Aöf Dersleri Özetleri - Çıkmış Sorular - Sınav Soruları

AÖF Ders Özetleri Uygulamasına Hoş Geldiniz,Uygulamadan tam anlamıyla faydalanmak için üye olunuz.

Vize Türk Halk Şiiri Vize Ders Özeti


#1
Ünite 1
Türk Halk Şiirinin Kökeni Gelişimi ve Genel Özellikleri
Halk Şiiri

Türklerin tarih boyunca ket ettikleri coğrafyaya paralel olarak şiirinde de farklı renkler motifler gözlemlenmektedir.
Farklı dönemlerde yazılmış şiirlerin içeriğinde görülen farklılıklara rağmen şiirin biçimi özgünlüğünü korumuştur. Ölçü, kafiye ve nazım birimleri yüzyıllardır süregelen değişmeyen yapılardır.
Halk şiirimizi İslamiyet’ten öncesi ve İslamiyet’ten sonrası olmak üzere iki dönemde ele alıyoruz.
İslamiyet’ten sonraki halk şiiri kendi içinde üç alt kategoriye ayrılır:
A) Anonim halk şiiri
B) Dinî-tasavvufî halk şiiri
C) Âşık edebiyatı
Halk şiirinde aşk, ölüm, ayrılık, gurbet, sevgi, sevgili, vefa gibi temaların ifade biçimi, şiirde kullanılan simge ve imajlar, ortak kültürel mirastan beslenmektedir.
Mani, türkü, ağıt, ninni, tekerleme ve bilmeceler anonim halk şiiri başlığı altında karşımıza çıkan nazım türleridir.
Dinî-tasavvufî halk şiiri vezin, kafiye, dil ve üslup özellikleri açısından İslamiyet’ten önceki Türk şiirinin etkisindedir.
Ahmet Yesevi ve Yunus Emre gibi çığır açıcı isimler şiirleriyle bu tarza yeni soluklar getirmişlerdir.
Dinî-tasavvufî halk şiirinin başlıca nazım biçimleri; koşma, mani, kaside, gazel, mesnevi, murabba, terci-i bend, terkib-i bend, kıt’a, tuyuğ, müstezad iken nazım türleri ilahi, tevhid, münacaat, na’t, mevlid, hilye, hikmet, devriye, şathiye’dir.
Âşık şiiri, 15 ve 16. yüzyıllardan itibaren oluşmuş geleneğin adıdır. Kam ve ozanlara uzanan bu şiir tarzına saz eşlik eder. Koşma, destan ve mani başlıca nazım şekillerdir. Güzelleme, koçaklama, taşlama, semai, varsağı ve destan belli başlı nazım türleridir.
Halk Şiirinin Kökeni
Köprülü’ye göre Türk şiirinin kökeni dini törenlerde aranmalıdır. Şaman, kam, baksı ve ozan dini törenlerde öne çıkıp saygınlık kazanmışlardır. Kam ve baskıların müzik eşliğinde okudukları şiirler Türk halk şiirini ilk örnekleri olarak kabul edilmektedir.
İlk zamanlarda din adamlığı, şairlik, hekimlik, büyücülük ve müzisyenlik gibi çok sayıda sorumluluğu olan kam, baksı ve ozanlar zamanla sadece şiir ve müzikle ilgilenmişlerdir.
Bahşı, Uygurlar başta olmak üzere Türk boylarında âlim ve katip olarak tanınırlar.
Bazı şamanlar şamanlık yeteneğini rüya yoluyla bazılarıysa usta-çırak ilişkisi içerisinde eğitim yoluyla kazanırlar. Âşıklık ve şamanlık arasında rüya yoluyla yetenek kazanmak ortaklığı dikkat çekmektedir.
Törenler ve Şiir
Şeylan / Şölen

Oğuz Türklerinin kurban törenlerine şeylan / şölen adı verilir. Kurban törenleri dini ve sosyal içeriklidir. Şölenlerde kesilen kurbanın sögük adı verilen parçaları Oğuz boyları arasında dağıtılır.
Sıgır
Oğuzların av törenlerinin adıdır. Türkler için av hem ekonomik bir üretim hem de savaş tatbikatıdır. Sıgır törenlerinde şiirin önemli bir yeri vardır.
Güney Sibirya’da yaşayan Altay, Hakas, Tuva ve Şor Türkleri sığır törenlerini devam ettirmektedirler.
Yuğ
Eski Türklerde cenaze merasiminin adıdır.
Orhun kitabelerinden öğrendiklerimize göre yuğ törenlerinde yuğcu ve sıgıtçı adı verilen ağıtçıların yer aldığını, törene katılanların yanlarında altın, misk ve kurbanlık hayvan getirdiklerini, katılımcıların saçlarını kesip yüzlerini boyadıkları ve ölen kişi için balbal’ların dikildiğini öğreniyoruz.
Adına tören düzenlenen kişi ya handır ya da kahramanlıklarıyla ün salmış bir savaşçıdır. Törenlerdeki şiirlerin içeriği de buna paralel olarak epiktir. Türk halk şiirinin ilk örnekleri olan sagu’lar bu geleneğin ürünleridir (Alper Tunga sagusu muhtemelen böyle bir törenin ürünüdür).
Yazılı Kaynaklarda Karşımıza Çıkan İlk Şairler ve Şiirler
Uygur ve Karahanlı dönemlerine ait bazı kaynaklarda karşımıza çıkan Aprınçur Tigin, Kül Tarkan, Ki-ki, Pratyaya-Şiri, Asıg Tutung, Çısuya Tutung, Kalım Keyşive Çucu gibi isimler ilk şairlerden bazılarıdır.
Erken dönem Türk şiirinde yazılı kaynakları günümüze ulaştığı için Uygur dönemi asıl inceleme sahamızdır.
Uygur Dönemi
Manihesit Uygurlardan kalma şiirler, Mani ve Uygur alfabeleriyle yazılmışlardır. Sogdca ve bazı İran dillerinden tercüme edilmiş dini metinler, tövbe duaları, hikâyeler ve aşk şiirlerinden oluşmaktadırlar. Maniheist Uygurlardan elimize sekiz adet şiir ulaşmıştır. Bunlardan üçü ilahi, ikisi övgü, biri cehennem tasviri ve biri de aşk şiiridir.
İlahilerden biri olan Tang Tengri (Tan Tanrısı) adlı şiirde ahenk, mısra tekrarları, aliterasyon ve kafiyeler kullanılmıştır.
Bir diğer ilahi Mani için yazılmıştır. Tamamı 123 dörtlük olan şiirin 39/40 dörtlüğü günümüze ulaşmıştır. Mısra başı kafiyenin kullanıldığı ilahide Mani’nin erdemleri anlatılmıştır.
Şiirlerin ikisi Aprınçur Tigin’e aittir. Küg olan ilk şiir üç dörtlükten oluşmaktadır. Şairin yedi dörtlükten oluşan diğer şiiri aşk konuludur.
Budizm’i benimsemiş Uygurlardan günümüze daha fazla şiir ulaşmıştır. Bunların tamamı dini içeriklidir. Aralarında tercümeler olsa da çoğunluğu telif eserlerdir. Bu şiirlerde mısra başı kafiye ve aliterasyonlar dikkat çeker. Anı teg orunlarta (Öyle yerlerde) ifadesiyle son bulan şiir dikkat çekmektedir. Dini içerikli bu şiirda ayrıntılı doğa tasvirleri vardır.
Karahanlı Dönemi
Karluk, Çiğil ve Yağma Türklerinden oluşan Karahanlılar Kaşgar merkez olmak üzere Harezm’i de kapsayan geniş bir coğrafyaya hakim olmuşlardır. Divanü Lügati’t-Türk ve Atabetü’l-Hakayık bu dönemde kaleme alınmıştır.
Divanü Lügati’t-Türk, Türk tarihi, coğrafyası ve edebi verimleri hakkında kıymetli bilgiler vermektedir. Barsıgan/Barsgan’da dünyaya gelen Kargarlı Mahmud, Türk coğrafyasında konuşulan dili öğrenebilmek için Çin’den Kırım’a kadar olan bölgeyi gezmiş, edindiği bilgileri derlemiş ve 1074 yılında eserini tamamlamıştır. Eserde atasözleri ve şiirlere de yer vermiştir.
Saim Sakaoğlu, eserdeki şiirleri a) Ağıtlar, b) Destanlar, c) Kahramanlık şiirleri, d) Eğlence ve av şiirleri, e) Sevgi şiirleri, f) Pastoral şiirler, g) Ahlaki şiirler şeklinde tasnif etmiştir.
Şiirlerin çoğunda hece ölçüsü kullanılmıştır.
Ağıtlar/Sagular: Divanü Lügati’t-Türk’te biri Alp Er Tunga’ya diğeri adı bilinmeyen bir kahramana ait olmak üzere iki ağıt vardır. Alp Er Tunga ağıtında Türklerin yas gelenekleri hakkında bilgiler mevcuttur.
Destanlar: Divanü Lügati’t-Türk’te üç destan örneği vardır. Bu şiirler, Tangut, Uygur ve Yabakularla yapılan savaşları anlatır.
Kahramanlık Şiirleri: Toplam dört tanedirler.
Eğlence ve Av Şiirleri: Bu konuda iki şiir yer alır. Birisi içki meclisini diğeri ise bir kurt avını anlatır.
Sevgi Şiirleri
Pastoral Şiirler
: Yedi farklı şiir vardır. Şiirlerin konuları yaz ve bahar mevsimleriyle ilgilidir.
Ahlaki Şiirleri: Toplamda 18 dörtlük olan dört farklı şiir mevcuttur. Şiirlerde babanın oğluna öğütleri anlatılır.
Divanü Lügati’t-Türk’te şiirlerin yanı sıra 79 adet beyit yer almaktadır. Beyitlerde kahramanlık, sevgi, doğa ve ahlak konuları ele alınmıştır.
Halk Şiirinin Temel Özellikleri
Nazım birimi
, şiirde en küçük anlam bütünlüğü sağlayan dize topluluğu olarak tanımlanır.
Halk şiirinin nazım birimi olan dörtlükler gelenek temsilcilerince hane olarak adlandırılır.
Gelenekte tartı olarak adlandırılan ölçü, hece ve aruz olarak karşımıza çıkar. Halk şiirimizde en fazla kullanılan ölçü hece ölçüsüdür. Eski dönemlerde vezn-i benân ve hesab-ı benân olarak adlandırılan hece ölçüsü, Türkçenin dil yapısına ve karakterine uygun bir ölçü sistemidir.
Aruz ölçüsünde takti olarak bilinen durak, hece ölçüsünde mısraların belli bölümlere ayrılması anlamına gelir.
Duraklar belli bir kalıba göre değil, şiirin ritmine uygun olarak belirlenir.
Halk şiirinin erken dönem örneklerinde yedili hece ölçüsü yaygın olarak kullanılmıştır. Sonraki dönemlerde bu ölçü ağırlıkla manilerde kullanılmıştır.
Sekizli hece ölçüsü daha çok semaî ve varsağılarda kullanılmıştır.
On birli hece ölçüsü en fazla kullanılan hece ölçüsüdür.
Divan şiirinin etkisiyle aruzla söylenmiş halk şiirleri de mevcuttur. Âşık Ömer, Erzurumlu Emrah, Gevheri, Dertli ve Bayburtlu Zihni gibi şairler; divan, selis, kalenderi, satranç ve vezn-i âher gibi aruzlu türler oluşturmuşlardır. Aruzu kullanan şairlerin eğitim seviyeleri aruz için yeterli olmadığından şiirlerde vezin kusurları fazladır.
Kafiye, şiirde dizelerin sonunda tekrarlanan ve aynı ahengi veren heceler veya benzeşen sesler olarak tanımlanabilir. Halk şiirinde kafiye ve redif için ayak sözcüğü kullanılır.
Eski Türk şiirinde mısra başı kafiye yaygın olarak kullanılmıştır. Bu kafiye türüne Altay aliterasyonu adı verilir.
Halk şiiri erken dönemlerde kopuz, dutar, saz gibi çalgılar eşliğinde irticalen söylendiği için kafiyelerde ses değerleri esas alınmıştır.
Halk şiirinde kafiye genelde tek ses benzerliğine dayalıdır. Buna yarım kafiye denir. Yarım kafiyenin dışında tam, zengin, tunç ve cinaslı gibi kafiyelere çok fazla başvurulmaz.
Şiirde kafiyeden sonra yer alan aynı yapı ve göreve sahip kelime veya eklere redif adı verilir.
Tema
Aşk başlıca temadır. Dinî-Tasavvufî halk şiirindeki aşk, ilahi aşkı, âşık şiirlerindeki aşk ise beşeri aşkı temsil eder.
Âşık şiirlerindeki güzelleme, varsağı ve destanlarda doğanın güzellikleri tema olarak karşımıza çıkar. Doğa teması halk şiirimizde aşkın, sevginin ve özlemin sunumuna yardımcı olan temaların başında gelir.
Ölüm, en eski şiirlerden bu yana karşımıza çıkan bir temandır. Halk şiirinde her ölen için ağıt yakılmaz. Ölen kişinin halkın vicdanını yaralayan bir ölümün ardından ağıt yakılır.
Kahramanlık teması da en eski şiir örneklerinden bu yana yaygın olarak kullanılagelen temalardan biridir. Köroğlu ve Dadaloğlu’nun en iyi örneklerini verdiği koçaklamalar, kahramanlık temalı koşmalardır.
Âşık şiirinde taşlama adı verilen şikâyet temalı şiirlerde insan hayatındaki yanlışlıklar eleştirilir. Atasözlerinin sıklıkla kullanıldığı bu şiirler eğitim işleviyle dikkat çeker.
Dil ve Üslup
Halk şiirinde kullanılan dil halkın anlayacağı dildir. Şairler, hitap ettikleri kitleyi dikkate alarak şiir söylerler. Âşık şiirinde âşıkların yetiştikleri ortamlar ve söyledikleri şiirlerin özellikleri kullandıkları dile etki eder. Âşıkların atışmalarında kullandıkları dil diğer zamanlardakinden farklı ve daha zor anlaşılır olabilir.
Atasözü ve deyimler halk şiirinde çok sık kullanılır. Kullanımın yaygın olmasının bir nedeni şairin yeteneğini göstermek istemesidir.
Halk şairleri yetiştikleri ortamın dil özellikleri şiirlerine taşıyabilirler. Bu sebeple standart bir dil kullanılmaz.
Halk şiirinde benzetme başta olmak üzere yineleme, telmih, istiare ve nida gibi anlam ve söz sanatları da kullanılır.
Halk şiirinde şairin şiir söyleme yeteneği, şiirin söylendiği ortamlar, şiirin söylenme şekli ve dinleyiciler, halk şiirinin dil ve üslubunu tayin etmektedir.
Ünite 2
Türk Halk Şiirinde Tür ve Şekil
Halk Şiirinde Nazım Şekli ve Nazım Türü
Nazım Şekli

