Grubu (YDAKHG) tarafından Afet Acil Durum Yönetim Merkezine (AADYM) sunulacak form Genel Bilgiler Formu ‘dur. (Şekil 4.3) Bu form kurtarma çalışmaları hakkında ekip/personel sayısı, enkaz sayısı, enkazdan çıkan kişi sayısı gibi genel bilgileri içermektedir.
Olay Akış Çizelgesi, olayın “Sıfırıncı Saat” inden itibaren başlanarak Hizmet Grup Başkanlıkları tarafından akışın dakika dakika kayıt altına alındığı tutanak veya rapordur.
Arama Kurtarma veya Diğer Hizmet Grupları tarafından sahada ekip görevlendirirken kullanılan form Görevlendirme Formu olarak adlandırılmaktadır. Görevlendirme formunda görevlendirilen kişi sayısı ve kişilerin hangi il veya ilçeye ait, hangi görevli hizmetli gurubuna ait oldukları da belirtilmelidir.
Arama ve Kurtarma Hizmet Grubu Operasyon Ekiplerinin çalıştığı sahaya dair bilgileri içeren form Çalışma Yeri Bilgisi Formudur. Ekiplerin, çalışma alanlarına ilk görevlendirilmeleri esnasında ve ekiplerin görevlerini sonlandırırken dolduracağı formdur.
Arama ve Kurtarma Hizmet Grubu Operasyon Ekiplerinin çalıştığı sahadaki imkan ve kabiliyet bilgilerini içeren form Ekip Bilgisi Formudur. Form doldurulurken Personel ve Malzeme-Ekipman Detayları ayrı ayrı doldurulmaktadır.
Ekip bilgileri formu düzenlenirken aynı zamanda kişi detay bilgi formu ve Malzeme Ekipman Bigileri Formu da Ekip Bilgi Formunun Ekleri şeklinde doldurulur. Kişi detay formu Arama Kurtarma Hizmet Grubu çözüm ortaklarının, ekip içerisinde görevlendirilen personelin kişisel detay bilgilerini içeren formdur. Malzeme Ekipman Bilgileri formu ise Arama Kurtarma Hizmet Grubu çözüm ortakları ekiplerinin malzeme-ekipman detay bilgilerini içeren formdur.
Bir diğer form ise Arama Kurtarma Operasyon Ekiplerinin enkazdan çıkardıkları kişilerin bilgilerini içeren Enkazadan Çıkarılan Kişi Bilgileri Formu’dur
Ekip sorumlusu yaralıyı sağlık ekiplerine teslim ederken; Ambulansın plakası, sağlık görevlisinin adı soyadı, teslim tarihi ve saati, hangi sağlık kuruluşuna sevk edileceği ve radyoaktif maddeye maruz kalıp kalmadığı sevk formuna yazılır ve ilgili görevliye imzalatılır. Kurtarma servisinin görevlerinden birisi de, kurtarma sırasında yıkıntı altında ve arasında ya da diğer yerlerde bulduğu ölülerin toplanması, etiketlenmesi ve gömme yerlerine görevlerinin el verdiği ölçüde taşınması işidir. Bu işlemler yapılırken dikkat edilmesi gereken önemli hususlar aşağıda maddeler halinde verilmektedir.
Ölü olduğuna kesin karar verilmeyen cesetlere, ölü değilmişçesine işlem yapılmalıdır.
Bir kimsenin ölü olup olmadığına doktor karar verebilir.
Doktor olmadığı zamanlarda, kesin ölüm olaylarında kurtarma ekip lideri, sorumluluğu üzerine alarak, kişinin ölmüş olduğuna karar verebilir.
Cesetler kurtarma sırasında sağlam kalmış bir binada toplatılır ve üzerleri örtülür. Cesetlerin açıkta, yol kenarında, çalışma sahasında bırakılması doğru değildir. Ölülere gerekli saygı gösterilmeli, eşya gibi bir yerden bir yere taşınırken atılmamalı, sürüklenmemelidir. Parçalanmış cesetlerin uzuvları mümkünse bir sandık veya buna benzer kutularda bir araya konmalıdır.
