Çağına Tanıklık Eden Romanlar (12 Mart-12 Eylül Romanları)
sonrasının uygulamalarını işlerken;
Söylemleri, yerleşik düzene karşı çıkan, sınıf çatışmasını ön plana çıkaran kutupluluk üzerinedir.
-Bu dönemin tipik romanlarından Sevgi Soysal’ın şafak romanında bir gece içinde meydana gelen tüm olaylar, bir örgüt evinin bir gece aniden basılması ve evde bulunanların tutuklanmaları ile başlar, karakolda sorgulanmaları ve şafak vakti serbest bırakılmaları ile sona erer.
- Roman kişilerinin tutukluluk öncesi ve sonrasına dair yaşadıklarını, bir çeşit genişletilmiş şimdiki zaman şeklinde formülleştirebileceğimiz anımsamalarıyla, geri dönüşlerle ve kendilerini sorguladıkları iç çatışmalarla şimdi’nin birkaç yıl öncesine ve sonrasına kadar genişler. - Roman kişilerinin serbest bırakılıp evlerine dönüşünün anlatıldığı daha çok aydınlığı ve kurtuluşu simgeleyen ‘şafak’ adlı son bölümde, Adana kentinin işlek bir caddesiyle sembolize edilen Türk toplumunun panoraması verilir.
-Yazar, kamera tekniğini kullanarak ama daha çok ideolojik bir bakışla ve sınıfsal farklılığın tipik örneklerine odaklanarak köşe başlarında iş bekleyen amelesinden pavyon kapatan kaçakçısına kadar değişik tolum katlarından insan manzaraları sunar.
Sevgi Soysal, 12 Mart romanlarının karakteristik yapısına bağlı kalarak biri kendilerine devrimci adını veren gençlerle onların karşısından yer alan egemen güçler arasındaki dış çatışma; öteki kendi aralarındaki kimliklerini ve eylemlerini sorguladıkları iç çatışma olmak üzere iki ana izlek üzerinde yoğunlaşıyor.
-Çatışmalarda görev alan kişiler, birey ya da karakter olmaktan ziyade tip düzeyinde kalırlar ve sembolize ettikleri kimliği iyi bir şekilde canlandırdıkları ölçüde başarılı sayılırlar.
Bu yönüyle şafak, bir ruh çözümlemesi romanından çok, belli bir dönemin olaylarını sergileyen ve artık sosyolojik değer taşıyan bir romandır
çatışmanın bir tarafını oluşturan 68 kuşağının ideolojik söylemleri çevresinde biçimlenmiş ve tüm olumsuzlukları bünyesinde toplayan kurgusal hayatlardan kesitler sunar.
Romanın olay örgüsü, eşinden ve oğlundan ayrı olarak Burgazada’da tek başına yaşarken gizemli bir şekilde ölen doktor Yağmur’un başucuna toplanmış, geçmişte yakın ilişki içinde olduğu yedi kişinin ölü ile ilgili anımsamaları çevresinde gelişir. Kişilikleri, yaşam felsefeleri birbirinden tamamen farklı olan bu yedi kişi yedi parçaya bölünmüş bir kişiliği oluştururlar. Roman kişileri anımsamalarıyla ve gizli dünyalarının ortaya çıkmasıyla kendileriyle de yüzleşirler.
romanlaştıran yazarlar arasında Emine Işınsu, Sevinç Çokum, Mustafa Miyasoğlu.. gibi adlardan da söz etmek yerinde olacaktır.
Bukağı’ya kadar yazdığı tüm romanlarında Türk toplumunun son kırk yıl içinde geçirdiği sarsıntıları, yaşadığı buhranları, kitlesel dalgalanmaları, sağ-sol şeklinde biçimlenen kutuplaşmaları, iyice hazmedilmemiş reçetelerle ve siyasal doktrinlerle kendilerine bir yer tutmaya çalışan ve yaşamlarını bunlarla yönlendiren dönemin gençliğini ve sorunlarını, kuşak çatışmasını, inanç buhranını ve bu buhrandan gönül yüceliğine ulaşmanın yollarını bir öğretmen yüreğiyle, bir anne duyarlığıyla, içten ve yalın anlatımıyla öyküleştirdi.
tarihsel romanı Hilâl Görününce’de, Kırım Savaşında Kırım Türklerinin zengin ve renkli hayatlarından kesitler sunar.
çok kutuplaşmalara dayalı anı-romanları, bir döneme ışık tutmaları bakımından edebi niteliklerinden çok sosyolojik değerleriyle belleklerde yer edindiler.
v.Kadının Türk toplumunda ve kültür hayatında evin içerisinden çıkışı Tanzimat’tan sonradır.
“Tanzimat’tan sonra kadının toplum hayatında etkili olması ve eğitilmesi konusu daha ziyade ev ve çocuğun yetiştirilmesi açısından ele alınmıştır. Yine de kızların eğitimine önem verildiği, ilk kadın gazete ve dergilerinin çıktığı dönem, bu dönemdir.
Türkçülük akımı bu konuya öncelik vermiş ve II. Meşrutiyetten itibaren kadın toplum hayatında kendisini kuvvetle hissettirmiş ve Milli Mücadelede de her kesimden kadın vatan savunmasına koşmuştur.”
v.Müfide Ferit Tek , Aydemir isimli Turancı düşüncenin izlerini taşıyan romanıyla tanınmıştır.
kucaklamak arzusu söz konusu edilmiştir.
olmanın sorumluluğu ile, kadının toplum içerisindeki yeri dile getirilir.
çalışmaktadır.
v.Halide Nusret Zorlutuna ,romanlarını daha çok yaşadıkları ve izlenimleri çevresinde kurgulamıştır.v.Bu romanları; Küller , Sisli Geceler , Gülün Babası, Büyükanne , Aydınlık Kapı , Aşk ve Zaferisimlerini taşır.
Güzide Sabri’nin özellikle kendi döneminde, romanlarındaki kurgusal eksikliklere rağmen, çok okunan bir yazar olduğunu, döneminin sanat anlayışına uygun eserler kaleme aldığını söyleyebiliriz.
romanlarında genellikle de kadının toplum içerisindeki yerine ve mücadelesine yer verdiler.
Milliyetçi - Maneviyatçı Görüşe Sahip Olanlar ve Tarihsel Perspektifte Yazanlar
Yine Halide Edip Adıvar çizgisinin devamı diyebileceğimiz bu kadın yazarlar Milli edebiyat akımı içerisinde yetişenlerdir. Romanlarında milliyetperver bakış açısı çevresinde geleneğe bağlı kadın hâkimdir.
v Sâmiha Ayverdi, romanlarını daha çok tasavvuf düşüncesi çevresinde kurar.
Ciğerdelen romanıyla tanınan Safiye Erol’un kadının dünyasını ele alan romanları vardır.
v.Sevinç Çokum, romanlarında sosyal ve tarihsel konulara yer verir. Kendi dönemini konu alan Zor’da (1977), 1970’li yılların sosyal ve siyasal olaylarını işler.
Fatma Karabıyık Barbarosoğlu, ilk romanı Hiçbiryer, son elli yıl içerisinde Türkiye’de yaşanan toplumsal olaylar ekseninde kurulmuştur. Okumak maksadıyla büyükşehire gelen ve roman boyunca kent - köy çatışması yaşayan roman kahramanı Şahin’in
dünyası anlatılır. Yazar; hayal kırıklığı, büyükşehrin insana getirdikleri ve götürdüklerini, sosyoloji alanındaki deneyimleri ve bilgileri ile birleştirerek köy kent ilişkisine farklı bir açıdan bakar.
v.Suat Derviş, Afet Ilgaz Muhteremoğlu, Sevgi Soysal, Füruzan Tekil. ( S.A.FS.a.f)
v.Füruzan Tekil, Güz Mevsimidir adlı uzun öyküsünde ve 47’liler’de, sol ideolojik söylemleri ön plana çıkarır. Berlin’in Nar Çiçeği’nde Almanya’daki Türk işçileri ile ilgili anılarını romanlaştırır.
Bunların yanında Afet Ilgaz Muhteremoğlu (Bir Feministin Doğruya Yakın Portresi/1988), Nuriye Akman (Nefes/2004), Cihan Aktaş (Bana Uzun Mektuplar Yaz/2002) gibi kadın yazarlar, farklı bir bakış açısıyla günümüzdeki kadının sorunlarını dile getirdiler. ikinci gruptaki yazarlar; üslupları, bilimsel yaklaşımları ile Türk romanına farklı bir soluk taşımışlardır.
Popüler romana, Türk edebiyatında ilk olarak Ahmet Mithat Efendi ile rastlanır.
v.Adalet Ağaoğlu , ilk romanından sonuncu romanına kadar 1950’li yıllardan itibaren Türk toplumundaki sosyal değişimleri kadını merkeze alarak anlatır.v.Batılılaşma macerası, modernleşme algısı, slogana dayalı ulusçuluk, 12 Mart ve12 Eylül’ün yanlış uygulamaları, yurt dışındaki işçilerin sorunlarını kurguya dayalı roman yapısı içerisinde incelemiştir.v.Romanlarında klasik anlatım tekniklerinin dışına çıkarak bilinç akışı, iç monolog gibi yeni anlatım teknikleri deneyen yazar ÖlmeyeYatmak , Fikrimin ince Gülü , Bir Düğün Gecesi , Yaz Sonu, Üç Beş Kişi , Hayır , Ruh Üşümesi , Romantik Bir Viyana Yazı , Gece Hayatım adlı romanlarının tümünde yaşadığı dönemi sorgulamıştır.
denemesidir. Burada da cinsellikten uzakta, kirlenmemiş bir aşkın saf gerçekliğini dikkatlere sunar.
v.Ayşe Kulin, büyükbabasından başlayarak ailesinin macerasını dört romanda toplar.v.Bunlar sırasıyla Veda - Esir Şehirde Bir Konak , Umut (Hayat Akan Bir Sudur) , Hayat - Dürbünümde Kırk Sene ,
Hüzün - Dürbünümden Kırk Sene romanlarıdır.
Pınar Kür, romanlarında toplumsal problemleri ve kadınların çeşitli dertlerini işler.
v.Nazlı Eray, zengin hayal gücüne dayalı romanlar kaleme almıştır. Romanları şunlardır:v.Pasifik Günleri , Orpheé , Deniz Kenarında Pazartesi, Arzu Sapağında inecek Var, Aşk Artık Burada Oturmuyor,v.Ay Falcısı, Kuş Kafesindeki Tenör, Yıldızlar Mektup Yazar, Uyku istasyonu , Aşık Papağan Barı, imparator Çay Bahçesi, Örümceğin Kitabı, Elyazması Rüyalar, Ayışığı Sofrası, Aşkı Giyinen Adam , Sis Kelebekleri.
v.Duygu Asena, sadece yazdıklarıyla değil tartışmalarıyla da ismi feminizm ile özdeşleşmiş bir yazardır.
“Duygu Asena’nın feminizmi, esas olarak ‘özgürlük’, ‘bağımsızlık’ değerlerine odaklanır. Annelik, evlilik birer ayak bağıdır. Hayatında aşka yer vardır, ama bağımsızlığa engel olmadıkça.”