Nazım şekli şiirin dış unsurlarıyla alakalıdır. Şiirlerin kafiye örgüsü, hacim ve nazım birimi açılarından adlandırılmasıdır. Kafiye örgüsü; şiirdeki mısraların kümeleniş şeklidir. Şiirin hacmi, nazım birimlerinin sayısıdır. Nazım birimi, mısraların kümelenmesiyle alakalıdır. Ölçü ise şiirde mısraların hece sayısı veya ses değerleri açısından denk ve benzer olmasıdır.
Nazım Türü
Halk şiirinde şiirlerin konusuna, ezgisine ve işlevlerine göre birbirlerinden ayrılmasına nazım türü denir. Nazım türü belirlenirken şiirin şekil özelliklerinden ziyade içerik ve sunum özelliklerine bakılır. Şiirler genellikle ezgiyle söylendikleri için nazım türünün belirlenmesinde ezgisinin de dikkate alındığını görüyoruz. Özellikle âşık şiirlerinde şiirin ezgisi nazım türünü belirler. Bununla birlikte azım türünü belirlemede öncelik şiirin konusudur. İşlevi dikkate alınarak adlandırılan ninni gibi şiirlerde şiirin konusu, ezgisi değil işlevi nazım türünü belirler.
Anonim Halk Şiirinde Şekil ve Tür
Mani

Nazım şekli ve nazım türü olarak kullanılmaktadır. Çoğunlukla 7’li hece ölçüsüyle aaxa kafiye düzeniyle söylenirler.
Manilerde tek bir dörtlükte anlam tamamlanır.
İlk iki mısra 3 ve 4. mısra için hazırlık mahiyetindedir.
Belli konularda ezgiye söylenirler.
Türkü
Halk şiirinde şarkı, deyiş, deme ve hava gibi isimlerle bilinen türküler ezgiyle söylenen her türlü şiiri karşılamak için kullanılırlar.
Türkülerin ayırt edici özellikleri kavuştaklarıdır. Türkülerde aynen tekrar edilen mısralar kavuştak olarak adlandırılırlar.
Türküler çoğunlukla toplumsal olaylardan doğarlar.
Ezgilerine göre; usullü (kırık havalar) ve usulsüz (uzun havalar) şeklinde iki kısma ayrılırlar.
Usullü türküler oyun havalarından, usulsüzler ise ağıt, bozlak ve hoyrat gibi türlerden oluşur.
Türküler bent ve kavuştaklardan oluşurlar. Kavuştak dışında kalan dizeler bentleri oluşturur.
Ağıt
Halk şiirinin bütün dönemlerinde ağıt türüne rastlanmaktadır.
İslamiyet’ten önce sagu olarak adlandırılan ölüm konulu şiirler, İslamiyet’ten sonra ağıt ve mersiye olarak adlandırılmıştır.
Ağıtlarda ölüm başta olmak üzere hastalık, ayrılık, kayıp kişiler, mutsuzluk, askerlik, sevda, deprem, sel ve yangın gibi konular işlenir.
Ninni
Çoğunlukla mani nazım şeklinde, 7 heceli ve aaxa şeklimdeki kafiye düzeninde söylenir. Ninni daha ziyade işleviyle öne çıkan bir türdür.
Tekerleme
Belli bir konusu olmayan, mısra başı ve sonu kafiyeli, aliterasyon ve secilerle oluşturulmuş ses oyunlarıyla ve çağrışımlarla bağlanan belli bir nazım düzenine kavuşturulmuş, birbirini tutmayan hayaller ve düşüncelerin sıralanmasından meydana gelmiş bir nazım türüdür.
Bütün tekerlemeler manzum şeklide değildir.
Mensur tekerlemeler de mevcuttur.
Çocuk oyunlarında, seyirlik oyunlarda, törenlerde ve halk edebiyatının çeşitli türlerinde karşımıza çıkarlar.
Bilmece
Genellikle soru formundadırlar.
Mensur örneklerine de rastlanan bilmecelerin çoğu manzumdur.
Âşık Şiirinde Şekil ve Tür
Heceli Nazım Şekilleri
Mani

Âşıklar maniyi genellikle koşma nazım şekline ekleyerek, yedekli koşma elde ederek kullanmışlardır. Koşma dörtlüklerinin arasına eklenen maniler büyük oranda cinaslıdır.
Azerbaycan âşıklık geleneğinde mahlaslı maniler (bayatı) vardır.
Mahlaslı manilerin büyük kısmı da yine cinaslıdır.
Koşma
Âşık şiirinde en fazla kullanılan nazım şekli koşmadır.
Kafiye örgüsü genellikle abab cccb çççd…, xaxa bbba ccca… veya aaab cccb çççb… şeklindedir.
Düz Koşma: Adi koşma da denilir. Ayırt edici bir özelliği olmayan abab, cccb, çççd veya xaxa, bbba, ccca şeklinde kafiyelenen 8 veya 11’li hece ölçüsüyle söylenen 3-5 dörtlükten mürekkep koşmalardır.
Yedekli Koşma: Doğu Anadolu’da bilinmekle birlikte Azerbaycan yöresinde yaygı olarak kullanılır. İki şekli vardır. Birincisinde; koşmanın ikinci mısraından sonra araya bir mani eklenir. Yedekli beşli koşma da denilen diğer biçiminde ölçü sekizlidir. Her bendinde iki kıta bulunur. İlk kıta beş, ikinci ve yedek sayılan kıta dört dizedir. İlk kıtanın ilk üç dizesi aynı 5 ve 5. dizeler farklı uyaklıdır. İkinci kıtanın dört dizesi de kendi arasında uyaklıdır. İkinci ve dördüncü dizeleri ayrı yapıda bir kavuştaktır.
Musammat Koşma: Her mısraın birinci ve ikinci kısımları birbiriyle kafiyelidir. Her dörtlük kendi içinde iki dörtlük haline gelebilir.
Ayaklı Koşma: İlk dörtlüğün ikinci ve dördüncü, diğer dörtlüklerin dördüncü mısralarından sonra ziyade adı verilen mısraların kullanılmasıyla elde edilirler. Ziyadeler asıl mısralara göre daha kısadırlar.
Zincirleme Koşma: Her dörtlüğün sonundaki kafiyeli kelimenin diğer dörtlüğün başında kullanılmasıyla elde edilir.
Zincirbent Koşma: Ziyadeler, zincirleme koşmalara eklenirse ortaya zincirbent koşma çıkar.
Koşma-Şarkı: Koşmaların hane sonlarındaki mısralarının tekrarlanmasıyla elde edilirler.
Destan
Nazım türü olan destan şekil özellikleri bakımından nazım türü olarak da değerlendirilir. Nazım birimi, kafiye örgüsü ve ölçüsü koşmadan farklı değildir. Hacim bakımından koşmadan ayrılır. En az 5-7 dörtlükten oluşur.
Heceli Nazım Türleri
Güzelleme