Cesetlerin toplanması, bir yerden diğer bir yere taşınması sırasında, kurtarma personeli eldivenlerini takmalı, ağız ve burunlarına koku vs. Geçirmeyecek çözeltiye batırılmış maske takmalıdır.
Arama Kurtarma Operasyon Ekiplerinine çıkardıkları kıymetli eşya bilgilerini içeren formdur. Enkazdan çıkarılan kıymetli eşyalar kişi veya kurumlara teslim ve tesellüm belgesi düzenlenerek teslim edilir.
Arama Kurtarma veya Diğer Hizmet Grupları tarafından sahada ihtiyaç duyacakları personel veya ekipman (Lojistik) bilgilerini içeren form İhtiyaç Bilgisi Formu; Arama ve Kurtarma veya Diğer Hizmet Grupları tarafından sahada çalışan ekiplere ait vardiya ve görev formu bulunmaktadır. Diğer taraftan Arama ve Kurtarma veya Diğer Hizmet Grupları tarafından sahada çalışan ekiplerin diğer hizmet gruplarından ihtiyaç duydukları talepleri içeren Kaynak Talep Formu kullanılmaktadır. Kaynak talep formundaki talepler Kaynak Yönetimi Hizmet Grubundan talep edilir ve o hizmet grubu tarafından karşılanır.
Kurtarma işlemi bittikten sonra ekip sorumlusu ekibini toplayarak, değerlendirme toplantısı yapar. Bu toplantıda kurtarma esnasında ortaya çıkan aksaklıkların nasıl giderileceği konusunda değerlendirmeler yapılır. Ekip sorumlusu görev sonuç raporunu hazırlar ve ilgili birime teslim eder. Daha sonra kriz merkezi ile haberleşmeye geçilir, ve ekibin başka bir enkaza sevki sağlanır.
DEPREMDE ULAŞIM VE TRAFİK GÜVENLİĞİ
Yıkıcı depremlerde az ya da çok hasar gören ulaşım yapıları ve bu hasarların yanında paniğe kapılıp yaşadığı travmanın etkisiyle derhal bölgeden uzaklaşma isteği içindeki depremzedeler ile deprem bölgesine ulaşmak isteyen arama, kurtarma ve yardım ekipleri yanında, deprem bölgesinde yakınları bulunanların oraya acilen ulaşma istekleri birleştiğinde kaçınılmaz olarak bir kaos ve trafik karmaşası yaşanmaktadır.
Depremlerin Ulaşım Yapılarına Etkileri Depremlerin ulaşım yapılarına verdiği hasar 4 ana başlıkta özetlenebilir. Bunlar;
1-Zeminden Kaynaklanan etkiler;
Sıvılaşma,
Zemin oturmaları
Zeminin deprem dalgasını büyütme etkisi
Heyelanlar, kaya düşmeleri, vb.
2- Fay hatlarının doğrudan etkileri;
Fay hattının herhangi bir karayolu kesimi, köprü, viyadük vb. ulaşım yapısını keserek fay düzlemi iki tarafında kalan parçaları farklı yönlere ötelemesi şeklinde gerçekleşir ve çok ciddi hasarlara yol açar
3-Deprem dalgalarının doğrudan etkisi sonucu oluşan hasarlar;
Kaplamada oluşan deformasyonlar
Köprü, viyadük, vb. yapılarda oluşan hasarlar
Gar, otogar, havalimanı, vb. yapılarda oluşan hasarlar
4- Tsunami, yangın vb. depremin ikincil etkisinden kaynaklanan hasarlardır;
Tsunami nedeniyle özellikle kıyı ve liman yapılarında oluşan hasarlar
Depremlerde Hasar Gören Ulaşım Yapıları Depremlerde hasar gören ulaşım yapıları 5 ana başlık altında incelenebilir.