Atasü, ilk romanı Dağın Öteki Yüzü romanında, Cumhuriyetin ilk kuşağının aydın ve idealist yönünü ortaya çıkarmak amacındadır.
hayalleri ile hayatı n ve toplumun gerçeklikleri karşı karşıya getirilir.
Veda Esir Şehirde Bir Konak isimli roman, Millî Mücadele yılları istanbul’undan, kadınlar çevresinden, onların yaşadığı bir konaktan hareketle, farklı ilişkiler yumağıyla, merkeze Kemal ve Ahmet Reşat Bey’i koyarak, görüntüler sunmaktadır.
- BiR DÖNEMiN YARGILANIŞI YA DA 12 MART/12 EYLÜL ROMANLARI
- 1950’li yıllardan itibaren başlayan çok partili hayat ve buna bağlı olarak gelişen özgürlük ortamı, birtakım ideolojik arayışları, yapılanmaları, gruplanmaları da beraberinde getirir.
- İhtilâl sonrası gerçekleştirilen 1960 anayasasının sağladığı serbestlik ortamının da etkisiyle sağ-sol şeklinde biçimlenen görüş ayrılıkları, başta üniversiteler olmak üzere tüm kamu kurumlarında, sivil toplum örgütlerinde önce düşünsel planda görüş ayrılıklarına, sonra eyleme dönüşen çatışmalara neden olur.
- Türk toplumunun gündemini 1980’li yıllara kadar işgal eden bu çatışmalar ile onar yıl arayla gerçekleştirilen
- 12 Mart ve 12 Eylül askeri muhtıraları/darbeleri ve sonrasında yaşananlar, ister istemez her iki görüşü
- temsil eden yazarların romanlarına konu edildi.
- ilk kez Berna Moran’ın ortak bir ad altında topladığı romancılar arasında kendilerine“devrimci”, “solcu”, “68 kuşağı”
- , “ülkücü”, “sağcı” adını veren ve sayıları bir hayli kabarık olan yazarlardan Melih Cevdet Anday (Gizli Emir,
- isa’nın Güncesi), Füruzan (47’liler), Vedat Türkali (Güven I-II), Sevgi Soysal(Şafak),
- Samim Kocagöz (Tartışma), Mehmet Eroğlu (Issızlığın Ortasında, Geç Kalmış Bir Ölü),
- Erdal Öz (Odalarda, Yaralısın, Deniz Gezmiş Anlatıyor, Gülünün Solduğu Akşam),
- Pınar Kür (Yarın Yarın), Ayla Kutlu (Tutsaklar, Ateş Üstünde Yürümek),
- Adalet Ağaoğlu (Bir Düğün Gecesi, Ruh Üşümesi), Emine Işınsu (Sancı, Cambaz),
- Tarık Buğra (Gençliğim Eyvah), Sevinç Çokum (Zor), Çetin Altan (Büyük Gözaltı, Bir Avuç Gökyüzü),
- Süheyla Acar (Yağmurun Yedi Yüzü), Tezer Özlü Kıral (Çocukluğun Soğuk Geceleri),
- Erhan Bener (Sisli Yaz), Gürsel Korat (Ay Şarkısı), Timur Ertekin (Şamanın Üç Soygunu), Tahir Abacı(ikinci Adım),
- Erendiz Atasü (Gençliğin O Yakıcı Mevsimi), Şöhret Baltaş (Koşarken Yavaşlar Gibi).. gibi kimileri 12 Mart muhtırası ve
sonrasının uygulamalarını işlerken;
- Samim Kocagöz (Mor Ötesi), Nazlı Eray (Arzu Sapağında inecek Var, Sis Kelebekleri..),
- Latife Tekin (Sevgili Arsız Ölüm), Vedat Türkali (Bir Gün Tek Başına, Mavi Karanlık, Yeşilçam Dedikleri Türkiye, Tek Kişilik Ölüm, Kayıp Romanlar), Hasan Öztoprak (Devamı Hayat), Hayri Erdoğdu(Oynatmak: Kalabalı k Yalnızlıklar), Selami Gürel (Soluksuz), Reşit Karadağ (Direnmenin Bedeli), Cezmi Ancil (Binbaşının Düğünü),
- Ayşegül Devecioğlu (Kuş Diline Öykünen),.. gibi romancılar da 12 Eylül uygulamalarını romana sokarlar.
- Çağına Tanıklık Eden Romanlar (12 Mart-12 Eylül Romanları)
- 12 Mart/12 Eylül Roman ve Romancılarının Genel Karakteristiği
- Romanlarının konusunu 12 Mart dönemi uygulamalarından alan romancıların büyük bir bölümü, 68 kuşağı olarak ünlenen siyasal gurup arasında bulunmuş, eylemlere katılmış ya da bu kuşağın düşüncelerine romantik bir yakınlık duymuş kişilerdir. v Yaşamlarını öyküleştirdikleri roman kişileri, çoğunlukla çevreleriyle uyumsuz, yalnızlık çeken, isyankâr, biraz marjinal kişilerdir.
Söylemleri, yerleşik düzene karşı çıkan, sınıf çatışmasını ön plana çıkaran kutupluluk üzerinedir.
- Romantik, realist ya da doğalcı akıma bağlı olsalar da en büyük hedefleri yaşadıkları/tanık oldukları dönemin gerçeklerini yansıtmaktır.
- Çatışmaya bakıldığında söz konusu romanlar, eşkıya ve köy romanının farklı bir uzantısı olarak görünürler. Anadolu eşkıyasının yerini bu romanlarda mevcut düzene baş kaldıran kent eşkıyası almıştır.
- Bu romanların büyük bir bölümü Türk romanına getirdikleri özgün anlatım teknikleriyle, derinliğine verilen psikolojik tahlilleriyle ve iç konuşmalara dayalı özeleştirileriyle başarılı olsalar dahi, politik söylemler ve ideolojik bir tek yanlılık arasında harcanıp giderler. Yine aynı sebepten romanlarının ömürleri, yazıldıkları dönemin/güncelin sınırlarını aşamaz.
- 12 Mart romanları, B.Moran’ın yerinde tespitleriyle, yapı bakımından köy romanlarının kent romanlarına uyarlanması olarak kabul edilebilir.
- Öncekilerde bilinçlenen köylüler kendilerini sömüren, ekmeklerini ellerinden alan ya da alın terlerinin karşılığını vermeyen mütegallibeye, ağalara ve yerel parti kodamanlarına karşı mücadele ederken; 70’li yıllardan sonra bu mücadele kente taşınır.
- Bu kez, çatışan tarafların karşısında kendilerini ezdiğine inandıkları kapitalist güçler, iş çevreleri ve onların destekçileri vardır. Ancak bu dönemin romanlarının genel karakteristiği olarak olayların yaşandığı yıllar değil, 12 Mart sonrası yansıtılmıştır.
- Romanlarda yoğunlukla anlatılanlar, tutukevlerinde, karakollarda, sıkıyönetim mahkemelerinde yaşananlarla, dış dünyadaki yansımaları bir arada ve çoğu zaman karşılaştırma yapılarak verilir.
- Dönem Romanları için iki ilginç Model: Şafak ve Yarın Yarın
- Bu dönem romanlarının karakteristik öyküsü, asli kişinin uzun bir süre gözetlendikten sonra bir gece ansızın evinin basılması ve gözleri bağlı olarak karakola götürülmesi ile başlar; burada yaşadığı sorgulama, işkence dönemi, kalıcı izler bırakan ruh çöküntüsünün ardından dışarı çıkması ve ikinci yaşamında çoğu kez toplumdan dışlanması ile sona erer.
-Bu dönemin tipik romanlarından Sevgi Soysal’ın şafak romanında bir gece içinde meydana gelen tüm olaylar, bir örgüt evinin bir gece aniden basılması ve evde bulunanların tutuklanmaları ile başlar, karakolda sorgulanmaları ve şafak vakti serbest bırakılmaları ile sona erer.
- Roman kişilerinin tutukluluk öncesi ve sonrasına dair yaşadıklarını, bir çeşit genişletilmiş şimdiki zaman şeklinde formülleştirebileceğimiz anımsamalarıyla, geri dönüşlerle ve kendilerini sorguladıkları iç çatışmalarla şimdi’nin birkaç yıl öncesine ve sonrasına kadar genişler. - Roman kişilerinin serbest bırakılıp evlerine dönüşünün anlatıldığı daha çok aydınlığı ve kurtuluşu simgeleyen ‘şafak’ adlı son bölümde, Adana kentinin işlek bir caddesiyle sembolize edilen Türk toplumunun panoraması verilir.
-Yazar, kamera tekniğini kullanarak ama daha çok ideolojik bir bakışla ve sınıfsal farklılığın tipik örneklerine odaklanarak köşe başlarında iş bekleyen amelesinden pavyon kapatan kaçakçısına kadar değişik tolum katlarından insan manzaraları sunar.
Sevgi Soysal, 12 Mart romanlarının karakteristik yapısına bağlı kalarak biri kendilerine devrimci adını veren gençlerle onların karşısından yer alan egemen güçler arasındaki dış çatışma; öteki kendi aralarındaki kimliklerini ve eylemlerini sorguladıkları iç çatışma olmak üzere iki ana izlek üzerinde yoğunlaşıyor.
-Çatışmalarda görev alan kişiler, birey ya da karakter olmaktan ziyade tip düzeyinde kalırlar ve sembolize ettikleri kimliği iyi bir şekilde canlandırdıkları ölçüde başarılı sayılırlar.
Bu yönüyle şafak, bir ruh çözümlemesi romanından çok, belli bir dönemin olaylarını sergileyen ve artık sosyolojik değer taşıyan bir romandır
- Dönem romanları için model oluşturabilecek ikinci örnek, Pınar Kür’ün, Yarın Yarın romanı sayılabilir.
- Pınar Kür, Türkiye’nin düzenini ve 12 Mart dönemini eleştirdiği iki yıllık bir duruşmadan sonra yayımına izin verilen Yarın Yarın’da
çatışmanın bir tarafını oluşturan 68 kuşağının ideolojik söylemleri çevresinde biçimlenmiş ve tüm olumsuzlukları bünyesinde toplayan kurgusal hayatlardan kesitler sunar.
- Varlıklı bir çevreden gelen ve mutsuz bir evlilik geçirmiş olan bir genç kadınla yine aynı çevreden radikal sol örgütlere katılmış bir gencin 12 Mart darbesi çevresinde buluşan yaşamlarını öyküleştirir.
- Başta asli kişiler Selim ile Seyda olmak üzere romanda yer alan kişilerin hemen tamamı sıradışı insanlardır. Mensubu oldukları çevre ile uyumsuzdurlar ve yalnızlık içindedirler. Kür, romantik bir yakınlık duyduğu 68 kuşağının ideolojik söylemleriyle çıkar okurun karşısına.
- Ülke sorunlarından bunalan roman kişileri, romanın sonunda, kurtuluşu isviçre’ye yerleşmekte bulurlar.
- Şafak’a benzer yapısıyla Erdal Öz’ün, Yaralısın romanında kahramanın evi basılır, gözleri bağlı olarak sorgulamaya götürülür. Bundan sonrasını kahramanın sorgulama, tutukluluk döneminde yaşadıklarının anlatılması oluşturur.