İnsana ve doğaya ait güzellikleri konu edinir.
Koşma nazım şekliyle söylenen güzellemelerin bazı özel ezgileri vardır.
Koçaklama
Kahramanlık, yiğitlik ve savaş konularını içerir.
Taşlama
İğneleyici üslubu olan taşlamalar çoğu zaman dinleyenleri güldüren şiirler konumundadır.
Ağıt
Âşık şiirinde ölüm ve bunun dışında insana sıkıntı veren çeşitli konularda ağıtlar söylenmiştir.
Varsağı
Koşma nazım şekli ve özel ezgilerle söylenen varsağılar adını Anadolu’nun güneyinde yaşayan Varsaklardan almıştır. Varsaklarda yiğitçe ve sert bir eda vardır. Ezgilerinde hamasi bir yapı ve dirençli söyleyiş tarzı hakimdir. Şiirin varsağı olup olmadığı ezgisinden anlaşılabilir.
Semai
Sevgi, doğa ve ayrılık konularını işler. Çoğunlukla 8’li hece ölçüsüyle söylenir. Özel ezgileri vardır. Hece kalıplarının yanı sıra aruzlu örnekleri de vardır.
Destan
Özel ezgilerle söylenen oldukça hacimli şiirlerdir. Destanlarda belli bir olay anlatılır.
Destanlar sosyal olaylar hakkında bili verirken, anlattıkları konu/olay içeriğine göre eleştiri ve mizahi unsurlar da taşıyabilirler. Destanlarda konu sınırlaması yoktur.
Aruzlu Nazım Şekilleri
Divan

Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilün kalıbı ile söylenen ve âşıkalr arasında divani olarak bilinen şiirlerdir. Bu türün gazel, murabba, muhammes, müseddes, musammat gibi nazım şekilleri vardır. Özel ezgileri vardır.
Selis
Aruzun Feilâtün / Feilâtün / Feilün kalıbıyla yazılan şiirlerdir. Divanlara benzer nazım şekilleri kullanılır. Özel ezgileri vardır.
Semai
Heceli ve aruzlu semailer mevcuttur. Aruzun Mefâîlün / Mefâîlün / Mefâîlün / Mefâîlün kalıbında gazel, murabba, muhammes ve müseddes nazım şekilleriyle ve özel ezgilerle okunurlar.
Hece ölçüsünün 8+8=16’lı şekline uygunluk gösteren semailerin musammat ve yedekli örnekleri vardır.
Kalenderi
Aruzun Mefûlü / Mefâilü / Mefâilü / Feûlün kalıbıyla söylenirler. Hece ölçüsüyle ve dörtlükler halinde söylenmiş örnekleri de vardır.
Satranç
Daha çok on dokuzuncu yüzyılda söylenmiş bir türdür. Sayıları diğer türlere nazaran azdır.
Aruzun Müfteilün / Müfteilün / Müfteilün / Müfteilün kalıbında söylenen satrançlar hecenin 8+8=16’lı kalıbıyla uyumludurlar. İç kafiyeleri vardır. Beyitler, iç kafiyelerinden bölündüklerinde dörtlük haline gelirler.
Vezn-i Âher
Aruzun Müstrefilâtün / Müstrefilâtün / Müstrefilâtün / Müstrefilâtün kalıbıyla yazılan her mısraı dört parçadan oluşan iç kafiyeli şiirlerdir.
Dini Tasavvufi Halk Şiirinde Şekil ve Tür
Nazım Şekli

Kendine özgü bir nazım şekli yoktur. Hem klasik edebiyatın hem de halk edebiyatın nazım şekillerini kullanmışlardır.
Divan Edebiyatına Ait Ortak Nazım Şekilleri
Kaside

Dini-Tasavvufi Halk şiirinde tevhit ve nâ’t gibi türler kaside şeklinde yazılmıştır.
Gazel
Dini-Tasavvufi Halk şiirinde ilahi aşkı konu edinen şiirlerde kullanılmıştır.
Mesnevi
Beyitleri kendi aralarında kafiyeli olan mesneviler Dini-Tasavvufi Halk şiirinde din büyüklerini konu alan şiirlerde kullanılmışlardır.
Murabba
Dört mısralık bentlerden oluşurlar. Aaaa, bbba, ccca, şeklinde kafiyelenirler. 4-8 bent arası hacme sahiptirler. Dini ve didaktik konularda övgü, yergi, mektup gibi türlerde bu nazım şekli kullanılır.
Terci-i Bend
Hâne adı verilen gazel biçiminde kafiyelenmiş beş on beyitlik parçaların vasıta adı verilen ve sürekli tekrarlanan bir beyitle birbirine bağlanmasından oluşan nazım şeklidir. Kafiye şeması aa xa xa xa xa bb – cc xc xc xc xc dd olabileceği gibi aa aa aa aa aa bb – cc cc cc cc cc dd şeklinde de olabilir. Vasıta beyitleri her bendin sonunda tekrarlanır. Dini-Tasavvufi Halk şiirinde en fazla Kaygusuz Abdal tarafından kullanılmıştır.
Terkib-i Bend
Terci-i Bend’e benzer ancak vasıta beyti her bendin sonunda değişir. Bu türde de yine Kaygusuz Abdal dikkat çeker.
Kıt’a
Kafiye düzeni a-b, c-b, d-b, e-b şeklindedir. Mahlassız şiirler olarak bilinen kıt’alarda hikmet, nükte ve yergi bulunur.
Tuyuğ
Aruzun Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün kalıbıyla yazıldığı gibi nazım birimi olarak da dörtlük (hane) esasına dayalıdır.
Mısra kümelenmesi bakımından maniye benzer. Maninin aruzla söylenmiş şekli gibidir. Kafiye düzeni genellikle aaxa şeklindedir. Mahlassız bu nazım şekli Azeri ve Çağatay sahasında çok kullanılmıştır. Kadı Burhaneddin ve Nesimi bu türle ünlenmişlerdir. Ağırlıkla tasavvuf ve felsefe konularını içerir.
Müstezad
Uzun mısralara kısa mısraların eklenmesiyle oluşan müstezatlar aruzun mefûlü mefâîlü mefâîlü feûlün kalıbıyla yazılırlar. Uzun mısralara eklenen ve adına ziyade denilen kısa mısralar ise aruzun mefâîlü feûlün kalıbına uygundur. Dört farklı uyak düzeni vardır; 1) aa aa bb ab ca aa 2) aa aa bx aa cx aa 3) ab ab cc ab dd ab 4) ab ab cx ab dx ab şeklindedir.
Türk Halk Edebiyatına Ait Ortak Nazım Şekilleri
Mani

Mani daha çok anonim halk şiirinde kullanılan bir nazım şeklidir.
Koşma
Dini-Tasavvufi Halk şiirinde daha çok Yunus Emre ve Kaygusuz Abdal’ın şiirlerinde kullanılmıştır. Daha çok ilahilerde koşma nazım şekli tercih edilmiştir.
Nazım Türü
Allah Hakkında Yazılan Türler
Tevhid

Dini-Tasavvufi Halk şiirinde Allah’ın varlığı ve birliği üzerine yazılmış şiirlere tevhid denir. Tevhidlerde kaside, gazel ve mesnevi nazım şekilleri kullanılmıştır. Muhtevalarında ayet ve hadisler yer alır.
İlahi
Dini-Tasavvufi Halk şiirinde dini, ahlaki ve ilahi fikirleri içeren manzumelere ilahi denir. İlahiler çeşitli tarikat çevrelerinde farklı adlarla okunurlar:
Mevlevi tekkelerinde âyin,
Gülşeni tekkelerinde Tapuğ
Halveti tekkelerinde Durak
Mevlevi ve Bektaşi tekke ve dergâhlarında Cumhur
Alevi-Bektaşi tekkelerinde Nefes adıyla okunur.
Münacaat
Allah’a yalvarıp yakarmak için yazılan manzum ve mensur eserlerdir. Bu şiirde yer alan esaslar, ayet ve hadislerden alınmıştır.
Elifname
Osmanlı Türkçesinde otuz üç harfin değişik konularda, değişik şekillerde, genellikle mısra başlarındaki harflerin alt alta alfabetik sıra ile beyitler halinde yazılarak devam etmesi neticesinde oluşan manzum eserlerdir.
Peygamber Hakkında Yazılan Türler
Na’t