1-Karayollarında Meydana Gelen Hasarlar;
Yol kaplaması hasarları
Sanat yapılarında oluşan hasarlar (Köprü, viyadük, vb.)
Otogar vb. yapılarda oluşan hasarlar
2-Demiryollarında Meydana Gelen Hasarlar raylarda oluşan hasarlar;
Gar, vb. yapılarda oluşan hasarlar
3-Havayolu Yapılarında Meydana Gelen Hasarlar;
Pist, vb. kaplama hasarları
Terminal, kule, vb. tesis hasarları
4-Denizyollarında Meydana Gelen Hasarlar;
Tsunami nedeniyle oluşan hasarlar,
Liman, vb. tesis hasarları
5-Boru Hatlarında Meydana Gelen Hasarlar;
Gaz boru hatlarında oluşan hasarlar ve yangınlar,
Petrol boru hatlarında oluşan hasarlar ve yangınlar
Su boru hatlarında oluşan hasarlar
Depremler Sonrası Türkiye’de Gözlenmiş Önemli Ulaşım Yapısı Hasarları
Türkiye’de yaşanan depremlerin ulaşım yapılarına verdiği hasarlar, daha önceki depremlerde olduğu gibi 1999 senesinde yaşanan 17 Ağustos Marmara Depremi ve 12 Kasım Düzce-Kaynaşlı gibi iki büyük depremde karşımıza çıkmış ve ciddi kayıplara neden olduğu görülmüştür.
Depremler Sonrası Dünya’da Gözlenmiş Önemli Ulaşım Yapısı Hasarları
Bu bölümde 1994 senesinde Amerika’da yaşanan Northridge depremi ve 1995 senesinde Japonya’da yaşanan Hanshin depremi örnekleri üzerinde durulmuştur.
Deprem Sonrası Trafik Düzeninde Meydana Gelen Aksamalar ve Trafik Düzenlemesi
1-Trafiği doğrudan etkileyen sebepler;
Yollardaki bozulma
Sanat yapılarındaki hasarlar
Yer kaymaları
Zemin sıvılaşmaları
2-Trafiği etkileyen dolaylı sebepler;
Yapı enkazlarının yolları kapatması
Gaz ve su borularının patlaması
Yangınlar
Trafik görevlilerinin güvenlik nedeniyle yolu kapatması,
Trafik işaret ve levhalarının zarar görmesi,
Trenlerin raydan çıkması, elektrik vb. direklerin yola devrilmesi
Depremde yaşanan travmanın etkisiyle psikolojisi bozulan sürücülerin hiçbir kurala uymadan araç kullanma isteği,
Deprem kuşağında olan şehirlere giriş yollarının, olası bir depremde kullanılamaz hale gelme ihtimaline karşı, önceden alternatiflerinin belirlenmesi ve bu alternatif yolların depremde acil görev yapacak kurumlara bildirilmesi gereklidir.
Deprem sonrasında bölgeden uzaklaşmak isteyen veya bölgeye yakınlarını görmek için ulaşmak isteyen kişilerin oluşturduğu trafik, alternatif yolları kullanmak isteyebilir. Oysa bu yollar acil araçlar (ambulans, itfaiye, enkaz kaldırma araçları vb.) için tahsis edilmelidir. Bu nedenle bu yolların giriş ve çıkışlarında gerekli kontrol mekanizması uygulanmalıdır.
Deprem bölgesi içinde ya da sınırında trafiği kontrol edip düzenleyen görevlilerin mümkün olduğunca motosiklet gibi hasarlı yollara daha uygun araçları kullanmaları tavsiye edilmelidir.
Deprem sonrasında kara ve demiryollarının hasar gördüğü yerlerde hava ulaşımı en sağlıklı acil ulaşım şekli olacaktır. Bu nedenle deprem bölgesi sınırlarında geniş yolların helikopter iniş alanları haline getirilmesi, özellikle depremde ciddi şekilde yaralanmış olan kişilerin acilen bölge dışındaki hastanelere götürülebilmesi için gereklidir.