- TOPLUMCU GERÇEKÇi BAKIŞ YA DA 68 KUŞAĞI
- Daha çok 47’liler romanı ile ünlenen Füruzan Tekil uzun öykü hüviyetindeki Güz Mevsimidir, ve Almanya’daki Türk işçileri ile ilgili anılarını romanlaştırdığı Berlin’in Nar Çiçeği dışında, yazıldığı yıllarda oldukça ilgi gören romanı 47’liler’de devletin resmî politikalarıyla uzlaşamayan aydınların çeşitli yerlere savrulmasını anlatırken, emperyalizme karşı geliştirilen sol ideolojik söylemler ön plana geçer.
- Konusunu 1947 doğumlu asli kişi Emine Semra Kozlu’nun yaşam öyküsünden alan roman, onun kişiliğinde 12 Mart döneminin dışarıya yansımayan kapalı dünyasına ayna tutmaktadır. Emine’nin 12 Mart öncesinde öğrenci hareketlerine katılmış olması, tutuklanması ve yaşadığı aşağılanmalar, gördüğü işkenceler; tutukluluk öncesi ve sonrasında ailesiyle ve toplumla yaşadığı kopukluklar, harcanmış bir gençliğin çelişkileri, yanılgılar, başarısızlıkla sonuçlanan devrim hareketi romanın izleksel boyutlarını göstermektedir.
- Yazar, sosyolojik karakterli bu romanında sadece bir dönemin sosyal ve siyasal olaylarını vermekle kalmamış, aynı zamanda bir kadın olmanın verdiği duyarlıkla Emine’nin kişiliğinden Türkiye’de kadın olmanın sorunlarına ve karşılaşacağı tehlikelere de dikkat çekmiştir.
- Bir ayrıntı ustası olan Füruzan’ın kahramanlarının yaşadıklarını verebilmek için yaptığı ruhsal ve fiziksel betimlemeler, romanı başarılı kılan hususlardır.
- Genç kuşak romancılardan Hasan Öztoprak’ın 12 Eylül sonrası bağlı bulunduğu örgüt ile özgür yaşamak arasında tercih yapmak zorunda kalan kahramanı-nın iç çatışmalarını, örgüt baskısını konu alan Devamı Hayat ile Ayşegül Devecioğlu’nun tipik bir 12 Eylül romanı olan Kuş Diline Öykünen romanları da döneme yaklaşım tarzları bakımından incelenmeye değer.
- Özellikle Devecioğlu’nun otobiyografik karakterli romanı, dönemin sosyal ve siyasal yapısına da tanıklık etmektedir. Asli kişisi Gülay, 12 Eylül öncesinde sol görüşlü örgütler arasında bulunmuş, olaylara karışmış; tutukluluğu sırasında işkence görmüş ve tecavüze uğramış bir kadın. Ne var ki o, yaşadıkları sonucu ruhsal bakımdan ezildiği gibi kendisini ahlakî bakımdan sorgulayan ve kendisine yüz çeviren toplum baskısına da göğüs germek zorunda kalmıştır.
- Devecioğlu, böylesine yalnız ve toplumun dışladığı bir kadın ile yine aynı düşüncenin eylem adamlarından Yavuz’u karşılaştırır. Roman, duygularını ve yalnızlıklarını paylaşan bu iki gencin birlikteliğinde acılar, hayal kırıklıkları ve ihanetlerle dolu geçmişini, şimdiyi ve geleceği sorgular.
- Geri dönüşlerle yansıtılan geçmişe dair birtakım canlı sahneler ve tablolar, romana, bir bakıma, 12 Eylül dönemini aydınlatan belgesel hüviyet kazandırıyor. Romanın sonunda Gülay’ın geçici mutluluğu, sevdiği erkeğin silahlı bir çatışmada vurulmasıyla yeniden karanlığa dönüşür. Bundan sonra o, incinen, aşağılanan kadınlık onuru ile yaşamı nı tek başına sürdürecektir.
- Devecioğlu’nun Kuş Dilinde Öykünen romanı, toplumun unutmaya eğilimli belleğini uyarması yanında, uğruna mücadele ettiği hareket mensuplarının ihanetlerini de kurmaca dünyanın ölçüleri ve sınırları içinde eleştirmektedir.
- Adını öykü ile duyuran Süheyla Acar, ilk romanı Yağmur’un Yedi Yüzü ile romancılık yeteneğini kanıtlar.
Romanın olay örgüsü, eşinden ve oğlundan ayrı olarak Burgazada’da tek başına yaşarken gizemli bir şekilde ölen doktor Yağmur’un başucuna toplanmış, geçmişte yakın ilişki içinde olduğu yedi kişinin ölü ile ilgili anımsamaları çevresinde gelişir. Kişilikleri, yaşam felsefeleri birbirinden tamamen farklı olan bu yedi kişi yedi parçaya bölünmüş bir kişiliği oluştururlar. Roman kişileri anımsamalarıyla ve gizli dünyalarının ortaya çıkmasıyla kendileriyle de yüzleşirler.
- Okur, parçaları birleştirdiğinde romanın başında çizilen portrenin tam zıddı olan bir kişi ile karşılaşır. Bedenini hoyratça kullanmış, iç dünyasında yalnız, düşleri ile gerçekleştirdikleri arasındaki çelişkileri yaşamış, 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinin siyasal olaylarını da kuşatan son kırk yılın Türkiye gerçekleri içinde yenilmiş, yıkılmış olan bir kuşağın acılarını, 1980 sonrası yükselen yeni değerleri ve bu değerler karşısında tutunamayan eski değerleri bünyesinde toplamış parçalı bir kişiliktir.
- S.Acar’ın sinema tekniğinden geniş ölçüde yararlanmış olması ve dili özgün kullanması romanını okunabilir ve ilgi çekici kılan özelliklerdendir.
- Romanı benzerlerinden ayıran önemli ve ayrıcalıklı kılan özelliklerinden birisi de Acar’ın kişilerini ve ele aldığı dönemi tek yanlı bir şekilde yargılaması ya da yüceltmesi yerine olaylara ve sembolik kişilerine mesafeli yaklaşmasıdır.
- Bu romanlara Adalet Ağaoğlu’nun 12 Mart uygulamalarını bir fon olarak kullandığı 1970’li yıllarda sağ-sol kutupluluğuna dayalı Türk toplumunun genel karakteristiğini veren Bir Düğün Gecesi romanını;
- Vedat Türkali’nin 90’lı yılların sol söylemlere göre biçimlenmiş siyasal ortamında aralarında yaş uçurumu olan ve Türkiye’nin gerçeklerine farklı pencerelerden bakan doktor unvanlı kahramanının yaşadığı sıra dışı aşkları konu alan, yazarının da kurgusunda rol aldığı otobiyografik karakterli Kayıp Romanlar’ını ve yine 70’li yılların romancısı Oktay Verel’in sömüren-sömürülen kutupluluğunda toplumsal olaylara mizahi bir eleştiri getiren Aslan Gibi Eşekler’ini eklemeliyiz.
- MiLLiYETÇi/ÜLKÜCÜ BAKIŞ
- Çatışmanın karşı cephesini oluşturan ve kendilerine “ülkücü” adını veren grupların bakış açısından yaşanan sosyal olayları, siyasal çatışmaları; acılarla, özveriyle dolu bireysel öyküleri geniş bir perspektiften değerlendirip okura sunan romancılar da vardır. Öne çıkan adlardan Tarık Buğra Dünyanın En Pis Sokağı ve Gençliğim Eyvah’da 70’li yılların sağ-sol eksenli siyasal çatışmalarını romana taşırken;
- Yahya Akengin, otobiyografik karakterli Dönüş Acıları romanında 1970’li yıllarda büyük kente üniversite eğitimi almak için gelen dört taşralı gencin, istemeyerek sürüklendikleri olayları, birer yaprak gibi dökülmelerini ve eğitimlerini tamamlayamadan köylerine dönüşlerini işler.
- Bakış açıları aynı olmakla beraber görüşlerini ulusçu söylemlerle destekleyen70’li 80’li yılların sağ-sol kutupluluğuna
- dayanan bölünmüşlüğünde “milliyetçi / ülkücü” kesimin sorunlarını, görüşlerini, yaşadıkları acılı yaşamı ve sonrasını dile getiren/
romanlaştıran yazarlar arasında Emine Işınsu, Sevinç Çokum, Mustafa Miyasoğlu.. gibi adlardan da söz etmek yerinde olacaktır.
- Roman yazmaya 1966’da Turizm ve Tanıtma Bakanlığı’nın açtığı yarışma ile başlayan Emine Işınsu Öksüz , son romanı
Bukağı’ya kadar yazdığı tüm romanlarında Türk toplumunun son kırk yıl içinde geçirdiği sarsıntıları, yaşadığı buhranları, kitlesel dalgalanmaları, sağ-sol şeklinde biçimlenen kutuplaşmaları, iyice hazmedilmemiş reçetelerle ve siyasal doktrinlerle kendilerine bir yer tutmaya çalışan ve yaşamlarını bunlarla yönlendiren dönemin gençliğini ve sorunlarını, kuşak çatışmasını, inanç buhranını ve bu buhrandan gönül yüceliğine ulaşmanın yollarını bir öğretmen yüreğiyle, bir anne duyarlığıyla, içten ve yalın anlatımıyla öyküleştirdi.
- ilk romanı Küçük Dünya’da ellili yıllarda Urfa’ya gelin giden üniversite eğitimi görmüş istanbullu bir kızın mistik özellikler taşıyan bu uzak yurt köşesinde mizaç ve dünya görüşleri bakımından anlaşamadığı kocası ile duygusal yakınlık kurduğu erkek arasında yaşadığı çatışmalarını işleyen E.Işınsu, Azap Toprakları, Ak Topraklar, Tutsak, Çiçekler Büyür romanlara konularını yetmişli yılların başında Batı Trakya’da yaşayan Türkler’in kimliklerine yönelik baskı ve horlama altında geçen yaşamlarını öykülemeye yönelir.
- Sancı’da yetmiş öncesi sol görüşlü öğrenciler tarafından öldürülen bir gencin yaşam öyküsünü;
- Atlıkarınca’da yarı aydınları n kısır çatışmalarını ve gerçeği sorgulamalarını; 12 Mart öncesi ideolojik kutuplaşmaların bir fon olarak kullanıldığı Cambaz’da Türkiye’deki yozlaşmış sendikacılık faaliyetlerini;
- Cumhuriyet Türküsü’nde Cumhuriyetin kuruluşundan başlayarak ilk on yılının sosyal ve siyasal olaylarını, Mustafa Kemal ile muhalifleri arasındaki çatışmaları ve zaferin kazanılmasında dişi ile tırnağıyla mücadele eden Anadolu insanının rolünü;
- Kaf Dağının Ardında’da sol görüşlü ünlü bir kadın romancının sevdiği erkeğin etkisiyle ruhsal bakımından olgunlaşmasını, iç huzuruna kavuşmasını işlerken; Nisan Yağmuru, Bir Ben Vardır Bende Benden içeri ve Bukağı gibi tasavvufi, mistik karakterli romanlarında okuruna gönül ülkesine giden yolu göstermeye çalışır.