Hemen bütün nazım şekillerinde yazılabilen na’tlarda Hz. Muhammet’e duyulan sevgi ve saygı dile getirilir.
Esmâ-i Nebî
Hz. Muhammet’in 99 ve daha fazla ismiyle ilgili hususiyetleri, Hz. Muhammet’in isimlerinin (mg) harfi ile ifadesi ve bu ifadenin onun son peygamber oluşuna delâletini anlatan eserlerdir.
Sîretü’n-Nebî
Hem mensur hem de manzum bir şekilde kaleme alınmışlardır. Mesnevi nazım şekliyle yazılmış “sîretü’n- nebî”ler, genellikle mevlit olarak adlandırılmışlardır.
Mucizât-ı Nebî
Dinî-Tasavvufî Halk şiirinde Hz. Muhammet’in mucizelerini anlatan şiirlere denir.
Hicretnâme
Bu şiirlerin büyük bir kısmı Hz. Muhammet’le ilgili olmakla birlikte bazıları başka flahısların göçünü anlatırlar.
Miracnâme
Genellikle kaside ve mesnevi nazım şekilleriyle yazılan veya söylenen bu şiirler, kaynağını ‹srâ Suresi’nden alırlar.
Mevlid
Dinî-Tasavvufî Halk şiirinde Hz. Muhammet’in doğumunu anlatan şiirlerdir.
Hilye
Hz. Muhammet’in fiziki özelliklerini tasvir eden şiirlerdir. Dört halife ve bazı veliler hakkında da yazılmış olan hilyeler, miracnâme ve mevlid gibi bazı nazım türlerinin içinde de yer almışlardır. Hilye türünde en iyi örneği Hakânî’nin “Hilye-i Hakânî” adlı eseridir.
Gevhernâme
Allah’ın birliği ve Hz. Muhammet’in yüceliği ve vasıfları hakkında yazılan eserlerdir. Kaygusuz Abdal’ın “Gevher-nâmesi” bu türün en iyi örnekleri arasında yer alır.
Dolapnâme
Allah aşkının dile getirildiği sorulu-cevaplı şiirlere denir. Âşık Yunus’un “Dertli Dolabı” ve Kaygusuz Abdal’ın “Dolapnâmesi” bu türün başarılı örnekleri arasındadır.
İslam’ın Beş Şartı Hakkında Yazılan Nazım Türleri
Salatnâme
: Namaz hakkında yazılan şiirlerdir. Kaygusuz Abdal’ın Salatnâmesi oldukça önemlidir.
Oruçnâme: Ramazan başta olmak üzere diğer bazı ay ve günlerin özelliklerini, farz ve sünnetlerini anlatan şiirlerdir.
Ramazannâme: Ramazan ayının faziletlerini anlatan şiirlerdir. Daha çok İstanbul merkezli bir tür olarak dikkati çeken Ramazannâmelerde İstanbul’un semtlerine, mesire yerlerine, yemek kültürüne ve hamamlarına temas edilmiştir.
Hacnâme: Abdurrahman Gubârî ve Ahmet Fakih türün ilk ve önemli örneklerini vermişlerdir.
Din ve Tasavvuf Yolunun Büyükleri Hakkında Yazılan Türler
Alinâme
: Özellikle Alevî-Bektaşî edebiyatında Hz. Ali şiirlerinin sayısı oldukça fazladır.
Maktel-i Hüseyin: Emevi halifesi Muaviye’nin oğlu Yezid, Hz. Muhammed’in torunu ve
Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hüseyin ile 10 Muharrem 680’de Kerbela’da karşılaşmıştır. Hz.
Hüseyin’in şehit düfltüğü bu karşılaşma, İslam tarihinde “Kerbela Olayı” olarak bilinir. Maktellerin en meflhurları, Fuzulî’nin Hâdikatü’s-Su’adâ’sı, Lamiî’nin Maktel-i Hüseyin’i, Bâkî’nin Mersiye-i Hz. Süleyman han aleyhi’r-rahmeti ve’l-gufrân’ı, Kazım Paşa’nın Mersiye’si, Ali Feruh’un Kerbela’sı, Muallim Feyzî’nin Matem-nâme’sidir.
Düvaznâme: On iki imamın adı geçen ve onları övmek için yazılan şiirlere “düvaz”, “düvaznâme” veya “düvaz-deh imam” denir.
Faziletnâme: Hz. Muhammet’in, dört halifenin, özellikle de Hz. Ali’nin faziletlerini anlatan ve onların iyiliklerini belirten şiirlere Dinî-Tasavvufî Halk şiirinde faziletnâme denmiştir.
Mansurnâme: Hallac-ı Mansur’un hayatını ve kerametlerini mesnevi nazım şekliyle anlatan şiirlere denir.
Methiye: Dört halifenin, ashâb-ı kirâmın ve velilerin övüldüğü methiyeler, çeşitli nazım şekilleriyle yazılmıştır.
Mersiye: İslamiyet öncesinde “sagu”, İslamiyet sonrasında ise “ağıt” olarak adlandırılmıştır.
Mersiyeleriyle Kemal Ümmî öne çıkmıştır.
Dinî İnanç ve Tasavvufî Düşüncelerle İlgili Yazılan Türler
Vücudnâme
: İnsanın yaradılışıyla ilgili olarak yazılmış eserlere denir. Bu nazım türüyle Kaygusuz Abdal ve Süleyman Çelebi başarılı şiirler yazmışlardır.
Devriye: Devriye, yaradılışın başlangıcı ve sonu, varlığın nereden gelip nereye gittiği ve bu ikisi arasındaki safhaların tasavvuf açısından izahıdır. Devriyelerde evrenin ve insanın Allah’tan kaynaklanıp yine Allah’a döneceği vurgulanır.
Hikmet: Ahmet Yesevî ile başlayan bir türdür. Hikmetler, sanat kaygısından uzak, sade ve didaktik bir üslupla söylenmiş şiirlerdir. Ahmet Yesevî, hikmetlerini çoğunlukla hecenin 7+7=14’lü hece ölçüsüyle yazmıştır, ancak bazı hikmetler, aruz ölçüsüne uygunluk göstermektedir.
Nutuk: Tarikata yeni girmiş müritlere, tarikatın adap ve erkânını anlatan şiirlere denir. Daha çok koşma nazım şekliyle söylenen nutuklar, didaktik karakterli şiirlerdir.
Nasihatnâme: Nasihatnâmelere “pendnâme” de denmiştir. Bu şiirlerde dini, sosyal ve ahlaki birtakım öğütler, ayet, hadis, hikmet ve atasözlerinden hareketle verilir. Yunus Emre, Abdal Musa, Eşefoğlu Rumi ve Şah İsmail nasihatname türünün önde gelen şairleridir. Ayrıca Güvahî’nin “Pendnâmesi” de nasihatnâme konusunda mutlaka hatırlanmalıdır. Güvahî, öğütlerini büyük oranda atasözleriyle vermiştir.
Vasiyetnâme
Şathiye
: Dini ve tasavvufi konuların daha kolay anlaşılmasını sağlamaya çalışan ve Allah ile tekellüfsüz, şakalı bir edayla konuşur gibi yazılan veya söylenen şiirlere şathiye denir.
Nevruznâme: Özellikle Alevî-Bektaşî kültür ortamlarında nevruzun ayrı bir anlamı vardır. Bu kültür ortamını paylaşanlara göre nevruz, Hz. Ali’nin doğum günüdür.
Tarikatnâme: Tarikatın anlamını, kurallarını ve işleyiş düzenini anlatan şiirlere tarikatnâme denmiştir. Şah İsmail’in ve Eşrefoğlu Rûmî’nin bu konuda eserleri vardır.
Ünite 3
Anonim Halk Şiir
Mani

Fuat Köprülü, “mani” kelimesinin “mana”dan geldiğini öne sürer. Mani kelimesinin “man” kelimesine “-i” nispet ekinin eklenmesiyle oluştuğunu düşünenler de vardır.
Mani tarzındaki şiirlere Aydın’da “mana”, Artvin ve Denizli’de “mâna”, “deyiş”, “deyişleme”; Şanlıurfa’da “meani” (kadınların söylediği maniler) ve “hoyrat” (erkeklerin söylediği maniler), Kars’ta “meni”, Erzincan’da “ficek”, Doğu Karadeniz’de “karşı-beri” denir. Bunların dışında Doğu Anadolu’da türkülerin bentleri arasında “pişrevi” denilen maniler okunmaktadır.
Türk topluluklarında mani için çeşitli adlar kullanılmaktadır. Ahıska’da “mahnı”, Azerbaycan’da “bayatı”, “mani”, “meni”, “mahnı”; Kerkürk’te “meni” ve “me’ni”, Prizren’de “martifal”, Gagavuz Türklerinde “şın”, çın” ve mâni”, Kıbrıs Türklerinde “mâni”, Irak Türklerinde “me’ni”, “hoyrat”, “horyat”, “koryat”, “koyrat”, Kırım Türklerinde “mane”, “cır”, “yır”, “çıng”, “çinik/çinig”, Kumuk Türklerinde “sarım”, Nogay Türklerinde “şın” ve “çın”, Kırgızistan’da “ölen”, aytıspa”, “aytipa”, “gayım ölen”, kayım ülenek”, Özbekistan’da “törtlik”, “aşula”, “koşuk”, Uygur Türklerinde “yörtlik”, Türkmenistan’da “rubayı”, “rubağı”, “moncugattı” ve “lele”, Kazan Türklerinde “şiğir töri”, Başkurt Türklerinde “şiğir törö” gibi ifadeler kullanılmaktadır.
Köprülü maniyi Türk şiirinin en eski şekli olarak kabul eder. Ona göre maniler birleşerek türkü, koşma, sagu, mersiye ve destan gibi türleri oluşturur.
Boratav ise mani türünün İran rubailerinin ve fehleviyyalarının Türk şiirini etkilemesiyle oluştuğunu ileri sürer.
Fehleviyyat: İran edebiyatında mefâîlün mefâîlün feûlün kalıbında, aaba kafiye düzeninde söylenen şiirlerdir.
Rubailer genellikle felsefi konuları işler. Maniler ise hemen her konuda söylenen heceli şiirlerdir.
Mai türüne en yakın şiir örnekleri Uygur döneminden kalma metinlerde ve Divanü Lügati’t-Türk’te yer almaktır.
Günümüzdeki manilere benzeyen ilk şiirler 13.yüzyılda yaşamış Şeyyad Hamza’ya aittir.
Maninin Şekil, Yapı ve Tür Özellikleri
Kafiye düzeni
: 1-2 ve 4. mısra kafiyeli 3. mısra kafiyesizdir. Semai kahvelerinde ve Karadeniz yöresinde söylenen manilerde kafiye düzeni abcb olabilmektedir.
Ölçü ve durak: Maniler genellikle 7’li hece ölçüsüyle söylenirler.
Mısra yapısı: Maniler dört mısradan oluşan şiirlerdir. Daha fazla mısralı maniler de vardır. Manilerde asıl söylenmek istenen 3 ve 4. mısrada söylenir. Manilerin ilk iki mısraına hazırlık veya giriş adı verilir.
Konu: Hemen her konuda söylenebilirler. Konu sınırlaması yoktur.
Ezgi: Halk şiirindeki pek çok şiir gibi manilerde ezgiyle söylenir.
İşlev: Mani söyleyenlere manici, mani yakıcı veya mani düzücü adı verildiği, mani söylemeye de mani yakmak, mani düzmek veya mani atmak dendiği bilinmektedir.
Manilerin Tasnifi
Yapılarına göre maniler
Düz/Tam Mani