Halk, depremin ilk günlerinde bisiklet, motosiklet gibi hasarlı yollarda daha rahat hareket etme kabiliyeti olan ve yollar üzerinde trafik yükü yaratmayacak araçları kullanmaları için uyarılmalıdır.
Ulaşım Sisteminin Afete Hazırlanması
Deprem sonrası yollarda oluşacak hasar durumu öngörülerek halka ve görevlilere hazırlanmış olan basit krokiler dağıtılmalıdır.Örneğin;
•Kırmızıya boyanmış yollar; Yol çok hasarlı ve tamamen kullanılamaz durumda,
•Sarıya boyanmış yollar: Yol açık, ancak sadece acil durum araçlarının geçişine izin veriliyor,
•Yeşile boyanmış yollar: Yol hasarsız, herkes kullanabilir,
•Maviye boyanmış yollar: Yolun ne durumda olduğu henüz bilinmiyor, şeklinde olabilir.
Deprem kuşağında olan şehirlerin giriş ve çıkışlarındaki bazı akaryakıt istasyonlarının olası bir deprem sonrasında sadece acil durum araçlarına yakıt temin etmeleri sağlanmalıdır. Bu istasyonlar önceden belirlenmeli ve ilgili kurumlara bildirilmelidir.
Sürücüler, deprem esnasında araç kullanıyor olma ihtimalleri göz önüne alınarak, deprem esnasında ve deprem sonrasında nasıl davranmaları gerektiği konusunda bilgilendirilmelidirler.
Deprem sonrasında bölgeye gerekli olan yiyecek ve ihtiyaç malzemelerinin miktarı ve gideceği yerler mümkün olduğu kadar doğru saptanmalıdır. Bu işlem yollarda gereksiz ağır taşıt trafiği olmasını engelleyecektir.
Kullanılan alternatif yolların geçici çözümler olacağı gerçeğinden yola çıkılarak, deprem sonrası yolların onarım çalışmalarına acilen başlanmalıdır.
Bölge içi ve bölgeye giriş çıkış trafiğinin başlangıç-bitiş etütleri belirlenmelidir. Bu hem dışarıdan bölgeye giriş yapan araçların yönlendirilmesini sağlar hem de ileride yaşanacak olası başka depremlere karşı yapılacak planlara bir veri niteliği teşkil eder.
Araçların cinslerine ve amaçlarına göre bölgeye giriş zamanları düzenlenmelidir. Bireysel yardım araçları, onarım için malzeme taşıyan araçlar, onarım araçları ve medyaya ait araçların bölgeye girişleri gece saatleri ile sınırlandırılıp, polis, itfaiye, ambulans, enkaz kaldırma araçları, tüketim malzemesi taşıyan büyük araçlar hem gündüz hem gece açık olan yolları kullanabilirler.
Bölgeye yakınlarını görmek için gelen kişiler için bölge sınırlarına otobüsler konulmalıdır. Böylece bölge içinde gereksiz özel araç trafiği yaratılmamış olur.
Bölgeye getirilen bireysel yardım malzemeleri bölge sınırlarına konulan istasyonlarda toplamalı, bu amaca uygun araçlarla belli saatlerde bölgeye sokulmalıdır.
Deprem sonrası yollarda oluşabilecek her türlü hasar ihtimaline karşı önceden bütün bilgilendirici ve yönlendirici trafik levhaları hazırlanmalıdır. Bu levhalar mümkün olduğunca büyük ve kolay anlaşılır şekilde dizayn edilmelidir.
Deprem sonrası yollarda yaşanan trafik karmaşasının önlenmesinde iletişimin çok önemli bir rolü vardır. Çünkü bölgedeki yakınlarından haber alamayan insanlar yollara düşeceklerdir. Bu nedenle acil durumlarda kesintiye uğramaması için iletişim sisteminin güçlendirilmesi gereklidir.