- Emine Işınsu’nun romanları, konu bakımından iki grupta incelenebilir. Alemdar Yalçın’ın tespitiyle bunlardan ilkini “insan ve insan psikolojisinin inceliklerine yönelen romanları” . ikinci grubu ise 1980 öncesi ülkemizin geçirdiği sosyal ve siyasal değişim içindeki ideolojik kutuplaşmaların toplumun değişik katları üzerindeki etkilerini işleyen romanlar oluşturur.
- Sanat yaşamına öykü yazmakla başlayan Sevinç Çokum , daha sonra öykü ve romanı bir arada yürütür. Romanlarında sosyal ve tarihsel konulara yer verir. Konusunu yaşadığı dönemin sosyal ve siyasal olaylarından alan Zor’un ardından yazdığı belgesel hüviyetli Ağustos Başağı’nda Milli Mücadele döneminde cephede ve cephe gerisinde yaşanan olayları;
- Çırpıntılar’da parçalanmış aileleri ve göç dramını Avustralya’da ayakta kalmaya çalışan bir ailenin serüvenini; konusunu yakın tarihten alan Bizim Diyar’da Osmanlı Devletinin çöküş yıllarını, kaybedilen Rumeli’yi, Balkan ve Rumeli göçlerini ve yaşanan dramları,
- 27 Mayıs askeri darbesinin bir fon olarak kullanıldığı Karanlığa Direnen Yıldız ve devamı niteliğindeki Deli Zamanlar’da aynı apartmanı paylaşan dostların birbirine yabancılaşmalarını, çözülen kişilikleri, ihanetleri ve Aypare adlı kadın kahramanının çevresinde yeniden bütünleşmelerini;
tarihsel romanı Hilâl Görününce’de, Kırım Savaşında Kırım Türklerinin zengin ve renkli hayatlarından kesitler sunar.
- Gül Yüzlüm’de köyden kente çalışmak için göç eden dul bir kadının karşılaştığı zorlukları anlatır. Yazar, asli kişi Zeynep’in serüveni içinde aile içi şiddete maruz kalan kadın, ailenin yozlaşması, yanlış batılılaşma gibi sorunları kurmacanın sınırlarında ve edebilik vasfını zedelemeden yansıtmayı başarır.
- Sevinç Çokum’un son romanı Gece Rüzgârları’nda ise 80’li yıllarda geçen olayları, ideolojilerin yerini alan yeni değerleri, ideolojik kargaşalar içinde yönünü ve değerlerini kaybetmiş toplumun ikiyüzlülüğünü, mizahi ve ironik bir üslupla eleştirir.
- Sevinç Çokum, sosyal içerikli romanlarında Türk toplumunun yetmişli yıllardan başlayarak geçirdiği hızlı değişmeleri, birtakım dalgalanmaları,1980 sonrasının yeni değerlerine uyum sağlamakta güçlük çeken insanların çeşitli ruhsal durumlarını, yalnızlık ve yabancılaşmayı işler.
- Tarihsel romanlarında ise dış Türklerin kimliklerini ve kültürlerini korumak için yaptıkları mücadeleleri onların renkli dünyalarını insancıl ve ulusçu bakış açısından dile getirir. v Şiir, öykü ve romanı bir arada yürüten Mustafa Miyasoğlu , ilk romanı Kaybolmuş Günler’de (1975 MKV Ödülü) 1960 sonrasında ortaya çıkan sosyal ve düşünsel plandaki değişiklikleri, üniversite eğitimi yapan kişilerinin aşklarını, acılarını, kısaca anlamsız çatışmalarla, kavgalarla yitip giden bir gençliğin hayatını anlatır.
- ikinci romanı Dönemeç’te (1980 TYB armağanı) Anadolu insanının iç dünyasını aralamaya çalışır. Pek çok romancının göz ardı ettiği ya da sınıf çatışması için bir araç olarak kullandığı bu insanların zengin ve renkli dünyaları, geleneksel aile içindeki anlaşmazlıkları, kırılmaları ve parçalanmaları; aşk, düğün, ölüm çevresinde verilen bölgesel renkler içinde, hepsinden önemlisi özgün ve şiirsel bir roman diliyle okura yansıtılır.
- Güzel Ölüm, Doğu metaforlarıyla ve geleneksel söylemlerle biçimlenmiş fantastik bir aşk öyküsü, ya da maddi aşktan ilâhî aşka yücelen benzersiz bir aşk öyküsüdür. v Miyasoğlu’nun TYB tarafından ödüle lâyık bulunan son romanı Bir Aşk Serüveni’nde ise bir aşk öyküsü çevresinde toplumun son otuz yıllık değişim serüvenini ele alır. Romanda tüm beklentilerin genç kuşağın omuzlarında olduğuna özellikle dikkat çekilir.
- Miyasoğlu, romanlarındaki sağlam olay örgüsü, güçlü karakterleri, ve bu karakterlerinin zengin iç dünyalarıyla Türk romanının önemli adları arasında kabul edilmelidir.
- Bu adlara Ahmet Bican Ercilasun’un bir grup akademisyenin Türk cumhuriyetlerinden Özbekistan’a yaptıkları gezi sırasında yaşadıkları serüvenler çevresinde, Türk aydınının son 40 yılda düşünsel planda yaşadığı değişimi ve gelişmeleri de içine alan anıroman hüviyetindeki Gülnar romanı da eklenebilir. v Bu adlar dışında Alev Alatlı’nın ‘hepimizin içinde baskıcı, despot bir kişilik yatar; aileden başlayarak aldığımız
- tek yanlı ve boyun eğmeye, tartışmasız itaat etmeye güdüleyen eğitim anlayışı zamanla farkına varmaksızın bizleri de işkenceci yapıverir’ temel düşüncesinden yola çıkarak 12 Mart, 12 Eylül öncesi siyasal olayları eleştiren işkenceci romanını;
- Mehmet Niyazi Özdemir’in çatışmaların arka planındaki kimlik sorununa dikkat çektiği Var Olma Kavgası’nı ve Rusya’dan kaçan ana ile oğulun ölümle sonuçlanan serüvenlerini işlediği Ölüm Daha Güzeldi romanlarını ve
- Hasan Kayıhan’ın Türkiye’deki üretim ilişkilerinin ve siyasal yapı-nın çarpıklığını ele aldığı Beyler Aman,
- Nihat Genç’in Dar Alanda Tufan, Dün Korkusu, Konuştuğumuz Gibi Uzaklara, Bu Çağın Soylusuromanlarının da burada anılması gerekir.
- Sonuç olarak 12 Mart 12 Eylül romanları adını verdiğimiz 70’li ve 80’li yılların büyük ölçüde bir dünya görüşüne angaje olmuş, daha
çok kutuplaşmalara dayalı anı-romanları, bir döneme ışık tutmaları bakımından edebi niteliklerinden çok sosyolojik değerleriyle belleklerde yer edindiler.
- FEMİNİSİT SÖYLEM VE KADIN YAZARLAR (6.ÜNİTE )
- Feminizm, kadınların erkeklere kıyasla daha güç şartlar altında yaşadıklarını, öğrenim görme, yükselme, toplum içinde saygın bir yer edinme gibi konularda haklarının yendiğini hissedip bunu dile getirme ve bu alanda mücadele etmeyi amaçlar. Feminist söylem de bu amaçlar doğrultusunda sesini yükseltmek, yazmak ve konuşmaktır.
- Kadın yazarlar, feminizmi kadın haklarını korumanın bir misyonu olarak algılamışlardır.
- Kadın haklarını korumak genellikle şu noktalarda gelişmiştir:
- Öğrenim hakkı elde etmek,
- Beyin gücü ile ekonomik bağımsızlığını elde etme mücadelesi,
- Meslek sahibi olmanın yanında anne ve eş olma şanslarını zorlamak,
- Kadına uygulanan şiddeti sona erdirmek, v Kadının cinsel özgürlüğünü savunmak, v Bedenine sahip çıkma hakkı.
- Türk edebiyatında kadın yazarlar tarafından sorgulanan bu haklar, başlangıçtan günümüze kadar birçok romanın konusu olmuştur. Yazılan romanlar, bu romanlar çevresinde yapılan tartışmalar yaklaşık 115 yıllık bir süreçte kadınların birçok probleminin toplum tarafından algılanmasını ve yeniden düzenlenmesini sağlamıştır. inci Enginün, bu konuyu bir eğitim problemi olarak görmektedir. Türk romanında kadın haklarını ve kadınların yaşadıkları problemleri dile getiren kadın yazarlar, günümüzde edebiyat etkinliklerinin önemli bir kısmını oluşturmaktadır.
- KADIN YAZARLAR
v.Kadının Türk toplumunda ve kültür hayatında evin içerisinden çıkışı Tanzimat’tan sonradır.
“Tanzimat’tan sonra kadının toplum hayatında etkili olması ve eğitilmesi konusu daha ziyade ev ve çocuğun yetiştirilmesi açısından ele alınmıştır. Yine de kızların eğitimine önem verildiği, ilk kadın gazete ve dergilerinin çıktığı dönem, bu dönemdir.
Türkçülük akımı bu konuya öncelik vermiş ve II. Meşrutiyetten itibaren kadın toplum hayatında kendisini kuvvetle hissettirmiş ve Milli Mücadelede de her kesimden kadın vatan savunmasına koşmuştur.”
- ilk Türk kadın romancı olan Fatma Aliye Hanım (1864 -1936), önceleri Fransızca’dan tercümeler yapmış, sonraları ise Ahmed Midhat Efendi üslûbunu andıran romanlar yazmıştır.
- Fatma Aliye 1892’de yayımlanan “Muhaderat” adlı ilk romanında kadın problemlerini ele almaktadır.
- Burada kadının toplum ve çalışma hayatının içerisinde yer alması işlenir. Fatma Aliye Hanımın çalışmaları bununla sınırlı değildir. Uhuvvet ve Udi romanında kadının çalışma hayatındaki yerini anlatır. Hanımlara Mahsus Gazete’de de bu konularla ilgili yazılar kaleme alır.
- 1908 II. Meşrutiyet’e kadar Fatma Aliye Hanım, neredeyse tek kadın yazardır. II. Meşrutiyet döneminde Halide Edip Adıvar, romanlarının kahramanlarını kadınlar arasından seçer.
- Toplumun sosyal ve kültürel problemlerine bir kadın dikkatiyle yönelir. Handan, Ateşten Gömlek , Kalp Ağrısı, Zeyno’nun Oğlu romanlarında Türk kızlarının felaketler dönemindeki portreleri dikkatlere sunulur.
- Sinekli Bakkal’daki Rabia tipi ile değer çatışmaları yaşayan kadın tipi işlenir.
- Cumhuriyet Döneminde Yetişen ilk Kadın Yazarlar
- Müfide Ferit Tek , Şükûfe Nihal Başar, Halide Nusret Zorlutuna, Güzide Sabri Aygün; Cumhuriyet’in ilk döneminin kadın yazarlarıdır.