Yedi heceli, birinci, ikinci ve dördüncü mısraları kendi arasında kafiyeli, dört mısralık manilere düz veya tam mani denir.
Kesik/Cinaslı Mani
4 veya 5 mısradan oluşan cinaslı manilerin ilk dizeside cinas yapmak için kullanılan bir hazırlık sözü vardır. Bu yapı, manide ayak görevini üstlenir. Bu ayak diğer mısralarda farklı anlamlarda kullanılabilir. Bu manilere Urfa ve Kerkük’te “hoyrat” veya “horyat”, Azerbaycan’da ise “bayatı” denir.
Yedekli/Artık Maniler
Mısra sayıları dörtten fazladır. Kafiyelerinde cinas kullanılmaz.
Konularına Göre Maniler
Konu sınırlaması olmadığı için konularına göre tasnif yapmak gereksiz ve faydasızdır.
Kullanım Alanlarına Göre Maniler
Manileri söylenmelerine vesile olan yerlere ve şartlara göre tasnif eden Boratav, manilerin kullanım alanları ile içerikleri arasındaki bağın zayıf olduğunu tespit etmiştir. Tasnifi şu şekildedir: 1. Niyet, fal (yorum) manileri 2. Sevda manileri 3. İş manileri 4. Bekçi, davulcu manileri 5. Satıcı manileri 6. Meydan kahvelerinin cinaslı manileri 7. Doğu Anadolu’da hikâye manileri 8. Mektup manileri.
Anonim Halk Şiirinde Türkü
Türkü

Türkü sözcüğü Türk ve –î nispet ekinin bir araya gelmesiyle oluşmuştur. Türklere has anlamındaki Türkî sözcüğü zamanla Türkü biçimini almıştır. Türkü sözcüğü yerine Anadolu’da şarkı, deyiş, deme, hava, ninni, ağıt gibi sözcükler de kullanılmaktadır. Türküye Anadolu dışında Altay Türkleri kojon, Azeri Türkleri mahnı, Başkurtlar halk yırı, Çuvaş Türkleri yurrisem, takmak, peyit; Hakas Türkleri ır ve tahpah, Kerkük Türkleri beste, şarkı, neşide, mani, yır, hoyrat; Karaçay Türkleri cır, Karakalpak Türkleri kosık ve cır; Kazaklar türki, halk koşiğı; Tatarlar halık cırı; Tıva Türkleri ır, kojan ve kojamık; Türkmenler aydım, Uygur Türkleri nahşa adlarını verirler.
Halk şiirimizde ezgiyle söylenen her türlü şiire türkü denir. Türküler anonim şiirlerdir. Çok azının ilk söyleyeni bellidir.
Türkünün Şekil, Yapı ve Tür Özellikleri
Türküler, düğünlerde, genellikle kış aylarında düzenlenen “yârân”, “sıra gecesi”, “ferfene”, “barana” gibi toplantılarda, panayırlarda, festivallerde, kadın ve erkek gezmelerinde, kahvehanelerde, hamamlarda, kısacası hayatın çok çeşitli alanlarında söylenen şiirlerdir.
Türkülerin Tasnifi
Boratav’ın bu konuda denemeleri vardır. Boratav’a göre türkülerin tasnifinde kullanıldıkları yerler, işlevleri, söylenmelerini gerektiren koşullar dikkate alınmalıdır.
Boratav’ın tasnifi şöyledir:
A- Konularına göre türküler.
1 - Lirik türküler: a) ninniler b) aşk türküleri c) gurbet türküleri, askerlik türküleri, hapishane türküleri d) ağıtlar e) çeşitli konular üzerine türküler.
2 – Taşlama, yergi ve güldürü türküleri.
3 – Anlatı türküleri: a) efsane konulu türküler b) bölgelere ve bireylere özgü türküler c) tarihi konulu türküler
B – Kullanıldıkları yerler, gördükleri vazifeler ve söylenmelerini gerektiren sebeplere göre türküler.
4 – İş türküleri
5 – Tören türküleri: a) bayram türküleri b) düğün türküleri c) din ve mezhep törenlerine değin türküler d) ağıt törenlerinde söylenen türküler
6 – Oyun ve dans türküleri a) çocuk oyunlarında söylenenler b) büyüklerin oyunlarında söylenenler.
Ali Yakıcı da türküleri konularına göre tasnif etmiştir.
Yapılarına Göre Türküler
Türküler bent / ana metin ve kavuştak / bağlantı kısımlarından oluşur.
Ezgilerine Göre Türküler
1- Uzun havalar: Usulsüz ezgiler olarak bilinirler. Bozlak (Orta ve Doğu Anadolu’da yaygın olan uzun hava), dağbaşı, divan (fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün kalıbıyla yazılıp usulsüz ezgilerle icra edilen şiirlerdir), garip (Âşık Garip ile sevdası Şahsenem arasındaki aşkı anlatan usulsüz ezgilere denir), hoyrat, kalenderi, kayabaşı, kerem (Kerem ile Aslı arasındaki aşkı anlatan uzun havalardır).
2- Kırık havalar: Usullü, ölçü ve ritimleri belli ezgilerdir. Ege’de zeybek, Marmara, Trakya ve Ordu’da karşılama, Harput’ta şıkıltım, Isparta’da datdiri, Konya’da oturak, Trabzon ve Rize ve Hopa’da horon, Urfa’da kırık şeklinde adlandırılırlar.
Anonim Halk Şiirinde Ağıt
Ağıt

Anadolu’da ağıt için; ağat, ağut, ağı, avut, deme, deyiş, deyişet, lâvik, şin, şivan, mersiye vb. adlar kullanılır. Ağıtçı için de; ağcı, ağlayıcı, âşık bacı, bayaltıcı, sağıcı, sağucu, sazlıyan gibi adlar kullanılır.
Ağıt kelimesi yerine Azerbaycan’da ağı, Kazaklarda joktov, koşuk ırı, köri, Kırgızlarda cır, coktovve koşok, Nogaylarda bozlaw, Türkmenlerde ağı, tavş, tavşa, towum, Uygurlarda mersiyekoşukları, Özbeklerde yığı, yoklav, Kırım Tatarlarında tagmag kelimeleri kullanılır.
Eski Türklerin yuğ törenlerinde söylenen ölüm şiirlerine sagu adı verilirken bu kelime zamanla mersiye ve ağıt kelimelerine dönüşmüştür.
Özellikle İslamiyet öncesindeki ağıtlarla ilgili olarak Divanü Lügati’t-Türk oldukça önemli bir kaynaktır.
Ağıtların Şekil, Yapı ve Tür Özellikleri
Ağıtlar ezgiyle icra edilen hikâyeli şiirlerdir. Yapısal özellikleri çeşitlilik gösterir. Ağıtlar ölenin ruhunu onu överek rahatlatmak ve geride kalanları teskin etmek için söylenmiş lirik şiirlerdir.
Ağıtların Tasnifi
1- Kişileri için yakılan ağıtlar
a) hastalık b) ayrılık c) kayıp kişiler d) mutsuzluk ve acı kaynaklı e) ölenler için (çocuk ölümleri, genç ölümleri, kaza ve hastalıkla gelen ölüm, intihar, ünlü kişinin ölümü, şehitler) yakılan ağıtlar.
2- Sosyal olaylar üzerine yakılan ağıtlar
a) askerlik, b) sevdalıların kavuşmaları hakkında c) boşanma konulu d) kaçak ve kayıplar için yakılan ağıtlar.
3- Gelin ağıtları
a) kına ağıtları
4- Asker uğurlama ağıtları
5- Hayvanlar için yakılan ağıtlar
a) Yabani hayvanlar için b) evcil hayvanlar için yakılan ağıtlar
6- Doğa için yakılan ağıtlar
a) su için yakılan ağıtlar b) belde ve mekânlar için yakılan ağıtlar
7- Afetler için yakılan ağıtlar
a) depremler b) seller için c) yangınlar için yakılan ağıtlar
Anonim Halk Şiirinde Tekerleme
Tekerleme