Karayolu ulaşımı, demiryolu ulaşımı, denizyolu ulaşımı gibi ulaşım türleri arasında gerekli koordinasyon sağlanmalıdır.
Deprem başta olmak üzere yaşanacak her türlü afet sonrası ulaşım sistemlerinin planlı olarak kullanılabilmesi ve trafik düzeninin kontrol altına alınması felaketin boyutunun artmasına engel olacaktır. Bu da ancak felaket yaşanmadan önce yapılacak bir ulaşım planlaması ile mümkün olur.
Çok tehlikeli bir deprem kuşağı üzerinde bulunan ve yüksek deprem tehlikesi altındaki Türkiye’de, yapılması gereken deprem sonrası ulaşım planlaması ve trafik düzenlemesi için yaşanmış deneyimlerden yararlanılmalı, dünyadaki örnek uygulamalar incelenmeli, ülke coğrafyası, topografyası ve sosyoekonomik özellikleri de göz önüne alınarak uygulama planları hazırlanmalıdır.
AFET SONRASI TOPLANMA VE ACİL BARINMA ALANLARI
Bir deprem sonrasında konutun yıkılması veya hasar görmesi nedeniyle, afetzedelerin kendilerini güvende hissedecekleri ve insanca yaşamlarını devam ettirebilecekleri alanlara ihtiyaç duyulmaktadır. Açıklamalı Afet Terimleri Sözlüğüne göre, konutu afet ve acil durum nedeniyle kullanılamaz hâle gelen veya konutun kullanılmasının riskli olması sebebiyle açıkta kalan afetzedeler ile tahliyeye tabi olanların bulundukları yerlerde veya başka yerlerde münferit veya toplu hâlde geçici olarak barınmalarının sağlanması, geçici barınma olarak tanımlanmaktadır.
Afet Sonrası Toplanma Alanları
Toplanma alanları, afetin meydana gelmesinden sonraki ilk 12 saatlik zaman diliminde, insanlara kendilerini güvende hissedebilecekleri bir alanda bulunmaları, yaşadıkları büyük şoku atlatabilmeleri, yerel düzeydeki bilgiye ulaşabilmeleri ve yakınları ile bir araya gelebilmeleri ya da haberleşebilmelerine imkan sağlayan, ilk yardım ve diğer acil hizmetlerinin verildiği, 24 saatten sonra ise geçici olarak barınmanın sağlanabileceği, yardım hizmetlerinin ulaştırılabildiği önceden belirlenmiş alanları ifade etmektedir.
Toplanma Alanlarının fiziksel, jeolojik ve coğrafi olarak afet riski taşımaması (Mersin ve Şahin 2009), elektrik kesintisinden etkilenmeyen aydınlatma sistemi, tam donanımlı ilkyardım kiti, sedye, el feneri, megafon, telefon hattı, battaniye, su gibi ihtiyaçlara cevap veren (Özdikmen, 2015) ve tuvalet gibi temel insanın ihtiyaçları sağlayacak donanıma sahip olması gerekmektedir.
Afetten doğrudan etkilenen kişilerin temel barınma ihtiyaçlarını üç olası senaryo ile belirleyebilmek mümkündür. Bu senaryolar Sphere Project, 2000 e göre aşağıdaki gibi tanımlanmaktadır.
Senaryo A: İnsanlar evlerinde kalır; insanlar her zaman yer değiştirmez. Doğal afetten doğrudan etkilenen topluluklardaki bireyler hemen her zaman evlerinde veya evlerinin yanında kalmak isterler.
Senaryo B: İnsanlar taşınır ve yeni bir toplum içine yerleşir; büyük çapta sel felaketi gibi doğal bir afetten veya bir askeri çatışmadan dolayı bütün bir toplum yaşadığı yeri ve toprakları terk etmek durumunda kalabilir.
Senaryo C: İnsanlar taşınır ve geçici kamplara yerleştirilir; afet nedeniyle insanların evlerini ve kaldıkları yerleri terk edip başka yerlere yerleşmeleri gerekirse, onlara barınmaları için geçici yerleşim alanları sağlanmalıdır.