- Cumhuriyet döneminin bu ilk kadın yazarları Halide Edip Adıvar’ın devamı niteliğinde eser vermişlerdir.
v.Müfide Ferit Tek , Aydemir isimli Turancı düşüncenin izlerini taşıyan romanıyla tanınmıştır.
- Roman, Rusya’da esaret altında yaşayan Türkler’in siyasal ve sosyal problemlerini konu edinir. Anadolu dışındaki Türkler’i
kucaklamak arzusu söz konusu edilmiştir.
- Olay; Demir Bey’le Hazin’in Türklük düşüncesi çevresinde ortaya çıkan ve gelişen aşklarıdır. Hazin’in kişiliği ile, belki de kadın yazar
olmanın sorumluluğu ile, kadının toplum içerisindeki yeri dile getirilir.
- Müfide Ferit Tek’in Pervaneler, romanında ise yabancı okullarda eğitim gören Türk kızlarının milli benliklerinden uzaklaşmaları işlenir. Yabancı okulların yürüttüğü misyonerlik faaliyetleri anlatılır.
- Müfide Ferit, her iki romanında da, kadının toplumdaki yerini ve işlevini, kadının milli görevleri çevresinde dikkatlere sunmaya
çalışmaktadır.
- Şükûfe Nihal; Renksiz Istırap , Yakut Kayalar, Çöl Güneşi, Yalnız Dönüyorum , Çölde Sabah Oluyor, Vatanım için romanlarında kadınların dünyasını anlatır. Renksiz Istırap ve Yakut Kayalar’da, genç kızların istemediği evliliğe zorlanmalarının eleştirisini yapan Şükûfe Nihal; Çöl Güneşi’nde genç kızların evlilikte nelere dikkat etmeleri gerektiği üzerinde durur. Yalnız Dönüyorum, romanında Yıldız’ın içinde bulunduğu yalnızlığı hatıra formunda dile getirmektedir.
v.Halide Nusret Zorlutuna ,romanlarını daha çok yaşadıkları ve izlenimleri çevresinde kurgulamıştır.v.Bu romanları; Küller , Sisli Geceler , Gülün Babası, Büyükanne , Aydınlık Kapı , Aşk ve Zaferisimlerini taşır.
- Gülün Babası’nda Edirne, Aşk ve Zafer’de de Urfa’da öğretmenlik yaptığı yılların izlenimlerini anlatır. Büyükanne romanında da, çok iyi bir öğretmenin bütün kötülüklere bile iyilikle karşılık veren mizacı anlatılmaktadır.
- Bu dönemin bir başka yazarı da Güzide Sabri (Aygün)’dür. Daha önce Ölmüş Bir Kadının Evrâk-ı Metrukesi romanıyla ünlenen Güzide Sabri’nin Hicran Gecesi romanında Serap adlı, evlatlık alınmış bir genç kızın yaşadığı yasak aşk ile toplumun koymuş olduğu kurallar arasındaki duruşu anlatılmaktadır.
- Hicran gecesi anahtar kelimeler : serap, fazıl şükrü, celal - ihsan ilişkisi anlatılır.
- Hicran Gecesi, ele aldığı konu ve ilişkiler bakımından Aşk-ı Memnu’yu hatırlatmaktadır.
- Necla adlı romanında, genç kızların sıkıntı, acı aşk ve aldatma ile dolu dünyaları dikkatlere sunulur.
- Son romanı Mâzî’nin Sesi , genç ve güzel bir kız olan Feriha’nın hatıra defteri biçiminde oluşturulmuştur.
- Güzide Sabri’nin romanlarında genç kızların ilgiyle okuyup heyecan duyacağı konular ele alınmış, ilişkiler bu tarzda düzenlenmiştir.
Güzide Sabri’nin özellikle kendi döneminde, romanlarındaki kurgusal eksikliklere rağmen, çok okunan bir yazar olduğunu, döneminin sanat anlayışına uygun eserler kaleme aldığını söyleyebiliriz.
- Yukarıda eserlerinin özelliklerini verdiğimiz kadın yazarlar, Halide Edip’in devamı niteliğinde romanlarkaleme aldılar. Bu
romanlarında genellikle de kadının toplum içerisindeki yerine ve mücadelesine yer verdiler.
- Bir bakıma kendilerini Cumhuriyetle birlikte yeni Türk toplumundaki kadınların temsilcisi kabul ettiler ve onları aydınlatma görevini üstlendiler.
- İnci Enginün’ün tespitiyle kadın yazarlarımızın kendi yaşantılarını aksettirdikleri de unutulmamalıdır: “Günümüzün kadın yazarlarının birçoğu kadın duyarlılığı ve söylemini, büyük ölçüde kendi yaşantılarından alarak işlemektedirler.”
- 1950 Sonrasında Kadın Yazarlar
Milliyetçi - Maneviyatçı Görüşe Sahip Olanlar ve Tarihsel Perspektifte Yazanlar
Yine Halide Edip Adıvar çizgisinin devamı diyebileceğimiz bu kadın yazarlar Milli edebiyat akımı içerisinde yetişenlerdir. Romanlarında milliyetperver bakış açısı çevresinde geleneğe bağlı kadın hâkimdir.
- Samiha Ayverdi, Safiye Erol , Emine Işınsu , Sevinç Çokum, Nazan Bekiroğlu, Fatma Karabıyık Barbarosoğlu kadın yazarlarımızdandır.
v Sâmiha Ayverdi, romanlarını daha çok tasavvuf düşüncesi çevresinde kurar.
- Ayrıca Doğu-Batı çatışması, dolayısıyla da geçmiş-hâl çatışması da temel konularındandır. Ayverdi, olaylardan çok insanların iç dünyalarına yönelir. v Onun romanlarında işlenen aşk asla cinsellik boyutuna erişmez, daha ziyade duygu aşamasındadır. Romanlarındaki kişilerin büyük çoğunluğunu istanbul’un aristokrat ve aydın kesiminden seçmiştir. Karakterler manevi boyutlarında büyük çatışmalar yaşar. Romanlarının sonu ders niteliğindedir.Bu romanlarının hepsinde olaylar bir aşka bağlanır.
- Aşk Budur , karşılıksız bir aşkın sunduğu ruh hâlini dile getirir. ihanetin yalnızca duygu boyutunda yaşandığı eserde, bir bakıma gerçek aşkın Allah’ta gizli olduğu sezdirilmektedir.
- Batmayan Gün , Aliye adlı bir genç kızın içinde büyüttüğü bir aşk duygusu çevresinde gelişir. Ateş Ağacı, Cemil adındaki genç bir aydının kaçış, arayış, isyan, inanma gibi insana özgü duyguları çevresinde döner. Romanda evli bir Türk erkeği ile Hristiyan Fransız kadının aşkı, toplumsal davranış değerlerine takılıp imkânsızlaşmıştır.
- Ayverdi; Yaşayan Ölü romanında, aristokrat çevrede yaşayan Leylâ’nın, bir “kaçış”la Konya’ya öğretmen olarak gidişini anlatır. Yolcu Nereye Gidiyorsun romanında, yine aristokrat bir çevrede dünyaya gelen Adlî adında bir roman kişisinin çocukluğundan itibaren yaşadıkları anlatılır. Mesihpaşa imamı’nda , Hâlis adındaki bir camii imamının kendi içerisindeki yalın dünyası ve aşkı vardır.
- Sâmiha Ayverdi’nin romanlarındaki karakterler çeşitli kavram değerleri yüklenir. v Dolayısıyla bu karakterlerin kendi içlerinde bir çatışması vardır.
Ciğerdelen romanıyla tanınan Safiye Erol’un kadının dünyasını ele alan romanları vardır.
- Kadıkoyü’nün Romanı, bir aşk konusunu ele alır. Ülker Fırtı nası, Viyana’da yıllarca kaldıktan sonra yurda dönen Nuran’ın yaşadığı aşk ilişkisi çevresinde şekillenmektedir.
- Emine Işınsu Öksüz, romanlarında Türk toplumunun son kırk yıl içinde geçirdiği sarsıntıları, yaşadığı buhranları, kitlesel dalgalanmaları, sağ-sol şeklinde biçimlenen kutuplaşmaları, iyice hazmedilmemiş reçetelerle ve siyasal doktrinlerle kendilerine bir yer tutmaya çalışan ve yaşamlarını bunlarla yönlendiren dönemin gençliğini ve sorunlarını, kuşak çatışmasını, inanç buhranını ve bu buhrandan gönül yüceliğine ulaşmanın yollarını bir öğretmen yüreğiyle, bir anne duyarlığıyla, içten ve yalın anlatımıyla öyküleştirir.
- Küçük Dünya’da Urfa’daki bir genç kadının duygularıyla toplumsal davranış değerleri arasındaki bocalamasını işler. Azap Toprakları’nda , Batı Trakya’da yaşayan Türkler’ in yaşadığı acıları, milliyetlerine yönelik baskıyı konu alır. Benzer bir konuyu, Bulgaristan’da yaşayan Türklerin milli benliklerini unutmaya yönelik gördüğü baskıyı, Çiçekler Büyür romanında ilay’ın yaşadıkları çevresinde dile getirir.
- Sancı ve Cambaz’da, Türkiye’de 1970 ve 1980 öncesi siyasal çatışmaları işler. Cumhuriyet Türküsü’nde , Atatürk döneminin ilk on yılında yaşananları, sosyal ve siyasal çatışmalar merkezinde anlatır.
- Nisan Yağmuru , Bir Ben Vardır Bende Benden içeri ve Bukağı romanlarında daha çok tasavvufi bir yön bulunur.
- Emine Işınsu’nun ilk romanları Küçük Dünya, Aşk ve Zafer daha çok psikolojik karakterlidir. Yazarın daha sonra kaleme aldığı romanlar ise Türkiye’nin 1960 sonrasında yaşanan sosyal ve siyasal olaylarını konu alır.
v.Sevinç Çokum, romanlarında sosyal ve tarihsel konulara yer verir. Kendi dönemini konu alan Zor’da (1977), 1970’li yılların sosyal ve siyasal olaylarını işler.
- Bizim Diyar’da ve Ağustos Başağı’nda yakın dönem tarihsel olaylarını konu alır. Bizim Diyar’da Osmanlı imparatorluğunun çözülüş yılları ve Balkan elimizden gidişi romanlaştırılmıştır.
- Ağustos Başağı’nda ise Kurtuluş Savaşı yıllarında cephede ve cephe gerisinde yaşanan olaylar kurgulanır.
- Hilâl Görününce’de ise Kırım Savaşı yıllarına gidilir. Kırım Türkleri’nin hayatından kesitler sunulur.
- Gül Yüzlüm , Gece Rüzgârları gibi romanlarında ise yetmişli yıllardan başlayarak geçirdiği hızlı değişmeleri insanların çeşitli ruhsal durumlarını, yalnızlıklarını ve yabancılaşmalarını konu alır.
- Bu grup içerisinde değerlendirebileceğimiz genç kuşak romancılar Nazan Bekiroğlu ve Fatma KarabıyıkBarbarosoğlu’dur.
- Nazan Bekiroğlu’nun Yusuf ile Züleyha romanı, konusunu Kur’an-ı Kerim’deki Yusuf kıssasından alır.