Sınırları tam olarak çizilmemiş türlerdendir. Bunun nedeni müstakil olarak değil çeşitli halk anlatılarının içinde kullanılmasıdır. Tekerleme sözcüğünün en eski kullanımlarından birisi Niyazi Mısri’ye aittir. Derleme sözlüğünde tekerleme için masallara başlarken söylenilen yarı anlamlı söz ve atasözü anlamları verilir.
Tekerleme kelimesinin kökenine dair Ahmet Talat Onay’ın görüşü; teker sözcüğünden kaynaklandığı yönündedir.
Şükrü Elçin’in görüşü ise; dinleyicinin dikkatini çekmek için duyulan ihtiyaçtan doğduğu yönündedir. Bu minvalde kelimenin yuvarlak bir şeyi hareket ettirip yürütmek manasına geldiği yönündedir. Tekerleme tür olarak Türkiye’de kabul görürken Türk dünyasında durum farklıdır.
Azerbaycan Türklerinde masal tekerlemeleri için yaygın olarak pişrov kelimesi kullanılır.
Azerilerde sanama, çaşdırma, yanıltmaç, Kırgızlarda canılmac, Kazaklarda canıltpaş, Kazan Tatarlarında sanamış, Dobruca Tatarlarında sayma, Kırım Tatarlarında tez aytuv, Türkmenlerde yanıltmaç, sanavaç, Gagauzlarda sayılmak, dil kırmak veya yanıltmaç, Irak Türkmenlerinde kullanılan çaşırtma kelimeleri tekerleme türüyle ilişkilidir.
Türk dünyasında Türkiye’deki anlamıyla tekerleme için cır, takmak, takmaza, ölen, ırım, arbav, besik cırı, beşik nağmesi, acıtma, arzulama, besleme, cırnatma, sabiy-beşik cırla, ohşama, ezizleme, eylendirme, layla, im-tom aydım, yaremazan, carapazan gibi sözcükler de kullanılmaktadır.
Tekerlemelerin Şekil, Yapı ve Tür Özellikleri
Ali Duymaz
, tekerlemenin kaynaklarını çeşitli başlıklar altında ele almıştır: a) çocuk zihninin serbestliği b) hayal ve düşler c) içki, esrar vb. içme d) şamanlık esrimesi e) tasavvufi şaşkınlık f) yalan g) olağanüstülük ve abartma h) mizah.
Tekerlemelerin anlatım ve muhteva özellikleri:
1- Konu sınırlaması yoktur. Konularından ziyade fonksiyonları öne çıkmaktadır.
2- Mısra başı ve sonu kafiyeli, aliterasyon ve secilerle elde edilmiş ses oyunları ve çağrışımlarla birbirine bağlanmış düşüncelerin sıralanmasından meydana gelmişlerdir.
3- Abartma, şaşkınlık ve güldürüye yönelik söz kalıpları içinde art arda sıralanır.
4- Tekerlemedeki düşünce nazım unsurlarıyla aktarılır. Muhteva bakımından tutarsız olabilirler. Tekerlemelerde biçimin içeriğin önüne geçtiği gözlemlenir.
5- Bir kısım tekerleme karşılıklı soru-cevap şeklinde, zincirleme diyalog şeklinde düzenlenebilir. Azerbaycan, Karay ve Karaçay Türklerinin edebiyatlarında örnekleri çoktur.
6- Çeşitli halkların tekerlemeleri arasında benzerlikler vardır.
Tekerlemelerin işlevleri:
1- Eğlendirmek. 2- Masal, hikâye ve orta oyunu gibi türlerde giriş vazifesi görürler. 3- Oyunlarda ebe, taraf seçiminde ve oyunların sürdürülmesinde. 4- törenlerde tabiat güçlerini etkilemek amacıyla. 5- Yanıltmacalı tekerlemeler çocukların zekâ ve dil gelişimi için söylenebilir.
Tekerlemelerin Tasnifi
Boratav, Doğan Kaya, Mehmet Yıldırım gibi isimler tekerleme tasnif çalışmaları yapmışlardır. Ali Duymaz’ın tasnifi dikkat çekmektedir, tasnifi şu şekildedir:
I – Belirli bir oyun, tören veya metne bağlı tekerlemeler
A – Çocuk oyunları tekerlemeleri
1- Ebe seçimi ve ebe çıkarma tekerlemeleri
2- Oyuna eşlik eden tekerlemeler
3- Yanıltmacalar ve şaşırtmacalar
4- Yergi, övgü, kızdırma ve alay tekerlemeleri
5- Oyun daveti veya dağılma sırasında söylenen tekerlemeler
B – Tören ve İnanç Tekerlemeleri
1- Tören Tekerlemeleri
a) Geçiş Törenlerine Bağlı Tekerlemeler
1) Doğum (bebek okşamaları)
2) Ad koyma
3) Diş çıkma
4) Sünnet
5)Okula başlama ve eğitim-öğretim hayatı
6)Evlilik ve aşamaları (düğün okşamaları)
7) Ölüm
b) Toplumu İlgilendiren Törenler
1) Bahar bayramları (nevruz – hıdrellez vs.)
2)Yağmur duasına bağlı törenler
3) Hayvancılıkla ilgili törenler (sayacı türküleri)
4) Ekin ekme (saban toyu)
5) Hasat bayramları
c) Dini Bayram ve Törenlerle İlgili Tekerlemeler
2- İnanç Tekerlemeleri (sözlü büyü / sihir şiirleri)
a) Tabiat unsurlarıyla ilgili tekerlemeler
b) Hastalık ve belaları savmak için kullanılan tekerlemeler
c) Çeşitli dini inanışlarla ilgili tekerlemeler
d) Kader (fal) tekerlemeleri
C – Halk Edebiyatı ve Türlerine Bağlı Tekerlemeler
1) Masal tekerlemeleri
2) Bilmece tekerlemeleri
3) Halk hikâyesi tekerlemeleri
4) Fıkralar ve tekerlemeler
5) Türküler ve tekerlemeler
6) Ninniler ve tekerlemeler
D – Seyirlik Oyunlar ve Halk Sporlarına Bağlı Tekerlemeler
1) Orta oyunu tekerlemeleri
2) Karagöz tekerlemeleri
3) Meddah tekerlemeleri
4) Diğer seyirlik oyunlarla ilgili tekerlemeler
5) Halk sporlarıyla ilgili tekerlemeler (pehlivan okşamaları)
II – Yazılı veya Gelişmiş Edebiyat Tekerlemeleri
A – Âşık edebiyatı tekerlemeleri (mizahi destanlar, hayvan destanları vb.)
B – Tekke-tasavvuf edebiyatı tekerlemeleri (şathiyeler, mülemmalar vb.)
C – Edebi metinlerin değiştirilmesiyle oluşmuş tekerlemeler
III – Diğer Tekerlemeler (tekerlemeli mektuplar, iş ve mesleklerle ilgili tekerlemeler vb.)
Anonim Halk Şiirinde Ninni
Ninniyle ilgili ilk bilgileri Divanü Lügati’t-Türk’te bulmaktayız. Balu balu olarak tarif ettiği ninni için Kaşgarlı Mahmut “kadınlar beşikte çocuğu uyutmak için söylerler” tarifini yapmaktadır.
Ninni Kars’ta lalay, nanay, Erzincan ve Erzurum’da elo olarak bilinir.
Azerbaycan’da layla, laylay, Başkurt Türklerinde sängildäk yırı, Çuvaş Türklerinde nenne, Kazak Türklerinde besik jırı, eldim, eldiy; Irak Türklerinde ayya (nanıy); Özbek Türklerinde ällä, Tatar Türklerinde bişik (bällü) cırı; Türkmenlerde alley, hüvdi/hövdü/huvdu ve Uygur Türklerinde de älläy kelimeleriyle karşılanır.
Ninninin Şekil, Yapı ve Tür Özellikleri
Ninniler bebekleri veya çocukları uyutmak veya sakinleştirmek için söylenen ezgili sözlerdir. Ninnilerde çocuk sevgisi, güzel temenniler, dualar, çocuklarla bağlantılı eşyalar, kişiler, durumlar ve olaylar geçebilir.
Ninni söyleyenler mutlaka ezgili bir söyleyiş tercih ederler. Buna karşın ninnilerin özel ezgileri yoktur. Şiiri ninni yapan büyük oranda işlevidir. Ninnilerin büyük bölümünde kalıplaşmış ifadeler kullanılır. Genellikle mani nazım şekliyle söylenirler.
Ninnilerin Tasnifi
Âmil Çelebioğu, Ali Berat Alptekin, Mehmet Yardımcı, Naciye Yıldız ve Doğan Kaya’nın ninnilerin tasnifiyle ilgili çalışmaları vardır.
Âmil Çelebioğlu’nun tasnifi şöyledir:
1- Dini, kutsal ve fikri mahiyette ninniler
a) dini hususiyetler ve şükür ifade eden ninniler
b) İsmail as. Hz. Peygamber, dört halife ve velilerle ilgili ninniler
c) Öğüt ve veciz ifade ihtiva eden ninniler
2- Efsane ve ağıt türünde ninniler
a) Anlatmaya dayalı (tahkiyevi) ninniler
b) Ölümle ilgili ninniler
3 – Dilek ve temenni mahiyetinde ninniler
a. Çocuk sahibi olma dileğiyle ilgili ninniler
b. Dua mahiyetinde ninniler
c. Beddua mahiyetinde ninniler
ç. Ağlamama ve uslanma dileğiyle ilgili ninniler
d. Uyuma, büyüme ve yürüme dileğiyle ilgili ninniler
e. Yiyecek ve içecek dileğiyle ilgili ninniler
f. Giyim, ziynet, eşya ve oyuncak dileğiyle ilgili ninniler
g. Evlenme ve gelin olma dileğiyle ilgili ninniler
h. İş ve hizmet bekleme dileğiyle ilgili ninniler
ı. Tahsil, meslek ve makam sahibi olma dileğiyle ilgili ninniler
i. Mal, mülk ve zenginlik dileğiyle ilgili ninniler
4 – Sevgi ve alâka ifade eden ninniler
a. Uyuma ve büyümeyle ilgili ninniler
b. Yemek ve yiyecekle ilgili ninniler
c. Çocuk sevgisi ve kıymeti ifade eden ninniler
ç. Çocuk için fedakarlık, ondan ayrılmama ve onu himaye duygusu ihtiva eden ninniler
5. Övgü ve Yergi Mahiyetinde Ninniler
a. Bebekle ilgili övgü ve yergi ifade eden ninniler
b. Anne, baba ve kardeşle ilgili övgü ve yergi ifade eden ninniler
6. Şikâyet ve teessür ifade eden ninniler
a. Ağlamayla, uyumayla ilgili ninniler
b. Annenin bebekten çektiği zahmetle ilgili ninniler
c. Baba (koca)dan vs.den şikâyet ve serzenişle ilgili ninniler
ç. Annenin bebekle ilgili üzüntülerini, bebeğin dert ortağı oluşunu ifade eden ninniler
d. Annenin şahsi şikâyet, teessür ve ıstıraplarını ifade eden ninniler
7. Ayrılık ve gurbet ifade eden ninniler
a. Anne ve bebek ayrılığıyla ilgili ninniler
b. Anne ve baba (koca), bebek ve baba ayrılığıyla ilgili ninniler
c. Akraba ayrılığıyla ilgili ninniler
ç. Umumi olarak ayrılıktan şikâyetle ilgili ninniler
8. Vaat Mahiyetinde Ninniler
9. Tehdit ve Korkutma Mahiyetinde Ninniler
a. Baba ile ilgili tehdit ninnileri
b. Anne ile ilgili tehdit ninnileri
c. Umacı, dede, dervifl vs. ile ilgili tehdidi ninniler
ç. Hayvanlarla ilgili tehdidî ninniler
Yapılarına Göre Ninniler
Geneline bakıldığında ninnilerin ölçü ve mısra düzenlenmesinde belli bir düzen görülmez. 2 mısradan 20 mısraya ulaşan ninniler vardır.
Anonim Halk Şiirinde Bilmece
Anadolu’da atlı hekât, atlı mesel, bilmeli matal, bulmaca, dele, mesel, fıcık, güzelleme, hikâye, masal, matal, metel, söz tanımaca, tandurmaca, tanımaca, tanıtmaca, tapmaca gibi sözcüklerle karşılanır.
Bilmece Azerbaycan’da tapmaca, Türkmenistan’da metal, tapmaca, Altay Türklerinde tabıskak, tabışkak, tabkak, taptıruv, Başkurt Türklerinde tabışmak, yomak, Hakas Türklerinde tapçannımah, Karaçay Türklerinde yumak, Karakalpak Türklerinde jumbak, Karay Türklerinde tapmaca, Kazak Türklerinde jumbak, Kırgız Türklerinde tabışmak, Özbek Türklerinde cumbak, çöpçak, metal tapmaca, Tatar Türklerinde tabışmak, Tıva Türklerinde tıvızık, Uygur Türklerinde tepişmak, Yakut Türklerinde taabırın kelimeleriyle karşılanmaktadır.
Bilmeceyle ilgili ilk bilgileri Divanü Lügati’t-Türk’te bulmaktayız. Sözlükte bilmece için tabuzgu, tabuzguk, tapzug, tapzugug; bilmece sormak için de tabızmak, tabuzmak, tapuzmak ifadeleri kullanılmıştır.
Kıpçak Türklerine ait Codex Cumanicus, 46 bilmece ihtiva etmesi bakımından önemli bir kaynaktır.
Bilmecelerin Şekil, Yapı ve Tür Özellikleri
Eski zamanlarda kimi toplumlarda korkulan varlığın ismini anmak tabu olarak kabul görürdü. İsmi yasaklanmış olan varlığı anlatmak için ona ait özellikleri sıralamak yoluna gitmişlerdir. Bilmecelere bakıldığında böyle bir düşüncenin ve yapının varlığı görülür.
Geçmiş dönemlerde insanların bilgisini ölçmek için yapılan sınavların bilmecelere kaynaklık ettiği yolundaki bir diğer görüş, yazılı kültür öncesinde bir göreve, rütbeye talip olan kişilerin sayısı arttıkça bilmecelerin de artmış olduğunu öne sürer.
Bilmeceyle ilgili Şükrü Elçin’in tanımı şöyledir: Tabiat unsurlarını, insan, hayvan, bitki, eşya, vs. şeyleri kapalı bir şekilde yakın-uzak münasebetler ve çağrışımlarla düşünce, muhakeme ve dikkatimize aksettirerek bulmayı hedef tutan kalıplaşmış sözlerdir.
Bilmecelerde cevaplar geleneğim onayından geçmiştir.
Bilmecelerin hem manzum hem de mensur şekilleri vardır.
Bilmecelerin Tasnifi
Şükrü Elçin
bilmeceleri konularına göre şu şekilde tasnif etmiştir:
“1. Tabiat ve tabiat hadiseleri ile ilgili bilmeceler
2. Bitkiler ve onların mahsulleri ile ilgili bilmeceler
3. Hayvanlar ve onların mahsulleri ile ilgili bilmeceler
4. İnsan ve insan uzuvları ile ilgili bilmeceler
5. Eşya ile ilgili bilmeceler
6. Manevi-dini unsurlarla ve diğer kavramlarla ilgili bilmeceler.
Âmil Çelebioğlu ve Yusuf Ziya Öksüz, Türk Bilmeceleri Hazinesi adlı çalışmalarında bilmeceleri konularına göre tasnif etmişlerdir:
“I. Dinî, kutsî ve bazı manevî hususiyetlerle ilgili bilmeceler
II. Gökyüzü, yeryüzü ve madenlerle ilgili bilmeceler
A. Gökyüzü ve zamanla ilgili bilmeceler
B. Yeryüzü ve tabiat hadiseleriyle ilgili bilmeceler
C. Madenlerle ilgili bilmeceler
III. Bitkilerle ilgili bilmeceler
A. Ağaçlar
B. Meyveler
C. Sebzeler
D. Hubûbat
E. Çiçekler ve otlar
IV. Hayvanlarla ilgili bilmeceler
A. Kuşlar
B. Böcekler
C. Çeşitli hayvanlar
V. İnsanla ilgili bilmeceler
A. Beden yapısı
B. İnsan hayatı, bazı maddî ve manevî hususiyetler, ıstırap ve hisler
C. Evlilik ve neticeleriyle ilgili hususiyetler
Ç. Bazı vazife, meslek ve itiyatlar
D. ‹sim, yazmak ve okumakla ilgili hususiyetler
VI. Giyim-kuşam ve süsle ilgili bilmeceler
VII. Yiyecek ve içeceklerle ilgili bilmeceler
A. Bazı yiyecek ve malzemeleri
B. Tatlılar
C. İçecekler
VIII. Yakacak ve aydınlanmayla ilgili bilmeceler
IX. İnşaî hususiyet ve malzemelerle ilgili bilmeceler
X. Ev içi eşyasıyla ilgili bilmeceler
A. Mefruşat ve vs. malzemeler
B. Mutfakla ilgili malzemeler
XI. Âlet ve edevatla ilgili bilmeceler
A. Hayvan ve ziraatla ilgili âlet ve malzemeler
B. Yiyecek ve ölçüyle ilgili âlet ve malzemeler
C. Dokuma ve dikişle ilgili âlet ve malzemeler
Ç. Sesle ilgili hususiyetler ve musiki âletleri
D. Oyun ve oyuncaklar
E. Elektrikle ilgili âletler
F. Silahlar
G. Nakil vasıtaları
XII. Çeşitli bilmeceler
A. Cevabı özel isim olanlar
B. Yanıltmaçlar
C. Bir harfle ilgili olanlar
İlhan Başgöz bilmeceleri cevaplarına göre tasnif etmiştir. I. Tek karşılığı olan bilmeceler. II. Karşılığı birden çok olan bilmeceler. III. Bilgi ölçen bilmeceler. IV. Sözcüğün parçaları üzerine kurulu bilmeceler. V. Şaka, alay bilmeceleri.
Yapılarına Göre Bilmeceler
Cümle yapısına sahip mensur bilmecelerin sayısı oldukça azdır. 2 ile 25 mısra arasında değişen ve hecenin üç ve on birli şekillerinde söylenen bilmeceler vardır ancak bunların ölçülerinde belli bir düzenin varlığından söz edilemez.
Ünite 4
Dinî – Tasavvufî Türk Edebiyatının Oluşumu, Gelişimi ve
Orta Asya’daki Temsilcileri