Acil Barınma Alanları
Acil Barınma veya Geçici İskan alanlarının belirlenmesi, afet yönetimi ve planlaması çalışmalarında hazırlık aşamasında planlanması gerekmektedir.
“Afetler dolayısıyla hizmete girecek geçici iskan merkezlerine içme suyu getirilmesi, bağlantı yolları ve elektrik tesisleri yapılması, bu yeri tehdit eden dere ve sel yataklarının ıslahı gibi işler, valinin isteği üzerine ilgili bakanlık ve kuruluşlarca öncelikle yapılır” (T.C. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğü, 2000) şeklinde değinilmiştir.
Afet sonrasında geçici iskan alanlarıyla ilgili olarak yapılacak çalışmalar, Afetlere İlişkin Acil Yardım Teşkilatı ve Planlama Esaslarına Dair Yönetmeliğin, İl ve İlçe Acil Yardım Teşkilatı ve Görevlerinde, Ön Hasar Tespit ve Geçici İskan Hizmetleri Grubunun teşkili, görevleri, planlaması ve servisleri Madde 32 de belirtilmiştir. İlgili Yönetmeliğe göre; Ön Hasar Tespit ve Geçici İskan Hizmetleri Grubu; Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü, Milli Eğitim Gençlik ve Spor Müdürlüğü, Köy Hizmetleri İl Müdürlüğü, DSİ mahalli kuruluşu, TCK mahalli kuruluşu, TEK, Belediye, İl Özel İdare, Kızılay ve diğer ilgili kuruluşlardan oluşur.
Afete Müdahalede Geçici İskân Alanları/Acil Barınma Alanları için Asgari Standartlar
Acil barınma alanları afetten direkt etkilenme riski taşımamalı, insanların günlük yaşamlarını sağlayabilecek temel imkânları barındırabilmesi için elektrik, su, kanalizasyon, haberleşme gibi temel altyapının önceden kurulmuş olması gerekmektedir. Bunun yanında alanların yiyecek, içecek ve diğer tedarik edilmesi gerekli malzemelerin temini için, market, depo vb. noktalara yakınlığı, tıbbi müdahaleler için sağlık merkezlerine yakınlığı ve çadır kent kurulacak alanların kamu veya özel mülk olması gibi durumlarda yapım izni ile ilgili koşulların değerlendirilmesi gerekmektedir.
Afet sonrasında, geçici yerleşim alanları, afetzedelerin barınma, giyinme, beslenme ve su gibi temel ihtiyaçlarının karşılandığı yerleri meydana getirirler. Bunlar kendi içinde kısa süreli ve yaşam idamesi(ilk üç ay içinde) ve geçici yerleşim (altı aydan iki yıla kadar) olarak ikiye ayrılabilir.
(Yaşam İdamesi: Afetzedelere olabildiğince çabuk sıcak yemek, su, giysi gibi olanakların sağlanarak çadır kent ve benzeri yerlere kamp şeklinde yerleştirilmeleridir.
Geçici yerleşim alanları, yeri önceden belirlenmiş ve sadece geçici afet yerleşmesine tahsis edilmiş, alt yapısı hazır olan ve içerisinde afet çadırları, yönetim merkezi, yemekhane, sağlık, psikososyal, alışveriş, depo, tuvalet, banyo, malzeme dağıtım, haberleşme, okul ve güvenlik üniteleri için ayrılan alanlardır)
Sphere (Afete müdahalede Asgari Standartlar ve İnsani Yardım Sözleşmesi) sözleşmesinde, su temini, beslenme, gıda yardımı, barınak ve yerleşim yeri planlama ve sağlık hizmetleri konularında standartlar belirlenmiştir.
Yer Seçimi ve Altyapı Standartları
Yerleşim Alanının Değerlendirilmesi
Olumsuz Etkilerin En Aza İndirilmesi
Arazinin Çadır kent Kullanımına Uygun Hale Getirilmesi