- Bekiroğlu, farklı bir duruş noktası ve bakış açısıyla geleneksel hikâyelerimize kaynaklık eden Yusuf u Züleyha kıssasına, Züleyha penceresinden bakar. Züleyha, aşık olan konumundadır. Bekiroğlu, isimle Ateş Arasında adlı romanında da değerler, simgeler çatışmasını işler.
- Romandaki isemler Mansur, Nihare ve Numan; isimlerinin temsil ettiği anlam değerleri çevresinde kurguda yer alırlar.
- Bekiroğlu, isimle Ateş Arasında romanında Yusuf ile Züleyha’da olduğu gibi tarihsel olaylara farklı noktadan bakmayı tercih etmiştir. Böylece tarihsel olayları hem bir kadın olarak yeniden sorgulamış hem de çağının getirdiği zengin çağrışımlara dayalı bakış açısıyla yeniden yorumlamıştır.
Fatma Karabıyık Barbarosoğlu, ilk romanı Hiçbiryer, son elli yıl içerisinde Türkiye’de yaşanan toplumsal olaylar ekseninde kurulmuştur. Okumak maksadıyla büyükşehire gelen ve roman boyunca kent - köy çatışması yaşayan roman kahramanı Şahin’in
dünyası anlatılır. Yazar; hayal kırıklığı, büyükşehrin insana getirdikleri ve götürdüklerini, sosyoloji alanındaki deneyimleri ve bilgileri ile birleştirerek köy kent ilişkisine farklı bir açıdan bakar.
- Toplumcu - Gerçekçi Çizgide Eser Veren Kadın Yazarlar
- Toplumcu çizgide eser veren yazarlar, sosyal hayatın içerisinde kadının yerini ve yaşadığı çeşitli problemleri, toplumsal problemler çerçevesinde dikkatlere sunmuşlardır.
v.Suat Derviş, Afet Ilgaz Muhteremoğlu, Sevgi Soysal, Füruzan Tekil. ( S.A.FS.a.f)
- Gazete çevresindeki etkinlikleri ile tanınan Suat Derviş , yazıları ve romanlarıyla toplumcu edebiyatın öncülerinden kabul edilir.
- Romanlarının büyük bir kısmı tefrika halinde kalmıştır. Yayımlananları ise şunlardır: Kara Kitap,
- Ne Bir Ses Ne Bir Nefes , Hiçbiri , Fatma’nın Günahı, Buhran Gecesi , Gönül Gibi , Emine , Hiç, Çılgın Gibi
- Ankara Mahpusu , Fosforlu Cevriye, Aksaray’dan Bir Perihan. . Çok sayıda romanı da 1934 - 1965 arasında çıkan gazetelerde tefrika halinde kalmıştır.
- Suat Derviş, “toplumcu gerçekçi” ve “popülist” nitelemeleriyle iki farklı biçimde anılmış bir yazardır.
- Önceleri popülist tarzda yazan Suat Derviş, daha sonra toplumcu - gerçekçi çizgiye yönelir. Toplumcu - gerçekçi söylemin egemen olduğu romanlarında, tema olarak aşk maceralarını ele alsa bile, olay örgüsünü gerçekçi bir zeminde kurmaya özen göstermiştir.
- Gerçekçi olay örgüleriyle hazırlanan Fosforlu Cevriye, Hiçbiri, Aksaray’dan Bir Perihan, Hiç, Ankara Mahpusu gibi romanlar sosyal gerçekçi söylemin ürünleridir.
- Romanlarını çoğunlukla kadın kahramanların bakış açısıyla oluşturur. Olaylarda toplum hayatının çelişkilerini işler. Maddi imkân - imkânsızlık, toplumsal değerler - bireysel özgürlük gibi çatışmalar etrafında toplumun her kesiminden kişilerin rol aldığı vakalarda kadın, bireyliğini ve kimliğini kazanmak peşindedir. Kadın, bir bakıma toplumun yıpranmış davranış değerleri ile çatışma yaşar.
- Sevgi Soysal (Nutku, Sabuncu), Türk romanında kadın sorunlarını gündeme getirmiş yeni bir soluktur.
- Yürümek’ten itibaren konularını kendi hayatını, tanık olduğu olayları hareket noktası alarak eleştirel gerçekçi/toplumcu romanlara yönelir. Yenişehirde Öğle Vakti romanında gözleme dayalı bir insan portresini dikkatlere sunar.
- Şafak’ta, 12 Mart döneminin olaylarını çatışmaların merkezinden birine ait dikkatle kurgular. Romanda, bir gece içinde meydana gelen olaylar anlatılır. Bir örgüt evinin basılması, tutuklanmalar, sorgulanmalar ve şafak vakti ise serbest bırakılma vardır.
- Şafak, belli bir dönemin olaylarını sergileyen ve artık sosyolojik değer taşıyan bir romandır. Sevgi Soysal’ın ölümünden sonra yayımlanan Tante Rosa, yazarın yakın çevresini anlatır.
- Roman temel kahramanı Tante Rosa’nın geçirdiği mutsuz bir evlilikten sonra sürüklendiği acılı hayat dramatize edilir. Rosa, yaşadığı tüm olumsuzluklara rağmen yaşama sevincini ve iyimser bakışını kaybetmez ve hayata tutunması dikkate değer.
v.Füruzan Tekil, Güz Mevsimidir adlı uzun öyküsünde ve 47’liler’de, sol ideolojik söylemleri ön plana çıkarır. Berlin’in Nar Çiçeği’nde Almanya’daki Türk işçileri ile ilgili anılarını romanlaştırır.
- Füruzan’ın 47’liler’inde gözleri bağlı olarak evlerinden alınan romanın kadın kahramanının yaşadığı işkence sahneleri sayfalara yayılarak tüm ayrıntılarıyla verilir. 47’liler konusunu 1947 doğumlu Emine Semra Kozlu’nun hayat hikâyesinden alır.
- Emine, 12 Mart öncesinde, öğrenci hareketlerine katılmış, tutuklanmış, işkenceler görmüş ve aşağılanmıştır. Füruzan böylece, kadın olmanın verdiği duyarlıkla Emine’nin kişiliği üzerinden Türkiye’de kadın olmanın sorunlarını ve bir kadının karşılaşacabileceğ i tehlikeleri de gözler önüne sermektedir.
- 1950 sonrasında islâmî söylem ile romanlarını kaleme alan yazarlar da vardır.
- Bu yazarlar sadece islâmî değerleri referans olarak alırlar. Sevim Asımgil (Terket me/2002), Şule Yüksel Şenle (Huzur Sokağı, Bize Ne Oldu?..) ve Emine Şenlikoğlu (Ben Kimin Kurbanıyım/1994) gibi kadın romancılar, eserlerini bu çerçevede oluşturdular.
Bunların yanında Afet Ilgaz Muhteremoğlu (Bir Feministin Doğruya Yakın Portresi/1988), Nuriye Akman (Nefes/2004), Cihan Aktaş (Bana Uzun Mektuplar Yaz/2002) gibi kadın yazarlar, farklı bir bakış açısıyla günümüzdeki kadının sorunlarını dile getirdiler. ikinci gruptaki yazarlar; üslupları, bilimsel yaklaşımları ile Türk romanına farklı bir soluk taşımışlardır.
- Popüler Kadın Romancılar
- Popüler roman kısaca halkın zevkine, ruhuna hitap eden eser anlamındadır. Halkın dili ve halkın ifadeleriyle dile getirilir. Ele aldıkları konu bakımından şu türlere ayrılabilir: Aşk romanları, polisiye romanlar, casusluk romanları, tarihsel romanlar, acıma duygusunu ateşleyen toplumsal romanlar, heyecan - macera - gerilim romanları, mizah romanları, ideolojik romanlar.
- Popüler romanın özellikleri kısaca şöyledir: v “Bu tür romanlarda işlenen konular, günlük hayattan alınır. Eserler olay ağırlıklıdır. Yazarlar edebî endişeden uzaktır. Bu yüzden edebî değerleri yüksek değildir. Romanlardaki kurgu dağınık, yapı çözüktür. Klişelere dikkat edildiği için birbirinin tekrarı olan eserlerle karşılaşırız. Yazarların üslubu itinasızdır. ... Halka okuma zevkini ve alışkanlığını kazandırma, halkı eğlendirme, onlara hoşça vakit geçirtme ana hedefleri arasındadır.
Popüler romana, Türk edebiyatında ilk olarak Ahmet Mithat Efendi ile rastlanır.
- Daha sonra onun takipçileri durumundaki Ahmet Rasim ve Hüseyin Rahmi Gürpınar, popüler roman türünde eser kaleme alırlar. Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte bu tarz roman yazarlarının sayısı artar.
- Cumhuriyet dönemindeki popüler romancıların bir başka özelliği, romanlarının büyük bir bölümünün sinema filmi ve televizyon dizisi haline getirilmesidir. Bunun sebebi de, halk tarafından çok beğenilmelerinden ve okunmalarından çok, halkın zevkine ve duygularına hitap etmelerinden kaynaklanmaktadır. Cumhuriyetten sonra kadın yazarların ilgisi bu alanda yoğunlaşır. isimleri bugün için pek hatırlanmayan bu romancılar, eserlerini halkın beğenisini göz önüne alarak yazmışlardır.
- Kerime Nadir Arzak, Muazzez Tahsin Berkant, Mebrure Sami Koray, Mükerrem Kamil Su, Cahit Uçuk, Peride Celal, Nezihe Muhittin, Sevda Sezer, Meliha ilksel, ipek Ongun v.d. Bu romancıların 1940 sonrasında Türk halkına okuma alışkanlığı kazandırdığı inkâr edilemez. Hemen hepsi roman kaleme aldıkları dönemde en çok okunan yazar konumunda olmuşlardır.
- Modern Akımların izinde Yazan Kadın Romancılar
- Modern akımların izindeki kadın yazarlar, genellikle dikkatlerini kadının iç dünyasına yöneltmişlerdir. Kadının problemlerini çağrışımlara dayalı olarak aksettirirler. Nezihe Meriç, Leyla Erbil bu tür yazarlardandır. Bu yazarlarda kadın kimliği daima ön plandadır. v 1980’lerden itibaren roman yazmaya başlayanlar arasında Pınar Kür, Adalet Ağaoğlu, inci Aral, Lâtife Tekin, Erendiz Atasü, Oya Baydar, Ayşe Kulin, Nazlı Eray, Aysel Özakın, Buket Uzuner, Elif şafak toplumsal problemlerin yanında sanat endişelerini öne çıkarırlar, yeni biçimler denerler.
- Bu tarz romanlarda yazarlar, anlatılan konudan çok anlatım tekniğine ve kullanılan dile önem verirler. Bu romanlarda kadın yazarlar, kurgulanan olayların akla ve zamana uygunluğunu hesaplamazlar. Hemen tümü klasik anlatım tekniklerinin dışına çıkmışlardır.