Kendini hikmete ve Allah’ı bilmeye adamak olarak tarif edilen ve vahdet-i vücûd ile vahdet-i şuhûd gibi iki ana prensibe dayanan tasavvuf, Molla Cami, İbn Arabi, Gazali, Ahmed Yesevi gibi isimlerce İslam’ın fikri temellerine oturtulmuştur.
Kadim Türk şiirinin temsilcileri ozanların çağdaşı suretindeki dervişlerin İslamiyet’e geçmekte olan Türk topluluklarında tereddütsüz rağbet görmesini yadırgamamak gerekir.
Dinî tasavvufî Türk edebiyatının aslî temaları insanlara rabbini tanıtmak, ilim öğretmek ve nefis terbiyesi yaptırmaktır. Allah’ın birliği, peygamberler, din büyükleri, dini inanç, vecd, tasavvufi aşk, insan-ı kâmil, dünyanın faniliği, ahlak kuralları, ricâlü’l-gayb, kerametler, zikir, zühd, hâlvet, tayy-i zaman, tayy-i mekân, çile ve erbain dinî tasavvufî Türk edebiyatı kapsamında karşılaştığımız bağlıklardır.
Dinî tasavvufî Türk edebiyatının kaynakları
Kur’an-ı Kerim, tefsir, hadis, akâid, fıkıh, kelam, siyer, Türk edebiyatının klasik metinleri, Fakrname, Bakırgan kitabı, Dede Korkut kitabı, destanlar, mesneviler, fetva ve fermanlardır.
Tasavvuf
Lügat itibariyle gönlünü Allah sevgisine bağlama, ıstılahî manada zühd ve takva ile ruhunu temizleyip Hakk’ın yolunda ahlaklanma, kendini Hakk sevgisinde eriterek mâsvadan ilgiyi kesmek demektir.
Tasavvufun ana merkezini teşkil eden on kural:
Tevbe
Zühd
Tevekkül
Kanaat
Uzlet
Zikir
Hakk’a dönme
Sabır
Murakabe
Rıza
Tasavvufun bu on esası insan-ı kamil mertebesine ulaşmak için izlenecek en sağlam yol olarak kabul edilmiştir.
İslam’da tasavvuf dört ana dönem geçirmiştir:
1. Hz. Muhammed ve Asr-ı saadet dönemi
2. Tâibun dönemi (sahabeleri görenler devri)
3. Tâbe-i tâibun dönemi (tabi olanlara tabi olanlardır ki asr-ı saadetin üçüncü kuşağını teşkil ederler).
4. İlk sûfiler dönemi: İlk sûfi olarak anılan zat, Ebu Haşim el-kûfi (ölm. H. 150).
Tasavvuf, İbn Arabi’nin vahdet-i vücut teorisiyle sistematik bir hal aldı. Bugünkü tarikatlar bu dönemden sonra oluşmaya başladı.
Ahmed Yesevî ile birlikte tasavvuf, Türkler arasında yaygınlaştı. Ahmed Yesevî, yetiştirdiği müridlerini Türk coğrafyasında çeşitli bölgelere göndererek İslam ve tasavvufun yaygınlaşmasına ön ayak oldu.
Türk tarihinde Horasan erenleri adıyla anılan birinci gurup (ilk erenler) kaynak olarak Ahmed Yesevî’den beslenmişlerdir.
Yesevi dervişleriyle birlikte Anadolu’ya gelmeye başlayan ikinci gurup, Şia mezhebine dahil Kalenderiye, Haydariye mensuplarıydı. Köprülü’ye göre bu bâtıniler zümresi, Müslümanlığın batıl fikirlerle yıpranması için çalışıyorlardı. Şehirlerden ziyade köylerde ve kırsal kesimlerde etkili oluyorlardı.
İslam şeriatının kalesi konumundaki Selçuklu Türkleri bünyesinde Fahreddin Irakî, Evhaddedin-i Kirmanî, Konevî ve Mevlâna bu batıl akımların ilerlemesine karşı koymuşlardır.
Dinî tasavvufî Türk edebiyatının ilk örnekleri Kutadgu Bilig ve Divan-ı Hikmet’tir. Ahmed Yesevî’nin Divan-ı Hikmet’ten başka Fakr-name adlı eseri de İslam akidelerini anlatmaktadır.
Dinî tasavvufî Türk edebiyatının Orta Asya’daki ilk dönem temsilcileri; Necmeddin Kübra, Yusuf Hemedani, Cafer Sadık, Yusuf Has Hacib, Ahmed Edip Yükneki, Ahmed Yesevî, Mansur Ata, Muhammed Danişmend, Hakim Süleyman Ata, Abdülhalik Gücdevani, Nasuriddin Rabguzi, Şah İsmail Safavi/Hatayi, Devlet Mehmed Azadi ve Mahdumkulu’dur.
Ahmed Yesevî
Sayram’da doğdu. Babasının ölümü üzerine yedi yaşındayken Gevher Şehnaz ile Yesi şehrine gitti. Şeyh Arslan Baba’nın velayetinde kaldı. İrşad olup Buhara’ya gider. Şeyh Yusuf Hemedâni’ye intisap eder. Hemedâni vefat ettikten sonra Yesi’ye döner ve Yesevî tarikatını kurar. Yesi’de irşada başladığı dönemde Türkistan’da Yedi-su havalisinde kuvvetli bir İslamlaşma ve İslam ülkelerinde yayılmakta olan tasavvuf cereyanı vardır.
Ahmed Yesevî, İslam esaslarını, adap ve erkânını yazdığı manzumelerle (hikmet) anlatıyordu. 63 yaşından sonra yeraltındaki çilehanesine çekildi. 120 yıldan fazla yaşadı ve Yesi’de vefat etti.
Şiirleri didaktiktir. Hakaniye Türkçesiyle yazdığı şiirlerini Divan-ı Hikmet adı altında toplamıştır. Anadolu’da kök salan hemen bütün tarikatlar Yesevî’yi temel almışlardır. Horasanlı Hacı Bektaş Veli, Ahmed Yesevî’nin 6. Postnişini Lokman Perende tarafından yetiştirilmiştir. Onun Makalât’ı Divan-ı Hikmet ne ise odur.
Divan-ı Hikmet: dil ve muhteva bakımından farklılıklar arz eden nüshaları vardır. Hikmetlerin genelinde milli unsurlar dikkat çeker.
Fakr-nâme: Divan-ı Hikmet’in mukaddimesi nispetindedir. Tarikat adabını, dervişin vasıflarını, dört kapı kırk makam’ı beyan eder.
Yesevî’nin ifadelerinde nasihat, irşad ve tenkit iç içedir.
Süleyman Hakim Ata / Süleyman Bakırkan
Harezm’de yaşadığı, Yesevî’nin en sadık müridi olduğu ve H. 582’de vefat ettiği bilinmektedir.
Şüpheli olmakla birlikte Bakırkan Kitabı, Âhir Zaman Kitabı ve (Bibi) Meryem Kitabı olmak üzere üç eseri vardır.
Eserlerinde Yesevî’nin üslubunu devam ettirir.
Şah İsmail Safavî / Hatayî
Devlet Mehmed Âzâdî