- Bilinçaltı akımına uygun roman kaleme alan Nezihe Meriç , Korsan Çıkmazı’nda , yalnızca denize ulaşan bir çıkmaz sokakta oturan iki arkadaşın dünyasını iç diyaloglar aracılığıyla aksettirir. Meriç’te kendi iç yalnızlığını sürdüren kadının dünyası vardır.
v.Adalet Ağaoğlu , ilk romanından sonuncu romanına kadar 1950’li yıllardan itibaren Türk toplumundaki sosyal değişimleri kadını merkeze alarak anlatır.v.Batılılaşma macerası, modernleşme algısı, slogana dayalı ulusçuluk, 12 Mart ve12 Eylül’ün yanlış uygulamaları, yurt dışındaki işçilerin sorunlarını kurguya dayalı roman yapısı içerisinde incelemiştir.v.Romanlarında klasik anlatım tekniklerinin dışına çıkarak bilinç akışı, iç monolog gibi yeni anlatım teknikleri deneyen yazar ÖlmeyeYatmak , Fikrimin ince Gülü , Bir Düğün Gecesi , Yaz Sonu, Üç Beş Kişi , Hayır , Ruh Üşümesi , Romantik Bir Viyana Yazı , Gece Hayatım adlı romanlarının tümünde yaşadığı dönemi sorgulamıştır.
- Adalet Ağaoğlu’nun romanları içerisinde gerek anlatım tekniği gerek ele aldığı konu bakımından ayrı bir yeri olan Bir Düğün Gecesi, 12 Mart döneminin sosyal ve siyasal hayatını işler. Berna Moran’ındeyimiyle “bağımsız iç konuşma” metoduyla anlatım gerçekleştirilir.
- Adalet Ağaoğlu bu dönemde, toplumun sosyal katmanlarını temsil eden çok farklı gruplardan şahısları bir mekânda ve bir düğünde buluşturur. Üst düzey askerden bürokrata, iş adamından avukata devrimcisinden gericisine kadar,bütün bu kişiler Üniversitede iktisat profesörü olan Ömer’in yansıtıcılığında okuyucu ile karşı karşıya getirilirler.
- Bir Düğün Gecesi romanında asli kişi ve yansıtıcı Ömer iç konuşmaları aracılığıyla toplumun genel panoraması çizilir. Romandaki bütün kişilerin ve temsil ettikleri kitlelerin olumsuz yönleri sergilenir. Sadece düğüne gelmeyip kır çiçekleri gönderen ve emeğiyle geçinen Ali Usta olumlu bir tiptir. Çünkü Ali Usta’nın samimiyeti vardır. Roman kahramanlarının bir başka özelliği görünüşleri ile gerçeklikleri arasındaki derin uçurumdur. iç konuşmalar aracılığıyla ortaya çıkan gerçek, bir bakıma onların iç yüzüdür.
- Adalet Ağaoğlu, Bir Düğün Gecesi’nin sonunda iyimser bir tavır takınır. Berna Moran, tüm bu olumsuzluklara rağmen, romanın sonunda yazarın iyimserliğe yönelmesini, yazarın “ben” yerine “biz” tercihi ile açıklar.
- Ruh Üşümesi de 12 Mart dönemini konu alır. Burada da iç konuşma ve bilinç akışı gibi anlatma teknikleri söz konusudur. Adalet Ağaoğlu, Ruh Üşümesi’nde sahneleme tekniği ile, romanın sonuna kadar isimlerini vermeyerek birbirini tanımayan bir kadın ve bir erkeği bir lokantada ayrı ayrı masalarda birbirleriyle ilgili hayal kurdurarak buluşturur. Ruh Üşümesi, bir hayal kırıklığının romanıdır.
- Kadın yazar kimliğiyle kendini gösteren Leyla Erbil tüm romanlarında tabuları yıkan bir düşünce ile okuyucunun karşısına çıkar.
- ilk romanı Tuhaf Bir Kadın’da kadının toplumdaki yerini sorgular. Karanlığın Günü’nde,
- bir kadın dikkatiyle kuşağının yaşadığı acılı ve sıkıntılı dönemi romanlaştırır. Mektup Aşkları , mektuplardan oluşan farklı bir roman
denemesidir. Burada da cinsellikten uzakta, kirlenmemiş bir aşkın saf gerçekliğini dikkatlere sunar.
- Cüce de ise yaşamış olduğu olayların acı ve ironik eleştirisini yapar. Olayları eline kamerasını almış bir gözlemci tarafsızlığıyla sunar:
- “Erbil, tüm romanlarında iyilikle kötülüğün, özveri ile bencilliğin harmanlandığı insanın iç gerçeğini tüm çıplaklığıyla vermeye çalışmış; bu yüzden kadın kahramanlarını hüzünlü, acılarla yoğrulmuş kişilerden seçmiştir.”
- Ayla Kutlu , Bir Göçmen Kuştu O , Hoşçakal Umut , Kadın Destanı , Emir Beyin Kızları romanlarını kaleme alır. Bir Göçmen Kuştu O ve devamı niteliğindeki Emir Beyin Kızları romanlarında Kafkaslardan göç eden bir ailenin Anadolu’daki serüveni anlatılır. Urfa civarına yerleşen anne Cevahir’den başlayan macera, Kurtuluş Savaşı yıllarında kendini birdenbire mücadelenin merkezinde bulan oğlu Emir Bey ile devam eder. Roman, bu yönüyle Milli Mücadeleyi ve Anadolu hareketini konu alır. Emir Beyin Kızları romanıda kızlar aracılığıyla modern Türkiye’nin anlatımı niteliğindedir.
- Oya Baydar , ilk romanı Kedi Mektupları’nda kediler aracılığıyla toplumun baskıcı tutumunu gözler önüne sermeye çalışır. Bir yandan da 68 kuşağının iç hesaplaşmalarını anlatır. Hiçbir Yere Dönüş, Berlin duvarının yıkılması nından sonra toplumcu düşünceye mensup insanların yaşadığı hayal kırıklığı konu alınır. Sıcak Külleri Kaldı (2001) romanı, 1960 sonrası Türkiye’nin siyasal ve sosyal hayatı, kurgu çevresinde gözden geçirilir.
- Son romanı Erguvan Kapısı ise Sıcak Külleri Kaldı romanının devamı niteliğindedir.
- Ayşe Kulin , biyografi karakterli romanları ile ünlenmiştir. Adı Aylin, kökleri Giritli Mustafa Naili Paşa’ya kadar uzanan bir ailenin kızı olan Aylin Devrimel’in prenseslikten ABD ordusundaki albaylık görevine uzanan fırtınalı
- hayatını konu alır.
- Füreya’da, ilk kadın seramik sanatçısı Füreya’nın macera dolu renkli ve zengin hayatı vardır.
- Ailesinin 1900’lü yılların başından günümüze gelen çizgisi dışında biyografi roman türünün son örneğini Türkan Saylan’ın hayatını konu alan Türkan (2009) adlı romanıyla verir.
- Köprü , Erzincan’da farklı inançlara sahip Mevlüt ile Elmas’ın ilişkileri çevresinde Kemaliye köprü sünün yapım aşamaları, Başbağlar’a yapılan saldırılar ve köprü yapımını gerçekleştirmek için Erzincan valisinin bürokrasi ile yaptığı mücadeleleri konu alır.
- Nefes Nefese’de ikinci Dünya Savaşı sırasında yüzlerce Yahudi’yi soykırımdan kurtaran Türk diplomatlarının v çalışmaları işlenir.
- Gece Sesleri’nde ise Egeli Ortaçlı ailesinin 40’lı yıllardan itibaren birkaç kuşağı içine alan ve günümüze kadar uzanan çizgide yaşadıkları aile içi sorunlar, pişmanlıklar, sevgiler, düşmanlıklar; yine bu dönemin siyasal ve sosyal olayları ile birlikte verilir. Ayşe Kulin roman kahramanlarını seçerken de oldukça titizdir:
- “Ayşe Kulin’in romanlarındaki kadınlar sosyoekonomik durumları birbirinden farklı olsa da fiziksel güzelliğe sahiptirler. Kıyafetleri yasadıkları bölgenin toplumsal özelliklerine göre farklılık gösterir. Doğu ve güney doğulu kadınlar uzun elbiseler giyerken baslarını da örterler. Batıdaki sehirli kadınlar, gelir seviyelerine göre daha özenli bir giyime sahiptirler. Kisisel bakımlarına dikkat etmektedirler. Kadınların ten ve göz renkleri bulundukları coğrafyaya göre seçilmistir.”
v.Ayşe Kulin, büyükbabasından başlayarak ailesinin macerasını dört romanda toplar.v.Bunlar sırasıyla Veda - Esir Şehirde Bir Konak , Umut (Hayat Akan Bir Sudur) , Hayat - Dürbünümde Kırk Sene ,
Hüzün - Dürbünümden Kırk Sene romanlarıdır.
- Bu romanlarında Ayşe Kulin, Osmanlı’ nın son günlerinden Cumhuriyetin ortalarına kadar, ailesinin yaşadıkları çevresinde, Türkiye’nin öyküsünü anlatır.
- Aysel Özakın’ın Alnında Mavi Kuşlar romanı, feminist düşüncenin belirdiği eserlerden birisi durumundadır.
- Anahtar kelime : Armağan(kız)
- Aysel Özakın, Genç Kız ve Ölümde Cumhuriyetin ikinci kuşağı gözüyle ilk kuşağı sorgular.
- Romanda, Nuray ilkin’in kızı Seçkin, annesinin yazdığı romanı beğenmez: Annesinin yaşayış biçimini değiştirmesini; fabrikalarda, okullarda, gecekondu semtlerinde, Anadolu’da neler yaşandığını görmesi gerektiğini söyler.
Pınar Kür, romanlarında toplumsal problemleri ve kadınların çeşitli dertlerini işler.
- Pınar Kür romanlarında kadınların başkaldıran yönlerini öne çıkarır. Kadınların haklarını elde edebilmeleri için siyasal mücadelelerin içerisinde olmaları gerektiğini de işaret eder. Kür’ün kadınlarında iç dünyanın tüm boyutları sergilenir. Aynı zamanda birey - toplumsal davranış değerleri çatışma halindedir.
- Yarın Yarın’da kadının gözüyle topluma dair tüm olumsuzlukları gözler önüne sermeye çalışır. Bu romanda, daha önce mutsuz bir evlilik geçirmiş zengin bir genç kadın olan Şeyda ile sol örgütlerin içerisinde bulunmuş Selim’in hikâyesi anlatılır. Romandaki tüm kişiler sıradışıdır. Kendi değerleri ekseninde hareket ederler. Tüm eylemleri, toplumsal davranış değerlerinin dışındadır. Bir bakıma yalnızlık içerisindedirler. v Pınar Kür, Yarın Yarın romanında 68 kuşağının ideolojik söylemleriyle okuyucuya seslenir. Öyle ki, hayat kadınlarını varlıklı zengin işadamlarından daha onurlu gösterir. Pınar Kür, Küçük Oyuncu’nun konusunu tiyatro çevresindeki ilişkilerden alır.
- 1979 yılında yayımlanan Asılacak Kadın, cinsel bakımdan sömürülen ve sonunda cinayete sürüklenen genç bir kadının yaşadıkları üzerine kurulmuştur. Anahtar kelime: melek,kötü yola düşmesi
- Bir Cinayet Romanı , yazım tekniği bakımından oldukça farklıdır. Romanda kurmaca metin ile gerçeklik arasındaki ince çizgiye dikkati çekilir.Bir Cinayet Romanı’nda, “iç-roman” diye niteleyeceğimiz “Ölümün Vazgeçilmez Çekiciliği” adlı başka bir roman daha vardır. iki romandaki olaylar birlikte yürür.
- Berna Moran, kurgunun ilginçliğine ve yazarın roman kişisine dönüşüne değinerek Bir Cinayet Romanı’nı “kurmacanın çözümlendiği bir dedektif romanı” olarak tanımlar.
- Pınar Kür, Sonuncu Sonbahar’da cinayetin çözümlenmesi için postmodern üslup ve biçim endişesini öne çıkarır.
- inci Aral, da kadın yazarlar gibi kadın sorunlarını işleyen romanlar kaleme almıştır. Romanlarında şiirsel bir anlatım sergiler. Ölü Erkek Kuşlar, Yeni Yalan Zamanlar adlı romanlarında kadın duyarlığını, kadın kimliğini, geleneksel değerler ile yaşanmak zorunda kalınan hayatın çatışmasını işler. Hiçbir Aşk HiçbirÖlüm romanında bir anne ile kızın ilişkisini konu alır. Anne tecrübeleri ile kızına yol göstermeye çabalar. Kız ise boşanmanın eşiğindedir. Bu iki kadının problemleri iç konuşmalarla zenginleştirilerek dile getirilir. içimde Kuşlar Göçüyor, Mor, inci Aral’ın diğer romanlarıdır.
v.Nazlı Eray, zengin hayal gücüne dayalı romanlar kaleme almıştır. Romanları şunlardır:v.Pasifik Günleri , Orpheé , Deniz Kenarında Pazartesi, Arzu Sapağında inecek Var, Aşk Artık Burada Oturmuyor,v.Ay Falcısı, Kuş Kafesindeki Tenör, Yıldızlar Mektup Yazar, Uyku istasyonu , Aşık Papağan Barı, imparator Çay Bahçesi, Örümceğin Kitabı, Elyazması Rüyalar, Ayışığı Sofrası, Aşkı Giyinen Adam , Sis Kelebekleri.
- Nazlı Eray ilk romanından sonuncusuna kadar gizemli ve hayal ile örülü bir dünyayı aksettirir. Romanlarında fantastik ögeleri kullanır. Aşkı Giyinen Adam romanında tarot kartları aracılığıyla fantastik gerçekçiliğin farklı bir yansımasını dikkatlere sunar. v Eray’ın romanlarında farklı anlatım teknikleri çevresinde bu hayal yolculuğu, yaşanan zaman dilimiyle birlikte vardır.
v.Duygu Asena, sadece yazdıklarıyla değil tartışmalarıyla da ismi feminizm ile özdeşleşmiş bir yazardır.
- Kadının Adı Yok , yazıldığı dönemde feminizm tartışmalarını üst boyuta taşımış bir romandır. Bu kitapta kadın, çocukluktan başlayarak kız-erkek ayrımcılığının toplumun yaşama ilkesi olduğunu öğrenir.
“Duygu Asena’nın feminizmi, esas olarak ‘özgürlük’, ‘bağımsızlık’ değerlerine odaklanır. Annelik, evlilik birer ayak bağıdır. Hayatında aşka yer vardır, ama bağımsızlığa engel olmadıkça.”
- Erendiz Atasü, roman yazmaya kadın konusunu sorgulayarak başlar. Cumhuriyet devriminin olumlu etkilerine karşın Türk toplumunun halen ataerkil özellikler taşıdığını, kadının ezilmesi ve aile içi şiddet olaylarının yaygın biçimde sürmesine tepkilidir.
Atasü, ilk romanı Dağın Öteki Yüzü romanında, Cumhuriyetin ilk kuşağının aydın ve idealist yönünü ortaya çıkarmak amacındadır.
- ilk kuşağın öyküsünü kaleme almaktadır. Dağın Öteki Yüzü, denilebilir ki Erendiz Atasü’nün Türk kadınının entelektüel gelişimi ve toplum içinde yerini alması konusunda Atatürk’e neler borçlu olduğunu hatırlatan epizotlarla beslenmiş bir romanıdır.
- Gençliğin O Yakıcı Mevsimi adlı romanında genç bir kadının cinselliğini keşfedişi ile başlayan duygu dünyasındaki değişmeleri,
hayalleri ile hayatı n ve toplumun gerçeklikleri karşı karşıya getirilir.
- Bir Yaşdönümü Rüyası’nda Türkiye’nin kadına bakışını Feride çevresinde sorgular. Feride’nin hayatına giren üç erkekle olan ilişkileri çevresinde ülkenin 50 yıllık, bu çerçevedeki panoraması verilir. Gürsel Aytaç, Edendiz Atasü’nün eserlerinde feminizm konusundaki tavrını, O’nun Kadınlığım Yazarlığım Yurdum (2001) kitabından alıntılar yaparak açıklamaktadır.
- Buket Uzuner, iki Yeşil Susamuru, Anneleri, Babaları, Sevgilileri ve Diğerleri romanında, bir kadının düşsel ve fantastik dünyası vardır. Roman adını, Hint kökenli ingiliz H. H. Munro’nun, insanlar ölünce dünyadaki yaptıklarına ve kişiliklerine göre alt sınıftan bir canlıya dönüşecekleri, öykü kişisinin de bir su samuru olmak istediğini söylediği Laura adlı öyküsünden almaktadır.
- Postmodern bir kurguyla ele kaleme alınmıştır. Roman, mimar Nilsu’nun kendi hayatını anlatan bir dosyayı yazara vermesiyle başlar. Nilsu; Aşk-yalnızlık, intihar-yaşama bağlılık gibi zıtlıklar üzerine kurulu dünyasında model aldığı çağdaş bir kadın olan Selen’in de yardımıyla ezilmeden ayakta durabilen, eğitimli bir kadını temsil etmektedir.
- Kumral Ada-Mavi Tuna romanın birinci dereceden kişisi Tuna’yı hareket noktası alarak geri dönüşlerle ve metaforik bir anlatım tekniğiyle kaleme alınmıştır.
- Buket Uzuner’in Uzun Beyaz Bulut-Gelibolu romanında Çanakkale savaşını 1915 ve günümüzde olmak üzere iki zaman diliminden işler.Bu roman, Çanakkale Savaşları’na 2000’li yılların bakış açısıyla epik karakterli bir eserdir.
- Latife Tekin , toplumsal ve siyasal çatışmaları konu alan romanlar yazdı. Berci Kristin Çöp Masalları , anlatım tekniği ve ele aldığı konu bakımından ilgi çekicidir. Bu romanda, masal ögeleri ve metafora dayalı dil malzemesi eşliğinde gözler önüne serer.
- Unutma Bahçesi romanında farklı anlatım teknikleri ile döneminin sanat dünyasını ve siyasal olaylarını anlatır. Sevgili Arsız Ölüm, Gece Dersleri, Buzdan Kılıçlar, Aşk işaretleri romanları da toplumsal ve siyasal çatışmalar ekseninde kurulmuştur.
- Latife Tekin Sevgili Arsız Ölüm romanında, ironik bir anlatımla, köyden göçmüş bir ailenin büyük kentin kenar semtlerindeki yaşayışını anlatır.
- Elif Şafak , ilk romanı Pinhan ile tarih ile masalın iç içe girdiği bir anlatımla eleştirmenlerin dikkatini çekmiştir. Şehrin Aynaları , değerler çatışması yaşayan büyükşehir insanının problemlerini konu alır.
- Mahrem, Bit Palas , Araf ; Elif Şafak’ın günümüz okuyucusu tarafından beğenilmesini sağlayan romanlardır.
- Baba ve Piç, Siyah Süt , Aşk adlı romanları da geniş okuyucu kitlelerine ulaşmıştır. Günümüzün en çok okunan ve roman yazmaya devam eden kadın yazarlarındandır.
- Veda, Esir şehirde Bir Konak - Ayşe Kulin
- Roman, yazarın ailesinin Milli Mücadele yıllarında yaşadıklarını konu almaktadır. Yazarın, Milli Mücadele yıllarında Maliye Nazırlığı yapan dedesi Ahmet Reşat Efendi’nin, Anadolu’da gelişen Milli Mücadele hareketi ile Padişahın yanı başındaki istanbul Hükümeti arasındaki kararsızlığı ve istanbul Hükümetinden yana tavır alması, aile bireylerinin yaşama tarzları ile birleştirilerek anlatılmaktadır.
- Veda Esir Şehirde Bir Konak romanında işgal yıllarının istanbul’u, barındırdığı farklı düşünceler ve farklı insan manzaraları ile dikkatlere sunulur.Veda Esir Şehirde Bir Konak romanı, istanbul’un işgal yıllarındaki görüntüsünü, aydın çevreye özgü yaşama tarzını, bir konak çevresinde anlatır.
- Roman, Ahmet Reşat Bey’’in mevkii bakımından olmasa bile kalbiyle Kemal’in ideallerine doğru gidişini anlatır.
- Ahmet Reşat Bey, istanbul’un işgalinden sonra, istanbul Hükûmeti’nin icraatlarından rahatsızdır. Onun bu rahatsızlığı, Kalpaklılar - Doludizgin romanlarında Süleyman Sırrı Beyin yaşadığı çelişkinin, eyleme dönüştürülmemiş hâli gibidir.
- Bu romanda, aynı mekânda birbiriyle akrabalık bağı ile bağlanan iki şahsın yaşadıkları ve konuşmaları çevresinde 1920’li yıllarda istanbul Hükûmeti ile Kuvayı Millîye arasındaki çatışmalar da anlatılır.
- Veda Esir Şehirde Bir Konak romanının, işgal istanbul’u ve Millî Mücadele boyutunun dışında bir yaşamayı anlattığı da gözden uzak tutulmamalıdır.
- Romanda, konak içerisinde yaşayan Mehpare, Behice Hanım, Sarayhanım’ın birbiriyle ve aile çevresiyle ilişkileri anlatılmaktadır. Behice Hanım, yaşadığı aile saadeti ve kocası ile mutluluğu çevresinde; Mehpare, Kemal ile yaşadığı cinsellik ve aşk ile; Sarayhanım da, bir otorite olarak konağı yöneten hanımağa rolü ile dikkatlere sunulmaktadır.
- Ayşe Kulin, romanında işgal yıllarının istanbul’unu, o yılların insan manzarasını, Süleyman Nazif’e “Kara Bir Gün” başlıklı yazıyı yazdıran olayı da içerisine alarak, yazımızın başında sözünü ettiğimiz romanlardaki tasvirleri de hatırlatır bir tarzda anlatmaktadır.
- Veda Esir Şehirde Bir Konak romanında istanbul, yalnızca siyasal panorama boyutunda anlatılmaz. işgal istanbul’undan konak içerisinde yaşayan kadınlar da etkilenmişlerdir
Veda Esir Şehirde Bir Konak isimli roman, Millî Mücadele yılları istanbul’undan, kadınlar çevresinden, onların yaşadığı bir konaktan hareketle, farklı ilişkiler yumağıyla, merkeze Kemal ve Ahmet Reşat Bey’i koyarak, görüntüler sunmaktadır.