Türkmenlerin Göklen Boyu’nun Gerkez aşiretindendir. Mahdumkulu’nun babasıdır. 1760’ta ölmüştür. Şiirleri Vagz-ı Azad aslı eserde toplanmıştır.
Dört bölümden oluşan eserin üçüncü bölümü ilim ve âlimler hakkındadır. Şiirlerinde Yesevî, Nizamî gibi büyük şairlerin izleri görülür.
Mahdumkulu
Türkmenistan’da Yesevî’nin temsilcisi ve Nakşibendi şeyhiydi. 1780’li yıllarda vefat etmiştir. Eserlerine bakıldığında Yunus Emre ve Yesevî’nin takipçisi olduğu görülür.
Ünite 5
Anadolu’da Dinî Tasavvufi Türk Edebiyatının Başlangıcı ve
13-14. Asırlardaki Temsilcileri
Tasavvufi Düşüncenin Başlangıcı

Osmanlı Devleti ilk zamanlarında sofi ve dervişleri önemli kademelerde görevlendirmiştir. Orhan Gazi’nin vezirlerinin çoğu ahi teşkilatından kişilerdi.
13. Yüzyılda Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı ve Temsilcileri
Yunus Emre

Ona ait müstakil bir menakıbname yoktur. Hacı Bektaş Veli Velayet-namesi, Vakıat-ı Uftade, Bahsü’l Velayet, Lamiî’nin Nefahat Tercümesi, Mecdi’nin Şakayık Tercümesi, Âşık Çelebi’nin Meşairü’ş-Şuara’sı vb. kaynaklardan hayatı hakkında bilgilere ulaşıyoruz.
Hacı Bektaş Veli Velayet-namesi’ndeki bilgilere göre Sivrihisar’ın Sarıköyü’nde doğmuştur.
Orta Asya’dan Anadolu’ya göç ettiği kabul edilmektedir.
Tefsir, hadis, kelâm, tasavvuf gibi ilimleri okumuş, aruzla şiir yazabilecek kadar edebi bilgilere sahip, Farsça bilen bir şairdir.
Şiirlerinde mahlas olarak Yûnus, Yûnus Emre, Âşık Yûnus, Bî-çare Yûnus, Miskin Yûnus, Derviş Yûnus, Koca Yûnus, Tapduk Yûnus Dedem… gibi adlar kullanmıştır.
Vefat tarihiyle ilgili Adnan Sadık Erzi’nin bulduğu belgeye göre H. 720/1320 olarak kabul edilmektedir.
Çok sevildiği için çeşitli yerlerde mezarı bulunmaktadır: Sivrihisar (Sarıköy), Karaman, Ortaköy, Kula, Bursa, Erzurum, Dutçu (Düzce) Köyü, Isparta / Keçiborlu, Afyon Sandıklı, Nallıhan, Ünye, Karaşar ve Sivas’ta Yûnus’a ait mezar ve makamlar bulunmaktadır.
Risâletü’n-Nüshiyye; H. 707 yılında, mesnevi tarzında yazılmış nasihatnamedir. Fatih nüshasının tamamı 563 beyittir. Karaman nüshası 535 beyittir.
Yûnus’un tanınmasına sebep Divan’ıdır. Eserinde en fazla aşk ve ahlak üzerinde durur. Divan’da hem heceli hem de aruzla yazılmış 400’den fazla şiir vardır.
Yûnus tarzı söyleyiş, Anadolu’da çokça rağbet görmüştür. Sâid Emre ve Kaygusuz Abdâl, Yûnus’un en önde gelen muakkiplerindendir.
14. Yüzyılda Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı ve Temsilcileri
Abdal Mûsâ

Horasan’dan geldiği, Antalya’nın Elmalı kazası, Tekke Köyü’nde dergâhını kurduğu ve burada Alp-erenler yetiştirdiği bilinmektedir. Babası Hasan Gazi, annesi, Ana Sultan, kız kardeşi de Hüsniye Bacı’dır. Doğum yeri, rivayetlere göre Azerbaycan’daki Hoy şehridir. Geyikli Baba’nın hemşehrisi ve akranıdır.
Günümüze ulaşan Abdal Mûsâ Velayetnamesi 17. yüzyılda yazılmıştır. Abdal Mûsâ Velayetnamesi’ni tamamlayan bir diğer eser Kaygusuz Abdal Menakıbnamesi’dir. Kaygusuz Abdal, Abdal Mûsâ’nın mürididir.
Osmanlı kaynaklarına göre Bursa’nın fethine katılmıştır.
Şakâyık ve Evliya Çelebi, Bursa’daki Abdal Mûsâ’dan söz ederlerken onu Ahmed Yesevî’nin halifelerinden saymaktadırlar.
Uzun bir ömrün sonunda Elmalı/Tekke Köyü’nde vefat ettiği, mezarının da burada olduğu bilinmektedir.
Kaygusuz Abdal
Teke ili Alâiye sancağı beyinin oğludur. Dinî tasavvufî Türk edebiyatının Yûnus Emre’den sonraki en önemli şairidir. Asıl adı Gaybî’dir (Alâeddin Gaybî).
Şiirlerinde Kaygusuz Abdal, Kul Kaygusuz, Miskin Kaygusuz, Sarayî, Miskin Sarayî mahlaslarını kullanmıştır. Bektaşi şeyhlerinden Ahmed Sırrı Baba, Kaygusuz Abdal’ın 1444’de vefat ettiğini yazmıştır.
Manzum Eserleri:
Divan: 350 kadar şiirden mürekkeptir. Şiirlerin 180’i gazeldir. Hece ile yazılanlar daha çok şathiye mahiyetindedir.
Gülistan: Vahdet-i vücudu anlatır. Kainatın ve Hz. Adem’in yaratılışını anlatır. Peygamberler tarihinden söz ettikten sonra tasavvufun çeşitli konularını anlatır.
Mesnevî-i Baba Kaygusuz (I,II,III): Her üçü de tasavvufi vecd ile yazılmıştır. Mesnevilerinde lirizmi zirveye ulaşmıştır.
Gevhernâme: 71 beyitlik kısa bir mesnevidir. Deryadan kenara atılan gevher teşbihiyle ahdet-i vücudu anlatır. Gevherden kasıt Hz. Muhammet’tir. Eser, onu övmek için yazılmıştır.
Minbernâme: 58 beyitlik kısa bir mesnevidir. Nefis hakkındadır.
Manzum + Mensur Eserleri:
Sarayname: Cihan saray teşbihiyle dünyaya gelmekten maksat ibadet etmektir der. Şeriat unsurlarına ağırlıkla yer verdiği eseridir.
Dil-güşâ: Vahdet-i vücudu anlatan bir mesnevi ile başlar. Tasavvufa hasredilmiştir.
Mensur Eserleri:
Budalaname: Tasavvufi konuları ele alır.
Kitab-ı Miğlâte: Uykusunda zaman içinde geçmişe ve geleceğe gidip şeytanla mücadele eden bir dervişi anlatır. Dervişin ağzından söylediği şiirlerdeki lirizm dikkat çekicidir.
Vücutnâme: İnsan vücudundaki organları tasavvufi kavramları anlatmak için teşbih unsuru olarak kullandığı eseridir. Mürşidin lüzumundan söz eder.
Risale-i Kaygusuz Abdal (Tercüme): Allah’a ulaştıracak yolları, tasavvufi vecdi, nefis terbiyesini anlatır.
Said Emre
Bir rivayete göre Hacı Bektaş Veli’nin müritlerinden olan Said Emre, onun Makalat’ını Arapçadan Türkçeye tercüme eden Sadeddin adlı kişidir.
Hacı Bektaş Veli menakıbına göre Molla Sadeddin, Aksaraylı bir âlimdir. Molla Hünkâr ile karşılaşıp ona bağlanır, ondan feyz alır. Eski yazma ve mecmualarda şiirlerine rastlanmaktadır.